Arama

Popüler aramalar

‘’Turnuvalar taktik yetkinlikle kazanılır‘’

Nasıl ki Hollanda futbolundaki “alan” kavramı ülkenin okyanustan kazandığı kısıtlı kara parçasını etkin kullanma fikrine dayanıyorsa, İtalyanlar da ulusal karakterlerine yansımış bir savunma anlayışıyla bakarlar her şeye.

Onlara göre asırlarca işgal altında kalmış olan İtalya coğrafyasının temel felsefesi savunma düşüncesi üzerine kurulmuştur. Bu bakış açısından hareketle futbolun en yoğun savunma biçimlerinin İtalya’da ortaya çıkması anlamsız olmasa gerek.

Karşı ataktan hızlı hücuma geçiş

Ne var ki son zamanlarda, en azından Mancini’nin oynattığı futbolun “katı savunma” anlayışına dayalı “karşı atak” sisteminden “hızlı hücum” formatına geçtiğini görmekteyiz.

Çok oyuncuyla savunma yapıp süratli birkaç futbolcuyla karşı atak yapmak yerine, hızlı ataklarla daha fazla oyuncuyu hücuma yöneltmek bugünkü İtalya’nın oyun felsefesini oluşturmaktadır.

Bizim ulusal takımımız ise son yıllarda düşünsel bir değişimin içine girdi. Çok uzun yıllar sadece üst düzey teknik becerinin maç kazanmak için yeterli olacağı düşüncesi artık yerini güçlü savunma anlayışı ve taktik gelişmişliğe bırakmaya başladı.

Taktik yetkinlik beceriye de anlam katar

Bu anlayış teknik beceriyi göz ardı etmek değil tersine taktik gelişmişlik oyuncu becerisini katlayarak artıracak bir yol sunması bakımından öncelik kazanmaya başlamıştır.

Avrupa Futbol Şampiyonası sonuç olarak kısa erimli bir turnuvadır. Böylesi turnuvaları en iyi takımlar bile kaybedebilir. Bu bağlamda bizim 24,5 yaşa ortalamasındaki takımımız bu turnuvayı kaybetse bile değerini yitirmez.

Çünkü bu gençler bizim futbolumuzda yaşanması gereken anlayış ve felsefe değişikliğinin öncülüğünü yapmaktadırlar.

Ulusal takım düşünsel değişimin öncüsü

Nedir bu değişim? Biz hep teknik becerisi yüksek oyunculardan kurulu takımların her rakibi yeneceğini düşünüyorduk. Oysa bugün dünyanın geldiği nokta futbolun başka bir yönünü öne çıkartmaktadır.

Teknik beceri seviyeleri akıllı bir taktikle üst düzeye çıkartılmış, savunma becerileri üstün oyunculardan kurulu bir takım, üst düzey top becerileri olan süper yıldızlardan oluşan ama takım olmayı başaramamış ekipleri hemen hemen her zaman yener.

Bu düşünsel değişim ve dönüşümü belleklerimize yerleştiren bir Ulusal takıma sahibiz. Her takımda güç birlikleri oluşturan oyuncular da vardır, bu birlikleri bozan futbolcular da.

Bu akşam alana çıkacak takımda güç birliklerini oluşturanlar Hakan Çalhanoğlu, Yusuf Yazıcı, Burak Yılmaz ve Kenan Kahraman olacaktır muhtemelen.

Ligler iyi oyunla turnuvalar taktikle kazanılır

Bu oyuncular sonuç anlamında üretim için alandadırlar. İkinci türden olanlar ise rakibin güç birliklerini bozanlardı ki, bizde büyük olasılıkla bu görevi Okay Yokuşlu ve Ozan Tufan yapacaktır.

İtalya maçının anahtar oyuncuları bu iki futbolcu olacak kanımca. Çünkü İtalyanların hızlı hücumları karşısında ilk hamle bu oyuncularımızdan gelecektir.

Taktik yetkinlik özellikle kısa erimli turnuvalarda oyuncu kapasitesini artıran önemli bir etkendir. Bu bağlamda ligler iyi oyunla, turnuvalar ise taktik yetkinlikle kazanılır. Dünya üzerinde taktik düşünceye en bağlı ülke Almanya olduğundan onların ulusal takımına “turnuva takımı” denilmiştir.

11 Haziran 2021, Cuma 14:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şenol Güneş'in seviye tespiti…‘’

Kime ya da hangi ülkeye ait olduğunu anımsamıyorum ancak” bir söz insanın başına bin bela açar” özdeyişi aynı zamanda bize ait olan sukutun altın olduğu söyleminin de yolunu açar kanımca. Hele futbol söz konusu olduğunda söylenen sözlerin zaman içinde herkesi nasıl ters köşeye yatırdığının sayısız örneği vardır.

Milli takımımız yarın İtalya karşısına çıkacak. Teknik direktörümüz Şenol Güneş Coriere Dello Sport’a demeç vermiş. Özeti şöyle: “İtiraf etmem gerekirse bu şampiyonayı 2020’de oynamayı tercih ederdim. O zaman çok iyi bir seviyeye ulaşmıştık.”

Biz bir yana artık Avrupa basını ve futbol ortamı bile Ulusal takımımızın başarılı olacağına ilişkin görüşler öne sürüyor. Yakından tanıdığım Şenol Güneş ise bu son söylediklerini bir bilinçaltı sorunu olarak ortaya koymaktadır. Herkesin başarılı olacağına inandığı bir takım başarısız olursa gerekçe hazır oluyor böylece.

Peki, Şenol Güneş’in sözleri doğru mudur? Şu anda elinde bulunan takım nasıl oluyor da 2020’den daha aşağı düzeyde olabiliyor? 2020’de daha iyi seviyedeydik dediği takım Moldova’ya atılan son dakika golü ile Avrupa şampiyonasına katılmayı hak kazandı. O gol olmasa belki de bugünkü konumumuzda olmayacak, şampiyonayı evden izleyecektik.

Yaş ortalaması 24,5 olan bu takımın içinde Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olan oyuncu var. Bir yıl önce yoktu. Genç oyunculardan kurulu olması nedeniyle bir yıl daha deneyim kazanmış olmanın avantajı nasıl yok sayılabiliyor?

Şenol Güneş Ulusal takımın seviyesi konusunda söylediklerine gerçekten inanıyor mu yoksa büyük usta Nazım Hikmet’in Arhavili İsmail şiirinde anlatmaya çalıştığı gibi “konuşmayı şehvetle seven” Karadenizlilerden biri olmaya mı çalışıyor?

Tamam, futbolda her durum için yapılacak bir yorum ve söylenecek bir söz vardır. Ancak Şenol Güneş konumundaki bir insan sözlerinin önünü ve arkasını doldurabilmelidir. Şenol Güneş ağzından çıkanların komutanı olmalıdır, esiri değil…

10 Haziran 2021, Perşembe 13:40
YAZININ DEVAMI

‘’Aboubakar Beşiktaş için kayıp mıdır?‘’

Sezon başında yaşanan bunalımlı günlerden çıkış yolunda Aboubakar’ın etkin rol üstlendiğine inananlardanım. Oyunu üçüncü bölgede olgunlaştırması ve attığı gollerle Beşiktaş’ın itici gücü oldu. Hatta sezonun devamında Aboubakar’ın Beşiktaş’ı kuyunun dibinden su yüzüne çıkarttığını da yazmıştım.

Eğer Beşiktaş ligde 13. sıraya gerilediği günlerden yükselerek şampiyonluk yoluna girdiyse bunun da önemli nedenlerinden biri Aboubakar’dır. Fenerbahçe deplasmanında daha nasıl bir oyun olacağı anlaşılmadan attığı iki gol ile takımını öne geçirmesi labirente düşmüş bir takımın çıkış yolunu bulması anlamına gelmişti. Yokuştan düzlüğe çıktıktan sonra da zorluk ve engeller vardı ama takım rayına oturmuştu. Aboubakar öncü görevini başarıyla yapmıştı.

Aboubakar’ın pazarlık gücü yükselmişti

Kamerunlu oyuncunun Beşiktaş ile yeniden sözleşme yapması “sakatlık koşulu” na bağlı maddeler içermekteydi. O’nun sakatlandığı varsayılan günlerde herkes bir an önce takıma dönmesini isterken, bir daha sahalara dönmeyeceğini yakın çevreme ve özellikle de Beşiktaşlılara anlattım.

Söylediklerim özetle şöyleydi: “Aboubakar şu anda Türkiye’de oynayan futbolcular içinde eli en güçlü olandır. Bu O’nun pazarlık şansının en yüksek olması demektir. Beşiktaş’ın şampiyonluğunu istemek başka, yapacağı belki de son büyük transferde güçlü kalmak ise başkadır.

Hatta briçten örnek verecek olursak Aboubakar’ın elinde pik ası(maça ası) varken diğer transfer yapacakların elinde ancak trefli(sinek) beşlisi ya da altılısı vardır. Aboubakar elindeki bu gücü bilecek kadar iyi bir futbolcu. Bu nedenle yarış son hızı ile devam ederken dönüp sakatlanma riskini göze alamaz.”

Siyah-beyaz mı yoksa 18 milyon Euro mu?

Nitekim dönmedi. Eğer dönüp oynasaydı kendini zora sokmayacak bu da düşük performans anlamına geleceğinden değer yitirecekti. Aboubakar’ın yaptığı sporculuk açısından doğru olmasa da bugünkü acımasız sportif rekabet göz önüne alındığında doğru olabilir. Üç yıl için 18 milyon Euro siyah-beyaz renkleri geride bırakmak için yeterli nedendir profesyonel futbolcular için.

Peki, Aboubakar Beşiktaş için kayıp mıdır? Hiç sanmıyorum! Futbol ile ilgili daha üst aşama planları olan ve bunu başaracağına inanan bir oyuncu Türkiye Ligi’nin daha altında olan bir rekabet ortamına gitmezdi.

Beşiktaş’ta kalsaydı özellikle Şampiyonlar Ligi’nde zorlanacağını ve buna bağlı olarak prestij de değer de kaybedeceğini bildiğinden kolay yolu seçti. Kolay yolu seçerek daha büyük paralar kazanmaya yönelmek kariyer sonuna gelmek anlamı da taşıyor olsa gerek…

09 Haziran 2021, Çarşamba 14:07
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş her şeyi zamana mı bırakıyor?‘’

Beşiktaş’ın şampiyonluğa ulaşmasında en temel “taş” olarak görülen Aboubakar, Ghezzal ve Rosier’e ilişkin gelişmeler merak içinde izleniyor. Bu temel oyunculardan biri de Josef de Souza’dır ki, onunla herhangi bir sorun yok, sözleşmesi sürüyor.

Souza’nın dışında kalan dört temel oyuncuya başka takımların da ilgisi var ancak onlar Beşiktaş’ta mutlu olduklarını söylüyorlar medyanın yazdığına göre. Başka takımlar bu oyunculara ilgi gösterdiklerinde benim aklıma hemen bir özlü söz gelir: “Birine yakışan başkasına yakışmaz”. Bunun futboldaki anlamı şu olmalı:

Futbolun dili evrensel ama ilişkiler değişken

Bir futbol takımında başarılı olan oyuncunun başka yerde de aynı başarıyı göstereceğinin hiçbir garantisi yoktur. Futbolun dili evrensel olsa da ortamların, ilişkilerin, futbola ilişkin kolektif düşüncelerin ve bireysel ilişkilerin değişmesi nedeniyle her şey farklı bir boyuta gelebiliyor. Böyle olmasaydı onca şatafatlı transferleriyle Fenerbahçe ipi göğüslerdi.

Futbol tarihi böyle birçok olaya tanık olmuştur. Başarılı olduğu takımlardan giden nice oyuncu istediği ortamı bulamamak nedeniyle başarısız olmuştur. Bu durumu özetleyen bir özlü söz de bizde vardır: “Taş yerinde ağırdır.”

Aynı oyuncularla aynı sonuç alınmayabilir

Her yıl, her ay, her hafta, her gün, her durum ve her an değişmektedir. Hiçbir şey devamlı olarak varlığını koruyamaz. Kalıcı olan tek şey, değişimdir. Eğer değişimin bundan sonra hangi yöne ve nasıl olacağını öngörebiliyorsak başarı ya da başarısızlığın sınırlarını da belirleyebiliriz.

Beşiktaş ama bilerek ama rastlantı sonucu dört oyuncu transfer etti, her şey yolunda gitti. Aynı oyuncularla yeniden anlaşmak, her anın değiştiği bir dünyada aynı sonuçları vermeyebilir. Hiç kimse zamanın önüne geçemez. Ancak zamanın getirebileceği bir şeyi, zamanı gelmeden talep edebilir…

08 Haziran 2021, Salı 13:12
YAZININ DEVAMI

‘’Milli takımın hazırlıkları amacına ulaştı mı?‘’

Önce Antalya’da iki hazırlık karşılaşması yapıldı. Azerbaycan maçı oyun olarak sıkıntılı geçti ancak Gine karşısında daha derli toplu bir mücadele izledik. Sonra Almanya’da Moldova maçı ile hazırlık oyunları tamamlandı.

İdeal kadroya yakın çıkılan Moldova maçı İtalya karşısında denenebilecek oyun anlayışının provası olmasa da, açılış maçının mantığına yakın bir kurgu ile mücadele edildi. Bizim medyamızda rakiplerin gücü göz önüne alındığında oyunların tatmin edici olmadığı görüşü öne çıksa da, Moldova karşılaşması hazırlıkların amacına ulaştığı konusunda tatmin edici oldu kanımca.

Salgın döneminde rakip bulmak kolay değildi

Hazırlık maçı oynadığımız ülkelerin FİFA sıralamasında çok aşağılarda olması eleştirilerin ana fikrini oluşturdu. Ancak salgın döneminde hazırlık maçları konusunda istenilen organizasyonların yapılabilmesinin zorluğu göz ardı edildi.

Futbolda rastlantılar takımların yazgılarında zaman zaman önemli rol oynar. Ancak rastlantının gücünü elinden alıp kendi yapabileceklerimizi öne çıkarttığımızda rüzgarın yönünü kendi lehimize değiştirebiliriz.

Kendi yapabileceklerimizi görebilmek…

Zayıf gibi görünen takımlarla oynamanın avantajı, rastlantılarla kazanılabileceklerin yerine kendi değerlerimizi ve kararlarımızı koyabilmektir. Bir futbol maçı süresince rastlantılar ile kendi değerlerimiz sürekli iç içe geçerek birbirini etkiler. Yapılan hazırlıklar ve tüm çalışmalar rastlantıların değiştirme gücünü elinden alıp kendi yapabileceklerimizle yol alabilmektir.

Futbolda rakiplerinize ilişkin ön çalışmalar yaparak bilgi edinebilirsiniz ama oyunun tamamına ilişkin öngörüde bulunmak zordur. Zayıf diye bilinen Moldova karşısında kaleci Uğurcan’ı oldukça zorlayan iki pozisyonu kim öngörebilirdi?

Kartları kader karsa da oyunu siz oynarsınız

Öngöremediğimiz o iki pozisyonun gösterdiği ve görmemiz gereken asıl gerçek ise hücumda kaptırılan ya da bitirilemeyen ataklar sonucunda en zayıf rakipler bile gol fırsatları yakalayabilmesidir. İtalya ile oynarken bu tur sorunların başımıza daha büyük dertler açacağı açıktır.

Demek ki zayıf görünen rakiplerle oynamanın da öğretici bir yanı var. Rastlantıların sizin karşınıza çıkartacağı sorunları becerilerinizle ortadan kaldırmak zorundasınız. Bunun için de, hep çalışmak, daha çok çalışmak olmazsa olmazdır. Yazgısal düşünüyorsanız bile şu gerçeği unutmamanız gerekir: Kartları kader karsa bile sonuçta oyunu siz oynarsınız…

05 Haziran 2021, Cumartesi 13:55
YAZININ DEVAMI

‘’Şenol Güneş'in seçimi‘’

Ulusal Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş tarafından kadronun dışında bırakılan dört oyuncudan sonra belirlenerek Almanya’ya uğurlanan “Bizim Çocuklar” final umuduyla yola çıktılar. Antalya kampından evlerine dönen dört oyuncunun durumu ülkenin gündeminde önemli bir tartışma ortamı yarattı. En çok da kalanların psikolojisi üzerine yorumlar yapıldı.

Bugünkü kuşaklar ne yazık ki bizler kadar dayanıklı değiller. Bizi ailemiz bir kulübe ya da okula teslim ettiklerinde “eti senin, kemiği benim” derlerdi. Mahalle arasında oynarken birinden dayak yediğimizde eve gidip söyleyemezdik. Çünkü “neden sen dövmedin” diye bir de evde dayak yerdik. Doğru muydu, elbette değil!

Bugünkü kuşaklar övülmek üzerine programlı

Bugünkü kuşaklar ise ne yaparlarsa yapsınlar övülmek, teşvik edilmek hatta pohpohlanıp sırtları sıvazlanarak yetiştirilmeye çalışılıyor. UEFA’ya üye tüm ülkelerin antrenman yöntemlerine bile belli bir standart getirildi.

Antrenman yapan bütün oyunculara çalışma sonrasında teşekkür edilecek, övülecek ve geri bildirim alınacak. O gün antrenmanda yapılan çalışmalar futbolculara sorulacak, neden, ne için çalışıldığını ve ne öğrendiklerini onlar anlatacak.

Oyundan alınmak bile kendini eksik görmek demek

Bunlar artık UEFA standardı. Oyunculara bağırmak, azarlamak kesinlikle yasak! Hal böyle olunca da oyundan alınan futbolcunun pet şişe ya da kulübe tekmelemesi normal hale geliyor. Çünkü iyi olduğuna alıştırılmıştır, oyundan alınmak kendini eksik görmekle eşdeğer hale geliyor.

Rahmetli Cihat Erbil bir zamanlar Antalya-Konyaaltı’ndaki Genç Milli Takım kampına göndereceğini söylediğinde dünyalar benim olmuştu. Ancak sonrasında unutulduğumda da yıkılmadım. Gitme olasılığı bile kendimizi iyi hissetmek için bir nedendi.

Milli formayı giymenin anlamını kavramak…

Ancak günümüzde Ulusal takım kampına çağrılan oyuncular içinden dördünü kadro dışı bıraktığınızda onların yaşayacağı psikolojik yıkım yaşamaları ülkemize dert oldu. Oysa yapılması gereken hazırlık maçında da olsa o formayı giymenin verdiği onuru yaşamaktır. Eğer dışarıda kalan oyuncular için bu durum bir sorun olacaksa onları dertlerinden kurtarmanın yolu kampa 26 oyuncu davet etmekten geçerdi.

Herhangi bir sakatlık ya da olumsuzluk yaşansa bile kampın sonuna kadar yenileri çağrılabiliyordu. Bu seçim küçük de olsa Şenol Güneş hanesine yazılmış bir hatadır. Bu seçim de benim düşüncem ise şöyledir: Kaleci Gökhan Akkan ve Mahmut Tekdemir normaldir ancak Halil Akbunar ile Efecan Karaca tartışılabilir.

Dorukhan ve Abdülkadir tartışmalıdır

Bu oyuncuların yerine Dorukhan ve Abdülkadir Ömür kadronun dışında bırakılabilirdi. Hani, Şenol Güneş ilk başlarda Halil Dervişoğlu için “takımında oynamıyor” demişti ya, bu oyuncular da takımlarında doğru dürüst oynamadılar. Üstelik Abdülkadir Ömür tam yedi ay geçirdiği ağır sakatlık nedeniyle takımından uzak kaldı. Dorukhan da Beşiktaş’ta görev aldığı sınırlı sayıda maça hep dizinde bir koruyucu ile çıktı.

Ne var ki, Beşiktaş teknik direktörü iken Kadıköy’deki Fenerbahçe maçına bordo-mavi kıyafetle çıkan Şenol Güneş’ten Trabzonspor kökenli ya da Trabzonspor’da oynayan bir oyuncuya dokunması beklenemez her halde!

03 Haziran 2021, Perşembe 12:59
YAZININ DEVAMI

‘’Ali Koç'a teşekkür edilmeli‘’

Erol Bulut’un kalabalık kadrodan düzgün bir takım çıkartamaması Fenerbahçe Başkan’ı Ali Koç’u risk alarak Emre Belözoğlu’na yöneltmişti. Onun değişik kültürler içinde bulunarak edindiği futbolculuk deneyiminin son on maç için yeterli olacağını düşünmesi çok da yanlış değildi.

Ancak Ali Koç teknik direktör değil, iş adamı, yöneticidir. Teknik direktör deneyiminin nerede ve nasıl takımın karşısına çıkacağını kestirebilmesi zordur. İşte, Emre Belözoğlu’ndan vazgeçmesinin nedeni de kritik teknik adam kararının Sivasspor maçında karşısına çıkması ve takımın yazgısına nasıl etki ettiğini görmesidir.

Koç teknik direktörün önemini gördü

Ali Koç kendi dünyasında başarılı bir işadamıdır. Bu bağlamda insan ilişkilerinde verilecek kararların ortak paydada buluşmak isteyenleri nasıl etkileyeceği konusunda da bilgili olabilir. Ancak teknik direktör kararlarının ve uygulamalarının nasıl duyarlılık gerektirdiğini Sivasspor karşılaşmasının devre arasında bizzat gördü.

Gördüğünün takım için ne denli anlamlı olduğunu anladı. Takımın başında gerçek bir teknik adam olmayınca kos koca bir şampiyonluğun bir maçta elden uçup gidebileceğine de tanık oldu, Belözoğlu kararını o maçın sonucunda verdi.

Teknik direktörlük mesleğinin itibarı…

Ali Koç’un Belözoğlu’nu teknik direktör olarak atadığı zaman bu köşede neler olabileceğini en başta yazdık. Bu bir yana, Koç’un Emre Belözoğlu kararının, yerlerde sürünen teknik direktörlük mesleğinin itibarını kurtardığı anlamında önemli olduğunu düşünmekteyim.

Yerlerde sürünmekten kastım antrenör derneklerinin ve onca ünlü teknik direktörün ülkedeki yanlışlara ses çıkartmamaları, kulağının üstüne yatmalarıdır.

Emre Belözoğlu’nun gelecekte iyi bir teknik adam olacağını ve önünde 5-10 yıl olduğunun altını çizmesi, futbolu bırakıp bir takımın başına geçme kolaylığının önünün kesilmesi için de bir başlangıç olur umarım.

Federasyon ve antrenör derneklerine mesaj…

Belözoğlu gibi kariyerli bir futbolcu teknik direktörlüğün üstesinden gelemediğine göre bu tür uygulamalara artık son verilmelidir.

Ali Koç’un Emre Belözoğlu’nun önüne koyduğu 5-10 yıllık süre teknik adamlık mesleğine değer kattığı için en başta Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği(TÜFAD) kendisine resmi bir yazı ile teşekkür etmelidir.

Sonra da Türkiye Futbol Federasyonu ile TÜFAD işbirliği yaparak sezon başında ve devamında yapılan hülle ve yan yollara sapılarak yapılan sözleşmelere engel olmalıdırlar. Sözünü ettiğimiz yanlışlıklara karşı futbolun tüm üst düzey paydaşları duyarlılık göstermelidirler...

02 Haziran 2021, Çarşamba 13:00
YAZININ DEVAMI

‘’Şenol Güneş çelişkileri‘’

Önce ülkemizin liglerinde görev yapan teknik adamlara mesaj gönderdi: “Elinizde sol ayaklı bir bekiniz varsa bana gönderin.” Biz de bu köşede sorduk: Siz hangi ülkenin teknik direktörüsünüz, ekibinizle birlikte ülkede oynanan maçları izlemiyor musunuz?

Beşiktaş’ta zaman zaman oynayan Rıdvan Yılmaz diye bir genç var, haberiniz yok mu? Varsa Sergen Yalçın’a rica edin, Rıdvan’ı daha fazla oynatsın. Sonra, Rıdvan Yılmaz takımında pek fazla görev almasa da, Güneş Ulusal takıma çağırdı.

Güneş ile Yalçın farkı!

Milli takımımızın teknik direktörü sol beke oyuncu ararken, Dünya Kupası grup eleme maçlarında Caner Erkin’i oynattı. Her maçta yüreğimizi ağzımıza getirdi. Bir ay önce Hollanda, Norveç ve Letonya’ya karşı oynattığı Caner Erkin’i Avrupa şampiyonası kadrosuna almadı.

Gerekçesi filozofları kıskandıracak bir zihinsel esneklik içermekteydi! “Savunması zayıf!” Sergen Yalçın’ın 2013 de “hiçbir yeteneği yok” dediği Caner’in durumunu 2021 de görebildi ancak…

Medya mensupları Burak Yılmaz’a alternatif olarak önerdikleri Halil Dervişoğlu için “takımında oynamıyor” dedi. Sayın Güneş siz Galatasaray’ın başında olsaydınız Halil’i oynatır mıydınız? Falcao ve Mohammed gibi iki santrfor varken onu nasıl oynatacaktı Terim?

Roma’ya gidilirken duyduğum endişe…

Ne var ki Ulusal takımın hocasının, takımında oynamasa bile Halil Dervişoğlu’ndan haberdar olup onu yorulmuş Burak Yılmaz’ın yerine oynatabilirdi. Araştırmacı teknik adamlık bunu gerektirir. Neyse ki gecikmiş olsa da Halil Ulusal takım kadrosunda. Dilerim takımdan çıkartılacak dört futbolcunun içinde o olmaz.

Ulusal takım Roma’ya giderken beni en çok düşündüren Şenol Güneş’in bu çelişkili düşünce ve kararlarıdır. Attila Gökçe’nin de lütfedip köşesinde adımı anarak belirttiği gibi, Avrupa şampiyonası grup eleme maçları bittiğinde takımımızın final oynayabilecek yetkinlikte olduğunu yazmıştım. Çok şükür ki şimdi herkes benzer şeyler yazıyor. Ancak Şenol Güneş çelişkileri uykularımı kaçırıyor!

01 Haziran 2021, Salı 12:50
YAZININ DEVAMI