Arama

Popüler aramalar

‘’Alex'e hiç yakışmadı‘’

Alex’in kitabı çıkar çıkmaz Brezilya’dan jet hızıyla getirttik. 2004 yılında başlayıp tam 9 sezon süren şaşaalı Fenerbahçe kariyeriyle ilgili tutuğu notları merak ediyorduk haliyle. Kaptan, kitap üzerinden bir hesaplaşmaya mı gidecekti, yoksa “Herkese kolay kolay nasip olmayacak” şaşaalı kariyerinden tatlı-tuzlu satırlar mı karalayacaktı biyografisinde. Alex, maalesef düelloyu seçmiş.

‘Kahve ağzı’ tespitleri

Başkan Aziz Yıldırım ile aralarındaki ikili diyaloglar, Aykut Kocaman ile ilgili “Kahve ağzıyla” yaptığı tespitler kaptana hiç yakışmamış. Gazetede bazı arkadaşlarımla bu konuyu tartışırken bir grup “Biyografi bu, ne olacaktı” derken benim de aralarında bulunduğum bir grup “Yatak odası sırları böylesi ayrıntılarla anlatılmamalı” diyerek karşı çıktık. Hoş, kitabın Türkiye’de çıkacak olan versiyonunda bu ifadeler olmayacakmış. Ancak önemli olan Brezilya’daki insanların ne okuyacağı ve kulüple ilgili çekeceği resim değil mi?

Hiç mi güzel anı yok!

2011 yılıydı. Fenerbahçe’nin Meireles’le anlaştığı duyumunu aldık ve başkan Yıldırım’ı aradık. Aldığımız cevap bize Meireles dosyasını kapattırdı: Ne Meireles’i yok öyle bir şey! Malumunuz, Portekizli iki gün sonra geldi ve imzayı attı. “Başkan hani gelmeyecekti” diye sorduğumuzda “Fenerbahçe’nin menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yaparım. Eşim sorsa ona da aynı cevabı verirdim” dedi.

O koltukta gülücüklerle durulmuyor

Bu küçük bir örnek ama başkan ve prensipleri konusunda biraz olsun ışık tutuyor sanırım. Kendisi çalışılması zor bir insan olabilir ama unutulmasın o koltukta sağa sola gülücükler dağıtarak, herkesle iyi olmaya çalışılarak durulmuyor. 340 kez giyilmiş, 171 gol atılmış, şampiyonluklar kazanılmış bir emeğin arda kalanı sadece bunlar mı olacaktı? Alex’in “Diktatör” demeye getirdiği Aziz Yıldırım’la ilgili yazacağı sayısız tatlı anısı vardır şüphesiz. Onları da kağıda dökse fena mı olurdu!

Aykut Kocaman’a söylenecek laf mı o!

Peki ya Aykut Kocaman gibi Türkiye’nin sayılı futbol efsanelerinden biri için yazdıkları... Futbolculuğu dönemine methiye düzüp kelime kalabalığı yapmayayım. Fenerbahçe’yi Avrupa Ligi’nde yarı final oynatan, 1 kez lig şampiyonu yapıp 2 kez de Türkiye Kupası şampiyonluğu yaşatan bir futbol adamına “O hoca değil” demek hangi akla sığıyor? Aykut hoca ise bu satırlara müthiş bir kibarlıkla, “Alex’in bunları söylediğine inanmıyorum” yanıtını vererek bir kez daha kalitesini gösterdi.

İtibarını zedeledi

Genelde gazetecilik işinin mutfak tarafında olan biriyim. Alex ile geç de olsa 2012’de tanışma fırsatı buldum. En son bu yıl Berlin’de Şampiyonlar Ligi Finali’nde sohbet etme fırsatı buldum. Çok efendi, ağırbaşlı biri olarak kaydetmiştim hafızama kendisini. Öfkeli olabilir yaşadıklarından ötürü ama biyografisinde bu sakinliğini bozmasını bir türlü anlayamıyorum. Birçok Fenerbahçeli arkadaşım, Alex’in, itibarını zedelediği görüşünde. Ne yazık ki ben de aynı tarafta duruyorum kaptan.

26 Kasım 2015, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Lucescu Türkiye'ye gelecek‘’

3 Haziran 2015... Kiev’deyim.
15 yıllık dostluğumuzun hatrına emrivaki yapıyorum O’na. Opera Otel’in resepsiyon görevlisine “Shakhtar Donetsk takımı burada mı kalıyor?” diye soruyorum. Aldığım cevap şaşırtıyor beni: “Evet efendim. Hem de tam 1 yıldır bu oteldeler” Sahibi Rinat Akhmedov. Shakhtar Donetsk’in başkanı. Takım, Dombass bölgesindeki iç savaş nedeniyle 1 yıldır Kiev’de. Aynı bölgeden 4 takım daha Kiev’e taşınmış. Dinamo Kiev neredeyse ligdeki tüm maçları evinde oynamış, doğal olarak şampiyon olmuşlar. Shakhtar ile oynayacakları kupa finali de Kiev’de. Anlayacağınız ülke karışık, ortam da gergin.

Luce ilk kez bıkkın

Odasından arıyorum Lucescu’yu, “Hocam müsaitsen konuşalım” diyorum, “Yarın kupa finalim var. Röportaj için uygun bir zamanlama değil” diyor. Evet Dinamo Kiev’le görülmesi gereken bir hesabı var (penaltılarla kaybetti) ama Türkiye’de neler olup bittiğini de merak ediyor belli ki. “Yalçın lobiye iniyorum ama sadece yarım saat. Ama röportaj yok” diye ekliyor.

5 dakika içinde lobide görünüyor. Hızlı adımlarla geliyor. Hiç değişmemiş. Türkiye’den ayrılalı tam 11 yıl olmuş ama Luce aynı Luce. Ukrayna’nın içinde bulunduğu sıkıntılı tablodan bahsetti bolca: “1 yıldır stadımızda oynayamıyoruz. Aylardır otel odasından çıkmıyoruz. Düşman gibi görüyorlar bizim takımı. Dinamo Kiev tek başına yönetiyor Ukrayna futbolunu. Futbolcularım da mutsuz. Çoğu ayrılmak istiyor. Tek başıma savaşıyorum bu durumla” derken hocanın yüzündeki umutsuzluk ifadesi şaşırtıyor beni. Lucescu’yu ilk kez bıkkın görüyorum. Shakhtar deyince hep parlayan o gözleri bu kez yorgun.

Shakhtar’da kalmaz

Sohbet Ukrayna’dan Türkiye’ye uzanınca bakışları değişiyor. ‘Yorgun Savaşçı’nın gözleri parlıyor bu kez. Anlattıklarına bakılırsa ligi yakından takip ediyor. “Shakhtar’da kalmak istiyorum. Bir yıl daha kontratım var. Böyle bırakıp gidemem” dese de gönlü kesinlikle buradan yana. “Aramızda kalsın” diyerek anlattıklarını yazamıyorum. Ama Kiev’de gördüğüm resim çok net. Mircea Lucescu yeni sezonda Shakhtar’ın başında olmaz. Rotası kesinlikle Türkiye olur. Adresi Beşiktaş mı olacak Fenerbahçe mi? Onu bekleyip göreceğiz.

06 Haziran 2015, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bilic mi gitsin yönetim mi?‘’

En son söyleyeceğimiz sözü baştan yazalım; Slaven Bilic, son iki hafta ne sonuç alırsa alsın Vodafone Arena’nın kurdelesini kesmeyi sapına kadar hak etmiştir NOKTA!

Bırakalım puan cetvelini, şampiyonluğu. Sanki Beşiktaş her sene şampiyon, her sene Şampiyonlar Ligi’nde.

Son 20 yılda 3 şampiyonluğu var bu kulübün. 2008-2009 sezonundan bu yana 2. bile olamadı. Varsın bu sene de 3. olsun. İyi top oynadı mı? Avrupa’yı, Türkiye’yi salladı mı? Beşiktaşlı saha içindeki mücadeleyi keyifle izledi mi? Hepsine EVET.

Hem de ne şartlar içinde oldu tüm bunlar. Evi yoktu. Hep göçebe, her hafta deplasmanda! Para pul desen o da problemdi. Ödemeler iki üç ay sarktı hep. Gazla, “Yürü koçum”la da bir yere kadar. Yönetimin içindeki gizli başkanlık yarışı cabası. Hakemler garip düdükler çalarken bir kez olsun ses çıktı mı idarecilerden?

Peki ya kadrosu. Çok mu iyiydi, Galatasaray’dan, Fenerbahçe’den? Muslera mı var kalede? Sanki Bosingwa sağ bekte? Caner Erkin vardı da oynatmadı mı? Uzatmayalım; Beşiktaş Yönetimi, sezonun faturasını Bilic’e keserek tarihi bir hata yapmıştır. Gizli gizli teknik adam arayışı yaparak, Bilic’i itibarsızlaştırmıştır.

Beşiktaş taraftarı da bu konuda keskin bir tavır sergilemekte. Fanatik.com.tr’de önceki gün futbolseverlere, “Bilic gitsin mi, kalsın mı” diye sormuştuk. 25 bini aşkın katılım oldu. Sonuç %68 KALSIN, % 32 GİTSİN çıktı. Hesabı sadece Bilic mi ödemeliydi? Dün bu kez soruyu değiştirdik yeni anketimizde: Beşiktaş’ta Yönetim mi gitmeli, Bilic mi? Baskıya girdiğimiz saatte 11 bin kişi katılmıştı. Taraftarlar, “Yuvasına ruh katan adamı” himayesine aldı yine: % 67 YöNETiM GiTSiN

22 Mayıs 2015, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu faturayı Bilic mi ödesin?‘’

Yılan hikayesine dönen bir stat inşaatı, aylardır para alamayan futbolcu grubu ve her hafta göçebe gibi gezen bir futbol takımı. Kadro kalitesi de belli. Bu tabloya rağmen kaçan şampiyonluğun faturasını tek başına ödemesi istenen isim; Slaven Bilic.

Peki hesabı Bilic mi ödemeli? Biz de fanatik.com.tr’de bir anket açtık. “Sizce Bilic gitsin mi, kalsın mı?” diye sorduk. Beşiktaşlılar’ın % 63’ü ‘kalsın’ dedi. Demek ki bu kitle başarısızlığın sebebi olarak Bilic’i görmüyor.

Yarın da, “Yönetim mi gitsin Bilic mi?” diye soracağız. Sonuçlarını sizlerle bu sütunlardan paylaşırım.

21 Mayıs 2015, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne olacak bu Beşiktaş'ın hali!‘’

Futbolcunun görünce önünü ilikleyeceği yönetici sayısı çok az. Bilic formsuz ve dışarıya verdiği görüntü bir o kadar negatif. Saha içinde takımı organize edecek bir lidere ihtiyaç var. Acil transfer gerekiyor. Yoksa eldeki kadroyla şampiyonluk gelmez.

Acı ama gerçek. Fikret Orman ve Ahmet Nur Çebi dışında, futbolcunun gördüğünde ceketini ilikleyeceği, deyim yerindeyse “Titreyeceği” bir başka isim yok. Emek veren diğer isimler kusura bakmasın ama tablo bu. İş böyle oyunca seni ne federasyon ipler, ne hakem camiası. Hoş, kalibreli isimlerin forsu da futbol camiasında pek geçmiyor gibi. Bu derbi Konya’da oynanacak kardeşim diyorsan, tüm ağırlığını koyacaksın, Galatasaray’ı oraya getireceksin. Beşiktaş’ın hakkını yedirmem diye yalandan efelenmeyeceksin. Vurdun mu yumruğunu yer yerinden oynacak. Hakemler, “Haklı bile olsa” öyle kolay kırmızı kart çıkartamayacak senin stadında. Senin gölgenden öyle çekinecek ki, Veli’yi gören hakem, Melo’nun dirseğini de anında cezalandıracak. Bak bakalım diğer statlara, öyle kolay çıkıyor mu o kartlar!

Slaven Bilic’in vücut dili

Ve Slaven Bilic... Çok muhabbetimiz yoktur. Bir iki kez yemek yedik. Toprağım olduğu için ayrı severim onu. Ama bu hiperaktivite nedir kardeşim. Büyük maç oynuyorsun, futbolcunun gözü zaten sürekli kenarda. Peki sahadaki askerin gördüğü ne: “Bir sağa sola koşturan endişeli bir komutan. Sürekli itiraz halinde. Topçu da haliyle agresifleşiyor. Olur olmaz hareketler yapıyor. (Bknz Atiba ve Veli Kavlak) Dikkat! Bu takım ilk yarıda 7 kırmızı kart gördü. Gözünüzün önüne getirin, takım geriye düştüğünde hocanın da takımın da kimyası bozuluyor. Hiç sakin kalmayı beceremiyorlar. Olur olmaz hareketler, itirazlar ve kartlar. (Bknz Olcay -Fenerbahçe, Gökhan Töre-Erciyes, Veli Kavlak-Galatasaray) Hoca, bana ve futbolseverlerin büyük çoğunluğuna sempatik geliyordu. Maçı yaşıyor diyorduk. Ama Galatasaray maçındaki itirazları beni son derece rahatsız etti. Kendisine mutlaka çeki düzen vermesi gerekiyor.

Takıma bir lider gerekiyor

İşin bir de teknik, taktik boyutu var. Fenerbahçe maçında da görüldü ki, öyle deli gibi koşup saldırmakla olmuyor bu işler. Panik futbolu yerine biraz sakin kalmak, topun peşinde çılgınlar gibi koşmak yerine, topu koşturmak daha mantıklı. Bilic’in Fener maçındaki hatalarından ders çıkarmadığını görüyoruz. Demba Ba’yı yine stoperlerin kucağına attı, sahadan sildi. Hele yaptığı İsmail Köybaşı değişikliği... Hâlâ akla mantığa sığdıramıyorum. Takım çok genç ve hocası gibi yerinde duramıyor. Belli ki teknik heyet dizginleyemiyor, kaptan Tolga da mevkiisi itibariyle takıma yetemiyor. O zaman saha içerisinde de bu oyuncu grubunu organize edecek, bir lider lazım. Özellikle takım geriye düştüğünde saha içinde yaşanan o kaosu yönetecek biri... Bu, transferle çözülecek bir sorun değil. Doğal olarak elindeki oyuncu grubunun içinde aranmalı çözüm. Şöyle kim olabilir diye düşündüğümde aklıma Sosa geliyor. Denenmeli...

Birkaç transfer önerisi

İdeal kadrosu sakatlık ve kart sorunu yaşamazsa “Yarışır” O kadar! Ancak bir Atiba’nın yokluğunun bile takımı ne kadar etkilediğini gördük derbide. Kulübe çok zayıf. Cenk Tosun, çok savruk ve bu takımın kurtarıcı forveti olamaz. Gekas tarzı bir forvet gerekiyor bu takıma. Kaleye sırtını dönecek, bulduğunu atacak. Stoperler saatli bomba. Çok top kaybı yapıyorlar ve sürekli gülüyorlar! Lucescu şöyle derdi: Stoper dediğin gözlerinden ateş çıkacak. Tatlı sert “Pislik” yapacak. Forvet, “Aman bu adamdan kaçayım” diyecek. (bknz Zago, Luciano) Beşiktaş’ın bekleri top yapamıyor. Sorun burada daha da büyüyor. Tamam, Bilic’in elinde Gökhan Gönül-Caner Erkin yok. Sağ taraf için Linnes’in adı geçiyor. Hakkındaki izlenimim sadece youtube videolarından ibaret. İyi bir kumaşı var ama çok genç. Şampiyonluk yarışı kızıştığında ayaklar titrer, topu yanındakine atamazsın. (Bknz Fenerbahçe-Denizlispor ve Fenerbahçe-Trabzon maçları).

Cicinho ve Tosiç çok iyi olur

Bence Sivasspor’un Brezilyalısı Cicinho ilaç olur o bölgeye. Hem müthiş teknik, hem büyük bir kariyeri var. Onu alamıyorsan, teneke takıp yolladığın Roberto Hilbert’i al. Ve Sol taraf. Motta, “Eh işte” Ama bal yapmayan arı. Gençlerbirliği’ndeki Duşko Tosiç. Sırp oyuncu bu bölge için müthiş bir alternatif olabilir. Hem Cicinho’nun, hem Tosiç’in bu ligi tanıması da büyük avantaj. Neyse lafı uzatmayalım.
Eminim ki Beşiktaşlı profesyoneller sevaplarının olduğu kadar hatalarının da farkındadır. Ve umalım ki gerekenler yapılacaktır. Yoksa eldeki kadroyla şampiyonluk gelmez

07 Ocak 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu da Beşiktaş'ın çileği: Batuhan‘’

Samet Aybaba’yı getiriyorsun; tamam. Milli stoperini ellerinle Fener’e yolluyorsun; eyvallah. Borçlar yüzünden meteliğe kurşun atıyorsun ve kalendeki adam da A Milli. Sen gidip İskoç’a eldiven veriyosun; okey. 3 kupalı şampiyon basket takımını bir arada tutamıyorsun; peki. Arena’da oynayacağım diye babalanıp başın önde İnönüye dönüyosun; kabul. Yetenek fakiri kadronun, tek yıldızı Quaresma’ya haftalardır gider yapıp değerini hiç ediyosun, olur. Tüm bunlar tamam. Ancak, “Yüzünü bir daha görmemeyim” deyip yolladığın Batuhan’ı kiralamak nedir Allah aşkına! Taraftarlar durumun farkında ve yönetimden zaten bomba transfer beklemiyor. Ancak bunu da hak etmiyor.

Neden kombine almıyorsunuz?

Beşiktaşlı ahâlinin yeni sezondan zerre kadar umudu yok. Ne umudu, büyük bir tedirginlik hakim. İştahlar da dolayısıyla fenâ hâlde kaçık. Bırakın, forma ve kombine almayı, Lig TV anoneliklerini iptal ettiren onlarca tanıdığım insan var. Dün bir arkadaşıma sordum, “Neden kutuyu geri veriyorsun” diye. Anında yanıtı verdi: “Bir yanda Kuyt-Krasic, Melo-Hamit Altıntop, diğer yanda bizimkiler. Aldığımız adamların yerine altyapıdan bizim çocuklar oynasa, destek için forma da alırdım, kombine de, kutuyu da vermezdim. Yönetim “Feda” diyor ama sonra bu kulübün kapısından geçemeyecek adamlara kontratlar yapıyor. Batuhan’ı geçtim ben. Ernst gidiyor, yerine Hürriyet’in adı geçiyor. Olacak iş mi bu! Hem para vereceğim, hem de işkence çekeceğim. Yok ya!”

Şu paralar basket takımına harcansa...

Evet, bu yönetim kimsenin cesaret edemeyeceği bir yükün altına girdi. Kabul; Başkan Fikret Orman yanan bir evin içine daldı, çok doğru. Ama kendisi de biliyor ki onunla birlikte binaya dalan itfaiye erlerinin çoğunun ne yaptığından haberi yok. “Küçülmeyeceğiz” gibi boş mesajları bırakıp, “Kardeşim, futbol şubesinin “kupa” faaliyetleri hâliyle dondurulmuştur. Borçları dizginleyene kadar, mevcut kadromuza altyapı oyuncularımız destek verecek ve kesinlikle dışarıdan transfer yapmayacağız” diyebilirlerdi. Peki bu arma nerede yarışacaktı o zaman. Geçen sene 3 kupa kazanılan parkelerde tabi ki... Hedefsizce yapılan onca transferin parası basketbola aktarılırdı, kulüp belki final four görürdü. Ama nerde o vizyon. Oysa futboldaki çifte kupalı şampiyonluk kadar havaya sokmuştu Beşiktaşlılar’ı geçen sezonki rüzgâr. Basketbol salonuna bu kadar şevkle giden, biletler için karaborsaya hücum eden bir ordu vardı. Erman Kunter gibi bir ustaya saygısızlık etmek istemem, ama basket takımından bu sezon derece beklemiyorum. Umarım beni utandırırlar. O hava bir daha da gelmez.

Herkese iyi sezonlar

Şunu kesinlikle vurgulamakta fayda var. Burada yazılıp çizilen şeyler, sadece benim değil. Tüm Beşiktaşlılar’ın ortak düşüncesidir. Direksiyonda oturanlardan kimse, “Gelin bir de bizim ayakkabılarımızla yürüyün” demesin, çünkü o koltukta oturduğun zaman çözüm üretilmesini istiyor tribündeki. Acıdır ki; taraftar sebebe değil, sonuca bakıyor. Bu arada Beşiktaşlı yöneticilerin her türlü cevabı için sütunlarımızın 24 saat açık olduğunu da hatırlatalım. Herkese iyi sezonlar efendim.

17 Ağustos 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Olimpiyat sadece olimpiyat değildir‘’

İngilizler, evsahipliği yaptıkları oyunun amacını tek cümle ile özetliyorlardı, “İnspire a generation” (Bir jenerasyona ilham ver) Onların derdi iyi sadece organizasyon yapmak değil,iyi birer spor izleyicisi, iyi birer atlet yetiştirme geleneğini sürdürmek. Her yeni madalyalı kahraman, yeni kahraman adaylarını da ortaya çıkarıyor, gelecek kuşaklara ilham veriyor. İngiltere’nin atletleri başarılarıyla binlerce Britanyalı miniğin idolü oldu. Hepsi geleceğin Olimpiyat Şampiyonu olmanın rüyasını şimdiden kurmaya başladı bile. Kaba tabirle, “Aşı başarıyla yapıldı.”

İlham kaynağı olacak

Bizim mahallenin çocukları da etkilenecek son nefeste gelen madalyalarla. Bunlar bizim miniklerimiz için büyük ilham kaynağı olacak. 200 bine yakın lisanslı tekvandocu, Servet Tazegül’ün olimpiyat madalyalı posterini duvara asıp, “O an” için çalışacak. Küçük atletler, Aslı ve Gamze ablaları gibi 1500’cü olmak isteyecek. Mindere yeni çıkanlar Rıza abileri gibi “Kündelemek” isteyecek. Bitmedi... 2020 İstanbul için, gözle görülmese de inanılmaz bir çalışma yapılıyor. Bu madalyalar, oyunları bizim mahalleye getirmeye çalışanlara da şevk verececek.

8 senede şampiyon ordusu yetişebilir
İlham dedik, şevk dedik. İşkembeden atmıyoruz. Avrupa’da kimsede olmayan bir nüfus skalamız var. 2020’yi Türk Sporu için milat kabul edersek harika bir fırsat çıkıyor önümüze. Nüfusumuzun yüzde 15’i, 9-15 yaş aralığında. Bu jenerasyon, iyi bir spor politikası ve yapılanma ile İstanbul 2020’ye damgasını vurabilir.

Olimpiyat mı, Avrupa Şampiyonası mı?
Bu benim yerinde izlediğim ilk olimpiyatım. Ancak futbolda Dünya Şampiyonası da takip ettim. Kendime göre bir kıyas yapabilirim. Bildiğiniz gibi biz hem Euro 2020’ye hem de 2020 olimpiyatlarına talibiz. Buradaki o cümbüşü gördükten sonra şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: “Euro 2020”yi kim almak istiyorsa buyursun alsın. Olimpiyatın yanında figüran gibi kalır. Bize olimpiyat ateşi yakışır.

Deveden büyük fil var!

İngiltere Başbakanı Cameron bu yazıyı okumaz, Londra Belediye Başkanı Boris Johson da. Ama benim içimde kalmasın kardeşim. Kelimelerle anlatılamayacak güzellikte bir organizasyon yaptılar. Yok yolların çoğu kapalı, metrolar rötarlı, taksiler pahalı, yemekler ateş pahası, oteller kazık. Olimpiyat bu, olacak o kadar. Açılışı-Kapanışı... Dillere destan bir şölendi. Ama unutulmasın; deveden büyük fil var. İstanbulumuz görevi alırsa o zaman ne Londra kalır, ne de Rio de Janerio...

13 Ağustos 2012, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Rüya mı bu? İlk üçte iki Türk sporcusu‘’

1500 metrenin kürsüsünde iki Türk kızı, Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut vardı. İlk üçe, iki sporcu birden koymak mucizevi bir olay.

Terzi’ye bak: Bu kumaştan balo elbisesi yaptı!

Atletizmde ilk iki sıraya genelde, Jamaikalı, Amerikalı atletlerin girmesine alışığız biz. 1500 metrede Aslı’nın altın, Gamze’nin de gümüş alması rüyadan öte. Atletizmdeki bu destansı şahlanışın ardında büyük bir isim duruyor. Kaba tabirle “Rüzgârı” pek sevmiyor.; Mehmet Terzi... Başkan ve ekibi her türlü övgüyü hak ediyor. Tarihimizde bize ilk olimpiyat altınını getiren tüm ekibimiz için üç defa... Saol saol saol



Tekvandonun şifresi Şahin...


Tekvando deyip geçmeyin. Türkiye’ye hemen hemen her organizasyonda madalya getirmiş bir spor dalımız. 200 bine ulaşan lisanslı spor cusu olan, altyapısı dünyanın en iyilerinden biri olarak gösterilen gurur kaynağımız. Olimpiyatlarda yapılan önemli işlerde sporcular kadar iki önemli ismin büyük emeği var. Federasyon Başkanı Metin Şahin ve Milli Takımlar Teknik Direktörü Ali Şahin. Şahit olmadım ama insanüstü mesai verdiklerini her yerde herkesten duyuyorum. Şovdan uzak durup sadece işlerini yapıyorlar. Helal olsun

En az 8 altın ile bitirebilirdik

Londra’da dükkân kapanırken o kadar gurur okşayıcı işler oldu ki, insan “Ah be birader” demeden edemiyor. Güreş ve halterden en az 8 altın bekliyorduk. Ben 5-6 diyordum. Ne acıdır ki hepimiz yanıldık! Tahminler tutsa şu an bambaşka bir havadaydık. Madalya sıralamasında ilk 10’daydık ve 2020 için büyük bir enerji yakalamıştık. Bazılarınızın “Ninemin sakalı olsa...” dediğinizi duyuyor gibiyim...

Kimse “Ben sakattım” demesin


Halter ve güreşteki fiyaskoyu dile getirip, “Sorumlular cezalandırılmalı” dediğimizde, mail kutumuza sadece sizlerin tepkileri düşmedi elbette. Sporcu, teknik heyet ve federasyon yetkililerinin mesajları da geldi ara ara. Genelinde hepsi ülkeyi iyi temsil ettiklerini sonuçlara kendilerinin de üzüldüğünü yazarken, bazı sporcular, sakatlık ve idmansızlık yüzünden kürsüye çıkamadıklarını vurguladı. Kusura bakmasınlar ama Servet Tazegül o şartlardan gelip altını alıyorsa kimse artık mazeret üretmesin. Hoş; göğsünde Ay-Yıldız varsa zaten bahane üretemezsin.

12 Ağustos 2012, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI