Arama

Popüler aramalar

‘’Fenerbahçe başlangıçtaki hataların bedelini ödüyor…‘’

Bugün gelinen noktada ortaya çıkan sonuca göre konuşanlar için güzel bir özlü sözümüz var: “Araba devrilince yol gösteren çok olur.” Ne var ki, bu satırların yazarı Fenerbahçe’ye ilişkin düşüncelerini ilk baştan dile getirdiği için bu gün de yinelemekten herhangi bir çekincesi yoktur.

Baştan yanlış bir seçim olan Erol Bulut bir yana, sezon başında Fenerbahçe’ye yakışan bir takım planlaması ile transferler yapılmayınca, sarı lacivertli kulüp üst üste yığılmış bir futbolcu yığınağından öteye geçmedi. Bu futbolcuların transferinde söz sahibi olan herkes sadece hatalı değil, aynı zamanda suçludurlar da…

Caner ve Gökhan üzerinden kaç puan kaybedildi?

En büyük suçlu da Gökhan Gönül ve Caner Erkin’i Fenerbahçe’nin “asıl savunmacısı” olarak transfer edenlerdir. Bu iki bekin üzerinden kaybedilen puanlar Fenerbahçe’yi şampiyonluktan etmiştir. Caner’in yaptıklarını herkes biliyor ancak Gökhan Gönül de genelde gözlerden kaçıyor.

Ligin ilk yarısındaki Beşiktaş maçında Necip Uysal, Gökhan’ın yarım metre üzerinden kafa golü attı. 36 yaşına gelmiş bir futbolcunun sıçrama kuvveti, hareket ve tepki kuvveti artık sorunlu olur. Alanyaspor karşısında bu eksiklikleri yüzünden oyundan atıldı.

Ahbap çavuş ilişkisi profesyonelliği kurban etti

Çünkü rakibinin atletik niteliğine yanıt veremedi. Fenerbahçe ilk yarıdaki Beşiktaş maçını kaybetmese ya da kazansa bugün Beşiktaş’ın bir puan üstündeydi. Fenerbahçe bu denli çok forvet ve orta alan futbolcusu transfer edeceğine iki dünya çapında bek alsaydı şu anda ligi şampiyon belliydi ve bu takım Fenerbahçe’ydi. En azından kendi sahasındaki altı maçı kaybetmezdi. Ya da ikisini kazansa bile bugün liderdi.

Mesut Özil Fenerbahçe’ye transfer edildiğinde “Fenerbehçe mesut olur mu?” başlıklı bir yazı yazdım. Mesut Özil’in Fenerbahçe’de oynayamayacağı, oynarsa bile yararlı olamayacağı daha nasıl anlatılabilir? Bu futbolcunun transferi baştan sona yanlıştır.

Devre arasında Mesut ve İrfan Can Kahveci’nin yerine iki bek alınsaydı yine büyük kazanç olurdu. Sadece Attila Szalai’nin alınmasının savunmayı nasıl rahatlattığını gördük. Ama Gökhan ile Caner Emre Belözoğlu’nun arkadaşları olduğu için “ahbap çavuş ilişkisi” profesyonelliği kurban etmiştir.

Belözoğlu henüz eski bir futbolcu…

Teknik direktörlüğün sanıldığı kadar kolay bir uğraş olmadığını, Emre Belözoğlu’nun teknik direktör olmak için çok uzun bir yolunun olduğu da açık seçik yazıldı. Ancak bizim sonuca endeksli medyamız üç maç kazanınca Belözoğlu’nu Fenerbahçe’nin geleceği olarak ilan ettiler.

Emre Belözoğlu teknik direktörlüğe baş koyarsa on yıl içinde bazı şeyler öğrenebilir ama o zaman da 50 yaşında olacak. Bayern Münih 1987 doğumlu yani Gökhan Gönül’den üç yaş küçük Julian Nagelsmann ile teknik direktör olarak anlaşırken biz 40 yaşındaki Emre Belözoğlu’nu hiçbir deneyimi olmadığı halde teknik direktörlüğe soyundurup ona bel bağlıyoruz, ne büyük çelişki! Bir maçta yaptığı hatalar şampiyonluğun yolunu kapattı belki de.

Serdar ve Sinan ne için kavga ediyorlar?

Her şey karşın Alanyaspor maçı öncesine değin Fenerbahçe’nin şampiyonluk şansının daha fazla olduğuna inanmaktaydım. Bu inancım Fenerbahçe’nin iyi olmasıyla ilintili değildi. Daha çok Beşiktaş’ın maçlarıyla bağlantılıydı.

İlginç bir lig dönemi yaşıyoruz. Bunca kayba ve dört maç kalmasına rağmen Fenerbahçe’nin hala şansı devam ediyor. Ancak Fenerbahçeli futbolcular Alanyaspor maçının sonunda birbirleriyle kavga edecek konuma gelmişlerse, gelecekten umut da kesilmiş demektir.

Emre Belözoğlu, Serdar Aziz ile Sinan Gümüş’ün kavgasını nasıl yorumlayacak? Bu da profesyonel futbolda olan, oyuncuların hırsından kaynaklanan ya da yenilgiyi kabullenmemek olarak mı kabul edilecek? Oynayan da oyundan çıkan da memnun değil. Bu nasıl bir profesyonellik anlayışıdır?

30 Nisan 2021, Cuma 12:39
YAZININ DEVAMI

‘’Yeni futbolun doğum yeri; orta alan‘’

Modern futbolun ortaya çıkmasıyla birlikte forvetten savunmaya doğru hareketlenme tamamlandıktan sonra orta alan futbolcuları futbolun beyni oldu neredeyse. Hücum bölgesindeki yığılma orta alan ve savunmaya doğru kayma tamamlanınca, dengeli bir takım dizilişi oluşturuldu. Artık futbol orta alanda doğup, orta alanda ölmeye başladı.

Avusturyalı futbol yazarı Hugo Meisl “bir gün gelecek savunma oyuncuları, hücumda, hücum oyuncuları da savunmada görev alacaklar” demesine karşın teknik direktörler bunu göze alabilmiş değil henüz. Gerçi Meisl’ın savını gerçekleştirecek bireysel hamleler bizde de oldu.

Örneğin Eskişehirspor’un efsane sol açığı Ender Gonca Fenerbahçe’de sağ bek oynadı, Ali Gültiken sağ bek ile santrfor arasında gidip geldi, Galatasaray’ın Büyük Mehmet’i orta alandan liberoya geçti ancak bunlar hep bireysel düzeyde kaldı.

Güçlü altyapılar kurulamayınca…

Asıl amaçlanan, yer değiştiren oyuncunun gittiği yerin gereklerini yerine getirebilmesi ise Total Futbol’un oynandığı 1970’li yıllarla sınırlı kaldı. Arkadaşları tarafından savunmaya yardım etmediği için eleştirilen Johan Cruyff bile savunmasına yaklaşıp kayarak müdahaleler ile kazandığı toplarla akın başlatıyordu.

Total futbol Ajax’ın 1960’ların ortasında başlatıp 1970’lerin ortasına kadar ürününü topladığı on yıllık bir altyapının ürünüydü. Sonradan bu altyapı hamlesini, Ajax’ı örnek alarak Cruyff’un önerisiyle Barcelona gerçekleştirdi, ulaştığı başarıları herkes biliyor.

Artık böyle sabırla işlenmiş, geliştirilmiş ve büyütülmüş altyapılara kimsenin gücü, zamanı ve sabrı yetmediği için herkes transfer peşinde koşuyor. Altyapılarda gerekli antrenman sayısına ulaşamayan futbolculardan büyük forvetler çıkmıyor, çıkanlar da belli takımlarda yüzlerce milyon dolara toplanıyor.

Evrimin öncüsü; Nandor Hidegkuti…

Şimdi artık tam da futbolun orta alanda doğup, orta alanda öldüğü dönemlere geri dönüyoruz. Çünkü çağımız her dönemden daha fazla birlikte hareket etmeye ihtiyaç duyuyor. Fenerbahçe medyada yazılan ve söylenenlerden etkilenerek orta alan kalabalığı ile oynamaya başladıktan sonra daha faklı bir görüntü aldı. Beşiktaş çaresizlikten orta alana yığılma sonucunda daha da iyi oynayıp maç kaybetmedi.

Artık topa sahip olmanın kazanmanın öncelikli yolu olduğu anlaşıldığına göre, birlikte hareket eden, pas oyunuyla topu rakip ceza alanına taşıyıp orada tehlikeli olabilen, forvet-orta alan karışımı futbolcular öncelikli hale geldi. Belki de yüzlerce milyon dolarlık forvet oyuncuları dönemi kapanıyor artık.

Forvet-orta alan özellikli oyuncu konusunda evrimi başlatan ilk futbolcu kimdir? 1950’li yıllarda orta alana gelerek oynayan Macar santrfor sayesinde takımı İngiltere’yi perişan etmişti. İki maçı da Macarlar 6-3 ve 7-1 kazanmıştı. Macar santrfor orta alana kaçarak oynayınca İngiliz savunmasının ortasında görevli oyuncular ne yapacaklarını bilememişlerdi. Orta alan özellikli o ilk santrfor Macar Nandor Hidegkuti’ydi.

29 Nisan 2021, Perşembe 12:38
YAZININ DEVAMI

‘’Rakibi sınırlandırarak alanı genişletmek…‘’

Kayserispor’un Beşiktaş karşısına çıkan kadrosu sınırlı mıydı? Futbolda rakibi ve alanı sınırlamak ne anlama geliyor? Kuşkusuz Kayserispor’un kadrosu, Beşiktaş’ın puan yitirdiği Ankaragücü’nden daha sınırlı değildir.

Rakibin oynadığı alanı sınırlamak ve hareket becerisine engel koymak sizin elinizdedir. Karşıtınıza sınır koyduğunuz anlarda oyun alanınızı da genişletirsiniz.

Maç öncesi yorumumda N’Koudou’nun geniş alan bulamayacağı için etkili olamayacağını yazmıştım. Ne var ki Kayserispor erken iki gol yedikten ve Beşiktaş’ın saldırarak oynayıp farkı artırabileceğini gören Hamza Hamzaoğlu büyük olasılıkla takımının vuruşarak sınırları aşmak stratejisi ile oynatınca N’Koudou’ya da gün doğdu, alan açıldı.

Dikkatler N’Koudou üzerinde…

İki kalenin fethedilmesi ilkesine dayanan futbolu doğal olarak savaş stratejilerinden de etkilenmiştir. Savaşta her cepheden birden saldıramazsınız, en zayıf yeri saptayıp kuvvetinizi orada toplarsınız.

Henrique’nin Ghezall’ı baskı altında tutmasına bağlı olarak Beşiktaş, N’Koudou üzerine dikkatlerini yoğunlaştırdı. İnsanların kafalarından geçen bir şeyi bilinç seviyesine çıkarmak için dikkat kesilmeleri gerekir. Yani olayları seçip bazılarını daha iyi uygulayabilmek için öncelikli hale getirmek…

Aklın aynı anda olası birçok olay ve nesneden ya da düşünce katarından birini, açık ve canlı bir biçimde ele alması dikkat olarak tanımlanabilir. Yani bazı şeyleri, ötekilerle etkin olarak uğraşabilmek için elemine etmek, ötelemek…

“Sınırlı” kadroyla sezonun oyunu…

Beşiktaş bilerek ya da oyunun kendi doğasından kaynaklanan özgün yapısından türeyen bir sınırlama ve dikkate dayalı doğru seçimlerle oyuna egemen oldu. Bu bağlamda ne yapacağı belli olmayan “sınırlı” kadrosuyla sezonun en doğru oyunlarından birini sergileyerek zorlu virajı döndü.

Futbolu ne denli doğru oynarsanız oynayın rakip gücünden ya da kendi eksikliklerinizden kaynaklanan hatalar en doğru oyunun içinde bile görülebilir.

Örnek mi? Çıkışları eksik, sprint kuvveti ve süratte devamlılığı olmayan Gökhan Töre’nin santrfor başlatılıp altı kez ofsayta düştükten sonra yanlıştan dönülerek orta alana çekilmesi. Böylece top yaparak ilerleyen takıma katkı yapar hale geldi.

Sergen Yalçın değişikliklerde ortalamanın altında…

Beşiktaş’ın yediği golde Wida, Rosier’in arkasını doldurmak için doğru bir hamleyle sağa kaydı, Montero doğru davranışı bularak Hırvat stoperin yerine geldi.

Nsakala’da İspanyol’un yerine kaymalıydı ama o sol bekte kalarak takımın golü yemesine neden oldu. Gene de Nsakala’nın Beşiktaş’taki en iyi maçını oynadığını söylemeliyiz.

Oyuncu değişikliklerinde doğruyu tutturma oranı düşük olan Sergen Yalçın oyundan Necip Uysal’ı alarak hata yaptı kanımca. Çünkü hiçbir oyuncu Necip kadar rakip ataklarını keserek karşı oyuna yöneltmedi Beşiktaş’ı.

Oysa her zaman olduğu gibi Necip takımın en dinamik oyuncusuydu. Yapılması gereken Gökhan Töre’nin dışarı alınıp Mensah’ı onun yerinde görevlendirmekti.

25 Nisan 2021, Pazar 10:50
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş ne kazandı?‘’

Ligin altında ve üstünde bulunan bütün takımların çok zor bir sezon geçirmesine karşın, en zor dönemece girildiği şu günlerde, henüz hiçbir takımın somut bir kazanımı ya da kaybı olmaması bu sezona özel bir durum olsa gerek.

Lige çok kötü başlayıp, Avrupa Ligi’nde de düş kırıklığı yaşayan Beşiktaş, sezonun genelini rakiplerine göre daha iyi oynayarak, liderlik konumunu son altı haftaya kadar taşıyıp kupada da finale kalmasına karşın elinde henüz somut bir şey yok. İki kupayı da kazanabilir ancak buna karşın ikisini de kaybedebilir.

Aboubakar’ın Sivasspor’a karşı oynatılması hataydı

En zorlu dönemeçte forvetsiz kalması bir sıkıntı ya da çaresizlik olarak görünebilir. Ne var ki büyük takım olmak, böyle durumlarda, tarihinde birçok kez yaşadığı bu gibi krizlerde doğru seçenekleri bulup, çare üretebilmenin yollarını bulabilecek değerleri özünde barındırmak demektir.

Aslında Aboubakar’ın Sivasspor gibi sert bir rakibe karşı oynatılması bir teknik adamlık hatasıdır. Eğer geçen hafta oynatılmasaydı, ligin geri kalan döneminde sağlam ve rakiplerinize korku veren bir forvetiniz olacaktı. Aboubakar bugün yok gelecek hafta da ne olacağı belli değil.

Larin’de riske edilemez!

Geçen hafta arka adalesindeki zorlanma nedeniyle oyundan çıkmak zorunda olan Larin’de bugün oynamayacak büyük olasılıkla. Zaten oynatılırsa zorlanmanın bir tür kas yırtılması ile sonuçlanması olasıdır. Dolayısıyla Beşiktaş için kalabalık orta alan ile Kayserispor karşısına çıkması zorunlu gibi görünüyor.

Aboubakar’ın sakatlık riski altında Türkiye’ye geldiği bilinmekteydi. Kişisel olarak iyi futbolcu olduğuna gördüğüm ilk günden beri inandığım Larin’e ise sezon başında güvenilmiyordu. Şimdi insan düşünüyor; en azından Güven kadroda tutulabilseydi…

Doğaldır ki futbola dışarıdan bakanlar, bu kadar sakatlığı kim tahmin edebilirdi diye düşünebilirler. Ancak içeride olanlar bu hesapları herkesten iyi yapabilmelidir. Özellikle bir yıldan fazladır süregelen bir salgın dönemi ve 40 haftalık futbol tarihinin en uzun sezonunu yaşıyorsanız…

Takımın boyunu kısaltmak şart!

Her şeye karşın Beşiktaş için anahtar faktör, daha önceki maçlarda uyguladığı gibi takımın boyunu kısaltmaktır. Yani takımın savunma ile hücum arasındaki mesafeyi kısa tutmak. Bu mesafe içerisinde altı orta alan özellikli futbolcuyla mücadele etmelidir.

N’Koudou bu yapının içerisinde en son düşünülen futbolcu olmalıdır. Beşiktaş ileri çıkarak oynayacak, Kayserispor ise kalabalık savunmayla. Bu kurgunun içinde N’Koudou kaybolur. Necip’in çocukluğunda forvet oynadığı ve bu nedenle ileride denebileceği görüşü ise bir şaka olmalı…

24 Nisan 2021, Cumartesi 11:13
YAZININ DEVAMI

‘’Gözümüz Halil Dervişoğlu'nda…‘’

Galatasaray’ın santrforlar takımı olduğunu bilmekteyiz. Atatürk’ün yakın dostu Kılıç Ali Paşa’nın oğlu Gündüz Kılıç’tan günümüze büyük santrfor diyebileceğimiz oyuncuların çoğunun yolu Galatasaray’dan geçmiştir.

Bugün Galatasaray’dan büyük santrforluğa doğru yola çıkmış olan Halil Dervişoğlu, ayak seslerini Göztepe karşılaşmasında duyurdu. Gerçi o maçta üç gol atan Kerem dikkatleri üzerine çekti, bir anlamda gölgede kalıp gözden kaçtı ancak ona da gol yollarını Halil açtı. İlk golde topu alışı, rakiplerinden sıyrılıp gol pası verme konumuna getirmesi genç bir santrfordan daha öte özelliklere sahip olduğunun kanıtıydı.

Günümüzde yorumcular tarafından “sırtı dönük”, “yüzü dönük” türü kavramlarla santrforlar tanımlanmaya çalışılsa da, aslında santrfor denildiğinde bu eylemlerin hepsini kendinde toplayan gerçek bir merkez forvettir Halil Dervişoğlu.

Henüz yeterince izlemediğim için kafa vuruşları hakkında somut fikrim yok. Ancak ileride oyunu kuruşu, top ile rakip arasına girip markajcılarını geride bırakması, arkadaşlarına yol açması gibi günümüz modern santrforların birçok özelliğine sahip.

Tarih, onu Galatasaray’da oynatan ilk hoca olarak Fatih Terim’i yazacak. Ancak hangi koşullarda ve ne zaman görev verdi? Falcao ve Mohammed Mostafa forma giyemeyecek duruma gelince…

Letonya maçından sonra Şenol Güneş bazı gazeteci dostlarımızla video konferans yöntemiyle bilgi paylaşımı yapmışlar. Attila Gökçe Güneş’e “Burak Yılmaz’ın yaşı belli, Cenk Tosun sakat, Halil Dervişoğlu’nu düşünmez misiniz? diye sormuş. Yanıtı neredeyse Sokrates bilgeliğinde!!! “Takımında oynamıyor”.

Şu anda ülkemiz Süper Ligi’nde düşmemeye oynayan 7-8 takımda bile ortalama 8-9 yabancı oyuncu forma giyiyor. Şampiyonluk için mücadele verip gözünü Şampiyonlar Ligi’ne diken takımlarda bu gençler nasıl yer bulacak?

Bir alt ligde bile yaş ortalaması 28. Şenol Güneş birazda buralara gözünü diksin. Piontek, Hakkari’ye futbolcu aramaya gidiyor Bizim Şenol Güneş Florya’daki Halil Dervişoğlu’nun farkında değil! Benim derdim işte bu tür hocalarla! Sanırım Türk futbolunun bir önemli sorunu da bunlar…

21 Nisan 2021, Çarşamba 10:49
YAZININ DEVAMI

‘’Teknik direktör nasıl fark yaratır?‘’

Hiç kuşku yok ki, teknik direktörlerin tek başına başarılı olmaya istekli olması kulüpte büyük kazanımlar elde etmesine yetmez. Yönetimlerin de başarıya gönüllü olması gerekir. Ancak böyle bir anlayışı benimsemiş kulüplerde teknik direktörler fark yaratabilir.

Bu bağlamda Erol Bulut ve Sergen Yalçın’dan ilk yılında şampiyonluk beklemek fazla iyimserlik olmakla birlikte, Bulut’u götüren nedenlerin başında sabırsızlık değil, gelecekte de devam edilebilecek teknik adamlık parıltısını vermemesi gelmekteydi.

Belözoğlu medyadan etkilendi mi?

Erol Bulut’un takım yönetme ve iletişim konusunda sorunları olmakla birlikte maçlarda oyuncu değişikliğini sadece belli futbolcular üzerinden yapması, maçın gidişatını değiştirmeyi sadece oyuncu değiştirmekle sınırlandırması eleştirilerin boyutlarını yukarı çekti.

Sözgelimi, Emre Belözoğlu’nın büyük oranla medyada yazılanlardan etkilenip orta alan oyuncularına ağırlık veren bir değişikliğe gitmesini Erol Bulut’ta göremedik.

Aslında Sergen Yalçın’ın da Erol Bulut’tan çok farkı yok. O da, Aboubakar sakatlanınca ne yapacağını tam olarak bilemedi. Sezon başından bu yana sol taraftan içe kat ederek Aboubakar kadar gol atmayı başaran Larin’i santrfora çekince takımın hücumdaki etkinliği bozuldu.

“Kitap okumam oyunu okurum” diyen Yaçlın bir şey okumuyor!

Ankaragücü maçındaki puan kaybını neredeyse tribündeki bir taraftar gibi maçı izleyen Sergen Yalçın oyunu okuyamadı. Hani kitap okumaz, oyunu okurdu? Takımın kurulmasından oyuncu değişikliklerine değin her şey yanlıştı.

N’Koudou’nun başlangıçtaki 11’de görevlendirilmemesi gerekirdi. Çünkü en basit düşünceyle dar alan oyuncusu değil. Ankaragücü’nün ona alan bırakmayacağı açıktı. Diyelim ki, Larin’e santrforda görev vermek başlangıç için doğru olsun.

Mensah’ın oyundan alınması hataydı

Ancak oyunun gidişatı, kendi doğası gereği ilerleyen dakikalarda nasıl bir değişikliğe gidilmesi konusunda ipucu verir. Teknik direktör bu küçük verilerden büyük sonuçlar çıkartarak da fark yaratabilir.

Sergen Yalçın’ın görmesi gerekeni oyun ona sundu. Beşiktaş’ın oynamak istediği pas oyununa dayalı futbola yatkın olmamakla birlikte, Mensah’ı oyundan alması Yalçın’a puanları da kaybettirdi. Beşiktaş’ın 2-0 önde olduğu dakikalarda Mensah ortadan ileri doğru atak yaparak iki rakip tarafından düşürüldü. Bu, maçın devamının nasıl oynanması gerektiğine ilişkin önemli bir veriydi.

Yalçın’ın değişiklikleri Bulut’u bile arattı

Sergen Yalçın’ın yapması gereken N’koudou’yu oyundan alıp Larin’i sola çekmek, Mensah’ı ise rakibi ortadan delici pozisyonda görevlendirmekti. Çünkü Ankaragücü o dakikalarda oyunu açmış, 5-6 futbolcuyla gol bulmanın peşine düşmüştü. Bu hamleyi yapamayan Sergen Yalçın, Erol Bulut’u bile aratacak yanlış değişikliklere imza attı.

O değişiklilerden sonra takım dokuz oyuncuyla savunma yaparken iki gol yedi, neredeyse beraberlikten de oluyordu. Bu durum gösterdi ki Sergen Yalçın futbolcularını yeterince tanımıyor, takımın genel durumuna da pek hakim değil.

Takım belli futbolcuların insafına bırakılamaz

Tamam, Aboubakar Beşiktaş için büyük bir güç ancak bir teknik direktör koskoca takımı bir ya da iki futbolcunun insafına bırakamaz. İnsaf derken, onlar sahada olsa bile o gün iyi marke edilebilirler, bundan canları sıkılır ya da isteksiz olma haklarını kullanabilmeleri durumunda olabileceklerine vurgu yapmayı kast ediyorum.

Böyle zamanlarda teknik adamın sığınacağı liman takım oyunudur ya da yukarıda sözünü etmeye çalıştığım anlık verilerdir. Sergen Yalçın hiç birini devreye sokamadı ve şampiyonluk virajını dönemedi. Dolayısıyla fark yaratacak teknik direktörlük konumuna henüz yakın olmadığını gösterdi…

20 Nisan 2021, Salı 10:19
YAZININ DEVAMI

‘’Altay'ı kim sakatladı?‘’

Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar elde etmeye çalışanlara Einstein’in, kocaman dilini çıkartarak mesaj verdiğine ilişkin görüşlerimizi daha önce belirtmiştik. Ne var ki Fenerbahçe teknik yönetimi aynı şeyleri yapmaya devam ediyor.

Gerçi takımda orta alan ağırlıklı oyuncular görevlendirilerek bir değişim sağlandı ama Caner Erkin üzerinden gol yemeye devam ediyor Fenerbahçe.

Hadi, diyelim ki Caner Erkin her yerden rakip için tehlikeli olabilecek kesik ortalar yapıyor iyi de neden onun yerine önlem alınmıyor? Artık bütün rakiplerin gözünün Caner üzerinde olduğuna neden dikkat edilmiyor?

Ya Visca, Başakşehir’e geldiği günden bu yana en kötü futbolunu oynamasa, kulağına kar suyu kaçmış hamsi gibi sahada dolaşmasa ya da Mahmut, kendini attırmak için oyunun başından başlayarak elinden gelen ve gelmeyen her şeyi yapmasaydı nasıl olurdu maçın sonucu?

Altay Bayındır’ın sakatlanmasına gelince… Hiç kuşkusuz onun başına gelene taraflı tarafsız herkes üzülmüştür. Çünkü futboldaki çok önemli değerlerimizden biri, yurt dışında da bizi temsil edecek bir kaleci olduğuna çoğunluk inanmaktadır.

Ne var ki, Altay’ın sakatlığı Emre Belözoğlu’nun söylediği gibi “futbolda böyle şeyler var” türünden basit söylemlerle geçiştirilemez. Altay’ın sakatlığı tam anlamıyla bir teknik kadro hatasıdır. Fenerbahçe’nin başında gerçek bir teknik direktör yok! Var gibi görünse de yok!

Eğer olsaydı haftanın son antrenmanındaki şut çalışmasında kaleye esas kaleciyi geçirmezlerdi. Son antrenmanda şut ve penaltı çalışılması doğru ve normaldir. Ancak son maçlarını kazanarak coşmuş futbolcuların kaleyi şut yağmuruna tutacağı bir durumda kaleye yedek kaleciler, değişerek geçer.

Kulüpleri yakından takip eden gazeteci arkadaşlar deneyimli teknik adamlara Altay Bayındır’ın durumunu sorsunlar, hepsi benzer şeyler söyleyecektir. Maçta kaleye geçecek olan kaleci takımdan ayrı olarak, kaleci antrenörüyle birlikte çalışır.

Belki bu durumda da başka bir sakatlanma olayı yaşanabilir ancak böyle anlar için atalarımız birçok özlü söz söylemişler: “Sen eşeyini sağlam kazığa bağla, sonra Allaha emanet et.” Ya da, “sen işini yaz tut, kış çıkarsa bahtına…”

19 Nisan 2021, Pazartesi 09:33
YAZININ DEVAMI

‘’Bir Sergen Yalçın takımı‘’

Evli çiftler için “zamanla birbirlerine benzediler” derler. Üzüm üzüme baka baka kararır özdeyişi de benzer anlam taşır. Uzun zaman birlikte yaşayan insanlar birbirlerinin huyunu, suyunu benimserler. Geçen sezonun ortasında görev alan, bu lig döneminde de takımın başında olan Sergen Yalçın, uzun salgın sezonuyla birlikte neredeyse futbolcularını da kendine benzetti.

Sergen Yalçın futbolculuğunda kendi başına oynamayı ve davranmayı futbol tavrı olarak benimsemişti. Henüz oyunun başında Nkoudou’nın, Orhan Veli’nin dalgacı Mahmut’u örneği, işini gücünü bırakıp gökyüzünü boyamaya kalkması gibi attığı penaltı beni “Sergenli” günlere götürdü.

Sergenli günlerde, Sergen gibi davranmak takıma çok da zarar vermezdi. Çünkü takım öylesine sağlamdı ki, ara sıra işten ayrılanları da sırtında taşıyabilir, işi bırakıp gökyüzünü boyamaya kalkanları da gökyüzüne çıkartabilirlerdi.

Bu takımın peneltıcısı kim?

Eminim ki bütün eleştirmenler, yorumcular, yazarlar aynı şeyi sormuştur: Bu takımın penaltıcısı kim? Penaltıcı Nkoudou olmadığına göre kimdir? Yoksa penaltıcı maçtan önce belirlenmedi mi? Belirlendiği halde, gerçek penaltıcının dışında biri dalga geçer gibi penaltı kullanıyorsa bu daha da vahim bir durum.

Peki, Öğuzhan Özyakup’a ne demeli? Henüz maçın 15. dakikasında hiçbir rakip baskısı, darbesi yokken hatta ters basma da söz konusu değilken bir futbolcu bileğinden neden sakatlanır? Sergen Yalçın onu Beşiktaş’a doğru çekerken O, neden Beşiktaş’tan uzaklaşır? Aynı Ljajic ve Mensah gibi… İstanbul’un diğer iki büyüğüne göre sınırlı bir kadroya sahip olduğu söylenen Beşiktaş’ı “kısıtlı” hale getirenler aslında bu üçlüdür.

Hikmet Karaman’ın hikmeti…

Dalga geçer gibi penaltı atan Nkoudou yaptığından utanmış olmalı ki atış sonrası oyundan koptu, bir daha da kendine gelemedi. Rosier ise hücuma çıktığında üç kişiyle markaj altına alındı, dönüşte ise arkasına Paintsil kaçırılarak tedirgin edildi. Ankaragücü’nün siyahi oyuncusu Beşiktaş’ın sağ tarafını sarı laciverte boyadı…

Hikmet Karaman’ın maçtan sonra “70’ten sonrasını bana bırakın” çıkışının arkasındaki hikmet de, Ankaragücü’nün dinamizmi, daha önceki maçlarında gerçekleştirdiği ve teknik ekip tarafından belirlendiği 11 bin kilometre koşu mesafesinin içine yerleştirilen uzun ve kısa mesafeli sprintler, deparlar ve dayanıklılık gösterisiydi. Ankaragücü’nün bu verileri lig ortalamasının üzerinde olduğu halde Beşiktaş’ın teknik kadrosu üzerinde bir etki yaratmamıştı!

Real Madrid’in bile başaramadığı…

Ankaragücü oyunun sonlarına doğru Beşiktaş ceza alanı içinde üst üste 4-5 pas yapıp kaleci Ersin ile karşı karşıya kalacak pozisyon üretirken siyah beyazlılar çoktan Sergen Yalçın takımına dönüşmüşlerdi. Dokuz Beşiktaşlının içinde bu kadar net paslaşma nasıl yapılabilir, buna nasıl izin verilebilir? Bu denli dar alanda bu işi Real Madrid bile başaramıyor!

Aynı kalabalık Gökhan’ın yaptığı penaltıda da iş başındaydı ama hiç kimse de iş yapacak durumda değildi. Sergen Yalçın’a sorular: Sayın Yalçın sezon başından beri futbolcu diye gözümüze sokmaya çalıştığınız Welinton ve Nsakala’nın takıma verdiği zararları ne zaman göreceksiniz?

Ya Nsakala olsaydı…

Welinton, rakipler Beşiktaş ceza sahasında topa hakimken onların ayağından mı daha çok top aldı yoksa böyle durumlarda daha fazla penaltı mı yaptı? Maç sonunda ki konuşmanızda penaltı kullanımı konusuna neden değinmediniz?

Herkesin merak ettiğine neden bir açıklık getirmiyorsunuz? Her maç sonunda konuyu ezberlemiş çocuklar gibi neden aynı şeyleri tekrar edip duruyorsunuz? Hep Aboubakar’ın yokluğundan söz ediliyor, ya Nsakala olsaydı…

17 Nisan 2021, Cumartesi 10:31
YAZININ DEVAMI