Arama

Popüler aramalar

‘’Fatih Terim'in tespitleri‘’

Türkiye’de üç büyük takımın genç futbolcuları oynatma konusunda ki sıkıntılarını biliriz. Avrupa’da başarılı olmak, oradan gelecek paralarla devamlı açık veren bütçelerini rahatlatmak genç futbolcu oynatmanın önündeki engellerden sadece bazıları…

Buna karşın genç oyunculara karşı her zaman duyarlı olan hocalarımız da vardır. Bunların başında Fatih Terim gelmektedir. Zamanında Sabri Sarıoğlu’nu kazanmak için bir şampiyonluğu kaybetmeyi göze alabileceğini bire bir bana söylemiştir.

Samet Aybaba ise süper lig konumunda gençlere önem veren hocalardan bir başkasıdır. Beşiktaş’a “feda” döneminde kurduğu takım Bilic ile geliştirilip Şenol Güneş’e şampiyon Hoca unvanı kazandırdı.

Galatasaray Haaland’ı elinden mi kaçırdı?

Fatih Terim ülke içindeki ya da Galatasaray’daki gençleri yakından gözlerken bir gözü de dışarıdadır her zaman. Fatih Hoca’nın “Haaland’ı canlı olarak izlettik. Martin Linnes ile beraber Norveç’in aynı şehrinde olduğu için iletişim kurduk, babasıyla görüştük. Oyuncuyla anlaşma noktasına geldik. Maalesef, Norveç’ten hiç çıkmamış 20 yaşında bir oyuncuya o dönem 8-9 milyon Euro versek, neler olurdu Türkiye’de, siz tahmin edin” sözleriyle durum değerlendirmesini gazetelerden okuduk.

Terim’in haklı olduğu taraf şudur: Norveç ile Almanya arası Norveç-Türkiye mesafesinden çok daha kısadır. Bunu elbette uzaklık olarak söylemiyorum. Kültür ve yaşam biçimi açısından değerlendiriyorum. Ülkemiz dışından gelip de bizim ligimizde gelişen, evrensel boyutlara varan kaç yabancı futbolcu anımsıyorsunuz.

Evrensel oyuncular bile ligimizde kayboluyor

Hagi, Popescu, Alex de Souza gibi birkaç kariyerli futbolcunun dışında gelenler bile burada genelde kayboluyorsa genç futbolcunun geleceğini, nereye varabileceğini kestirmek kolay değil. Onun için Haaland’ın bugünkü durumuna bakıp kimse iç geçirmesin. Türkiye’de oynanan futbol ve oyuna bakış açısı genç oyuncuları kazanmak için uygun bir ortam değil.

İnsanın değişen çevrelere yerel olarak uyum sağlama gibi eşsiz bir özelliği var ama bu özellik genç yaşlarda kolay ortaya çıkmıyor. Hele Türkiye gibi futbol iklimi zor ülkelerde taş yerinde kolay ağırlaşmıyor.

Bu bağlamda kaçan fırsatların arkasından kaçan gemiler gibi baka kalmanın pek anlamı yoktur. Yeni fırsatlar her zaman gelecektir. Yeter ki gelecek olanın kendini göstermesi ve gelişmesi için ortamı sağlıklı hale getirelim…

05 Ağustos 2021, Perşembe 11:17
YAZININ DEVAMI

‘’Yenilgiler bize ne öğretti?‘’

Her dönem hatta her zaman olduğu gibi Avrupa Futbol Şampiyonası bittikten sonra, alınan yenilgiler karşısında hep beraber ayaklandık, eteklerimizde ne kadar taş varsa döktük ve sonrasını unutuverdik. Unutmanın da yararları var elbette.

Dertleri biriktirip takıntı haline getirseydik, hepimiz dert sahibi olurduk. Ancak Ulusal takım teknik direktörü Şenol Güneş’in turnuvanın bitiminden sonra kamuoyunu tatmin edici, insanların meraklarını giderici bir rapor hazırlamaması kolay unutulmaması gereken bir konudur.

Şenol Güneş’in peşini bırakmalıyız!

Ne var ki, unuttuk. Her şeyi çok kolay unutuyoruz. Oysa doğa insanlara merak etmek gibi olağanüstü bir duygu bahşetmiştir. Toplumda olup biten olay ve olguların nedenlerini bir sonuca bağlamak için merak duygumuzun bizi sürüklediği değişik yollara koyuluruz.

Örneğin yenilgilerin nedenini merak edip öğrenmek için sadece Şenol Güneş’in peşine düşmenin bir yarar getirmeyeceğini anlamış olmaktan dolayı merakımızı başka alanlara yönlendirmenin yollarını bulmalıydık.

Spor fakülteleri neden aklımıza gelmez?

Sözgelimi, ülkedeki spor okullarının, spor fakültelerinin ve beden eğitimi bölümlerinin sayısı neredeyse yüze yaklaştı. Bu okullarda futbol ve genel olarak spor üzerine onlarca araştırma yapılıp, tezler yazılıyor.

Bu insanlara Ulusal takım teknik direktörü kapılarını kapamışsa o kapıyı Türkiye Futbol Federasyonu aralamalıdır. Futbolun artık bir teknik direktöre bırakılmayacak kadar büyüdüğünü, endüstri haline geldiğini bilmeyen yok.

Ne ki, biz çok iyi bir Ulusal takıma sahip olduğumuz halde yenilgilerin nedenini bilmeden ve bundan rahatsız da olmadan günümüzü gün ediyoruz.

Problem nasıl çözülecek?

Yenilgilerin öğretici olduğunu söyleyenler de oldu kuşkusuz. Ancak yenilgilerden ne öğrendiğimizi de bilmiyoruz. Problemin nasıl çözüleceğine ilişkin de herhangi bir proje yok ortada.

Problemi sonuçtan hareket ederek çözmek diye bir yöntem var matematikte. “Olmayana ergi yöntemi” deniliyor adına. O zamanda işin en alt noktasına, en temele, en derine inmek gibi acı bir gerçekle karşılaşıyoruz.

Sergen Yalçın kendini kurtardı mı?

Bu da kimsenin işine, teknik direktörlerin ise hiç işine gelmiyor. Sergen Yalçın gibi pratik zekalılar ise “benim işim futbolcuya gol atmayı öğretmek değil” deyip problemin tam ortasından kendini en dışa atabiliyor.

Aslında futboldaki durumumuz örme bir kumaşa benzetilebilir bir bakıma. Çünkü biz kumaşın hep düz tarafına yani güzel yanına odaklanmış durumdayız. Oysa kumaşın tersi güzel olmasa da daha öğreticidir. Çünkü orada iplerin bağlantısını görürsünüz.

01 Ağustos 2021, Pazar 11:57
YAZININ DEVAMI

‘’Zamanın getirebileceğini zamanı gelmeden görebilmek…‘’

Avrupa Futbol Şampiyonası’nda izlediğimiz ve ders aldığımızı umduğumuz kaliteli futboldan sonra kulüpler düzeyindeki durumumuzu gözden geçirecek fırsatı da bulduk sanırım. PSV-Galatasaray maçı da bu anlamda önemli veriler içermekteydi.

Galatasaray Avrupa Şampiyonluğu olan bir takımımız. Sarı kırmızılı takım bu unvanı edindiği günlerde, kadrosundaki değerli oyuncuları sayesinde ülke futbolunu da FİFA sıralamasında yedinciliğe kadar çıkartmıştı.

Futbolun yolunu şans ve talihten ayırmak…

Ancak sonrasında yine duygusal davranışlarımız bizi kurumsallıktan uzaklaştırdı. Galatasaray ağırlıklı o kuşağın edindikleri akılcı bir futbol düşüncesi ile gerçekleştirildi. Sonrasında ise duygusallık hakim kılındı. Gelecekte neler olabileceğini kavrayabilmek akılcı düşünce ile olur, anlık olabilecekleri görmek ise duygusallıkla…

Futbolda kurumsallaşmak ve dolayısıyla işin yolunu şans ya da talihsizlikten ayırmak için, belli bir çaba, zaman harcamaktan, ayrıntıya dikkat etmek ve gerektiğinde bir miktar geriye adım atmaktan çekinilmemeli.

Gerek ülke futbolu bazında gerekse kulüpler düzeyinde yapılacak fedakarlık ya da özveride bulunma ne kadar büyürse şans ve talihe kapıları kapamanın derecesi de o denli küçülür.

Zamanın kurumsal etkisi

Bu düşünce doğrultusunda yapılacak uygulamalar bizi önemli bir noktaya taşır. O da şudur: Zamanın kurumsal etkisini, insanlara ve kurumlara neler getirebileceğini önceden görmeye… Yani zamanın getirebileceği bir şeyi, zamanı gelmeden görmek ve hatta talep etmek…

Kuşkusuz kimse zamandan önce davranamaz. Ancak zamanın gelebileceğini görebilir. 2000’li yıllarda kazanılan başarılardan sonra hangi futbolun ne zaman geleceğini kaçırmış olmalıyız ki, Avrupa ile aramızdaki makas bu denli açıldı.

Bilim ile arasına duvar örmüş bir Ulusal takım hocası, aynı anlayıştaki kulüp yapıları ve teknik adamlarıyla daha fazlası olamazdı zaten…

29 Temmuz 2021, Perşembe 13:40
YAZININ DEVAMI

‘’Maç bilimsel bir tasarımdır‘’

Bir karşılaşmanın yapısı, tasarım sanatının spor bilimine dayandığı bir alandır. Hiçbir maçın standart bir tasarımı olmadığı gibi, maçlara ilişkin düşünülen bazen sorulan soruların da tam bir yanıtı yoktur. Çünkü çok fazla sayıda durum ve herkesin tahmininden çok da çözüm vardır.

Nasıl ki sanatçılar eser yaratım süreçlerine notalar ve sözcüklerle adım adım başlıyorsa, futbol takımlarının oluşturulması da, yararlı hamlelerin yaptığı olumlu değişiklikleri yakalayıp onları geliştirerek, içselleştirmekle gerçekleştirilir.

Maç tasarımlarının içinde sayısız olasılık peşinde koşularak çoğunu tam anlamıyla yapamamaktansa, oyuncuların niteliklerinden esinlenerek belli sayıda taktik varyasyon genellikle daha yararlı sonuçlar doğurur.

Önce eldeki futbolcular değerlendirilmeli…

Bir zamanlar Beşiktaş’tan Fenerbahçe’ye geçen Branko Stankovic, sarı lacivertli takımda yaşadığı şampiyonluğun Alpaslan Eradlı ile Selçuk Yula arasındaki güçlü pas bağlantısıyla ilişkili olduğunu bana anlatmıştı. Bir yıl sonra yaşanan başarısızlığı da Eradlı’nın futbolu bırakmasına bağlamıştı.

Bu bağlamda Fenerbahçe teknik direktörü Vitor Pereira’nın öncelikle eldeki futbolcuları değerlendirmeye çalışıp transferde acele edilmemesi görüşü doğrudur. Çünkü bir futbol tasarımcısı olan teknik direktörler öncelikle eldeki futbolcuların niteliklerini görüp ona göre bir plan yapması gerekmektedir.

Eldeki futbolcuları değerlendirmek bizde artık pek anlamlı görülmüyor. Hangi ligde hangi teknik adam göreve gelse ilk isteği transfer oluyor. Oysa eldekileri değerlendirmekle işe başlamak bir teknik adamın başka bir görevini devreye sokması anlamına geliyor; oyuncuların niteliklerini geliştirmek böylece kulübün olanaklarına katkı yapmak…

26 Temmuz 2021, Pazartesi 11:05
YAZININ DEVAMI

‘’Toprak damlı evlerin çocukları‘’

Dün bir kültür adamını, spor dostunu, ömrümde tanıdığım en iyi Galatasaraylıyı, Prof. Dr. Yalçın Aköz’ü sonsuzluğa uğurladık. 1938 yılında Karaman’ın toprak damlı evlerinden birinde dünyaya gelen Yalçın Aköz o yıllarda Karaman Ortaokulu’nu bitirdikten sonra Kabataş Erkek Lisesi’ne yatılı olarak girip, bitiren tek Karamanlıdır. Sonrası ise İTÜ İnşaat Fakültesi…

Ben onu tanımazken, O beni Cumhuriyet gazetesindeki yazılarımdan tanıyormuş. Henüz ilk karşılaşmamızda “Metin Bey sizi İTÜ’ye kazandırmak isteriz” demesi bugün gibi kulaklarımdadır.

Nitekim 1982 yılında kurulan İTÜ Beden Eğitimi Bölümü’nde 1992’de ders vermeye başlayıp akademisyen-gazeteci olarak yoluma devam ettim. Yalçın Hocam, İstanbul Teknik Üniversitesi gibi kendine özgü gelenekleri olan, biraz da spora eğreti bakan bir kurumda sporun yaygınlaşıp gelişmesi için insanüstü bir çaba harcadı.

Yunus Emre-Mevlana felsefesi

İnşaat Fakültesi’ndeki görevlerinin yanında 14 yıl yürüttüğü Beden Eğitimi Bölümü başkanlığını tam da Yunus Emre-Mevlana felsefesini özümsemiş bir Karamanlı gibi yönetti. Özel toplantılar ya da gergin Akademik Kurul toplantılarında, normal ses tonunun üzerine bir kez bile çıktığına tanık olmadık.

Rahat huzur içinde yaşayan ve özgür düşünceye sahip olan insanın sonunda bilginin peşinde koşacağına inanırdı. Bu inancı annesi Zekiye Aköz’ün nakışla işleyerek çerçeveletip misafir odasının duvarına astığı şu sözlere dayanıyordu: Alimin her bir kelamı/Lal, mercan incidir/Cahil ile sohbet etme/Akibet can incitir.

Yalçın Aköz ile yıllarca birlikte çalıştık ve 14 yıl yaptığı İTÜ Beden Eğitimi Bölümü başkanlığından ayrıldıktan sonra da dostluğumuz devam etti. Onunla yaptığımız masa tenisi maçları dillere destandı.

Briçte şampiyon olduk

İnanılmaz bir savunmacıydı, bir kez olsun onu yenemedim. Sporda savunmanın ne denli önemli olduğunu ondan öğrendim. Bir dönem briç ortağım oldu. Bir turnuvada şampiyon olduk.

İTÜ’den emekli olduktan sonra Maltepe Üniversitesi’nde Yapı Deprem Yüksek Lisans Programını ve İnşaat Bölümünü kurdu. Yaşamının son gününe kadar gençlerimize bilgi aktarmaya devam etti. Galatasaray’da yaşanan ve Yalçın Hocamın zarafetine uygun düşmeyen bir olay gerçekleştiğinde telefon açıp benden bilgi alırdı.

Prof. Dr. Yalçın Aköz, Karaman’ın toprak damlı evlerinden birinde dünyaya gelip İstanbul Boğaz’ının kıyısında ışıklı yıldızlara karıştı. Çıldır’ın toprak damlı evlerinden birinde doğmuş biri olarak anısı önünde saygıyla eğilirim.

20 Temmuz 2021, Salı 12:10
YAZININ DEVAMI

‘’Hakeme saygı eğitimle geliştirilir‘’

Euro 2020’nin yüzümüze vurduğu acı gerçekleri zaman zaman yazılarımıza konu edip bazen de satır aralarında değinme hakkımızı saklı tutup zorunlu olarak ülke içindeki gündeme döneceğiz pek yakında.

Ancak genelde tüm maçlarda özelde de İngiltere’nin Danimarka maçında ve İtalya ile oynadığı final karşılaşmasında verilen ve verilmediği ileri sürülen penaltılarından hareketle hakemlere gösterilen saygının ne kadar değerli olduğunu nasıl içselleştireceğimizi, futbolun tüm paydaşlarının düşünmesi gerektiği kanısındayım.

Artık çocuklarımızın bile hakem yönetimlerine karşı adalet duygusu sarsılmış bir ortamda bunu nasıl başaracağız, hiç kolay olmadığını biliyorum. Ancak bir yerden başlamak ve başlangıca da eğitimi koymak ilk koşuldur sanırım.

Eğitimin eşsiz özelliği

Çünkü eğitim insanların düşünce ve davranışlarında değişim, gelişim yaratmak gibi eşsiz bir özelliğe sahiptir. Eğitimin bu eşsiz özelliğinden yararlanmak varken işi cezaya dökmek, ceza ile başlamak anlık iyileştirme sağlamaktan öte bir yarar sağlamaz.

Futbolun en üst düzeyde oynandığı Avrupa ülkelerinde de zaman zaman hakemlere karşı kusurlar işleniyor. Ancak bu kusurlar aşırı yıkıcı, onur kırıcı boyutlara varmıyor hatta düzeyli eleştiriler bile ağır cezalara neden olabiliyor.

İngiltere’ye verilen penaltıyı eleştiren Arsene Wenger’e verilen ceza bizim medyada da yer buldu ve sanırım çoğunuz da biliyorsunuz. Bu noktadaki asıl konu şudur: Bir ülkede eğitime yeterince yatırım yapılıyorsa bunun sonucunda yapılan hatalara da o denli ağır cezalar verilebilir.

Değişimi federasyon ve hakem komiteleri yapamaz!

Bizim temel sorunlarımızdan biri Türk futbolunun federasyon ve hakem komiteleri tarafından düzeltileceği inancıdır. Böyle bir şey olanaklı değildir. Bu kurumlar futbolun üstyapısıdır. Üstyapılar altyapıyı değiştiremez!

Tam tersi, altyapılar üstyapı kurumlarını değiştirir. Yukarıdan aşağıya doğru bir değişim demokratik toplumlarda söz konusu olamaz. Değişim alttan başlatılacak eğitim seferberliği ile gerçekleştirilebilir.

Eğer altta sağlam bir eğitim sistemi kurarsanız yukarıda görev yapan dolayısıyla beğenmediğiniz hiç kimse yerinde kalamaz! Hakem kurullarında ya da federasyonda isimleri değiştirmek günü kurtarmak ya da sistemin devamından yana olanlara avantaj sağlamaktan başka bir işe yaramaz!

17 Temmuz 2021, Cumartesi 12:16
YAZININ DEVAMI

‘’Şenol Güneş'in sorunu “kolektif monotonluk”‘’

Son günlerde okuduğum en güzel köşe yazılarından birini 11 Temmuz günü Milliyet gazetesindeki köşesinde Özay Şendir yazdı. Ulusal takımın Avrupa Şampiyonası’ndaki başarısızlığına ilişkin etraflı bir rapor beklerken, basın toplantısını izleyen herkesi düş kırıklığına uğratan Şenol Güneş’in konuşmasını da, gazetecilik bakış açısıyla çok güzel bir şekilde özetlemiş. Şendir şöyle diyor: “Herkes işkembe çorbasından, Şenol Güneş ise sütten çıkmış kaşık.”

Yazının asıl can alıcı noktası ise İngiltere’yi finale kadar getiren Southgate’in danışmanlığını yapan Matthew Syed’den yaptığı alıntı. İki defa Britanya Masa Tenisi Takımı üyesi olarak olimpiyatlara katılan Syed şöyle diyor: “Google, 10 yıl önce en parlak yazılım mühendisleriyle çalışmasına rağmen inovasyonun neden azaldığını sorgulamaya başladı. Sonrasında fark ettiler ki benzer üniversitelerde, benzer profesörlerden eğitim almış, benzer konseptlere, sezgilere ve modellere sahip kişileri işe alıyorlardı. Bu mühendisler birbirlerinin klonuydu.”

Volkan Demirel’de milli takıma doğru mu?

Bugün 11.30 sularında Volkan Demirel bir basın toplantısıyla Fenerbahçe’ye veda edip, Başkan Ali Koç’un “eğitim almak” fikrine dudak bükmesi aklıma Özay Şendir’in yazısını getirdi. Büyük olasılıkla Emre Belözoğlu ile birlikte Şenol Güneş’in ekibine katılacaklar.

Yani Google’ın mühendisleri gibi birbirlerinin klonu eski futbolcular kurulu Ulusal takımı yönetecek. Sauthgate kolektif monotonluk ile baş edebilmek için orduda görevli bir albay, bir rugby hocası, bir kürek takımı hocasıyla çalışırken Şenol Güneş farklı, değişik, bilgi ve bilime dayalı tek hamle yapmıyor.

Konuşmasında ise “bilimden faydalanıyoruz ama futbol bilim değildir” diyecek kadar kendini bilimden uzaklaştırıyor. Böylece zaten monoton olan çalışma ekibini kendi elleriyle kolektif monotonluğun içine itiyor.

Şampiyon İtalya’nın teknik direktörü Roberto Mancini bankacılıktan gelip duran top uzmanı olan birini yanında tutarken Güneş eski futbolculardan vazgeçmiyor. Onlarca değişik parametresi olan futbolda başarılı olmak için tek yolun eski futbolculara sığınmak olduğu sadece bize özgü olsa gerek.

14 Temmuz 2021, Çarşamba 13:47
YAZININ DEVAMI

‘’İtalyan taktik zekası‘’

Ekonomik küreselleşmenin dünyayı devletlerin ortak çıkarları etrafında ne kadar toplayabildiği tartışma konusu olduğu halde, Avrupa, Ulusal futbol takımlarını bir topun başına topladı neredeyse.

Grupta oynadığımız üç maçta da taktiksel anlamda düşünce ürünü hiçbir görüntü ortaya koyamayan Bizim Çocuklar bir yana Şampiyon İtalya’dan tutun da Kuzey Makedonya’ya kadar bütün Avrupa ülkeleri benzer futbol oynadılar:

Önce savunma organizasyonunu en üst düzeyde yapmak sonra da taktik zekanın öncülüğünde futbol alanını hücumda genişletip hızlı ataklar geliştirerek sonuca gitmek.

UEFA standardında futbol

Avrupa Şampiyonası başlamadan önce ve şampiyona sırasında zaman zaman UEFA standardından söz ettim. UEFA son on yıldır Avrupa ülkelerinde eşzamanlı seminerler düzenleyip teknik adamların eğitimine bir standart getirmek istemektedir.

Avrupa Şampiyonası’nda ülkelerin yaklaşık olarak benzer futbol oynamalarının bir nedeni de UEFA’nın eğitim standartlarına ilişkin çabasıdır.

Ancak eğitim planlamaları standart hale gelmesine karşın bütün ülkelerin birbirlerinin fotokopisi olduğu gibi bir yanlış anlaşılmaya varılmasın.

Ülkelerin gelenekleri, olaylara bakış ve yaklaşımı, antrenman yoğunluğundaki ciddiyet ve disiplin, üst düzeyde taktik uygulayabilmek için öz kaynaklardan edinilmiş sağlam eğitim üstyapıdaki görüntüyü dolayısıyla futbol standartlarını değiştirmektedir.

Avrupa’nın küreselleşmesi ve ulusal karakterler

Avrupa ölçeğinde futbolun küreselleşmesi ülkelerin oyun karakterlerinden ödün verilmesine neden olunsa da teknik adamlar, oyuncular ve yorumcular tarafından sürdürülen futbol geleneği ulusal özyapılarının devam etmesini sağlamaktadır.

Bu bağlamda hemen hemen bütün dünya İtalyanların savunma organizasyonlarına gıpta ile bakarlar. İtalyan futbolu, teknik adamlarının yönlendirmesinden bağımsız olarak kendi kendilerine yetecek bir bireysellikle davranan futbolculara sahip taktik zekaya dayanır.

Dünkü final öncesinde İngilizlerin en büyük çekincesi İtalyan futbolcuların kimseye bağlı olmaksızın geliştirilmiş bireysellikleri ve taktik disipliniydi. İtalyanlar ise İngilizlerin cesaretine hayranlık duyar, onların inat ve enerjisine saygı-korku karışımı bir duyguyla yaklaşırlar.

“İtalyanlar sizi yenemez, siz onlara yenilirsiniz”

Cesaret mental enerji ise fizikseldir. Ancak taktik zekanın içinde mental, düşünsel, fiziksel ve organizasyon denilen futbolun en temel unsurları vardır.

Avrupa Şampiyonası başlarken ilk yazılarımdan biri bu tür turnuvaların taktik yetkinlikle kazanılabileceği üzerineydi. Dünyada futbolu taktikler üzerine oturtarak oynayan iki ülke vardır. Biri İtalya diğeri ise Almanya’dır.

Almanya sorunlu geldiği şampiyonaya beklendiği gibi erken veda etti. Bu durumda meydan İtalya’ya kaldı. İngilizler Wembley’de oynadıkları halde iş penaltılara kaldığında eleneceklerini İtalyanlar da kazanacaklarını biliyorlardı. Her şey bilindiği ve beklendiği gibi oldu. Cruyff’un dediği gibi İtalyanlar sizi yenemez, siz onlara yenilirsiniz.

12 Temmuz 2021, Pazartesi 13:05
YAZININ DEVAMI