Arama

Popüler aramalar

‘’Fenerbahçe, Mesut ile mutlu mu?‘’

“Bence Mesut en iyisini ortaya koyamadı. Belinde bir problemi vardı. Sürekli telefonla görüşüyorum. İnşallah bu son yapılan tedavisinden sonra Mesut’un çok daha iyi olacağını düşünüyorum. Dünya çapında kaliteli bir oyuncu ama daha fazla sorumluluk alması gerekir.”

Yukarıdaki alıntı Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü İsmail Kartal’ın Mesut Özil’e ilişkin değerlendirmesinin bir bölümü. Kartal bu sözleri kime söylemiş bilmiyorum ama karşısında ben olsaydım tek soru sorardım: Mesut Özil’in daha iyisini ortaya koyma olasılığı var mıdır?

Mesut’un koşu temposu yetmez

Bu soruya doğru yanıt verebilmesi için günümüz futbolunun özelliklerini ve Mesut’un özyapısını çok iyi analiz etmesi gerekir İsmail Kartal’ın. Sadece şu gerçeği bilmek Mesut’un artık üst düzeyde futbol oynayamayacağını kestirmek için yeterlidir:

2000 yılından bu yana futbolda koşu mesafeleri değişmedi. Ancak artık maç içindeki kısa koşular üst düzeydedir ve mücadele ve rekabet gücü şiddetlenmiştir. Ortalama bir futbolcu 1000, biraz daha iyi futbolcular 1400 kısa koşu yapmaktadır maç içerisinde.

Bu koşuların zamanı 4-6 saniyedir. Oynadığı zaman bakın Mesut’a. Maç içerisinde bin adet 30 metrelik sprint atıyor mu?

Bilgisiz transferin geldiği nokta…

Eğer atmıyorsa ki, atma olasılığı yoktur, Mesut Özil’in bilgiye dayalı bir transfer olmadığı ortaya çıkar. Tamamen tribünlere hoş görünmek için alınmış, isminin parıltısı ile İstanbul’a davet edilmiştir. Mesut Almanya Ulusal takımında oynarken de, fiziksel olarak narin ve kırılgan bir yapıdaydı.

Bir yıl futboldan uzak kaldıktan sonra Fenerbahçe’ye transfer edildi. Transferi yanlış olduğu halde hazır olmadan oynatıldı, önce bileği döndü şimdilerde de bel sakatlığı olduğu söyleniyor.

İlk geldiği günlerde ki yazımın başlığı şöyleydi: “ Fenerbahçe mesut olur mu?” Bugün gelinen noktada yeniden sormak gerekiyor: Fenerbahçe Mesut ile mutlu mu?

31 Ocak 2022, Pazartesi 15:02
YAZININ DEVAMI

‘’Michy Batshuayi!‘’

Aboubakar’dan sonra bir santrforu beğenmek kolay değil. Özellikle de Kamerunlu futbolcunun genel yapısını göz önüne alınca Batshuayi hakkında iyi düşünceler beslemek hiç kolay değil. Aboubakar sadece bir santrfor değil, forvet, kanat oyuncusu, sahte dokuz, ileride oyunu kurup olgunlaştıran, arkadaşlarına gol yolları açan, günümüzde çok az futbolcuda bulanan özelliklere sahip bir büyük oyuncudur. Ondan sonra santrfor olduğu bile tartışılacak birinin beğenilmemesi doğaldır.

Baksanıza, Aboubakar Afrika Kupası’nda dört maçta altı gol atarak grup maçları aşamasında kupanın en değerli oyuncusu seçilmiş. Bu kupada Muhammed Salah’da oynamaktadır.

Menajer tuzağına düşülmüş olunmasın?

Batshuayi’yi, Beşiktaş’a kim nasıl ve ne şartlarda önerdi bilemiyorum ama menajer dolduruşuna gelindiği çok açık. Aynı diğer bazı yeni transferlerde olduğu gibi... Sergen Yalçın futboldan çok anladığından onun da videokasetten bir hareketini görüp istemiş olmasın sakın! Menajerlerin kasetlerinin abartılı olduğunu bilmeyen teknik direktör ve yöneticilerin tuzağa düşeceği açık değil mi?

Batshuayi 2016 yılından itibaren gerileme dönemine girdiğinden bugüne kadar ki zamanını kiralama ile sürdürmüş. 2018’de Borussia Dortmund’a kiralanmış 7 gol atabilmiş. 2019’da Valencia’da kiralık 15 maçta sadece bir gol atabilmiş. 2019-20 sezonunda Criystal Place’da kiralık, 11 maçta 5 gol ve bir sezon sonra yine aynı takımda kiralık, 18 maçta iki gol...

Batshuayi rakip savunmaları ne kadar tehdit edebildi?

Bir oyuncunun bu kadar çok kiralık oynaması belikli ona bel bağlayanların, aşama yapacağına inananların sayısıyla ilgili olsa gerek. Ne var ki Beşiktaş’taki hali de meydanda. 26 maç 9 gol. Bu noktada sormadan geçemeyeceğim; Güven Yalçın’a bu kadar maç oynama fırsatı verilseydi 9 gol atamaz mıydı?

Batshuayi’nin rakip savunmaları tehdit etmek gibi bir özelliğinden söz edilebilir. Ancak Aboubakar kadar tehdit edebilmiş mi? Kamerunlu oyuncuyla oynadığı sezonda 23 gol atan Larin, Batsuaiy ile 7 gol atmış. Aynı şekilde geçen yıl 8 gol atan Ghezzal bu sene üçte kalmış. Sayılara bakıldığında Batshuayi’nin kimseyi tehdit etmediği ortadadır.

Kulağıma geldiğine göre Batshuayi Beşiktaş’taki yaşamından da performansından da memnunmuş. Yöneticileri de aynı duyguları besliyormuş ona karşı. Dolaştığı takımlara bakıldığında birazda menajer dolduruşu ile adı sanı parlak olan Batshuayi’nin oynadığı futbolun içeriğine baktığınızda hiç de öyle olmadığı açıktır. Yöneticileri beğendiğine göre bize söz söylemek düşmez! Ne diyelim Allah ayırmasın…

27 Ocak 2022, Perşembe 13:26
YAZININ DEVAMI

‘’Büyük maç bize ne anlattı?‘’

Trabzonspor ile İstanbul’un üç büyükleri arasında oynanan karşılaşmalar “derbi” değildir. Bilindiği gibi aynı kentin uzun yıllara dayanan, gelenek haline gelmiş karşılamaları derbi olarak nitelendiriliyor.

1920’li yıllardan bu yana karşılaştıkları ve aynı şehrin takımları oldukları halde Kasımpaşa ile üç büyüklerin oyunları da derbi değildir. Çünkü uzun yıllara dayandığı halde kitleleri peşinden sürükleyen bir gelenek halini almamıştır bu karşılaşmalar.

Galatasaray ile Trabzonspor’un maçı bir derbi değil “büyük maç” tır. İki takım arasındaki rekabetin gelenekselliği vardır ve büyük insan topluluklarını peşlerinden sürüklerler.

Ne var ki, bu büyük maçları izlerken her zaman “büyük futbol” görmek mümkün olmuyor. Özellikle ülkemizin son dönemlerindeki lig kalitesi bu takımların oyunlarını da aşağı çekmiştir.

Trabzonspor iyi Galatasaray kötü müydü?

Bu büyük maçın özetine bakıldığı zaman söz konusu olan Galatasaray’ın kötülüğü ya da Trabzonspor’un iyiliği değildir. Bana sorarsanız Galatasaray futbol açısından Trabzonspor’dan bir adım öndeydi.

Genelde futbolun içindeki tüm unsurların emek ve çabasına sonsuz saygım olduğu halde özelde Trabzonspor’un kalecisiyle şampiyonluğa koştuğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Düşünebiliyor musunuz bir kaleci bir takımın bütün kimyasını, psikolojisini değiştirebiliyor yeri geldiğinde.

Ve yine düşünebiliyor musunuz, bir kaleci ya da birkaç iyi futbolcunun performansına bağlı olan bir lig, ülkenin tüm sorunlarını arkada bırakarak memleketin insanlarını futbol ile yatırıp kaldırabiliyor.

Sonra da Edirne’nin dışından boynu bükük döndüğümüzde “ne oldu” diye düşüncelere dalıyoruz. Trabzonspor’u şampiyonluğa taşıyan kaleci Uğurcan Avrupa şampiyonasında neredeyse top tutamadı.

Ligimizdeki oyuncuların tekniği ortalamanın da altındadır

Çünkü onların vuruşları ile bizim ligin futbolcularınınki yer ile gök kadar farklı. Yerli ya da yabancı olsun bizim ligimizdeki oyuncuların top ve vuruş teknikleri inanılmaz kötü.

Hiçbir altyapısı olmayan sadece biyo motorik özellikleri ile varlığını sürdürmeye çalışan ama top kontrolünden yanındaki arkadaşlarına pas vermeye kadar sayısız sorunu olan Kerem Aktürkoğlu neredeyse Ulusal takım ve Galatasaray’ın as oyuncularından artık.

Trabzonspor kalecisiyle şampiyonluğa giderken Galatasaray savunmasıyla sürekli puan yitiriyor. “O öyle olsa bu da böyle” diyenlerden değilim ancak Galatasaray’ın savunma sorunlarına karşın kalesinde Uğurcan olsaydı, sarı kırmızılı takımın Trabzonspor’un en azından yanı başında olabileceğini söyleyebilirim.

Marcao’ya biçilen değer ne kadar gerçekçi?

İşin en ilginç yanı Galatasaray’daki oyunu bile sorgulanması gereken Marcao’nun gelecekte 20-30 milyon dolarlık bir ederle satılabileceğinin hesaplarının yapılmasıdır. Galatasaray’ın kaybetmesi konusundaki değerlendirmem Marcao’nun ilk golde topu uzaklaştırmakta kusurlu olması değil. Olur, top seker, vuramazsınız…

Ancak asıl büyük hatayı Ömer Bayram yaptı. Ömer’in yaptığı hata ilkesel bir hatadır. Marcao’nun ki ise kişiseldir. Eskiden bek oyuncularına “kanat oyuncusunu çizgiye sıkıştırın” derlerdi. Son yıllarda bu değişti. Artık deniliyor ki “çizgiye değil içe doğru yönlendirin.”

Asıl büyük hatayı Ömer Bayram yaptı

Çünkü rakip oyuncu içe yönlendirildiğinde daha fazla rakiple karşılaşacaktır. Kanattan gidip orta ya da pas yapacağı zaman daha büyük tehlike oluşur. Savunmaların hata yapma olasılığı yükselir. Bu bağlamda Ömer Bayram rahatlıkla taca atabileceği bir topu kayarak müdahale ile kazanmaya çalıştı. Beceremeyince de yerde kaldı, olanlar oldu…

Futbolda hatalar hep olacaktır. Ancak takım oyununun ilkelerine ilişkin hatalar büyük hasarlar oluşturmaktadır. Dikkat ve konsantrasyon antrenmanları bugünün futbolunda önemli bir yer tutmaktadır. Ömer’in yaptığı gereksiz, hatta işgüzarca bir hareket Trabzonspor’a şampiyonluk kapısını araladı belki de…

Hiçbir takım bir maç kazanıp ya da kaybetmekle şampiyon olmaz, küme de düşmez ancak futbolda tek bir hareketin büyük sonuçlarla bağlantısı vardır. Aynı bir mıhın bir nal ve bir atla olan ilişkisi gibi…

25 Ocak 2022, Salı 13:18
YAZININ DEVAMI

‘’Öz kaynak düzeni sözde kalmamalı‘’

Beşiktaş’ın Başkanı Ahmet Nur Çebi geçen hafta içinde Önder Karaveli ile yapılan sözleşme sırasında açıklamalarda bulundu. Çebi’nin konuşması içinde dikkatimi en çok çeken öz kaynak düzenine ilişkin söyledikleriydi.

Çok uzun zaman oldu bir büyük takımın başkanının ağzından bu denli ferahlatıcı sözler duymamıştım. Çebi’nin dikkat çeken ve üzerinde düşünülmesi gereken sözleri şunlardı: “Beşiktaş artık öz kaynaklardan beslenen, plan ve proje başlatmıştır. Kurtuluş öz kaynaktadır.”

Beşiktaş öz kaynağını kim bitirdi?

Yıllarca öz kaynaklarından beslenerek Türkiye Ligi’nin tüm rekorlarını alt üst eden Beşiktaş, Serdar Bilgili’nin tribünlere oynama politikası yüzünden “Ahmet Dursun, Seba gitsin” sloganı rehberliğinde yolunu şaşırdı.

Süleyman Seba politikalarının birikimi sonucu artıda olan kulüp kasası popilist yaklaşımlar yüzünden tam takır edildi. Bugün gelinen noktanın yeni sloganı artık “kurtuluş öz kaynaktadır” olmak zorundadır.

Beşiktaş şu anda bile öz kaynaktan gelen gençleri ile bir iskelet kadro kuracak kadar zenginliğe sahiptir. Yeter ki düşünceler sözde kalmasın. Biliyorsunuz, söylemek kolay yapmak zordur.

Serpil Hamdi Tüzün unutulamaz!

Öz kaynak zorlu bir yolculuktur. Ancak bu zorlu yolculuğun sonunda mutlaka mutluluğa ulaşılır. Bu uzun ve yorucu yolculuğu Beşiktaş adına Serpil Hamdi Tüzün başlatmıştı. 1970’li yılların başında Total Futbol’un merkezi olan Amsterdam’a giden Serpil Hoca, Ajax’ın sistemini inceleyerek dönüşte “Türk tipi bir öz kaynak düzeni” kurmuştur. Beşiktaş bu düzenden üç yıl üst üste şampiyonluk çıkardı.

Beşiktaş Öz Kaynak düzeninin içindeki çocuk ve gençler en alttan en üste kadar toprak sahalarda Total Futbol’u uygulamaya çalışıyordu. Bunun yakından tanığıyım ve Serpil Hamdi Tüzün’ün takımlarıyla, Beykoz’un başındayken rakip olarak defalarca karşı karşıya geldik.

Öz kaynak nasıl bir yolculuktur?

Serpil Hoca kurduğu sistemin özyapısını şöyle tanımlıyordu: “Öz kaynak temizdir, durudur, berraktır ve sürekliliği vardır. Kendi kendini yeniler.” Bir ekleme de ben yapacak olursam, denebilir ki; öz kaynak, özden çıkıp, öze dönüş eylemidir.

Özden gelenin özüne doğru yürürseniz berrak ve temiz kaynağı bulursunuz. Bu temizlik sadece içinde bulunanları değil ülke futbolunu da paklar.

Ekilen tohuma sahip çıkılarak üren vermesini sabırla beklemeyenler hazırdan yemek zorunda kalırlar. Hazıra dağların dayanmadığını her kes bilir de, ne yazık ki hazır yiyicilerden de kurtulamayız…

18 Ocak 2022, Salı 10:27
YAZININ DEVAMI

‘’Fatih Terim'in hatası nedir?‘’

Bir önceki yazımda Fatih Terim’in yardımcı seçimi konusunda yaptığı hataya değinmiş, seçtiği yardımcılarının ona yardım edemediğine değinmiştim. Gerek Fatih Hoca’nın gerekse yardımcılarının göremediği bir konuyu yazmayı planlıyordum.

Terim’in yaptığı üç yıllık plan doğrultusunda geleceğe ilişkin bir endişesi olamayacağını düşündüğümden her zaman yazabileceğimi düşünmüştüm. Ancak Burak Elmas’ın beklenmedik kararından sonra geç kaldığımı anladım.

Konfüçyüs “hiçbir zaman geç değildir” demiştir. Bu özlü sözden hareketle konuyu özetleyip tarihe not düşelim. Galatasaray’ın genç futbolcusu Kerem Aktürkoğlu’nun koşu sitiline hiç dikkat ettiniz mi? Kerem koşarken gözünüzü tırmalayan bir görüntüyü hiç fark ettiniz mi?

Torrent’in ekibinde atletizm hocası var

Günümüzde teknik direktörlerin görevlerini hafifletecek, onun iyi bir takım yaratmasına yardım edecek birçok uzman var artık. Fatih Terim’in sorunu bu uzmanlardan yararlanmak yerine çoğunlukla kendine biat edecek eski futbolculara güvenmesidir.

Galatasaray’ın yeni teknik direktörü Domenec Torrent’in ekibinde bir de atletizm hocası olduğunu gazetelerden okuduk. Bizim için yeni bir şey değil. Futbolda gelişmiş her takımın teknik ekibinde atletizm hocası var.

Çünkü koşu denilen eylem sadece bir fiziksel etkinlik değildir. Koşunun da kendine özgü bir tekniği vardır. Doğru koşu tekniğini her eski futbolcu bilemez. Bilselerdi Kerem’in koşu sitiline müdahale ederlerdi.

Vücut ağırlık merkezi doğru koşu ile kolay değiştirilebilir

İki kolu yere dik bir şekilde koşan oyuncu doğru teknikle koşmuyor demektir. Atletler gibi bacakları sert zeminden güç alarak koşmayan futbolcuların, yumuşak zeminde koşmaktan dolayı vücut ağırlık merkezini değiştirmekte zorlandığı için bir atletizm sporcusu gibi koşmaları gerekmiyor.

Ancak en azından kolun dirsek ile el arasındaki kısmının yere paralel olması gerekiyor. Bu hareket atletlerin omuz hizasına kadar “kol çekme” eyleminden farklıdır ve yumuşak zeminde denge sağlamak için gereklidir.

Tuncay Şanlı’nın koşu stili de sorunluydu

Zamanında Tuncay Şanlı da elleri ve dolayısıyla kolları aşağıda omuzlarını ileri, geri hareket ettirerek koşardı. Bu koşu tekniği oyuncuyu yavaşlatır. Bugün bilim, sporcuları yüzde 0,5 ile yüzde bir arasında hareketlendirebiliyorsa performans açısından büyük fark yaratılabiliyor.

Futbolcu olabildiğince vücut ağırlık merkezini sahaya yakın tutmalıdır. Bunun için öne eğilmeli ve kollarını yere paralel hareket ettirmelidir. Bu hareket oyuncunun kolay durabilmesini ve kolay yön değiştirebilmesini sağlar.

Deneyimli oyuncuların koşu stillerine müdahale etmek pek doğru değildir ancak gençlerin koşu tekniği üzerinde dikkatle durulmalıdır. Gönül ister ki bu gibi eksikler alt yapılarda giderilsin.

Ancak temel eğitim sırasında yeterli donanıma sahip antrenörlere görev vermeyen kulüp yöneticileri birde “atletizm antrenörü” ile uğraşamazlar haklı olarak!

15 Ocak 2022, Cumartesi 13:19
YAZININ DEVAMI

‘’Terim'e yapılan yanlış değil ama…‘’

“Futbolda dün yoktur, bugün var” klişe sözü futbolun içindeki insanların çoğu tarafından bilinir. Bir zamanlar bu sözü “futbolda bugün, dünü yutar” şeklinde geliştirmeye çalışmış, ilk Fanatik dönemimde yazı konusu da yapmıştım.

Bilmem farkında mısınız en çok da bizim ülkemizde bugün dünü yutuyor. Bakın, bugün Fatih Terim’i bile yuttu! Galatasaray’ın başında dört dönemde tam 20 kupayı kaldırmış, kolay kolay bir başka teknik direktörün ulaşamayacağı bir kariyerin sahibi olmuş Fatih Terim’e bile sabır gösteremedi yöneticileri.

Oysa yeni yönetimle üç yıllık bir plan ve program hedefleyerek yola koyulmuştu Terim. Türkiye’de uzun vadeli bir planı Fatih Terim üzerinden bile yapamıyorsanız hangi teknik direktör hangi yöneticiye güvenerek yola çıkacaktır? Dolayısıyla bir takımla anlaşan teknik direktör için fazla seçenek kalmıyor; kalabildiğin kadar kal ama yola çıkmaya da her an hazır ol!

Takım aşama yapacağını göstermişti

Peki, bu denli hızlı ve ani değişimlerin olduğu yerlerde futbol değerlerini nasıl sabitleyip yerleşik hale getirebileceğiz? Oysa Terim’in genç futbolcular ağırlıklı yeni takımı gelecekte yapabileceklerinin ayak izlerini CSKA Moskova karşılaşmasında göstermişti.

Maç 1-1 beraberlikle bitmişti ama son yıllarda izlediğimiz en iyi futbolu da o takım oynamıştı. Maçtan aldığım futbol hoşluğu o kadar büyüktü ki, ömrümde ilk kez bir teknik adama mesaj yazıp, kutlamak gereğini duyumsadım. 20 Mayıs 2000’de de Kopenhag’da tribündeydim. Arsenal finalinin heyecanı, CSKA Moskova karşılaşmasının ise futbolu vardı.

CSKA karşılaşmasının ortaya koyduğu veriler üzerinden hareketle çalışmalar yapılarak takım geliştirilebilirdi. Peki, Terim bunu nasıl ve kimlerle yapacaktı? İşte Fatih Hoca’nın temel kusurlarından birisi bu noktadadır.

Kusur dediğimizde kimse alınganlık göstermesin çünkü insanlık tarihinin bilge kişileri “dünyada mükemmel bir şey yoktur” derler. Bu konuya Hintliler de bir atasözü ile katkıda bulunmuşlar: “Sapsız nilüfer olmaz.”

Çıkmaz yola ne zaman girildi?

Anladığım kadarıyla Galatasaraylı yöneticiler Terimi tam da bu noktadan yakalamışlar yani yardımcılarının durumuyla… Bulunduğu konum ve önüne koyduğu üç yıllık hedefin amacına ulaşması için bir “Bilim Kurulu” kurması gerektiğini düşündüğüm Terim, Selçuk İnan ve Necati Ateş’i yanına alarak yoluna devam etmeyi seçti ki, yanlış yola girmenin ilk adımları böylece atılmış oldu.

Bu iki eski futbolcu Fatih Hoca’nın hangi yükünü sırtından alabilirler ki? Genç futbolcuların kazanılması söz konusu olduğunda “büyük takımlar yarışma yeridir” deniliyor da, antrenör yetiştirme yeri hiç değildir neden denmiyor?

Dolayısıyla Galatasaray yönetiminin Fatih Terim’in yanını güçlendirme işiyle operasyona başlaması pek de yanlış değil ama bu uygulama Terim’e yapılacak cinsten de değil. Sonucun nereye varacağını da, Terim’in gereğini yapacağını da yönetim biliyordu.

12 Ocak 2022, Çarşamba 10:01
YAZININ DEVAMI

‘’Abdullah Avcı Trabzon'a nasıl gitti?‘’

Beşiktaş’ta görev yaptığı günlerde Kayserispor maçını dört golle kazanan siyah beyazlıların taraftarları Abdullah Avcı’yı tribünlere çağırıp büyük övgü ve destek vermişti. Artık her şey yoluna girdi diye düşünenleri futbol bir kez daha yanılttı. Üst üste yaşanan puan kayıpları sonucunda Abdullah Avcı görevinden ayrılmak zorunda kalıp, Bodrum’da dinlenmeye çekildi.

O günlerde hoca arayışı içindeki Trabzonspor’un gündemine Abdullah Avcı gelir. Başkan Ahmet Ağaoğlu, Asbaşkan Mehmet Yiğitalp’i bu konuda görevlendirir ve Yiğitalp, Avcı’yı arayarak İstanbul’da bir araya gelirler.

Ağaoğlu futboldan anlamadığını söyler ancak…

Toplantının sonunda prensipte anlaşma sağlanır ancak Ağaoğlu son olarak Abdullah Avcı ile bir görüşme yapmak ister. Bu konuşma sırasında tarafların prensip anlaşması bozulur. Çünkü Başkan Ağaoğlu zaman zaman takıma müdahale edeceğinin sinyallerini vererek şöyle konuşur:

“Trabzonspor yönetimine girdiğim ilk günlerde futboldan çok da anlamazdım. Ancak yöneticilikten başkanlığa doğru geçen zaman içerisinde çok deneyim kazandım.”

Başkan Ağaoğlu’nun futbola bakış açısını ve yaklaşımını ben de yakından bilirim. Çünkü Golf Federasyonu Başkanı olduğu günlerde İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bir konuşma yapmak üzere davet etmiştik. Konuşmasının sonunda özel sohbetimizde konu doğal olarak futbola ve Trabzonspor’a gelmişti. Ağaoğlu’nun bu konudaki tavrı netti: “Ben futboldan anlamam, futbola da bulaşmam.”

Avcı ilkelerinden ödün vermez ve yollar ayrılır

Ne var ki zamanın çarkı döndüğü sürece her şey değişiyor. Nesneler de, bedenler, düşünceler ve fikirler de... Futboldan anlamadığını söyleyen bir insan zaman içinde teknik direktörün işine müdahale edebileceğini ima edecek kadar futbol bildiğini sanabiliyor.

Abdullah Avcı deneyimli ve ilkeli bir hoca olduğundan, lafın nereye varacağını hemen anlayıp başkanın konuşmasına müdahale eder: “Sayın başkan, çalıştığım takımdaki teknik konuların sınırlarını ben çizerim.

Başkanlar ve yöneticiler de ancak benim izin verdiğim sınırlar içerisinde futbolcularla görüşür, fikir alışverişinde bulunurlar. Başka türlü bir ilişki içerisinde görev karmaşası yaşanır ki, bu da bizi başarısızlığa götürür.”

Bu görüşmenin sonucunda Ahmet Ağaoğlu, Abdullah Avcı’nın çetin ceviz olduğunu anlar ve Avcı Bodrum’a döner. Ahmet Ağaoğlu yönetimi tekrar toplayıp Abdullah Avcı ile anlaşamamanın gerekçesini de parasal nedenlere bağlar ve Eddie Newton’da karar kılınır. O da sezonu tamamlayamadan takımdan ayrılmak zorunda kaldı çünkü işler iyi gitmedi.

Yeniden Abdullah Avcı’ya dönüş

İşler sarpa sarınca Ağaoğlu Mehmet Yiğitalp’e Abdullah Avcı ile bir görüşme daha yapabileceklerini söyler. Hoca yeniden çağrılır ve bütün şartları kabul edilerek sözleşme yapılır.

Kuşkusuz futbolda başarıyı etkileyen birçok parametre vardır. Ancak bunlardan en önemlilerinden birinin hoca iradesi ve dirayeti olduğu açıktır. Bu dirayet ve iradeyi Trabzon coğrafyasında gösteren tek adam Özkan Sümer’di. Abdullah Avcı’nın aynı yolda ilerlemesi, Trabzonspor’un bugün geldiği yerin belirleyici faktörlerinden biri oldu.

07 Ocak 2022, Cuma 11:25
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaşlı Vida!‘’

Normal koşullarda bir profesyonel oyuncunun herhangi bir takım ile özdeşleştirilmesini doğru bulmam. Ücret karşılığında çalışan herkesin gittiği her kulüpte, her kurumda bütün ciddiyetiyle, profesyonel anlayışıyla çalışması sadece sporculuğun değil insanlığın da gereğidir.

Ancak Domegoj Vida gibi 2017-2018 sezonundan bu yana Beşiktaş formasını giyen, takım kaptanlığına kadar yükselen hatta “Artık bir yere gitmem, böyle bir sözleşmeyi başka bir yerde yapamam” diyerek takımın en sağlam üyesi olduğunu anlatmaya çalışan bir futbolcunun “Beşiktaşlı” olmasının sakıncası da yoktur!

Peki, futbolun en büyük uluslararası organizasyonlarında final oynayacak kadar değerli, aldığı paralarla da değerini katlayan bir stoperin bu sezon yenilen hemen hemen bütün gollerde hatalı davranması nasıl açıklanabilir?

Vida kimlerle oynadı?

Aklıma ilk gelen Vida’nın birlikte oynadığı stoperler oldu. Dört sezon boyunca Vida’nın birlikte oynadığı stoperler şunlar: Dusco Tosic, Gery Medel, Matej Mitrovic, Pepe, Atınç Nukan, Nicolas Mirin, Enzo Roco, Victor Ruiz, Welinton, Francisco Monreto ve Serdar Saatçi. Bir de orijini stoper olmayanlar var; Necip Uysal, Atiba, Mehmet Topal, Josef de Souza hatta Nsakala bile…

Teşbihte hata olmaz, yazarken benim başım döndü! Ceza alanı yayının çevresinde helezonik bir dönüş yapmak zorunda olan Vida’nın başı dönmez mi? Helezonik dönüşü hesap edemeyen acemi matematikçi Sergen Yalçın Vida’ya öyle görevler verdi ki asıl yerinde bile şaşkın davranışlar içinde bulundu, Vida Vida olalı böyle zulüm görmedi. Sergen Ylaçın, Welinton’u oynatmak için Vida’yı kaybetti. İşin en acı tarafı da iki sezon boyunca bunun farkına varamadı.

Vida’nın kendini toparlaması hocaya bağlı

Vida bu aşamada kolay kaybedilecek bir oyuncu değil. Ancak onun kendini toparlaması biraz da başındaki teknik direktöre bağlı. Önder Karaveli eğer göreve devam edecekse Vida’yı son adam sorumluluğundan kurtarmalıdır.

Elinde iki genç stoper var. Serdar Saatçi ve Montero bundan sonra birlikte görev yaparak önümüzdeki sezonlarda vazgeçilmez ikili olabilirler. Vida ile Souza’da savunmanın önünde oynayarak arkadaki iki gencin gelişmesine katkı yapabilir ki, dönüşümlü olarak ataklara da katılabilirler. Öte yandan Vida devre arası ya da sezon sonunda takımdan ayrılırsa Beşiktaş kaybetmez, hatta kazançlı bile çıkabilir…

03 Ocak 2022, Pazartesi 12:39
YAZININ DEVAMI