Arama

Popüler aramalar

‘’Trabzonspor nasıl şampiyon oldu?‘’

Değerli dostlar, yazının girişi bir futbol yazısından daha çok fizik dersi niteliği taşıdığı için en başta affınıza sığınıyorum. Ancak Trabazonspor’un şampiyonluğunun derindeki izlerini sürmek için bu yola başvurmak zorunda kaldım.

Hani, bizde çok yinelenen “takım kötü oynadı ama kazandı” klişesi var ya, burada da derin istatistikler devreye girer. Kötü oynayan takımın kazanma olasılığı yoktur. Mutlaka bazı şeyleri iyi yapmış, rakip ya da rakiplerinin yapamadıkları da ona yardım etmiştir.

Gelelim fizik dersine; elimiz bir nesne olsun. Bu nesneyi ya da demir levhayı parçalarına ayırdığımızı varsayalım. Sonra daha küçük parçalara ve en sonunda bölünemez hale gelen parçaya değin bölme işlemini devam ettirelim. Antik Yunan’da bölünmez son parçaya bu yolla ulaşılıyordu.

Çağımızda bu yolla er ya da geç atomlara ulaşacağımızı öğrendik. Ancak günümüzde atomların da daha küçük parçalara bölünebileceğini biliyoruz. Atom altı fiziği denilen bu yapının altında proton ve nötron adı verilen daha küçük parçacıklar vardır.

Sonrasında kuarklar, sicim kuramı ve süper sicim kuramı... Rusların oyuncak bebeği matruşka gibi birbirinin içinden çıkan daha küçük parçalar… Bunlar uzaysal boyutları olmayan noktalardır. Kantum mekaniğinde son gelinen nokta süper sicim… İşte, yaşamın ve evrenin döngülerini bu manyetik alanlar yaratan cisimcikler belirliyor bir bakıma.

Futbol bütününün yazgısını küçük alt davranışlar belirler

Futbolu da bir cisim olarak ele alıp alt birimlerine doğru gidersek, bütünün yazgısını belirleyenin en alt davranış ve tutumlar olduğunu görürüz. İşte, bu gerçeği göremezsek “kötü oynadı ama kazandı” gibi ne mantıkla ne de fizikle bağdaşan yargılara takılıp kalırız.

Futbol bir bütün ve parçalara bölünebiliyor. Bu parçaları; dizilişler, taktikler, antrenmanlar, teknik konular, psikolojik motivasyon gibi alt bölümler oluşturur. Daha aşağıda top sürme, top kontrolleri, şut çekme, pas verme, topa sahip olma ve pasa dayalı oyun var. Ve futbolun atom altı parçacığı “topa dokunma”.

Evrende atom altı parçacık futbolda topa dokunma…

Bugün geldiğimiz noktada futbolun yazgısını “topa dokunma” belirliyor. Atom altı parçacıkların evrenin döngüselliğini etkilemesi gibi… Dokunuşlar maçın yazgısını belirliyor. Artık topla ne kadar oynadığınız önemli değil, topa ne kadar dokunabildiniz ve bu her dokunuştan ne kadar doğru iş çıkartabildiniz?

Bu mantıktan hareketle Abdülkadir Ömür’ün dokunuşlarına hiç dikkat ettiniz mi? O dokunuşlar kaç maçı kurtardı ve Uğurcan Çakır’ın kurtarışları kaç puan yazdırdı Trabzonspor’un şampiyonluk hanesine. Kuşkusuz her oyuncunun şampiyonluğa katkısı vardır ancak Özkan Sümer tarafından keşfedilen iki özden Trabzonlu takımın atom altı parçacıkları olmuştur.

Özkan Sümer’in kanatsız kuşları

Türk futbolunun yarattığı en büyük değerlerden biri olan Özkan Sümer’i sonsuzluğa uğurladıktan sonra her nedense futbol sezonlarından birine onun adı verilmedi. Ne var ki Trabzonspor’u da Özkan Sümer’i de, Sümer’in yarattığı iki kanatsız kuş sırtladı.

Özkan Sümer futbol takımlarını kanatsız kuşlardan oluşan bir bütüne benzetir ve derdi ki “bizler kanatsız kuşlarız, ancak birbirimize tutunarak uçabiliriz.” Federasyonun yapamadığını Ahmet Ağaoğlu yapabilir ve en azından bu şampiyonluk Özkan Sümer’in anısına adanabilir. Böylece şampiyonluk daha bir anlam kazanır, onurlandırılır, gurur kaynağı olur…

03 Mayıs 2022, Salı 13:05
YAZININ DEVAMI

‘’Vida'nın hataları İsmael'in avantajıdır!‘’

Valerien İsmael’in gelişi ile Beşiktaş’ın, Trabzonspor ve Alanyaspor karşılaşmalarında ortaya koyduğu baskıya dayalı gösterişli futbol hemen hemen herkes tarafından benimsenip, kabul gördü. Özellikle Alanyaspor karşısında edinilen skor ve sonrasında Fransız teknik direktöre gösterilen sevgi bana geçen yıl Abdullah Avcıya yapılan tribün desteğini anımsattı.

O gün Avcı, Kayserispor karşısında alınan 4-1’lik skor sonrasında tribünlerin gönül okşayıcı desteğini alıp duygulanmış, gözleri yaşarmıştı. Sonrasını biliyorsunuz…

Valerien İsmael’in aynı sonuçla karşı karşıya kalmasını kişisel olarak istemem. Çünkü onun Beşiktaş aracılığıyla futbolumuzda yaşanabilecek kımıldanmaya öncülük edebileceğini düşünüyorum. Bunu ilk Trabzonspor karşılaşmasında kanıtladı.

Kadro sisteme uygun değil!

Ne var ki Fransız teknik direktörün elindeki kadro onun oynatmaya çalıştığı sisteme uygun değil. Zaten Trabzonspor ve Alanyaspor karşılaşmalarında yapılan baskının devamlılığı olamayacağını kendi de gördü. Batshuayi’nin rakibi değil kendini ve arkadaşlarını aldatan boş koşularını gördü. Koşu temposu yetersiz olan bu oyuncuyla baskılı futbol oynanamaz!

Daha ilk gördüğümde menajer oyunlarıyla Beşiktaş’a geldiğini düşündüğüm Teixeira ve yumuşak stilli Pjanic baskılı futbolun oyuncuları değildir. İki maç kendini zorlayan Ghezzal ise ancak çok dinamik bir orta alanda İsmael’in isteklerine belli ölçüde yanıt verebilir.

Gerideki üçlü bire birde başarılı değil

Beşiktaş teknik direktörü savunmada görev verdiği üçlünün hiç birinin bire birde başarılı olamayacağını görmüş olmalı. Vida için “Dünya Kupası finali oynamış stoper” deniliyor ama kaç yıl önce olduğundan söz edilmiyor.

Köprülerin altından çok sular geçti. Hatta köprünün altından geçen su aynı değildir. Montero genç olduğu için avantajlıdır ancak Vida ve Welinton’un, İsmael’in gelecek planlamasında olacağını sanmıyorum.

Can Bozdoğan ile Josef de Souza orta alan dinamizminin temelini oluşturmaktadır. Topu yeniden kazanma konusunda birinci sınıf hamleler yapıyor. Ancak henüz takım bütünlüğü olmadığından yorulup oyundan düşüyor.

3.5.2’den neden vazgeçildi?

Bir zamanlar dünyanın her yerinde gözde olan 3.5.2 sistemi neden gözden düştü. Nasıl ki Franz Beckenbauer’den sonra onun gibisi gelmediğinden liberolu sistemden vazgeçildiyse, benzer şekilde, orta alanın iki tarafında koşu temposu düşen oyuncular yüzünden 3.5.2’den geriye dönüldü.

Maç süresince, hücum ve savunma arasında 50-60 metrelik deparlar atan oyuncular laktik aside boğulup ya çabuk yoruldular ya da, ağır adale sakatlıkları yaşadılar. Valerien İsmael’in yeni sisteminde Rıdvan Yılmaz’ın durumu da benzerlik göstermektedir.

Rıdvan Yılmaz, Beşiktaş’ın olmayan öz kaynak düzeninde, gökdelenlerin arasında kaybolmuş bir suni çim alanda “top oynayarak” bugünlere gelmiştir. Kondisyonel niteliklerinin gelişmesi için yeterli ağırlık çalışmaları yaptığını sanmıyorum.

Rosier’e göre Rıdvan neden erken yoruluyor?

Bugün Türkiye’deki bütün teknik direktörlere hocalık yapmış olan bir rahmetli hocamız “buluğ çağı geçilmedikçe çocuğa yüklenme yapılmaz” dediği zaman çok şaşırmıştım. Oysa çocuğun her döneminde gerek kendi vücut ağırlığı gerekse dışarıdan ağırlıklarla yükleme yapılabilir. Önemli olan yüklemenin yoğunluğunu ayarlayabilmektir.

Rıdvan Yılmaz’a göre daha iyi bir antrenman altyapısı olduğu için Rosier iki yıldır ayakta kalabiliyor. Rıdvan geçen yıl da bu sene de kas sakatlığı yaşadı. Bu oyuncunun da sol taraftaki geniş alanda istenilen verime ulaşması zordur.

Valerien İsmael bütün bu gerçekleri görmüş olmalı ki prese dayalı oyun anlayışından şimdilik ödün verdi. Sonuçta futbol kazalarının da öğretici ve yaşamımızın bir öğesi olduğunun bilincine varılabilmeli. Cruyff’un “Her dezavantajın bir avantajı vardır” dediği özlü söz tam da Beşiktaş’ın üçlü savunmasını anlatmaktadır. Vida’nın hataları, İsmael’in geleceğinde avantaj oluşturacaktır…

27 Nisan 2022, Çarşamba 12:26
YAZININ DEVAMI

‘’Büyük takımlar kaybedince…‘’

Adı ve geleneği “büyük” olarak bilinen İstanbul’un üç büyükleri ligler tarihinde hiçbir dönem şampiyonluk yarışından bu sezon olduğu gibi erken kopmamıştı. 1970’lı yılların sonunda ve 1980’lerin başında, ayrı sezonlarda üçü de kriz yaşamıştı. Ancak hep birlikte şampiyonluktan erken kopma sanırım ilk kez yaşanıyor.

Geçmiş yıllarda yaşanılan başarısızlık genellikle kadro sıkıntısına bağlıydı. Ama bu sezon üç büyüklerin kadro değeri, artık şampiyonluk için gün sayan Trabzonspor’dan daha iyi olduğu söylenebilir. Öyleyse sorun nerede?

Doğaldır ki futbolu etkileyen faktörler çeşitlidir. Tek bir parametreyle açıklanamaz. Geçen yılın şampiyonu Beşiktaş doğru transferlerle kadrosunu takviye edemedi. Fenerbahçe fazla transfer nedeniyle “takım olma” sorunu yaşadı. Galatasaray ise gençlere yatırım yaparak geleceği hedefledi.

Gelirini doğru kullanan takımlar gelişiyor

Bu gelişme üç büyüklerin karşısında bir direnç olmasına neden oldu. Anamalcı sistemden edinilen paraları doğru kullanan takımların sayısı arttı. Bugün gelinen noktada üç büyükler şampiyonluk peşine düşmektense bu takımların üstüne nasıl çıkacaklarının hesabını yapmaktadırlar.

Galatasaray bu hesabın bile dışında kaldı. Fenerbahçe ikincilik yarışında avantajlı görünüyor. Beşiktaş ise yeni hocası Valerien İsmael ile iki maçlık gövde gösterisinden sonra Giresunspor tarafından “karşı baskı oyunu” ile durduruldu.

Bu durum Beşiktaş’ın eldeki futbolcu kadrosuyla baskıya dayalı oyunda devamlılık gösteremeyeceğini kanıtladı. İlk maçlardaki baskılı oyun rakipleri tarafından beklenilen bir tarz değildi.

Bu nedenle başarılı oldu. Ancak futbolda her oyunun bir paradı(karşı oyun) vardır. Giresunspor bu karşı oyunu başarıyla uygulayınca siyah beyazlılar şaşkın kırkayak durumuna düştü.

Beyin-bilinç çatışması ve şaşkın kırkayak

Hareketlerin otomatik olarak yapıldığı sırada, dış bir etken tarafından bozulan düzeni yeniden kurmak için beyin-bilinç arasındaki çatışmanın doğurduğu sorun şiirlere bile konu olmuştur:

Yaşayıp gidiyordu kırkayak, oldukça mutlu,

Ta ki bir kurbağa gelip de eğlencesine

Sorana dek ona şu soruyu:

“Hangi ayağın, hangisini izliyor, yalvarırım söyle.”

Kalakaldı hendekte pek bir dalgın

Bilemedi nasıl koşacağını, kıpırdayamadı şaşkın.

20 Nisan 2022, Çarşamba 11:38
YAZININ DEVAMI

‘’Geleceği kurarken yoldan nasıl çıkıldı?‘’

Geçmişin yaşanmışlıklarını birer kültür öğesi olarak günümüze kadar taşıyan bilge kişiler, bu birikimlerine dayanarak dikkat ve hoşgörünün yararından söz ederler. Dikkat insanları zararlara ve kayıplara, hoşgörü ise kavgalara ve dövüşlere karşı korur.

Hafta sonu izlediğimiz büyük derbiden sonra yapılan yorumların içinde dikkatli ve hoşgörülü olanlar vardı kuşkusuz. Ancak, Galatasaray’ın kadrosu için söylenenler hoşgörü sınırlarını çok aştı ne yazık ki. Oysa izlediğimiz Galatasaray, bugün için değil yarınlarda adından daha çok söz edilecek bir yapıyı oluşturmak için programlanmıştı.

Zorluklar en büyük öğretmendir

Genç futbolcularla oluşturulan Galatasaray kadrosundaki elemanlar zorlanarak ve ağır yükler altına girerek dayanıklılığını artıracak ve her türlü olumsuz etkiye karşı direnmeyi öğrenerek geleceğe güçlü adımlar atacaktı. Zorluklar en büyük öğretmendir.

Fenerbahçe maçları Galatasaraylılar için her zaman zorlanılan ama sonuçta kaybedilse bile güçlenilen oyunlardır. Dolaysıyla tersi de doğrudur.

Bu sezon ligde oynanacak karşılaşmalar ve özellikle büyük ve geleneksel maçlar kadronun gelecekte yük taşıma kapasitesinin test edilmesi anlamını da taşıyacaktı. Ne var ki, bu kadroyu oluşturanlar şu anda Galatasaray’ın başında değil.

Kurucular ile yoldan çıkanların farkı

Nedenlerden değil sonuçlardan etkilenenler Halil Dervişoğlu gibi bir cevherin işlenmesine fırsat vermeden 36’lık Gomis’i kurtarıcı olarak getirdiler, futboldan tamamen kopmuş Arda Turan’a bel bağladılar.

Kurucular ile yoldan çıkanların arasındaki düşünce farkının tipik örneği bu uygulamalar. İnsan yolunu şaşırmayı görsün, yoluna çıkan taşa hiddetlenecek kadar kendinden geçip elindeki değerlerin niteliğinden kuşku duyacak hale gelir.

Birlikte oynayanlar birlikte gelişirler

Galatasaray’ın kadrosunu değersizleştirmeye çalışmanın bir ucu da Ulusal takımın teknik direktörü Stefan Kuntz’a kadar gider. Çünkü niteliksiz olarak değerlendirilen kadrodan, üç büyükler söz konusu olduğunda, son oynanan Portekiz ve İtalya karşılaşmalarında en uzun süre Galatasaraylılar görev aldı.

Bu satırları okuyanların arasından “zaten Kuntz’da bu işi bilmiyor” diyenler çıkacaktır kuşkusuz. Ancak, birbirinden çok farklı duygu, düşünce ve davranışları olan insanları bir araya getirip herkesin beklediği üst düzey performansı elde etmek sanıldığı kadar kolay değil.

Baksanız iki sezondur sayısal olarak en fazla futbolcuya sahip olan Fenerbahçe’de oyuncular birbirlerini yeni yeni anlamaya başladılar. İsmail Kartal “rotasyon” denilen uydurmadan takımı kurtardığı için taşlar yerine oturdu. Birlikte olmak, birlikte oynamak, birlikte hareket etmeyi pekiştirir.

12 Nisan 2022, Salı 12:25
YAZININ DEVAMI

‘’Ne yaptın Valerien İsmael?‘’

Türk futbol tarihini olmasa da, son 45 yılını, tiyatroda en ön sırada oturanlardan biri örneğinde olduğu gibi yakından izleme olanağına sahip oldum. Bu ön sıra bakışımı, başlangıçtan beri koruyabilmem, futbol oynadığım günlerde spor akademisine girmemle mümkün oldu diyebilirim.

Akademiyi bitirdikten sonra genç yaşta teknik direktörlüğe başlamamsa, yaşamım üzerinde belirleyici bir etki yaratarak teori ile pratiğin ayrılmaz bütünlüğünü fark etmeme neden oldu.

Dolayısıyla 40 yılı aşkın süredir salt bilime duyduğum meraktan değil, üniversite ortamında çalışma hayatımın bir parçası olarak da, farklı disiplinlerdeki bilim adamlarıyla birlikte oldum. İTÜ Beden Eğitimi Bölümü’nde yıllarca düzenlediğimiz seminerlerden öğrendiklerimi akademide bile görmedim desem yanlış yapmış olmam sanırım.

Teknik direktörün görünmeyen gücü

Bu gerçeklerin ışığında Hennes Weisweiller Akademisi’nde eğitim almış olan Valerien İsmael’in farklı biri olabileceğini düşünmüştüm. Bilimsel uygulamalar için koşullar hazır değilse yapılanlar bir deli saçması olarak da görülebilir.

Fransız teknik adam maçı kaybetseydi büyük olasılıkla yaptıkları deli saçması olmaktan öteye gitmeyecekti. Ancak sonuçtan değil nedenler üzerinden yola çıkanlar bir teknik direktörün gerektiğinde ne denli büyük bir güç olduğunu görebilirler.

Aslında Valerien İsmael yeni bir futbol uygulaması ortaya koymadı. Ülkemizde 40 yıl önce Özkan Sümer, Serpil Hamdi Tüzün ve bana teknik direktörlük yolunu açıp futbola bakışımı değiştiren Adnan Dinçer’in futbol felsefesinden pek farklı değildi.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Ancak epey bir zamandır futbolun işini değil de, işlerini yürütmeye çalışan teknik direktörler çoğaldıkça onlar belleklerimizden silinmeye başladı.

Bu bağlamda İsmael’in yaptığı iş değil! Fincancının katırlarını ürküttü. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Trabzon’daki maçtan sonra teknik adamlarımızın uykusunun kaçtığı olasıdır.

Son Avrupa Şampiyonası’nda İtalya’nın maç öncesi ısınmasını görüp dudakları uçuklayan Şenol Güneş kuşkusuz Trabzonspor-Beşiktaş maçını izlemiştir. Ülkemizin üç büyük teknik direktöründen biri olarak nitelenen Güneş’in gördüklerine nasıl bir yorum getireceğini merak etmekteyim.

Teorisiz pratiğin karanlıkta el yordamıyla yürümeye benzediğine inanan biri olmama karşın, futbolun pratikten daha çok etkilendiğini düşünürüm. Futbol uzun konuşmalarla değil saha uygulamalarıyla pekişen bir etkinliktir.

Bilim toplumu daha hızlı değiştirir

Bu bağlamda teknik direktörler saatlerce süren basın toplantılarında edebi tezler hazırlamaya kalkmak yerine bilimin pratik uygulamalarına inanarak yollarına devam etmelidirler.

Çünkü pozitif bilimler toplumları daha hızlı değiştirip, dönüştürebilir. Edebiyat bilimdeki özdevimli düzelti unsurundan yoksundur. Edebiyatın yanlış yollara saptığı dönemler daha uzun sürer. Bilim ise kısa sürede sonuçlarını ortaya koyar.

Kuşkusuz Valerien İsmael bir bilim adamı değil. Ancak futbol alanı üzerinde insanların fiziksel ve düşünsel olarak davranışlarına kafa yormuş bir olduğu açık! Bizim istediğimiz de bu değil midir? Yani ülkemiz liginde kalecinin ve bir rakibi bozan orta alan oyuncusu ile şampiyonluğa ulaşmaktan daha fazlası…

Bütün bu yazdıklarımı özlü bir tümceyle özetleyebilirsem, denebilir ki bilime inananlar geleceği hücrelerinde taşırlar…

05 Nisan 2022, Salı 12:15
YAZININ DEVAMI

‘’Sistem karmaşası‘’

Dünyayı tam olarak bilmek zor olsa da, bizde ya da bizim coğrafyamıza yakın ülkelerde sistemi futbolun en temel parametresi olarak gören başka bir memleket yok herhalde. Konuşmalar, yorumlar, tartışmalar ve yazılanlarla sistem konusu öylesine karmaşık hale getiriliyor ki, ipin ucunu yakalayıp çekmeye başladıkça daha da karmaşıklaşıyor, çözüm zorlaşıyor.

Oysa futbolda sistemler sanıldığı kadar oyunun tam merkezinde değildir. Önemlidir ancak strateji ve taktikler kadar oyunun belirleyicisi ve yine onlar kadar da değişken değildir. Basit tanımı, önceden saptanan ve belirlenen görevler doğrultusunda takımın sahadaki dizilişidir.

Sistem maç içindeki değişkenliklere karşı çare değildir!

Oyun sistemi, tek başına oyundaki son amacı gerçekleştirmek için yeterli değildir. Sadece son amaca ulaşmak için yardımcı bir rol oynar. Oyun sistemi, karşılaşma esnasında ortaya çıkan beklenmedik durumlara karşı bir çare olarak düşünülemez. Oyundaki değişken yeni durumlar strateji taktiklerin konusuna girer.

Dolayısıyla oyun sistemi, sınırsız bir uygulama alanı bulunan geniş taktik düşüncelerin sadece bir çerçevesini oluşturabilir. Oyun sistemi nispeten devamlı bir yapı olup, taktikler gibi zaman zaman değişmez.

Futbol katı kurallarla oynanmaz!

Futbolda sahaya diziliş diğer spor dallarında olduğu gibi katı kurallarla sınırlandırılamaz. Sözgelimi voleybolda olduğu gibi futbolda oyuncuların görevleri katı kurallarla belirlenemez. Futbolda takımın sahada dizilişi hemen hemen sadece başlama vuruşu sırasında en belirgin şekliyle görülebilir.

Daha sonrasında taktiklerle iç içe geçerek savunma ve atak prensipleri uygulandığında, alanın her yerinde başlangıçta belirlenen sayılar azalır ya da çoğalır. Her oyuncunun görevi ayrıntılı olarak sisteme bağlanmaz.

Sorun sistemde değil, görev alan oyuncuların eylemlerindedir

Oyuncuların kişisel stilleri ve kuvvet dengeleri arasındaki farklılıklar nedeniyle maç esnasında ortaya çıkabilecek sınırsız olanaklar daha önceden tam olarak saptanamaz. Bu nedenle oyun sisteminin yapabileceği tek şey genel, genel gidişatı belirlemektir.

Bu gerçekler göz önüne alındığında ulusal takımın Portekiz’e elenmesi üçlü savunmaya bağlanamaz. Daha önce uygulanmamış olan bir dizilişi böylesi önemli bir karşılaşmada uygulamak riskli olabilir ancak Stefan Kuntz bir futbol adamı olarak aylardır bu oyuncularla birlikte.

Sorun uygulanan sistemde değil bu sistemin içinde oyuncuların eylemlerindedir. Örneğin kaleciler ligdeki gibi oynayamıyor, Kerem Aktürkoğlu Galatasaray’daki başarısına ulaşamıyor ve yıllardır Burak Yılmaz’ın baskınlığı altında giden forvet hattında şu anda tam anlamıyla bir santrfor yok!

31 Mart 2022, Perşembe 11:40
YAZININ DEVAMI

‘’Valerien İsmael başarılı olabilir mi?‘’

Fransa’nın eski sömürgesi Karayip Adaları’ndan Guadeloupe asıllı Fransız Valerien İsmael Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü oldu. Sözleşme imzaladığı sırada yaptığı konuşmalarla, alttan yukarıya doğru bir yapılanmanın proje haline getirileceği ima edildi. Bu, Beşiktaş ve ülkemiz adına hoş bir yaklaşım.

Almanya’nın, teknik direktörlük denilince “göz bebeği” sayılan Hennes Weisweiller Akademisi’nden mezun olan İsmael’in bilgi peşinde koşan ve düşünen adam olduğunu umuyoruz. Çünkü bitirdiği okula girebilmek başlı başına bir başarı…

Birçok ön sınavdan geçtikten sonra 11 ay eğitim alınmaktadır bu akademide. 2020 sezonunda Şampiyonlar liginin yarı finaline kalan dört takımın teknik direktörlerinden üçü bu akademiden mezun.

Teknik direktörler “özgeci” olmalı

Koşullar ne olursa olsun teknik direktörlük mesleğinin özünde başkalarını geliştirip yetiştirmek düşüncesi üzerine kurulu, felsefede “özgecilik” denilen “yararcılık” ilkesiyle başkalarının hayatına dokunma, bir yerde kendini başkaları için feda etme vardır. En azından böyle olması gerekir.

Özge, bizim Azeri dilinde çok kullanılan bir sözcüktür ve “başka” anlamına gelir. Biri, bir arkadaşıyla sözleşmek ister de diğeri gönüllü olmazsa “özge zaman gideriz” der. 20-25 genç insanla birlikte başarı peşinde koşmak amacındaki teknik direktörlerin özgeci olmak zorunluluğu vardır. Ancak bizde, özellikle son yıllarda bu yapıdaki bir teknik adama rastlamak zordur.

Başlıktaki sorumuza dönersek, Valerien İsmael’in başarılı olabilme olasılığı için neler söyleyebiliriz? Başarılı olmak takımın başında şampiyonluk görmekse Sergen Yalçın’da yaşadı o ortamı. Peki, ya sonrası?

Yapısal değişiklik söz konusuysa ilk hedef şampiyonluk olmaz!

Fransız teknik direktör yapısal bir değişiklikten söz ediyorsa hedef ilk önce şampiyonluk değil yapıyı kurmak olmalıdır. Peki, Beşiktaş’ta yapıyı değiştirecek, sağlam bir öz kaynak düzeninden çıkıp berrak bir su gibi yapıya enerji taşıyacak organizasyon ve fiziksel koşullar var mı?

Bugünkü koşullarda, Fulya’da gökdelenler arasına sıkışmış altmışa kırk boyutlarında bir suni çim sahada onlarca hatta yüzlerce çocuk ve genci nasıl yetiştirip geliştirebilirsiniz? Bir proje insanı olarak geldiğini ima eden İsmael, imza atmadan önce Fulya’yı gördü mü?

Süleyman Seba-Gordon Milne örneği yinelenebilir mi?

Ülkemizin büyük kulüplerinde biri olan Beşiktaş’ın altyapı tesislerini Fransa’dakiler gibi mi zannediyor? “Yaşlarını 16-17 olması değil oynayabilmeleri önemlidir” dediği gençlerin takıma kazandırılması için dayanç(sabır) gösterilebilecek mi, Süleyman Seba ve Gordon Milne gibi.

Gordon Milne “çocuklar büyümeden şampiyon olunamaz” demişti. Türkiye de özellikle de büyük takımlarda çocukların büyümesi için beklemek hiç de kolay değil. Bir sezon içinde üç teknik adam değiştiren anlayış, bekleyip görmeye tahammül edemez!

Bakır tencere altın kaşık ile karıştırılır mı?

Peki, Valerien İsmael nasıl bir lige geldiğini tam olarak biliyor mu? Uluslararası Futbol Araştırmaları Merkezi’nin(CIES) raporuna göre bizim Süper Ligde teknik direktörlerin görev süresi, 152 gün. 110 ligde yapılan araştırmaya göre Türkiye 102. sırada. Yani teknik direktörlerin en az görev yaptığı ülkelerden biridir memleketimiz.

Bilime inanan bir kafa yapısıyla ülkemize gelen İsmael yararlı çalışmalar yapmak peşinde olacaktır kuşkusuz. Ancak içinde bulunulan koşullarda bilimin uygulanabilirliği yoksa bilim bir deli saçması olarak kalacaktır. Bir başka deyişle İsmael’in Beşiktaş’a gelmesi bakır tencereyi altın kaşık ile karıştırmak gibi görünüyor. Böyle durumlarda “dilerim ben yanılırım” demek de adettendir…

27 Mart 2022, Pazar 12:53
YAZININ DEVAMI

‘’Düzensizlik içinde düzen aramak…‘’

İster bir futbol takımı, ister bir işletme ya da bir toplum olsun, ortada düzensizlik varsa var olan enerji boşa harcanır. O ortamdaki insanlar ne denli çalışkan ve nitelikli olsa da düzensizlik karmaşa yaratır. Bizim uğraş alanımız futbol olduğuna göre konuyu genelde futbolumuza özelde ise Beşiktaş’a indirgeyebiliriz.

Futbolumuzu transfer edilen ünü büyük ama futboldan uzaklaşmış oyuncular üzerinden düzenlemeye kalktığımızda karşımıza bu seneki gibi bir lig tablosu çıkıyor. Sonra da Galatasaray Teknik Direktörü Torrent futbolu adaletsiz olmakla suçluyor.

Torrent’in adalet konusundaki yanılgısı…

Peki, futbol adaletsizse bir kalecinin kurtarışları ile bir takım nasıl şampiyonluğa koşuyor? Fenerbahçe, kalecisi Altay Bayındır’ın sakatlığı sağaltılıp takıma döndükten sonra nasıl yükselmeye başladı?

Düzensizlik içinde bir ya da iki futbolcunun düzenli oynaması bile, futboldaki adil paylaşıma katkı yapabiliyor. Adaletsizliği futbolda değil, futbola gerektiği gibi değer vermeyenlerde aramak gerektiği kanısındayım. Bu yaklaşım cadının kendisini çirkin gösteriyor diye aynayı kırmasını andırıyor.

Takım olmayı yöneticiler engelliyor

Hepimiz “futbol bir takım oyunudur” deyip dururuz. Ama ülkemizde kulüpleri yönetenlerin takım olma konusuna en ufak bir katkısı yok. Her yıl transferler peşine koşularak nasıl düzen yaratıp, takım olunabilir?

Geçen yıl ligin şampiyonunu Aboubakar’ın ileride düzen yaratma çabasının belirlediğini söylersem kimse üzerine bir olumsuzluk almasın. Ortada Josef de Souza, biraz da ağır aksak oynayan Ghezzal…

Bu sezon ileride Aboubakar gibi bir forvet olmadığından Beşiktaş karma karışık, düzensiz bir yapı içinde. Ne ataklar olgunlaştırabiliyor ne de düzenli gol durumları yaratılabiliyor. Genel olarak da, bu sezon Beşiktaş’ın akılda kalan, izlenip de stattan hoşlukla ayrılırken “işte futbol” denebilecek tek bir maçı yok!

Futbolcular taktik çalışmayı eziyet olarak görüyor…

Hatayspor karşılaşmasını da düzensiz ve plansız oyun yüzünden kazanamadı siyah beyazlılar. Oysa maçın çok büyük bir bölümünü rakip kale önünde oynadılar. Karşı kalede fazla görünmek önemli değil, düzenli ve gelişmiş taktiksel oluşumlarla kendini göstermek, kazanmak için önceliklidir.

Ne var ki bizim futbol ortamımızda futbolcular taktik çalışmayı kendilerine eziyet gördüklerinden ve teknik adamların uygulamaları da futbolcuların gönülleri üzerine kurulduğundan düzensizlik, rastgele oyun anlayışı sürüp gidiyor.

Kulüp yöneticilerinin şikayetçi olması gereken durum bu düzensizlik iken, onlar sonuca bakıp, ilk başta teknik direktör değişikliğine gidiyorlar. Belli bir zaman bir arada bulunup birbirinin futbol alışkanlıklarından etkilenen, onları özümseyen takımlar düzen yaratabilir ancak.

Konyaspor’un lig ikinciliği için ortaya koyduğu mücadeleyi de bu açıdan değerlendirmek gerektiğine inanıyorum.

22 Mart 2022, Salı 12:36
YAZININ DEVAMI