Arama

Popüler aramalar

‘’Elde var SIFIR!‘’

Fenerbahçe adına sezonu kurtarmak maçıydı dün akşamki maç. Dolayısıyla baskılı başladı sarı lacivertliler, fakat her defasında eli boş döndüler. Ama Trabzonspor daha ilk atağında golü bularak avantajını hepten pekiştirdi.

Neden? Çünkü hem bireysel yetenek hemde takım savunmasında üstün taraf bordo mavili takımdı.

Fenerbahçe'nin hem kenarda hem sahadaki büyük umudu Emre Belözoğlu'nun kenarda iki sarı karttan soyunma odasına gitmesi ise oldukça düşündürücü bir durum. Sarı kartı varken jorloth'la girdiği diyalogtan ikinci sarıyı görmesi Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu durum hakkında ne çok şey anlatıyor oysa.

Teknik heyetin tercihlerini de biraz garipsedim. Kayserispor maçının en iyilerinden Ferdi Kadıoğlu kesik yemiş. Reus sakat, ama forvet arkasında Deniz Türüc'e görev verilmiyor. O da yetmiyor, Fenerbahçe adına sahanın en iyilerinden Deniz kenara alınıyor.

Oysa Ferdi'yi kanadı daha etkin hale getirmek için oyuna alıyorsanız kenara alınacak isim Tolga Ciğerci olmalıydi.

Tabi aynı anda Deniz de oyunun merkezine kaydırılmak koşuluyla.

Maçın bitimine sayılı dakikalar kalmış ve ikinci golü de yemişken ancak kenar yönetimi gencecik Ömer Faruk Beyaz'i oyuna dahil etti. Güler misin ağlar mısın?

Sayın Ali Koç çok yönlü taktiri hak eden bir insan, bu tartışılamaz. Ama maalesef Fenerbahçe'yi en azından sportif başarı konusunda iyi yönemedi şu ana kadar.

Dolayısıyla önümüzdeki sezon adına kılı kırk yarmalı daha şimdiden.

Emre Belözoğlu, Volkan Demirel, Tahir Karapınar!..

Bu isimlerle büyük düş kurmak bence düş ötesi.

Maalesef, Sayın Koç'un ikinci sezonu da "Elde var sıfır" olarak bitmek üzere, ne yazık ki.

16 Haziran 2020, Salı 22:51
YAZININ DEVAMI

‘’İyi hazırlanmamış!‘’

Galatasaray, maçın hemen başından itibaren pozisyon vermeye başladı. Yetmedi, eli ayağı birbirine dolandı adeta. Yani, sezonun ikinci yarısında vites yükselten, takır takır futbol oynayan Galatasaray'ın yerinde yeller esti maçın büyük bölümünde.

Hakem triyosu da farklı değildi. Muslera'nın sakatlandığı pozisyon öncesinde 2 Rizesporlu oyuncu net şekilde ofsaytken, oyun devam ettirildi, dolaylı şekilde etken oldu hakemler Uruguaylı kalecinin sakatlığında, ne yazık ki Galatasaray zaten aksıyorken, Muslera'nın sakatlığıyla da sarsıldı. Bunun en önemli kanıtı Rizespor'un kullandığı penaltı ve sonrasında olanlardır. Okan penaltı vuruşunda harika bir refleksle topu çeldi, ama bir tek sarı kırmızılı futbolcu Allah rızası için topu takip etmediği için Milan Skoda hayatının en rahat gollerinden birini attı.

Özellikle ilk yarıda Fegholi başta olmak üzere kalitesinin gereğini yapamayınca futbolcuların çoğu, soyunma odasına boynu bükük gitti Galatasaray.

İkinci yarıda yediği gol ise paralize olmakla izah edilebilir ancak. Amatör kümede bile bu kadar beleş gol yenmez. İlk kez bir araya bir futbolcu gurubu, sırtlarında Galatasaray forması varsa o gole bir şekilde engel olurlardı.

Ve Fatih Terim takımı sahaya akıl koymak sorunu yaşıyor, dolayısıyla da organize olmakta zorlaniyorken Belhanda'yi ısrarla yanında oturttu. Keza aksayip duran Onyekuru'ya da alternatif uretemedi.

Açıkçası sezonbasindaki görüntüsüne dönmüş Galatasaray. Sezonun ikinci yarısındaki efektif futbolunun kıyısına bile ulaşamadı dün akşam.

Söylemeye gerek yok ki, bu yenilgiyle şampiyonluk yolunda büyük yara aldı Fatih Terim'in takımı.

Ünal Karaman'i kutlamak lazım, iyi hazırlanmış takımını.

Kutlanacak bir diğer kişi de Rizespor'un kalecisi Tarık'tır bence.

15 Haziran 2020, Pazartesi 12:53
YAZININ DEVAMI

‘’Saygı Duymak Lazım‘’

Yaklaşık üç aydır maç yapmadılar. Ve bu karşılaşmaya da hazırlık maçı oynamadan çıktılar. Maç kondisyonu, adale sertleşmesi, covid 19 paranoyasıyla yakalarına yapışan endişe...Yani hiçte normal bir psikolojiyle sahaya çıkamadı futbolcular. Dolayısıyla skor ve sonuçtan bağımsız olarak tüm futbolculara saygı duymak lazım bence.

Üstelik Fenderbahçe seyircisiz ve "Emanetçi" hocayla sahaya çıktı dün akşam. Dolu tribünler önünde oynamak her takım için avantaj, bu bir gerçek. Ama bu sezonki Fenerbahçe için seyircili maç oynamak adeta hayati hale gelmişti buda bir başka gerçek.

Bu kadar olumsuzluk yetmezmiş gibi daha 14.dakikada (biraz ağır kararla) Ozan Tufan gibi önemli oyuncusu da kırmızı kart görünce ritim yakalamakta zorlandı sarı lacivertli takım.

Şüphesiz oyuncu değişiklikleri yapılmadan önce bu görüntünün oluşmasında Mevlüt ve Mehmet Ekici'nin yeterince sorumluluk almaması da başka bir etkendi. Aslında gene de daha ilk yarıda öne geçebilecek şanslar yakaladı ama bu kez de direklere ve kaleci Lung'a takıldı evsahibi.

Fenerbahçe'nin Süper Lig'deki "Belalı"larından biri de Kayserispor'dur. Bu yıllardır böyle. İki takımın puan cetvelindeki yerleri de futbolcuların motivasyonunu etkiliyor kaçınılmaz olarak. Misafir takım ligde kalmak savaşı veriyor. Doğal olarak daha maçın ilk çeyreğinde eksik kalmış Fenerbahçe'ye oranla daha dikkatli ve istekli oynadı. Mensah da kumaşına yakışan şekilde frikiği kullanınca maçın genelinde iyi oynayan Altay bile bir şey yapamadı.

Fenerbahçe'nin kenar yönetimi iyi bir sınav veremedi bence. Uzun süre çaresizce izlediler takımı. İlk oyuncu değişikliğine 70.dakikadan sonra gitmek, böyle formalite bir maçta gençleri yok saymak hiç yakışmadı.

Nitekim Emre Belözoğlu oyuna girince Fenerbahçe kendine geldi. Maçın en iyilerinden Gustavo ve Emre'nin kaliteleri ve Vedat'ın enerjisi devreye girince Fenerbahçe genelinde zorlandığı maçı 3 puanla tamaladı.

12 Haziran 2020, Cuma 23:10
YAZININ DEVAMI

‘’Geçmişten ders çıkarmalıyız‘’

Fenrbahçe daha teknik direktörünü belirlemeden onun adına yardımcılarından biri olacak olan Memmet Aurelio'yla anlaştı. Oysa doğru olan bir teknik direktörün yardımcılarını (yani birlikte çalışacağı insanları) kendisinin belirlemesidir. Misal, Sayın Yılmaz Vural biraz da bu nedenle Göztepe'yle yollarını ayırdığını paylaşmıştı benimle.

Aslına bakarsanız bir teknik direktörün sadece yardımcılarını değil başına geçeceği kadroda yer alacak futbolcuları da belirlemesi gerekir. Zira çok yetenekli futbolcular bile mentalite farklılığından ötürü bir teknik direktörün elinde sıradanlaşıyorlar pekala. Bunun en unutulmaz örneği rekor ücretle transfer edilen Tarık Daşgün'ün Carlos Alberto Parreira döneminde atıl hale gelmesidir.

Anımsayın, Fenerbahçe 3 küsur milyon dolar ve artı Burak Yılmaz'ı vererek Gökhan Ünal'ı transfer etmişti. Ama Gökhan düşkırıklığına dönüşürken, Burak yaklaşık 10 yıl Türkiye'nin en etkili santraforu olarak futbolunu oynadı. Dolayısıyla teknik direktörün kadrosunu ve yardımcılarını belirlemek özgürlüğü olmalıdır bence.

Ama eğer Emre Belözoğlu sportif direktör olacak ve Fenerbahçe'nin yeni teknik direktörünü de belirleyecekse o başka. Zira bu durumda Emre mutlaka önümüzdeki sezonun hocasını ve o hocanın oyun anlayışını biliyordur. Hatta belki de hocayla fikir teatisinde bulunarak Mehmet Aurelio yardımcı olarak göreve başlatılmıştır, kim bilir.

Zor günlerden geçiyoruz ve kulüplerimiz önümüzdeki yıllarda hepten büyük sıkıntılar bekliyor. Dolayısıyla daha bir bilime sarılmalıyız ve eskisine oranla daha bir hesap kitap yapmalıyız.

Unutulmasın ki, kulüplerimizin şu anda içinde bulunduğu açmazın ana nedeni geçmişteki hesapsız tavır, karar ve uygulamalardır. O halde önümüzdeki yıllarda daha büyük sorunlar yaşamak istemiyorsak, geçmişten gerekli dersleri çıkarmak zorundayız.

30 Mayıs 2020, Cumartesi 16:03
YAZININ DEVAMI

‘’Başka seçenek yok!‘’

Olağanüstü bir şey olmazsa, 12 Haziran'dan itibaren hasret bitecek. Liglerimizin sağlık, barış ve huzur içinde tamamlanması en büyük dileğimdir.

Maalesef, artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Dolayısıyla, eskiye oranla artmalı sorumluluklarımız.Daha duyarlı, daha fedakar olmalı herkes ve her kesim.

Egosu şişkin yönetici ve başkanlar yüzünden açmaza düşmüş olan kulüplerimizin sorunları katlandı bu lanet virüsten ötürü.

Süper Lig'de korakor bir şampiyonluk ve ligde kalmak mücadelesi var. Dolayısıyla hakemler de dahil futbolun içindeki her kes hassasiyet katsayısını yukarı çekmek zorunda. Empati yapmak, hak-hukuk gözetmek tüm camiaların en önemli duyarlığı haline gelmeli. Çok zorlu günlerden geçiyorken, yüzakıyla çıkmalıyız bu sınavdan.

Önümüzdeki sezonlar adına da devam etmeli bu hassasiyetler. Taraftarlar daha sabırlı davranmalı yönetici ve oyuncularına karşı. Yöneticiler kılı kırk yarmalı tasarruf, karar ve söylemlerinde. İstikrar yerleşik hale gelmeli artık tüm kulüplerimizde. Altyapıya daha bir önem verilmeli ve ona uygun planlama ve yatırımlar yapılmalı.

Futbolcu ve teknik direktörler olası baskıları göğüslemeli, tribüne oynamak tarihe karışmalı artık. Çünkü bir profesyonelin en önemli sorumluluklarında biri de mental açıdan kuvvetli olmak zorunda olmasıdır.

Yukarda da altını çizdiğim gibi çok zor günlerden geçiyoruz. Avrupa'nın en güçlü kulüplerinde bile maddi açmazlar kapıyı çaldı. Juventus, Barcelona, Borussia Mönchengladbach ve daha nice güçlü ve köklü klübünün futbolcuları önemli maddi fedakarlıkta bulundular. Benzer bir duyarlığı başta yerliler olmak üzere liglerimizdeki futbolcular da göstermeli ve bu zor dönemde kulüplerine yardımcı olmalılar.

Çünkü elele vererek, sorumluluk ve hassaiyet katsayımızı yükselterek ancak bu bu zor süreci atlatabiliriz. Başka seçenek de yok zaten.

21 Mayıs 2020, Perşembe 16:15
YAZININ DEVAMI

‘’Biraz umutsuzum!‘’

Türkiye Fubol Federasyonu Başkanı Sayın Nihat Özdemir, liglerin 12_13_14 Haziran'da başlayacağını açıkladı. Özledik futbolu, bu bir gerçek. İster istemez heyecanlanıyorsunuz. Çünkü, ayrılık sonlanmış, kavuşmak, sarılmak, hasret gidermek aklınıza düşüyor kaçınılmaz olarak her şeyden önce.

Ama bir süre sonra gerçekler karşınıza dikiliyor o buz gibi suratıyla. E, doğal olarak koşullar ve özlemlemleriniz tartıya çıkıyor. İçiniz ezilerek koşullar ve ülke gerçeklerinin bulunduğu kefenin ağır bastığını görüyorsunuz maalsef.

Yaklaşık 50 gündür sokağa çıkmıyorum. E, ama benden yaşca büyük olanlar her gün sokakta ve burası Ataköy. Habarlerde izleyip tanık olduğum görüntülerse kanımı donduruyor. Dolayısıyla biraz umutsuzum. Çünkü kurallara uyulmuyor, durumun hassasiyeti kavranmıyor çoğunluk tarafından ne yazık ki.

Oysa bu sinsi ve ahlaksız virüsü tarihe gömmenin olmazsa olmazıdır kurallara uymak, bilim kurulu ve yetkililerin önerilerini harfiyen yerine getirmek. Bu nedenle de liglerimizin kaldığı yerden başlanası gerçekleşse bile benim kaygı ve endişelerim azalalmayacak.

Fenerbahçe adına umutsuzum. Sayın Ali Koç kredisini yellere savuruyor resmen. Nenad Bjelica'yı ciddi şekilde düşündüklerini görüyoruz. Camiasını, camianın özlemlerini gerektiği şekilde tanıyıp anlaması için hala zamana ihtiyacı var demekki.

Kendi ülkesi dışında çalışmamış Sayın Bjelica bildiğim kadarıyla. Phillip Cocu da kendi ülkesinde çok başarılı olmuştu, Fenerbahçe'deki performansı malumunuz. Nitekim, Hollandalı teknik direktör League Championship'ta şampiyonluk parolasıyla sezona başlayan Derby county'de başarısız bir sezon yaşıyor. Woyne Rooney'yi de kadrosunda bulunduran Derby şu anda liderin tam 21puan gerisinde 12. sırada yer .

Dolayısıyla Fenerbahçe adına da biraz umutsuzum. Oysa önünüzdeki sezonu içinde bulunduğunuz sezon daha bitmeden doğru bir planlama yaparak başarıyla taçlandırabilirsiniz ancak. Ama maalesef bu işaretleri göremedik şu ana kadar Fenerbahçe adına.

Dilerim tüm kaygı ve endişelerim bir kuruntudan öteye geçmez ve ciddi şekilde yanılırım, sorun değil, hem de hiç. Yeter ki, hakkı olan güzelliklerle biran önce kucaklaşsın ülkem.

08 Mayıs 2020, Cuma 22:43
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol kazanır‘’

Ertelenen ligler kaldığı yerden başladığında yoğun bir maç trafiği yaşayacak takımlar. Dolayısıyla aşırı yüklenmeden ötürü sakatlıklar da artacaktır.

Bu ayrıntıyı gözönüne alan FİFA devrim niteliğinde bir değişiklik amaçlıyor. 90 dakika içinde 3 yerine 5 oyuncu değişiklik hakkı tanınacak takımlara.

Adeta bir devrim olacak, bu değişiklik gerçekleşirse. 5 oyuncu değiştirmenin gereksiz duraklamalara yol açmasını önlrmek için de kafa yormuş FİFA. 5 değişikşik 3 seferde gerçekleştirilecek. Hassasiyet için teşekkürler.

Aslında topun oyunda kalma süresi için de duyarlı davranmalı FİFA. Çünkü önemli ligler de dahil bütün ülkelerde bu sorun yıllardır devam ediyor. Misal, Avrupa'da topun en çok oyunda kaldığı lig Seri A. Orada bile ancak 57 dakika oyunda kalıyor top. Süper Lig'de ise ancak 48 dakika cıvarında top oyunda. Yani 90 dakikalık maçın en iyimser deyimle yarısı çöpe gidiyor resmen. Tamam, bu kayıp zamanın bir bölümü oyunun doğasından kaynaklanıyor. Ama geri kalanının altında (zaman çalmak amaçlı) kötü niyetin imzası var.

FİFA bu olumsuzluğu gidermek için öneri ve önlemler geliştirmeli bana kalırsa. Misal, planlayarak zaman geçiren futbolcu (uyarılmadan) ilk denemesinde sarı, ikincisinde ise kırmızı kartla cezalandırılmalı.

Benzer yaptırımlar faüller için de geçerli hale getirilebilir. Sözgelimi topla ilgisi olmaksızın gerçekleşen ilk faülün karşılığı sarı, ikincisi kırmızı kart olabilir prkala. Avantaj elde etmek adına tutmak, çelme takmak, oyun gereği aldığı en küçük darbeyi abartıya kaçarak yerde uzun süre yatmak, kıvranarak tribünleri provoke etmek ve benzer durumlar için de caydırıcı yaptırımlar geliştirebilir, geliştirmeli futbolun patronu.

Bütün bunlar oyunu kaçınılmaz şekilde daha da güzelleştirir. Futbol oynamak isteyen futbolcu ve takım pozitif yönde etkilenmiş olur. Dolayısıyla futbol kazanır, gerçek sporsever kazanır.

01 Mayıs 2020, Cuma 11:41
YAZININ DEVAMI

‘’EN DOĞRU YER İSTANBUL!‘’

Günlerdir allak bullak hayatımız. Yüzlerce kişi işini kaybetti. Bir o oranda da işyeri kapandı. Manevi bir depremin yanında maddi sarsıntı yaşıyor ülke. Gelecek kaygısı da cabamız.

Dolayısıyla dilencisi olduk en küçücük umut kırıntılarını. Bu günümüzü bile aramak endişesi yakamıza yapıştı neredeyse. Ama umutsuz yaşanmıyor işte, iyimser düşünmekten de alıkoyamıyoruz kendimizi sonuçta. Bu da çok insani bir şey.

Diliyor ve umut ediyorum ki, uzun sürmez bu karabasan. En geç mayıs sonu normal hayatımıza döneriz ve en geç de haziran veya temmuz sonu liglerimiz kaldığı yerde başlar ve tamamlanır.

Peki, her şey umduğumuz gibi olumlu yönde gelişirse ve liglerimiz de yeniden başlarsa, Süper Lig maçları nerede oynanmalı? Şu ana kadar 2 seçenek önplana çıkmış gibi görünüyor. Birincisi İstanbul, ikincisi de Antalya.

Bu iki kentimizin de (Antalya'da bazı yetersizlikler sözkonusu olsa bile) böylesi bir etkinliğin altından yüzakıyla çıkabilecekleri bir altyapıya sahip olduğuna inanıyorum.

Ancak oynanmamış 8 maçın haziran veya temmuz aylarında oynanacağını gözönünde bulundurduğumuzda İstanbul daha akla yatkın bir şık olarak karşımızda duruyor.

Zira Antalya'daki statların önemli bölümü otellere ait. Üstelik İstanbul'a oranla havalar çok daha sıcak olarak seyredecektir Antalya'da.

Şüphesiz ulaşım ve konaklamak konusunda İstanbul'un daha avantajlı taraf gibi durduğunun altını da çizmek durumundayım.

Bir aksilik olmaz da yukarıda belirttiğim zaman diliminde maçlar oynanırsa büyük olasılıkla tribünlerde taraftar olmayacaktır. Mantıklı ve gerekli olan da budur zaten. Çünkü bu sinsi virüse karşı önümüzdeki aylarda da çok dikkatli davranmak zorundayız ve hassasiyet katsayımızı asla düşürmemek zorundayız.

Dolayısıyla İstanbul veya Antalya, hangi ilimizde kalan maçlar oynanırsa oynansın hiç bir takım adına taraftar avantajı söz konusu olmayacaktır.

Dilerim bu kapkara günler biran önce biter ve her şey normalleşir.

25 Nisan 2020, Cumartesi 21:59
YAZININ DEVAMI