‘’Sorun kadro değil‘’
Tarafsız bir futbol analizinde İtalya’nın yaptıklarını anlatmak gerekir. Doğrudan göbekten oynadıklarında bile yarattıkları alanları mesela.
Hücumcularının sahte koşuları, kapalı savunmada bile boş bir beyaz formalıya topu atışları, topu çok çabuk geri alışları ve daha fazlası..
İtalya, tarihinin en iyi dönemlerinden birinde, itirazımız yok ama fark dün geceki kadar büyük değil. Burada, İtalyanlar’ın kendi standartlarının üzerine çıkması, onlar adına sevindirici ama bizim bu kadar düşüşümüz de hiç doğal değil.
Şenol Güneş, kulüp takımlarını çalıştırdığı dönemde de zor maçları benzer şekilde oynadı. Rakip ataklarında kapılacak toplarla oyunu genişletip, hızlandıracak hücumcularla hedefe gitmeyi arzuluyordu. Dün gece ana gayesi bu olan bir plan arzular gibiydi. İtalya’dan önce bizim çocuklar planın işlemesine izin vermedi! Uğurcan hariç, tek tek hiçbiri kendi seviyelerine bile ulaşamadılar.
Topu, 5 metre ileriye atamamak, yerden kalkmak üzere olan arkadaşına pas vermeye çalışmak, baskı yemiş savunmacıya geri pas yapmak ve daha fazlası kastettiğim.
İtalya bu tedirginliği farkettikçe, Okay merkezli savunma hattını geriye itti.
Varoluş sebepleri hücum etmek olan Burak, Çalhanoğlu, Yazıcı ve Kenan tam bu sebepten atıl hale geldi. Yetenekli hücum grubumuzla savunma yapmak zorunda kaldık.
Bu teslimiyet sakarlıkları beraberinde getirdi. Sonrasında da skoru.
Buraya, hatırı sayılır bir zamandır birlikte oynayan, tamamı yetenekli bir oyuncu grubuyla geldik. Bu ekibi oluşturmak kolay olmadı. Elbette şimdi ezber bozmamak lazım.
Bu kadar kısa ömürlü bir turnuvada yeni arayışlara girmeden dün geceki ya da çok az revize edilmiş bir 11’le 4 gün sonrasını planlamak gerek.
Değiştirmemiz gereken şey esame listesi değil.
‘’Bizim çocuklar hazır‘’
Kabul edelim, Moldova bizi bekleyen organizasyona çok uzak bir ekip. Azerbaycan-Gine ayarında bile değiller ama farkı yaratan bizim 11’imiz.
Avrupa şampiyonası elemelerinde biraraya getirip, 2022 Katar macerasına devam ettiğimiz iskeleti belli bir grup bu.
Mesela, ‘Sol bekiniz kim?’ sorusuna hiç tereddütsüz Umut Meraş yanıtı verebiliyoruz.
Birlikte oynama alışkanlığı edinmiş bu grup sahaya çıkınca, izlemesi çok keyifli bir oyun beliriveriyor. Takım halinde seviye atlamış bu grubun hemen hemen her bireyi ekstra meziyetlere sahip.
Çok iddialı biliyorum ama turnuvadaki takımların büyük bölümünden daha yaratıcı bir ekipten bahsediyoruz. 16. dakikada Yazıcı’nın Burak’a pası, golden önce Çalhanoğlu’nun yine Yılmaz’a asisti EURO2020’de olsa, jeneriklerde yer bulacak kıvamda.
Yine de bu takımı bu seviyeye çıkaran faktörün bireysel meziyetler olmadığı gerçeğini gözardı etmeyelim.
Topa çok güvenli şekilde sahip olup, çok hızlı çevirebilme kabiliyetine sahibiz artık. Sahaya çıkan 9 lejyonerin İngiltere, İtalya, Fransa ve Almanya’da direkt 11 oyuncusu seviyesinde oluşu seviyeyi yükselten sebep. Bildikleri ezberden gitmeleri bile yeterli oluyor.
Bu üstünlük, rakibin niteliğini de önemsizleştiriyor. Topa bu kadar garanti sahip olup, bu hızda çevirebildiğiniz sürece karşınızdakinin Moldova ya da İtalya olması farketmiyor.
Öyle yaratıcı bir takıma sahibiz ki, kalecimiz Uğurcan Çakır bu yaşta kariyerinin 3. asistini yapabiliyor.
İtalya’ya karşı çok ama çok iyi olacağımızı düşünüyorum.
Kaybedersek, hak edilmiş bir yenilgi olmayacak gibi..
‘’Ali Koç'un meydan okuması‘’
Vücut dili, söyledikleri, stratejisiyle ilgili ipuçları aynı mesajı veriyor: 'Şimdi bırakıp gidemem.' Hedeflerinden çok uzak kaldığını onaylıyor ama dolaylı yoldan söylüyor. Küçük çaplı bir günah çıkarma. "Diğer yönetimlerin ilk yıllarındaki gibi...", "Bu süre önemli tecrübeler edinmemizi sağladı" gibi üstü kapalı mesajlar var.Soru almak istememesinin nedeni de bu. Konu sportif konulara geldiğinde, vereceği cevapların tüm söylediklerini gölgeleyeceğini biliyor.
Eleştirel bir dil
Yine herkesle her şartta savaşa hazır olduğunu aktarıyor. TFF'den bahsederken, "Kuzu kuzu finali getireceklerini söyleyenler", yayıncı kuruluştan bahsederken, "Keyfi kararları ve tavırları" diyerek eleştirel bir dil kullanıyor. Tek bir eski yöneticinin altyapı ile ilgili açıklamalarına dikkat çekmesi küçük bir detay gibi olsa da icraatta güçlü olduğu yerden mukayese yapıyor. Çok akıllıca.
Yorgun, yılgın...
Stefan Zweig ve Mevlana'dan örnekler vermesi ise bir başka boyut. Özenle belirlenmiş bir stratejinin parçası. Alt metninde çok geniş bir kitleye hitap ediyor. Her şeye rağmen üç yıl önceki fotoğraftan çok uzakta. Çok yorgun, yılgın. Enerjisini yitirmiş ama devam etmek zorunda olduğunun farkında. Bu zorundalık nedeniyle herkesle her şartta mücadele edeceğine işaret ediyor. Fenerbahçeliler'i ikna etmeye çalıştığı ve muhtemelen kafasının içinde sürekli dolaşan şey aynı; Ali Koç bir kez daha başarısız olamaz.
‘’11'ler ve kulübe standartları‘’
Sergen Yalçın tahtaya 11'i yazarken çok seçeneği yoktu. Fatih Terim ise bir şeyleri değiştirmek zorundaydı. Her ne kadar son haftalarda kazanıyor olsa da ortaya çıkan oyun Beşiktaş'ın temposuna yetmeyecekti.
Terim, kontracı bir 11'le topu Beşiktaş'a verdi. Liderin, atak sürekliliği sağladığında ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu. Beşiktaş'a atak tazeleme fırsatı vermemek ve baskıyı yememek için Onyekuru ve Babel'i koşturmayı planlamış gibiydi.
Beşiktaş savunma merkezi, Falcao'nun üstünde kalınca gereken boş alanlar da ortaya çıkmış oldu. Böyle bir pozisyon golü getirdi.
Planın ikinci safhası ise doğrudan Ghezzal'ı imha etmekti. Son haftaların ve sahanın en iyisi Gedson, Taylan ve zaman zaman 3. bir isimle Cezayirli'yi kilitlemeye çalıştı.
Ghezzal, her zamanki standardının altında kalınca Beşiktaş, bildik temposuna ulaşamadı. Gökhan Töre ve Ljajiç'in neredeyse sıfır katkıyla oynamaları, Larin'i de beslenemez hale getirdi.
Oyunun kader anlarında ise çaresiz kalan yine Sergen Yalçın'dı. Dorukhan'dan sol açık, Necip'ten üretken bir merkez orta saha yaratmaya çalıştı. Aynı anlarda Terim; Mohamed, Kerem ve Arda kozlarını oynamıştı bile.
Beşiktaş kulübesi oyuna ve skora isyan edecek zenginliği barındırmıyordu içinde.
Hem maç öncesindeki kadro tercihleri hem de kulübe standartları maçın hikayesini oluşturdu.
Beşiktaş şampiyonluğu ne kadar hak ettiyse Galatasaray da dünkü maçı o kadar hak etti.
‘’Fenerbahçe'nin potansiyeli‘’
Kasımpaşa maçında artık rüştünü ispat etmiş bir hücum altılısı oluşmuştu Fenerbahçe’nin. Net bir santrfor olmayan Valencia, bu kadar hareketli olunca, arkasındaki kaliteli ayaklara da opsiyonlar yaratıyor.
İki merkez hücumcu ve iki kanat, hem pas açıları bulabiliyor hem de dripling için yeterli alan. Erzurumspor gibi savunmayı orta sahada kuran ve sürekli topla çıkmaya çalışan bir rakip olunca karşıdaki, bu hücum planı sorunsuz işliyor.
Fenerbahçe altılısı atak sürekliliğini artırıp, rakip yarı alanda kalınca iki bekin çok fazla ileri çıkması da gerekmiyor. Üstelik Caner’in koridoru işgal etmeyişi, Fenerbahçe’nin daha geniş bir alanda hücum etmesine olanak sağlıyor.
Fenerbahçe’nin Erzurum karşısındaki ilk yarım saati Hatayspor karşısındaki Beşiktaş standardını çağrıştırsa da bire bir benzetme doğru olmaz.
Beşiktaş, Hatayspor savunması ile hücumcuları arasındaki tüm bağları koparmayı başarmıştı. Fenerbahçe, rakip alandaki baskısını sürdüremediği için o düzeye çıkamadı.
Bundandır ki kalesinde ikinci yarıda tehlikeler gördü.
Beşiktaş şampiyonluğu neden hak ettiğini Hatayspor maçındaki oyunuyla ispatlamıştı.
Dün geceki maç da Fenerbahçe’nin neden hak etmediğini anlattı bize!
Böylesi potansiyeli olan bir takım, şampiyonluk yarışına ancak mart ayının sonunda başlayabildi! Yarışa geç başlamak pahalıya maloldu.
‘’Beşiktaş imha etti‘’
Hatayspor dün sahaya çıkana kadar Fenerbahçe’nin (64) ardından en fazla gol atan (60) 4. takımdı.
Onları diğer birçok Anadolu ekibinden daha değerli kılan sebep, yediklerinden fazlasını atma gayeleriydi. Özellikle büyüklere meydan okudukları çoğu maçtan eli boş ayrılmamalarının sebebi de bu cesaretli oyun planıydı.
Ömer Erdoğan’ın yokluğunda direksiyona geçen yardımcı antrenör Özhan Pulat, sezonda iz bırakan felsefelerini tanımlarken, “Kaleye en yakın noktada rakibi durdurup, hücumları en çabuk şekilde sonlandırıyoruz. Bugün de bunu yapmaya çalışacağız” dedi.
Ve bu felsefe daha yarım saat dolmadan imha edildi! Hatay topu ileride tutabilse, olabilecek tüm tehlikeler bertaraf edildi. Beşiktaş, bir takım ne kadar geri itilirse, o kadar itti misafirini.
Rossier’nin sağ açık gibi oynadığı, çok hareketli bir hücum grubu, insanı yorar şekilde ve sezonda birkaç kez görebileceğimiz hızda doğrudan kaleye gitti.
Hatayspor, savunmacılar ve hücumculardan oluşan iki ayrı gruba bölündü. 4 kaliteli hücumcu da atıl kaldı. Oyun 10’a 7 gibi oynandı.
Beşiktaş orta sahada Vida’nın bile atak önleyip hücumcusunu doğrudan pozisyona soktuğu bir hücum canavarına döndü.
Bu sezon bu seviyeye çıkabilen takım sayısı çok az. Beşiktaş’ınki gibi yaklaşık 60-70 dakika yapabilen ise yok.
Bu durum bile Beşiktaş’ın şampiyonluğu neden hakettiğinin ispatı.
‘’Fenerbahçe 6'lısı‘’
Emre Belözoğlu, Erol Bulut sonrası oturmuş bir kadro oluşturmayı hedefledi. Kasımpaşa maçı ile bunu artık büyük oranda gerçekleştirdiğini kabullenmek lazım.
Son 3 maça aynı orta saha ve hücum dizilişi ile çıktılar. Bu 6’lının en uçtaki isminin Valencia olması hücum opsiyonlarında ekstra bir avantaj sağlar hale geldi. Altılı grubun -İrfan Can her ne kadar sağ çizgiyi benimsemese de- bireysel anlamda yeteneklerinin fazlalığı ve Sosa da dahil hepsinin adam eksiltebilir oluşu dün geceki gibi bir zenginlik yarattı.
Nokta bir santrfor yerine Valencia gibi hareketli bir forvet tercihi de bu planın en önemli aşaması.
Fenerbahçe ileride oynamayı planladığı bir oyunda, atak sürekliliğini sağlayınca kalesini de tehlikelerden uzak tutar hale geldi.
Kasımpaşa’ya nadiren organize ataklarını finalize etme şansı tanıdılar. Fenerbahçe, kalesinin 3 isabetli şut gördüğü (1 ikram, 1 penaltı) bir maçı tamamladı. Maçın finali sancılı gibi gözükse de istatistiklerin anlattığı bu.
Altay’ın kahramanlaştığı maçları anımsayınca dünkü maçın son periyodunun Fenerbahçe adına çok tehditkar olmadığını görmek gerek.
Dün aslında Fenerbahçe’nin mevcut kadrosuyla nasıl oynaması gerektiğini anlatan en örnek 90 dakikayı izledik.
Sezon başından bu yana olması gerektiği gibiydi Fenerbahçe.
Şenol Can’ı de bir kez daha kutlamak lazım. Karagümrük’teki gibi tertemiz bir oyun oynatmanın peşinde.
‘’Galatasaray'a fazlası lazım‘’
Ersun Yanal, 4 aydır kariyerine tezat işler yapıyor. Dün biraz daha abartılı bir duvar tasarlamıştı.
Serdar’ın erken sakatlığı ile hücumda opsiyonunun kalmadığını söylemek de mümkün elbette. Yine de bu kadar rakip kaleden uzak kalışını anlamlandırmak zor. Neredeyse hiç tehdit etmediler Muslera’yı.
Antalya’nın, kalesine 40-45 metre mesafede kalışı, Galatasaray’ın işini çok kolaylaştırdı. Rakip yarı alanda kaptıkları toplarla ataklarını tazelemeyi başardılar. Trabzon maçında handikap olan genç yaş ortalaması, tam burada avantaja döndü. Enerjik hücum hattı ile Antalya savunmasını hayli zorladılar. Boffin ise o anların kahramanı olmayı başardı.
Podolski’nin atılışı sonrası aslında işler biraz daha zorlaştı Galatasaray adına. Antalya, yaklaşık 10 metre daha geri çekildi. Terim, Halil’in yanına Mohamed’i de yollayınca ev sahibinin yarı saha merkezinde müthiş bir kalabalık oluştu.
Bu anlarda yapılması gereken, oyunu genişletip, çizgiye inmek ve Antalya savunmasının dengesini bozmaktı. Arda’nın ve Halil’in soldan birkaç çabası dışında hiç düşünmediler neredeyse.
Diğer tarafta Şener, Bursa günlerini anımsatan bir hamleyle çizgiye inince, final belli oldu.
Antalya savunması dengesiz, Boffin çaresiz kaldı.
Galatasaray, rakibinin tercihinin sonucu kazandığı bir maçı geride bıraktı. Göztepe maçının seyri de çok benzerdi.
Dün gecenin istatistikleri çok yanıltıcı olabilir. Galatasaray’a daha fazlası lazım.