‘’Avcı'nın istediği gibi‘’
Abdullah Avcı, Pjanic’e baskı yapmadan, muhtemel pas yollarını tıkamayı planlamış. Bu savunma kurgusu. büyük oranda işe yaradı. Batshuayi’nin yokluğunda, Güven’in stoperler arasına koşu yapamadığını gördük. Olası top kazanımlarında ise hücum planı özellikle Rosier’nin arkasına Nwakaeme ile sızmaktı. Bu aşama işlemedi. Genel planın bir parçası olarak gol, bir boş alanda Abdülkadir ile geldi. Beşiktaş adına işleri zorlaştıran, Rosier-Ghezzal ikilisinin boş alan, sonrasında da orta şansı bulamayışı oldu. Gol atak dahi olmayan pozisyondan, skandal bir hata ile geldi.
Dar kadroyla daha verimliydi
Skoru belirleyen an ise Trabzonspor’un maç başından beri kovaladığı bir fırsatın devamıydı. 3’e 1 yakanlanmak! Üstelik böyle bir maçta. Daha çok Abdullah Avcı’nın planladığı ve istediğini aldığı şekilde bitti oyun. Sergen Yalçın’ın geçen sene daha dar kadroyla daha verimli bir oyun oynattığını hatırlatarak bitirelim.
‘’Enerji yetmedi‘’
Galatasaray’ın genç kadrosunun, fiziksel meziyetlerini en fazla sergilediği maçtı. Özellikle merkezde Berkan bildik standardında, Cicaldau ve Morutan ekstra saldırgandı.
Birkaç pozisyonda Yedlin ve Marcao’nun dahi Lokomotiv orta sahasına saldırdığını gözardı etmemek lazım.
Bu yüksek eforun devamında her zamankinden daha hızlı oynayarak, rakip ceza sahasına kolay yaklaştılar. Sorun, henüz kendi alanından çıkamamış Lokomotiv’in, Galatasaray hücumcularını hazır halde bekliyor olmasıydı.
Burada Galatasaray’a pozisyon sağlayacak hamle Yedlin ve Van Aanholt’un iki çizgide varlık göstermesiydi. Yapmadılar ya da yapamadılar. Dolayısıyla Moskova savunması daha geniş bir alanı savunur hale gelemedi.
Galatasaray bazı bölümlerde atak sürekliliğini sağlasa da sırf bu yüzden çerçeveyi bulmakta zorlandı.
Gol öncesi tek pozisyon, Lokomotiv savunmasının yerleşik düzende olmadığı, Halil’in de müthiş bir sezgiyle Feghouli’ye hazırladığıydı.
Neredeyse kopya bir hücumda golü de buldular.
Büyük sorunu ise çözemedi Galatasaray. Rakip yarı alanda kalmasına ve topu hep almasına rağmen, pozisyonları finalize edemedi. Dengesiz yakaladıklarında şut imkanı bulabildiler ama çoğunlukla Lokomotiv savunmasına çarptılar. Ya da final anlarında soğukkanlı kalamadılar.
Sonrasında yine Aanholt tarafından ve Muslera’nın bu sezon çok konsantre olamadığı çizgiye paralel bir topla sarfettikleri tüm enerjiyi çöpe attılar.
‘’Galatasaray tuzağa düşmeden‘’
Gaziantep, orta sahanın önemli bir bölümünü bırakarak bekledi. Galatasaray bu sayede çok fazla hazırlık pasına ihtiyaç duymadan rakip kaleye yaklaştı. Bu geri çekilmenin Antep’e sağladığı avantaj, çok dar alanda kalabalık kalmak oldu. Bu kalabalık ve düzeni bozulmayan savunma, ilk yarıda Galatasaray’ın, atakları finalize edememesinin en önemli sebebiydi. Kerem başta olmak üzere Halil, Barış ve Morutan top kayıplarıyla oynadılar. Galatasaray, rakip ceza alanı çevresinde topu daha hızlı çevirebilse, Antep savunmasının dengesi bozulacaktı. Çok da başarabildikleri söylenemez.
Dicko tehditkârdı
Diğer yandan Galatasaray’ın bitiremediği her atak sonrası Antep çok hızlı yarı alana geçti. Genelde de Van Aanholt’un arkasına Dicko’yu koşturarak tehditkâr oldular. Bu tehdit, Marcao’nun mükemmel zamanlamalarıyla bertaraf edildi. Brezilyalı stoper, kusursuz oynayınca Antep sola kaymış Galatasaray savunmasında aradığı fırsatları bulamadı.
Antep yaklaşınca...
Galatasaray’a nefes aldıran durum, ikinci yarıda Gaziantep defansının orta saha çizgisine yaklaşmasıydı. Hem golü böyle buldular hem Antep’i daha fazla geri koşturur oldular. Muhammet Demir ve Dicko ilk yarıdaki kadar enerjik kalamadı. Antep’in ön alan presi de işe yaramadı. Özellikle Marcao ve Berkan, soğukkanlı kaldı. Skor Galatasaray’da kaldı.
‘’Fenerbahçe geri düşmemeli!‘’
Fenerbahçe, daha doğrusu Pereira’nın bu sezonki ilk deplasman stratejisi hızlı başlamak.
Özellikle Frankfurt, Trabzonspor deplasmanları bunun en iyi örneği. Lakin, ev sahibi dominant kalıp, dün gece Konya’nın yaptığını yapınca B planını devreye sokmak gerekiyor.
Peki var mı öyle bir plan! Olsa bile uygulaması zor. Fenerbahçe, orta saha merkezinde idealini bulamadığı için 11 haftayı dalgalı performanslarla geçirmek zorunda kaldı. Üretim yeri olan orta saha merkezi işler durumda olmayınca, problemler daha da büyüdü.
Valencia’nın aslında takımın sivrileni olmasının nedeni de bu. Fenerbahçe, orta sahayı bypass edip, topu ileri uzun oynadığında Valencia ‘hareketli santrfor’ rolüyle rakibe problem yaratıyor.
Konya gibi rakipler bunu da yaptırmayınca işin içinden çıkılmaz hale geliyor.
Fenerbahçe’den bu kadar bahsederken Konya’nın ‘her şeyi kontrol eden’ enerjik oyununu unutmamalı. Özellikle kanatları.. Fenerbahçe çizgi adamlarını sürekli geri koşturarak ve uygun fırsatlar bularak hep ileride kalmayı başladılar. Bunun için ilk yarı 4-0 bile bitebilirdi.
Üç soruyla bitirelim..
1- 40’ta 3 oyuncu değiştirmenin ana amacı neydi?
2- İrfan Can bu seviyedeyse neden bu kadar kenarda bekledi?
3- Trabzonspor maçı sonrasındaki hakem isyanı, defoları örten bir illüzyona mı neden oldu?
Üç soruya da mantıklı yanıtlar vermek çok güç.
‘’Her yönüyle Beşiktaş‘’
Kağıt üstünde Taylan, Berkan, Cicaldau; Josef, Pjaniç, Alex’e göre daha çok savaşır gibi görünüyor. Dengeyi bozup tamamen Beşiktaş’a çeviren Josef. Teknik-taktik ötesinde ikinci bir ispat çabasında gibi.
Galatasaray merkezi kaybedince topu ileri götürecek aksiyonlara da giremedi. B planı, Muslera’nın Marcao’ya pası, onun Diagne’ye uzun topu, Kerem’in boş alana koşusu gibi göründü. Bu kurguya dur diyen de Necip oldu. Maç boyunca Diagne’ye sadece bir kez top indirme şansı verdi.
Galatasaray’ın cılız atak girişimleri 65’lere kadar sürdü.
Beşiktaş ise ikinci golü bulduğu dakikaya kadar sadık kaldığı oyundan vazgeçti. Terim, santrforlarını ikileyince kendi yarı alanlarını daraltmak zorunda kaldılar. Baskı yiyerek ama çok net pozisyon vermeden bitirdiler maçı. Ersin’e de güvenerek. Güvenleri boşa da çıkmadı.
Beşiktaş, büyük bölümünde ileride sürekli atak tazeleyerek oynadığı maçı hak ederek kazandı.
Ghezzal ve Alex’in kendi seviyelerinden uzak olduğu da gözardı edilmemeli.
Galatasaray ise sezonun bu döneminde hala hücum alternatifleri bulabilmiş değil.
Penaltı işi ise resmen fiyasko. Fatih Terim’in penaltı açıklamaları da mazeret değil. Maç toplantısı yapan da o kulübede oturan da..
‘’Tek hamle yetti‘’
Fatih Terim, Avrupa’da beklerini çok fazla çıkartmadan oynuyor. Bu tercih, savunmada sıkı durmalarını sağlıyor, diğer yandan hücumdaki alternatifleri azaltıyor. Oyun genişletip, kenar ortalar gelmeyince hangisi olursa olsun -Diagne, Halil, Mostafa- santrfor beslenemez oluyor. 60-65’e kadar da böyle oldu. Ta ki Moskova oyunu 15-20 metre ileri taşıyana kadar. Galatasaray beklerini ileri daha çıkarmadan, hızlı bir pas oyunu ile rakip kaleye gitmeye başladı. Moskova yarı sahasının boşaldığını gören Terim, belki de sezonun en isabetli değişikliklerini yapınca maçı da kopardı. Diagne, boşalan Moskova yarı sahasında rakip stoperleri çekince, Kerem’e piyango vurdu. Morutan’ın Hagi’yi anımsatan mükemmel pası Kerem’in bitiriciliğinden daha şıktı. Çok kritik bir dakikada bitirici bir vuruşla final yaptı Galatasaray. Bu plan Avrupa için işliyor. Ligde katı savunmalar için başka bir yöntem düşünmek gerek. Yine de neticeye bakmak lazım. 2’si deplasman 3 Avrupa maçında 7 puan mükemmel ötesi. Üstelik böylesi bir grupta.
Gecenin sorusu
Maçtan bağımsız… Beşiktaş- Sporting, Fenerbahçe- Antwerp maçını da katarak yazıyorum. Yabancı hakemlere karşı tutumumuz neden farklı. Bizimkileri fazlaca mı itibarsızlaştırdık?
Maçın starı
Kerem Aktürkoğlu Rakip kovalamayıp sadece hücum düşündüğünde potansiyeli ortaya çıkıyor. Hele ki dün geceki gibi koşu alanı bulduğunda. Bir gol, bir yüzde 100 pozisyon, sürati ve sezgilerinin doğal sonucu.
Maçın olayı
Maça dair iz bırakan en önemli şey Morutan, Kerem, Diagne’nin sahaya ayak basışı. Moskova’nın rüzgarı kesildiği gibi oyun tamamen Galatasaray’a geçti. Terim’in bu sezonki en isabetli hamlesi.
Kısa mesaj
Çok fazla diziliş ve ratosyon yaşadı Galatasaray. Bu uğurda felaket bir Kayseri maçı oynadığı unutulmamalı. Merkezi Berkan, Taylan, Cicaldau ile fikslemiş gibi. Marcao’nun dönüşüyle savunma kurgusu da tamamlanacak. Biraz zaman aldı ama Galatasaray klasik 11’ini bulma yolunda. Birkaç seviye daha yükselebilir.
‘’Fenerbahçe Trabzon'u tetikledi‘’
Fenerbahçe bu sezon her oyuna hızlı başlıyor. Bu aksiyon, dün gece Trabzonspor’u da tetikledi. Maçın belki bol pozisyonlu olmaması ama temponun yüksek kalmasının sebebi buydu.
Bu durum devrenin ortasına kadar 2 gol sıkıştırdı.
Kırmızı ile işin rengi değişti elbette. Trabzonspor, maç başında Fenerbahçe’nin oyunu çektiği seviyenin de üstüne çıkmaya çalıştı. Diğer yandan Trabzonspor çok hükmetmesine rağmen Fenerbahçe kalesini bariz bir şekilde abluka altına alamadı. Bakasetas’ın ekstra kalitesi ile Trabzonspor iyi yerleşerek topu tamamen alsa da bir duvara çarptı.
Fenerbahçe’nin 3’lü gözüken ama çoğunlukla 5’liye dönen defans dizilişi maçın kaderini belirleyecek gibiydi. Burada Fenerbahçe adına handikap, topu ileride daha fazla alamamasıydı. Bu tabloda Serdar Dursun da atıl kaldı. Değişiklikler de genelde yorulanların yerine oldu.
Trabzonspor için eksik olan ise topu daha hızlı çevirememesiydi. Fenerbahçe savunma dengesini bozmak bir yana, sarsamadılar bile.
Durumu finalize eden ise Cornelius’un sahaya ayak basışı oldu. Kenar ortalarla pozisyon bulamasalar da ceza sahası içi karambolleri yarattılar. Bir penaltı golü ile de maçı kopardılar.
Trabzonspor için kazanım, galibiyet ve elbette liderlik.
Fenerbahçe adına en iyi şey ise kusursuza yakın bir savunma inşası yolunda ilerliyor olmaları.
Kim’in ikinci sarı karttan atıldığı pozisyon bile mükemmel bir kademe anlayışının fotoğrafı.
Fenerbahçe bu sezon ligin en az yenilgi alacak takımı olacak gibi.
‘’İllüzyon mu?‘’
Bu maçın en iyi tarafı büyük bir illüzyon yaşamıyor olmamız. Mucizevi 3 puana seviniyorken, şansın yanımızda olduğunun farkındayız.
Bizzat Stefan Kuntz’un bunu söylüyor oluşu önemli. Diğer sevindirici taraf ise bir aylık bir süre kazanmamız. Belki analizlerimizi daha sağlıklı yapıp, sorunların üzerine çokça düşünebileceğimiz bir süreçteyiz.
Belki de Kuntz’un, “Oyuncularla konuştuk. Bu taktikle rahat edebilir misiniz”, diye bahsettiği o plana çalışma fırsatımız var.
Diğer yandan endişe verici boyutta bir tablo görmek mümkün. Başta oyunun merkezi olmak üzere hiçbir şeyi değiştiremiyoruz. Ozan, Orkun, Berat.. Kim girse çıksa, hiçbir şey değişmiyor. Üstelik topu kullanma becerisi düşük Letonya karşısında bile. Dün gece onlar gibi savunma refleksi göstermeyip, saldırmak isteyen bir rakip olsa karşımızda ne yapardık? Topu rakip kaleye bu kadar yaklaştırabileceğimizden dahi emin değilim.
‘Tarihin en iyisi’ dediğimiz jenerasyonun birkaç sefer tüm kapasitesiyle ve birlikte, başarılı oynadığı maçlar mıydı Fransa, Hollanda zaferleri diye düşünmüyor değilim. Üstelik rakipler çok da iyi zamanlarında değilken.
Eğer öyleyse gerçekten büyük bir illüzyonun içindeyiz demektir. İş, Güneş/Kuntz’dan çıkmak üzere.
Bu oyuncu grubundan maksimum verim almadan, yeni başarılar çok da yakın görünmüyor.