‘’Yolumuz uzun!‘’
Muhtemeldir ki başka bir teknik adam da olsa benzer değişiklikler yapacaktı.
Problemi oyuncu grubunda aramak lazım artık. Bu nesil takım halinde iyiyken Fransa’yı, Hollanda’yı yenebildik. İşler kötüyken hala sivrilebilen, başkaldıran oyuncumuz yok.
Bu yüzdendir ki, 5-6 aydır aynı tek düze futbol var sahada.
Diğer yandan Kuntz’un ibrenin Norveç’e dönmesine çare üretemeyişi de irdelenmeli. 25. dakikadan itibaren tam da Norveç’in istendiği gibi oynandı oyun. Öne geldiklerinde alan daraltıp, pas opsiyonlarımızı yok ettiler. İlk kez birlikte varolan orta saha merkezimiz etkisizleştikçe, Cengiz ve Kerem de her dakika biraz daha atıl kaldı. Haliyle Burak da.
Israrla ileri vurmaya çalıştığımız topların tamamına yakınını da onlar topladı. Topu tekrar alıp, finalize ettikleri ataklar gördük.
Bu anlarda Cengiz ile kontra şansları doğdu. Ama bir iki istisna hariç, topu bile Cengiz’e aktarmakta güçlük çektik.
Bu kısır döngü maçın sonuna kadar devam etti.
Ülke futbolunun kronik sorunları bugünün problemi değil ama bedelini şimdilerde bir kez daha ödüyoruz.
Rakiple doğru şekilde eşleşemiyoruz, onları takip edemiyoruz. Topu hızlı şekilde çeviremiyoruz.
Kenar toplarımız problemli. Küçük bir iki pasla adam eksiltemiyoruz.
Durum böyle olunca, tarihin en yetenekli grubuyla dahi başarı devamlılığı sağlayamıyoruz.
Kuntz’un uzun mu kısa mı olmadığını bildiğimiz bir yol var önünde. Ama şunu biliyoruz, üzerine çalışması ve değiştirmesi gereken çok şey var.
‘’Galatasaray merkezi imha edilince..‘’
Kayserispor ileride oynayarak başlamak istedi. Riskleri olan bu planın doğal sonucu kontralar oldu. Feghouli merkezde top alabildiği birkaç pozisyonda harika servisler de yaptı. Oğulcan çok net bir pozisyona girince, Hikmet Karaman Feghouli'yi atıl bırakacak baskı talimatını verdi. Feghouli sahadan silinince iş Assunçao'ya kaldı. Tüm tecrübesizliğine rağmen soğukkanlı bir şekilde topun sorumluluğunu alan Portekizli de kısa sürede Feghouli'nin akıbetine uğradı! Topu kaptırdı, bedeli gol oldu.
Kayseri'nin olağanüstü merkezi, dün gece Xavi-Iniesta ikilisini bezdirecek düzeydeydi. Mensah önderliğinde resmen güç denemesi yaptılar!
Galatasaray merkezi imha edilince maçın hikayesi de netleşti.
Devre sonrası planını değiştiren yine Kayserispor oldu. Galatasaray'a kendi yarı alanlarının ortasına kadar yaşam alanı bırakıp kendilerine dripling alanı yarattılar. Galatasaray bu planla baskılı oynar gözüküp, özellikle Ömer'in kanadından ortalar aradı. Mohamed-Diagne ikilisinin aynı anda sahada oluşunun sebebi de buydu.
Lakin Ömer 3 gün öncenin travmasını yaşarmışcasına özgüvensizdi. Diagne-Mohamed ikilisini yeterince besleyemedi. Terste, ters ayaklı Morutan da bu planın oyuncusu olamadı. Ceza alanına gelebilen toplarda ise Türkiye'deki kariyer maçlarından birini oynayan Hosseini neredeyse her topu süpürdü. Lung'a bile iş düşmedi.
Galatasaray bu sezonki en görkemli galibiyeti olan Lazio karşılaşmasında dahi, merkezinde yeteri kadar üretken değildi. Yaratıcılık ve üretim problemi var.
Çok tartışılan Belhanda odaklı Galatasaray merkezi bile bu seviyenin çok üstündeydi.
Fatih Terim, bir merkez üçlüyü artık bulmalı ve onlara bir plan belirlemeli. Zira bu ligde Galatasaray merkezine saldıran her takım doğal favori!
‘’Daha hızlı, daha enerjik‘’
Lazio, sürpriz şekilde topu bırakınca, Galatasaray çok rahat başladı.
Her ne kadar pas trafiğinin çoğunu kendi yarı sahasında yapsa da, topun sahibi oldu. Lazio, kısmi hücum pres yapıp kendi alanına çekilince Galatasaray için rakip yarı alana geçmek kolay oldu. Bununla birlikte zor olanı yapamadılar. Rakip sahada daha hızlı şekilde topu çevirip, hızlı olamayınca Lazio yerleşme fırsatı buldu.
Galatasaray hızlı oynadığında ise Kerem’i bire bir bırakmayı başardı. Planı bozan, Kerem’in bireysel performansı oldu. Benzer bir pozisyonda Morutan ile direği sarstılar.
Lazio’nun, alan açıp hızlıca kaleye gitme planı da zaman zaman işledi. Bu anlarda Marcao’nun zamanlaması mükemmel müdahaleleri, Immobile’nin Euro 2020’yi aratan performansı skorun değişmesini engelledi.
İkinci yarıda rakip alanda daha hızlı davranan Galatasaray, net pozisyanlara bu kez ulaşabildi. 61’de Kerem, 63’te Cicaldau’nun ağları bulamadığı pozisyonlar bu planın meyvesiydi.
Her ne kadar bir şans golü ile skor değişmiş olsa da Galatasaray istediklerini yapar hale gelmişti.
Skor sonrası pas trafiğini devam ettirerek, topu bırakmayan Galatasaray savunmada da iyi yerleşti. Lazio, topu alabildiğinde 70-80 arası pozisyonları bulsa da organizasyon sorunu yaşadı. Acerbi gibi bir tecrübe bu çaresizlik nedeniyle topu bir pozisyonda taca attı. Galatasaray’ın dizilişi ve merkezdeki enerjisi Lazio’ya yaşam alanı bırakmadı.
Geçmiş maçların aksine oyundan düşmeyen Galatasaray, olması gerektiği gibi geçirdi final dakikalarını da..
Lazio da baskıyı kuramayınca, Galatasaray kalesini rahatlıkla savundu.
Bu arenanın kurallarından biri ne yaparsan yap içeride kaybetme. Galatasaray sadece iç saha maçlarını kazanarak, hatta 2 maçta 4 puan çıkararak gruptan çıkma imkanı yarattı.
Dün gecenin en önemli işi, Galatasaray’ın ilk kez 90 dakikayı belli bir standardda oynamasıydı.
Geçmiş maçlardaki 25-30 dakikalık oyun sonrası yaşanan düşüşlerin esamesi yoktu.
Galatasaray fizik gücünü daha da artırarak, bu planda ısrarcı olmalı. Eldeki genç ve enerjik kadro, bu oyunu oynamak için çok elverişli bir grup.
‘’Galatasaray'dan Trabzonspor'a‘’
Avcı, Galatasaray oyuna Luyindama ile başlasın istedi. Yıllar önce Sabri’ye top aldırdığı gibi..
Bu duruma Muslera erken reaksiyon verip, uzun oynamaya başladı. Böylece Trabzon ön alan baskısı da sonuçsuz kaldı. Galatasaray ikinci golü bu şekilde, Muslera’nın uzun oynayışı sonrası buldu.
Halil’in, Edgar ve Hugo’ya yaptığı baskı ve çok hareketli kalışı da ibreyi Galatasaray’a çevirdi. İlk gol, bu bocalamanın doğal bir sonucuydu.
Trabzon adına bir başka olumsuzluk ise Bakasetas’ın, Galatasaray merkeziyle boğuşmayıp kendini geriye atışı oldu. Uzun toplarda mükemmel bir ortalama ile oynasa da kaleden uzak kalışı, bitirici işleri yapmasını engelledi. Galatasaray ceza alanına girdiğinde ise Cornelius’a arkası dönük, çok şık bir asist yaptı.
İki oyuncu değişikliğiyle birlikte, Bakasetas ve Hamsik’i daha ileri atan Avcı, oyunun kontrolünü aldı. Nwakaeme de geriye koşmak zorunda kalmayınca, tehditkar oynamaya başladı. Oyun net şekilde Galatasaray'dan Trabzonspor'a geçti. Ev sahibinin işini kolaylaştıran bir başka şey ise Galatasaray’ın değişiklikleri oldu. Kerem, soldan sağa geçince etkisizleşti, Peres daha fazla ileri gider oldu.
Yusuf Sarı’nın müthiş enerjisiyle o kanattaki üstünlük de Trabzon’a geçti.
Aanholt ileri çıkamadı, Babel ayağına top beklemeye devam etti.
Galatasaray’ın ilk yarıda rakip alandaki hareketliliği, yerini durağanlığa bıraktı.
Final dakikalarında orta sahalar tamamen düşünce oyun gitgele döndü. Ekstra enerjiler harcanınca, yorgunluklar baş gösterdi. Oyun artık orta sahasız oynanır oldu.
Pozisyonlar da çıktı ama özellikle Trabzonspor hücumcularının isabet yüzdesi çok düşüktü. Tabela 2-2’de kaldı.
Galatasaray, sezon başından bu yana 25-30 dakikalık iyi oyunlarının süresini artıramıyor. Onlar adına problem bu.
Trabzonspor’un planı ise oyunu tutup, sonra sonuca gitmek. Dün akşam, maça ortak olmalarını sağlayan sebep, Galatasaray’ın her dakika geri gidişi.
Trabzonspor’un geriye düşmemesi lazım. Bu plan, maç çevirmeye yetmiyor
‘’Tarihi fırsat kaçıyor‘’
Hazirandan bu yana değişen çok şey yok. Hatta marttaki Letonya maçına kadar gitmek lazım.
Değişen tek istisna, Cengiz Ünder’in vites yükseltmesi. Marsilya performansını buraya taşıması çok umut verici. Bu kadar istekli ve formdayken onu kullanmakta ısrar etmeyişimiz ise anlamsız.
Son altı aydır oyunu belli standartta tutamıyoruz. Kısa süreli yükselişlerimiz var. İsviçre maçının başı, Galler karşılaşmasının kısa bir bölümü ve dün gece golleri bulduğumuz zaman dilimleri. Sonrasında kabul ediyoruz rakibi. İtalya ya da Karadağ farketmiyor.
Ve olmayacak işler yapıyoruz! Yediğimiz ilk golde Merih sahte koşuya aldanıyor, Kaan ofsaytı bozmamak için öne çıkıyor. Mert, arkasına kaçırıyor rakibini.
Bu takım Galler’den iki ay önce tıpa tıp gol yemişken üstelik.
İsyan edemeyince, rakiplerimiz istediklerini yapmaya başlıyor. Bu oyuncu grubu rakibin şablonunu bozacak herhangi bir aksiyona giremiyor. Bireysel direnç de yok. Dün gece Cengiz’in yanına koyabileceğimiz ikinci bir oyuncu yok. Onu da 90 dakika sahada tutmuyoruz! Kenan’ı, sekmeye başlayıp, sakatlanınca alıyoruz kenara.
Sahadaki tepkisizlik, kulübede de devam ediyor.
Elimizde ezberi bozulmuş, özgüvenini yitirmiş, isyan etmeyen bir grupla en kritik haftaya giriyoruz. Tarihi bir fırsatı geri tepmek üzereyiz.
‘’Euro2020, Güneş, Altıntop‘’
Nabızlar normale dönüp, kızgınlıklar sona erdikten sonra konuşmak istemiş Şenol Güneş. Belli ki medyada yazılanları fazlasıyla önemsemiş. Bir muhasebe yapmak istemiş Euro2020 için.
Bu olumlu yaklaşımına rağmen hala kasıtlı haberler üzerinden savunur konumda kendisini. ‘20 yıldır benim paramla ilgili yalan haberler yapıyorlar’ diyorlar mesela. Bunu kalkan olarak kullanıyor. Suç duyurusunda bulunması gerek. Bu toplantıda şikayet edilecek konu değil bu.
Tarihi jenerasyon tehlikede
Detayı geçip, genele bakalım. Daha çok teknik nedenler duymayı bekledik toplantıda. Güneş’in elinde kalın da bir dosya vardı. Ama hazırladığı metne sadık kalmadı. Hocanın tarzı bu. Çabuk sinirleniyor. Bazı garip yaklaşımlara bu reaksiyonu göstermesi anlaşılabilir. Ondan uzun süre sakinlik beklemek, hocanın karakterini bilmemek olur.
İnsanların üzerine konuşacağı bir dolu malzeme çıktı. Haberlerde de okumuşsunuzdur.
Benim açımdan endişe veren durum ise başka.
İsviçre maçı bitiminde ‘tarihi jenerasyonu kaybedebiliriz’ demiştim.
Kapıdaki tehlike; yeni lider!
Bu grubun vizyoner, hedef büyüten, profesyonelce hareket etmeye çalışan bir oyuncu topluluğu olması mühim. Yine bu durumun yarattığı bir ayrışma var sanki. Zira, İtalya, Fransa, İngiltere’de oynuyorlar. Ve kimin yıldız, kimin yıldız olmadığı netleşmiş değil!
Katar yolunda Burak Yılmaz’ı bir kenara koyduğumuzda bir ‘baskın karakter’ rolüne bürünecek oyuncu kim? Bunun bir mücadelesi olacak mı? Endişe verici.
60 kişiyle konuşulmaz
Yine Şenol Güneş’in sözlerinden yola çıkarak, bazı problemlerin göz ardı edilmemesi gerek. En barizi Taylan’ın sakatlığı. Bir teknik adam, kadroya çağırdığı 30 kadar oyuncunun kulüp doktorları ve yöneticileri ile konuşamaz.
Farklı zamanlarda 60 kişiyle defalarca konuşmak demek bu.
Orada da bir profesyonel yapılanma şart görünüyor. Sportif direktör, idari menajer vs adına ne derseniz artık.
Hamit Altıntop ve Güneş
Endişe verici bir durum daha var. Hamit Altıntop ile Şenol Güneş, gazete haberi üzerinden diyalog yürütüyor! Altıntop, milli takımlar altyapı sorumlusu olarak yönetimde.
Alt yaş gruplarının A Milli Takım’a oyuncu yetiştirmesi, oraya hazır halde yetenek gelmesi için nasıl bir diyalog yürütüyorlar? Nasıl bir çalışma yapıyorlar? Dünya Kupası yolculuğunda ya da Katar’daki finallerde kaç tane ümit milli takım oyuncusu göreceğiz A takımda?
Var mı böyle bir çalışma? Bence yok, varsa bilmiyoruz!
‘Sen onu dedin, ben bunu demişim’ sığlığı başarı getirmez. Suni gündemle teknik arızaları gölgelediğimiz bir turnuvayı daha geride bıraktık gibi görünüyor.
Türk Milli Takımı, geride kalan turnuvayı da mevcut durumu da hak etmiyor.
‘’Tarihi nesli kaybedebiliriz!‘’
Kaleden başlayalım; ilk yarı bittiğinde Uğurcan’ın yüzde 56 pas isabet oranı var. Sahanın açık ara en kötüsü. Diğer iki maç gibi. Yani her iki toptan biri rakibe gidiyor ve atak olarak kalemize dönüyor. İtalya maçından bu yana çözümünü bulamıyoruz. ‘Topla çıkacağız’ diyoruz basın toplantılarında da! Dizilişlerimiz sorunlu mesela.
Duran topta Cengiz rakibin önüne geçmediği için Zeki geliyor oraya. Merih-Çağlar blok halinde kayıyor. İsviçre, savunma merkezinde hayal etmesi güç bir boşluk buluyor. Daha niceleri.. Kronik sorunlar, teknik adam hamleleri, diğer etkenler tamam.. Bireysel tepkisizliği anlamak ise mümkün değil!
3 maçta yaklaşık 300 dakika sahada kaldık. Herhangi bir dakikada isyan eden tek bir isim var mı aklınızda? Reaksiyon verdiğimiz tek an Galler maçındaki kavga! İşin uzmanı değilim ama mental bir hazırlık yaptığımız bilgisi de yok bende. Cem Yılmaz’la bol kahkaha tamam ya sonrası? 2002’ye mentör ile giden de Şenol Güneş. Diğer yandan ‘vizyoner, profesyonel, idealist, destek alıyor’ dediğimiz oyuncu grubu da bu. Lakin, iş sanki ‘Benim kariyerim senin kariyerini ezer’ mukayesesine gidiyor! En tehlikeli olanı da bu.
Tarihin en iyi nesli darmadağın olabilir. Marka yönetim danışmanları, sosyal medya uzmanları, menajerler ve diğerleri kastettiğim. Aşağı yukarı 10 yıl kadar birlikte oynamasını beklediğimiz bir ekipten bahsediyoruz. Yazdıkça kahroluyoruz, bitirelim. Üst düzey futbol ülkelerinde bu tür hezimetlerin bir faturası olur.
Bu faturayı kim ödeyecek?
‘’Gençlik faturaları‘’
Bale-Ramsey’nin tehditleri oyunun akışında çözüm üretilebilecek sorunlar değil. Çok önce öğrenilmeli. Rakip santrfor ikili tandeminizin arasını boşaltmışken, savunma önünde kim varsa oraya hücum edenle koşmalı. Daha kötüsü Ozan'ın kayıtsız kalışı. Bale’in topu alışına, kafasını kaldırışına ve vuruşuna tepkisiz. 76’da Roberts’ın Cengiz’in, 82’de Mepham’ın, Burak’ın koşularına verdikleri tepkileri izlemek gerek.
Çok önce çözülmüş olması gereken sorunlarla böylesi organizasyonlarda var olmaya alışmak büyük problem. Belki de gençliğimizden. Umut Meraş’ın iyi niyetiyle sakatlığında kenara gelmesi ve 2 dakika da olsa 10 kişi oynayışımız ve benzeri sorunlar kastettiğim. Teknik anlamdaki problem ise çok kısa aralıklarla taşları çok fazla yerinden oynatıyor oluşumuz.
90 dakikayı merkezde; Okay, Ozan, Kaan, Çalhanoğlu ve Yazıcı ile oynuyoruz. Hiçbir şey yerine oturmuyor böyle olunca. Oysa ki Galler’i, kendi sahasında tutabildiğimizde tehditkar olduğumuzu görebildik. Üstelik, kalemiz nefes aldı. Ama devamlılığı sağlayamadık.
Yazıya tecrübesizliklerimizden dem vurarak başlamıştım, öyle de bitirelim. Britanyalılar’ın en kritik anda nasıl bir gerilim yarattığını, nasıl tuzağa düştüğümüzü gördük. Yediğimiz ikinci gol ise dün geceki tüm acemiliklerin finaliydi. Anlatması bile çok güç...