Arama

Popüler aramalar

‘’Fenerbahçe “Mesut” olabilir mi?‘’

Modern futbolun babası olarak nitelendirilen Sovyet Rusya döneminin futbol adamı Viktor Maslov aynı zamanda presi de ilk uygulayan teknik adam olarak futbol tarihine geçti. Maslov oyuncularının görüşlerini dikkate alıp uzlaşmacı bir tarzı da benimsemesine karşın pres konusunda ödün vermez hatta bu konuda acımasız bile davranırdı. Onun acımasızlığının en tipik örneği de, Dinamo Kiev’de futbolcusu olan, topla becerisi çok iyi, muz ortanın mucidi ve top tekniği nedeniyle “bağcık” lakabı alıp taraftarlarca da çok sevilen Valeriy Lobanovski’yi pres yapmıyor diye takımdan uzaklaştırmasıdır. Gelecekte Maslov’un mirasının birinci derecede bekçisi olacak Lobanovski, teknik adamlığı döneminde hocasının haklı olduğunu savunup “ben de olsam Lobanovski’yi oynatmazdım” diyecektir.

Fenerbahçe, Maslov ya da Lobanovski’nin uygulattığı düzeyde pres aşamasına henüz gelmemesine karşın böyle bir oyun anlayışının peşinden gitmeye çalışıyor. Doğaldır ki pres uygulaması büyük bir disiplin ve takım halinde hareket etmeyi gerektiriyor. Oyunculardan birinin görevden ödün vermesi durumunda pres uygulaması bozulur. Fenerbahçe’nin bazı maçlarda beklenmedik yenilgiler almasının nedenlerinden biri budur.

Ne var ki son oynadığı Ankaragücü maçını da pres uygulaması ile kazandı. Presi iyi uygularsanız siz gol yollarında etkin olmasanız bile rakibi hataya zorlayarak sonuç alabilirsiniz. Fenerbahçe’nin Ankaragücü’ne attığı üç golde rakibi pres ile hataya zorlama ile geldi. Peki, Mesut Özil bu yapının içinde nasıl bir rol sütlenecek?

En iyi zamanında dünyanın en iyi takımlarında oynayabilecek kariyere ulaşan Mesut en fazla kendi bölgesinde rakibe gölge pres yaparak oynamıştır. Aylardır oynamamak yüzünden maç eksikliği olan, 33 yaşına gelip kariyerinin sonlarında olduğu için eksiklerinin giderilmesi de o derecede zor olacağına göre Mesut’un oynaması için nasıl bir yol bulunacak? Fenerbahçe bugüne değin uygulamaya çalıştığı kendi futbolunu mu yoksa Mesut’a göre mi oynayacak? Mesut artık rakibine gölge markaj bile yapamayacağına göre Erol Bulut oyun felsefesinden ödün mü verecek?

Yeni kurulmuş bir takım için şu an puan cetvelindeki yeri iyidir. Bu bağlamda gelecek günlerde oyun anlamında daha da aşama yapılacağı düşünülürse Mesut Özil’in hazırlanması için zaman olacak. Bu zamanın Fenerbahçe için fırsata dönmesi mümkün müdür? Nereden bakarsanız bakın her şey alınacak sonuçlara bağlı. Sonuç alındığı zaman Mesut’a ihtiyaç bile olmayabilir. Bu durumda Fenerbahçe mesut da bahtiyar da olur. Ancak kaybeden Fenerbahçe’ye katılacak Mesut toparlayıcı olamaz, yeni bir Kruse olayından öteye yol alınamaz gibi görünmektedir…

20 Ocak 2021, Çarşamba 12:37
YAZININ DEVAMI

‘’Fatih Terim neden rahattı?‘’

Bir futbol takımı genel olarak sezon içinde de maç sırasında da hem zirveyi hem de çöküşü yaşayabilir. Bu, oyunun doğasında, akışkanlığında ve değişkenliğinde vardır. Beşiktaş-Galatasaray derbisinde söylediğimiz anlamda iniş çıkışlar yaşandı.

Karşılaşma öncesinde medya tarafından gündeme getirilen sayısal veriler arasında biri dikkat çekiciydi. Bugüne değin oynanan lig maçlarının ikinci yarılarında Beşiktaş 25 Galatasaray ise 10 gol atmıştı. Bu istatistik için mini bir açılım getirirsek denebilir ki Beşiktaş oyun başlarında Galatasaray ise sonlarında çöküş ya da düşü yaşıyor. Galatasaray başlangıçta zirve yaparken siyah beyazlılar dakikalar ilerledikçe oyuna ağırlığını koyuyor.

Nitekim savunması güçlü görünen Galatasaray ilk yarıda defansif olarak zirve yaptı. Luyindama ile Marcao sahanın en iyisi konumuna geldiler. Ne var ki bu ikilinin hataları ile de maçı kaybettiler. Souza’nın attığı ilk gol iki stoperin görev bölgesinden geldi, ikinci golde ise Luyindama topu ayağından kaçırdı. Zirvenin ve çöküşün bir oyuncu üzerinden yaşandığı andı bu ikinci gol. İstatistikler hata yapmaz, hatayı yapan futbolcular ve futbolun içindekilerdir.

Bu bağlamda Fatih Terim’in seçtiği oyuncular ve takımını yönetme biçiminin de sorgulanması gerektiği kanısındayım. Oyun ilerledikçe Beşiktaş’ın etkinliği arttığına göre Terim’in bütün bir ilk devreyi kontrollü oynaması yanlıştı. Böyle bir anlayışla başlanabilir. O zaman da Djagne ile sahaya çıkmak mantıksızdı. Siz eğer fazla atak oynamayıp, kanatları kullanmayacaksanız Djagne ne yapabilir?

Tanıdığım ve bildiğim kadarıyla eğer Fatih Terim kenarda tarzının dışına çıkıp dingin bir vaziyette takımını yönetiyorsa aslında takımın sahada değil alan dışında derin sorunları var demektir. Sergen Yalçın’da sezon başında aynı durumdaydı. Dört oyuncu transfer edildikten sonra kendine gelip, kendini sahaya ve oyuna verdi.

Bu dinginlik Fatih Terim’in yeni stratejiler geliştirmesine engel oldu. Böylece Beşiktaş, Galatasaray ve Fatih Terim’i kendi istediği oyun tarzına çekmiş oldu. Belki Djagne’nin kırmızı kart görmesi Terim’in elini zayıflattı. Ancak maç eşit oyuncu sayısıyla oynanırken de Terim oyunun diyalektiğine ilişkin bir hamle yapmayacağını gösterir dinginlik içindeydi. Çok aşırı tepkisel Terim ne kadar zarar veriyorsa dingin Terim’de o derece yapıcılıktan, çare üretmekten uzaktır.

Beşiktaş açısından bakıldığında ise, Sergen Yalçın’ı saha içine sokan dört transferden(Aboubakar, Ghezzal, Rosier, Souza) sonra takımın alandaki durumu değişti, kulübe zenginleşti. Artık öylesine değişik ve çeşitlilik gösteren bir atak skalası ile rakibin üstüne gidiyorlar ki hata yapmalarını zorunlu hale getiriyorlar. Başka bir değişle, ortaya konulan futbol rakibi sizin istediğiniz konuma çekiyor. Beşiktaş birbirinden faklı ama birbiri için oynayan futbolculardan kurulu olduğu için oyun alanının boyutlarını çeşitlendiriyor. “Çeşitlilik hayatın baharatıdır” diye boşuna söylememişler…

18 Ocak 2021, Pazartesi 12:39
YAZININ DEVAMI

‘’Newton Sergen Yalçın'a ne derdi?‘’

Eski takım arkadaşı Tümer Metin, Sergen Yalçın’ın Beşiktaş teknik direktörlüğüne yakışıp yakışmadığı konusunda kuşkuları olduğunu söyleyince ona karşı çıkmıştık. Hatta Erol Bulut Fenerbahçe’ye yakışıyor da Sergen Yalçın Beşiktaş’a neden layık görülmüyor diye de sormuştuk. Her iki teknik adamın yakışma konusunda bir eksiği yok ama söz konusu birikim, takım yönetme ve özetle koltuğu doldurmak olduğunda, yeterlilikleri sorgulanabilir. Sezon sonunda Beşiktaş ya da Fenerbahçe şampiyon da olabilir. Ancak iki hocanın eksiklerini uzun sezonun zorlu dönemeçlerinde göreceğiz.

Sözgelimi Sergen Yalçın’ın Hatayspor karşısına çıkarttığı takım ve yitirilen iki puan bir teknik adam kusurudur. Hatayspor, Beşiktaş’ın daha önce rahatlıkla yendiği takımlardan daha iyi değil. Karşı atağa dayalı, Boupendza’nın sürat, çabukluk ve dolayısıyla karşı atak gücü ile sonuç almaya çalılan bir takım.

Futbolda sonucu büyük hatalar değil küçük kusurlar belirliyor. O küçük kursları gidermek için saatlerce hatta bazen bütün hafta boyunca antrenman yapılır. Beşiktaş’ın Hatayspor karşısında yaşadığı sorun ne üç defansif orta alan ile mücadele etmek ne de iki stoper’in yaptığı hatalardı. Hatta diyebilirim ki Hatayspor’un ikinci golünde Boupendza’nın çalım girişimi sırasında, altı pasa yakın bir yerde Welington’un rakibine sırtını dönmesi futbolda görülmüş bir şey de değildi. Ancak yitirilen iki puanın kökeni başka yerdeydi.

Sergen Yalçın’dan kaynaklanan asıl sorun Atiba’nın forvet arkası oynatılmasıydı. Bu seçim nedeniyle Beşiktaş yaklaşık olarak 70 dakika on kişi ile mücadele etti. Çünkü Kanadalı oyuncu futbola başladığı günden, futbolu bırakacak noktaya geldiği şu günler arasında hep rakibi bozmaya dayalı yapısıyla ayakta kaldı. Zaman zaman ataklara katılıp goller attı, gol pozisyonları hazırladı ama bunların tamamına yakını geriden atağa çıkarak gerçekleştirildi.

Johan Cruyff ve arkadaşlarının Total Futbol uygulamasında en temel nokta daima geriden gelen oyuncuya topu vermekti. Bugün bile teknik adamların tamamına yakını topu ilerideki oyuncuya atarak gol ararken Cruyff daha futbolcuyken geriden gelen oyuncunun avantajlı olacağını görmüştü. Sarı fare lakaplı ünlü Hollandalı bu durumun Isaac Newton’un hareket ilkeleri ile ilgili olacağını bilemezdi ama futbolun pratiğinden öğrendiği kesindi. Şöyle diyordu Cruyff ”Topu arkadan gelene verin. Evet, daha geridedir ama daha iyi görüşe sahiptir.”

Sadece daha iyi görüşe sahip olmak bir yana alan kullanmada ve mesafe kat etmede arkadan gelen oyuncu, kendisinden daha önde olan ancak sabit duran futbolcudan daha avantajlıdır. Atiba böyle bir oyuncudur. Geriden hareket edip alan bularak topu kullanmaya yatkın ama ileride sabit kaldığı anlarda, sınırlı alan içerisinde işlevsiz kalıp en fazla topu geriye ya da yana oynayabilen bir futbolcu...

Futbol zor bir uğraş. İğneyle kuyu kazarak büyük yapılar ortaya çıkartma sanatı futbol. Sergen Yalçın’dan Newton’un Eylemsizlik Prensibi’ni bilmesini beklemiyoruz. Futbolculuğu döneminde birlikte çalıştığı hocalardan öğrendikleri de pek işe yaramaz. Çünkü her şey değişiyor, köprünün altından geçen su aynı su değildir! Her dönem futbola kafa yormak “öğrenmeyi sevmek” iyi teknik adamlığın ilk adımıdır. Newton Hatayspor maçını izleseydi Sergen Yalçın’a ne derdi, kim bilir?

11 Ocak 2021, Pazartesi 12:27
YAZININ DEVAMI

‘’Fatih Terim'in gülen yüzü‘’

Normal koşullarda oturup sohbet ettiğiniz zaman Fatih Terim’in nasıl sevecen ve yardımsever bir insan olduğunu bilenler bilir. Başkaları ya da ihtiyaçlı olanlar adına ne zaman kendisinden bir ricada bulunsam elinden gelen tüm olanakları seferber ettiğini de ben bilirim.

Her ne kadar saklamaya çalışsa da Gençlerbirliği maçından sonra basın toplantısına geldiği sırada yüzünde açan gülleri görmek zor olmadı. Takımı iyi futbol oynamış, son haftaların formda ekibi Ankara temsilcisini farklı yenmiş dolayısıyla keyfi yerine gelmişti. Toplantıda herkese hakkını teslim etti. Gördüğüm kadarıyla ilk kez yardımcılarının kendisini aratmadığının, hepsinin görevlerini layıkıyla yaptığının altını da çizdi.

Galatasaray’da birlikte forma giydiği ve Avrupa Şampiyonu olunduğu dönemde yardımcılığını yapan arkadaşı Eser Özaltındere için bile tek söz söylememişti. Maç 6-0 bitmesine karşın yine hakemlere dokunda ama bu kez incitmeden, daha dikkatli olmalarını rica ederek…

Fatih Hoca söz konusu olduğunda neden her zaman böyle olmadığını düşünür dururum. Arkasından ne geleceğini tahmin edebildiğim için de temkinli olurum. Oysa sonuçlar ya da durumlar uygun olmadığında futbolun diğer paydaşlarına karşı en çok duyarlı olması gereken insanın Fatih Terim olması gerektiğini düşünürüm.

Çünkü olayların ya da futbolun önünde arkasında nelerin olup bittiğini en çok bilmesi gereken Fatih Hoca’dır. Çünkü O, Türkiye’nin en çok şampiyonluk, en çok kupa kazanan ve Avrupa Şampiyonu olan tek hocasıdır. Bu başarıların tamamı Fatih Terim’in zaman zaman çok ağır eleştiriler yöneltip haftalarca takımının başından uzak kaldığı aynı koşullarda kazanıldı.

Fatih Terim’in gülümseyen yüzünün altında yatan bir gerçek de Galatasaray’ın farklı skoru yerli oyuncular ağırlıklı bir takımla kazanması olsa gerek. Sezon başında ya da geçen yıl 11 yabancıyla sahaya çıkan Galatasaray çok eleştirilmişti. Ancak sakatlıklar ve hastalıklar nedeniyle takım ağırlıklı olarak Türklere kalmıştı.

Nasıl ki az ya da hiçbir ithalata ihtiyacı olmayan ülke en talihli, en zengin ülke ise, kendi içsel zenginliğiyle varlığını ve başarısını sürdüren takımlar da o derece mutludur. İnsanlar kendi toprağının ürünleri ile mi yoksa dış alımla mı mutlu olur? Bu sorunun yanıtını Aristoteles yaklaşık 2500 yıl önce vermiştir; “Mutluluk kendi kendine yetenlerindir.”

10 Ocak 2021, Pazar 11:58
YAZININ DEVAMI

‘’Sonucu Galatasaray tandemi belirledi‘’

Savunmadan oyunun kurulması bugünün futbolunun gereklerinden biridir. Bu görev de genellikle tandemdeki ikiliye düşer. Ancak bu ikili oyun kurmak adına topla uzun driplingler yaparak ileri çıkarsa ya da uzun paslarla oynamaya çalışırlarsa hem kendileri hem de takımın başına iş açarlar. Galatasaray için işlerin iyi gitmeyeceği henüz oyunun başında Donk ve Luyindama’nın verdiği görüntülerle net bir biçimde belli oldu. Oysa ikisinin yapması gereken, en basit ve hızlı şekilde topu sağ salim orta alan oyuncularına aktarmaktır.

Zaten orta alanda Taylan’ın dışındakiler başına buyruk oynuyorlardı. Bu disiplin eksikliğine tandem de ortak oldu. Konyaspor’un kazandığı penaltıda Luyindama önce topu uzaklaştıracağına, ceza alanı içinde topa basmaya çalışıyor. Sadece oyun disiplininden kopmuyor, çevre görüşü konusunda da umursamaz davranıyor.

Orta alandaki duyarsızlık Konyaspor’un ikinci bölgeyi çok rahat geçip Galatasaray savunmasının üzerine gelmesine neden oldu. . Tandemdeki ikili soğukkanlı oynayayım derken her türlü savunma hatası yapınca deplasmanda kazanamazsınız.

Üstelik, Galatasaray hücumda etkili olmamasına karşın deplasmanda üç gol attı. Ancak ligin en az gol yiyen takımı kalesinde dört gol gördü. Bu durum, Anadolu takımları söz konusu olduğunda çok kolay görülen, yaşanan bir olay değildir.

Hücum düşünüldüğünde bekleri ileri çıkartmak oyunun temel mantığıdır. Ancak beklerin yanına orta alan oyuncularını gönderemiyorsanız, bu oyun yapısını ezbere uygulayamıyorsanız ataklar da güdük kalır. Bunu en iyi şekilde Feghouli yapıyordu, o da olmayınca beklerin çıkışları ancak bir penaltı getirebildi.

Salgın döneminde hafta sonu ve hafta arası oynamak kolay değil. Sakatlıklar ve hastalıklar teknik adamları zor durumda bırakıyor. Bu nedenle onlar hem takımla hem de kendileri ile uğraşıyorlar. Ancak gene de en çok kontrollü olması gerekenler onlardır. Seyirci olmayınca söyledikleri her şey hakemlerin kulağına gidiyor. Üst üste bu kadar çok teknik adamın kırmızı kart görmesi lig tarihinde görülmüş şey değildir.

05 Ocak 2021, Salı 22:32
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin sorunu: Tandem‘’

Tabeladaki ya da lig sıralamasındaki görüntü ne yazık ki iyi niyetle yapılan eleştirileri bile gölgede bırakıyor, eleştirilenlerin pek de hoşuna gitmiyor. Fenerbahçe’nin kadro derinliğinin aldatıcı olduğunu, sarı lacivertli takım henüz yenilgi almadığı günlerde yazmıştık. Beşiktaş’ın bugünkü durum ve konumu da benzer bir yanılsamayı anımsatıyor gibi gelmektedir bana.

Ligin ilk sekiz basamağının içinde Beşiktaş ikinci Fenerbahçe ise üçüncü sıradadır. Ancak ilk sekiz takımın içinde en çok gol yiyenlerde bu iki takımdır. Beşiktaş 19, Fenerbahçe ise 20 gol yemiş. Lider Galatasaray’ın sadece 10 gol yemesi bir önemli gerçeği ortaya çıkartıyor: Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin tandemindeki uyumsuzluğunu…

Bilindiği gibi dünyadaki takımların geneli dörtlü savunma zinciriyle oynuyor. Orta alan ve forvette 4-4-2 sisteminin değişik varyantları uygulansa da savunmada dörtlü zincirden vazgeçilmiyor. Ancak iki bek taktiksel olarak zaman zaman kanat gibi kullanılıyor. İşte tandemin sıkıntısı burada başlıyor.

Beklerini atağa çıkartan bir takımda tandemde görev yapacak oyuncuların en temel özelliği ikisinin de çabuk ve hızlı olmasıdır. Çabukluk sporun her dalında birinci biyo-motorik(eskiden spor motorik deniliyordu) özelliktir. Tandemde görev yapan ikilinin sadece çabuk ve hızlı olması da yetmiyor, önsezileri de güçlü olacak. Buna ek olarak birbirleriyle eşgüdümlü davranmaları için uzun süre birlikte oynamaları gerekmektedir.

Merih Demiral ve Ozan Kabak’ı Avrupalılar işte bu yüzden transfer ettiler. Ulusal takımımız Avrupa’nın en iyi stoperlerine sahip demem de yine bu yüzdendir. Ancak Şenol Güneş bunun ne kadar farkında onu da bilmiyorum. Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin tandeminde ise tanımlamaya çalıştığımız özelliklere sahip tek bir stoper bile yok. Ayrıca bu iki takımın stoperlerinin hiçbirinde “ikinci hamle” de yok. Fenerbahçe’nin son iki maçında birbirinin aynı iki top direkten dönüp altı pasın içine düşünce stoperler ikinci helme eksikliği yüzünden pozisyonu izledi, rakipler topu boş kaleye attı.

Bu konuyu daha iyi açıklamak için bir pozisyonu sizlerle paylaşmak isterim. Fenerbahçe-Denizlispor maçında kaleci Altay bir kurtarış yaptıktan sonra yere düştü. O arada top ceza alanı içinde yükseldi. Rodallega golü atacakken yerden fırlayıp en yukarıda topu elle çelerek gole engel oldu. İşte size kusursuz bir ikinci hamle ve çabukluk örneği…

Fenerbahçe’nin stoperlerinin hepsi kaleci Altay’dan daha yavaş. Bu nasıl olabilir? Uzman geçinen teknik direktörler bunları nasıl göremez? Geride bıraktığımız iki sezonun şampiyonu Galatasaray’da Fatih Terim ne yaptı? Tandemdeki uyumsuzluğu çözdü. Devre arasında Maicon’u göndererek, Luyindama ve Marcao’yu tandeme yerleştirdi. Çok hızlı oyuncular değildi ama sezgileri bizim ligimizdeki forvetlere yetti.

Teknik direktörlük elindeki oyunculardan bir 11 çıkartıp belli futbolcuları birbiriyle değiştirmekle sınırlı olamaz. Öncelikle takım içerisinden çözüm bulmaya çalışılıp sonrasında gözünü dışarıya çevirmek de bu işin bir parçası. Özkan Sümer, Galatasaray’da görev yaptığı zaman oyuncu yetersizliği yüzünden kaleci Hasan’ı orta alanda oynatıp kupa kazanmıştı. Johan Cruyff, Barcelona’da çalışırken hazırlık maçlarında kaleci Andoni Zubizarreta’yı orta alanın solunda oynatmıştı. Amacı kalecinin top kontrolünü geliştirmekti. Bugünkü teknik direktörler bunları hayal bile edemez…

Beşiktaş son üç maçını gol yemeden rahatça kazandı. Ancak kendi kalesinin önünde yaşananlar, alınan skorların gölgesinde kalıyor. Bunu en fazla Sergen Yalçın’ın görmesi ve önlem almak için kafa yorması gerekiyor.

29 Aralık 2020, Salı 12:20
YAZININ DEVAMI

‘’Özkan Sümer ne derdi?‘’

46 sezon önce başladı Trabzonspor ile Galatasaray’ın mücadelesi. Özkan Sümer’in gözlerinin ya da dikkatinin üzerinde olmadığı ilk büyük oyundu dün akşamki maç. Onun görev yaptığı iki büyük takımın, onsuz ilk maçlarını birbirleriyle oynamak üzere alana çıkmaları futbol tarihimizin ilginç rastlantılarından biri olsa gerek.

Özkan Sümer’in futbol için bereketli toprakları üzerinde oynanan, Trabzonspor açısından verimsiz oyunu biz gördük ama ömrünü Trabzonspor ve Türk futboluna hizmet ederek sonlandıran büyük hoca görse ne derdi bilmek isterdim doğrusu? Sümer’in hep dile getirdiği “özünden uzaklaşan Trabzonspor” söyleminden çok daha farklı ve bordo mavililer açısından günümüze ışık tutan ve anlamı kuvvetli bir yorum yapacağı muhakkaktı.

Bin bir zorlukla topu karşı tarafın sahasına taşıdıktan sonra, gol yollarını arayacağına oradan kalecisi Uğurcan’a 70 metrelik bir geri pas gönderen Trabzonsporlu oyunculara da Sümer’in söyleyecek sözü olacaktı her halde.

Trabzonspor’un başında olsaydı, bordo mavililerin en önemli silahı olan Nwakaeme’nın topla çok oynaması ve hızlı atağı yavaşlatmasından dolayı maçtan sonraki ilk antrenmanda ona, Özkan Sümer tarafından bir top hediye edileceği de muhakkaktı. Sümer’in bilge kişiliği her duruma ve her pozisyona ilişkin özlü yorumlar getirecek birikime sahipti. Ancak oyuna girer girmez, yazgısını Trabzonspor lehine değiştirebilecek gol durumunu sorumsuzca harcayan Afobe’ye ben “pes” dedim, o ne derdi, bunu da merek etmez değilim…

26 Aralık 2020, Cumartesi 21:36
YAZININ DEVAMI

‘’Özkan Sümer yaşıyor!‘’

İnsanın son nefesini vermeden önce bütün yaşamının bir film şeridi gibi gözünün önünden geçtiği söylenir. Özkan Sümer’in ölüm haberini alınca onunla yaşadıklarımız bir anda belleğimden geçip gitti. Ne kadar çok şey yaşamış paylaşmışız, bir köşe yazısına sığmaz, neredeyse birkaç cilt kitap olur.

Henüz 20’li yaşlarımın başında bir futbolcu ve spor akademisi öğrencisi iken Özkan Hoca’ya sevgi ve saygıda ilk adımı atmıştım. Trabzonlu futbol hocamız Kemal Güner, Özkan Sümer’in Trabzonspor’da uyguladığı antrenman programlarını bize ders olarak anlatırdı. Trabzonspor’un şampiyon hocası daha 30’lu yaşların ortasında üniversitelerde konu edilecek değerde futbol antrenman programları geliştirebilmişti. Bu Türkiye’de bir ilkti.

1980’li yılların başından itibaren teknik adamlığa başladığımda defalarca rakip olduk, her karşılaştığımızda ve buluştuğumuzda dostluğumuz biraz daha pekişti. 1987 yılında birinci ligde Edirnespor’u çalıştırıyordum. O da Konyaspor’un başındaydı. Edirne’ye deplasmana gelmişlerdi. Özkan Hoca bel fıtığından hastanede yatıyordu. Yedek kulübesine sedye ile geldi ve sırtüstü yatarak takımını yalnız bırakmadı. Onun yerinde kim olursa olsun hastaneden öteye bir adım atmazdı. Ama Özkan Hocam bütün ağrı ve acılarına karşın takımının başındaydı. O yıl Konyaspor şampiyon olup Süper Lig’e çıktı.

“Azimli olmak” ne demektir? Elbette ki deyimin sözlüklerde bir karşılığı vardır ve engelleri aşma duygusu olarak açıklanabilir. Ancak deyim bundan çok daha fazla anlam yüklüdür. O anlamın derinliğine ulaşmak istiyorsanız Özkan Sümer’in öz yaşam öyküsünü bilmeniz gerekir.

Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği’nin başkanlığını yaptığında beni de Eğitimden Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak atamıştı. Onun girişimleri ile dernek 19 Mayıs Stadı’nın altındaki küçük odadan kurtulup Kızılay’daki Konur Sokak’ta bir dernek binasına kavuşmuştu. Orada yaptığımız toplantılarda heyecanlı yapısıyla Türk futboluna hizmet etme aşkına yakından tanık olmuştum.

Özkan Sümer Türk futbol tarihinde “buluş yapmış” tek teknik direktördür. Hollandalı teknik adam Rinus Michels tarafından 1970’li yıllarda bulunduğu söylenen ancak kökleri daha eskiye dayanan total futbolu modifiye ederek, kendine göre değiştirip biçimlendirerek “şok pres” e dönüştürmesi ve bu uygulamanın sonuçlarını başarıyla, şampiyonluklarla alması futbol tarihimizdeki en önemli gelişmelerden biridir.

İngiltere yetiştirdiği teknik adamların misyonerliği sayesinde futbolu dünyaya yaymıştır. Hiçbir ülke İngiltere kadar büyük teknik adam yetiştirememiştir. Ancak İngiltere futbol tarihini yazanlar Britanya’dan iki büyük teknik adam yetiştiğini yazarlar. Brain Clough ve Bil Shankly. İkisi de inandıkları dava uğruna kavga etmekten çekinmeyen, dürüst, inatçı, sözünü eveleyip gevelemeyen, yeri geldiğinde taşı gediğine koymaktan sakınmayan, dobra ve aynı zamanda nüktedan ve espiri kabiliyeti yüzsek hocalardı. Yani Özkan Sümer’in İngiliz versiyonları. Birbirlerini tanımadan Trabzon ile İngiltere arasında kültür köprüsü kurmuş üç hoca.

Bil Shankly Liverpool’un yaratıcısı. Çok ünlü bir oyuncuyu Liverpool’a transfer etmek ister, ama oyuncuyu Everton alır. Kendisine sorulduğunda “ben zaten onu yedek takımda oynatacaktım” der. Okuyan, araştıran ve bu nedenle filozoflara taş çıkartacak benzetme, betimleme ve espiri yapma yeteneğiyle futbol kültürümüze ayrı bir tat katmıştır Özkan Hocam..

Trabzonspor’un bir maçında Lemi kötü oynamaktadır. Devre arası soyunma odasına gidildiğinde Özkan Hoca “Lemi sen ısın” der. Lemi” ama hocam ben oynuyorum” diyince espriyi patlatır “senin oynadığını kim gördü?”

Özkan Sümer ile ilgili yazılar bu sınırlar içinde kalamaz. Yeri geldiğinde onun futbolumuza düşünsel ve pratik katkılarını yazmaya devam edeceğiz. Bu satırları onun yakın dostlarından kardeşim Yıldırım Tükenmez’in paylaşımı ile noktalamak isterim: “Mevcut hocalar gibi sadece kendine yatırımı düşünen, mukavele kurnazlıkları yoluyla bireysel çıkar, tahsilat peşinde hiçbir zaman koşmamış, skor odaklı ucuz yaklaşımlar ile dürüst oyun ilkelerini aşındırmamış, maddi manevi tüm birikimlerini, yaşam boyunca görev aldığı kurumlar, gençler, altyapılar dahası Türk futbolunun tüm aşamaları için seferber etmiş, yeri geldiğinde makamını, mevkisini onuruyla bırakmış çok özel biriydi Özkan Sümer… Yerinin doldurulması mümkün olmayan büyük bir futbol adamını, futbol ustasını, futbol abidesini, büyük bir sportif şahsiyeti, entelektüeli, futbolun filozofu Özkan hocamızı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. Anısına sonsuz saygı ve hürmet...”

Özkan Sümer yaşıyor! Futbol ve dostları yaşadığı sürece Özkan hocamız da hayatta olacaktır…

22 Aralık 2020, Salı 14:12
YAZININ DEVAMI