‘’Hesap kitap zamanı!‘’
Kulüplerimiz, hatta tüm kurum ve kuruluşlarımız bıçak sırtı denilen bir süreçten geçiyor ne yazık ki. Artık kılı kırk yarmak zorunda sorumluluk sahibi her kes. Yani, devir hesap kitap zamanı deyim yerindeyse.
Başta Altınordu olmak üzere akıl ve bilimle yönetilen parmakla sayılacaklar hariç, asırlıklar da dahil büyük bir açmazla karşı karşıya ülkedeki kulüplerimiz.
Çünkü, yıllar yılı hamaset ve ihtirasla yönetildi hemen hepsi. Futbolcu fabrikası Bursaspor, Gaziantepspor, Samsunspor, Sakaryaspor, Eskişehirspor'un hatırı sayılır paralarla yıllarca sattığı futbolcuları ve bir de bu kulüplerimizin şu anda boğuştugu sorunları, bulundukları yeri yanyana koyarsanız meramımı daha iyi anlayacağınıza inanıyorum.
Tamam, her yeni yönetim büyük sorun ve bütçe açığıyla göreve başlıyor kulüplerimizde, bu inkar edilemez.
İyi de eski yönetimi taklit etmek için mi görev alıyor yeni yönetimler, bunu da anlamış değilim, anlamakta zorlanıyorum. Sayın bay ve bayanlar, eski yönetimin yaptıklarını yapacaksanız neden görev talebinde bulunuyorsunuz Tanrı aşkına, sorunları çözecek birikim ve vizyonunuz yoksa derdiniz ne, ne diye iddialı şekilde görev talebinde bulunuyorsunuz?
Saymakla bitmez zincirleme hatası yöneticilerin. Ama, en gına getiren ise teknik direktör belli olmadan yöneticilerin kadroyu oluşturmak adına futbolcu göndermeleri ve yeni oyuncular transfer etmesidir.
Baylar, bayanlar unutmayın, her teknik direktörün başarılı olacağına inandığı Bir sistemi ve bu sistemi sahaya yansıtacağına güvendiği futbolcular vardır. Teknik direktöre talep ve beklentinizi iletin, bu sizin hakkınızdır, ama sistem ve kadroyu belirlemeye yeltenmeyin, hocanıza saygı duyun, güvenin, sabır ve metaneti şiar edinin lütfen.
Uzun yıllar sonra Fenerbahçe başta olmak üzere sanki bu yolu seçmiş gördüğüm kadarıyla kulüplerimiz.
Hayırlı ve kalıcı olsun bu akılcı yol diliyorum.
Zaten, başka da seçenek yok, devir hesap kitap zamanı ve aklı ve bilimi kutsamanın devridir zira.
‘’Gelecek daha önemli!‘’
Şüphesiz, Mesut Özil büyük bir futbolcu. Real Madrid, Arsenal ve Alman ulusal takımında yıllarca "beyin" rolü oynadı. Bu takımların on numaralı formasını ancak büyük futbolcular giyebilir zaten.
Ancak, kabul edelim ki "zor" bir karakter Mesut Özil. Yetenekleri tartışılamaz ama oynadığı her takımda zaman zaman sorun yarattığı da inkar edilemez ve tartışılamaz.
Real'de Jose Mourinho, Arsenal'da da Mikel Arteta ile yaşadığı sorunlar herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Tabi, Mesut Özil 'in bu yaş ve aşamadan sonra yaşadığı ve yaşatacağı başka sorunlar da var. Bir kere bu tür futbolcular yaş aldıkça, kas gücü azaldıkça maalesef giderek yeteneklerini sergileyemiyorlar ne yazikki. Hele sakatlık ve başka nedenlerle uzun süre futboldan uzak kalmış, maç kondisyonu da hayli azalmışsa.
Mesut'un Fenerbahçe'yi aşkla sevdiği bir gerçek, önümüzdeki sezon Fenerbahçe'ye şampiyonluk yolunda katkı sunmak için şans istediği de başka bir gerçek. Ama asıl gerçek şudur; Bu kadar uzun süre sahalardan uzak kalmışken hele de bu yaşlarda hayatın gerçekleri nanik yapıyor gizlendiği köşeden maalesef, hem de onun geçmişteki başarı ve şu andaki ihtiraslı hayallerine.
Dolayısıyla, geçmişe değil geleceğe prim vermelidir Fenerbahçe. Mesut Özil'i değil Arda Güler'i pamuklara sarmalı Sayın Ali Koç ve teknik heyet.
Çünkü, bu hayatın dayattığı yadsınamaz bir gerçektir artık. Yani bir şans daha verilse bile artık eski Mesut Özil'i bu yaş ve aşamadan sonra asla bize izlettiremez yazık ki Sayın Özil, bu gerçeği artık onun da kabul etmesi lazım.
‘’Siklet farkı‘’
Fenerbahçe lig ikinciliğini (mucize ötesi bir sürprizler olmadıkça) garantilemiş olarak Malatya deplasmanındaydı dün akşam. Üstelik haftalar önce küme düşmesi kesinleşmiş bir rakiple oynayacaktı. Nitekim Volkan Bayarslan'ın ilk düdüğüyle birlikte rakip kaleyi ablukaya almaya başladı sarı lavivertliler.
İlk yarıda sadece bir gol buldu belki ama en za üç, hatta dört net pozisyonuda harcadı Serdar Dursun ve Novak. Bu da eksik kalmasına rağmen ilk yarının son dakikalarında Malatyaspor'u cesaretlendi ve doğrusunu isterseniz beraberlik, hatta öne geçecek şansları da buldular. Ama çoğunlukla olduğu gibi dün akşam da kalesinde devleşen Altay Bayındır rakibe şans tanımadı.
Şüphesiz ilk yarının bu peryodunda küme düşmesi kesinleşmiş ve eksik kalmış bir takım karşısında oyunun savunma yönünde bu kadar aksamanın, defansif açıdan bocalamanın nedenleri analiz edilmeye muhtaçtır.
Tamam, önemli eksiklere Osayi Samuel'in yokluğu da ulandı. Ferdi Kadıoğlu'nun sol taraftaki performansı sağda oynadığında düşüş gösteriyor, buna da tamam. Genede Fenerbahçe gibi bir takımın böylesi bir rakip karşısında savunma anlayışı bu kadar sos veremez, vermemelidir.
İrfan Can büyük bir yetenek. Ama bazen oyun ve takım disiplini konusundaki gerekli olan ciddiyetten uzaklaşıyor. Attığı goldeki sakinlik yakışıyor ona oysa.
Valencia'nın golünde Tisserant'ın oyunu okuması güzel. Mert Hakan'ın kaşla göz arasında sihirbazca topu rakibin üstünden aşırıp Valencia'yla buluşturması ise çok daha güzeldi.
Bir kişi eksik kalmış rakip karşısında takımı farklı şekilde öndeyken hakemi aldatmak niyetiyle kendisini yere atarak penaltı almaya çalışmasını yakıştıramadım Rossi'ye ve tıpkı bu harekete sarı kart çıkarmamasını Volkan Bayarslan'a yakıştıramadığım gibi.
‘’Altay farkı!‘’
Gerçeğin altını kalın çizelim. Fenerbahçe dün akşam 1 puanı Altay Bayındır'ın müthiş performansı sayesinde aldı. Özellikle ilk yarıda Karagümrük azımsanmayacak pozisyonlara girerken, deyim yerindeyse gol vuruşlarında sıfır çekti sarı lacivertliler.
Bir kere hiç dün akşamki kadar edilgen yada yumuşak bir orta saha izlenemiştik İsmail Kartal döneminde. Rakip her defasında elini kolunu sallayarak geçti Fenerbahçe'nin orta sahasını. Bu da Miguel Crespo'nun ve Mert Hakan'ın ne kadar değerli ve önemli futbolcukar olduğunu , takımı oyunun iki yönünde de ne denli ileri taşıdığı gerçeğiyle yüzyüze getiriyor bizi.
Şüphesiz, Crespo ve Mert Hakan'ın yokluğunda başka şeylere de tanık olduk dünkü maçta. Misal, Crespo'nun oynamadığı maçlarda bu sezunun en önemli performanslarından birini segileyen Miha Zajc resmen sıradanlaştı. Keza, Mert Hakan ve Crespo oynamadığında hem Rossi hem de İrfan Can kumaşlarını karşılığı olan katkıyı sunamıyor, üretkenlik ve yaratıcılık sorunu yaşıyorlar. Maalesef, ne Gustavo nede Sosa'nın artık Fenerbahçe'ye verebilecek şeyleri yok, bunu dün akşam bir kez daha gözlemledik.
Halil Umut Meler gekecek vaad eden bir hakem. Nazım Sangare'ye verdiği kart ne kadar doğru ve yerindeyse İrfan Can'ın iki katı kadar elkol hareketi yapan Emre Mor'a sırtını dönüp gitmesi de kadar yanlıştı.
Dün akşamki maçın kanıtladığı bir diğer gerçek daha var. Osayi Samuel kanat beki olarak oynadığı maçlarda takımı adına daha yararlı oluyor, dolayısıyla İsmail Kartal dün akşam çok geç kaldı Samuel'in bu yönünden yararalanmak adına.
Volkan Demirel ve öğrencileri dün galibiyeti haketti bence. Savunmada harikalar yaratan Burak'ı da unutmayalım tabi.
‘’Maç değil kavga!‘’
Fenerbahçe (Kim Min Jae, Serdar Aziz ve önemlisi Crespo başta olmak üzere) çok önemli eksiklerle Beşiktaş'a misafir oldu dün akşam. Hoş, Beşiktaş'in da eksikleri vardı ama Fenerbahçe'nin eksiklerinin yanında onlarınki olsa olsa devede kulaktı sadece.
Aslında dün akşam özellikle ilk yarıda oynana futbol demek futbolun ruhunu yaralar en hafifinden. Maç değil kavga izledik maçın önemli bölümünde. Açıkçası Beşiktaş tribünleri ve taraftarı adına çok üzüldüm dün akşam. Çünkü kendilerine ve imajlarina hiç ama hiç yakmayan şekilde yabancı madde attılar Fenerbahçeli futbolcuları hedef yapmak niyetiyle. Buna Arda Kardeşler'in kartlık pozisyonlarda gerekli duyarlılığı göstermemesi de ulaninca meydan kötü niyetlilere kaldı.
Dolayısıyla böylesi bir ortamda İrfan Can başta olmak üzere birden fazla sarı lacivertli futbolcu kapisetisine denk düşen bir performans sergileyemedi.
Serdar Dursun'un İlk yarıda müsait durumdaki İrfa Can'a kesinlikle pas vermesi gerekirken şut atmayı tercih etmesi tam bir sorumsuzluk örneğidir. Maalesef, takımı yerine sadece kendisine oynadı dün akşam.
Crespo ve Attila Szalai gibi iki önemli arkadaşı sakatken itirazdan kart görüp cezalı duruma düşen Serdar Aziz'e yüklü bir para cezası vermeli yönetim bence. Yılda milyon dolarlar kazanan bir insanın bu kadar amatör ve sorumsuz tutumu kesinlikle cezasız kalamaz ve kalmamalı da.
Sonuçta önemli eksiklerle gittiği böylesi zor bir deplasmandan puanla dönmesi azımsanacak başarı değil puan açısından olguya yaklaşırsak. Çünkü alınan bu 1 puan Fenerbahçe'nin ikincilik iddiasını ciddi şekilde sürdürmesi anlamına geliyor aynı zamanda.
‘’Çok zorlandı!‘’
İsmail Kartal döneminde izlediğim en kötü Fenerbahçe'ydi dün akşamki.
Crespo ve Osayi Samuel 'in yokluğu ayarlarını bozmuş Kanarya'nin, hatta ritim ve tempo sorununa yol açmış dahası Fenerbahçe adına.
Maalesef, Luiz Gustavo inkar edilemez boyutta Miguel Crespo'yu arttı. Daha da kötüsü, Crespo'nun yokluğu Miha Zajc'in performansını çok büyük boyutta olumsuz yönde etkiledi dün akşam.
Dolayısıyla, sakin kalamadı, gereken düzey ve kalitede pas yapamadı sarı lacivertli ekip maçın genelinde.
Mert Hakan, Rossi ve Altay Bayındır hariç, İrfan Can başta olmak üzere eski performanslarını mumla arattı diğer futbolcular.
İrfan Can demişken altını kalın çizgilerle çizmeliyim, İrfan Can sınıf bir futbolcu olarak rakip ve hakemlerle bu kadar çok muhatap olmamalı.
Üçüncü bölgede Miha Zajc'in içine deyim yerindeyse Alex de Souza yada Gheorhe Hagi kaçıyor resmen, öyle dakikalarda ve zor pozisyonlarda öylesine goller atıyor ki, şapka çıkarılacak türden.
Maçın son dakikaları Rus Rulet 'i gibi geçti deyim yerindeyse.
İki takım da her an hem gol atabilir hem de gol yiyecek türden bir futbol anlayışıyla oynadı iki ekip. Gaziantep FK' nin penaltısı tartışılamaz. Bu penaltı öncesi (eğer ofsayt yoksa) Fe rdi Kadıoğlu'na yapılan faulün karşılığı da penaltıdir bence.
Çok kişinin omzuna apolet astığı İsmail Kartal dün akşam bana düş kırıklığı yaşattı.
Fenerbahçe bu kadar uzun süre çok yönlü aksiyorken müdahale etmedi, bizler gibi izledi maalesef.
İrfan Can başta olmak üzere birden fazla futbolcu gereken katkıyı veremezken, Sayın Kartal sadece seyretti olup biteni ne yazık ki.
‘’Bilimle inatlaşmayın!‘’
Fenerbahçe, Fabricio'nun daha maçın başında sezon adına gördüğü dördüncü kırmızı kartla zor bir deplasmandan farklı bir skorla İstanbul'a döndü.
Fabricio'nun atılmasından hemen sonra Eren Albayrak'in İrfan Can'a yaptığı kartlık hareketi tolore etti Halil Umut Meler, ama bu hoşgörüyü boşa çıkaran Eren penaltıya neden üstüne üstlük.
İstikrarsızlık her kurum ve kulübün baş belasıdır ne yazık ki.
Bülent Uygun, Hamzaoğlu, derken Bülent Korkmaz. Oysa her hocanın inandığı sistemi ve futbolcular var.
İnandığınız hocaya gerekli kadroyu oluşturmasına izin vereceksiniz, gerekli zamanı da tanıyacaksınız, aksi halde böyle bir son bekler sizi, yani bilimle inatlaşmayacaksiniz sayın kulüp başkanları.
Serdar Dursun tam üç gol attı dün akşam Rize'de. Bundan bağımsız olarak altını çiziyorum, Serdar Dursun çok önemli ve değerlidir bir takım adına.
Tabi ki, çok klas değil. Ama her takım için değerli ve gerekli bir futbolcudur. Üç gol attı, Rossi'nin Fenerbahçe attığı ilk golde de baş aktördu gurbetçi futbolcu.
Arda Güler mi? Rizespor taraftarları bile takımları mağlupken "Arda, Arda, Arda" tezahüratı yapıyor. Yani böylesine keyif veriyor yeteneği ve futboluyla gencecik Arda. Zaten dün akşam da ikinci yarının başında maça dahil olduğu halde Fenerbahçe'nin iki golünde başrole çıktı.
Oyun aklı, tekniği, yeteneği, çevre görüşü ve duruşuyla tam bir star profili çiziyor gencecik Arda. Dilerim, her şeyiyle ve yönde üstüne koyarak medarı iftiharımız olur ve dünya çapında bir üne kavuşur Arda.
‘’Arda Güler!‘’
Fenerbahçe dolu tribünler önünde çok erken golü buldu. İyi başladı, golü erken buldu ama hemen sonrasında sazı eline aldı deyim yerindeyse Göztepe.
Açıkçası, İsmail Kartal geldikten sonra en uyumsuz, reorganize Fenerbahçe'yi izledik dün akşam. Gerçeği söylemek gerekirse Arda Güler sahaya dahil olana kadar eğer kaleciler karşılıklı yer değiştirse Göztepe rahatlıkla skor avantajını yakalardı. Neyse ki, bu periyotta kalesinde devleşti Altay Bayındır.
Sözün özü şu, İrfan Can olmayınca üçüncü bölgede kıraç toprağa dönüşüyor sarı lacivertliler. Dahası, İrfan Can'ın yokluğunda Diego Rossi ve Serdar Dursun da sıradanlaşıyorlar.
Demek ki neymiş, hiç olmazsa İrfan Can yokken Arda Güler'in oynaması şart oğlu şart haline geliyor. Çünkü her takımda, özellikle de önemli hedef ve misyona sahip olduğunu iddia edenlerde takımın beyni olmazsa olmazdır.
Maalesef, İrfan Can'ın yokluğunda Arda Güler oyuna dahil olana kadar Fenerbahçe bu eksikliği şiddetli şekilde hissetti. Nitekim, Arda Güler sahaya ayak basana kadar üstün olan taraf Göztepe'ydi dün akşam, hem de Şükrü Saraçoğlu'nda ve dopdolu tribünler önünde.
Dün akşam hayıflandığım tek şey Miha Zajc'ın muhteşem golünün küme gitmesiydi. Ama tartışılmaz şekilde ofsayt vardı.
Ayrıca, Arda Güler'in Alex vari pasları da kullandığı penaltı da onun bir dünya yıldızı olacağını müjdeliyor bence, umarım şımarmaz, sürekli gelişir bu çocuk.