‘’Kaybolan yıllar‘’
Artık yarım puan kaybetme gibi bir hovardalık şansın kalmamış. Rijkaard’ın aymazlığı, futbolcu sorumsuzluğu ve giderilemeyen sorunları derken buraya kadar geldik. Hagi-Tugay ikilisinin Florya’ya yeni bir renk kattığı kesin, geçen hafta ki jenerikte buna şahit olduk. Ama istikrarı sürdürmek artı zirveye yaklaşmak adına her maç final, nasıl olacak, zor olacak ancak imkansız değil. Rakibi Antalyaspor çetin ceviz, puan sıralamasında ki yeri bunun en açık göstergesi.
Maç başladı ilk dakikadan itibaren Hagi farkı da belli oldu. Rumen hocanın kuralları kısa zamanda yerli yerinde, üstelikte göz okşuyor. İlk olarak koşmayana, pres yapmayana ekmek yok. Herkes görevini yapıyor yardımlaşma ki bu çok önemli, maksimumda. Bu kadar eksiğe, sakata rağmen sırıtan yok desek abartmayız. Tabi bir de Pino gerçeği var, tutabilene aşk olsun. Rijkaard döneminin figüranı şimdi ise bir yıldız, tek santrafor rolünde dün gece Oscar, Kolimbiyalı futbolcuya geldi. Gerçekten onu izlemek büyük bir keyif. Aa her şey bu kadar güllük gülistanlık değil elbet. Arkada zafiyet devam ediyor. Rakibe verilen çok ucuz pozisyonlar ve her daim panik havası. Merkezde top tutabilen bir Misimoviç var geri kalanlar hırslarıyla ama kazma kürek yaktırır misali.
İkinci yarıdaki sıkıntıya rağmen ev sahibi 3 altın puanı kaptı. Maçta yer alamayıp basın tribününün önünde oturan futbolculara bakıyorum. Arda, Baros, Kewell ve Ayhan. Yarın bu arkadaşlar dönecek, işte ben o zaman Rijkaard’la kaybolan yıllara yanacağım, ya siz sayın yönetim...
‘’Pardon...‘’
5 günde üç hoca, 3 yıldız krampon sakat, 10 senelik melodram, bahis sitelerinde aşağılanış, medyada dibe vurulmuş bir Galatasaray vardı Saracoğlu’nda. Florya’dan bakarsak kimsede çıt yok, umut da. Oysa ki bu takımın ne olduğunu bilenler var. Samimiyetsiz, futbolcularıyla arasına set çeken, üstelikte sevimsiz, ismini bile hatırlamak istemediğim şahıs gittiğinde neler olacağının kimse farkında değil. Geç kalındı ama çare yok Hagi’yle siftah Kadıköy’de...
Elano samba usülü yerli yerinde, diğerleri de. Pino’nun futbolcu olduğundan kuşku duyanlara pardon... Demek ki at sahibine göre kişnermiş. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya çalışmayan bir Rumen. Galatasaray sevgisini kısa zamanda öğrencilerine aşılamış. Oyuncu değişikliğinde bile falso yok. Özellikle ilk 45’de oyunun hakimi misafir takımdan 2. yarıda dakikalar ilerledikçe yorgunluk belirtileri, Hagi’den pansuman. Emre Çolak’ın antresine alkış, hem de böyle bir maçta, işte kaybolan yıllar böyle kazanılır...
Bir anlamda üzerine ölü toprağı serilen Galatasaray bir puanla yetindi ama top oynadı, çabaladı, gayret gösterdi. Sezon başından beri yazdık, çizdik dinlemediniz gidenin arkasından konuşmak bize yakışmaz ama gerçeği de değiştiremezseniz. Ne günahı vardı Galatasaray taraftarının bugüne kadar, her dakika işkence? Son söz de bahis sitelerine, pardon...
‘’Pes size pes‘’
Yazdan kalma bir akşam ama Sami Yen’de boşluklar... Bugüne kadar alınan sonuçlar yavaş yavaş etkisini gösteriyor. Arda Turan’a sevgi seli, Erman Toroğlu’na kırmızı kart. Tatsız olduğu kadar gereksiz laf kalabalığından hocanın yarar sağlaması, reyting hesabına göre, canım Türkiye’mde. Neyse biz de bu olayı fazla uzatıp ekmeklere yağ sürmeyelim. Golle başladı akşam. Misafir takımın atağında yardımcı hakem bayrağı çekip merkez haklı olarak devam ettirince Metin Akan’ın imzası kolay oldu ıslak cinsten de olsa. Rijkaard’ın geçen maç kızağa çektiği Servet’in bu kez partneri Hakan Balta, itirazımız yok. Peki Servet’in oyun kuruculuğuna ne demeli? Pes...
Yenilen golden sonra ev sahibi, kapanan ve planını kontralara göre yapmış rakibinin ceza alanına park etse de sonuç yok. Sabri’nin dışında Baros ve Ayhan, geri kalanı koskoca bir yalan. İkinci 45 de golle başladı. Adres yine değişmiyor, Başkent ekibinin imzası Özgür Çek’ten, bu kez harbi imza. Ne olacak şimdi? Ayıkla pirincin taşını, üstelik Hollandalı’yla! Baros’un gollerine defanstaki arkadaşları bir ayak uydurabilse... Arka taraf koridor, koridor az kalır “Yol geçen hanı” demeli. Bu manzara karşısında Ufuk kızarmasın da ne yapsın? Pes...
Ankaragücü’nün 4’lemesi, İmparator ve Rijkaard istifa sesleri iç içe. Aylardır yazıyoruz bu beyefendiyle olmaz diye, kimsenin kılını kıpırdattığı yok. Umarsamaz ve samimiyetsiz tutumları, futbolcuya yaklaşımları, 3.’lüğü başarı sanan bir profil, kulübe ne kazandırabilir söyleyin bana? Hala Fenerbahçe maçı bekleniyor pasaportun çıkması için. Sanırım haftaya toplu pasaport çıkacak. Sonuçta 8. hafta, sürüsüne bereket yenilgi ve biten hayaller. Pes...
‘’Sefiller...‘’
Anlamak zor. İzmir’e gidiyorsun kabak tarlası, Karabük’e geliyorsun fark yok bir de inşaat tuz biber, bütün bir yaz boyu ne yaptılar, evet anlamak zor. 2010’da eller aya, biz yaya hesabı. Ne desek boş değişmez, yormayalım kendimizi. Mercanları kuşanmış, bolca sakatı üstüne üstlük Servet’i kuaförde bırakmış Galatasaray, Karabük önünde. Ev sahibi, lige yeni merhaba dese de bugüne kadar çizgisi iyi, ekonomik gücü de yerinde olan Karabük, her vakit tehlike, hele bir de Emenike gibi bir silahı varsa...
Maçın hakemi Aytekin Durmaz’ın skandal kararı ile başladı akşam. Kemal Sunal filmlerini aratmayan bir penaltı, Cüneyt Çakır’la Edirne ötesinde gurur duyduk bununla ne duyacağız peki? Durmaz efendi, hadi senin gözlerinde problem var yardımcına ne demeli, pozisyona piştisin sen de pişti oluyorsun. Hakem değil bahane, hakem mi tartışılır antrparantez tabii ki, sonraki tufana bakalım. 11 dakikada duble, bizim mahallede bir laf vardır, “Lastik patladı şöför camdan atladı” diye, işte o misal. 4 haftadır bala, şansa, futbolsuz puanlar alan Galatasaray’ın vesikalık hali belli oldu. İlk atak 61. dakika, zahmet oldu jöleli arkadaşlara. Barış’ın olduğu bir ilk onbir, gol atması anlamı bozmuyor, Aydın’ı kurtarıcı gören bir anlayış...
Hem yazılarımızda, hem de Radyospor’da ki programımızda Hollandalı’nın yarardan çok zararı olduğunu söylemiştik. Adnan Polat’ın yanındakilere de sesleniyorum, Başkan’a düşüncelerinizi söyleyin ne bu korku? Mr. Rijkaard, ben “Go home“ demem, ilkelerime aykırı. Ama artık git lütfen, hiç kimse Galatasaray’ı bu kadar sefil duruma düşürmedi. Karabük taraftarı “üç, üç” diye bağırıyor hiç unutmayacağım bunu, utanın ya...
‘’Oh yahu...‘’
Efsane sanatçı ve Galatasaraylı Barış Manço’nun notalarından “Unutamadım” melodisi kime? Yine taraftar için bir başka efsane olan arkadaşım, tribün efendiliğini her daim giyinen, rant ve avantaya karşı, Ultraslan’a büyük emek veren Alpaslan Dikmen’e. Layıkıyla anılıyor, nur içinde yat koca adam. 3 haftadır bereketli topraklar üzerinde kurak bir futbolla 3’te 3 yapan Galatasaray, Belediye önünde. Ne olur diye sorarsınız, yetti artık deyip “tahminim iyi olur” derim, iyi de oldu...
Gayet elit, hoş başladı ev sahibi tık, tık. Paslar adreste, pres kıvamında Pino’da rüştünü ispat durumu, o yüzden abartılı şahsi, ve Baros’tan deli performans yerinde duramıyor imzalar peşpeşe, en kalitelisinden, üstelik erken vakitte. Rijkaard’da sistem aynı, isimler değişik. Bu kez yine bir fantezi söz konusu, Aydın. Neyse Baros’un üçüncü eserinde (hem de ne eser) hafifte olsa katkısı var fazla sallamayalım. Serkan Kurtuluş’u es geçmeyelim, aferin sana. Ayhan ikinci baharında merkezin maestrosu, sana da helal. Misimoviç olacak kimsenin şüphesi olmasın. Haftaiçi TT Arena’yı görmeleri bir anlamda yasal doping olmuş sanırım, oyunu kirletmeye çalışan hiçbir krampon yok. Üçleyince acı bir fren sonucu Tum...
İlk kez eleştirmiyoruz çok şükür, çünkü ilk kez futbol var, pozisyon hatırı sayılı. Bugüne kadar olmayanların olduğu akşam Sami Yen’de. Az önce saydığımız kayda değer isimlere Servet ve Lucas’ı da ekleyerek Belediye’nin hiç yabana atılacak bir ekip olmadığını belirtelim. Bu galibiyet ile 4x4 yapan Galatasaray’ı artık yeni bir dönem bekliyor, aman abartmayıp, şişirmeyerek. Balonların patlamasına ramak kaldı da...
‘’Peki ama yarın?‘’
Opsiyonun yok, lig başlamış alıp başını giden takım sayısı fazla. Beraberlik kesmez, yenilgi felaket getirir. İşte bu yükle gitti İzmir’e Galatasaray. Rakibi Buca her geçen gün oturan hiç de yabana atılmayacak bir ekip. Zor ve sıkıntılı bir akşam olacağı kesin özellikle konuk takım adına. Sahadan başlayalım isterseniz, patates tarlası diye tanımlamak az kalır medeniyet kokan İzmir’imin çimlerine, kabak tam bir kabak, yazık. Seyirci mi, özlemişler Galatasaray’larını, doldurmuşlar hatırı sayılır şekilde, Sami Yen’den farksız...
Rijkaard inadından vazgeçmeyecek belli, yeni bir olay değil, artık biz yazmaktan sıkıldık tekrar etmeyelim o meşhur taktiğini! Ali Turan’ı yanına alıp Serkan’ı sürmüş. Arda’nın yokluğunda tek adres olabilecek isim Elano yanında. Pino yerli yerinde ama ona top taşıyacak servis yapacak kim? Misimoviç’le arası en az 40 metre... Nasıl olacak, olmuyor tabiki. İkinci yarı dank etme vakti, sağ kulvarda trafik yoğun. Kişisel çabalar, yürek koymalar, eyvallah, oyunmuş, futbolmuş hak getire. Takımın ağabeyi Ayhan’ın yaradana sığınırcasına vuruşu süzülerek ağlarda, ilk pozisyonvari pozisyon gol! Acı ama gerçek.
Akşamı ve Rijkaard’ı Ayhan kurtardı. Her zaman söylüyorum bu takım bir mucizeye imza atıp zirve takipçilerinden olursa bunun tek sebebi futbolcuların gayretleri ve üzerinde taşıdıkları formanın ağırlığıdır. Yoksa Hollandalı’yla, bu ısrarla, seçimleriyle, ne olduğu belli olmayan oyun anlaşıyla ve de göz zevkini sıfıra indiren futboluyla çok zor. Hadi bu günü kurtardın, peki yarın ne olacak?
‘’Bu mu şeffaflık!‘’
Galatasaray’ın Divan Kurulu toplatısında tabi ki en ilgi çeken Adnan Polat’ın konuşmalarıydı. Merakla beklenen soruları değil hepimizin bildiği konuları tekrar etti Sayın Başkan, nakarat misali. İlginç olan Adnan Polat’ın “Sportif başarı sözü vermedim” demesiydi. Amacım asla Adnan Polat’ı yalancı çıkarmak değil ama bu ülke sınırlarında Polat’la en fazla ropörtaj yapan kişi olan bendeniz demek ki daha önce söylenenleri yanlış duymuşum. Hayret demeyeceğim, kesmez, bin defa hayret bana demek ki. Adnan Polat’ı ne kadar yakınen tanıdığımı anlatmak can sıkıcı olur bayıltmayayım sizi, yalnız rahat bir 20 senesi var. Başkan hedefsiz, iddiasız yolda yürümez. Yanılıyorum muyum söyleyin bana. Polat’ın Futbol Şube Sorumlusu olduğu dönem bile mucize şampiyonlukların kazanılmasında onun motive ettiği cümleler ve verdiği iddialı sözlerindeki katkıyı ben mi yanlış hatırlıyorum, biri beni sarssın Allah aşkına...
Sonra bir başka konu, iki tane adam çıkmış senin hakkında iğrenç bir dedikoduya imza atmış, neden toplu halde suçlu biz oluyoruz? Kaldı ki böyle bir olay olmadığını sizin basın toplantısından çok önce bizzat ben yazdım. Bir daha soruyorum neden toplu halde infaz, çıkın bu hayal ürünü masalı uyduran isimleri söyleyin biz de, siz de rahatlayalım. Gelelim dilinizden düşürmediğiniz şeffaflığa. Bana bu tezinizi ispat edecek bir olay söyleyin bende de susayım. Yönetim kurulu kaynar, her şey süt liman, futbolcular hocalarına sallar üzülerek söyleyeyim hatta bazen siz bile nasibinizi alıyor muşunuz yabancı kramponlara imtiyazlı davrandığınız üzere, yine çıt yok... Misimoviç, İnsua gibi transferler ajan filmleri kopyası sabaha karşı adeta gizliden ülkemize getirilir, yine körebe. Kırk yılda bir bizi basın olarak toplar havalı akredite kartlarımızla (!) karşınıza alır konuşma lutfunda bulunursunuz. Üstelik o konuştuğunuz olayları 80. kez duymamıza rağmen, bu mu şeffaflık...
Bakın gerçekten inanılmazı başardınız, eyvallah... Maç skoru ve tabi şeffaflığı da hesaba katarak söyleyelim bunların dışında yaptıklarınızın popüleritisi az, raytingi fakir ama Galatasaray’ın geleceğini kurtaracı, alkışlar hak edici (Bakın yine yağdanlığa başladı diyecekler. Desinler alıştık...). Ama kurtarmaz! Neden peki, Ali Sami Yen’in içindeki bu yangın. Sokaktaki çocuk bile artık biliyor ki bu hocadan fayda yok. Ve siz hala Nisan ayında iki senelik daha kontrat teklifi sunacağınızı belirtiyorsunuz Hollandalı’ya.. Kötü giden hiçbir günü lehine çeviremeyen, Fenerbahçe maçının önemini bile kavrayamayan, beden büyük geldiği halde futbolcularına aynı model elbiseyi giydiren, kadrosunu küçümseyen ve verdiği demeçlerle her daim sizi ve ekibinizi bu konularda ateşe atan bir Rijkaard. Affedersiniz, Galatasaray’a balayı günleri uzasın diye sezonu geç açtıran, sonrasında futbolcularına aşırı yükleme yapıp adaleleri bitiren, bu yüzden ligin başında ve halen dökülen yaprakları oynatan ben miyim, siz mi, kim başkan kim? Allah aşkına bir kez daha soruyorum, nedir bu Rijkaard aşkı? Koltuğunuzu bile tehlikeye sokan...
‘’Hala burada ya‘’
Lige ara verilmiş, ilaç (mı), yeni kartvizitler sahada, soluk (mu), Fenerbahçe yenilmiş, yasal doping (mi) bütün bu soruların cevabı Antep sınavında şekillenecekti. Maçtan önce efsane Metin Oktay sesleri yıldızlarla öpüşmekte, tüyler diken diken. Oktay futbola veda ettikten sonra bir kez olsun Galatasaray için dedikodu yapmadı, o yüzden Kadıköy’de bile heykeli var, rahmetle anıyoruz, anlayan anladı! Bizim Rijkaard’da değişim sıfır, değil Misimoviç, Messi gelse yine aynı sistem. Adam baş koymuş bu yola (!), 4-3-3 mü, ya da açılımı 4-2-3-1 midir nedir lanet olsun, sanırım bu rakamlar nasıl oynasakta başarsak deyip anti futbolun tanımı. Yahu koca bir 45 dakika kalite yerlerde, atak o da ne, doğru dürüst arka arkaya 3 pas haram, misafirin ekmeğine yağ. İkinci 45 antre hızlı, değişiklikler yerli yerinde kafamıza taş düşecek. Kewell’ın hırsı ve inadı arkadaşlarını “Uyanın be yeter“ dedirtircesine. Haklı olarak 3 puana uzanan penaltıya imza bizzat kendisinden. Ya sonrası; ecel terleri, Servet ve Neill’e dua, dudaklarda en derinden. Arda’ın yokluğu da hissedildi alenen...
Yeni arkadaşlardan söz edersek Misimoviç’e zaman lazım ama İnsua sınıfı geçti. Pino’dan bahsedelim hatırı kalmasın, oyunda kısa zaman kalmasına rağmen umut verdi. Umut vermeyen her zamanki gibi Rijkaard. Alan memnun, satan da, Adnan Polat iki senelik daha anlaşma teklif edecekmiş Hollandalı’ya. Benimde bir teklifim var, şu maçın kasedini Polat’a ben gönderecegim, eğer hala aynı fikirdeyse birimizin aklından zoru var demektir. Ne derseniz Başkan, ben hazırım...