‘’Sabır...‘’
Her şeye rağmen, evet her şeye... Yönetimindeki fokurdamalara, basındaki basiret fakirlerinin aynı zamanda yazın klimalı, kışın yumoş kimliğinde evlerinde yazı yazıp, her vakit Galatasaray’ın açığını arayan şezlong kalemlerin acımasız eleştirilerine, bir kamp boyunca idmanları kapatıp körebe oynayan, yüzü her daim asık Frank Rijkaard’a rağmen bu çocuklar kendi gayretleriyle mükemmel bir hazırlık devresi geçirdiler. Kuşandıkları formanın, oynadıkları takımın farkına nihayet vardılar. Başta Arda beni mahcup eden, utandıran böyle utandırmaya can kurban, öyle bir perfonmans gösterdi ki dudak uçuklatan artı üç ayda sanki üç yaş alan olgunluk hanesinde. Ben madara olmaya razıyım ama sen hep böyle ol. Biraz da maç ne de olsa resmi siftah, üstelik Avrupa’ya merhaba.
Yine garip onbir, tek ithal krampon Lucas, kampta üvey evlat tavrına maruz kalan Ayhan, ki bence Hollandalı’nın en doğru kararı. Bir tecrübe, dizginleri ele alacak bir abi şart. Merkezdeki görev ona emanet. Serdar nasıl başladıysa öyle, rakibin başını döndüren topla vals yapan, yalnız fazla Arda arıyor bizden söylemesi. Mehmet dün Buca’da bugün Sami Yen’de heyecanına tercüman olmayan, bacaklarının titremesini görmezden gelmek suç, bekleyeceğiz.
Arda’nın dublesi, buna karşılık yenilen 2 gol... Merak etmeyin rövanş değişik olur. Yalnız birkaç ismin bu takımda kalması zor. Barış, Mustafa Sarp ve Aykut’un iyi niyetlerine, hırslarına saygı, ama zor, yol yakınken... Zaman herşeye gebe geçen sezona göre kıyaslarsak gece gündüz farkı takım olma anlamında, yalnızca sabır. Şimdilik ‘Şak’ günler geçtikçe, diğer ‘Şak’ta gelecek tabi Rijkaard’a rağmen. Evet bu meslek sizle bitmişti şimdi yeni başlıyor 24 saat takımı takip eden emekçiler adına. Anladın mı şezlong...
‘’Olmadı ama olacak...‘’
Almanya’nın Borussia Park Stadı’nda muhteşem bir cümbüş, sayısal çoğunluk Sarı-Kırmızılılar’ın. Desibel maksimum. Ah bir de karşılıklı küfürler olmasa. Çaresi yok bu beladan kurtulamayacağız. Hele atılan yanıcı maddeler, bir kez rezil olduk ele güne karşı. Hadi bakalım biz de sezon siftahımızı yapıp maçın krampon faslına geçelim... Frank Rijkaard yeni transferler ağırlıklı bir takım sürmüş ve eklemiş pres yap, kora kora mücadele et, futbol kitabı izin verdiği ölçüde sertliğe başvur. On gündür çalışılan ve değişen Galatasaray metabolizmasının kısa bir özeti aslında. Uygulama zayıf zaman lazım. 18’lik Musa’ya, 23’lük Mehmet Batdal’a da. Rakibinin bir kişi eksilmesi ardından golü kalesinde görmek sıkıntı. İkinci yarı oyun içerisinde 7 değişik isim, rakibinin ceza alanında kamp kurma, atak üzerine atak. Arda zorluyor, Serdar hırpalıyor, olmuyor. Karamboller birbirini kovalıyor. Acil bir santrafor aranıyor. Aslında Volkan’ın kurtadığı aman aman bir posizyon yok ortada. Basiret durumu diyelim çıkalım işin içinden. Gerçi anlam olarak bu yenilginin faturası ağır fakat önümüze bakarsak karamsarlık abesle iştigal. Rijkaard bu maçı tamamen hazırlık olarak düşünmüş, Aykut Kocaman ise işi daha ciddi olarak masaya yatırmış. Hangisi doğru derseniz günlük anlamda Kocaman haklı. Ama kapıdan çıkanı hesap edersek...
‘’Merak etmeyin...‘’
Tabii bunda en önemli sebep, futbolcuların ortaya koydukları mükemmel performans. Onlar da artık hocalarını anlamış durumdalar. Rijkaard’ın polis olmadığını ve kendilerinin profesyonel, artı Galatasaray forması taşıdıklarını en nihayetinde çözdüler. Bir örnek verirsek, teknik yönetim boş zamanlarda futbolculara kaldıkları otelden gezmeleri için izin veriyor ama olumlu anlamda kimseden tık yok. Hemen hemen hepsi kah masaja, kah dinlenmeye.. Formanın aslanın ağzında olduğunun, geçen sezon neler kaybettiklerinin farkındalar. Anladığım kadarıyla, kamp sonunda “Yolcudur Abbas bağlasan durmaz” cümlesinde kimse yer almak istemiyor.. Örneğin Servet, sanki futbola yeni başlamış kadar hırslı. Ve gördük ki aynı krampon son iki karşılaşmada sürekli ayağa oynayarak hocasının istediklerini sonuna kadar yerine getirmeye çalışıyor. Umarım bu olumlu start finale kadar böyle devam eder, tüm kramponlar adına.
Tabii bu anlattıklarımızda en önemli pay Adnan Polat’ın. 2. Polat döneminde, her alanda kulüpte radikal değişiklikler yapan Başkan’ın kuralları buralara kadar sirayet etmiş durumda. Kampta bir tane bile yönetici yok Adnan Sezgin ve arkadaşlarına güven tam. Basın sorumluluğuna getirilen Hasan Tankaya sadece bizlerle değil, futbolcularla da abi kardeş vaziyetinde. Futbolcular çocuk gibidir, ilgi ister. İşte Tankaya bunu iyi çözmüş, perde arkasının görünmeyen kartvizitlerinden biri. Aynen devam...
Biliyorum sizi bunlar pek bağlamaz, haklı olarak takmışsınız transfere. Ama mutfak iyi çalışmazsa geçen sezonki gibi tabaklar bayat balıktan geçilmez. Merak etmeyin, Adnan Polat ve ekibi kimyası değişen futbol takımına en uygununu getireceklerdir. Galacticos olup bir varmış bir yokmuş olacağına, Gladyatör olup Sami Yen’miş, deplasmanmış ayırt etmeksizin her maç aynı istikrar sağlayan bir ekip.. Hangisini tercih edersiniz? Bana sormayın ama hancı olarak şu takıma ve Başkan’ınıza güvenin, gerisi kolay. Kimsenin harakiri yapmaya niyeti yok, anlaştık mı...
‘’Taş gibi...‘’
Hemen belirteyim bu bir umuda yolculuk yazısı değildir, kimseye hayal tacirliği yapmaya da niyetim yok. Yaklaşık beş gündür Galatasaray’ın Hollanda kampındayız. Burada rahat ve güzel bir ortam var. Hemen futbolculardan başlayalım dilerseniz ve tabii ki Arda’dan. Hatırlarsanız bundan önceki yazımda Arda’yı eleştirmiştim. Sanırım mesaj alınmış. Yıldız futbolcu artık kaptanlığın artı değerinin farkında. Yeni gelenlerle ilgileniyor, iletişimi pozitif, büyüklerine saygılı. Aferin Arda, senden beklenen bu.
Takımın, geçen sene olmayan sevgi ve birlikteliğin, şimdi tam tersi bir görüntü vermesinde, akılları başa alan perde arkasındaki gizli kaptan Ayhan’ın da emeklerini yadsıyamayız. Gelelim yeni transferlere.. Cana hakikaten söylendiği gibi kafa, tekme, krampon Allah ne verdiyse giren adeta korkusuz bir savaşcı. Ali Turan’ın da farkı yok Arnavut futbolcudan. Mehmet Batdal tam bir şans. Hem heyecanı, hem efendiliği 10 numara. Hakan Şükür benzetmesinden etkilenmezse yolu açık. Musa’nın gençliği yeter. Biraz da Serdar Özkan.. Yemen Ekşioğlu haklıymış, “Kendini verirse bu senenin en önemli transferi olur” demişti. Jenerik iyi değil, mükemmel. Çağlar için bir şey söyleyemiyoruz, zira şu an hafif bir sakatlığı olduğu için daha gün yüzü göremedi.
Geçiyoruz ağzı ile kuş tutsa kimseye yaranamayan Adnan Sezgin’e. Futbolun yeni patronu herkese inat var gücüyle çalışıyor. Siz bakmayın Rijkaard’la kavga etmiş masalına. Neymiş suratları asıkmış, ne yani günün 24 saatini otuz iki diş sırıtarak mı geçirecekler! Galatasaray’da light devri kapanmıştır. Saldıran, kolay pes etmeyen, tabiri caizse deplasmanlarda etek giymeyen taş gibi bir takım geliyor, haberiniz ola...
‘’Ardasaray!‘’
Galatasaray’da geçen sezon garip şeyler oluyordu, sustuk geçer hallederler diye ama nerde, şu dönemlerde abukluk maşallah tam gaz. Son kurban doğuştan Karşı-yakalı Caner, hayırlı uğurlu olsun, bana göre başarılı olur göreceksiniz. Olay bu futbolcunun transferi değil. Florya’daki sistem nasıl çalışıyor? Rijkaard, Polat, Sezgin, Turan hangisi daha yetkili? Son isme şaşırdınız sanırım. Oysa hiç şaşırmayın. Caner’e yumruğu basan kim, O. Servet’i küstüren ve şu anda biletini kestiren kim, O. Elano (Sırf 10 numaralı tahtının sallanmaması adına) ve Keita’ya pas vermeyip onları futbola küstüren yine O.
Yerli-yabancı futbolcular arasındaki buzdağlarını eritmeyen tam tersi bir görüntü veren, O. Emre Çolak’a yer açsın diye ağzıyla kuş tutmaya çalışsa yaranamayan Dos Santos’u ekarte etmeye çalışan yine O. Kaldı ki Meksikalı’nın bildiğim kadarıyla takımda kalmasını en fazla Rijkaard istiyordu. Şimdi bana söyleyin hocası istediği halde opsiyonu Galatasaray’da olan bir futbolcu niye alınmadı? Şimdi soruyoruz yetkililere, hoca ve taraftar Gio’yu takımda görmek istiyor, niye almıyorsunuz diye, verilen cevap; değeri arttı, almamız zor cevabı geliyor. Gel de delirme! Bununla da bitmiyor komedi, üstüne üstlük sırf O istiyor diye Beşiktaş’ın kara listeye koyduğu Serdar Özkan alınıyor. Affınıza sığınarak ben bu işe kısaca “Yuh” derim. Siz ne derseniz deyin. Demek ki doğuştan Galatasaraylı olmak bir işe yaramıyor, Cüneyt Tanman, Prekazi, Hasan Şaş, Hagi ya da uzağa gitmeyelim Baros, hangisi doğuştan Galatasaraylı?
Ama kabahat onda değil. Bu yaşta ona kaptanlık verip, sepet gibi nereye gitse yanında dolaştıranlarda. Bakın kimsenin karakterine lafımız yok, özel hayatına da. Sinema kapatmış, en iyi, en kalite arabaya binmiş, saat takmış beni zerre kadar ilgilendirmez, Allah daha çok versin, bizim lafımız yine O’nun iyiliği için. Defalarca yazdık çizdik tınmadılar, “Arda’yı satın bu futbolcunun önünü açın” diye. Ama artık bardağı taşırdınız. Önümüzdeki sezon “Futbolcular eşittir, Arda daha eşit” diyorsanız bir ay sonra Rijkaard, sonrasında da Adnan Polat ve ekibi gider. İster misiniz Haldun’u dışlama harekatının alt yapısında yine aynı isim olsun, ne de olsa Saffet Ulusoy kankası, aldırırsa kulübe şaşırmayın. Anlamak istemeyenler ya da kulak arkası yapanlara Türkçesi; Florya’yı “Ardasaray” yapan ey cemaat, muhalefetin yapamadığını doğuştan bir Galatasaraylı(!) yapıyor uyanın artık...
‘’İngiliz Kemal!‘’
Stoch’un transferinin yalan olması aleme, yönetimin sınıfta kalması gibi gösterildi haklı olarak. Haklılar tabi ki ellere koz gelince kalemler bileylenir itinayla, üstelik bu takımın adı Galatasaray ise eleştiriler maksimum ve acımasızca olur en derinden. Yazıma başlamadan önce Florya’nın yeni patronu Adnan Sezgin’le konuştum. Tabi konumuz Slovak futbolcu. Sezgin “Stoch bizim hiçbir zaman önceliğimiz olmadı, böyle bir parayı zaten biz vermeyiz. Veremeyiz demiyorum yanlış anlaşılmasın, bu futbolcunun alınmayışı asla bir kayıp değil. Galatasaray’ın kimlere imza attırdığını duyunca herkes bize hak verecek” dedi.
Kesinlikle katılıyorum. Bir Stoch gider, yüz Stoch gelir. Yönetime, açık artırma şeklindeki olaylar ters. Gerçi şirket birleşme tatbikatı kasada metelik bırakmasa da Polat ve ekibi çok isteselerdi inanın Londra senaryosu böyle sonlanmazdı... Ayrıca gündem değiştirmek ve başarısızlığı kamufle etmek için rakibinin ilgilendiği futbolcuya maydanoz olunmaz. Olursa, fiyatı artan 3 kuruşluk kumaşı, 10 liraya alır. Burada kaybeden, düdüğü çalandır. Kakalayan ve kakalatanı eleştirmek sadece bizimkilere aittir. Ters anlaşılmasın, kedi uzanamadığı ciğer misali değil benimkisi. Stoch her eve lazım bir krampon ve Karşı-yakalılara önemli katkı sağlayabilir. Hayırlara vesile. Ama böyle bir ticaret... Stoch dert değil. İki aydır yırtıyoruz kendimizi Dos Santos’u alın diye tabiri caizse. Tık yok. Bakın iddia ediyorum Meksikalı’nın tapusu en önemli transfer harekâtıdır. Tabi burada taze damadın da ısrarcı olması lazım. Bir de kaleci problemi var, yeni sezonda her daim istikrar problemi yaşayan Aykut bu yükü kaldırır mı? Ufuk’a gerekli şans verilecek mi? Baros’un mutlak bir partnere ihtiyacı var. Nonda’nın satılışı nelere mal oldu hatırlanması bile eziyet. Sercan masalını yemedik, yanlış hedef. Adaya bileti alınan Arda ve artık istenmeyen Servet’in arkasından ne zaman mendil sallanacak, bekliyoruz. Önümüzdeki günler birçok olaya gebe. Ama şu var ki Adnan(lar) boş durmuyor. Her türlü parasal soruna ve etraflarındaki sürüsüne bereket İngiliz Kemal’e rağmen...
‘’Adnan Sezgin‘’
Adnan Polat adaşı Adnan Sezgin’i futbolun tek patronu yapınca kıyamet koptu. Kimler tarafından? İçimizdeki Galatasaraylılar, İrlandalılar’ın 2010 versiyonu... Açalım; Seçimde takla olup mevcut yönetime nasıl yara verelim diye aportta bekleyen muhalefet, yazı sıkıntısı çekip ve Polat yönetiminden yüz bulamayan bazı kalemler... İsimlerinizi yazıp amaçlarına ulaştırmayacağım işte, haybeye şöhret, başka kapıya. Neyse yine dalgalandı bu deli gönül biz devam edelim...
Allah aşkına siz söyleyin Adnan Sezgin kimdir? Galatasaray Futbol A.Ş.’nin Müdürü, yani dün gelmedi bu kulübe, o yapmayacak da ben mi yapacağım... Yok efendim Haldun Üstünel’e haksızlık yapılıp, ayağı kaydırılmış. Üstünel şu an nerede? Bilmeyen varsa hatırlatalım. Miroslav Stoch için Chelsea’nin yöneticileriyle pazarlıkta. Yine soruyorum size, işi elinden alınan, küstürülen bir kişi eskisinden daha da aktif ve istekli çalışır mı? Hâlâ anlamayan varsa Aziz Nesin haklı olduğunu bir kez daha haykıracak yattığı yerden. Ayrıca şöyle kolay bir hesap yapalım, merak etmeyin yormayacağım o nadide beyinlerinizi. Adnan Sezgin’in yetkilerinin kısıtlandığı son iki sezonu ele alalım, ilkinde 5.’lik, bu sene de 3.’lükle kapanan perde, konuşan var mı? Tısss. Yanlış anlaşılmasın amacımız Haldun Üstünel’i vurmak değil, zaten bizim kimyaya aykırı. Haldun, böyle hitap ediyorum tribünde beraber büyümüştük (O da suç olmuştu Genel Kurul’un bazı aristokratları tarafından, tribün çocuğu tövbe...) Evet Haldun’un bu kulübe verdiklerini kimse yadsıyamaz. Ama gereksiz yere, üstelik kendi de rahatsız olduğu halde üzerine ‘Mandrake’ lakabının yapışması, Üstünel’i bir hayli yıprattı. Başta Jo olmak üzere transferlerin istenilen gibi çıkmaması da duble yıprattı genç yöneticiyi...
Kan değişikliği çoğu zaman yarar getirir. Siz ne derseniz deyin, Adnan Sezgin bu görevi layıkıyla yapacaktır. Kişisel problemleriniz varsa o zaman başka yerde dökün kininizi, satırları meşgul ederek ve Galatasaraylılar’ı kandırarak değil. Adnan(lar) kompleksinizi biraz rafa kaldırırsanız biz de rahat ederiz, sizler de, şu futbolsuz günlerde...
‘’Yukarıda Allah var‘’
Fenerbahçe’nin şampiyonluğu son anda kaptırması en fazla Polat ve Demirören’i sevindirdi. Taraftarın mutluluğuna hak veriyorum ne de olsa rakipleri sokakları süsleyecek, Sarı-Lacivert renkli bayraklar bütün bir yaz mevsimi asap bozucu bir durum olacaktı onlar için. Ama Adnan ve Yıldırım Bey’in artık kendi muhasebelerini yapmaları gerekiyor, ‘Biz nerede yanlış yaptık’ diye. Şaşırdınız sanırım, karşı-yakalıları överek girdik yazımıza, yiğidi öldür hakkını yeme. Burada frene basalım, gelelim şu ceza konusuna. Üç sezon önce meşhur su şişelerinin havada uçuştuğu ama kimsenin burnunun kanamadığı Galatasaray-Fenerbahçe maçından sonra Mecidiyeköy'e gelen ceza 5 maç, Fenerbahçe’nin Trabzon’la oynadığı daha da meşhur anons komikliği ve çok kişinin yaralandığı, tribünlerinin adeta ateş topu olduğu maçtan sonra Kadıköy’e gelen ceza ise 2 maç. Federasyonla Fenerbahçe arasında buzdağları varmış, böyle soğukluğa can kurban. Kimseyi enayi yerine koymayın, çıkın medyanın önüne “Bizim Mahmut Bey’le aramız gayet iyidir, hatta lig bitmeden bir ay evvel Kıbrıs’ta buluştuk hiçbirinizin ruhu bile duymadı” deyin siz de rahatlayın biz de...
Neyse bu kadar dedikodu yeter, geçelim bu sezon Galatasaray rotasının nasıl olacağına. Şirketlerin birleşmesinden sonra kasa tam takır, kuru bakır. Bu birleşme en az 5 şampiyonluğa bedel ama sen gel de bunu taraftara ve medyada aportta bekleyen kalemlere anlat. Evet Adnan Bey düşünceli, o da biliyor ki başarısızlık halinde ilk gidecek Rijkaard ve tabii ki kendisi. O yüzden değişik bir formül deniyorlar. Özellikle bonservisi elinde olan yetenekli ve genç oyuncuları toplamaya başladılar. Nihayet anladılar ki takım ruhu devamında şampiyonluk Türk oyuncularla gelir, diğerleri profesyonelce katkı sağlar. Ali, Mehmet Batdal, Musa, Serdar bu yüzden transfer edildi, devamı da gelecek. Eğer Rijkaard saçmalamaz, Arda kaptanlık acemiliğini atarsa ve hakkaniyetli bir federasyon ve de PFDK olursa seneye aynı sıkıntılar yaşanmaz. Ama sen önceki emsali tanımayıp cezayı ikiye bağlarsan, o zaman avunmanın ünlü kelimeleri pelesenk olur taraftarın diline; Yukarıda Allah var...