‘’Utan artık...‘’
Gözlerime inanamıyorum ‘BAM‘ yok. Açalım; internet dilinde Barış, Ayhan ve Mustafa Sarp. Sakatlık ve cezalı oluş mu yoksa kafaya düşen saksı mı? Rumen ağabeyinin boncuk buldukları nihayet bu maç yok. O zaman umut da var keyif de, hüzün bile olsa hiç değilse bir estetik var kazma kürek yaktırmayan. Antep zor deplasman, çetin ceviz ama çare de yok gelecek sene uğruna, Edirne ötesi için. Yoksa bitti bu rüya, yandı gülüm keten helva. Baştan anlaşalım Hagi’yle gitmez her sonuçta, her mekanda. Ama adınız Galatasaray’sa bir umut demek yalan olmaz sanırım.
İlk 45’e bakalım sürekli top konuk takımda, fakat top ağlarda ters taraftan. Yine mi dağıldılar kağıt helva misali. Olmaz artık futbolun tanrıları izin vermez diye tahmin ediyoruz. Gerçi yine göz zevki yok, keyif karaborsa futbol adına ama hakim olanın hakim olması lazım. Neyse ki Kazım’ın imzası zor olsa da... Golcün yok buna da şükür desek. Demeyeceğim işte koskoca bir ara transfer dönemi santrfor alamadın, Becali ve Popescu bu laf size, bu imkanı sizlere sağlayana ise sustum, ilerde görüşürüz...
İkinci 45, karşılıklı ataklar, karşılılıklı imzalar, önce geldiğinden beri joker kullanılan Stancu, sonra da ligimizin gediklisi El Yasa’dan. Antep’ten de delikanlı futbol helaliyle. Akşamın yıldızı Cenk ve bitiş. Gerçi kurtarıcılar Sarp ve Aydın’ın girmesi yine bana hüsran, yine bana katran geceler, belli olmuştu kader, yapacak bir şey yok. Hakan Yakın’ı, Ümit Karan’ı, Saido’yu, son gelişinde Misimovic’i ve neticesinde Adnan Polat’ı bitiriyorsun, hiç mi utanma yok sende...
‘’Sinir harbi...‘’
Öyle ya, ağır ağabeyler aportta bekliyor koltuk sevdasına. Yara vermenin en kolay yolu futbol sahasından geçer, hepinizin bildiği gibi. 2 maç kaybet tepetaklak. İşte o yüzden, Galatasaray kazanmak zorunda Başkan’ı aşkına. İşte bu yüzden sadece dün akşam değil tüm maçlarda var gücüyle oynamak zorunda, çeneleri biran evvel kapatmak için Galatasaraylı kramponlar. Ev sahibi de stres içinde, şampiyonluk treninden kopmamak uğruna mutlak kazanmak zorunda, yoksa makasa girer...
Artık kaleci hatası yazmaktan biz bıktık, Florya’nın eldivenleri hata yapmaktan bıkmadılar. Buna bir de yardımcı hakemin bariz ofsaytı görememesi eklenince, o ana kadar hiç de fena oynamayan konuk takım, Miller imzalı golü ağlarında gördü, arkadan bir gol daha bu kez Vederson’dan, asist yine kaleci Ufuk’tan, ama günah almayalım bu kez hakem yardımı yok. Yazık, insan üzülüyor. Büyük umutlarla alınan genç Ufuk’tan hata üzerine hata, hem de katmerli.
Maç ilk 45’te bitti. Sonrası kartların havada uçuşması, sinir harbi falan filan sonuçta ev sahibinin yoluna devam etmesi. Hagi için soru işaretlerinin ayyuka çıkması. Bu takımdan, şu zamanda çok fazla bir şey beklemek abesle iştigal. Alışacaksınız. Taraftar sabırlı ama başta da söyledik ağır ağabeylerin ekmeğine yağ sürülmesin diye, umarım dünkü yenilgiyi topladıkları imzaların altına dip not olarak koymazlar, koyarlar mı? Her şey beklenir...
‘’Sonuna kadar...‘’
Açılışta bu kadar tökezlemezdi diye düşündük yıllardır tanıdığımız kişinin. Vardır bir sebebi diye düşündük hayırlara bağlayarak. Biz sustuk, peki ya diğerleri, hazıra konmak isteyen iktidar heveslileri, açık buldum umuduyla kaleminden kin ve nefret kusan arkadaşlar. Her gün tefrika sütun sütun, her an slogan zehir ve salya kokan. Nasıl da hevesliydiler Polat basın toplantısı yapacağını açıkladığında, ne hayaller kurdular. Öyle ya çoğu istifa edeceğini sandı, umutlandılar. Nasıl olsa öncü birlik bütün havası olmayan işleri bitirmişti. Stad açılmış, Riva değerine değer katmış, şirketler nikah kıymış, taşlar yerli yerine oturmuştu. Hak veriyorum böyle bir pozisyonda kimin ağzı sulanmaz, o albenisi git gide fazlalaşan koltuk için. Başkan konuştu kah öfkeli, kah sakin. Cümlelerinin haklılığını bırakın, dudaklarından dökülen harfler bile doğruydu...
Taraftara seslendi mertçe, destek istedi son kez. “Beni taraftarım eleştirir” dedi, başkalarına ne düşeceğinin yorumunu bizlere bırakarak. Yakışmıyordu çünkü, kendine sarfedilen ıslıklar uymuyordu kimyaya, misafir gelen Başbakan’a yapılan protesto 105 senelik kulübe. Özür diledi abartarak da olsa ama sonunda özür de diletti nihayetinde. Ve 20 senedir yapılamayanları 3 yıl içinde ekibi ve bizzat kendinin başardığını yineledi, bugüne kadar anlamayanlara ya da işlerine gelmeyenlere. Etrafında bulunan kader arkadaşlarından bazılarıyla çalışamayacaklarını da ekledi. Gerçi geç kalınmış bir karardı. Üç ay evvel yazdık bu parçalanmış yönetim kuruluyla bu iş gitmez bir an evvel birileri ayrılmalı diye. Olsun, geç oldu temiz oldu. Bundan sonra amelelik bitti, artık futbolda başarı arayacak, hatalara opsiyon tanımadan Adnan Polat.
Sivas maçı çok önemliydi, taraftar sınıfı geçti. Başkan devirmek hararetiyle imza kampanyası açmış kişileri ve bu olayı köşelerinde ballandırarak yazan arkadaşları “Mor ve ötesi”ne kapak yaptıklar için bir kez daha bu taraftara helal olsun. Tabii rantçı, fırsatçı ve sırf menfaatleri uğruna koltuk sevdalılarının oyununa gelip figüran rolüne düşmedikleri için de. Son söz yine aynı adrese, “Galatasaray taraftarsız olmaz” diyen bir Başkan’a sahipsiniz bunun değerini sonuna kadar hatırlayın. Ve bundan sonra da burnundan kıl aldırmayan asilzadelere(!), aynı adreste mürekkep yalamamışları 2. sınıf Galatasaraylı sayanlara yol açmayın sonra çok üzülürsünüz, üzülürüz. Hep böyle...
‘’Avuçlar yalandı...‘’
Önce, Özhan Ağabey’in heykelinin açılışına gittik. Duygu yüklü dakikalar etrafımızı sardı, sarmaladı, anlatılmaz yaşanır. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal ve arkadaşlarına avuç dolusu teşekkür. Oradan yolumuz malum, TT Arena. Stat krizi, yeni kramponlar, yönetimdeki kaos ve Polat’ın silkinişi, tüm bunları bir hafta içinde yaşayan Galatasaray, kolay değil. Bazıları protesto bekliyordu, özellikle pusudaki Anti Adnancılar. Avuçlar yalandı, tek çatlak ses gelmedi kulağımıza. Taraftar doğrusunu yaptı, monşerlerin piyonu olmadı salt takımını destekledi helal...
İlk 11’lere bakıyorum, bir defo olmak üzere diğerleri için itirazımız yok. Peki ama niye kimse yerli yerinde değil. İstepne santrafor Kazım ve yine aynı şekilde stoper Cana’yı baştan hatırlatalım. Oysa defoyu hiç oyuna sokmayıp sağ tarafa Kazım’ı, gol yoluna Stancu’yu koyamaz mıydı? Ne bu zorlama! Of of içim daraldı vallahi, her gelen Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkıyor. Bütün bu dezavantajlara rağmen ev sahibinin geçmişe oranla istekli üstelik ısıran, hırslı, rakibine pabuç bırakmayacak cinsten bir oyun sergilemesi izleyenleri memnun etmiştir sanırım. Tabi Yekta’nın şık ve estetik futbolu da...
Stancu ve Insua’nun girmeleri artan baskı ve sürpriz golcü Servet’in imzası, üstelik Arena’da ilk golü atarak tarihe geçmesi... Transferlerde 0 hata. Yekta’yı yazdık, ya oyuna sonradan giren Stancu, ilaç desem? Aslantepe’nin akustiği ve atmosferinin de katkısını unutmayalım, bu ortam ölüyü diriltir. Açılışa Erdoğan gelmişti, bugün yaşanan törene Kılıçdaroğlu.. Adnan Polat’ın dediği gibi, “Galatasaray Türkiye’dir” desem abartmayız sanırım...
‘’Özhan Ağabey...‘’
İşte bu amaçla kurulmuş Galatasaray, ilkler hep bu camiaya nasip olmuş. Duygulanmamak elde değil, gazetemiz sayesinde dünyanın bir çok ülkesini gezip stadyumlara konuk olduk, ama yok böyle bir şey yok! İnanılmaz gerçekten inanılmaz. Metrodan başlayalım dilerseniz.
Aslantepe’de indik futbolcu edasıyla, tünel bizi o devasa yapıya çıkardı. Taraftarlardan tek ses “Allah be!” Bence de öyle, nutkumuz tutuldu desek abartıyoruz saymayın, abartılacak bir durum yok çünkü. Büyülü atmosfer daha dışarıda başlıyor, ya içerisi? Girelim...
“2016 kriterlerine göre dünyanın en iyi stadı demişti” Polat, hadi canım demeyen var mıdır bilmem ama Başkan haklıymış. Öyle bir işlemişler, Toki yetkilileri nakış nakış vallahi.
Cem Yılmaz’ın reklamı olay, eline sağlık Fenerbahçeli arkadaşım. Akustik demiş reklamda ona da abarttık dedik az demiş, yok böyle bir akustik. Ali Sami Yen cehennemdi ya burası da öyle, deplasman takımlarının hakikaten işi zor. Evet şimdi finale geliyoruz, ilk önce Özhan Canaydın, ne emek verdi rahmetli bizzat şahidim. Ankara’ya gitmeleri ansiklopedi olur. O şimdi rahat uyuyor, rahmetler dorukta Galatasaray’ın tek ağabeyine... Sonrasında Adnan Polat, Işın Çelebi, Ali Haşhaş ve arkadaşları sizlere de helal olsun.
Tabii ki bazı eksikler var, fakat bu kadar güzellik tüm arızaları kamufle ediyor. Tabii nankörlükleri de hoşgörüyle. 2-3 ay sonra hepsi biter, mükemmellik ötesine de şahit oluruz. Eee eleştirmesek olmaz, soracağız tabii, ultra bir stat eyvallah.. Ya kadro? Hadi bakalım, buraya yakışacak takım ama adam gibi takım...
‘’Göz yaşlarıyla...‘’
1964 - 2010, dile kolay kısa pantolonla gittiğimiz Ali Sami Yen mabedine veda etmek varmış kaderde. Annelerimizin bir gece önce hazırladığı kuru köfteler, tan ağırmadan gişelerin önünde çileli bekleyiş, ayaz, kar, kış dinlemeden. Çogu zaman sevinç, ara sıra hüzün. Neler yaşanmadı ki burada çığlıkların gökyüzüyle öpüştüğü gecelerde. Hayallerin gerçekleştiği büyülü alan, son konuklarını ağırladı dün akşam gözyaşlarıyla... Kelimenin tek anlamıyla muhteşem bir organizasyon emeği geçen herkesin beynine ve eline sağlık. Yakışan yapıldı, yakışmayan enstantaneler de vardı ama gecenin o tatlı ve romantik rüzgarı alıp götürdü ayıpları...
Gelelim maça, bu sezon Galatasaray’ın tek umudu, tek yolu her geçen gün reytingi azalan Türkiye Kupası. Belki de yıllar sonra ilk kez bu kadar kıymetli olacak bu kupa, özellikle Edirne ötesi için ev sahibi adına. Şu özel gecede eleştirmeyelim diyorum ama imkansız. Topla rakibinden fazla haşır neşir olmak güzel de, pozisyon yok. Beypazarı ile oynuyorsun bir zahmet üstün gözük. Kimse yediği hatalı golde Aykut’a suç bulmasın ilk şutunu 36. dakikada çeken diğerlerine ne demeli? Bir de topu alan geriye dönüyor, ilerisi kimsenin umurunda değil sanırım Antalya’da bunu çalıştılar tüm kamp boyunca...
İkinci 45, nihayet uyanış, ailecek misafir takımın ceza sahasında kamp kurmaca. Kazım’ın antresi hareketliliğin artışı, Culio’nun hırsı, Servet, Arda ve Kazım’ın imzaları. Neyse ki maç böyle bitti, yoksa tarih gerçekleri bu kez tersten yazacak ve hiç unutulmayacaktı. Hoşçakal Sami Yen, tüm güzelliklerinle...
‘’Tehlikenin farkında mısınız...‘’
Biliyorum yine sinirlerinize tavan yaptıracağım, Kazım’ın doğru bir transfer olduğunu savunarak alabildigine yanlışa rağmen. ‘Pazar pazar bu adam ne saçmalıyor’ demeyin, rüzgara karşı her daim fikir değiştirenlerden değilim, yolu takip edenler bilir. Bir Kazım çıktı, nam-ı diğer kelepçeli. Ama itiraf geldi, Fenerbahçe eski menaceri ve son derece başarılı Volkan Ballı’dan (bu zattan sonra kendine gelemeyen Karşı-yakalılar düşünsün, Florya’nın Mustafa Turgun benzeri, deve insan ilişkisi, canım büyüklerde normal!) aylar sonra yalanladı, ‘Kazım o partide yok’ diye. Ama Galatasaray’ın çok bilmişleri ahlak dersi vermeyi bir görev kabul ettikleri için Florya’nın yeni misafirini savunmak bir Fenerbahçeli’ye düştü. Amaç ne? Adnanlara vurmak (ki bazen hak ediyorlar) futursuzca bilinçsizce, başka malzeme yok ki. Başkan diyor ki “Kazım’ı Hagi istedi” buna rağmen aileye hürmet Adnan’lara. Dedenin önderliğinde basın, sonra da taraftar. Hadi dedeyi anlamak zor değil, her daim aykırı olacak içi boşalmış adeta bitmiş bir gelenek. Fazla söz etmeyelim, ekmek tereyağ olmasın. Gelelim taraftara... Radyospor’da dinleyicilerimden bazıları isyanda. Ama ne isyan, Kazım dolayısıyla. Neymiş kartını iptal edecekmiş, kombinesini yakacakmış! Yak, kimin uğrunda hatta git Karşı-yakalı ol. Galatasaraylı olan her şartta Galatasaraylıdır. Dede de genel kurul üyeliğinden istifa etmişti, eee kimin umrumda? Yıllar önce basın tribününe Sarı-Kırmızı kaşkolla git, Galatasaray bayrağına yumruk geçiren senin modelinden başka bir adamla sidik yarışına gir, taraftarlar arasında düşmanlık başlat, sonra bugün Kazım alındı sırada Mutu sonrasında Daum’u alın de ahlak abidesi ol, bak sen evet ülkemizde mazi bir kalemde silinir, ama senin marifetlerin hiç unutulmadı dede!
Sanmayın ki yönetimi şakşaklayan bir yazı bu, bakın şimdi neler geliyor. Kazım’ı bırakın şimdi, kim alındı başka, Arjantin’li Culio bakmayın siz dogduğu yere. Nerede oynuyordu Hagi’nin vatanında, kim ilgileniyordu Becali ve Popescu. Aylar önce yazdık Misimoviç suni çime gönderilince. Hagi’nin bu yapısıyla Galatasaray’a bir fayda gelmez diye. Romanya’dan kurtarıcı pehh sanki La liga’dan geldi arkadaş! Hagi’nin maddi durumuna bakıyorsunuz ihtiyaç yok eee ne bu. Demek ki Florya’nın etrafı deniz, yemeyen keriz mi diyelim yakışmaz. Eli coplu Aydın, Barış’ta umut arayıp, Hakan Balta’yı 10 numara oynatan, maç esnasında o ana kadar kim yıldızlaşmışsa yanına alan adamdan ne hayır gelir, gelmez. Biliyorum Pegasus ve Albayrak Ronaldinho’yu almak için seferber olmuş durumda. Hiç uğraşmayın Brezilyalı gelir onu da A2’ye gönderir, kompleks coşkusu zirveye yerleşir Hagi bey’in.
İki ucu neyse... Bu sezonu bitirecekler minumum hasarla sonra herkes köyüne. Sami Yen’in vedası, TT Arena’nın açılışı, kamuflenin A babası. Yemiyoruz gargara yapan da yok. Dededen başladık nerelere geldik. Son olarak gerçek taraftara seslenmek istiyorum, biliyorum yolcuları protesto edince tribün rantcıları tarafından hırpalanıyorsunuz ama sorun yolcularda değil onları bu camiaya sokan hancılarda. Allah aşkına bakın, Galatasaray Spor Kulübü’ne son alınan üyeleri inceleyin. Tehlikenin farkında mısınız...
‘’Yarınlar...‘’
Her sezon umutlarla girilen maraton fakat sonu hüsran. Rijkaard gibi bir kartvisit ama içi boş, umursamaz bir portre. Arkasından son derece disiplinli, zaman zaman karakterine yapışmış bu huyunun dozajını abartan Hagi. Sen Misimoviç gibi bir silahını suni çime göndereceksin ama parasını da tıkır tıkır ödeyeceksin. Bizim mahallede bunun adına “Ne iş derler”. Ben olsam Başkan’ın yerinde, Bosnalı’nın 1 yıllık ücretini Hagi’nin alacağından keserim! Allah aşkına şu takıma bakın, A2’ye gönderilecek başka krampon mu yok, üstelik bu kadar futbol özürlünün arasında affınıza sığınarak. Adnan Sezgin ve Murat Yalçındağ özellikle yarınlar için umut verecek bir kaç isimle el sıkıştı. Ama göreceksiniz bu isimler Rumen patron tarafından veto yiyecek. O’nun için varsa yoksa Becali ve Popescu’nun aracılık edeceği veya getireceği kramponlar... Vah benim Başkanım vah! Ne demek istediğimi çok iyi anladınız daha fazla açmayalım, sinir bozmayacağız demiştik...
Diyelim ki kafaya saksı düştü, dediklerimizin tersi çıktı. Bir bakalım kimlerle görüşülüyor şu aralar. Bony Wilfried, 22 yaşındaki golcü futbolcu otoriteler için bir umut. Drogba’ya benzetiliyor. Sparta Prag’taki sezonu tek kelimeyle muhteşem: 23 maç-17 gol! Emmanuel Mloba, 17 yaşında, Kongolu, şu an ülkesinde Mazembe forması giyiyor. Yıllar önce sanırım kundakdayken(!) Tottenham keşfetmiş, bonservisini almış. O da bir başka yıldız, Roberto Carlos’a benzetiliyor. Bu iki ismin yanı sıra Taner Yalçın ve Sinan Bolat var. Ortak özellikler, hepsi genç, hepsi yarınlar için. Beğenilmeyen her daim yerden yere vurulan Adnan Polat ve arkadaşlarının yeni kurtuluş planı. Bu planda en küçük rol Hagi’nin. İşte korkularımız, başta da dediğim gibi Becali, Popescu ve Hagi’nin kompleksi. Hagi askerlik günlerini hatırlayıp (Gerçi hiç unutmamışa benziyor) aynı şekilde davranırsa bu saydığımız isimlerin Florya’ya girmesi imkansız olur. Mutu gibi artık kendine yararı kalmamış, bugün var yarın yok görünümüne sahip futbolcularla günü idare ederler. Sezon sonu Hagi veda eder, her şey tekrar sil baştan. Yazık değil mi?
Evet, işte size Galatasaray’ın son günlerde yaşadıkları. Umarım bu kez yumruk masaya vurulur ve doğrular uygulanılır. Neyse hayırlısı...Dün Hürriyet Gazetesi’nde Mehmet Yakup Yılmaz’ın “Ali Sami Yen’de hepimizin hatıraları var” başlıklı yazısı okudum. Mehmet Abi ne güzel yazmış. Diyor ki “O stadyumda hatıraları olan sadece Galatasaraylılar değil, Fenerbahçeliler’in, Beşiktaşlılar’ın da unutulmayacak anıları var. Bir gece dozerler oraya girip yıkmadan önce, o eski hatıralarımızı yeniden yaşamaya hakkımız yok mu? Geliri zor durumdaki eski futbolcular için kullanılmak üzere şöhretler karmalarından oluşan, herkesin beşer, onar dakika formasını değiştirebileceği bir maç organize edilebilir diye düşünüyorum”. Eline, beynine sağlık Mehmet Abi. Yapılsın ki geçen maç sahaya yapışan koltukların rezaleti bir nebze unutulsun...