‘’Adnan Polat'a açık mektup...‘’
Medya ve spor kamuoyu, hatta Galatasaray camiası ikiye ayrılmış durumda. Adnan Polat’ı sevenler, Adnan Polat’tan nefret edenler. Niye böyle oldu, neden? Sebebi basit. Başkan koltuğuna oturur oturmaz “Herkese şeffaf olacağız“ sözü vermişti. İşte kırılma anı, asla şeffaf olunamadı ve hala aynı nakarat dönüyor. Kapalı kapılar ardında konuşmalar, basit bir mesele bile dünyanın en gizemli olayı haline getirilip, abartılarak medyadan ve tüm alemden saklanması... Ve bu oluşumdan cesaret alıp Rijkaard’ın kamp dönemi: 17 iş gününde sadece 3 idmanı basına açması, o da dostlar alışverişte görsün modeli, pes! Şeffaflığa bakın! Neydi bu kadar Galatasaray’ı sırlar dünyasına çeviren? Avrupa’ya veda edildi, son derece geç kalınmış Misimoviç ve İnsua transferi yapılarak kamufle, tam bir Aziz Yıldırım taktiği. Yıkımı ve skandalı unutturacak tatlı su kurnazlığı ve yalan... Şunu unutmayın, bir Trömsö faciası kimsenin hafızalarından çıkmadı bu ülkede, bu skandal da unutulmayacak. Bir Elano satılsın diye Avrupa ligine veda etmeyi göze almak...
Fenerleşmek...
Evet yalan söylendi herkese, üstelik basına fatura çıkarılarak. Neymiş biz karıştırmışız koskoca 105 senelik kulübü! İstifalar, şirketlerin birleşmesi için prosedürmüş. Onu biliyoruz geçiniz. Yalnız bana değil, bizlere şu cevabı verecek misiniz? Cemal Özgörgey istifa edene kadar kaç yönetim toplantısına katıldı? Ekonominin beyni dediğiniz Ali Haşhaş kimlerle konuşuyor ya da tam tersi, Yiğit Şardan’la muhabbeti ne ölçüde, ya da kısacası yönetim kurulunuzda sırt sırta verecek kaç kişi var? İsimlerini duymadıklarımız konu mankeni mi? Ne iş yaparlar? Sonra gereksiz dialoglar... ‘Galatasaray şampiyon olacak’ diyorsunuz bence de olacak. Ama tek rakibim Fenerbahçe ne demek? Yıldırım’a yakınlaşma sözcükleri mi, yoksa sonunda her haliyle biz de “Fenerleşiyoruz”un müjdesi mi? Tribün rantı, bedava ve nereye gittiği belli olmayan maç biletleri, futbolcu hegamonyası, Ali kıran baş kesen tavırlar... Yalan mı? Yalansa bunu da yalanlayın biz de ailecek gülelim. Bakın Sayın Başkan, Rusya’daki dedikoduların gerçek dışı olduğunu, kimlerin yaydığını da biliyoruz hiç de umurumda değil, yalnız dedikodudan da beter, camiada ‘Adnan Polat’la git gide “Fenerleşiyoruz”‘ lafları havalarda uçuşuyor, bence bunu ciddiye alsanız iyi edersiniz..
Sen de mi Brutus...
Bakın ‘Sen de mi Brutus’ dediğinizi duyar gibiyim. Yanılıyorsunuz, en kötü zamanlarınızda bile sizi desteklediğimden dolayı şahsıma yalaka, yağdan gibi iğrenç sıfatlara ve hiçbir menfaatim olmamasına rağmen (asla da olamaz), Polat’ın yazı işleri sorumlusu iftiralarını hep göğüsledim. Yine de bu kulübün başında siz oldukça başarının geleceğini, sportif sonuçlar dışında neler yaptıklarınızı ve icraatlarınızı biliyorum ve sonuna kadar arkasındayım. Ama gidişatta yanlışlar ve sözcük arası çelişkiler varsa düzeltmek adına bunları size hatırlatayım dedim naçizane. Günah keçisi ilan edilen Adnan Sezgin’e değil, kamuflenin bizi bozacağını bildiğim için. Son sözüm, insanları kırmak, küstürmek, antipati yaratmak ve gereksiz düşmanlar icat etmek şeklindeki davranışlarınız, size yazık ki çok şeyi kaybettirir, bu kadar emeğinizi de. Acı değil mi, dost acı söyler be Başkan..
‘’Yazık be...‘’
Eyvah yine bir Galatasaray gecesi, dertleriyle hüzünüyle bir arada. Topyekün umutsuzluk her alemde. Yakışmıyor bu çaresizlik, yaralar büyük camialarda tez sarılır. Bir yakışmayan da suçlu ağabeylere; Elano ilk onbirde nasıl oluyor, niye oynamadı Ukranya’da, kızak, hokus pokus üç günde iyileşti iyi mi? Bak sen, kimse yemez artık gargara yapan da yok. Bırakın bu pis kokan işleri, eyvallah Rijkaard yetersiz, bence de yetersiz ama ya siz? Devamlı komisyoncu yazıyorlar susuyorsunuz, taraftar şu an ki tabloya bakıp kafayı yemiş isyanda, susuyorsunuz. Hatta 3 tane cebini dolduran şebek yüzünden Ultraslan da satıldı sözlerine bile cevap veremiyorsunuz. Taraftarını bile savunamayan laf yediren arkadaşlar, devam...
Maç yazısı değil miydi bu ya, nelerle uğraşıyoruz şu halimize bak! Bizi de bozdunuz, yazalım bari. Yine göz boyayan bir başlangıç Eskişehir önünde. Elano’nun gayreti Baros’un imzası ‘Aman bu kez günü kurtardık’ deyiş, ne mümkün anında görüntü ev sahibiden cevap. İkinci 45 saksı mı düşüyor ne, gayretliler, Elano’nun anlamsız çıkışına rağmen ataklar kesilmiyor. Önce Volkan’ın çaresizliği, sonra da Servet.
3 puan 3 gol, şöyle bir silkindiler o kadar. Bu galibiyet moral olur bir takım yanlışları kamufle eder. Kızmayın bozulmayın ama bu Rijkaard’la zor, süslü galibiyetler gözünüzü boyamasın. Gecenin iyileri Ali Turan, Ayhan, Barış, Elano ve bir tutam da Arda o kadar. 3 puanla tanışıldı nihayet. ‘Zaman lazım’ diyeceğim zaman kalmadı, milli maç arası ilaç olur mu? Bu kafayla olmaz. Transfer mi, olmaz olsun artık. Son sözüm, her daim ‘Şeffaf olacağız’ diyen Başın Başı’na! Bu galibiyet sizi kandırmasın, maçın sonuna bakın futbolcularınız sanki şampiyon olmuş gibi seviniyor.
Yazık be...
‘’Fatih Terim... (son)‘’
Öyle bir gece ki sormayın. Aşağı tükürsen sakal, yukarısı bıyık.
Elersen Rijkaard’la devam, ama gelecek yok, elensen Hollanda’lı gider; bir anlamda kurtuluş, ama madalyonun diğer yüzü, ele güne rezil oluş.
Zor gece zor.
İlk karşılaşmada Ali Sami Yen’de verilen avantajlar, hovardalıklar kısaca enayilikler, böyle bir takıma karşı üstelik. Yeni bir olay ya da alternatif yok Florya cephesinde.
Bakın burada eleştirilerimizle yerle bir ettiğimiz Frank Rijkaard bir bebek kadar masum.
Elano’yu pazarlamak adına oynatmayanlar düşünsün gerisini. Kazma kürek bir orta alan, fakat Elano yok. Niye, açık artırmada Brezilyalı, oynarsa değeri düşer, Avrupa’da oynaması namümkün, yazıklar olsun sizin gibi beyinlere, bu mu Galatasaray rotası, bu mu Avrupa Fatihi’nin hedefi, beni bile isyan ettirdiniz ya!
Maç başlıyor yine o kahrolası 4-3-3, inat, inat, inat. Tek varyasyon Arda’yla, Serdar Özkan’ın kanatlardaki değişimleri, kankaların bu hareketi müthiş etkili oldu(!), rakip takım adeta sürklase! Hele bir orta saha var ki düşman başına, bir tek takımda ağabey olarak kalan Ayhan’a üzüldüm.
Canını dişine takıyor, oyundan atılma pahasına yapmadığı yok, defansta da Lucas, o kadar.
Son dakika Aydın’la sevinç sonrası skandal, toplu halde katliam. Ayıp, günah, rezillik, ne derseniz deyin. Şimdi ne olacak, Adnan Polat çıkar suçu basında bulur, Rijkaard ‘elimdeki kadro yetersiz’ der, biz de yeriz, keriz keriz... Allah aşkına gel ya! Bodrum-İstanbul bir saat, gel artık Fatih Terim gel. Hiçbir zaman Galatasaraylı bu kadar utanmamıştı...
‘’Şuçlu bulundu!‘’
Umarım yazımızın sonu yine Fatih Terim ismiyle sona ermez. Öyle ya bu sefer de hüsran olursa işte o zaman tufan. Kim kalır, kim gider izleriz. Maçtan evvel taraftarların arasında turluyorum bazen havayı koklamak iyi gelir.
Ne yalan söyleyeyim, çoğu umutsuz. Kimi futbolculara, kimi yönetimi, kimi de benim gibi Rijkaard’dan rahatsız.
Hele ki, rakibin son şampiyon Bursa’ysa üstüne bir de stresi ve son zamanlarda ki moralsizliği de eklersek zor bir gece olacaktı ev sahibi adına.
Sanılanın aksine iyi başladı Galatasaray takımı. Sağlamdılar, pres yapıyorlar, rakibine futbol oynayacak alan bırakmıyorlardı.
Bir avuç dolusu korner ve hatırı sayılabilecek gol pozisyonları misafirin ceza alanında. Buna rağmen bir kontra, yine sessizlik Ali Sami Yen’de. Şimdi Ufuk, Ufuk diyordun gördün mü yediği golü dediğinizi duyar gibiyim.
Olsun Ufuk yıpranmamış bir eldiven, bugün yer, ama yarın önemli.
Madem bu çocuklarla devam edilecek, bu konuda fazla gevezelik yapmanın kimseye bir yararı yok. İkinci yarı abluka devam ediyor. Polat’ın dediği “Şanssızlık” bu olsa gerek. Baros’un harcadıklarrını ve Arda’nın isteksizliğini buna dahil edemeyiz tabi ki...
Arkasından yine bir kontrpiye ve yine bir klasik. Oldu mu size iki. İmdat!. Evet, Galatasaray ligin hemen başında ikide sıfır yaptı.
Bu kez fazla eleştirmeye hakkımız var mı bilmiyorum. İyi oynadıkları bir maçtan puan alamamak ki, hem de Bursaspor’un fazla kılını kıpırtamamasına rağmen...
Tabi ki, bahane değil ama bir de dün geceki karşılaşmanın hakemi var, tüm geceyi bitiren, maçın en iyi adamı Volkan Şen’i kızartmak yerine Galatasaray’ı ateşe atan.
Ve sonunda suçlu bulundu Adnan Sezgin. Teknik direktör Frank Rijkaard’ın baş tacı olduğu yerde Adnan Sezgin’e tepki normal. Devam edin...
‘’Fatih Terim (2)‘’
Maçtan önce Adnan Polat’la görüştüm, yüzü gülüyordu Başkan’ın. Söylenenlerin aksine Misimoviç defterinin daha kapanmadığını belirtti, Galatasaray’a yakışanı en yakın zamanda da yapacaklarını ekleyerek. Tek sıkıntılarının şanssızlık olduğunu ve bunu da kıracaklarını belirterek, Karpaty karşılaşmasının dönüm noktası olacağını söyledi. Başkanın sözleri bu maçın değerini ikiye katlıyordu adeta... İki 90 dakika sonunda Avrupa Ligi... Rakip isim olarak vasat altı ama üç gün önce Lucescu’nun söyledikleri de tedirgin etmiyor değil hani!
Maç başlar-başlamaz Baros’u görüyoruz ama ısınmaya giderken. Dakika 1, saçmalık 1... Ne zaman ki gol yeniliyor; Mehmet Batdal dışarı Baros içeri... Ne yapmaya çalışıyor Hollandalı anlayana aşk olsun. Her iki kramponu da piyasdos ederek üstelik. İnatçılıkla ancak sen kaybedersin. Ne olursa olsun, sen Sami Yen’de oynuyorsun. İllaki tek forvet, illaki 4-2-3-1. Sonra nedir bu Aykut merakı. Yazık ki ne yazık! Sanal bir baskıyla başlamıştık dostlar alışverişte görsün hesabı. Top bizdeydi pozisyon onlarda. Neticesinde ilk 45 dakikada ağlarında duble!
İkinci yarı başlıyor, uyanışta ‘Paşa’ nihayet oturduğu yerden kalkıp “ben buradayım” diyor etrafa! Tek hamlesi Sivas’ta olduğu gibi kurtarıcı gördüğü Barış’ı oyuna almak. Baros’un çiftlemesi umuda yolculuğun tarifi rövanş adına. Ama Rijkaard’la nereye kadar, işte onda umut yok. Başkan’la başladık finali onunla yapalım. Siz bu teknik ekiple devam ederseniz, yolun sonu bana göre karanlık. Size adresi geçen hafta verdik. Bence bir danışın, ayıp değil. Aksi halde yazık olacak bu emeklere...
‘’Fatih Terim...‘’
Siftah zordur, stresi ve heyecanı birlikte taşır. Üstelik sürprizlere açık, futbol yönünden de her türlü sonuca gebedir. Bir tarafta beklenen transferlerin gecikmesiyle kamuoyu tarafından yerin dibine sokulan ve şimdiden yarışta hiçbir şans verilmeyen Galatasaray, diğer tarafta ise geçen sezon direkten dönmüş ancak hazırlık devresini olumlu geçirdiği söylenen ev sahibi Sivasspor. Haydi bakalım kurdeleyi kesip, hayırlara vesile deyip ağzına kadar dolmuş stadın yeşil çimlerine uzanalım..
Eksikler nedeniyle eldekilere bakarsanız hocaya hak vermekten başka çare yok(!) Bir yanda Arda, diğer tarafta Mehmet Yıldız ve Ceyhun, tutabilene aşk olsun. Ama ikiye bir fena! Ali Turan’a zaman lazım, Cana’nın ya uyum, ya da kilo dikkat! Emre bu kadar topu ayağında ezmemeli!Yenik duruma düşüldüğünde tüm riskleri alıp Baros’un girişi ve duble santrafor. Burada da hocaya hak veriyoruz!
Galatasaray yenilgiyle başladı... Ne olacak şimdi demeyin, panik yok, mesafe uzun. Evet, tüm yazımız boyunca Hollandalı’ya hak verdik, bir de şu kulübü terk etse, yerine Fatih Terim gelse, o zaman değil hak vermemek gelip alnından öpmezsem terbiyesizim. Aksi halde hem bu çocuklara, hem taraftara, hem de Adnan Polat’a yazık olacak.
‘’Kahkahalarla...‘’
İstanbul’daki maçta gerek rehavet ve bonkörlük, gerekse ilk resmi maç stresiyle alınan beraberlik, az da olsa tedirginlik yaratıyordu beynimizin en ücra köşesinde. Yönetim de tüm planlarını bu maçın skoruna ayarlamış, anlaştığı 3 futbolcuyla (biri kiralık) imzaları bekletmişti.
Maçtan önce Adnan Sezgin’le konuştuğumda “Şu maçı atlatalım gerisi kolay” dediğinden, biz de yazımıza böyle start verdik. Önümüzü görebilmek için sadece bir 90 dakika.. Belgrad standart altı bir takım, tek düşünceleri prestij. Bizimkilerin hedefleri ise malum, kelimelere dökmek gereksiz. Çok mu gevezelik ettik ne, geçelim akşama... Hızlı başladık. Mustafa Sarp-Kewell’ın asist ve golleriyle rahatladık. Sonra acı bir fren, yenilen amatör bir gol. Aykut’un istikrar problemini yazmaktan göbeğimiz çatladı. Yediği gol abes, kurtardıkları enfes. Anlaşılır gibi değil. Bir cümle de Cana’ya.. Kampta kilo sorunu olduğunu, bunu gidereceğini söylemişti ama tam tersi ülkemizin yemeklerinden mi ne, gitgide ağırlaşıyor Arnavut krampon, dikkat! Farklı skora rağmen maçın genelinde öyle ahım şahım oynamadık tabii. Bayıltan sıcağın, elverişsiz zeminin ve rakibin anti futbolunun katkısı da büyüktü bunda. Neyse ki istediğimizi elde ettik, tabii Kewell’ın payını da yazmamak mesleğe ihanet olur. Görüyorsunuz, bir beyin neler değiştiriyor. Bu takıma daha Baros ve yeni misafirler dahil olacak. İlk maçta “Sabır” yazmıştık, dün de “Sıkı sıkı sımsıkı”. Bugün ise devam, dolduruşa gelmeden dolmuşa gelmeden destek, tam destek, dere geçildi, okyanusa vakit var. Göreceksiniz malum şahıslar utanacak ve kızaracaklar, işte o zaman ben güleceğim hem de kahkahalarla...
‘’Sıkı sıkı sımsıkı!‘’
Sıkı sıkı sımsıkı!
Sokaktaki taraftar umutsuz, gerek eksik kadrolarla çıkılan hazırlık maçlarında gösterilen performans, gerek Avrupa yolundaki ilk maçta alınan sonuç.. Asla taraftarı suçlamıyorum ama onları gaza getiren, ateşe benzin dökenlere ne demeli?
Siyasi yazarların bile işi gücü bırakıp Anti Adnan’cı kesilmesine hayret, bin defa hayret. Bir de muhalefet var, aportta bekleyen güruh.. 29 ay evvel ‘görev’ dense köşe bucak kaçan, mürekkep yalamış monşerler.
Kimse şirketlerin birleşmesini, her geçen gün bitmesi yakınlaşan, dünya sıralamasında deplasman takımlarının korkulu rüyası olma adına birinci sıraya yerleşecek Aslantepe’yi, altınla yarışan Riva’yı ve son olarak Store’un başarısını konuşmuyor. Konuşmazlar, işlerine gelmez. Eleştirmeyi marifet sayıp Galatasaray’ın açığını beklemek ve bu dergahtan nemalanmak işlerine gelir. Store dedik ya, bir cümlede adını geçirmek haksızlık olur.
Bir hatırlayın bakalım beğenmediğiniz Adnan Polat öncesi burası nasıldı? Hani ekstra large formanızın çamaşır makinesiyle tanıştığı zaman small hale geldiğini, pazar günleri öğleden sonraları açılan bir çadırın, çingene çadırından farksız olduğunu..
Ve şimdi, 3 senedir show, forma satışlarında en önemli rakip Fenerium’u önce yakalayış sonra da geçiş. Cemal Özgörkey ve ordusunun “Mercan” zaferiyle sezona fırtına gibi başlayış. Bunları konuşan yok, takmışlar Adnanlara, ah bir yüz alsalar her gün methiye yazmazlarsa adam değilim.
Aaa unutmadan bir de Haldun kalemleri var mikser rolüne soyunmuş.
Haldun Üstünel’in insiyatifinin dışında gerçekleşen dolduruş makaleleri. Taraftar Haldun’u seviyor ya, olası bir başarısızlıkta tribünde isyan, sende locanda otuziki diş! Şimdi bütün iş taraftara düşüyor. İlk önce takımlarına ve bu kulübü idare edenlere sonuna kadar güvensinler. Rijkaard’a rağmen bu takım iyi yolda. Eğer Hollandalı müslüman mahallesinde salyangoz satmaya kalkmazsa ya da daha açık bir ifadeyle, Amerika’yı yeniden keşfetmeye çabalamazsa inanın her şey güllük gülüstanlık olacak.
Transferden öte ilk sorun erozyona uğramış birlik beraberlikti, bu başarıldı. Siz bakmayın gamlı baykuşlara, arkadaşlık maksimumda!
Transfere gelince, belki de bu yazı kurumadan sizleri heyecanlandıracak kramponlar Florya’ya doğru yola çıkmışlardır. Hadi bakalım görev bugünden başlıyor, sıkı sıkı sarılın takımınıza! Önce çatlasınlar, sonra çıldırsınlar. Siz kimleri çıldırtmadınız ki...