Arama

Popüler aramalar

‘’Uçuran Hollandalı‘’

Şükrü Saracoğlu'ndaki 90 dakika, barındırdığı hikayelerle bir maçtan çok öte şeyler ifade ediyordu. Galatasaray ve Beşiktaş'ın puan kaybettiği haftada gelen bu galibiyet boyu kısalan ligde Ersun Yanal ve öğrencileri için büyük bir avantaj.
Dilerseniz maçın içindeki hikayelerle başlayalım...

Uçuran Hollandalı

Ligde 'görev adamı' tanımı yaparken cümlenin içinde mutlaka Kuyt'ı anmanız gerekir. Hollandalı forvet, Fenerbahçe'nin bu sezon oynadığı tüm lig maçlarında seromonideki yerini almasının yanında verimliliğiyle de dikkat çekiyor. Kuyt şu anda ligin açık ara en çok gol girişiminde bulunan oyuncusu. Erciyes maçına çıkarken, Fenerbahçe adına tam 203 kez hücum bölgesinde gol girişiminin içinde yer alan 'Uçan Hollandalı'nın bu alanda, ne kendi takımından ne de ligdeki diğer ekiplerden yanına yaklaşabilen kimse yok. Maç içinde saklanmıyor, mutlaka topun çekim alanında kalıyor, inisiyatif alıyor, skor da üretiyor (9 gol). Bir antrenör forvet oyuncusundan daha ne ister ki?
Dün gece Kuyt'ın attığı nefis gol, sadece skordaki eşitliği değil maça dengeli başlayan Erciyes'in balansını da bozdu.

Yanal'ın avantajları

Son 5 haftada 13 puan toplayan Erciyes'in formülü; 2. bölgede baskıyla kazandığın topu ön açıklar Yasin ve Murat Yıldırım üzerinden Edinho'nun güvenli kollarına bırak. Karaman'ın öğrencileri son 5 haftada kazanılan bu oyun pratiğini başlangıç senaryosunda ezberden icra ederek 3 net tehlike yarattı.
Ersun Yanal'ın Fenerbahçe'sinde ise orta sahaların farklı bir görevi var. Yani Yanal'ın planı net: Orta alanda oyalanma, 3. bölgede oyna. Fakat orta sahayı hızlı geçmek bir yana 2. bölgeyi tamamen Erciyes'e bırakmak ilk 10 dakikada Ersun Yanal ve öğrencilerine 3 net pozisyon olarak fatura edildi.
Fenerbahçe bir pas takımı ama farklı yapıda bir pas takımı. Orta alanı hızlı geçip, ağırlıklı olarak hücum bölgesinde pas yapan ve oyuna rakip 18 civarında hükmeden bir takım. O yüzden sakat ya da cezalı oyunculara rağmen Fenerbahçe'nin orta sahada kriz yaşadığına şahit olmuyoruz. Oyun içinde de hamle üstünlüğü hep Yanal'ın elinde. Dün gece Alper'in hücumdaki dağınıklığına Meireles'le üretilen çözüm gibi.

Kaçırdıkça ağladı, ağladıkça kaçırdı

Dün gecenin en ilginç olayı şüphesiz, Sow'un kaçırdığı net pozisyonlardan sonra hırsından döktüğü gözyaşlarıydı. Kısacası kaçırdıkça ağladı, ağladıkça kaçırdı.
Çok değil bir kaç hafta önce Kasımpaşa maçında terör estiren Emre resmen sinirlerini aldırmış. Modifiye Emre hem kendine, hem de takımına çok daha pozitif katkı sağlıyor.
Emenike'ye gelince... Ligin ilk 7 haftasını sıfır gol sıfır asistle geçtiğinde Fenerbahçe'deki varlığı tartışmaya açılmıştı. 8. haftada Kayseri Erciyes'e karşı 77'de oyuna girip 90'da golü yaptığında yeniden doğmuştu. Dün gece de Erciyes penaltıdan golü bulduğunda sessizliğe gömülen Kadıköy'ü bir dakika sonra ayağa kaldırmayı başardı. Nijeryalı, gücü ve hızıyla fark yaratan bir forvet. Açık alan bulunca tutabilene aşk olsun. Trabzon'a attığı goldeki net santrfor vuruşu sezonun en şık vuruşlarından biriydi. Dün gece attığı golde şansı yanındaydı. Ama unutmamak gerekir ki, şans da çalışanın yanındadır. Emenike o şansı Caner topla buluştuğunda stoperlerin arasına yaptığı koşuyla yarattı.

Karaman'ın oyunu

Kadıköy'de sahaya çıkan Kayseri Erciyesspor devre arasında resmen evrim geçirdi. Fuat Çapa'nın yerine göreve gelen Hikmet Karaman, ilk 11'in yüzde 50'sini değiştirdi. Hikmet hoca, Kayserispor'dan kaleci Gökhan'ı aldı, Jorgacevic'i tribüne gönderdi. Çaykur Rize'den sağ açık Cenk Ahmet'i alıp sağ beke koydu. Bursa'dan eski öğrencisi Murat Yıldırım'ı çağırdı, o da kariyerini riske ederek geldi sağ açığa monte oldu. Braga'dan golcü Edinho'yu getirdi, stopere de CV'sinde Dinamo Kiev ve Lyon yazan Diakate'yi yerleştirdi. Kısacası Karaman, Azofeifa ve Vleminxx'in üzerine kurulan Erciyes'i bu iki oyuncunun tekelinden kurtarıp dönüştürerek hayli cesur bir hamle yaptı. Değişimin karşılığı son 5 maçta 13 puan olarak tabelaya yansıdı.

Hikmet hoca son dönemde gerek Manisa gerekse de Gaziantep'te çok dikkat çekici performanslar gösterdi. 2011-12 sezonunun ikinci yarısında gittiği Gaziantep'te 8'de 7 kazanarak küme düşmesine kesin gözüyle bakılan takımı Play-Off grubuna sokmaya çok yaklaşmıştı.

16 Mart 2014, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Dengeler bozuldu‘’

Türk futbolunda bu sezonun en zayıf halkası açık ara hakemler.
Beşiktaş, Galatasaray'a yenilip, Antalya'yla berabere kalınca kaçırdığını düşündüğü treni Mancini ve öğrecilerinin sürpriz puan kayıplarıyla yeniden yakalayarak geldi Rize'ye. Fakat maçın hakemi Ali Palabıyık'ın yanlış penaltı kararıyla süslediği kötü yönetimi Biliç ve öğrencilerini yarışta büyük bir avantajdan etti.

Çaykur Rize sezona fiyakalı bir başlangıç yapmasına rağmen 15 maç üst üste kazanamayarak girdiği tehlike tünelinden çıkmak için devre arasında başka bir takıma dönüştü. İlk etapta bu evrilme hadisesi 5-1'lik Gaziantep zaferiyle çok takdir görse de sonrası Rıza hocanın gidişine kadar uzanan bir krize dönüştü. Uğur Tütüneker geçen hafta Antalya'da kazanmanın rahatlığıyla Beşiktaş karşısına, sol açık Deniz Kadah hariç dönüşüm öncesine ait bir kadroyla çıktı.

Çaykur Rize'nin Galatasaray'a karşı üç 'oynamaz-durdurur'lu Aykut-Kıvanç-Kaan'lı orta alan tercihi oyunu kilitlemişti. Bu üretkenlikten uzak plan, galiba maçın tekrarını izlediğinde Uğur hocayı bile çileden çıkarmış olacak ki Beşiktaş'a karşı Silvestre-Kıvanç ve Kaan'lı bir orta üçlüyle başladı.

Böyle penaltı olmaz

Beşiktaş açısından plan basitti: Tutkulu başla, golü bul ve rakibi üstüne çek. Unutmamak gerekir ki Rize için 1 puan tatmin edici bir hedefti. Erken gol Rize'nin yüklenmesini beraberinde getirecek ve etkin kontratak oyununu iyi beceren Beşiktaş'ın ekmeğine yağ sürecekti. Çünkü Beşiktaş'ı farklı kılan en önemli noktalarından birisi orta saha enerjisi diğeri de Olcay ve Gökhan'ın kontratak meziyetleri.

Biliç'in planı tıkır tıkır işledi, gol 6. Dakikada Pekdemek'ten geldi. Rize açıldı, tam çözülecekken Pekdemek-Kweuke mücadelesinde hakem olmayan bir penaltıyı çaldı. Pozisyonu statta canlı izledim, yetmedi maç sonunda canlı yayın aracına gittim usta yönetmen Musa abiden rica ettim tekrar izledim. Hem de defalarca... Ama penaltı göremedim. Ali Palabıyık yeni jenerasyonun en yetenekli hakemlerinden biri. Belli ki dün gece konsantre olamadı. Ama böylesi hatalar ligin boyu kısaldıkça takımların kaderini belirliyor.

İlginç bir rastlantı olsa gerek; Beşiktaş son 6 lig maçında sadece 3 gol yedi, 3'ünü de penaltıdan yedi.

Biliç'in elindeki kadro içinde enerji barındıran her türlü hamleye müsait. Kabul etmek gerekir ki, Beşiktaş şampiyonluk yarışında kalabilmek için 11 oynayanın dışında hamle unsurları bulmalı. Fernandes'in fişi çekmesiyle Biliç'in kulübedeki hamle gücü bir seviye daha zayıfladı.

Çift forvet doğru ama sağlam Almeida'yla!

Almeida'nın sağlık durumuna güvenmediği için maça Pekdemek ile başlayan Biliç, ilk 45 dakika sonunda soyunma odasına mağlup girmesine rağmen oyuna müdahale etmek için beklemek zorunda kaldı. Pekdemek'in ilk golünde olduğu gibi ikinci golünde de büyük bir emek ve efor vardı. Töre-Atiba-Pekdemek arasındaki pas bağlantısı meyvesini yine erken verdi. Biliç, Uğur hocanın 2-2'yi korumaya çalışacağını düşünerek Almeida'yı oyuna sürdüğünde Beşiktaş'ın oyun şablonunu da değiştirdi. Olcay'ı kulübeye çekip Oğuzhan'ı sola gönderen Hırvat taktisyen, sistemini 4-4-2'ye dönüştürdü. Bu sayede Pekdemek Sakarya ve Gençlerbirliği'ndeki rolüne yani santrfor yanındaki tamamlayıcı forveti oynamaya başladı. Biraz Darko Kovacevic yanındaki Nihat Kahveci rolü desek daha doğru anlatmış oluruz sanırım. Bu değişim fit ve sağlıklı bir Almeida ile müthiş iş yapar. Lakin Portekizlinin sol ayağını sürüyerek taşıması büyük bir handikaptı.

Oyunun genelinde güzel bir futbol izledik. Tutkulu olan taraf Beşiktaş'tı ama Rize de oyunu kilitlemeden futbol keyfine ortak oldu.

15 Mart 2014, Cumartesi 19:00
YAZININ DEVAMI

‘’Eserinizle gurur duyun!‘’

Avni Aker'de dostluk rüzgarı esmesini beklemiyordu kimse ama Trabzonspor maça çok önde başlamışken seyircilerin sahaya negatif etkisi gözlerden kaçmıyordu. Sanki özellikle bu maç oynanmasın diye gelmiş bir grup vardı.

Trabzonspor golü yiyene kadar oldukça diriydi ve Yusuf-Özer-Olcan üçlüsü takımı rakip bölgede tuttu.

Takım şablonları aynı olsa da iki takımın oyun karakterleri birbirlerinden taban tabana zıt. Trabzonspor topu rakibine verip, hızlı kanat oyuncularıyla rakibin hatalarını değerlendirmek üzerine kurulu bir taktik anlayışına sahip. Dün gece bunu iki kez zorladılar. Hami hocanın Adrian'ı dışarıda bırakıp Özer'i forvet arkasına koyması Fenerbahçe'nin en yumuşak karnı olan orta alanında kısa süreli bir krize sebep oldu. Dayanıklılığı yüksek Özer, yüksek top kullanma becerisini her kullandığında ya soldanYusuf tehlike bölgesine indi ya da sağdan Olcan.
Fakat Fenerbahçe en iyi yaptığı şeyi yani pas oyununu sonuna kadar zorladı. Uzun toptan kaçıp ısrarla pas yaptı. Golü de bu bezdirici pas oyunu neticesinde buldular. Emre'nin stoperler üzerindeki Trabzon baskısını kırmak için defalarca geriye gelip pas trafiğinin başlangıcı olması tesadüf değil senaryonun en önemli parçasıydı. Fenerbahçe'nin attığı gol hazırlanış açısından ders niteliğindeydi. Bir pas takımının nasıl gol atacağına en güzel örnekti. Alper'in koşusu ve nefis asisti Emenike'nin net santrfor vuruşu Avni Aker'deki Trabzon baskısını kırdı. ama bu kez de tribünlerdeki baskı başladı.

Golden sonra sistemli bir şekilde maçın tamamlanmaması için çalışan bir grup vardı. Onları durdurmak mümkün olmadı, olamadı. Defalarca oyun durdu. Sorsanız Trabzonsporlu olduklarını iddia ederler ama eğer öyleyse kendi takımına düşman olur mu insan diye sorasım geliyor.

Olacak iş değil. Göz göre göre Trabzonspor'u yaktı taraftarı. Fenerbahçeli futbolcuların ortamı germek istediğini kimse iddia etmesin. Benim holiganım senin holiganından iyidir diye kimse savunma yapmasın.
Hadi Fenerbahçeli futbolculardan nefret ediyorsunuz diyelim, Trabzonsporlu futbolculara bile bu yabancı maddeleri atmanın bir mantığı olabilir mi?

Yazık gerçekten de çok yazık. Trabzonspor 34 puandaydı, bu maçı kazandığında Beşiktaş'ın arkasından 4. sıraya yerleşecekti. Yani Avrupa kupalarına gidebilmek için büyük bir adım atacaktı. Bülent Yıldırım bir kez şans tanıdı, oyunun tamamlanması taraftarıydı belli ki. 10 dakika durmasına rağmen içeriye gitmedi. Olaylar büyüyünce soyunma odasının yolunu tuttu. Kural basit hakem soyunma odasına girdikten sonra tekrar çıkılmaz ve maçın sonucunu TFF Yönetim Kurulu verir.

10 Mart 2014, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Rüzgâra rağmen atamazsan‘’

Olimpiyat Stadı'nda normal şartlarda bile maç oynamanın zor olduğu düşünüldüğünde ekstra rüzgarla futbolun ne hale geleceğini az çok tahmin edebilirsiniz. Beşiktaş da Eskişehirspor da pas temelli takımlar ve bu kadar kuvvetli rüzgar doğal olarak iki ekibi birden bozdu.

Rüzgar o kadar sert esiyordu ki, korner direkleri resmen yere tutunmak için mücadele veriyor, reklam panoları havalarda uçuşuyordu. Seromoniye futbolcularla birlikte çıkan ve üzerlerinde forma dışında birşey olmayan çocukların üşüyen halleri yürekleri parçalayacak cinstendi. Bu saçmalığa artık bir son vermek gerek. Yazık küçücük çocuklara, muhtemelen bir hafta hasta yatacaklar.

Maç başlarken para atışı yapıldığında Tolga çok zekice bir hareketle rüzgarlı kaleye Boffin'i gönderdi. Ama bunun avantaja dönmesi için kendi haricindeki 10 arkadaşının ilk yarıda çok daha akıllı oynaması gerekiyordu. Beşiktaş rüzgarı da arkasına alarak maçı koparacak pozisyonları buldu ama böylesine fizik gücün önem kazandığı bir 90 dakikada Almeida'nın yokluğu büyük bir handikapa dönüştü. Almeida'nın yerine en önde Ömer'in çok varlık gösterememesi de sadece olumsuz hava şartlarıyla değerlendirilemez sanırım.
Beşiktaş dün gece Pekdemek girene kadar sıfır santfor katkısıyla oynamak zorunda kaldı. Kartal'ın golü bir duran top neticesinde stoperi Ersan Gülüm'den bulduğu düşünüldüğünde sonuca gitmek için ne kadar efor sarfettiği daha da iyi anlaşılır sanırım.

Atiba'sız işler zorTüm hafta boyunca Beşiktaş hep olumsuz haberlerle anıldı. Futbolcularının özel yaşamı, Fernandes'in basketbol maçında yuhalanması, Almeida'nın sakatlığı ve de en önemlisi Atiba'nın sarı kart cezası.
Atiba'nın yokluğunu rüzgar takviyeli Jones bile dolduramadı dün gece. Oysa ki Jones, Schalke'de geçen sezon Bundesliga'nın pas metrajı en uzun oyuncularının başında geliyordu. Fakat Atiba etkisi yaratmak bir yana yaptığı basit pas hataları ile takımın ritmini olumsuz etkiledi.
Holosko, Pekdemek ve Kerim Frei'yi oyuna alarak pas metrajını daha da kısaltan Beşiktaş, 70'ten sonra baskıyı artırdı. Eskişehir gibi dirençli bir takıma karşı bu baskıyı kurmak kolay değildir, ama Biliç ve öğrencileri 'ayakta kalarak' maçı hep elinde tuttu.

Sağlam'a Biliç çalımı!Eskişehirspor, Fenerbahçe'yi yendiği günden beri (1 Şubat 2014) maç kazanamıyor. Devre arasında herkes kadrosunu güçlendirirken, Ertuğrul Sağlam'ın ekibi en önemli iki oyuncusunu (Veysel-N'Diaye) kaptırdı, Diego gibi sezonun en iyi stoperlerinden birini sakatlığa kurban verdi. Eskişehir ligin ilk yarısında en çok pas yapan 3 takımdan biriydi. Bu özelliğini de ısrarla sürdürme niyetinde. N'Diaye'nin Real Betis'e kaçışı sonrası Hürriyet Eskişehir'in orta sahasını ayakta tutan oyuncuydu. Fakat Hürriyet geçen hafta Kasımpaşa maçında gördüğü sarı kartla cezalı duruma düşünce Sağlam da devre arasında Mersin İdman Yurdu'ndan aldığı Lawal'ı Aytaç'ın yanına koydu. Aytaç ile Lawal fizik avantajını ağır zemin ve rüzgar dezavantajına karşı son derece yerinde kullandılar. Beşiktaş'ın oğuzhan ve Jones ile gelmesini engellediler. Ama 70'ten sonra Biliç, rüzgara karşı pas boyunu kısaltarak takımını öne çıkarınca, Sağlam ve öğrencilerinin fiziksel avantajları bir anda devre dışı kaldı.

twitter.com/SRKNAKCAN

10 Mart 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dinamik takım farkı‘’

Abdullah Avcı 1988 kuşağı U17 Milli Takımımızı Avrupa Şampiyonu yaptığında Caner, Nuri, Onur Recep ve Murat Duruer o kadronun ana unsurlarıydı. Fatih hoca, dün 2. yarıda Duruer'i de oyuna aldığında 2005 yılındaki U17 takımımızın ilk 11'inde oynayan 4 oyuncu sahadaydı. Bu aslında gecikmiş bir buluşma. Jenerasyon değişiminde çok da başarılı olmadığımız bir futbol ikliminde bu tabloyu görmek sevindirici. Kim bilir, belki Fatih hoca Abdullah hocanın yapamadığını yapıp ABD turnesine 2005 kadrosundan Deniz Yılmaz (Elazığ), Tevfik Köse (Çaykur Rize) ve Aykut Demir'i de götürür.

EURO 2016 için yola çıkmaya hazırlanan A Milli Takımımız açısından İsveç yerinde bir seçimdi. Hem gruptaki rakiplerimizin oyun karakterlerine yakın bir formatları var hem de yakından tanıdığımız futbol figürlerlerine ve Zlatan İbrahimoviç gibi bir dünya starına sahipler. Yani kısacası İsveç her açıdan iyi bir rakipti bizim için.

İsveç karşısında Fatih Terim Dünya Kupası elemelerinde ağırlıklı olarak Burak ve Umut ile oynadığı 4-4-2 yerine Mevlüt'ün sağ açıkta olduğu bir 4-2-3-1 ile başladı. Savunma hattının önündeki Nuri ve Selçuk, limitli yetenekteki İsveç'in hücumcu orta sahalarına karşı ayakta kaldı. Bu sistem değişikliği orta alanda bir fazla futbolcu anlamı taşıdığından, 4-4-2'den şaşmayan İsveç'e karşı 2. bölgede Terim ve öğrencilerine üstünlüğü getirdi. Bu kadro tercihiyle Milli Takım'ın çok daha dinamik bir yapıya kavuştuğunu ve oyun akıcılığını sağladığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yapı tabelaya 2-1'lik galibiyet olarak yansıdı.

Caner-Olcan bütünleşmesi

Fatih hoca ikinci yarıya Burak-Olcan değişikliyle başlayarak Mevlüt'ü santrfora gönderdi. Olcan altın sezonunu yaşıyor, buna hiç şüphe yok. Caner'in nefis asistini tabelaya yazdırınca ortaya ironik de bir durum çıktı. Pazartesi günü Avni Aker'de oynanacak Trabzonspor-Fenerbahçe maçı öncesi iki oyuncunun gol sevinci çok anlamlıydı.

Nuri Şahin aklı

Bir oyuncu için takım karakterinin ne kadar önemli olduğunu Nuri Şahin'i izleyince bir kez daha anlıyor insan. Dortmund ile Bundesliga şampiyonluğuna imza attıktan sonra Mourinho ve Real Madrid'in büyüsüne kapıldığı gün kariyer ibresi aşağıyı göstermeye başlamıştı Nuri'nin. Yeteneği ve saha duruşu ona Real'in kapılarını açmıştı açmasına ama belli ki çok yanlış bir tercih yapmıştı genç adam. Tıpkı Real sonrası Arsenal yerine Liverpool'u seçtiğinde olduğu gibi. Ne Real ne de Liverpool Nuri'nin oyun karakterine uygun takımlardı. O Dortmund'da Jurgen Kloop'la doğmuştu ve sarı formayla bütünleşmişti. bu formsuzluğu doğal olarak ay Yıldızlı formaya kadar sirayet etmişti.

Terim'in şartlar ne olursa olsun Topal'dan vazgeçmediği 6 numaralı pozisyona Nuri'yi koyması takıma pozitif yansıdı. Nuri fiziksel dezavantajları sebebiyle o pozisyonun bir numarası değil. Bunu kendi de kabul ediyor ama o oynadığında takımın futbol zekası bir kademe yukarı çıkıyor.

Sahi yabancı kuralı niye var?

Fatih Terim'in İsveç maçından önceki basın toplantısında Omar Niasse'ın Türk Milli Takımı'na alınmasıyla ilgili pozitif düşüncelerini açıklamasıyla kafamda ilginç sorular belirdi. Mesela bu sorulardan en önemlisi Türkiye Futbol Federasyonu ya da herhangi bir ülke federasyonu kendi liginde yabancı oyuncuya neden sınır getirir? Cevabı, (TFF diliyle) 'Alt yapıdan yerli oyuncu yetiştirmek, ülke futbolu ve Milli Takım'ın geleceğini inşa etmek' için. Peki madem Akhisarlı Omar Niasse 24 yaşında Türk vatandaşı yapılarak Milli Takım'da oynatılacaksa bu yabancı sınırı biraz saçma olmuyor mu? Siz ne yaparsanız yapın yabancı sayısını kısıtlayarak ülke futbolunu kurtaramazsınız. Sonra böyle ironik durumlar ortaya çıkar, ileride liginde yabancıyı yasaklayıp, Milli Takımı'na yabancı oyuncu alan federasyon olarak fıkralara konu olursunuz.

05 Mart 2014, Çarşamba 20:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ne kadar ekmek o kadar köfte!‘’

Şampiyonluk yarışında son ana kadar var olmak istiyorsanız minimum 14 oynayanınızın olması şart. Beşiktaş kadro derinliği bakımından Galatasaray’dan da Fenerbahçe’den de hayli dezavantajlı durumdaydı zaten. Bilic, bugüne kadar mevcuttan maksimumu aldığı için Beşiktaş taraftarı şampiyonluk hayali kurabildi.

Ama dün Antalya karşısında tablo çok net ortaya çıktı: Bu kadroyla buraya kadar. Yani ne kadar ekmek o kadar köfte. Beşiktaş’ta oynayan 11’den kim gitse büyük kriz çıkar. Beşiktaş’ta yönetim, teknik heyet ve sağlık ekibinin Oğuzhan ve Gökhan Töre’yi pamuklara sarıp koruması gerekiyormuş bu takımın sezon sonuna kadar yarışta kalabilmesi için. Bu ikisi yokken sahaya 3 benzer orta sahayla çıkıp futbol fukarası bir takıma dönüşüyorsan hedeflerin rüyadan öteye gitmez, gidemez. Üstüne bir de Almeida’yı kaybetmek Siyah-Beyazlı takımın hedeflerini derinden sarsacak.

Çünkü Bilic’in bundan sonraki bölümde çok alternatifi yok. Bilic, Jermaine Jones’u takımının pas metrajını uzatmak ve uysal takım görünümünden bir nebze olsun kurtulmak için devre arasında Schalke’den aldı. Lakin Jones, zengin CV’si ile çelişen bir görüntüdeydi. Ne pas metrajını uzattı takımının, ne de oyuna isyan etti. Bilakis Beşiktaş, Jones ile daha da uysal hale geldi. Ta ki 58’de Oğuzhan oyuna girip topa değene kadar.

Beşiktaş’ın dün geceden itibaren şampiyonluktan ziyade Şampiyonlar Ligi hayali kurması daha realist bir yaklaşım olur. Zira evinde, Fenerbahçe ile Galatasaray’dan bir maç daha fazla oynama şansı vardı. Onu da Antalya karşısında eritti, büyük fırsat tepti.

01 Mart 2014, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kabus sürüyor‘’

Fenerbahçe, 18. haftada Konyaspor’u yendiğinde en yakın takipçisiyle puan farkını 10’a çıkarmıştı. Şubat ayına girerken tablo toz pembeydi, fikstür ve Emenike’nin sakatlığı dışında. Küresel ısınma bile Fenerbahçe’ye pozitif yansıyacağa benziyordu. Zira şubat ayında kardan, buzdan göz gözü görmeyecekken hem Eskişehir’de hem de Sivas’ta halı gibi saha bulmak pas temelli bir takım için büyük avantajdı.

Fakat şubat ayı resmen kabus oldu Ersun Yanal ve öğrencilerine. Fenerbahçe bu süreçte 4 maç oynadı 4 puan aldı, 8 puan uçtu gitti. Yani maç başına 1 puan. Bu kaybedilen 8 puanda hakemlerin etkisi büyük buna şüphe yok ama Ersun hocanın geç kalan hamlelerinin ve Fenerbahçeli futbolcuların kırılgan yapısının da etkisi yadsınamaz.

10 dakika 5 pozisyon

Fenerbahçe'nin ligde attığı 48 golün 23'üne imza koyan 5 as oyuncusu yoktu dün gece sahada. Bekir ile Kadlec bu sezon ilk kez birlikte stoper tandemini oluşturunca Ersun Yanal riski mininmuma indirmek için orta sahayı Topal-Cristian ve önlerinde dripling yeteneğine sahip Alper'den kurdu. Bu orta saha Elazığ'ı ilk 10 dakikada çıkarmadığı gibi tam 5 net pozisyon üretti.

Elazığ resmen evrim geçirmiş

Dün gece sahaya çıkan Elazığspor'un kadrosu resmen evrim geçirmiş gibiydi. Ligin ilk yarısında Kadıköy'e gelen Bordo-Beyazlı takımdan tam 8 oyuncu dün sahada yoktu. Devre arasında yapılan transferler bir yana Okan Buruk çok radikal bir kararla doğma büyüme stoper Bilica'yı ön liberoya atarak Emre'nin yokluğunda rakibin görece yumuşak karnına baskı yapmayı planladı. Bunu Mourinho Real Madrid döneminde Pepe'de denemiş, Chelsea'de ise David Luiz'i zaman zaman ön liberoya iterek rakiplerin planlarını bozmuştu. Okan hoca da Mourinho'ya özenmenin meyvesini ilk 10 dakikadan sonra topladı. Okan Buruk, orta alanda Bilica'nın limitli yeteneklerinden ziyade fiziksel direnciyle kurduğu dengeyi Serdar Gürler, Onur ve Deniz'i Fenerbahçe'nin göbeğine hücum ettirerek lehine çevirdi. Golü de böyle buldular.

Kırmızı kart çok abartı

Maça başlangıç planı tutan Ersun hoca, 2. yarıya da yepyeni bir senaryoyla çıktı. Alper’i geçen hafta yıldızlaştığı sol açığa, Kuyt’ı da Emenike’nin yanına gönderince oyunun ibresi Fenerbahçe’yi göstermeye başladı.

Hakem Hüseyin Göçek, 57. dakikada Cristian’a gösterdiği kırmızı kartla oyuna doğrudan etki etti. Bu sezon hakemlerimiz maalesef çok formsuz. Cristian’a gösterilen kırmızı kart çok abartı, biraz da zorlama.

10 kişi kaldıktan sonra Fenerbahçe çok iyi reaksiyon gösterdi. Oyunu dengede tuttu, hatta lehine çevirdi. Fakat Ersun hoca, hücum planında dripling yeteneğiyle önemli rol üstlenen Alper’i çıkarıp 90. dakikada Selçuk’u oyuna almanın izahını iyi yapmalı.

Şubat ayında Fenerbahçe oynadığı 4 maçın ikisinde 90 dakikayı 10 kişi tamamladı, 4 puan aldı 8 puan kaybetti. Galatasaray ile arasındaki fark 10’dan 4’e indi. Fikstür ise Fenerbahçe’nin yanında değil. Zira şampiyonluk yarışında hem Galatasaray hem Beşiktaş hem de Trabzonspor’la deplasmanda oynayacak olmak bile başlı başına büyük tehlike.

Latin liglerine döndük

Spor Toto Süper Lig son yıllarda Latin liglerine dönmeye başladı. Bizde de 'açılış' ve 'kapanış' ligi ayrı ayrı oynanıyor sanki. Apertura'da gelmesi keyifli olan birçok deplasman Clausura'da kabusa dönüyor. Elazığ da ligin ilk yarısının en yumuşak deplasmanlarından biriyken şimdi korku tüneli haline geldi. Yani Apertura'nın küme düşeni Elazığ, 5 hafta geride kaldığında 10 puan toplayarak Clausura'da zirve mücadelesi veriyor. Apertura'nın şampiyonu Fenerbahçe ise kapanış liginde 7 puan alabildi.

24 Şubat 2014, Pazartesi 19:55
YAZININ DEVAMI

‘’Kayseri daha 'dik' oynuyor‘’

Trabzonspor yönetimi çok doğru bir tercih yaptı Hami Mandıralı'yla devam kararı alarak. Trabzonlu futbolseverin en çok sorguladığı şeydi rakibe hükmedemeyen oyun tarzı. Avrupa Ligi'nden lider çıkmış olması bile yetmedi Mustafa hocayı kurtarmaya.

Hami Mandıralı'nın Karabük değil ama Torino deplasmanındaki oyun planı tatmin ediciydi. Özellikle Juventus'a karşı 2. yarıda kurmuş olduğu baskı Hami hocanın deyimiyle 'Dik oynamanın' bir getirisiydi. Golü de buldu Trabzon Torino'da ama bir hakem faciasıyla 1-1'i bulacakken 2-0'a yuvarlandılar. Fakat Kayseri maçının ilk yarısında aynı dik oyunu göremedik

İlk 45'te maksimum korku

Trabzon'un oyun karakteri biraz kaleci Onur'un etrafında şekilleniyor doğrusu. Bir takım için hayli tehlikeli bir durum bu. Zira koca sezon boyunca Onur'un kurtardığı maç sayısını hatırlamıyorum bile. Fakat Akhisar maçından bu tarafa Onur'un da şifreleri çözüldü. Trabzon'un en büyük defosu yan toplarda ortaya çıktı. Akhisar stoperi Uğur'un yan toptan Onur'u avladığı pozisyonu Kayseri de ezberlemiş belli ki. Zira maça daha baskın başlayan Domingos'un Kayserispor'u tüm planlarını tehlike bölgesine yakın bölgede topla fazla oynayarak organize edebileceği yan top organizasyonu üzerine kurmuştu.

Mouche gibi Boca Juniors fakrikasından çıkmış bir yeteneğe sahip olduğunun çok farkında Domingos. Bunu oyuncusuna da hissettiriyor. Kayseri'nin sezon başından beri yaşadığı krizler bitmek bilmezken bile ayakta kalan ender isimlerin başında geliyor Mouche. Trabzon karşısında, takımının daha 'dik' oynamasını sağlaması bir yana Premier Lig ortasıyla stoper Mijaloviç'i golle buluşturması onu ilk yarının kahramanı yaptı.

İkinci 45'te maksimum risk

İlk yarıdaki silik futbol Hami hocayı 2. yarıda maksimum risk almaya itti. Buna cesaret edebilmek önemli. Hami hocanın ilk günden beri sarfettiği sözlerin altının dolu olduğunun kanıtıydı yaptığı değişiklikler. Emre'yi kenara alıp Henrique ve Janko'yla ikinci yarıya başladı. Borceuanu-Adrian-Özer'in orta alan üstünlüğünü ele almasıyla oyunun rengi değişti. Bu standartlara Colman ile ulaşamıyor olmaları Arjantinli adına gerçekten de düşündürücü. Hami hocanın aldığı maksimum risk karşılıksız kalmadı. Bu değişiklikler Trabzon'u daha dik oynar hale getirdi.

Yapmayın arkadaşlar

Galatasaray-Beşiktaş derbisindeki fakir futbolu hayıflanarak izledik. Sonuç odaklı futbol mantalitesi seyir zevkini hayli aşağılara çekiyor. Topla daha az haşır neşir olan futbolcu arkadaşlar, faul almayı oynamaya tercih ediyor, hakemler de sık sık kolay düdüklerle pozisyonları keserek bu suça ortak oluyorlar. Mesela Galatasaray-Beşiktaş derbisinde topun oyunda kaldığı süre 45.37 dakika. Ligimizde bir maçta topun oyunda kalma ortalaması 46 dakikalar civarında. Yani derbi ortalamanın bile altında kalmış. Peki Şampiyonlar Ligi ortalamasının 61 dakika olduğunu varsadığımızda, aradaki 15 dakikayı çalan arkadaşların biz futbolseverlere borçlu olduklarını unutmamaları gerekmiyor mu?

Bence hiç umurlarında değil. Mesela 22. dakikada Olcan sağ kanattan rakip kaleye inmeye çalışırken önündeki Ömer Bayram, stattaki 20 kameraya, 6 hakeme rağmen faulü almak için kendini öyle atıyor ki... FİFA kokartlı Fırat Aydınus da bu harekete pirim tanıyor. Çalıyor olmayan faulü. Oyun duruyor. Topu tekrar oyuna sokmak için özel bir seromoni düzenleniyor, gitti mi 45 saniye. Ama aynı Aydınus Avrupa'da maç yönetirken çalmıyor bunları.

23 Şubat 2014, Pazar 18:50
YAZININ DEVAMI