Arama

Popüler aramalar

‘’Seba farkıyla!‘’

Futbolun mantığı, Arsenal'in kadro kalibresiyle Beşiktaş'a karşı favori olduğunu söyleyebilir. Fakat Beşiktaşlı oyuncuların motivasyon kaynağı Süleyman Seba olunca mantık bir kenara çekilir, yüreğe selam durur. Arsenal, Beşiktaş için mantık hesabıyla yenilecek bir takım olmayabilir ama 1. saniyede Demba Ba'nın direk kaleye gönderdiği şut Wenger ve öğrencilerini saygı duruşuna ikna etmek adına belirleyiciydi.

Beşiktaş'ta geçen sezondan beri bir sağ bek sıkıntısının olduğu gün gibi aşikar. Tigana dönemi Beşiktaş'a geldiğinde ön liberodan Milli Takım'a kadar yükselen Serdar Kurtuluş'un Mustafa Denizli döneminde Gaziantep'e bir orta saha oyuncusu olarak gittiği hatıralarda tazeliğini korur. Fakat Gaziantep'te mecburiyetten sağ beke evrilmesi ona Beşiktaş'ın kapılarını tekrar açmıştı.

Biliç kağıt üzerinde Serdar'ın yeterli bir sağ bek performansı vereceğini düşünse de pratikte durum çok farklı gerçekleşti. Yoksa Biliç'le yapılan muhteşem sezon başlangıcının Olimpiyat'taki Galatasaray derbisinde sekteye uğramasını nasıl izah edebiliriz? Serdar-Bruma karşılaşması sanırım sezona damga vuran enstantaneydi. Zira Serdar ayakta kalsa belki de Beşiktaş Şampiyonlar Ligi biletini Galatasaray'ın yerine doğrudan alacak ve milyonlarca Euro kara geçecekti, şimdi Arsenal karşısında ter dökmeyecekti.

Biliç'in eseri

Biliç, yönetime istediği hücumcu sağ beki aldıramadı. Kayseri'den Sefa Yılmaz'ı alsalardı bu sezon ikinci bir Caner Erkin performansına şahit olabilirdik. Biliç'in sağ bek zaafına karşı Wenger, Temmuz ayında dünyanın en seri forvetlerinden biri olan Alexis Sanches'i kadrosuna katarak takımın 3. bölge temposunu Podolski'giller seviyesinin üzerine çıkardı. Arsenal'in tıkandığı noktalardan biri buydu ve Wenger artık ön bölgede kusursuza yakın bir takıma sahip.

Arsenal'in kanat oyununa bağlı temposuna önlem için Biliç, İsmail'i sağ beke dikti. Slaven, EURO 2008'de Herenveen'in ofansif orta sahası Pranjic'i Hırvatistan'ın sol beki yaptığında hem takımının hem de oyuncusunun kaderini değiştirmişti. Pranjic, bir sezon sonra Van Gaal'in Bayern Münih'ine bir sol kanat oyuncusu olarak transfer olmuştu.

İsmail bundan sonra futbol hayatına sağ bek olarak devam eder mi bilinmez ama Casorla'nın karşısındaki kararlı oyunu Beşiktaş'ın sağ kanat savunmasını Necip ile Serdar'ın bir seviye üstüne çıkardı.

Özellikle ilk yarı boyunca Beşiktaş beklentilerin ötesinde bir oyun oynadı. Belli ki Biliç futbol kamuoyunu ikna ettiği gibi oyuncularını Arsenal'i eleyeceklerine inandırmış. Demba Ba-Pektemek uyumu 3. bölgede Beşiktaş'a nefes aldırdı. Pedro Franco'nun oyun okuma ve top kullanma becerisi ilk yarının en dikkate değer unsurlarıydı. Geçen sezon Chelsea'de çok az forma şansı bulsa da özellikle Şampiyonlar Ligi'nde çektiği 5 şutun 3'ü çok kritik gol olarak tabelaya yansıyan Demba Ba, Almeida'ya oranla çok daha nişancı ve yıpratıcı bir santrfor. Gerçekten fark yaratıyor. Oyun konsantrasyonu ve enerjisi çok yüksek.

Ramsey'in yokluğu avantaj

Arsenal, nefis bir hücum hattına sahip olsa da stoper rotasyonunda SOS veren bir takım. EPL açılış maçında Cristal Palace'lı Hangeland'tan yedikleri yan top golü en büyük zaafları. Southampton'dan aldıkları sağ bek Chambers'i Mertesacker olmadığı için mecburen stoper oynatıyor olması Wenger'in uykularını kaçırıyor.

Oğuzhan, Wenger'i sahada en yakından tanıyan Beşiktaşlıydı. Eski hocasını futboluyla olmasa bile Ramsey'i attırdığı için son zamanlarda en çok kızdıran oyuncu oldu. Çünkü Ramsey 2013 Ağustos'taki Fenerbahçe maçından bu yana müthiş bir gelişim içinde. Geçen bir yılda değişen sadece Ramsey'in imajı değil, aynı zaman futbol karakteriydi. Arsene Wenger'in, oyunu Galli üzerinden kurguluyor oluşu Ramsey'in rövanştaki yokluğunun ne anlama geldiğini sanırım daha iyi anlatır.

Normal şartlar altında bu tur Wenger'in kalkınma planındaki en kritik eşik. Fakat bu kez Seba'nın manevi desteğiyle Beşiktaş Wenger'in Devler ligi zincirini kırma şansını Londra'ya taşıdı.

19 Ağustos 2014, Salı 22:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kalp değil beyin kazandı‘’

Kestirmeden söyleyeyim, Dünya Kupası'nı hak eden takım kazandı. Löw, Almanya'yı EURO 2012'den sonra kısmen dönüştürmeye başlamış, mart ayından itibaren de pas takımı haline getirmeye çalıştı, Brezilya'da amacına ulaştı. Dünya üzerindeki her alanda gösterdikleri disiplinleriyle nam salmış Almanların pas oyununu da makina düzeninde oynamasına şaşırmamak gerek herhalde.
Arjantin ise dünyanın önemli bir bölümünde Messi'den dolayı kendine hatırı sayılır bir taraftar desteği bulmuşsa da üstün Alman disiplinine karşı şanslarının yüksek olmadığını düşünen hatırı sayılır bir kitle vardı.

Kramer Kramer'e karşı

Bir futbolcunun hayatında yaşayabileceği en önemli andır herhalde Dünya Kupası'nda final oynamak. Khedira sakatlandığı için son anda finalde forma şansı bulduğunda sanırım Kramer de içinden, 'İşte bu' diye haykırmıştır. Fakat kaderin cilvesi, henüz 16. dakikada Garay'ın sert omuz darbesiyle kamyon çarpmışa döndüğünde kendisiyle imtihanı başladı Kramer'in. Doktorların müdahalesi sonrası devam edemeyeceği çok belliydi şuursuz bakışlarından. Fakat o içindeki Kramer'i dinliyordu ve torunlarına anlatacağı Dünya Kupası finalinden mahrum kalmak istemiyordu. Kalbinin sesini dinledi, devam etti. Bir depar yaptı, iki adam kovaladı sonra yığıldı. Oysa ki, Cristoph Kramer geçen sezon M.Gladbach formasıyla maç başına 12 bin 600 metre koşarak Bundesliga'nın en çok mesafe kateden ilk 3 oyuncusundan biri olmuştu. Kısmet değilmiş. Kramer-Schürle değişikliğiyle Löw, Mesut'u 10 numaraya forvet arkasına çekti, Almanya'yı turnuva öncesi ayarlarına yani 4-2-3-1'e döndürdü.

Messi'nin oyunu değildi

Turnuvada tek adamlı sisteme dayalı iki takım vardı, birisi Ronaldo'nun Portekiz'i diğeri de Messi'nin Arjantin'i. Arjantin yarı finale kadar topu rakibine bırakmayarak Messi'ye uygun bir oyun oynadı. Yarı finalde Hollanda'yı elemelerine rağmen Messi'nin alışık olduğu düzenin dışına çıktılar. Bu onlar için en büyük tehlikeydi. Finalde de Messi'nin oyununu sergilemedi Arjantin. Topu Almanya'ya bıraktılar, karşılarına dikildiler. İlk 25. dakika dolduğunda Almanlar % 67-33 topa sahipti ve Messi sadece 1 kez driplingle Alman kalesine doğru hareketlenebilmişti. Kramer-Kros-Scweinsteiger'in orta yay üstünlüğü Messi'ye top geçişlerini bıçak gibi kestiği gibi onun olası bir driplingi başlamadan bitiyordu.

Higuain nasıl faul yaptı?

Finalin dönüm noktası sanırım 56'da İtalyan hakem Rizzoli'nin Higuain-Neuer çarpışmasında penaltı yerine Almanya lehine verdiği faul kararıydı. Kaleci Neuer kontrollü bir şekilde Higuain'e doğru koşarak diziyle net faul yapıyor. Kararın doğrusu penaltı ve sarı kart olmalıydı ama Rizzoli akıl almaz şekilde Higuain'in faul yaptığına hükmetti. Cüneyt Çakır'ın Dünya Kupası performansını gördükten sonra Rizzoli'ninki vasat kalıyor.

14 Temmuz 2014, Pazartesi 01:00
YAZININ DEVAMI

‘’Maradona ruhu nerede?‘’

Messi, Maradona'yı geçip dünya futbol vitrininin en üst rafına çıkabilmesinin bir Dünya Kupası kaldırmaktan geçtiğini düşünüyor mudur bilinmez ama finale gelene kadar Diego Armando etkisi yarattığını söylemek hayli güç.

Maradona 1986'da kupayı ilk kez kaldırırken yanında Valdano, Burruchaga ve Ruggeri gibi destekçilere sahipti. Messi'nin Arjantin'i ile Maradona'nınki arasında birçok açıdan benzerlik söz konusu aslında. Lionel'in yanında da Higuain, Di Maria ve Lavezzi gibi kariyerli oyuncular var.

Fakat Maradona mahallenin yaramaz çocuğuydu, Messi ailemizin sessiz evladı. İlginç olan Messi bu turnuvada da en az saha dışındaki kadar sessiz. Topla oynamayı seven rakiplere karşı Messi hep izleyen tarafta. O yüzden Arjantin'in topa sahip olma yüzdesini Barcelona standartlarına getiremese de yükseltmesi şart.

Futbol haricindeki tüm branşlarda Olimpiyat madalyası Dünya şampiyonalarının önündedir. Zira 2008'deki Pekin Olimpiyatları'nda Arjantin'i şampiyon yapmıştı. Aslında Messi, turnuva genelinde sürükleyici olabilseydi 'en büyük kim' yarışında bir Dünya Kupası'na ihtiyacı kalmayacaktı.

Sabella, geçtiğimiz günlerde Arjantin'in Messi bağımlılığını, 'Onun gibi bir yıldızınız varsa takımı üstüne kurmanız gayet doğal' diyerek açıklamıştı. Fakat Arjantin Hollanda'ya karşı oyunu salt Messi üzerinden kurgulamadı. İlk 5 maçta topa Hollanda'dan daha çok sahip olan ve daha çok pas yapan Arjantin, topu Portakallara bırakıp karşılarına dikilince Messi'nin alışık olduğu düzenin dışına çıktılar. Lionel eli belinde Sneijder ve arkadaşlarının pas trafiğine escortluk yaptı, Lavezzi, Mascherano ve Garay büyük oynar gibi göründü.

Antrenör farkıyla!

Van Gaal 1994-95 sezonu Şampiyonlar Ligi finalinde Capello'nun Milan'ına karşı çok cesur bir hamle yapmıştı. Takımın ağır topu Litmanen'i çıkartıp yerine henüz 19 yaşındaki Kluivert'i aldığında Viyana Ernst Happel tribünlerindeki homurtular net bir şekilde duyuluyordu. Ama şimdi yedek kulübesinde yanında oturan Kluivert o gece attığı golle hem kendisini hem Van Gaal'ı hem de Ajax'ı kurtarmıştı.
Van Gaal, nevi şahsına münhasır bir karakter olduğundan kritik anlarda yapacaklarının bir sınırı yoktur. Costa Rika'ya karşı kaleci Krul'u penaltılara geçilirken sahaya sürüşü de Kluivert'i dev finalde oyuna alışı da sıra dışı davranışlar olarak tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı. Arjantin'e karşı Hollanda'nın küçük de olsa bir adım önde gösterilmesinin temel dayanağı Van Gaal'di. İlginçtir bir antrenör takımı olan Hollanda, dünyanın en yetenekli faal futbolcunun takımına karşı ufak da olsa favoriydi.

Başlangıç düdüğünden penaltı atışlarına geçilene kadar sahada kontrol oyunu vardı. Messi'nin driplinge başladığı kısa anlar insanların heyecanlandığı ender dakikalardı doğrusu.

Keyifsiz bir yarı final izlemiş olabiliriz. Van Gaal'in kuralları kusursuz işlese de kazanan Messi ve arkadaşlarıydı. Arjantin topa sahip olmaz ve Messi'ye büyük oynama imkanı yaratmazsa finalde işi çok zor olacak.

10 Temmuz 2014, Perşembe 02:20
YAZININ DEVAMI

‘’Lineker bu işe ne der?‘’

1990 Dünya Kupası'nda Gary Lineker attığı 4 golle İngiltere'yi yarı finale kadar taşısa da Franz Beckenbauer'in çalıştırdığı Almanya'ya penaltılarla elenmekten kurtaramamıştı takımını. Dönemin en gözde forveti Lineker, turnuvaya veda ettiklerinde futbol literatürüne, "Futbol 22 kişinin oynadığı ama sonunda Almanların kazandığı oyundur" klişesini sokmuştu.

Aradan geçen 24 yılda Almanlar sıklıkla Lineker'i haklı çıkaracak performanslar gösterdi. Ta ki Brezilya 2014'e kadar. Bu turnuvada Almanya kimlik değiştirdi, Löw'ün takımı artık total futbolun gereklerini yerine getiriyor, keyif veriyor.

Kusursuz fırtına

'Brezilya bu turnuvanın en sert takımı' cümlesi herkese çok garip geliyordur sanırım. Fakat realite bu. Dünya Kupası'nın en çok faul yapan takımı Sambacılar, en çok pas yapan takımı da Almanya. İki zıt karakterde takımın mücadelesi, iki farklı tarzda antrenörün taktik savaşıydı Brezilya-Almanya maçı.

İlk 6 dakikada Brezilya, Almanya'nın düzenini bozacak kadar 3. bölge baskısı yaptı. Scolari, hücumcu bekleri Maicon-Marcelo'nun iplerini gevşetip ileri çıkışlarına müsade etti. Aslında bu turnuvada pek de rastladığımız bir durum değildi.

Ev sahibinin bu baskısına, turnuvada reaksiyon gösterecek bir tane takım vardı, o da Almanya. Löw'ün 2014 model pas takımının en önemli özelliği devreye girdi: Karşı pres. Alman oyuncular topu kaybettikten sonra 5 saniye içinde kazanarak yeni atak başlattılar. Brezilya'nın fırtınaya dönmek üzere olan rüzgarına karşı bir nevi kalkandı bu. Scolari ve öğrencilerinin tüm düzenini bozan bir kalkan.

Almanya topa sahip olup set oyununu da, topu rakibe verip kontratak oyununu da iyi oynadığı için bu tarihi fark çıktı ortaya. Müller'in attığı korner golünde 8/4 Brezilyalı oyuncu kalabalığı olmasına rağmen topa bir Alman giderek golü yaptı.

Düne kadar Pep Guardiola'nın Bayern'i gibi pas takımı yaratmaya çalışan Löw, Brezilya'ya karşı Klopp'un Dortmund'una çevirdi Almanya'yı. Brezilya'nın baskısını kırabilmek adına torbasından yeni bir hamle çıkardı ve Jurgen Klopp'un Dortmund ile yıllardır yaptığı 'Gegen Press'ini uygulattı takımına. 20 ile 30. dakikalar arası atılan 4 gol de karşı presle kazanılan, rakibi düzensiz yakalamanın sonucunda gelen klasik Dortmund golleriydi.

Sahada Almanya'nın bu kadar farklı olmasını sağlayan çok net bir görüntü vardı aslında. 40. dakikada Almanlar 5-0'ı yakalamışken 34'lük Klose stoperler arasına karşı pres koşusu yapıyordu. Bu canhıraş çabayı gören tüm takım ona saygısından pres halkasını genişletti.

Almanya turnuvaya rüzgar gibi başlayıp finale geldiğinde kusursuz bir fırtınaya dönüştü. Löw'ün Almanyası oynuyor, pas yapıyor, pozisyona giriyor, gol atıyor, zevk veriyor ve kupaya koşuyor. Lineker'e de Alman futbolunu yeniden tanımlamak düşüyor.

Serkan Akcan

09 Temmuz 2014, Çarşamba 01:00
YAZININ DEVAMI

‘’Zıt karakterlerin savaşı‘’

2010 Dünya Kupası'nda sona gelindiğinde 4/3 Avrupalı kalmış, finali de 2 Avrupalı (İspanya-Hollanda) oynamıştı. İki zıt karakterin buluşmasıydı 2010'un finali. Daha az sert olan, oyununu pas üzerinden kurgulayan İspanya kupayı kazandı, turnuvanın en çok faul yapanı Hollanda kaybetti.

2014'ün son 4'ünde 2 Latin 2 Avrupalı var. Yarı finalde zıt karakterli takımların mücadelesine tanıklık edeceğiz. 2002'de son kez Dünya Kupası'nı kaldırdığından beri final göremeyen Brezilya aynı antrenörle kendi ülkesinde kupaya uzanmaya çalışıyor. Fakat Brezilya dünyanın alışık olduğu oyun karakterinin dışında bir oyun tavrı sergileyerek ilerliyor. İlginçtir, Latin kıvraklığını tarih boyu dünyaya sevdiren Sambacılar, bu turnuvanın şu ana kadar en sert takımı olmayı başardı. Brezilya'nın maçlarında deyim yerindeyse kemik sesleri yükseliyor. Scolari öğrencilerine sertlik iksiri içirip saha sürüyor adeta. Brezilya, 96 faul yaparak Hollanda (91) ile birlikte turnuvanın en sert takımı oldu.
Brezilya'nın karşısında turnuvanın Arjantinle birlikte en az faul yapan takımı Almanya'nın varlığı bizlere bir '2010 finali dejavusu' yaşatabilir.

Final Löw'e bağlı!

Almanya, Beckenbauer döneminde 1990 Dünya Kupası'nı kaldırdığından bu yana sadece 2002'de final oynama başarısı gösterebildi. 2006'da ev sahibi oldukları turnuvada da Klinsman ile yarı finalden öteye gidemeyince Löw'e Milli Takım kapısı açılmıştı. 2014 Dünya Kupası Löw ve Alman Milli Takımı için bir dönüm noktası olacağa benziyor. Löw, 24 yıldır hasret kaldıkları kupayı kaldırabilmek için her yolu deniyor. Almanya'yı tıpkı Pep Guardiola'nın Bayern Münih'i gibi bir pas takımı haline getirmeye çalışıyor. Bunu da büyük oranda başarmış durumda, zira şu ana kadar turnuvanın açık ara en çok pas yapan takımı konumundalar. Güney Afrika 2010'da oynadığı 7 maçın neticesinde Almanya 3948 pasa ulaşabilmişti, şimdi Löw'ün dönüştürdüğü takım sadece 5 maç sonunda 3577'yi buldu bile.

Yıllar sonra Pep'in total futboluna dikey geçiş yapan Löw'ün Almanyasında temel prensip 'hareket'. Kaleci Neuer de dahil herkes pas trafiğinin içinde yer alıyor. Cezayir'e karşı ceza sahası dışında 19 kez topla oynayarak, 'libero kaleci' tanımını literatüre kazıyan Neuer, Brezilya'ya karşı belki de Löw'ün en büyük kozu olacak.
Almanya'nın kaderini belirleyecek unsur, Löw'ün kanat oyununu ilk 4 maçta olduğu gibi stoperler üzerinden mi, yoksa Fransa karşısındaki gibi Lahm'la mı kurgulayacağı.

Scolari'nin de farkı yok

Brezilya'nın da kanat oyununda Almanya'dan bir farkı yok aslında. Dünyanın en iyi hücumcu beklerine sahip olmasına rağmen, Scolari ne Dani Alves'e Barcelona'daki rolünü ne de Marcelo'ya Real'deki rolünü veriyor. Bekler orta yayın ötesine geçmediği için Hulk ve Oscar'ın mesafeleri açılıyor. İkisini de sürekli adam kovalarken görüyoruz. Bu da tüm hücum senaryosu Neymar üzerinden kurgulanan Brezilya'yı sert bir faul takımına dönüştürüyor.

Scolari-Pareira ortak aklı, 600 beygirlik spor arabadan modifiye edilmiş orta direk otomobili performansı almaktan şikayetçi değil. Futbolseverlerin en büyük korkusu, takımın tek üreticisi Neymar'ın yokluğunda Brezilya'nın 2010 Hollandasına dönüşmesi.
Scolari, beklerinin iplerini gevşetir; Löw de toplumsal referanduma kulaklarını tıkayarak Lahm'ı yine orta alana itip Neuer'in önüne 4 stoper çekerse ev sahibine final yolu açılır. Yoksa, Almanya finale yakın olan taraf.

08 Temmuz 2014, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Referandumun zaferi!‘’

Futbolda teknik adamların bir takım üzerindeki etki oranı her daim tartışma konusu olmuştur. Joachim Löw, bir pas takımına dönüştürmeye çalıştığı Almanya'nın hep bir yanını eksik bırakarak yarı finale kadar geldi. Arkadaki 4'lüyü tamamen stoperlerden kurduğu ilk 4 maçtan sonra, Alman halkı az kalsın Lahm sağ bekte oynasın diye referandum yapacaktı. Löw, 'O artık benim orta sahamın bir parçası' dedikten sadece bir gün sonra Fransa'ya karşı Lahm'ı sağ bek oynatarak Fransız meslektaşı Deschamp'ı ters köşeye yatırmıştı bile.

Löw'ün kafasındaki planda artık topa daha çok sahip olmak birinci sırada. Almanlar ilk 6 dakikada Fransa'ya topun arkasına geçme şansını aut atışları dışında hiç vermeyerek bu turnuvada ilk kez kusursuza yakın bir düzende oynadı. 12'de Hummels'in Varane'a stoperlik dersi vererek attığı yan top golü bu kusursuz düzenin ilk meyvesiydi. Almanlar bu turnuvada pozisyon sıkıntısı çekmiyor. Löw'ün ilk yarıdaki planında topa hakim olup, Fransa'yı kalesinden uzak tutmak vardı, başardı. İkinci yarıda baskının gelme ihtimaline karşı da Mesut Özil'in organize edeceği kontralarla pozisyon üretmek vardı, bunu da başardı.
Löw'ün sisteminde temel sorun geri 4'lü içerisindeki stoper sayısı. Şayet hoca, Hövedes'in yerine sol bekte Durm ya da Groskreutz ile oynarsa Pep Guardiola'nın yörüngesinde emin adımlarla ilerleyebilir. Çünkü pas takımının birinci kuralı harekettir. Bu hareketi Lahm sağlıyor ama ters kanattaki Hövedes orta alan çizgisinin ötesini görmeyince hücum aksiyonları tek kanada sıkışıyor. Löw, 7 yıldır tek bir kupa kaldıramadı. Makus talihini yenmek istiyorsa Lahm da olduğu gibi Hövedes inadından vazgeçmeli.

2. turdan ders çıkaran sadece Löw değildi elbette. Nijerya karşısında Griezman'ı kenarda tutup, Giroud ile başlayan ve Benzema'yı kenar forvet oynamaya mecbur eden Deschamp da Fransız halkının referandumunu dikkate almış olacak ki Almanlara karşı Benzema santrfordaydı. Fransızları bu turnuvada farklı kılan en önemli özellikleri şüphesiz orta üçlünün (Pogba, Matuidi, Cabaye) formlarıydı. Nijeryalı Önazi'nin ayağını kırmasına rağmen kırmızı kart görmeden Almanların karşısına dikilen Matuidi'nin 45-60 arası yükselttiği tempo Fransızlara iki kez maça ortak olma şansı verdi.
Fransa futbol kamuoyu için hedef bu turnuvada final oynamak değildi zaten. Deschamp'tan beklenen EURO'da şampiyon bir takım yaratması. Fransızlar, bu elenişin ardından oturup final oynadıkları 2006 Dünya Kupası'ndan bu yana katıldıkları turnuvaların hiçbirinde büyük bir takımı yenememenin sebeplerini araştırmalı.

Serkan Akcan

04 Temmuz 2014, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’İhtiyarlara yer yok (mu?)‘’

Bunu tartışmaya bile gerek yok. Fakat 1930’dan bu yana oynanan Dünya Kupaları tarihinde mutlu sona ulaşan 60 yaş üstü antrenör olmadığını biliyor muydunuz? Del Bosque 2010’da İspanya’yla şampiyon olduğunda 60 yaşındaydı ve bugüne kadar kupa kaldıran en yaşlı hoca olarak tarihe geçmişti.

Dünya Kupası’nda şampiyon antrenörlerin yaş ortalamasının 49,5 olduğu düşünüldüğünde bu turnuvada bir çok tabu gibi bu da ‘yıkılabilirler’ listesine girecek.

Brezilya 2014’te son 16 içerisinde 9 hoca 60 ve üzeri yaştayken, 4’ü 50-60 arası sadece 3’ü 40-50 aralığındaydı. Çeyrek final de ihtiyar delikanlıların hegemonyasında oynanacak. 8’de 5 (Scolari 66, Pekerman 65, Van Gaal 63, Pinto 62, Sabella 60), 60 yaş ve üstü iken, 50’lerin tek temsilcisi Löw (54)olacak.

Beckenbauer, İtalya 90’da Almanya ile kupayı kaldırdığında 45 yaşındaydı. O turnuvadan bu yana 50 yaş altında hiç bir antrenörün mutlu sona ulaşamadığını hatırladığımızda Wilmots (45) ile Deschamp’ın (46) gizli favori statüsünde saklanacağına şüphe yok. Tüm bu istatistikler ışığında Löw’ün kupayı kaldıracağını mı düşüneceğiz? Kim bilir?

Löw’ün çelişkileri

Dünya Kupası 2. turunda favori olan takımların tamamı çeyrek finali görse de Kolombiya-Uruguay eşleşmesi dışında rahat geçen maç olmadı. Hele Almanya-Cezayir maçında Löw’ün gösterdiği antrenörlür performansı vasatı aşamadı. Neden mi? Löw, Almanya’yı Pep Guardiola’nın yörüngesinde dönüştürüyor. Pep’in Barcelona’da icra ettiği, Bayern’de de oynatmaya çalıştığı total futbol esintilerini görüyoruz Löw’ün takımında. Almanya’nın birinci önceliği artık topa sahip olmak. Fakat Löw’ün 4 stoperli dizilişi sistemi kırıp döküyor. Pep’in Barcelona’da Alves-Abidal ya da Maxwell, Bayern’de de Rafinha (Lahm)-Alaba ile oynadığı kanat oyununu Löw, Hövedes ve Mustafi ile oynamaya kalkınca öndeki 6’ya ayak uyduramayan geri 4’lü genelde orta yayda rakibe yakalanıyor. Kaleci Neuer’in Cezayir karşısında topa ceza sahası dışında 19 kez dokunmasının birinci sebebi buydu. Cezayir karşısında Mustafi sakatlanana kadar ısrarla bunu sürdürmesi Löw’ü Alman futbol kamuoyunun hedefi haline getirdi.

Alman futbolunun Kaiser’i Beckenbauer’in muhalefetine rağmen santrforsuz pas oyununa geçen Löw için Fransa maçı gerçek bir test olacak. Önünde çok seçenek de yok aslında. Ya Lahm-Groskreutz-Durm’dan ikisini kanatta kullanacak ya da 4 kıpırdamaz stoperin arkasında Neuer’i Benzema’yla başbaşa bırakacak.

İyi ki kalecilerin turnuvası

Brezilya 2014 bol gollü, heyecanlı bir turnuva olduğu kadar iyi kaleci performanslarıyla da hafızalarda yer edecek. Alman Neuer, Cezayir karşısında lidero kaleci tanımını literatüre kazandırdı. Meksikalı Ochoa, Şili kalecisi Bravo, Kosta Rikalı Navas, İsviçreli Benaglio, Belçikalı Courtuois ve tabii ki ABD’li Tim Howard. Turnuvada ilk turun gol ortalaması 2,83, ikinci turunki 2,25. Golcülerin bu kadar formda olduğu bir Dünya Kupası’nda kalecilerin böylesine büyük oynaması belki de bizleri tarihi bir rekordan mahrum bırakıyor.

03 Temmuz 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İhtiyarlara yer yok (mu?)‘’

Antrenörlükte başarıyı belirleyen faktörlerin birinci sırasına koymazsınız yaşı. İyi antrenör saha duruşu, oyun felsefesi, futbol sezgileri ve taktik zekasıyla tanımlanır. Bunu tartışmaya bile gerek yok.
Fakat 1930'dan bu yana oynanan Dünya Kupaları tarihinde mutlu sona ulaşan 60 yaş üstü antrenör olmadığını biliyor muydunuz? Del Bosque 2010'da İspanya'yla şampiyon olduğunda 60 yaşındaydı ve bugüne kadar kupa kaldıran en yaşlı hoca olarak tarihe geçmişti.

Dünya Kupası'nda şampiyon antrenörlerin yaş ortalamasının 49,5 olduğu düşünüldüğünde bu turnuvada bir çok tabu gibi bu da 'yıkılabilirler' listesine girecek.

Brezilya 2014'te son 16 içerisinde 9 hoca 60 ve üzeri yaştayken, 4'ü 50-60 arası sadece 3'ü 40-50 aralığındaydı. Çeyrek final de ihtiyar delikanlıların hegemonyasında oynanacak. 8'de 5 (Scolari 66, Pekerman 65, Van Gaal 63, Pinto 62, Sabella 60), 60 yaş ve üstü iken, 50'lerin tek temsilcisi Löw (54)olacak.

Beckenbauer, İtalya 90'da Almanya ile kupayı kaldırdığında 45 yaşındaydı. O turnuvadan bu yana 50 yaş altında hiç bir antrenörün mutlu sona ulaşamadığını hatırladığımızda Wilmots (45) ile Deschamp'ın (46) gizli favori statüsünde saklanacağına şüphe yok. Tüm bu istatistikler ışığında Löw'ün kupayı kaldıracağını mı düşüneceğiz? Kim bilir?

Löw'ün çelişkileri

Dünya Kupası 2. turunda favori olan takımların tamamı çeyrek finali görse de Kolombiya-Uruguay eşleşmesi dışında rahat geçen maç olmadı. Hele Almanya-Cezayir maçında Löw'ün gösterdiği antrenörlür performansı vasatı aşamadı. Neden mi? Löw, Almanya'yı Pep Guardiola'nın yörüngesinde dönüştürüyor. Pep'in Barcelona'da icra ettiği, Bayern'de de oynatmaya çalıştığı total futbol esintilerini görüyoruz Löw'ün takımında. Almanya'nın birinci önceliği artık topa sahip olmak. Fakat Löw'ün 4 stoperli dizilişi sistemi kırıp döküyor. Pep'in Barcelona'da Alves-Abidal ya da Maxwell, Bayern'de de Rafinha (Lahm)-Alaba ile oynadığı kanat oyununu Löw, Hövedes ve Mustafi ile oynamaya kalkınca öndeki 6'ya ayak uyduramayan geri 4'lü genelde orta yayda rakibe yakalanıyor. Kaleci Neuer'in Cezayir karşısında topa ceza sahası dışında 19 kez dokunmasının birinci sebebi buydu. Cezayir karşısında Mustafi sakatlanana kadar ısrarla bunu sürdürmesi Löw'ü Alman futbol kamuoyunun hedefi haline getirdi.

Alman futbolunun Kaiser'i Beckenbauer'in muhalefetine rağmen santrforsuz pas oyununa geçen Löw için Fransa maçı gerçek bir test olacak. Önünde çok seçenek de yok aslında. Ya Lahm-Groskreutz-Durm'dan ikisini kanatta kullanacak ya da 4 kıpırdamaz stoperin arkasında Neuer'i Benzema'yla başbaşa bırakacak.

İyi ki kalecilerin turnuvası

Brezilya 2014 bol gollü, heyecanlı bir turnuva olduğu kadar iyi kaleci performanslarıyla da hafızalarda yer edecek. Alman Neuer, Cezayir karşısında lidero kaleci tanımını literatüre kazandırdı. Meksikalı Ochoa, Şili kalecisi Bravo, Kosta Rikalı Navas, İsviçreli Benaglio, Belçikalı Courtuois ve tabii ki ABD'li Tim Howard. Turnuvada ilk turun gol ortalaması 2,83, ikinci turunki 2,25. Golcülerin bu kadar formda olduğu bir Dünya Kupası'nda kalecilerin böylesine büyük oynaması belki de bizleri tarihi bir rekordan mahrum bırakıyor.

02 Temmuz 2014, Çarşamba 15:20
YAZININ DEVAMI