‘’İtalyan işi!‘’
2010 Dünya Kupası'nda Lippi ile gruptan çıkamayarak büyük bir hüsran yaşayan İtalyanlar, Cesare Prandelli ile EURO 2012'de düzlüğe çıktı. Prandelli, Lippi'nin Güney Afrika-2010'da sahaya sürdüğü son onbirden 8, De Rossi'ye de pozisyon devşirmesi yaparak aslında 9 futbolcuyu değiştirdi.
İtalya, EURO 2012'de grup maçlarına son dünya şampiyonu İspanya ile başladı. Prandelli, İspanyolların tiki-takasına karşı De Rossi'yi stoper koltuğuna oturtup, Pirlo önderliğinde nefis bir 3-5-2 icra etti. Finale kadar Montolivio'nun da sisteme dahil olmasıyla Gök Mavilileri etkileyici bir takıma dönüştürdü.
Brezilya yolculuğu öncesi, İrlanda ile oynanan hazırlık maçında Prandelli'nin hücumdaki prensi Montolivio'nun ayağı kırılınca İtalyanlar'ı korku sardı. Kadroda Veratti, Marchisio, Pirlo gibi etkileyici orta sahalar bulunmasına rağmen, Prandelli Lüksemburg maçında 4-1-4-1 denedi ama takımı ışık vermedi. Çizme'de herkes Prandelli'ye güveniyor ama iki turnuva üst üste aynı başarıyı tekrarlayamama gerçeği, Montolivio'nun yokluğuyla birleşince kafalar karışıyor.
İngilizlerin kafası karışık
Her turnuvaya favoriler arasında başlamasına rağmen son 20 yılda ev sahipliğini yaptığı EURO 96 dışında çeyrek finalin ötesine geçememiş bir İngiltere var karşımızda. 2012 öncesi Roy Hodgson ile yeni bir maceraya yelken açan ingilizler'in 2014'ten beklentileri büyük. Liverpool'un bu sezonki çıkışında büyük payı olan Sturridge, Sterling, Henderson ve Glen Johnson'un formda oluşları Hodgson'un en büyük şansı. Ekvador ile son hazırlık maçında orta sahanın sağındaki Chamberlain sakatlandı, yerine giren Sterling de kırmızı kart görünce İngilizlerin yürekleri ağızlarına geldi.
2013 haziranında Türkiye'de düzenlenen U20 Dünya Kupası'nda Irak (2-2), Şili (1-1) ve Mısır'ın (0-2) olduğu gruptan çıkamayan İngiltere U20 Takımı'nın 10 numarası Rose Barkley'in bu sezon Premier Lig'de Everton formasıyla harikalar yaratması, hücum hattında Hodgson'un elini güçlendiriyor. İngiliz hoca, Rooney'i sol açığa atıp, 93'lü Barkley'i 10 numaraya, 94'lü Sterling'i de sağ açığa koyarak Lampard ya da Gerrard'tan birinin sebep olacağı enerji açığına da alternatif üretebiliyor. Brezilya'ya son zamanların en yetenekli kadrosuyla gelen İngilizler, bu turnuvada da gelecek vaat ediyor, tıpkı son 20 yılda olduğu gibi. Ama bu kez hem çok daha genç hem de yetenekliler.
Peri masalı Suarez'e bağlı
Oynadıkları futbolla 2010 Dünya Kupası'na damga vuran Oscar Tabarez ve öğrencileri, Brezilya'ya Peri Masalı'nı sürdürmek için gidiyor. Güney Amerika Elemeleri'nde 5. olup Ürdün ile play-off oynamalarına rağmen dünya sıralamasında ilk 7 içinde kendilerine yer buldukları için Dünya Kupası'na seri başı olarak gelen güneşin çocukları gruptan çıkacak güçte.
Tabarez'in kadrosunda Muslera gibi çok iyi bir kalecisi ve önünde bu sezon Şampiyonlar Ligi finali görmüş bir stoperi (Godin) ile Avrupa Ligi finali oynamış sağ beki olsa da Uruguay'ın turnuva derecesi tamamen Suarez'e endeksli. Şayet sakatlığı performansına engel olmazsa bu yıl Liverpool ile Premier Lig'de 31 gol, 20 küsür asistle rüya gibi bir sezon geçiren Suarez yanına Cavani'yi alarak Peri Masalı'nı devam ettirebilir.
‘’Falcao sonrası tufan (mı?)‘’
Dünya Kupası biletini aldıktan sonra kasım ayında Belçika (2-0) ve Hollanda'ya (0-0) karşı nefis bir 4-4-2 sınavı veren Pekerman, ocak ayında Falcao sakatlanınca son Tunus maçında Monaco'lu Rodriguez'i 10 numaraya atıp, önünde Bacca ile tek santrforlu sisteme geçmek zorunda kaldı.
Pekerman, 2014'te oyun kurgusunu, Fiorentina'da Montella ile harika bir sezon geçiren Cuadrado ve Monacolu Rodriguez üzerine inşa ediyor. Kolombiya, İtalya Ligi'nde yoğrulan Ibarbo (Cagliari), Guarin (İnter), Zapata (Milan), Zuniga (Napoli) ve Cuadrado (Fiorentina) gibi oyuncularla bir Güney Amerikalıya göre hayli sert takım. Ama C Grubu'nda iddiasız ekip olmadığı düşünüldüğünde Falcao yokken Kolombiya'nın banko turu geçeceğini söylemek zor.
Yunanistan bildiğiniz gibi
Yunanistan, 2004 Avrupa Şampiyonası finalinde ev sahibi Portekiz'i devirip mutlu sona ulaştığından beri kimseyi mutlu edemiyor. Otto Rehhagel'in 2010'da görevi bırakmasının ardından Fernando Santos ile Yunan futbolunun yeni bir denize yelken açacağını düşünenler (başta ben olmak üzere) fena halde yanıldılar.
98-2001 arasında çalıştırdığı Porto'yu Mourinho'ya teslim ettikten sonra eski takımının bir yıl arayla hem UEFA hem de Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırması Santos'un da hanesine bir çok artı yazdırmıştı.
Santos bir Portekizli olsa da Yunanistan'a oynattığı futbol Rehhagel'in katenaçyosundan esintiler içeriyor. 2014 elemelerinde 8 maçın 5'ini 1-0 kazandılar, grubun averaj takımı Liechtenstein'a bile 3 atamadılar. Yani anlayacağınız garp cephesinde yeni bir durum yok.
Drogba mutlu son istiyor!
Fildişi, 2014 Play-Off turunda Senegal'i geçip Brezilya biletini aldığından beri Teknik Direktör Sabri Lamouchi'nin kadro tercihi tartışma konusu. Eboue ve Gosso'yu kesti, Drogba'ya nefis bir kariyer finali planladı.
Lamouchi'nin oyun merkezi, Manchester City'de harika bir sezon geçiren Yaya Toure. 2013 Ağustos'unda Meksika ile deplasmanda oynadıkları hazırlık maçı Fransız hoca için büyük bir ders niteliğindeydi. Kolo Toure'nin yerine Zokora'yı stopere koyan Lamouchi, 45. dakikada kalesinde 3. golü gördüğünde değişimin fitilini ateşlemeye karar verdi.
Fildişi'nin en büyük artısı Yaya Toure, Kalou, Gervinho, Bony ve Drogbalı hücum hattı. Ama stoper tandemini Zokora-Sol Bamba ile kurgulayınca defansları SOS veriyor.
Japonya'yı hafif alan yanar
Alberto Zaccheroni ile 2011 Asya kıtası şampiyonu olmak Japonlar için büyük bir futbol devrimi anlamı taşıyordu. İtalyan hocanın elinde yetenekli bir kadro var. Son yıllarda futbolcu ihracatını biraz abarttılar. Zaccheroni'nin oyuncularının 7'si Alman, 2'si İngiliz, 2'si de İtalyan Ligi'nde oynuyor.
Japonların altın çocuğu Kagawa, Dortmund'tan sonra ManU'da eski günlerini aratsa da hala Zaccheroni'nin vazgeçilmezi. Fakat oyunu Milan'ın 10 numarası Honda yönetiyor.
C Grubu 4 bilinmeyenli bir denklemi bünyesinde barındırıyor. Hangi ikisi çıkarsa çıksın sürpriz sayılmayacak.
‘’Boğa'nın şifresi çözülebilir‘’
Aragones, Boğaların başına geçtiğinde Xavi, Fabregas, Senna ile oyunu orta saha üzerinden kurguladı. Bu senaryo Almanya 2006 çeyrek finalinde Fransa'ya 3-1 kaybedene kadar işledi.
EURO 2008'de Aragones'in en büyük şansı, total futbolu Xavi-İniesta-Messi ile başka boyuta taşıyan Barcelona ve Riijkard'tı.
2008 sonrası Riijkard yerini Guardiola'ya, Aragones de Del Bosque'ye bıraktı. 2008-09'u santrforlu sistemle (Eto'o) geçen Guardiola, 2009-10'da da İbrahimoviç ile benzer oyunu oynadı. Del Bosque ise 2010 Dünya Kupası'nda Guardiola'nın Zlatan ile Messi arasındaki rol paylaşım krizini Villa-Torres arasında yaşarken kupaya uzandı.
Pep, Barça'da 2010 sonrası santrforsuz oyuna döndü. Del Bosque de bu hamleye kayıtsız kalamadı. EURO 2012'de Torres'i sadece 2 maç 11 başlatıp, Fabregas'ı en uca atarak tiki-taka'nın zirvesine çıktı.
2014'te takımı gençleştirmesi beklenen Del Bosque, Lopetegui'nin şampiyon U21 kadrosundan sadece Koke ile De Gea'yı Brezilya'ya götürüyor. 28 yaş ortalaması en büyük handikapları olacak, ama yine de favoriler. Oyun mottoları total futbolun olmazsa olmazı 'hareket'. Ama hareket için enerji şart. Xavi (34)-İniesta (30)-Alonso (30)'nun enerji açıkları Koke'nin yıldızını parlatır.
İspanya, 2010 Dünya Kupası ilk maçında İsviçre'ye yenildikten sonra 2013 Konfederasyon Kupası finaline kadar resmi maç kaybetmedi. Del Bosque'nin takımını yenmenin yolu orta saha savunmasından geçiyor. İsviçre'de Gökhan İnler'in Xavi baskısı günlerce konuşulmuş, Brezilya'da ise Luis Gustavo-Paulinho-Oscar üçlüsü İspanya'nın şapkasını düşürmüştü. Grupta Hollanda ve Şili'nin orta sahası şifreyi çözecek kapasitede.
Portakal tadını arıyor
Van Marvijk, 2010'da Hollanda'ya oynattığı sert savunma futboluyla, Michels ve Cruyf'un mirasını yerle bir ederken takımını finale kadar yürütmüştü. EURO 2012'deki fiyasko Van Gaal dönemini başlattı. Gaal ilk iş takımın tüm savunmacılarını değiştirdi ve Brezilya'ya özel 5-3-2 tasarladı. Geri 5'linin 3'ünü 34 maçta 40 gol yiyen Feyenoord'tan (Janmaat, Vrij, İndi) seçti. Sistemin kilit oyuncularından biri sol bek-orta saha Daley Blind.
Strootman'ın sakatlığına rağmen orta sahada en az Van Marvijk dönemindeki kadar sert De Jong ile De Guzman İspanya'nın şifresini çözme potansiyeli olan oyuncular.
Şili can yakar
Bielsa ile 2010'da ağızlarda hoş bir tat bırakan Şili, aynı mantaliteyi Sampaoli ile sürdürüyor. Vidal'in etrafına tatlı sert bir takım kuran Sampaoli'nin sigortası 3'lü savunmanın soluna koyduğu ön libero Medel. Vidal'in Juve'den takım arkadaşı Isla ile uyumu İspanya'ya karşı en büyük kozları. Messi'nin sakatlığında Tata'dan Barcelona formasını kapan Alexis Sanchez (54 maç 21 gol) Şili'nin Brezilya'daki en büyük gol umudu. Sampaoli'nin öğrencileri grupta dengeleri değiştirecek. Avustralya'nın olası bir ikinciliği ise gökten başınıza meteor düşmesiyle eşdeğer etki yapar.
‘’Avrupai Brezilya!‘’
Brezilya, Dünya Kupası’nı son kez kaldırdığı 2002’de Scolari yönetiminde Rivaldo, Ronaldo ve Ronaldinho ile bir ‘rüya takım’dı. 2006 ve 2010’daki hayal kırıklıklarının ardından Scolari döndü ve Brezilya’nın tarzını değiştirdi. Tecrübeli hoca, Dunga’nın 2010 Dünya Kupası çeyrek finalinde sahaya sürdüğü ilk 11’in 8’ini kadroya bile almadı. O’nun için artık görsellikten ziyade işlevsellik önemli. Orta sahada Gustavo, Paulinho ve Ramires gibi temaslı oyunu seven isimler var. Konfederasyon Kupası’nı kazanırken savunma dirençleri takdir toplamıştı. Kaleci ve santrforları hariç tüm oyuncuların Avrupa kıtasında forma giyiyor oluşu (İlk 11’de Chelsea’den 3, Willian da oynarsa 4 futbolcu) Brezilya’yı Latin havasından çıkarıp daha Avrupai bir tarza sürüklüyor. David Luiz’in PSG’ye 50 milyon Euro’ya transferiyle dünyanın en pahalı defans hattına sahip olsalar da kaleci Julio Cesar ile santrforları Fred’in kalibreleri alışıla gelmiş Brezilya standartlarının altında. Barcelona’da takım oyununu öğrenen Neymar, Scolari’yi Santos günlerinden daha da mutlu edeceğe benziyor. Sambacılar kupanın favorisi ama Almanya ile yarı finalde kesişecek olmaları büyük handikap.
Finke’yi yabana atmayın
Türkiye Ligi’nden 6 oyuncunun yer aldığı Kamerun’u Bundesliga’ya 1991- 95 arası Freiburg ile pasoyununu getiren Volker Finke’nin çalıştırıyor oluşu 2.lik için Webo ve arkadaşlarını umutlandırıyor. Rodolfo, Cardoso, Kahl ve Zeyer ile 1990’ların ilk yarısında Bavyera hegemonyasını kıran Finke, Kamerun’u Mayıs 2013’ten beripas takımı haline getirmeye çalışıyor. Afrikalı rakiplerine karşı bunu başarıyla uygulasalar da 2.cilik için çekiştikleri Hırvatistan’a oyunlarını dikte ettirmeleri turnuva seyirlerini belirler.
Kovac’a büyük ikramiye
Hırvatistan, Biliç sonrası Stimac ile mutlu olamadı. Şimdi Niko Kovac ile Blazevic’in Fransa 98 ruhunu arıyorlar. EURO 2008’de Biliç’in takımının ön liberosu olan Kovac, kariyerinde ilk kez bu kadar büyük deneyim yaşayacak bir antrenöre göre çok şanslı. Elindeki orta saha opsiyonları çok etkileyici. Bu sene İnter’in 10 numaralı koltuğuna oturan Kovacic’in arkasında Avrupa’nın iki kupasını da kaldıran Rakitic ile Modric’in varlığı Niko Kovac’ı rahatlatıyor. Rakitic, Sevilla için önemli bir parça ama Modric Real Madrid’te başka bir boyuta taşıdı oyununu. Simunic’in İzlanda ile oynanan Play-Off maçından sonra karıştığı olay sebebiyle 10 maç ceza alması Kovac’ın defans hattındaki en büyük problemi.
Meksika FIFA’ya duacı
2012 Londra Olimpiyatları finalinde Brezilya’nın karşısına dikildiklerinde tüm dünyayı şaşırtmışlardı. Brezilyalı Oscar’ın son saniyede net pozisyonu harcamasıyla maçı 2-1 kazanarak şampiyon olan Meksikalıların aklı Londra’da kaldı. Futbollarını düzeltmek bir yana CONCACAF Grubu’ndan 4. olup, Play-Off’ta Okyanusya kıtasından Yeni Zelenda’yı eleyerek geldiler. FİFA’nın KuzeyAmerika’ya tanıdığı 3,5’luk kontenjan sayesinde sıklıkla Dünya Kupası’nda boy gösteriyor oluşları kimseyi yanıltmasın.
Antrenör istikrarsızlığı konusunda ihtisas sahibi sayılabilecek Meksika, 2013’ten beri Miguel Herrera ile çalışıyor. Eski Barçalı 35’lik stoper Marquez önderliğinde 5-3-2’yi tercih eden Herrera’nın takımı gruptan çıkarsa sürpriz olur.
‘’Total futbolun Terim'cesi‘’
BÖLÜM 3
Fatih Terim 1993 yılında Piontek'ten Milli Takım'ı devraldığından bu yana ülke futbolu için gereken jenerasyon değişimlerini yapma görevini hep kucağında buldu. 1993 Olimpik Milli Takımı'nda yakaladığı kuşak, 'Total futbol'un Terimce versiyonu 'Toplu hücum toplu defans'ın yılmaz savunucularıydı ve bu kuşak 2002 Dünya üçüncülüğünü kazandı. Terim'in ülke futboluna uyarladığı bu mantalitenin birinci kuralı tıpkı 'Total futbol'un mucidi Rinus Michels (Ajax, Barcelona, Hollanda) ve peşinden yılmaz icracısı Johan Cruyf'ta (Barcelona, Ajax) olduğu gibi 'hareket'ti. Zira Michels (Toprağı bol olsun) oyun felsefesini tanımlarken, 'Bu bir saha dizilişi değil oyun mantalitesidir' derdi.
Terim'in, Piontek sonrası ilk Milli Takım deneyiminde EURO 96 biletini alması ve Galatasaray'daki 96-2000 başarısı yakaladığı jenerasyonun bu 'hareket' kabiliyetiyle doğru orantılıydı. -ki bu hareketli oyuncu grubuyla dönemin moda sistemi 3-5-2'yi Popescu ve Bülent Korkmaz'ın verdiği güvenle 2-5-3'e çevirmeyi başarmıştı. O dönem Galatasaray'ı izlerken sahanın her yerinde Sarı-Kırmızılı oyuncuları görüyor olmamızın sebebi, Terim'in Türkçe'ye 'Toplu hücum toplu defans' diye uyarladığı bu senaryoydu.
Fatih hoca kariyeri boyunca en büyük farkı bu 'hareket' ve 'oyuncuya göre pozisyon değil pozisyona göre oyuncu' felsefesiyle yarattı. 11 numara Hakan Ünsal'ı Türkiye'nin en iyi hücumcu sol beki yapmak, bir ön libero olan Ergün'ü sol kanata çevirmek, santrfor Ümit Davala'yı sağ beke kadar getirmek gibi eylemlerini hatırlarsak, bugün İshak, Ozan Tufan ve Tarık Çamdal hamlelerini doğru okuyabiliriz.
Turnenin kazananı Ozan Tufan
Bu Milli Takım turnesindeki ana fikir her ne kadar 'aile ortamını yakalamak' olarak tanımlansa da Terim'in kafasındaki plan, 1990 ve üzeri doğumlu minimum 3 oyuncuyu EURO 2016 kadrosuna sokmak. Zira 2016'ya gidersek, (-ki bu statüde bile gidemezsek gerçekten futbolun kapısına kilit vuralım) şu an taşıyıcı kolonlardan Onur, Caner, Nuri 28, Arda 29, Gökhan Gönül, Selçuk, Burak 31 yaşında olacak. Terim bu jenerasyonu yenilemek zorunda. Fakat hocanın elindeki malzeme 1993 Olimpik Milli Takımı'nda yakaladıklarına benzemiyor.
1990 jerenasyonu henüz Terim'in zaferden zafere koştuğu 71-74 kuşağının hareket kabiliyetine erişebilmiş değil. 18'inden gün almış Bursasporlu Ozan Tufan, hiç Ümit Milli formayı giymeden A Milli Takım'da ışık verdi. Pozisyon açısından esnek bir oyuncu tam da Terim'in istediği cinsten. İlk üç maç çok etkileyiciydi. Son ABD maçında ise en büyük handikap Hakan Balta ile stoper tandeminde yer almaktı. Futbolda iki yarım bir tam etmediği tek pozisyondur stoper. ABD maçı Balta ile Altidore arasında oynandığı için Ozan'ın stoper performansından yola çıkarak bir analiz yapmak zor.
İshak ve Tarık pozisyon bilgisini geliştirmeli, alacakları epey yol var. Hazır olan tek oyuncu Hakan Çalhanoğlu.
Malzeme bu
Brezilya Teknik Direktörü Scolari, selefi Carlos Dunga'nın 2010 Dünya Kupası çeyrek finalinde Hollanda karşısına sürdüğü 11'den tam 8 oyuncuyu 2014 kadrosuna almadı, geniş kadroda ise sadece Ramires, Dani Alves, Tiago Silva ve Julio Cesar kaldı. Scolari, Dunga'nın takımını dağıttı ve yep yeni Avrupai tarzda bir takım kurdu.
Scolari futbolcu yetiştirme konusunda dünyanın en mümbit topraklarına sahipken bunları yapabiliyor. Bizim elimizde böylesine zengin bir malzeme yok. Küçücük bir Ozan Tufan kıvılcımını üfleyerek yangına çevirmek istiyoruz. Ama maalesef ülke futbolu olarak elimizdeki malzeme bu.
‘’Liverpool sendromu!‘’
Beşiktaş ile Liverpool'un bu sezonki durumları fena halde birbirlerine benziyor. Liverpool şampiyonluk yarışında avantajlıyken Gerrard'ın kayan ayağının kurbanı oldu, Beşiktaş'ın lastiği ise Sivas deplasmanında patladı. Elazığ galibiyetine rağmen Galatasaray, Trabzon'da kazandığı için, Beşiktaş son hafta tüm umutlarını Kayseri Erciyes'e bağladı. Tıpkı Liverpool'un son hafta West Ham'ın City'yi yenmesini beklediği gibi Beşiktaş da Erciyes'in Galatasaray'dan puan almasını bekleyecek. Yani Devler Ligi bileti Beşiktaş'ın değil Mancini ve öğrencilerinin elinde.
Beşiktaş'ın Elazığ karşısındaki hali herhalde kimseyi şaşırtmamıştır. Sezon başından beri 33. lig maçını oynayan Kartal'ın tam kadro olduğu bir mücadeleyi hatırlayan var mı? Biliç'in yaptıkları o yüzden bu kadar kıymetli. Taraftar yönetime de Biliç'e de büyük bir kredi açmış vaziyette. Neden? 'Yönetim stat yapıyor, Biliç yoklukta Şampiyonlar Ligi kovalıyor' diye.
Parasını istediği için kadro dışı bırakılan Dany'nin yerine stoperde Jermaine Jones ile maça başlamak Beşiktaş adına en büyük soru işaretiydi. Pozitif bakış açısıyla; geçen sezon Bundesliga'da Schalke formasıyla ligin en uzun pas metrajlarından birine sahip olan Jones'un stoperdeki varlığı Beşiktaş'ın geriden daha rahat oyun kurması anlamı taşıyordu. Neticede Jones kadar ayağı temiz bir stoper bulmak zordur bu ligde. Fakat pozitif bakış açısı henüz 10. dakikada devre dışı kaldı. ABD'li 3. geri pasında Deniz Yılmaz'ı pozisyona soktu.
Töre klasiği
Gökhan Töre Beşiktaş sistemi için önemli bir oyuncu. Zaten öyle olduğu için 'gece kulübü skandalına' rağmen kadro dışı bırakılamadı. Yoksa Dany'den beter yapardı Beşiktaş yönetimi. Ligin en iyi kontratak takımlarından biri haline getiriyor Beşiktaş'ı. Topla iletişimi çok iyi. Birinci opsiyonu her daim doğrudan kaleye gidip, şut atmak. Bu yüzden ters kanattaki meslektaşıyla kıyaslandığında Olcay'ın asist sayısı (6) Gökhan'ın gol sayısından (4) fazla. Bulduğu gol tipik bir Gökhan Töre golü. Topu çaprazda kontrol et, slalom yap ve şut at. Gol sayısı bir forvet oyuncusuna göre düşük olsa da Beşiktaş'ın oyun karakterini 'iyi bir kontratak takımı'na dönüştürmesi Töre'yi kıymetli yapıyor.
Beşiktaş'ın bir tempo takımı olduğunu çok iyi çözmüş Okan Buruk. Birinci planını, Biliç ve öğrencilerinin temposunu düşürmek üzerine kurguladı. Çünkü o da biliyor ki; Olcay-Oğuzhan ve Töre'nin en iyi yaptığı şey defans arkası koşularla kontratak golü aramak. Beşiktaş, Töre'nin golüne kadar sezon ortalamasının hayli gerisinde bir tempoya sahipti. Bu da pozisyon kısırlığı olarak yansıdı yeşil zemine.
Elazığ bu sonuçla küme düştü. Çünkü haftaya kazansa ve Erciyes ile Gaziantep yenilseler bile 3'lü averajda en kötü takım. Onlardan biriyle 2'li averaja kalsa bile iki rakibine göre de geride olduğu için düşmesi kesinleşti.
‘’Sezon galası‘’
Başlangıçtaki Fenerbahçe 11'nin yaş ortalaması 30,18'di. Bu rakam bu sezon Süper Lig'de bir maçta mücadele eden en yaşlı kadrolardan birisi. Ersun Yanal'ın bu alandaki rakibi ise yine kendi takımı. Şayet Alves'in yanında Egemen, Emenike'nin yerinde de Webo oynasa bu rakam 30,3'e yükselecekti.
Fenerbahçe'yi mutlu sona ulaştıran en önemli unsurlardan biri şüphesiz kadro istikrarı. Ama unutmamak gerekir ki, Fenerbahçe bu sezon 39 resmi maç oynarken, Galatasaray pazar gecesi 52. resmi mücadelesini verecek. Dolayısıyla Ersun Yanal ve 24 öğrencisi (Mancini 34 farklı oyuncu kullandı) daha az yıprandığı için sezonun son düzlüğünde bu kadar diri kalmayı başardı.
Bir bakış açısıyla bu takım çok yaşlı, ama bir başka görüşe göre ise tecrübeli. Sezon genelinde Fenerbahçe hep tecrübeli takım sınıfında işlem gördü, sadece iki maçta yaşlı takım hüviyetindeydi. Coşkuyu arkalarına aldıklarında ise son derece diri bir takım görünümüne bürünüyorlardı. Karabük karşısında da Ersun Yanal ve öğrencilerini; tecrübeli ve coşkulu olarak tanımlayabiliriz.
Kafkas'ın 3. senaryosu
Tolunay Kafkas, bu sezon Karabük'ün başında 3. farklı senaryosunu icra ederek antrenörlük kariyerinde bir ilki yaşıyor. Sezona Lua Lua-Gökhan Ünal'la fiyakalı bir Kasımpaşa galibiyetiyle başlayan Kafkas, daha ilk yarı bitmeden disiplin kriterlerine uymadığı için bu ikiliyi gönderip Akpala-İlhan Parlak ile yeni bir kurgunun peşine düşmüştü. Akpala ile Hakan Özmert'in sezonu kapatacak kadar ciddi sakatlıkları ise bu kez 3. senaryoya mecbur kıldı Tolunay hocayı. Apar topar Beşiktaş'tan kiralanan Eneramo ile nihai senaryosunu sahneye koymaya başladı Kafkas. Bir sezon içerisinde bu kadar kurgu değişimi ortalama bir Anadolu takımı için büyük yıkım getirir. Ama Karabük, antrenör takımı olduğu için Avrupa Ligi hedefinden erken kopmadı. Çünkü Tolunay hoca, 'Topçuyu idmanda ağlat ki, maçta seni güldürsün' düsturunu Karabük'te yaşatıyor.
‘’Oynayanla oynamayanın farkı‘’
Gerek hocası, gerek oyuncularının hatta yedek kulübesi profesyonellerinin centilmen tavırları sebebiyle ligin açık ara en sempatik takımı Akhisar Belediyespor. Hamza Hamzaoğlu ve öğrencileri, şampiyon Fenerbahçe'yi soyunma odası koridorlarından sahaya alkışlarla çıkararak futbol ailemize! güzel bir ders verdi. Akhisarsporlu futbolcuların bu alkışlama olayı, ortaya koydukları oyunla daha da anlamlı hale geldi. 'Alkışlarım ama sahada tanımam' mesajını net verdi Hamza hocanın takımı.
Malum, Fenerbahçe şampiyonluğunu geçen hafta ilan etti. Haliyle idmanlar sezon ortalamasının altında tempoda yapılır. Takım biraz gevşer, kalan haftalar az oynayanlar için de forma şansı demektir. Ersun hoca da bunu yaptı. İdeal 11'in 5'ini değiştirdi. Ama bu değişim Fenerbahçe'nin oyun karakterini etkiledi.
Kuyt'sızlık başa bela
Akhisar'ın attığı iki gole dikkat ettiniz mi? ikisi de Kuyt'ın yokluğundan. Fenerbahçe, Akhisar'a gelene kadar Kuyt ve Gönül'le bu ligin en iyi sağ kanat savunması yapan takımıydı. Fenerbahçe'nin oyun kurgusu, en basit tanımla; 'sağdan savun, soldan at.' İlk 15 dakikada atılan iki Akhisar golü de Mehmet Topuz'un devam ettirmediği koşuların eseriydi.
Ersun hoca her fırsatta Selçuk Şahin ve Mehmet Topuz'un saha dışı katkılarına vurgu yapıyor. Takım kimyası için böyle oyuncuların varlığı önemli. Ama Fenerbahçe gibi hedefleri büyük bir takımda sadece saha dışı katkı yetmez. Selçuk saha dışı katkısını çizginin içine de taşımalı, Topuz böylesine hedefsiz maçlarda bile en azından Kuyt'ın direncine erişebilmeli. Fenerbahçe'nin işte en büyük sorunu bu. Oynayan 11'de sorun yok ama onları dinlendirmek için sahaya çıkanlarda büyük bir form farkı var.
Bu kadroya operasyon şart!
Şimdi iki konuya değinmekte fayda var;
1- Ersun Yanal önümüzdeki sezon takımın başında olacak mı? Bunun acilen netleştirilmesi lazım. Fenerbahçe yönetimi Yanal'ı göreve getirirken 1 ay açıklamaya çekindi, vakit kaybetti, takıma da kaybettirdi. Bu kez kolları erken sıvamalı.
2- Ligin yaş ortalaması en yüksek takımı olma özelliğini elinde bulunduran Fenerbahçe'nin yeni bir plan dahilinde gençleştirilmesi şart. Ersun hoca, vakit kaybetmeden 2015-16 için Şampiyonlar Ligi kadrosunu kafasında kuruyor olmalı. Baksanıza Akhisar önünde 34'lük Kuyt'ın enerjisini, savunma direncini ve hücum aklını mumla aradı. Yoksa 2. bir Kuyt bulana kadar Hollandalı'nın saçları beyazlayacak.
Ersun Yanal bu sezon kadro istikrarıyla şampiyonluğu kucakladı, buna şüphe yok. Ama unutmamak gerekir ki, bu sezon Avrupa ve Türkiye Kupası olmadığı için Fenerbahçe sadece 38 resmi maç oynadı, 51 maça çıkan Galatasaray'a oranla yaşlı kadrosu daha az yıprandı.
Fenerbahçe'nin sezon boyunca ideal 11'inin yaş ortalaması tam 30,3 oldu. Bu rakam Sarı-Lacivertlileri açık ara ligin en yaşlı takımı yapıyor. Hatta Ersun hocanın her pozisyon için alternatif olarak kadroda tuttuğu oyuncuların yaş ortalaması bile 28,7'nin altına hiç düşmedi. Bu önümüzdeki sezon için büyük bir handikap.









































