Arama

Popüler aramalar

‘’Parola: Sakin kal‘’

Fenerbahçeli futbolcular barut gibi başladılar maça. Oysa geçen hafta Sivas’ta hakemin adaleti sağlayamaması üzerine Egemen ve Caner kendi adaletlerini aramanın bedelini ağır ödemişlerdi. Böylesine çetin bir yarışta fiziksel olduğu kadar psikolojik açıdan da güçlü olmak birinci kuraldır. Çelik gibi sinirlere sahip olmak gerekir. Kasımpaşa önünde Sarı-Lacivertli futbolcular maça o kadar gergin başladılar ki, ilk 10 dakika geride kaldığında gerilim sahadan taşacak kadar yükselmişti.

Peş peşe Emenike, Webo ve Sow’u kaybeden Ersun Yanal’ın Kasımpaşa stratejisi orta alan enerjisine dayalıydı. Yanal, Kasımpaşa’nın Castro-Kerem-Scarione’den oluşan orta alanına karşı, Slaven Biliç’in hafta içinde Atiba ve Veli’yle uyguladığı baskıyı Holmen-Emre ve Topal’dan bekledi.

Emre enerjisini maksimumda kullandı, sahadaki isyan ateşini yakan oyuncuydu. Son iki lig maçını kaybeden Fenerbahçe’nin ayakta kalmasını sağlayan isimlerin başındaydı. Attığı gole şapka çıkartılır. Resmen bir isyan golüydü. Ama Emre’nin dengeyi çok iyi ayarlaması gerekiyor. Golden sonra yaşadığı sevinçte bile sinir patlaması yaşaması çok hayra alamet bir durum değil. İlk yarıda sahayı bir gerilim filmi setine çeviren Emre’ye ‘hayır’ ama ikinci yarıda zekasını da işin içine katarak omzu düşen arkadaşlarını ayağa kaldıran, bir ‘winner’ gibi oynayan Emre’ye ‘evet’…

Alper enerjisi

Fenerbahçe adına maçın yıldızı Alper Potuk’tu. Ersun hoca onu Sow’un yerine sol açıkta oynatmasına rağmen müthiş bir tempoda oynadı. Adam eksiltme konusundaki meziyetleri doğrusunu söylemek gerekirse ayakta alkışlanacak cinstendi. Kasımpaşa gibi orta alan gücüne güvenen bir takıma karşı hem merkezde baskı yapmak, sonra sol açığa koşu yaparak top almak ekstra enerji gerektiren bir durumdur. Alper bunu maç boyunca defalarca yaptı.

16 Şubat 2014, Pazar 18:50
YAZININ DEVAMI

‘’Veli Kavlak'ın askerleri!‘’

Bu tartışmalar aylardır yapıldığı için tekrar bu konuları açmanın alemi yok. Futbol keyfine odaklanarak izlemeyi tercih ettim ben bu maçı. Serdar Kurtuluş 49. dakikada ikinci sarıdan atılana kadar da sahada sergilenen futbol son derece tatmin ediciydi. Beşiktaş’ın kazanmasıyla lig yeniden başladı. Artık zirve yarışında Fenerbahçe ve Galatasaray’la birlikte Kartal’ın da söz hakkı var.

Vazgeçilmez değilsin Fernandes

Biliç, Gaziantep maçında kestiği Fernandes’i Kasımpaşa önünde de yedek soyundurdu. Bu tercih aslında son zamanlarda fişi çekmiş gibi oynayan Fernandes’e, ‘Sen vazgeçilmez değilsin, iyiysen bu takımda oynarsın’ demenin sahaya yansımasıydı. Gaziantep maçında Atiba ile Veli’den aldığı orta alan standartı beklediğinden de yüksekti Biliç’in. Bu ikili takımın enerji kat sayısını yukarıya çekince Oğuzhan önde daha ferah bir alan buldu. Kasımpaşa yetenek zengini bir takım. Orta alan ve forvet hattı yüksek futbol zekasına ve becerisine sahip oyunculardan kurulu. Kanat bekleri vasatın çok altında kaldığından genelde cepheden kaleye gitmeyi deniyorlar, zaten golleri de buradan buluyorlar. Kağıt üstünde Franco-Ersan tandemine karşı Adem, Babel ve Scarione tehlikeli gibi görünse de Veli ile Atiba stoper ikilisine iş bırakmayarak çok değerli iş çıkardı.

Veli kendini aştı
Veli resmen enerji patlaması yaşıyor. Sezon başındaki formunu yakaladı hatta ötesine geçti. Beşiktaş’ın orta alan enerjisini zirvede tutuyor. Yanına da Atiba’yı alınca bir başka oynuyor. Bu sezon ilk golünü atması bir yana dakikalar 25’i gösterdiğinde olağanüstü bir zeka örneği göstererek takımının ilk golünü hazırlaması çok daha kıymetliydi. Veli Kavlak’tan Xavi pası, Olcay’dan İniesta asisti, Almeida’dan tam bir golcü vuruşu. Beşiktaş’ın ilk golünü en güzel böyle tarif edebiliriz. Ne gariptir ki, kural hatasının yapıldığı ilk maçta da Oğuzhan-Olcay ve Almeida üçgeninden nefis bir gol çıkarmışlardı. Böylece Almeida silinen golünü, Olcay da asistini geri kazanmış oldu.

Almeida’ya saygı

Beşiktaş’ın santrforu olmak gerçekten zor iş. Almeida’nın işi iki kere zor; sezon sonunda Portekiz Milli Takımı’yla 2014 Dünya Kupası finallerinde olacak. Bu formuyla o takımın da birinci santrforu olacak. Ama ne yazık ki; Portekiz’in de santrforu olmak zor. Çünkü bu iki takımın da birinci gol opsiyonu santrforları değil. Portekiz’de birinci opsiyon doğal olarak Ronaldo, Beşiktaş’ta ise Almeida kadar Gökhan Töre, Olcay ve Oğuzhan. Haliyle Almeida top alabilmek için tehlike bölgesinin dışına çıkmak zorunda kalıyor, taç çizgisinde top kovalıyor, Tolga’nın degajlarını indiriyor, arkadaşlarına top kazandırıyor, sonra patlayıcı kuvvetinin yardımıyla 18’e koşu yapıyor. Şu an Türkiye Ligi’nde Portekiz’linin yaptığı işi yapabilen santrfor bulmak zor. O yüzden Almeida’nın ulaştığı istatistikler çok kıymetli ve saygıyı fazlasıyla hak ediyor.

Tolga yanlış yaptı

Rüştü Reçber sadece kaleciliğiyle değil sahadaki doğru duruşuyla da örnek bir sporcuydu. Bir pozisyonda top eline çarpıp kornere çıktığında aut kararı veren hakemi uyararak korner olduğunu söylemişti. Belki o kornerde takımı küçük çaplı bir tehlike yaşamıştı ama Rüştü çok şey kazanmıştı. Tolga da duruşuyla Rüştü’nün izinden gitmeye aday birisi. Ama dün 65. dakikada Babel’in attığı şut Tolga’nın sol elinden sekerek kornere çıktı. Ben şahsen bugüne kadar sergilediği duruştan esinlenerek Tolga’dan hakemi korner konusunda uyarmasını bekledim. Maalesef Tolga hiç oralı olmadı. Keşke hakeme gidip korner konusunda uyarsaydı da kalesinde biraz daha büyüseydi. Bugüne kadar ki duruşuna bizim yakıştırdığımız buydu.

En zayıf halka Serdar

Performansıyla bu sezon Beşiktaş’ın en zayıf halkası kim deseler ilk sırada Serdar Kurtuluş yer alır. Fizik olarak düşüşü bir yana psikolojik olarak da çok formsuz. Dakika henüz 49. İlk yarıdan sarısı olan Serdar, taç çizgisinde Adem’e arkadan dalarak atılıyor. Kırmızıyı resmen çağırıyor. Sonrası mı? Tempoyu elinde tutan Beşiktaş’ta herkes ‘Allah’ını seven defansa gelsin’ moduna geçiyor. Ortada ne futbol kalıyor ne de keyif.

12 Şubat 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fener'i 'Yıldırım' çarptı‘’

Dakika 10... Sow'un ortasında Kadir'in eline çarpan top yüzde 100 penaltı. Yunus Yıldırım'ın her maça penaltı vermemek üzere kendini kurarak çıkıyor olduğuna emin olmamızı sağlayacak bir pozisyon. Dünya üzerindeki tüm futbol ülkelerinde Kadir'in eliyle kestiği topun karşılığı penaltı. Bugüne kadar hakemlik kariyerinde sadece 2 penaltı vermiş olmak acaba Yunus Yıldırım için yarın öbür gün çocuklarına övünerek anlatacağı bir olay mıdır? Kural basit, pozisyon penaltıysa çalarsın.

Fenerbahçe'nin kaybı sadece 3 puan değil Adalete inanmazsanız kendi adaletinizi sağlarsınız. Pozisyonun akışında Caner kendine ve takım arkadaşlarına büyük bir haksızlık yapıldığını düşündüğü için mantığını devre dışı bırakıyor. Topu kovalayıp bulunması gereken kanadın tam tersi istikamette rakibine faul yapıyor. Sonuç; Caner sarı kart görüyor ve önümüzdeki hafta Kasımpaşa ile Kadıköy'de oynanacak kritik maçta cezalı duruma düşüyor. Ardından Egemen... O da adaletini kendi sağlamanın peşinde. Çünkü sahada adaleti sağlamakla yükümlü olan hakemin bunu yapmadığını düşünüyor. Yaptığı hareketin faul bile olduğu tartışılacakken Yunus Yıldırım sarıyı çıkartıyor, peşinden de itirazdan Egemen'i atıyor. Herkes bu olaya farklı yaklaşabilir. Ben sadece adalet duygusuyla yaklaşma taraftarıyım. Futbolcu sahada adaleti kendisi sağlamayacak ama adaleti sağlamakla yükümlü hakem de bu duygusuna leke düşürmeyecek.

Samsun faciası gibi

Beşiktaş'ın 101. yılına gittim bir anda. Lucescu'nun Beşiktaş'ı açık ara devreyi lider tamamladıktan sonra İnönü'de Samsunspor'a karşı Cem Papila'nın 5 kırmızı kartıyla hem şampiyonluğu hem de geleceğini yitirmişti. Çünkü o sezon Beşiktaş şampiyon olsa yönetim istifa etmeyecek, Lucescu ile yola devam edilecek ve tabii ki şimdi Shakhtar'ın pozisyonunda Siyah-Beyazlılar olacaktı. Ama gelin görün ki Beşiktaş camiası hala 2003-04 sezonunu hatırlamak bile istemez.

Carlos'un cesareti

Fenerbahçe ile benzer şekilde oyun anlayışına sahip Sivas'ın 70 dakikayı bir kişi fazla oynaması Roberto Carlos'u daha cesur oynamaya itti. Zaten bu ligde bekler üzerinden kanat oyununu en iyi oynayan iki takımdan birisi Sivas. Diğeri de Fenerbahçe zaten. 11'e 11 oynasa da cesur davranacağına şüphemiz yok. Alper ve Salih'i oyuna aldıktan sonra oyunun ritmini eline geçiren Fenerbahçe'ye karşı Utaka hamlesiyle takımının ön bölgede daha çok kalmasını hedefleyen Carlos plandığı senaryoyu hayata geçirdi. Zaten 2'yi de Utaka üzerinden buldular.

Zirve alev alev yanıyor

Fenerbahçe geçen hafta Eskişehir'de kaybedince, Galatasaray, Beşiktaş ve Sivas'ın iştahı haliyle kabardı. Ersun Yanal ve öğrencileri büyük bir krediye sahip olsalar da Galatasaray ve Beşiktaş'ın psikolojik skoru eşitleyecek şekilde oynayıp kazanması Sivas maçını ekstra önemli hale getirmişti.

Bu hafta Galatasaray, Beşiktaş ve Sivas kazanınca zirvede tansiyon yükseldi. Fenerbahçe 44'te kaldı Galatasaray 40'a dayandı, Beşiktaş da bir maç eksikle 36'da. Şimdi Beşiktaş için salı günü Kasımpaşa ile oynanacak tekrar maçı hayati öneme haiz oldu.

10 Şubat 2014, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fernandes'ten vazgeçebilmek‘’

Cenk Tosun’un hafta başında Beşiktaş’a yeni sezon için imza atması; Siyah-Beyazlı camianın efsanelerinden Sergen Yalçın’ın Gaziantep’in başında olması; yaklaşık üç aydır ‘vazgeçmiş’ gibi oynayan Fernandes’ten bu kez Biliç’in vazgeçmesi; Türkiye’ye Güney ekibi üzerinden giren Dany’nin Galatasaray’dan kiralık gelip ilk kez forma giymesi gibi bir çok unsur maça ayrı bir değer katıyordu.

Beşiktaş belki de son yılların en kritik sezonlarından birini yaşıyor. Zira bu sezon tarihin en kıymetli lig ikinciliği altın tepsinin içinde duruyor. Fenerbahçe’nin Avrupa cezası devam ettiğinden lig ikincisi Şampiyonlar Ligi biletini doğrudan kapacak. Bu Biliç ve öğrencilerini ekstra motive etmek için yeter de artar bile.

Biliç'in doğruları

Önce Biliç’in Fernandes’ten böylesine kritik bir deplasmanda vazgeçişinin röntgenini çekmek gerek. Aylardır Fernandes fişi çekmiş gibi oynuyordu. Geçen hafta Kayseri Erciyes’e gol atmasına rağmen total takım ritmiyle arasındaki ters orantıyı bir türlü dengeleyememişti. Biliç de Atiba-Veli ile orta alanı tutup, Oğuzhan’ı öne attı. Bu aslında Trabzon maçından bu tarafa yapmak istediği şeydi. Fernandes her ne kadar 8 numarada oynamak istediğini söylese de son iki yılda kazandığı oyun pratiğinden olsa gerek hep Oğuzhan’ın sırtında geziyordu. Jermaine Jones gelene kadar Atiba-Veli tercihi Oğuzhan’ı 10 numarada rahatlatacağa benziyor. Zaten atılan golde de Oğuzhan ön alanda yaptığı baskıyla pozisyonu hazırladı. Ters ayakla sağ açıkta oynayan Gökhan Töre sol dışla Olcay’a olağanüstü bir asist yaparak tabelayı değiştirdiğinde görsel olarak nefis bir şölene imzasını attı. Maçın yıldızı Atiba önderliğindeki orta alandı. Çünkü tüm ikinci topları aldılar, ribauntları vermediler. Sergen hoca da o yüzden 2. Yarıda Medunjanin’in kenara alıp İbrahim Akın’ı sahaya sürdü.

Beşiktaş sezon başındaki mantalitesine geri dönmüş gibiydi dün gece. Aslında buna da mecburdu. Çünkü Siyah-Beyazlılar pas metrajı düşük oyunculardan kurulu bir ekip. Bu yüzden Biliç’in parolası ‘Uzun top atma’ oluyor. En azından Jermaine Jones forma giymeye başlayana kadar bu böyle olmalı. Zira Jones’un geçen sezon Schalke ile ligdeki pas metraj ortalaması 20 metrenin üzerinde. Şu anda Beşiktaş’ta bu pas kalitesine sahip oyuncu yok.

Beşiktaş’ın santrforu olmak zor

Beşiktaş’ın bu oyuncu grubu arasında santrfor olmak gerçekten çok zor. Çünkü Töre de Olcay da ters ayaklı açık oyuncuları olduğundan birinci planları driplingle ceza yayına doğru kat ederek şut atmak. Bu da Almeida’nın çok gezmesine zemin hazırlıyor, haliyle de işini zorlaştırıyor. Dikkat edin Almeida topu nerelerde alıyor. Taç çizgisine kadar açıldığına da şahit oluyoruz, orta yaya kadar gelip degaj karşıladığına da. Kendine uygun pozisyonu bulana kadar zorluyor, bulamazsa arkadaşlarına hazırlıyor. O yüzden attığı gol sayısına bakarak Almeida’nın büyük bir saygıyı hak ettiğini söyleyebiliriz.

Huzurlarınızda genç Ömer!

Ömer Şişmanoğlu Türkiye serüvenine Kayserispor ile başladığından beri hiçbir zaman ilk 11’in banko oyuncusu olamadı. Buna Antalyaspor dönemi de dahil. Beşiktaş’ta da rolüne kaldığı yerden devam ediyor. Umarım akıbeti genç Semih Şentürk gibi olmaz. Yaşı biraz ileri olan Beşiktaşlılar hatırlar. Gordon Milne döneminde Halim oyuna sonradan girip attığı gollerle tribünleri coştururdu. Ömer de Beşiktaş’ın yeni Halim’i olmayı kafasına koymuşa benziyor.

Dany iyi, Cenk etkisizdi

Tabii dün gecenin en merak edilen performansları Cenk ile Dany’ninkilerdi. Hafta başında Beşiktaş’a imza attıktan sonra tüm dikkatleri üzerine çeken Cenk dün gece vasatın üzerine çıkamadı. Zira karşısında seri bir Dany ve beklenenden daha olgun bir Pedro Franco vardı. Herşey bir yana Cenk’in mücadelesi Türkiye’de bir tabunun yıkılması adına önemliydi. Artık böyle transferlere bakış açımızı değiştirmeliyiz.

Dany ilk maçı olmasına çok yabancılık çekmedi. Zaten Galatasaray’dan hazır geldi. Franco’yla idman bile yapmadan maça çıkan bir stoper nasıl oynarsa öyle oynadı. Ömer’e yaptığı asist de vasatın üzerine çıkmasına yardımcı oldu.

Gaziantep, Sergen Yalçın’la başka bir takım oldu. Son 9 maçta 17 puan toplayan Kırmızı-Siyahlılar’da aynı oyunculardan farklı performans almanın sırlarını belki sezon sonunda katılacağı bir programda detaylı olarak dinleriz Sergen hocadan.

08 Şubat 2014, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Onur nereye kadar kurtaracak?‘’

Evet sonuç odaklı futbol oynuyor takımlarımız, daha doğrusu oynamaya mecbur kalıyor. Çaykur Rize-Trabzonspor maçı da bu sınıfta bir maçtı.

'Bize her yer Trabzon' Bordo-Mavili taraftarların bu sezona kadar mottosuydu. Ama Rize karşısına çıkana kadar ligin en kötü deplasman performanslarından birine sahipti Mustafa hocanın öğrencileri. (Konya 2, Elazığ 3, Trabzon 4 puan)

Colman'ın dönüşüyle orta alanda eksik olan 'futbol aklı' da gelmiştir diye düşünenler çok yanıldı. Arjantinlinin üretkenlikten uzak futbolu Bordo-Mavili takımın rakip ceza sahasına uzak kalmasına yol açtı. Orta alanlar kıyaslandığında Sylvestre-Kıvanç ikilisine karşılık Colman-Zokora seçimi insanı ister istemez beklenti içine sokuyor. Çünkü Colman oyuna yön verme potansiyeli olan ama bunu sadece canı istediğinde yapan bir oyuncu. Zaten Zokora'dan kimse üretkenlik beklemiyor. Çünkü artık umudu kesti Bordo-Mavili taraftarlar. Takım hücuma çıkarken iki stoperin arasına giriyor, orta yayın ötesine geçmiyor.

Ama Trabzon standartları farklıdır, taraftar hep tutkulu futbol ister, takımının oyuna hükmetmesini ister.

Beşiktaş maçının ilk yarısında oynanan futbolu arzular. Taraftarın ağzına bir parmak bal çaldıktan sonra bu standarttan dönüş olmaz, Trabzonlu bunu kabul etmez. Dua etsinler ki kaleci Onur var. Onur daha kaç maç kurtaracak.

Stoper beklerken Bourceanu!

Geçen hafta Trabzon-Beşiktaş maçına gittiğimde şehrin hepsi ağız birliği yapmışçasına bu takımın stoper ve sol beke ihtiyacı olduğunu haykırıyor, hatta üç santrfora rağmen bir tane daha golcü istiyordu. Santrfor konusu tartışılır ama bu takıma stoper ve sol bek olmazsa olmaz. Rumen Milli Takımı ve Steau Bükreş'in ön liberosunu alıyorsan o zaman planlar başka yöne kayar. Akçay hocanın kafasındaki plan, Colman-Bourceanu ikilisiyle orta alanı domine edip Zokora'yı stopere çekmek. Tottenham ve Sevilla dönemlerinde hep ön liberoydu Zokora. Ama geçen sene Fildişi Teknik Direktörü Sabri Lamouchi onu Kolo Toure'nin sakatlığında stoperde denedi. Hatta Nijerya ile oynanan Afrika Kupası çeyrek final maçında kötü bir performansa imza atınca turu da kaybettiler. Ama Zokora'nın stoperde asıl döküldüğü maç Meksika ile 2013 Ağustos'unda oynanan hazırlık maçıydı. Devreye girmeden 3 gol birden yiyince Lamouchi, Zokora'yı soyunma odasına hapsetmişti. O yüzden bu plan üzerinde Akçay'ın iyi düşünmesi şart.

Yetenekli ama güçsüz

Sezonun ilk yarısında Trabzonspor'un parlayan yıldızı kim deseniz Olcan ile birlikte sayacağınız oyuncudur Yusuf erdoğan. Dün gece Malouda'nın 39'da sakatlanmasının ardından oyuna girdi. Gördüğü iki sarı kartın özeti ise çok basit bir dille 'güçsüzlük'. İki sarı da arkadan çekmeden. Evet Yusuf yetenekli bir oyuncu ama yeteneklerinin arkasına sığınıp fizik kapasitesini artırmazsa bunun faturasını hep ağır öder.

Rize'nin dönüşümü

Bizim futbol coğrafyamızda sık yaşanan süreçlerden birini yaşıyor Çaykur Rizespor. Rıza Çalımbay sezon başında 19 yeni oyuncu aldı. Kendi kadro mühendisliğinden memnun kalmamış olacak ki, devre arasında da ilk 11'de banko oynayacak 5 yeni oyuncu daha aldı. Dün gece Trabzon karşısına ligin ilk yarısındaki 11'inden 4 farklı oyuncuyla çıktı. Şayet Aykut Akgün sakat olmasa o da oynayacak ve takımın yüzde 50'si değişmiş olacaktı. Belli ki Rıza hoca hücum bölgesindeki oyuncularından hiç memnun değil. Öyle olmasa Sercan, Tevfik ve Cernat'lı ön alanda Engin, Lua Lua ve Luban Abdi'yi gözmezdik herhalde.

Rize'de Luban Abdi'ye ayrı bir bölüm açmak gerek. Somali asıllı, Norveç pasaportlu oyuncu dün Trabzonspor yarı sahasını evinin bahçesiymiş gibi kullandı. Rize adına en fark yaratan oyuncuydu. Tabii Lua Lua'nın tecrübesini de unutmamak gerek.

Trabzonspor bu sezon bir deplasmanda daha kazanamadı. 9 maçta 1 galibiyet 2 beraberlik sadece 5 puan. Dün gece maçın ibresi bir çok kez Rize'ye döndü. Daha çok pozisyona giren, zorlayan, isteyen Rıza Çalımbay ve öğrencileriydi.

04 Şubat 2014, Salı 00:00
YAZININ DEVAMI

‘’Dert ayı başladı‘’

Fenerbahçe'de en çok merak edilen konu, Ersun Yanal'ın dört santrfor rotasyonu sekteye uğradığında planın ne olacağıydı. Orta alanda Alper ve Emre'nin aynı anda sakatlanması Ersun hocayı Konya karşısında Meireles-Cristian'a mecbur ettiği için faydalı santrforlardan biri olan Webo tribüne çıkmıştı.

Eskişehir maçının daha ilk yarısında Webo sakatlanınca Yanal'ın planı baştan aşağıya değişmek zorunda kaldı. Oyunun senaryosunu değiştirmek zorunda kaldı Yanal. Kuyt ve Sow'un çift forvet olduğu 4-4-2, 45 ile 60 arasında faydalı bir çözüm oldu. Fenerbanhçe, zeminin de avantajını kullanarak paskalitesinden ödün vermeden Eskişehir'e baskıyı kurdu. Lakin Ertuğrul hocanın aynı dakika içerisinde Necati ile Kamara'yla hamle yapması hem oyunun seyrini değiştirdi hem de maçın seyir zevkini yükseltti.

Holmen vasatın üzerine çıkamadığı gibi Meireles de Chelsea-Liverpool dönemlerinin çeyreğini bile oynayamayınca ibre orta alana hakim olan Erkan Zengin ve arkadaşlarının lehine döndü.

Anadolu'da Mart ayı dert ayı diye bir laf vardır. Fenerbahçe için de şubat ayı dert ayı olacağa benziyor. 'Kara Şubat'ta Ersun Yanal ve öğrencileri ilk kazasını yaşadı. Zor bir fikstür Fenerbahçe'yi düşünüyor. haftaya Sivas deplasmanı, sonra Kasımpaşa ve ay sonunda Elazığ deplasmanı...

Sağlam kanunları

Eskişehirspor bu ligin ilk yarısında en az gol yiyen, en çok pas yapan, topa en çok sahip olan 2. takımdı. Ertuğrul Sağlam, Fenerbahçe karşısına çıkarken bu istatistiklere imza atan 4 oyuncusundan yoksundu, Tarık da bu sezon çıkış yaptığı sol bekte değil sağ bekteydi.

Şubat ayında Eskişehir ve Sivas gibi soğuk şehirlerde oynamak her zaman dezavantajdır ama dün gece hava ve zemin futbol adına avantaja döndü. Fenerbahçe ocak ayını idmanla geçirirken Eskişehirspor'un bu süreyi Sivas, Bursa ve Akhisar gibi zorlu Türkiye Kupası maçlarıyla geçirmesi fiziksel olarak yıpranmasına yol açmıştı. Sadece fiziksel mi? Bursa'dan kupada 4 yedikten sonra ligde 3 yemek 'Ligin en az gol yiyen takımı' unvanlı bir ekip için mental anlamda da yıkıma yol açacak önemli bir unsurdur. Nitekim Ertuğrul hocanın Bursa maçlarından sonra Diego'yu tribüne göndermesi böyle bir arızanın ürünü.

02 Şubat 2014, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Adaletin tecellisi!‘’

Sezonun ikinci yarısı başlamış, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon, Kasımpaşa puan kaybetmiş, haliyle Konya’dan alınacak 3 puan şampiyonluk yolunda atılacak dev bir adım demek. Nitekim de öyle oldu Fenerbahçe zirvede 10 puan farkla yalnız uçuşuna devam etti.

Fenerbahçe her geçen gün biraz daha Ersun Yanal takımı oluyor. ‘Yanal takımları’nın bir tane oyun merkezi olmaz. Maça ve rakibe göre değişkenlik gösterir. İşte bunun en güzel örneği dün gece Kadıköy’de yaşandı. Fenerbahçe geri düştüğü maçta iki stoperi Alves ve Egemen’in attığı gollerle zafere ulaştı. Futbolun adaleti yok derler ama siz inanmayın. Sahanın en çalışkanı, en isteklisi Egemen’in attığı gol aslında adaletin tecellisi gibiydi. En çok o hak etti bu zafere imza atmayı.

Ligin kanatlar üzerinden en etkili oynayan takımını yaratan Yanal’ın planını bozmayı beceren çok fazla meslektaşı çıkmadı ligin ilk 18 haftasında. Uğur Tütüneker ve Tolunay Kafkas 3 puan aldı, Mustafa Reşit Akçay ve Slaven Biliç beraberliği zor kurtardı, Ertuğrul Sağlam da çok zorladı ama yıkamadı. Ersun hocayı en az kendisi kadar tanıyan ve antrenörlük kariyerinde Yanal’la yükselen Mesut Bakkal dün gece maçın genelinde ustasının planını sekteye uğrattı. Hasan Kabze Gökhan Gönül’ü hiç çıkartmadı, Djalma da sağda Caner’e nefes aldırmadı.

Caner sakinleştirici alsa iyi olur

Caner Erkin tartışmasız bu ligin en faydalı sol beki. Dün gece Alves’e yaptığı asistle takım arkadaşlarına tam 9 gol attırmış. Bu muazzam bir istatistik. Lakin Caner sinirlerine hakim olamıyor. Her maç gergin, hakemden rakibe kadar herkese karşı çatık kaşlı ve isyankar. Zaten ligin ilk yarısında 6 sarı kart görmesi de bu yüzden. Naçizane genç kardeşimize tavsiyem müthiş performansına öfkesiyle gölge düşürmesin.

Fenerbahçe’nin farkı yabancıları

Ligin ilk yarısını 8 puan farkla lider bitirmek Fenerbahçe’yi tarif ederken elimize yeterince done veriyor. Bu puan farkının altını futbollarıyla dolduruyorlar. Ersun Yanal’ı diğer meslektaşları tarafından kıskanılan noktaya getiren ise yabancı oyuncuları. Yanal’ın elindeki yabancı futbolcu havuzu diğer 17 takımı çalıştıran meslektaşlarının sahip olduklarından çok daha faydalı. Nasıl mı? Çok basit. Fenerbahçe istatistiki veriler dikkate alındığından bir çok alanda açık ara lider. Özellikle hücum bölgesinde bu farkı yaratan en önemli unsur ise yabancıları. Sarı-Lacivertli takımın yabancıları dün gece de dahil tam 37 gol kaydederken, yerliler sadece 8 gol atabilmiş. Peki Fener’in rakiplerinde durum ne? Galatasaray’da 14 yabancı 13 yerli; Beşiktaş’ta 19 yabancı 11 yerli; Trabzonspor’da 13 yabancı 13 yerli; Sivas’ta 23 yabancı 11 yerli; Kasımpaşa’da 23 yabancı 9 yerli gol atmış. Bu da demek oluyor ki, yabancı konusunda Fenerbahçe hedefi tam 12’den vurmuş.

Hleb kalitesi

Alexander Hleb’in Torku Konyaspor’a transferi gerçekleştiğinde Beyaz Rusyalı orta saha için herkesin zihninde ‘nereden nereye’ baloncuğunun oluştuğuna şüphe yok. Hleb kariyerli bir oyuncu, Stuttgart’taki parlak çıkışın ardından 2005/06’da gittiği Arsenal’de ilk sezon Şampiyonlar Ligi finali görmüştü. Arsene Wenger, Park des Princes’deki (Paris) finalde Pires ve Fabregas’ın sağına Hleb’i soluna da Ljunberg’i koyarak Barcelona’ya kafa tutmaya çalışmıştı. Ne var ki; Messi olmasa da Ronaldinho, Deco ve Eto’o’lu bir devi yenmek Hleb ve arkadaşlarına kısmet olmamıştı. Hleb’in, sonraki 2 sezon Arsenal’de oynadığı akılcı futbol transfer tercihlerine yansımayınca, Beyaz Rus oyuncu Konya’ya kadar uzanan bir öykünün baş kahramanı oldu. O dönem Barcelona’ya gitmek belki her futbolcunun hayali olabilirdi ama Xavi, İniesta ve Messi’nin olduğu bir takımda Hleb’e yer bulmak imkansızdı. Zaten Hleb de bulamadı. Sonrası mı? Stutgart, Birmingham, Wolfsburg, Kryla Sovetov, BATE Borisov ve Konya…

Ama aradan geçen yıllar Hleb’in temposundan küçük parçalar koparsa da kalitesinden hiçbir şey götürmemiş. Konya’nın ön bölgede top tutmasını sağlayan Beyaz Rus, sanki maça elinde cetvelle çıkmış gibiydi. Attığı her pas bir zekanın ürünü ve ölçülüydü. Tıpkı Arsenal dönemlerinde olduğu gibi. Daha ilk lig maçında yaptığı asist takım oyuncusu olduğunun da en güzel örneğiydi.

Hiç şüphe yok ki; maçın genelinde baskılı oynayan taraf Fenerbahçe’ydi ama Konya’nın da ezildiğini söyleyemeyiz. Zaten bir takımın başında Mesut Bakkal varsa sürprize hazır olmakta fayda var. Zira özellikle büyük takımlara karşı deplasmanlarda nasıl oynayacağını en iyi bilen antrenörlerin başına koyabilirsiniz Mesut hocayı. Bir Mesut Bakkal takımı gibi oynadı Konyaspor.

27 Ocak 2014, Pazartesi 21:00
YAZININ DEVAMI

‘’Avni Aker'in büyüsü!‘’

Aslında maçla ilgili yazacak bir dünya unsur var. Zaten yazdım da aşağıda sıkılmadan okuyacağınızı ümit ediyorum. Ama benim için maçın enstantanesi bitiş düdüğünden sonra yansıdı beyaz cama.

Trabzon'da doğan burada büyüyen ve bir kariyer inşa eden sezon başında da Beşiktaş'ın kalesine geçen Tolga Zengin şehirden hiç ayrılmamış gibi karşılandı. Taraftarın vefa kokan kollarla kucakladığı Tolga, Avni Aker'de de bağırlara basıldı. Bitiş düdüğüyle birlikte tribünler Tolga diye inlerken, o her zaman ki mütevazılığı ile Onur'un elinden tutarak gitti tribünlere.

Bir başka Trabzon

Trabzon'a indiğiniz andan itibaren bir futbol kentine geldiğinizi anlıyorsunuz. Şehir futbola ve takımına tutkuyla bağlı. Sokakta gezerken maçın havasına sokuyorlar sizi. John Benjamin Toshack'ın deyimiyle futbolun Bask Bölgesi Trabzon.

Sezonun ilk yarısında Avni Aker'de hiç resmi maç kaybetmese de futboluyla taraftarını mutlu edemeyen Trabzonspor resmen kabuk değiştirmiş. Yeni bir kimliğe bürünmüş. Oyuna hükmedemeyen, topu rakibine verip karşısına dikilen takım gitmiş yerine top yapan, ne oynadığını bilen daha da önemlisi Emre Güral gibi nefis bir santrforu olan takım gelmiş!
Almanya alt yapısından sonra Bucaspor ile Türk futbol coğrafyasına adım atan Emre Güral Trabzonspor'un en fark yaratan oyuncusu oldu. Fizik kalitesi çok üst düzeyde bir oyuncu olmasının yanında zekasını da kullanan bir santrfor Emre. Henriqe'den de Janko'dan da çok farklı tarzda bir oyuncu. Attığı gol Van Persie ya da Thiery Henry golü. Direk dibine ceza sahası dışından böylesi zeka ürünü bir vuruş yapmak gerçekten büyük beceri gerektirir.

Hayalet adam Fernandes

Trabzonspor bu kadar önde basarak yeni kimliğini sahaya yansıtırken Beşiktaş'ın zaafları çok net ortaya çıktı. Bir kere Fernandes takımın en zayıf halkası haline gelmiş. Sezon arasında kendi deyimiyle daha iyi performans vereceği 8 numaraya geçişinin Beşiktaş'ın oyun planına katkısı olacağını düşündürmüştü. Ama Oğuzhan ile sürekli üst üste oynadı. Birbirlerinin oyunlarını bozdular.

Yönetimler de formsuz

Devre arasından formsuz dönen sadece Biliç ve öğrencileri değil. Beşiktaş yönetimi de kötü bir ara transfer dönemi yaşattı kendi camiasına. Ara transfer yapmak zordur. Ya sorunlu bir oyuncu alabilirsin ya da ederinden pahalısı gelir sana. Ama taraftarına günlerce Ronaldinho hayali kurdurup transferi yapamazsan, Lescot deyip Trabzon'da sahaya Necip'i stoper olarak sürersen, Loderio'yu KAP'a bildirip getiremezsen dünyanın her futbol ülkesinde eleştirilirsin.

Trabzonspor da transferde Beşiktaş'tan farklı değil. Bamba sakatlığından dolayı 4-6 hafta yok. Haliyle zaten stoper rotasyonu sınırlı olan Trabzonspor Mustafa Yumlu ile Aykut Demir'in eline kaldı. Şayet orta alana Yekta'yı alabilselerdi Mustafa hoca Zokora'yı stopere çekmeyi, Aykut'u da sol bek alternatifleri arasında tutmayı planlıyordu.

Janko'ya uygun kanat yok!

Trabzonspor'un santrfor rotasyonu diğer pozisyonları dikkate alındığında daha zengin görünüyor. Zaten Emre Güral'ın aralık ayından bu tarafa yükselen formu Mustafa hocayı iki yabancı santrforunu kulübeye çekmeye mecbur etti. Janko pivot santrfor özellikleri gelişmiş bir oyuncu. Ama Trabzon ona uygun bir formatla oynamıyor. Ön açıkları (Olcan, Yusuf, Malouda) sürekli içe kat eden ve şut yetenekleri yüksek oyuncular olduğundan Janko'ya bu kanatlarla forma sırası gelmez.

26 Ocak 2014, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI