Arama

Popüler aramalar

‘’Almeida tribi!‘’

Beşiktaş için Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılmak hayati önem taşıyor buna şüphe yok. Bir nevi kelebek etkisi, sportif başarı beraberinde ekonomik büyümeyi getirecek. Bilic ve Önder Özen Devler Ligi için kadro yapacak, yönetim nakit akışını sağlayacak. Bakalım Gökhan Töre ve bazı arkadaşları bu ayrıcalıktan faydalanabilecek mi? ‘

Töre skandalı’nın üstüne yönetimin Fenerbahçe çıkışı ve Sivas yenilgisi aklı selim Beşiktaşlılar’ı bile isyan noktasına getirmişken Olimpiyat’taki Kasımpaşa maçı hiç de kolay görünmüyordu doğrusu. Çünkü bu ligin kalbur üstü takımlarından birisi Kasımpaşa. 6 haftadır kaybetmiyor, formunun doruklarında. Artı, önemli de bir hedefi var; Avrupa Ligi.

Şota’nın, Elyasa’yı da sayarsak 4 stoperli defans hattı, Bilic’e Oğuzhan üzerinden ‘derin top’ kurgusu için şans tanıdı. Savunma arasına atılan toplar, stoperden bozma temposuz bekleriniz varsa size kademe hatası olarak döner. Kasımpaşa bu handikapı iliklerine kadar yaşadı.

Beşiktaş için anahtar kelime; iştahdı. Necip sakatlanıp çıkana kadar bu coşku işe yaradı. Çünkü Atiba sağ beke geçip, orta saha Jones-Veli olunca Beşiktaş’ın ayarları bozuluyor. Jones, Schalke standartlarının çeyreğini bile oynamazken Bilic’in ne yapıp edip Atiba’yı Veli’nin yanında tutması şart.

Gelelim Almeida’ya. BJK yöneticisi Deniz Atalay, Portekizli santrforun 10 haftadır gol atamayışını Eto’o ve Gomis’in transfer edileceği dedikodularına bağladı. Atalay da haklı. Kulüp başkanı gece aleminde vurulan futbolcusunu ‘ergen tribi’yle cezalandırırsa, Almeida da sahada tüm camiaya böyle ‘trip’ yapar.

04 Mayıs 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bilic'e bağlı‘’

Önder Özen geçen hafta hayalindeki takımı açıkladı: 3. bölge oyuncuları 10 gole ulaşacak, takım 70 gol barajını aşacak, şampiyonluk gelecek. Aslında Özen'in hayalini Ersun Yanal'ın sahip olduğu takım gerçekleştiriyor. Bu sezon Fenerbahçe'nin forvetleri Sow 13, Emenike 12, Kuyt 10, Webo 8 golü buldu. Şüphesiz böylesine uyumlu bir hücum hattına sahip olması Ersun Yanal'ın en büyük avantajı.
Bu derbinin psikolojik üstünlüğü Beşiktaş'ın elindeydi. Ta ki, Aziz Yıldırım'ın Samandıra'da futbolcularıyla vedalaşma anına kadar. Olimpiyat Stadı'na çok net bir ruh haliyle geldi Ersun Yanal ve öğrencileri: Derbiyi kazan tarihe geç, başkana armağan et. Bu hiç de hafife alınacak bir motivasyon kaynağı değil doğrusu.

Biliç Atiba'yı ne zaman orijinal pozisyonunun yani ön liberonun dışına gönderse mutlaka orta alanda bocalıyor. Fenerbahçe karşısında da orta sahayı Jones-Veli yaparak Atiba'yı sağ beke koyunca Fenerbahçe Meireles-Emre ile 2. bölgede diri kaldı.

Sezonun ilk yarısında Biliç, Kuyt'ın boy avantajını tolore edebilmek için Motta'yı kulübede tutup Atiba'yı sol bek oynatmıştı. Üstelik bu ısrarını Fenerbahçe 10 kişi kalmasına rağmen sürdürmüştü. Belki de Biliç'in Beşiktaş kariyerinde en kötü yönettiği maçtı Kadıköy'deki derbi. Galatasaray maçında Necip'in sağ bekte Sneijder'in takımla bağlantısını kestiğini kayda değer bulmamış belli ki. Atiba bu sezon iki Fenerbahçe derbisi oynayıp ikisinde de orta sahaya yanaştırılmayınca Beşiktaş'ın bu sezon en güçlü olduğu bölgesi devre dışı kalmış oluyor.

Emenike etkisi

Emenike tam bir açık alan oyuncusu. Gücü ve hızıyla fark yaratıyor. Kaleye yüzünü döndüğünde üzerine 'durdurulamaz' zırhını giyiyor sanki. Emenike'yi durdurmak için hızlı bir stoperden daha fazlasına ihtiyacınız oluyor. Gaziantepspor'un iki stoperi Gille Binya ve Stankevicius'a karşı attığı iki golde de bunu göstermişti. Dani hızı sayesinde bir büyük takımdan bir diğerine geçebildi. Ama Emenike'yi durdurmak tek başına Dani'nin yapacağı bir şey de değildi. Emenike topa yöneldiği anda Veli-Motta destekli bir savunma duvarı gördü karşısında. Bir kaç kez uzadı gitti, birinde Motta'yı attırdı, diğerinde Veli'yi sarıya mecbur etti. Beşiktaş'ın direncini kıran oyuncuydu.

Centilmenlik yarışı

Bakmayın siz Beşiktaş'ın 90 dakikayı 9 kişi tamamlamasına, Olimpiyat Stadı'ndaki derbiden aklımızda kalan en güzel anılar centilmenlik üzerine olacak. Biliç ile Fenerbahçeli oyuncular arasındaki diyaloglar, faul yapan her futbolcunun rakibini kaldırması ve tabii ki 90. dakikada Halis Özkahya'nın Dani'ye gösterdiği haksız sarı karttan sonra Caner'in frikiği bilerek auta atması. Bunlar gerçekten de sahalarımızda görmek istediğimiz hareketler. Belki de Türkiye'de uzun zamandır ilk kez bir derbiden sonra sadece futbol konuşulacağa benziyor.

Derbinin sonucu, şampiyonluğunu ilan etmesi an meselesi olan Fenerbahçe'ye de, dün Kasımpaşa'ya kaybeden Galatasaray'a da, Şampiyonlar Ligi'ni avucunun içinde tutan Beşiktaş'a da yaramış oldu.

20 Nisan 2014, Pazar 19:50
YAZININ DEVAMI

‘’Fenerbahçe gerçeği‘’

Ersun Yanal ve öğrencilerinin 30. haftaya girilirken şampiyonluğu gayet basit bir matematik hesabına indirgemesi büyük başarı. Ersun hocanın, çözülmesi zor görünen şampiyonluk denklemini bitime 5 hafta kala böylesine kolay bir hesaba çevirmesinin altında, Mancini ve Biliç'e kıyasla kadro istikrarını yakalamış olmasının büyük katkısı var. Yanal, ligde 24 oyuncuyla (Yobo ve A2'den İbrahim Serdar dahil) bu tabloyu oluştururken, yarıştaki rakipleri Mancini 34, Biliç de 29 farklı oyuncu kullandı.

Sağ bekte Gökhan Gönül yok Mehmet Topuz var, sol stoperde Egemen yok Kadlec var, ön libero Mehmet Topal yok Selçuk Şahin oynuyor, 8 numarada Emre yok Meireles önünde Salih var, santrfor Emenike yok ama her daim hazır Webo sahada.

Antalya maçı öncesi 5 as oyuncusunun cezalı oluşu bile Ersun hocanın sahaya çıkardığı kadroyu zayıf göstermiyorsa, bu Fenerbahçe'nin yönetim-antrenör-oyuncu üçgenindeki planlama başarısının yansımasıdır.

Kadlec attı, Yanal kazandı


Ersun Yanal'ın oyuncularına sahada göstermiş olduğu saygı takımın mutluluk kat sayısını yükseltiyor. Sezon başından beri küçük çaplı krizler yaşansa da antrenör-oyuncu arasındaki sağlıklı iletişim Sarı-Lacivertlileri mutlu sona çok yaklaştırdı. Oynamayan futbolcu her zaman büyük tehlikedir. Ama Fenerbahçe bu dezavantajı sezon başından beri hiç yaşamadı. Bunun en güzel örneği Kadlec olsa gerek. Çek oyuncunun, Egemen ve Bekir aynı anda yokken sol stoperde tabelaya iki kez etki ediyor olması Ersun hocanın başarı hanesine yazar.

Antalyaspor düşme hattının ateşini paçalarında hissetse de bu sezon Galatasaray'a ve Beşiktaş'a yenilmedi. Hatta Galatasaray'a 2 lig 2 de kupa maçında kaybetmediler. (0-0, 1-1) Normal şartlar altında, bu ligde kanat savunmasını en iyi yapan üç-dört takımdan biri; Antalyaspor. Fuat Çapa'nın planı; Musa-Tita'yla Kuyt'ın, Serkan-Koray'lı sağ kanatla da Caner'in gelmesini engellemekti. Ama rakip Caner ve Kuyt olunca bu kurgunun gerçekleşme ihtimali hayli zayıflıyor. Antalya'nın üç büyük rakibi arasında sadece Fenerbahçe'ye kaybetmesi biraz da bu sebepten.

Baraj problemi

Yıllardır çözülemeyen havuz problemini Antalyasporlu Musa Nizam baraj problemine dönüştürdü. Caner 20'de cezasahası köşesindeki frikiği kullanmak için gerildiğinde kaleci Hakan Arıkan eliyle 4 kişilik baraj istediğini işaret ediyordu. Fenerbahçeli Alves'in katılımıyla baraj 4 oldu, fakat Musa Nizam anlaşılmaz bir şekilde Portekizliyi barajdan çıkarmak isteyince, Caner'in önündeki engeli de kaldırmış olduğunun farkında değildi. Topun başında bu ligin şut kalitesi en yüksek oyuncularından biri varken, barajı bozmak da neyin nesi.

Gelelim Caner'e... Genç solak, Süper Lig standartlarının çok üstünde oynuyor. Orta ve şut kalitesinin Premier Lig ayarında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha da önemlisi Fenerbahçe'nin alışılagelmiş oyun kalitesini sürdürmesini sağlıyor.

Sanırım bu sezon ligin altın karmasında çok sayıda Fenerbahçeli oyuncu bulunacak. Ama bunların içerisinde Caner hep müstesna bir yere sahip olacak.

13 Nisan 2014, Pazar 19:50
YAZININ DEVAMI

‘’Arena coşkusu‘’

Türkiye’nin en büyük bütçeli, en kaliteli kadrolarının çarpışmasında! futboldan bahsetmek ne mümkün. Tam bir sinir harbi, tam bir strateji oyunu.

Derbiyi izleyen bir futbolseverin aklında kalanlara bakar mısınız; Sneijder’ın Gönül’le itişmesi, Volkan’la kapışması, Emre’nin atılışı, Melo’nun futbol literatürüne soktuğu ‘çık dışarı’ hareketi, itiş-kakış, Melo’nun itirazdan oyundan ihracı, sinir harbi… Düşününsenize dünya derbisi olduğu iddia edilen bir maçta futbol kalitesinden zerre kadar bahsedemiyorsak, buna ne kadar futbol denebilir ki? Bu olsa olsa bir strateji oyunudur…

Mancini biliyor ki, kaybetse sadece Şampiyonlar Ligi trenini kaçırmayacak, kulüpteki meşruiyetini de yitirecekti. Haliyle takımı yay gibi gergindi.
Ersun Yanal da TT Arena’ya gelirken sakatlığına rağmen Emre’yi Salih’e tercih ederek futbolda değil sinir harbinde kazanmayı hedeflediğini ortaya net şekilde koydu.
Antrenörlerin strateji savaşı, topun canlanmasını önledi, gerilimi artırdı. Topun bu kadar az oyunda kaldığı bir maç izlememiştim uzun zamandır. Kimse futbolun derdinde değilken güzel oyundan bahsetmenin imkanı olabilir mi?

Selçuk’u anlamak

Galatasaray'da eleştirilenlerin başında gelen Selçuk, Melo'ya sol çizgiden pası attığında Sneijder kendini pozisyona hazırlamıştı. Klasına yakışır bir plaseyle topu Volkan'ın solundan ağlara bıraktığında Arena coşkusu ilk meyvesini vermişti bile.

Selçuk Galatasaray'ın sahada en çok çalışan, topa en çok dokunan, 1. bölgeden hücuma en çok top taşıyan oyuncusu. Fakat neticeye bakınca çok eleştiriliyor olmasına en çok da kendisi şaşırıyordur. Arena'da kendini ispat etmek zorunda hissediyor olması sadece Selçuk'un sorunu değildir sanırım. Selçuk’a gösterdiği tepkiyle sadece Selçuk’u değil takımdan çok önemli parçaları kopardı Mancini. Bu hareketlerini City’de de yapıyordu. Balotelli’yi idmanda gırtlaklaması daha dün gibi hafızalardayken, Selçuk’u derbide rencide edişi kolay unutulacak gibi görünmüyor.

Selçuk İnan, Sneijder takıma katıldığı günden beri mutsuz, Mancini’nin gelişiyle iyice huzuru kaçtı.
Mancini, yerli oyuncularından hiç de memnun değil, her maçta bu biraz daha anlaşılıyor. İtalyan hocaya kalsa yerlilerin çok büyük bir bölümünü değiştirmek istiyor.

06 Nisan 2014, Pazar 19:50
YAZININ DEVAMI

‘’Bilic'in şansı Mancini!‘’

Bu sezon Mancini Galatasaray’da 32 farklı oyuncu kullanırken, Bilic 29, Ersun Yanal da 23 futbolcuyla yarıştı. Bilic ile Mancini arasında sayısal açıdan çok fark yokmuş gibi görünüyor ama rotasyon gerekçeleri bu ikiliyi ayırıyor. İtalyan hocanın tercihleri fantezi barındırdığı için eleştiriliyor, Bilic mecburi rotasyonlarıyla taraftarın kalbine dokunuyor.

Kayseri karşısında Bilic’in kadro seçimini böyle okudu herkes. Taraftar, tercihlerinde fantezi sezmediği için Hırvat hocanın kredisi rakip meslektaşından hep yüksek olacak. Belki de bu yarışta Beşiktaş’ın en büyük avantajı bu.

Kayseri karşısında Biliç, Olcay’ı sağ açığa, Motta’yı sol öne, Jones’u 10 numaraya, Necip’i de sağ beke koyarak ilk 11’de 4 oyuncuyu devşirdi. Necip çıkıp, Oğuzhan girdiğinde de Atiba’yı sağ arkaya atıp, Jones’u merkeze çekti.

Oğuzhan sıfır idmanla çıktığı maçı çevirdi çevirmesine de şayet Bilic bu dar kadroyla Şampiyonlar Ligi biletini alırsa gerçek bir antrenör başarısına imza atacak. Zira Devler Ligi’ne doğrudan katılmak Fikret Orman yönetiminin Önder
Özen ile tasarladığı ‘sportif başarıyla ekonomik büyüme’ projesinin hayata geçmesi anlamı taşıyor.

06 Nisan 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Şans değil baskı golü‘’

Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'ın tam 13 puan önünde giriyor 7 haftalık final periyoduna. Ersun Yanal'ın kurguladığından bile daha mutlu bir sona doğru ilerliyor senaryo. Çünkü Fenerbahçe, önümüzdeki hafta TT Arena'ya tam 13 puan farkla gidiyor.

Bundan sonrasını kestirmek çok zor değil. Biraz matematikten anlayan herkes hesabı kolayca yapabilir. Fenerbahçe'nin 3 iç saha maçı kaldı. Sadece onları kazanması bile puanını 72'ye taşımasına yetecek. Galatasaray ile Beşiktaş ise 50 puanda. Kalan maçlarının tamamını kazanmaları halinde bile -ki ikisi de iç sahada Fenerbahçe'yle oynayacak- maksimum 71'e ulaşabilecekler. Yani kalan 7 haftada Fenerbahçe'yi sadece iç saha maçları bile şampiyon yapmaya yetiyor.

Şans değil baskı golü

Fenerbahçe'nin iç saha coşkusu dillere destan. Beşiktaş ile Galatasaray'ın puan kaybetmesiyle şampiyonluk şarkılarını daha gür sesle söylemek için sahaya çıktığı çok belliydi Ersun Yanal'ın.

O kadar iştahlı başladı ki maça Fenerbahçe... Dakikalar 11'i gösterirken Emenike, Bursa kalesine takımının 5. tehlikeli şutunu çekiyor, kaleci Frey'den dönen topa tam 9 Sarı-Lacivertli futbolcu baskı yapıyordu. Bu sezon Kadıköy'de bu baskıya maruz kalmayan çok az takım var. O yüzden Kuyt'ın attığı gol, basit bir bek-kaleci anlaşmazlığı sınıfına sokulamaz. Tamamen baskının ürünüydü.

Bırakın Salih oynasın

Salih, bu sezon benim ve birçok futbolseverin aklında Fethiye ile Ziraat Türkiye Kupası maçında saha kenarına gelerek kustuğu fotoğrafla yer edinmişti. Aradan geçen süre Salih'e çok yaramış. 10 numaraya bağımlı oyundan uzak duran Ersun hocanın ön bölgedeki en yaratıcı oyuncusuydu ilk yarıda. Fakat Salih'in final pasları üzerinde çalışması şart. Zira bir çok pozisyonda topla yarım saniye erken vedalaşsa Sow ve Emenike tabelayı iki kez değiştirebilecek duruma gelecekti.

Salih geçen sezona oranla çok daha az forma şansı buluyor. Gelişmesi için oynaması elzem. Bayern Münih Toni Kross'u oynatacak fırsat bulamadığından Leverkusen'e, Arsenal de Jack Wilshere'i Bolton'a bu yüzden göndermişti. Oynayarak geliştiler, döndüklerinde yıldız oldular.

Salih sahada olmalı, eğer Fenerbahçe tarihinin en rahat son 7 haftasına girerken bile şans bulamazsa, oynayacağı bir takıma gitmeli.

31 Mart 2014, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Mancini'nin takıntıları‘’

Roberto Mancini, Four-Four-Two Dergisi'ne verdiği röportajda sistemin değil oyuncu performanslarının önemine vurgu yapıyor, '3-5-2 ya da 4-3-3 farketmez, oyuncu hazırsa her sistem başarılı olur' diyordu. Galatasaray uzun zamandır sahada darmadağın bir görüntü çiziyor, sistemi de kafası da karma karışık. Peki sebebi gerçekten futbolcuların hazır olmaması mı, yoksa kafa karıştıran Mancini tercihleri mi?
İtalyan hoca Galatasaray'ın başında 21 lig, 9 Türkiye Kupası, 7 Şampiyonlar Ligi maçına çıktı, yani toplamda tam 37 maç yönetti. İlginç olan 37'de 37 farklı kadroyla sahaya çıkması. Galatasaray taraftarının da yönetiminin de futbolcularının da kafası bu yüzden karışık. Rakibe göre değişen kadroya camia alışık değildi sadece, sorun burada, Mancini bu yüzden istenmeyen adam oluverdi. Belli ki Mancini değişmeyecek, inadından vazgeçmeyecek o halde bu algıyı kırmak taraftara, yönetime, futbolculara düşüyor; İtalyan hocayı böyle kabullenecekler. Yoksa camianın sinirleri fena halde yıpranacak.

Bakkal süpermarkete karşı
Geçen sezon Karabük'ün başındayken TT Arena'da Galatasaray'ı yenmişti Mesut Bakkal. Bunu nasıl yaptığını da dün gibi hatırlıyorum. Terim de stoperlerine uzun top attırmadığı için Melo ile Selçuk resmen gelip stoperlerin ayaklarından alıyordu topu. Mancini'nin takımı da benzer karakterde olduğu için, Mesut hoca baskıyı orta alana yaptı. Konyaspor'un ön alan oyuncuları çok kaliteli gerçekten. Bir maçın kaderini değişterecek nitelikte Gekas, Hleb, Hasan Kabze ve Djalma. Aynı kaliteyi arka bölgede yakalayabilse Konyaspor ligde ilk 5'i rahatlıkla zorlardı zaten.

Melo'nun yokluğu büyük yara

Melo cezalı olduğu için Galatasaray'ın oyun akışı sekteye uğradı. Ceyhun stoperlerin arasına gömülü kalınca, Selçuk ve Yekta ile arasındaki mesafe açıldı. Savunmadan 2. bölgeye top çıkışı aksadı ilk 30'da. Mancini, Eboue'yi geri çekip Ceyhun ile Selçuk-Yekta arasındaki mesafeyi kısaltarak dengeyi kurdu.
Fakat Konya'nın birden çok oyun kurgucusu olunca ibre Galatasaray'ı hiç göstermedi ilk yarı boynuca. Zira Hleb kadar Hasan Kabze de sol açıkta bir oyun kurucu zekasıyla oynuyor, bu da Konya'yı ön bölgede tehlikeli bir takıma dönüştürürken, Eboue'nin de ileri çıkışlarını engelledi.

Galatasaray çok dağınık

Başlangıç planında Umut'un varlığı Burak'ı hayli rahatlatmış görünüyordu. Zira Drogba gibi güçlü bir karaktere karşı hep 2. planda kaldığını hissettiği aşikar Burak'ın. Fakat planlanan ile gerçekleşen arasında çok fark vardı. 2. yarıda Umut'un çıkıp genç Berk'in girişiyle Burak sağ forvet, Sneijder de sol forvete geçti. Bakkal'ın tam da istediği plandı bu. Çünkü Ali Turan tercihini tamamen Sneijder'a baskı için yapmıştı. Sneijder baskısıyla Galatasaray'ın kurgusunu bozdu, Burak'ı oyuna küstürdü.

Galatasaray'a İnter modeli

İtalyan hoca 21 lig maçında tam 8 farklı stoper kullandı, iki orta sahası Melo ile Selçuk'tan mecbur kalmadıkça vazgeçmedi. Mancini'nin önceki antrenörlük deneyimleri düşünüldüğünde bu durum fena halde İnter dönemiyle benzerlik gösteriyor. Milano ekibinde üst üste 3. şampiyonluğunu kazanırken Burdisso, Chivu, Materazzi Cordoba dörtlüsünü dönüşümlü olarak kullanıyordu, değişmezleri ise orta sahanın beyinleri Cambiasso ve Zanetti'ydi. Manchester City'de şampiyonluğa ulaştığı 2011-12 sezonunda ise artık stoperleri sabitlemişti Mancini. Lescott ve Kompany'nin ayarlarıyla çok oynamıyordu, asıl farkı ise orta sahada Yaya Toure ve Nigel De Jong'la yaratıyordu. Yani Mancini'nin oyun planı üç örnekten de anlaşılacağı üzere orta sahalar üzerine kurulu.

Galatasaray bu ligin orta alanda topla en çok oynayan takımı. Tartışmanın başlangıç noktası da burası zaten. Bu denli orta alan hakimiyeti kuran bir takım nasıl olur da rakiplerine oranla az pozisyona girer ve yüksek kalibreli forvetlerine rağmen gol kısırlığı yaşar? Cevabı basit; Mancini'nin takımında topa en çok dokunan, sahip olan iki oyuncu Melo ve Selçuk. Bu ikili takımının az pozisyon vermesindeki en önemli aktörler. Ama topla çok geride buluştukları için Galatasaray, hücum bölgesinde topla en az oynayan 3 takımdan biri. Çözüm ise Sneijder. Hollandalı kaçmayacak toptan, ısrarla isteyecek, alacak oyunu kurgulayacak. Futbolda artık oyunu kurgulayan 10 numaralar iki yönlü olmak zorunda. Dortmund'lu Mikhitaryan, Chelsea'li Oscar, Bayern'li Kross, Cityli Fernandinho gibi. Aksi halde Selçuk oyunu 70 metrede oynuyor topu hücum bölgesine taşıdığında ötesine gidecek enerjisi kalmıyor.

29 Mart 2014, Cumartesi 18:55
YAZININ DEVAMI

‘’Mancini'nin Burdisso'yla imtihanı‘’

Chelsea yenilgisi sonrası Galatasaray kafilesi Londra'dan havalandığında uçak ağzına kadar sorunla doluydu. Ertesi gün yönetimin internet sitesinden yaptığı '9 hafta' başlıklı açıklama Ünal Aysal ile futbol takımının arasındaki mesafeyi son 3 yılın zirvesine çıkardı.

'Tüm Galatasaraylıları bu sonuçtan çok, takımın ortaya koyduğu dirençsiz ve mücadelesiz futbolun hayal kırıklığına uğrattığının hepimiz farkındayız.' cümlesinin futbolcular üzerinde nasıl bir etki bıraktığını herkes Kayseri maçında görmüştür sanırım.

O ultimatomun artçı sarsıntılarıyla başladı Bursa ile oynanan kupa yarı finali. Mancini, Rize ile 6. hafta oynanan lig maçından sonra Galatasaray'ın başına geçti ve o günden beri 20 STSL, 9 Ziraat Türkiye Kupası ve 7 Şampiyonlar Ligi maçına farklı kadrolarla çıktı. Bu düzensizlik içinde garip bir düzeni barındırıyor aslında. Mancini geldiğinden beri herkesten vazgeçti ama şartlar ne olursa olsun Melo ile Selçuk'tan vazgeçmedi. Yoksa, Muslera önünde bu sezon üst üste 2 maç aynı dörtlüyü görememişken Galatasaray'ın ligin hala en az gol yiyen takımı olması (22 gol) nasıl açıklanabilirdi ki?

Mancini'nin Burdisso ile imtihanı

Bursa önünde İtalyan hoca Semih Kaya'yı dışarıda bırakıp Burdisso'yu sağ stopere, Sabri'yi sağ beke koyarak Volkan Şen'in ekmeğine yağ sürdü. Galatasaray golü erken buldu bulmasına da dakikalar 25'i gösterdiğinde Burdisso ile Sabri pozisyon vermekten yorulmadı, Sestak kaçırmaktan yoruldu. Sanırım Galatasaray yönetimi, Beşiktaş'ın yıllar önce yaşadığı 'Higuain sendromu'nu dikkate almamış. Bir futbolcunun kardeşinin iyi futbolcu olması, kendisinin de iyi olması anlamına gelmiyor. Büyük kardeş Nicolas Burdisso, Mancini'nin çalıştırdığı İnter'in stoperiydi. Fakat Guillermo Burdisso Galatasaray'ın yükünü kaldıracak kalibrede değil maalesef.

Tahmin ediyorum ki, Mancini bu transfer için eski öğrencisi Nicolas'tan fikir alırken fena halde yanılmış. Zira büyük Burdisso, 2010-11 sezonunda Roma'da oynarken Claudio Ranieri'yi de kardeşi Guillermo'nun transferi için ikna etmiş fakat ufaklığın foyası 5 maçta ortaya çıkmıştı. Mancini defalarca izlediği ve sonunu bildiği filmin tekrarında mutlu son bekleyen romantik İtalyan delikanlısı gibi. Yoksa Guillermo Burdisso'dan neden hala Nicolas performansı beklesin ki?

Bu kriz yönetime diz çöktürür

Sneijder Bursa'ya golü atıyor sevinmiyor, Selçuk atıyor yüzünden düşen bin parça. Futbolcular küskün, Mancini herkese kızgın, yönetim darmadağın. Fenerbahçe'yle puan farkı bitime 8 hafta kala 11 olmuş, Beşiktaş Şampiyonlar Ligi yarışında öne geçmişken bu dağınıklık Galatasaray'a çok pahalıya patlayabilir. Zira geçen sezon Şampiyonlar Ligi sayesinde 140 milyon Euro'luk ciroyla dünyanın en çok kazanan 20 kulübünün arasına girmeyi başarmış Galatasaray'ın böylesi bir gelirden olması, dağ gibi büyüyen borçlar karşısında yönetime diz çöktürür.

Riera, Eboue'ye örnek olsun

Türkiye, özellikle de İstanbul yabancı futbolcular için tam bir cennet. Banka hesaplarına her ay yüzbinlerce Euro yatar, dünyanın en güzel manzaralı evlerinde otururlar, boğaz, partiler, gece hayatı... Galiba bunu son zamanlarda en iyi anlayan ve anlatan Albert Riera'dır. Galatasaray'dan yılda 3 milyon Euro kazanırken Deportivo'dan gelen 40 bin Euro'luk teklifi duyduğunda kim bilir psikolojisi ne hale gelmiştir İspanyolun.

Fenerbahçeli Guiza ya da Beşiktaşlı Quaresma'nın durumu farklı mıydı sanki. Şimdi Eboue'nin menajerinin yerinde olsam Fildişi Sahilli oyuncuya Galatasaray'ın ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlatırım, Riera'yı örnek göstererek hem de...

26 Mart 2014, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI