Arama

Popüler aramalar

‘’Uyku ilacı!‘’

Fenerbahçe maçın oynayanı, Trabzonspor karşılayanı. İyi de geçen sezon Mustafa Reşit hocanın takımından farkı ne Trabzonspor'un. Geçen yıl bu mevsimde Bordo-Mavili takımı aynı formatta izliyordu zaten Trabzon taraftarı. Aynısını oynamak için 22 yeni futbolcuya ihtiyaç yoktu ki!

Trabzonspor'un kimyasının oturması zaman alacağa benziyor. Nasıl almasın ki? Ligde oynadıkları son Fenerbahçe maçında sahada olan 11'den 9'u değişmişken (Sadece Onur ile Mustafa Akbaş oynamış) Vahid hoca, Guingamp'ta son üç sezonu birlikte geçiren Fatih Atik ile Yatabare'nin birlikte oynama pratiğinden faydalanmayı tercih etti herhalde!

Fenerbahçe, bir pas takımı. Bunu bu sezon daha da ısrarlı ve orta saha üzerinden yapıyorlar. Çünkü İsmail Kartal, Aykut Kocaman ile Ersun Yanal'ın sentezinden yeni bir sistem yaratmayı deniyor. Kartal, Meireles'in sakatlığıyla başı hiç ağrımadan Diego'yu sahaya sürdü sürmesine de oyun ve pas kalitesini yükselten oyuncu yine Emre'ydi. Diego'nun en büyük problemi Türkiye'ye gelmeden arkadaşlarından aldığı yanlış bilgi herhalde. Topla buluşmalarının çoğunda sırtını rakibe dayayıp faul almayı tercih edince oyunun kalitesini de aşağıya çekti.

Fener'i bekleyen tehlike

Fenerbahçe ligin en yüksek yaş ortalamasına sahip takımı. O yüzden İsmail hoca stratejisini pas üzerine kurguluyor. O yüzden bu sezon Fenerbahçe'yi çok daha bol pas yaparken göreceğiz. Ama problem şu, 60'tan sonra takımın enerjisi düştüğünde takım nasıl ayakta kalacak? Son yarım saate girildiğinde Caner takımını atağa kaldırmaya çalışırken iki elini yana açarak haykırıyor. Tepki veren, açık alana koşan, rakipten kurtulup pas kanalı açan tek bir oyuncu yok. Fenerbahçe'yi bekleyen asıl tehlike bu işte.

Fenerbahçe istatistiki anlamda topa sahip taraf olsa da oyuna hakim miydi sorusunun karşılığı tam dolmuyor.

Genel anlamda sahadaki futbol kalitesi çok vasattı, resmen uyku ilacı gibiydi: İzle ve uyu.

Son söz de hakem arkadaşlara... Bazen hakkaniyetli olmayan kararlarıyla kart standartlarını kendileri tartışmaya açıyorlar. Musa Nizam, bir pozisyonda hakeme bir şeyler anlatmak için omzuna dokunuyor. Fırat hoca kartı çıkarıyor. İtirazım karta değil. Zira hakemi fiziki temas sarı kartı gerektirir. Lakin aynı hareketi yapan her isme aynı kararlılık ve çabuklukta o kartı çıkartıyorsan sorun yok.

14 Eylül 2014, Pazar 20:50
YAZININ DEVAMI

‘’Prandelli'ye yazar!‘’

İtalyan hocanın Eskişehir'e karşı sahaya sürdüğü kadro, coşkulu bir iç saha maçı oynamaktan ziyade deplasmanda oyunu tutmaya yönelik bir stratejiye daha müsaitti. Prandelli, ligin şifrelerini çözene kadar Galatasaray'ın bu sıkıntıları yaşaması normal karşılanabilir. Lakin oyun ikinci bir beyni yani Pandev'i çağırıyor.

Melo'nun yokluğunda Dzemaili-Yekta-Selçuk'lu orta saha mesela Kadıköy deplasmanında oyunu tutar. İç sahada ise durağan bir seyre zemin hazırlar. Sneijder, Dünya Kupası sonrası bir türlü nisan-mayıs aylarındaki formuna ulaşamıyor. Süper Kupa finali ve Bursaspor maçlarında kaleye attığı bir tek şutun bulunmamasının izahı olamaz herhalde. Oysa Prandelli'nin elinde bu işi en iyi yapacak oyuncu tartışmasız Hollandalıdan başkası değil.

Bruma, Sneijder'i de bozuyor

Kabul etmek gerekir ki bizim ligimiz bir gelişim ligi değil. O yüzden bize genç yaşta transfer olup dünya starlığına terfi edecek oyuncunun Ribery saf bir yeteneğe ve herhalde akabinde de ilginç bir kaçış hikayesine imza atması gerekiyor. Bruma'nın U20 Dünya Kupası sonrası Portekiz Milli Takımı'nda gösterdiği performans onu Galatasaray'a taşıdı ama burada sürekli oynayabilmesi için çok daha fazlasını vermesi gerek. Bruma'nın ilk yarıda Sneijder'la pas bağlantısı yok hükmünde olunca Hollandalıyı da bozdu.

Sneijder çok kıymetli bir ürün. Prandelli, onun oyun dilinden anlayan bir pas duvarı bulmak zorunda. Bunun için de kadrodaki en uygun isim şüphesiz Goran Pandev. Çünkü zaten bizzat Mourinho tarafından denenmiş (Pandev-Milito-Eto'o arkalarında Sneijder) ve sonucunda İtalya Ligi ile Şampiyonlar Ligi kupasını getirmiş bir tercihti bu. Amerika'yı yenidoen keyfetmesine gerek yok Prandelli'nin. Bruma bu kadar kötü bir günündeyken en azından ik 45'in ardından Portekizliyi soyunma odasında bırakarak Pandev'i Sneijder'in yanına göndermeliydi.

Pandev hamlesi gecikti

Gelelim yeni transferlere...Tarık ederinin çok üzerinde bir bonservis ücretiyle transfer edildi. Fatih hoca onu iki kanat oyuncusu da dökülmesine rağmen İzlanda karşısında hiç düşünmedi. Fakat Prandelli Tarık'ı sol bek olarak kullandı. Oyuncunun zaten tempo sorunu yok. Çok sırıtmadı, önünde Erkan Zengin gibi top tutmayı bilen bir kanat hücumcusuyla oynarken 3. bölgede pozisyonu bitirmesi beklenmiyordu. Fakat Galatasaray'da durum farklı. Mancini'nin bağıra bağıra, 'Ben kanat oyuncusu istiyorum' demesinin ardından Olcan ve Yasin alınmışken Prandelli orta alanda Yekta-Selçuk-Dzemaili'nin önüne Sneijder'i koyarak orta saha oyununu tercih etti. Pandev'in sol öne alınması Tarık'ı da olumlu etkileyecekti.

Prandelli, Mancini'nin kadrosundan sadece 2 oyuncuyu değiştirirken Ertuğrul Sağlam, 11'de 6 yeni isimle oyun karakterini farklı bir noktaya taşımış. Geçen sezon orta saha baskısıyla az gol yiyen bir takım oluşturan Sağlam, Tarık'ı da rakibine kaptırdıktan sonra defansta 4/3 yenilik yapmak zorunda kaldı. Bienvenu gibi vasat altı bir santrfordan Mirkan-Funes Mori'ye geçiş Eskişehir'in ön bölgede topla oynama oranını da hayli artıracak. Zira Sağlam ve öğrencileri geçen sezon ligin en çok pas yapan ve topla oynayan 5 takımından biriyken bu alandaki istatistiklerini geliştireceğe benzer.

13 Eylül 2014, Cumartesi 20:50
YAZININ DEVAMI

‘’Topal kaldık!‘’

Danimarka ile geçen hafta oynadığımız hazırlık maçının ilk dakikasından itibaren rakibin sağ beki Ankersen ile sol açığı Cristian Erikssen kanatlardan o kadar tempolu geldi ki Fatih Terim, Mehmet Topal'ı stoperlerin arasına gömerek bek arkası açıkları tolore etmişti. İlk 45 dakika 5'li savunmayla hep topun karşısında kalınca da Topal'ı liberoya çevirip Ömer ile Ersan'ın yatay açılımlarını sağlayarak Caner ile Gönül'e tempo kazandırmıştı.

Danimarka maçının 2. yarısındaki oyun Fatih hocayı fena halde yanıltmış anlaşılan. Kağıt üzerinde Vikingler kadar etkin kanat oyuncularına sahip olmayan ve 4-4-2 oynayan İzlanda'ya karşı Topal'ı stoperlerin arasına gönderip 3'lü savunmayla maça başlamak oyunun senaryosunu baştan aşağıya değiştirdi.

Mehmet Topal'ın stoperdeki varlığı pas trafiğinin sorunsuz başlaması adına kabul edilebilir. Ama bu kez İzlanda'nın oyun merkezi olan Sigurdsson'a yapılacak baskı Selçuk ile Emre'ye kaldı. Selçuk sanırım ülke sınırları içindeki en formsuz oyuncu. Enerjisi de psikolojisi de sıfır.

Topal'ın Terim'in elindeki en esnek oyuncu olduğuna şüphe yok. EURO 2008 yarı finalinde Servet Çetin sakatlandığında sahaya stoper çıkmış ve hiç sırıtmamıştı. Ama o takımda Mehmet Aurelio gibi bir ön libero vardı ve tüm ön alan baskısına yetiyordu. Mehmet'in 3. stoper olarak sahadaki varlığı bu Milli Takımı orta alan baskısından mahrum bırakır.

Oyunun tüm senaryosu 2. yarıda yeniden yazılabilirdi. Bunun için Topal'ın ön liberoya geçmesi ve defansın 4'lüye dönmesi yeterliydi. Fakat Fatih hoca top rakipteyken 5'li, hücuma kalkarken 3'lü savunmada ısrar ettikçe oyundan düştük. Bu kurgu, Prandelli'nin EURO 2012'de De Rossi'yle bir hamle oyunu olarak icra edip finale kadar yürüdüğü kıvamda kalsa daha iyi neticeler verecekken, 90 dakikalık bir oyun planına dönüşünce haliyle senaryo mutlu sonla bitmedi, bu oyuncu grubuyla bitmez de...

Her şeye rağmen, Fatih hoca 58'de Ömer Toprak 2. sarıdan atılmasını bile oyunu çevirebilirdi. Arda ile Olcan bu kadar kötüyken Pektemek'in yanında Hakan Balta hamlesiyle Topal'ı öne atabilir ve Sigurdsson'dan esirgediği baskıyı kurabilirdi.

Köy takımı öyle mi?


Son olarak İzlanda hakkında kısa bir bilgi paylaşımı yapmakta fayda görüyorum. Zira maç öncesi ekranları dolaşırken rastladığım bazı yorumlara karşı bunun elzem olduğu kanaatindeyim. İzlanda bugüne kadar herhangi bir büyük turnuvaya katılamadı belki ama son yıllarda önemli bir aşama kaydetti. 2009 yılında Beşiktaş'ın eski oyuncusu Sverisson'u U21 takımının başına getirdiklerinde alt yapı hamlesinin de fitilini ateşlediler. Francouis De Sart'ın 2005'ten itibaren Belçika'da yaptığı jenerasyon oluşturma projesinin bir benzerini hayata geçiriyorlar. Sverisson ile 2011'deki U21 Avrupa Şampiyonası'na katıldılar. Derece yapamadılar ama zaten alt yaş kategorilerinde kriter madalya kadar oyuncu yetiştirmek değil midir? Sadece bizim ülkemizde değil. Son Dünya Kupası'nda U20 takımımız Fransa'ya 2. turda elendiği için takımımızın Teknik Direktörü Feyyaz Uçar görevden alınmıştı.

İzlanda bir proje takımı ve 89 jenerasyonunun üzerine dinamik bir takım kurarak Brezilya 2014'ü barajda kaybettiler. Yani bir köy takımı değil...

09 Eylül 2014, Salı 22:35
YAZININ DEVAMI

‘’Bu takımın yolu açık‘’

Kestirmeden söyleyeyim EURO 2016'ya gitmek için grupta fırtınalar estirmemize gerek yok. Değişen statü gereği finallere katılacak takım sayısı artırıldı ve grubu ilk iki sırada bitirenler doğrudan Fransa'nın yolunu tutacak, üçüncüler de baraj maçına hak kazanacak. Buyrun hesap ortada.

Hollanda grubun ağır abisi. Dünya Kupası'nda Van Gaal'in savunma futboluyla 3. oldular. Fakat takım artık Hiddink'e emanet. Geriye kalıyor Çek Cumhuriyeti, İzlanda ve Letonya. 9 Eylül salı günü İzlanda ile perdeyi açmadan önce Danimarka ile taktiksel anlamda son derece sıkı bir sınav verdik. Fatih hocanın her hamlesine oyuncuların verdiği reaksiyon tatmin ediciydi.

5'li savunmaya dönüş

Brezilya 2014, antrenörler açısından son derece verimli bir turnuvaydı. Hollanda, Meksika ve Kosta Rika 5'li savunmayla harikalar yarattı. Almanya, Löw'ün değil Guardiola'nın Almanyası gibi oynadı ve total futbolun esintileriyle kupaya uzandı. Değişik futbol akımları dünya futbolunu sardı. Fatih Terim de Cristian Eriksen, Ankersen ve Boilesen gibi hızlı kanat oyuncusunun açtığı gedikleri doldurmanın formüllerini aradı. Fatih hoca da tıpkı Van Gaal gibi 5'li savunmanın kanat sızmalarına engel olacağını düşündü. Topal, Ömer Toprak ile Ersan'ın arasına girdi. Bu değişim Gönül ile Caner'i biraz daha kanada iterek Danimarka'nın iki beki Ankersen ile Boilesen'in çıkışlarını kontrol altına aldı.

Danimarka, İzlanda'dan daha iyi

Danimarka, salı günü karşılaşacağımız İzlanda'dan daha sert ve iyi bir takım. İsveçli Lagerbak 2012'den beri bir proje çerçevesinde İzlanda'yı dünyaya açmaya çalışıyor. İzlanda'nın oyun karakteri Danimarka'ya sertlik ve fiziksel donanım açısından benziyor olsa da taktiksel anlamda aralarında ciddi fark var. Danimarka iki beki ve Eriksen ile oyununu kanatlar üzerinden icra ederken, İzlanda Gudmundson (Charlton), Gunnarson (Cardif) ve Barnason (Pescara) orta üçlüsünün önüne Swensea'li Gylfi Sigurdson'u koyarak Hollanda Milli Takımı'ndaki Sneijder rolünü veriyor. Lagerbak 89 kuşağının altın çocuklarından Finbogason'u Türkiye maçının kadrosuna almadı. Dünya Kupası'nda Ribery'nin sakatlığında Samir Nasri'nin yerine milli takıma alınan Real Sociedad'lı Griezman harika bir performans gösterince Atletico Madrid'in radarına takıldı. Sociedad, Fransız forvetin yerini ise Heerenven'de nefis bir sezon geçiren Finbogasson ile doldurdu. O'nun yokluğu bizim için büyük avantaj olacak.

Altın kuşak mı? Neden olmasın

Kabul etmek gerekir ki futbolcu yetiştirme konusunda çok verimli topraklara sahip değiliz. 1991'de Fatih Terim oluşturmaya başladığı jenerasyonun ekmeğini 2000'lerin ortasına kadar tıka basa yedik ama yıllardır kısır kulüp çekişmelerinden dolayı kılımızı kıpırdatmıyoruz. Fatih hocanın elindeki kadro EURO 2016 elemeleri için yeterli. Şayet Ozan Tufan ve Hakan Çalhanoğlu'nun yanına 94 ve üzeri kuşaktan 4-5 oyuncu daha yetiştirebilirse 2018 Dünya Kupası'na katılmak için iddialı duruma geliriz. Aksi taktirde EURO 2016'da Selçuk, Burak, Olcan, Gökhan Gönül 31, Mehmet Topal 30, Arda Turan 29 yaşını bulacak. Haliyle şu an sırtına yüklendiğimiz kuşağın vadesi dolmuş ya da dolmak üzere olacak.

03 Eylül 2014, Çarşamba 22:55
YAZININ DEVAMI

‘’Antrenörlerin maçı‘’

Süper Kupa finalinde İtalyan meslektaşına karşı bariz bir taktiksel üstünlük kuran İsmail Kartal ile Rosenborg ve Saint Etienne maçlarında büyük bir antrenörlük sınavı veren Tolunay Kafkas’ın mücadelesi vardı Kadıköy’de.

Luis Van Gaal, 2014 Şubat'ında Hollanda Milli Takımı'nı Dünya Kupası'na büyük bir titizlikle hazırlıyordu. Sahip olduğu oyuncu grubunun favori gösterilmeyecek kalibrede olduğunu bildiğinden Janmaat-De Vrij-Vlaar-İndi ve Blind'li bir savunma hattının üzerine 5-3-2'yi inşa etmişti. Benzerini Meksika ile deneyimleyen Miguel Herrera, Dünya Kupası’na renk katmakla kalmayıp Hollanda’nın karşısına dikildiğinde Van Gaal’i kurtaran Portekizli hakem Proença olmuştu.

Cezalı olmasına rağmen Tolunay Kafkas da Fenerbahçe karşısında Yiğit'i stoperlerin arasına gömerek, Van Gaal'in sistemini takımına uyarladı. Böylelikle stoperlerin topla oynama yüzdesini artırdı, pas trafiğinin sorunsuz başlamasını planladı.

Karabük çıkarken Kuyt'ın kaptığı top Kafkas'ın Emenike'nin defans arkası koşularını kesmek için yaptığı tüm planı yerle yeksan etti. Nijeryalı bu ligin en çabuk mesafe kat eden forveti. Kuyt'tan aldığı topla beklemediği bir koridor buldu karşısında ve tam bir santrfor vuruşuyla golü yaptı.

Fenerbahçe iç sahada coşkuyla topun arkasına geçmeye çok alışık. Sarı-Lacivertli bu coşkudan mahrum bırakacak tek yol onlara karşı sertlikten değil, alan bırakmamaktan geçiyor. Zira defalarca test edildiği üzere sertlik Emre ve arkadaşlarını daha da coşturuyor.
Kestirmeden söyleyeyim, Diego Ribas fizik olarak hazır olduğu sürece bu takımda oynar. Fakat Meireles Karabük karşısındaki formunu korursa, Kuyt’ın atletik performansı sürerse, Emenike atmaya devam ederse İsmail Kartal Diego’ya yer bulmak için sabahlara kadar uykusuz kalır.

Yani Diego’nun varlığı İsmail hoca açısından avantaj mı dezavantaj mı doğrusu bunu zaman gösterecek. Alex Ferguson, futbolcuları bir grup yüksek egolu milyoner olarak tanımlar. Şayet Emenike gol attığı bir maçta oyundan çıkmayı sorun etmeyecekse Kartal’ın işi hiç zor olmaz. Ya da Emre, yorulup ayakları gitmediğinde tabelada numarasını görüp Alper’i alkışlarsa.

İsmail Kartal’ın Diego’yu oyuna sürdükten sonra takımının oyun kurgusunu 3 kez değiştirmesi uzun zamandır Sarı-Lacivertli camianın alışık olmadığı bir davranış şekli. Diego, yüksek potansiyelli bir hücum oyuncusu. Fiziki açıdan da çok güçlü. Bazen bir kanat oyuncusu bazen de temaslı oyuna boyun eğmeyen bir 10 numaraya dönüşebiliyor. Fakat bu değişimler, takım kazandığı sürece gündeme gelmez. Ama kaybettiği gün bu takımla bu kadar oynanır mı diye Kartal’a eleştiriler gelmeye başlar. Başta oyundan aldığı futbolcularca olmak üzere. Hele de ortada çok taze bir Mancini örneği varken.

31 Ağustos 2014, Pazar 21:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bilic işi çözmüş‘’

Üstelik Olimpiyat’ın bozuk zemininden Emirates’in halı sahasına oradan da Mersin’in dipsiz kuyusuna uyum sağlamak çok kolay olmasa gerek. Futbolu yönetenlerin birinci görevi oyunu ve oyuncuyu korumaktır. Mersin’in stadı yeni olmasına rağmen zemininin durumu içler acısıydı doğrusu. Oyunun baş aktörü futbolcuysa, bu zeminde maç oynatılması büyük hata. Veli’nin de Oktay’ın da sakatlıkları zemin yüzündendi. Rıza Çalımbay’ın futbol literatürümüze soktuğu ‘Çok basit bir gol yedik’ klişesi dün bir kez daha işledi. Demba Ba ve Oğuzhan’ın yokluğunda Cenk Tosun-Pektemek ile çift santrfora sarılan Bilic, artık bu ligin temel dinamiklerini çözmüş. Geçen sezonun ilk 4 haftasında aldığı 12 puanla koca bir sezonu kaçırdığı için oyunu kuralına göre oynuyor. Temkinli, ayağı yere daha sağlam basıyor. Olcay Şahan’ın, ArseneWenger’in Arsenal’i 18 yıldır çalıştırıyor oluşunu görmezden gelip,Bilic’in Beşiktaş’ta 2. sezonuna başlamasını Londralılar’a karşı bir avantaj olarak değerlendirmesi demek bu yüzdenmiş.

31 Ağustos 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Oyunda Kartal, tabelada Arsenal‘’

'Dik oyun' aslında geçen sezon Hami Mandıralı'nın Mustafa Akçay'ın yerine gelmesinin ardından futbol literatürümüze kazandırdığı güzel bir oyun tanımıydı. Arsenal, iki haftası geriden kalan Premier Lig'de yüzde 65 topa sahip olarak bu alanda sezonun en iyisi olmayı başardı. Bu istatistik Topçular'a rakibe az pozisyon verme imkanı tanıdı. Wenger, yıllardır hayalini kurduğu kusursuz pas takımını bulabilmek adına bu sezon Alexis Sanchez hamlesini yaptı. Sanchez'i tercih etmesinin birinci nedeni model aldığı Barcelona'nın 3. bölgesine Messi'nin yokluğunda hareket kazandıran isim olması. Fakat ne Arsenal Barcelona seviyesine yükseldi, ne de Sanchez puslu şehre uyum sürecini aşabildi. Mesut'un Dünya Kupası'nın ağırlığını hala kollarında hissediyor oluşu ve sezona geç girişi de maç boyunca Arsenal'in pozisyon üretim merkezini sekteye uğrattı.

Beşiktaş, orta alanda Arsenal'e karşı planladığı baskıyı maç boyunca kurdu. Ramsey'in yokluğunda Atiba ve Veli'nin savunma dirençleri Beşiktaş'ın 3. bölge oyuncularına daha fazla cesaret olarak yansıdı. Şayet Olcay ve Oğuzhan; Demba Ba'nın özgüven seviyesine çıkabilselerdi Arsenal için herşey çok daha zor hale gelebilirdi.

Arsenal'in özellikle de sahasında en iyi yaptığı şeyi yani pas zincirini kırmak için yüksek özgüven barındıran dik oyuna devam etmek Beşiktaş'a tur için gerekli o mucize golü getirirdi.
180 dakikanın tabelada kazananı Arsenal olsa da oyunun kazananı kesinlikle Beşiktaş.

İsmail'de ısrar edilmeli

Gibbs'in yokluğunda Monreal-Casorla'lı sol kanat Olimpiyat'taki ilk maçta sağ bek oynayan İsmail'i yıldız yapmaya yetmişti. İki sezona yayılan sakatlığına rağmen temposundan birşey kaybetmeyen Köybaşı, Arsenal gibi ritimli takımlara karşı denge unsurudur. Şayet elinizde Ivanoviç gibi stoperiniz yoksa orjinal bir beki ters kanatta oynatmak her zaman için size avantaj kazandırır. Zira bekleri stoperlerden ayıran en önemli özellik tempolarıdır. Stoperden bek devşirmek riskleri beraberinde getirir. Son yıllarda Toraman, Dany, Ersan gibi başarısız bek denemeleri ortadayken İsmail'in sağ bekte kullanılması Beşiktaş'ın çift kanadını aynı ritim düzeyine getirir.

Mühendislik hatası

Son yıllarda sakatlıklar yüzünden başı derde giren Wenger, bu sezon da kadro mühendisliği konusunda hayli eleştirileceğe benziyor. Geçen yıl Noel'e lider girmesine rağmen Ramsey'in sakatlığıyla bir anda tepe taklak olan Arsenal, ligi ancak 4. bitirebilmişti. Sagna'nın gidişiyle sağ beke Fransız milli Debuchy'yi alan Wenger, bu yıl da stoper rotasyonunu eksik bıraktı. Wenger, kasadaki milyon poundlara rağmen Vermalen'i Barcelona'ya satıp, Southampton'un sağ beki Chambers'i stoper rotasyonuna kattı. Gelecek vaad eden sağ beki 3 resmi maçın 2'sinde sağ, Everton karşısında da sol stoper oynatan Wenger, Beşiktaş önünde Mertesacker-Koscialny tandemine sarıldı. Demba Ba ve Pektemek'in birbirlerine yakın çıktıkları tüm akınlar Mertesacker için büyük tehlikeydi.

28 Ağustos 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hak eden kazandı‘’

İsmail Kartal, Aykut Kocaman ve Ersun Yanal'dan kalan şablonun dışına çıkmadı, çıkmaya da niyeti yok gibi. Zaten aklın yolu bir, makine düzeninde oynayan bir takımı bozmanın da alemi yok diye düşünüyor olmalı Kartal. Şimdilik haklı.

Galatasaray'ın yaşadığı da ilginç bir süreç doğrusu. Yaklaşık 50 gündür Prandelli bu takıma idman yaptırıyor ama taktiksel anlamda Fenerbahçe'nin çok gerisindeler. Aradaki açığı kapatacak tek unsur ikinci yarıdaki enerjileriydi. Zira Fenerbahçe'nin başlangıç kadrosu 30,27 yaş ortalamasıyla daha başlamamış ligin en yaşlısı, Galatasaray ise 27,5'luk bir ortalamayla sahadaydı.

Fenerbahçe kaldığı yerden

Bekler çıktığında -ki Gökhan da Caner de çizgi ötesi oyuncular- Fenerbahçe 3. bölgede çok tehlikeli bir takım haline geliyor. Fenerbahçe'nin Galatasaray'dan en büyük farkı da burada zaten. Bekler orta yayı geçtikten sonra ceza sahasında 3 santrfor onları bekliyor. Yanal sonrası Kartal da oyunu buradan kurguluyor. Enerji dezavantajına rağmen Fenerbahçe oyunu bu sayede hep elinde tuttu. Cezasahasına gönderilen topta Fenerbahçe'nin 4 kat daha fazla istatistiğe sahip olması bu yüzden.

Melo saklanıyor

Mancini döneminde Melo'nun deplasman performansı eleştirilmişti. Süper Kupa finalinde de hırsı, enerjisi hep minimumdaydı Brezilyalının. Geçen yıl sıkça dillendirilen 'Melo'dan hırsı alın geri neyi kalır ki!' şarkısı bu sene Prandelli'nin keyfini kaçıracağa benziyor.

Bu maç Prandelli-Mancini-Terim kıyası yapmak için de iyi bir fırsat oldu. Terim 4-4-2 ile iki sezon üst üste şampiyon oldu. Mancini, ikinci yarının başında özellikle iç sahada çift forvetle (3-5-2) doğru yolu bulmuştu ama tıpkı David Moyes gibi her maça farklı kadro, başına dert açtı.

Galatasaray son 3 sezondur çift santrforla oynama alışkanlığını kazanmışken, Prandelli'nin 4-2-3-1'i Burak'ın ayarlarını bozdu. Stoperlerin arasında kayboldu gitti. Buna karşın Galatasaray, Mancini döneminde sahip olmadığı iki seri kanat oyuncusuyla oynadı, ama bunun avantajını yaşayamadı.

Olcan Trabzon'da, Yasin de Erciyes'te 3. bölgenin başına buyruk prensleriyken Galatasaray'da top taşıyan, birincil görevi Burak'a servis yapmak olan askerlere dönüştürülmek isteniyor. Haliyle bünyeleri şimdilik bunu kaldırmıyor.

Ersun hocaya hala itirazım var!

Fenerbahçe ligin en yaşlı oyuncularından kurulu olmasına rağmen geçen sezon şampiyonluğunu bitime haftalar kala ilan etmişti. Aykut Kocaman'ın Karabük mağlubiyetinin ardından istifa edip futbolcuların ısrarıyla döndüğü 2012/13 sezonunun devre arasından beri Fenerbahçe oyun formatını muhafaza ediyor. Ersun hoca da bir kaç başarısız denemenin ardından şablonu bozmadı. Bir kaç mantıklı dokunuşla yaşlı kadroyu daha dikine oynayan bir takım haline getirdi. Fakat bu sezonun planlamasını yaparken Ersun hoca basın toplantısında Fenerbahçe'nin yaşlı bir takım olduğunu kabul etmediğini ifade etmişti. O andan itibaren itiraz ettim ve hala da ediyorum.

Fenerbahçe'nin Süper Kupa finalinde sahaya sürdüğü 11'in en genci 88'li Caner Erkin ise burada bir sorun var demektir. Sarı-Lacivertli 11'in yaş ortalaması tam 30,27. Açık ara ligin en yaşlısı. Avrupa'nın 5 büyük liginde şampiyon olan takımların yaş ortalamaları 27'yi geçmezken Fenerbahçe'nin bu sezon bir yaş daha alan aynı kadrosuyla kupaları kovalaması kulağa ne kadar mantıklı gelebilir ki? İsmail Kartal'ın işi bu anlamda hiç de kolay olmayacak.

25 Ağustos 2014, Pazartesi 12:00
YAZININ DEVAMI