‘’Ergin Ataman'a övgü‘’
Ataman’ın çok iyi basketbol antrenörü olduğunu biliyordum, Türkçe’ye zorlama biçimde eklemlenen ’’coach’’ lafını kullanmayı sevmiyorum, ama bu kadarını beklemiyordum. Dünya’nın en kolay işi mazeret üretmektir. Her mağlubiyetten sonra ekranlara çıkıp ağlaşan teknik direktörleri gördükçe Ataman’ın değerini daha iyi anlıyorum. Son Hacettepe maçı ne kadar kolay olursa olsun kadrosunda yalnızca dokuz kişi bulundurabilen bir insana saygıdan ötesini duyuyorum. Sakatlanan Domercant, Göksenin Köksal ve yasaklı madde çıkan Hawkins gibi ilk beş oyuncularından uzun süre yararlanamamasının yanısıra Engin Atsür, Gordon ve N’Dong’un ara ara sakatlıkları, Cenk Akyol’un hastalığını saymıyorum bile. Yedi oyuncusunu kullanamayan Ataman’ın tek bir demecinde şikayet duymadım. Ayrıca kim ne derse desin, Oktay Mahmuti’nin yerini almak zor idi. Geçen sezon takıma ciddi kademe atlatan Mahmuti’yi unutturmak kolay değildi. Oynanan basketbol, skor, takımı hazırlama, oyuna müdahale açısından Ataman elit hoca olduğunu en ön yargılı kişiler bile kabul ettirdi.
Saha kenarındaki varlığı oyuncu ve tribünlere güven verdi. Oyuncu açısından yaşadığı sıkıntılara karşı yaptığı transferlerle portföy’ünün zenginliği gösterdi. Aldığı Markoşvili Galatasaray’a yakışır performans sergiledi. Sezonu ilk sırada kapayan Galatasaray’ın play-off’larda savunma ağırlıklı, iyi hücum stratejili oyunuyla hasret kalınan şampiyonluğa ulaşması sürpriz olmayacaktır. Sezon başında düşük olan seyirci sayısı, geçen yıla kıyasla daha az coşku düzeyi elemeli maçlarda değişecektir. Fenerbahçe maçında kadın ve çocuklardan oluşan müthiş kalabalık yakın gelecekte sergilenecek tablonun müjdecisidir. Ataman ve saygıdeğer takımnı salonlarda desteklemek Galatasaray taraftarının zevkli görevi olacaktır. Kendisi basketbol’da da tıpkı futboldaki gibi hoca’nın ne kadar önemli olduğunun kanıtıdır.
‘’Maske indiren Galatasaray‘’
Galatasaray’ın son haftalardaki engellemeleri aşmasına karşılık sürekli kayrılmanın fayda etmediği takımın teknik direktörü kendisini en azından benim nezdimde bitiren maç sonu açıklamasına imza attı. Teknik heyeti cezalarla yedek kulübesinden koparılan, kendi sahasında oyuncusu en rahat atılan, bir hafta önce ilahi tesadüfle aynı yerde gösterilen kırmızı kartlık pozisyona ıkına sıkıla faul çalınan, Burak’a ceza sahası içinde bodoslama faul yapılması davam ettirilen, en az üç yüzde yüzlük gol şansı ofsaytla kesilen, Tahkim Kurulu’nun noterlik makamı gibi PFDK’dan önüne gelen her cezayı onadığı Galatasaray’a saha içi-saha dışı gibi kavramlarla saldırmak en azından ayıptır. Bu ayıbı yetersizliklerine kalkan yapmaya çalışanların iki yıldır kullana kullana tükettikleri mağdur edebiyatının sonuna gelinmiştir. Ben bugüne dek yaptığı hataları es geçerek, sürekli bahane üretme konusunda Mircea Lucescu’nun ulaşılmaz olduğunu düşünürken, kendisini fersah fersah geçenlerin varlığına tanıklık ettim.
Galatasaray son haftalarda ulaştığı form düzeyinin doğal sonuçlarını toplamaya başladı. Elazığ önünde ilk yarı oynanan futbol alkışlanmalıdır. Didier Drogba, artık yazmalıyım, Gheorghe Hagi’ye nihayet yaklaşabilecek bir futbolcunun varlığını kanıtlamayı sürdürüyor. TV başında izlenmesi de zevk veriyor ancak Drogba’yı stadyum’da canlı görebilmek bambaşka bir hazdır. Türkiye’deki hangi takım olursa olsun tüm altyapılar Galatasaray maçlarına ’’Drogba’yı izleme turları’’ düzenleyerek gençlere dünya gözüyle kendisini izletmelidir. Drogba’nın yalnızca futbolculuğu değil sahadaki tüm davranışları beyinlere kazınmalıdır.
Son olarak Gökhan Zan’a teşekkür etmeliyim. Oynadığı futbolun yanısıra sürekli yedek bekleyen bir oyuncunun kendisini nasıl hazır tutacağının abidesidir. Engin Baytar’ın boşverme anlamında anti-tez’i olan Zan umarım futbolu Galatasaray’da bırakır.
‘’Ünal Aysal'ın elinde‘’
Terim’in şampiyonluğa odaklanması durumunda sezon sonu kupa zaferi kaçınılmazdı. Ancak MİY maçında Süleyman Abay’ın Serkan Çınar tarafından başlatılan operasyonu nihayetlendirmesi dengeleri değiştirdi. Son haftalarda Fenerbahçe lehine sürekli ve sistematik hakem hatalarının tekrarlanması ilginçtir. Aslında hakemliğini beğendiğim Abay’ın Aslantepe’de yaptıkları Sivas’ta ayağına dolandı. Bütün stadyum’un gördüğü sarı kart görmesi gereken Tosiç’i hiç bir hakemin tespit edememesi adaletin tecellisidir. Abay’a maç tekrarını gerektirecek kural hatasından dolayı artık sezon sonuna kadar maç verilemez. Sivas’ın iki hafta sonra Galatasaray ile oynayacak olması Abay’ın ’’gizli gündem’’ kavramı kapsamında değerlendirilmesine yol açar.
Terim’in MİY maçında tuzağa çekilmesi sonucu kendisine karşı içeriden yaratılabilecek sevimsiz ortamdan endişeliyim. Bunu engelleyecek tek kişi Ünal Aysal’dır. Terim’in kendisini güvende hissetmesi önemlidir. Galatasaray, TFF ve alt organları PFDK, MHK, Tahkim Kurulu gibi unsurların üstesinden gelebilecek güçtedir. MİY maçı sonrası kaleme alınıp Aysal imzasıyla yayınlanan bildiriden beş dakika sonra randevu talep edilmesi ilginçtir. Aysal Galatasaray tarihinde iz bırakan başkanlar sınıfına çok kısa zamanda yükseldiyse, birikiminin yanı sıra Terim’in katkılarını unutmamalıdır. Terim’i ilk kez göreve getiren, kendisiyle uzun süreler çalışan Faruk Süren çalışma koşullarını yakından bilen isimdir. Ayrıca Aysal’ın yönetiminde Süren dönemi isimler vardır.
Terim’in yönetimce varolduğu düşünülen ’’kaprisleri’’ elde edilecek başarılarla kıyaslandığında rahatlıkla göğüslenebilir. Terim’in yükselttiği çıta artık Galatasaray’a sıradan bir yabancıyı kaldıramayacak konumdadır. Önemli yabancıların çıkaracağı sorunların tahmin edilemezliği, Terim’in artık bilinen yönlerine kıyaslandığında daha büyük sorunlar yaratabilir. Aysal, Terim’le devam etmelidir.
‘’Tarihin en iyi Galatasaray'ı mı?‘’
Şimdiki Galatasaray’da 1996-2000 kadrosunun üstüne çıkabilme potansiyelini hissediyorum. Benim izlediğim en güzel futbolu bir sene de olsa Karl-Heinz Feldkamp’ın Galatasaray’ı oynamıştı. O tarihlerde temeli atılan kadro daha sonra Fatih Terim’in zirveye çıkarttığı Galatasaray’ın nüvesini oluşturdu. UEFA ve Super Kupa’ya uzanan Galatasaray en az altı sezonun emeği, sabrı ve mücadelesiyle oluşturuldu. Günümüz Galatasaray’ı ise maksiumum 20 aylık bir süreç sonucu buralara geldi. İki sezon önceki takımdan sürekli oynayan kimse yok. Sabri Sarıoğlu, Hakan Balta ve Gökhan Zan direkt oyuncular konumunda değil. Semih Kaya ve Emre Çolak ise uzun yıllar altyapıda oynayıp zaman zaman şans buluyorlardı. Güncel Galatasaray’ı tek tek 1996-2000 kadrosuyla karşılaştırmak hadsizliğine gitmeden, toplamda çok ilerilere gidebileceğini öngörüyorum. Çin’den gelen Didier Drogba ile uzun süredir maç yapmayan Wesley Sneijder’in bugünkü seviyeleri bile Galatasaray’ın sezon sonuna doğru sınıf atlayabileceğinin kanıtıdır. Bu ikilinin sezon başı hazırlıklarına katılıp, bireysel zirvelerine vurmaları sonucu Galatasaray hayal gücümü zorlamaya başlayacaktır. Sezon başında Galatasaraylılar dahil çoğunluğun dudak büktüğü Burak Yılmaz dünyanın en iyi santrforlarından birine dönüşmüştür. Kendisine her zaman inandığım Burak, son günlerde tek kötü alışkanlığı olan kolayca yere düşen adam konumundan stoperlerle vücut vücuda vuruşan bir kişiliğe büründü. Burak işin kolayına kaçma yerine yaptığı mücadeleden zevk aldığını göstermeye başladı. Yalnız Burak’tan gollerden sonra diz üstü kayarak yaptığı gol sevincini bırakmasını rica ediyorum. Her golden sonra özellikle Aslantepe’de çimlerin azizliğine uğramasından ciddi olarak endişe ediyorum. Güzel gollerin adamı saçma bir şekilde sakatlanırsa çok yanarım.
‘’Güneş-Baştürk, Terim-Sneijder‘’
Şenol Güneş milli takım teknik direktörü iken skordan bağımsız olarak her maçın 65. dakikasında otomatikleşmiş bir kararla Yıldıray Baştürk’ü oyundan alırdı. Stuttgart’ta en parlak dönemini yaşayan Yıldıray, Güneş’in kararının aksine kendi takımında hemen her maçı sahada kalarak tamamlardı. Hiçbir fiziki sorunu, sakatlığı olmayan Yıldıray’ın milli takımda sürekli kenara alınması çok garibime giderdi. Fatih Terim’in geldiği günden beri Wesley Sneijder’i maçların 65. dakikada oyundan alması aklıma Güneş-Baştürk olayını getirdi. Güneş’in hiçbir mazereti olmadan Yıldıray’ı oyundan alması ile Terim’in uzun süre futbol oynamayan Sneijder’i sürekli kulübeye çekmesi arasında mutlaka fark vardır. Fizik olarak tam hazır olmayan Sneijder, umarım Terim’in Engin Baytar’ı bir sezon önce yavaş yavaş 90 dakikalık oyuncu haline dönüştürmesine benzer sürecin konusudur. Ancak Sneijder’i dünyada en iyi tanıyan teknik direktörler arasında bir numara olabilecek Jose Mourinho’nun Kayseri maçından sonra yaptığı değerlendirme kafamı karıştırıyor. Mourinho, Drogba’nın hâlâ tam hazır olmadığını söylerken Sneijder’i eski günlerindeki gibi gördüğünü belirtmişti.
Terim-Sneijder ilişkisini değerlendirirken karşıma büyük bir imkan çıktı. Önümüzdeki günlerde Hollanda’nın oynayacağı milli maçlarda Louis van Gaal’in Sneijder’den yararlanma dakikaları aydınlatıcı olacaktır. Yıldıray kendi takımının değişilmezi iken milli takımın ilk kement atılan oyuncusu iken bakarsınız Sneijder tam tersinin yaşandığı bir vaka haline dönüşür. Takımında 90 dakikayı tamamlayamazken, milli takım maçlarında hakemin son düdüğüne kadar oynar. Galatasaray Kayseri’de sonunda geçen sezonun Galatasaray’ına dönüşebileceğini kanıtladı. Böyle oynayan bir takım durdurulamaz. Amrabat hariç herkesi zevkle izlerken Gökhan Zan’a bir kez daha saygı duydum. Aylarca oynamamasına rağmen hazır fiziği ve kafa yapısıyla her zaman güvenilebileceğini gösteren Gökhan dalga geçilen sakatlıklarının ardından örnek futbolcu mertebesine yükseldi.
‘’Behsat Üvez'in anısına‘’
Yüzyüze görüşmemiz yalnızca o anıyla sınırlıdır. Daha sonra benim de aralarında olduğum bir grup Galatasaray aşığının kamuya açık olmayan yazışma platformundaki katkılarına şahit oldum. Uzaktan da olsa Galatasaray ortak paydamızı tartıştık. Hollanda Kraliyet Şövalye ödülünü alacak kadar önemli bir müzisyen olan Üvez son iki yıldır kanser ile boğuşuyordu. Aslantepe’deki Schalke maçı izleyebildiği son Galatasaray’dı. O maçtan sonra bizlere hitaben yazdığı mesajda, deplasmanada kazanıp turu geçeceğimizi belirtti. Schalke deplasmanı öncesi maç konusunu, aramızdaki gençlerin önerisiyle Üvez’in umut dolu mesajıyla açtık. Hafta boyu herkes O’nun gökyüzünde iken başlattığı konunun altına yazdı. Maç bittikten sonra hepimiz tüm Galatasaraylılar ile omuz omuza maçı bize kazandırdığına inandık. Aynı duyguyu benzer biçimde başka bir büyük Galatasaraylı Cemil Köksal’ın vefatında yaşamıştım. Cemil ağabeyim İstanbul’da 4-1 kazanılan Sion maçının ardından son yolculuğuna çıkmadan eşine yönelttiği ’’bizim çocuklar ne yaptı?’’ sorusuna ’’kazandık’’ cevabını aldıktan sonra gözlerini mutlu bir biçimde yummuştu. Son sözleri Galatasaray olan Köksal ile son yazdıkları Galatasaray olan Üvez biribirlerini yaşarken hiç tanımasalar da şu anda göklerde yanyana bizim kadar mutludurlar. Tüm Galatasaray camiasına bu büyük mutluluğu yaşatan insanlara onlar adına da teşekkür ediyorum. Karşılaşmaya ilişkin futbolcu değerlendirmesi yapmak, dışarıda kalanlara haksızlık olur. Teknik açıdan Fatih Terim’in istediği zaman tüm maçları kazanabilecek hoca olduğuna bir kez daha inandım. Terim isterse Türkiye’de elini kolunu sallaya sallaya şampiyon olur. Yeter ki Galatasaray’a odaklansın! Kendisinden bunu bekliyorum.
‘’Bu maç, O maç!‘’
Gerets döneminin şampiyonluğunun müjdecisi Aydın’ın son saniyede gol attığı Konya deplasmanıdır. Buna Hasan Kabze’nin unutulmaz golleri ile gelen ’’Zalad gelsin, sizi kurtarsın’’ maçı da eklenebilir. Cevat Hoca’nın şampiyonluğu ASY’de değil ağırlıklı olarak Denizli’de Mustafa Keçeli’nin golüyle hatırlanır. Geçen sezon şampiyon olunacağı Hakan Balta’nın 2-0’dan beraberliği getiren Kadıköy golünde anlaşılmıştı. Bu sezon da sanırım 4-2’lik Ordu maçıyla anılacaktır. Galatasaray uzun süre sonra gol yediği maçı hem de iki farktan gelerek çevirdi. İzlediğim kadarıyla vurgı genelde Fatih terim’in tribüne gönderilmesine yapılıyor. Haklılık payı var ancak asıl değişiklik sezonun en büyük ikinci fiyaskosu Hamit Altıntop’un çıkarılıp Umut Bulut’un sahaya sürülmesinde yatmaktadır. Bir tane mücadele kazanamayan, adam geçemeyen, hiç bir kafa topunda rakibine üstünlük kuramayan Hamit’in yerini çok doğru biçimde Umut’un saygıdeğer kavgasının almasıyla maç çevrilmiştir. En büyük fiyasko Amrabat konusunda kendimi sorgular hale geldim. Hamit’in çok iyi futbolcu olduğuna hiç bir zaman inanmadığım içim üzüntüm kendisine güvenenler açısındandır. Amrabat’ı ise Kayseri’de hayran ve gıptayla izledikten sonra günümüzdeki haline inanamıyorum. Son maçta en az beş kilo fazlası varmış gibi göründü. Tıpkı Arda’nın kendini saldığı günlerdeki fizikte görünen Amrabat’ın önünde 11 maç kaldı. Yoksa kaybolup gider. Selçuk İnan ise Galatasaray’ın en önemli kozu olduğunu yine gösterdi. Selçuk’un iyi oynadığı maç kaybedilmez. Sneijder ve Drogba’yı izlerken futbol adına mutlu oluyorum. İki dünya yıldızı Galatasaray’ın parçası olmayı benimsediklerini kanıtladılar. Karşılığı olan sevigyi de doğal olarak sonuna kadar hak ediyorlar. Sneijder’in oyun zekası ve üstün tekniği kiliştlenmiş maçları açamayan Galatasaray’a yeni bir boyut kazandırdı. Drogba’nın sahadaki varlığı ise takım, teknik heyet ve tribüne güven veriyor.
‘’Drogba ve Sneijder'in katkısı‘’
Geçen sezon Aslantepe dışında diğer tüm tribünlerde tribünlerden kaçış ve düşen izlenme oranları genel futbol seyircisinin doğal tepkisiydi. Galatasaray play-off saçmalığını da aşarak dürüst oyunun temsilcisi sıfatıyla zirveye oturdu. Yurtiçindeki onurlu çizgisini zaferle bitiren Galatasaray Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkarak uluslararası itibar erozyonuna karşı önemli adım attı. İki etmen bir araya gelince Galatasaray’ın stadyum gişe gelirleri başta olmak üzere tüm girdilerinde ciddi artışlar yaratıldı. Olumlu gidişatı gören Ünal Aysal yönetimi, yaratılan kaynaklarla Galatasaray’a seviye atlatacak hamleler yaptı. Ara transferde alınan Drogba ve Sneijder ile projektörler Galatasaray’a çevrildi. Bu işin kaymağını Galatasaray’ın yiyecek olması son derece doğal. Ancak oluşturulan takımdan yararlanma yalnızca Galatasaray ile sınırlı kalmayacak. Galatasaray’ın deplasman maçları artık bilet bulunması zor kategorisine girecek. Akhisar karşılaşmasının oynandığı Manisa’daki hıncahınç dolu tribünler her şeyi açıklıyordu. Galatasaray’ın varlığı başlı başına Anadolu kulüplerinin maddi olanaklarına etki edecektir. Kurtuluşun şike zanlılarının düşürülmemesine bağlı olduğunu düşünenler şimdiki tablo karşısında bir kez daha değerlendirme yapmalıdır. Yasal zorlamalara gerek kalmadan krizden başka yöntemlerle de çıkılabileceği Galatasarayca kanıtlanmıştır. Galatasaray ülke futbolunu kurtarırken dört bir yandan darbelere maruz kalmaya başladı. SPK iddiaları, Tahkim Kurulu ve rakipleri kollayan hakem kararları yetmeyince Adnan Polat bile devreye girdi. Devlet kanalı tarihinde ilk kez bir futbolcuyu doğrudan hedef gösteren işlere kalkıştı. Şike zanlılarının küme düşürülmemesi için futbol sistemin ekonomik çöküş tezlerini temel sav yapanlar Galatasaray’a vurarak aslında bindikleri dalı kesiyorlar. Galatasaray’a vurmak özünde ülke futboluna vurmaktır.