‘’Terim bunu biliyordu!‘’
O nedenle tüm yoğunluğunu ŞL maçlarına veriyordu. Gerçekten Galatasaray’ın en kötü döneminde puan farkı azalmadı, tersine arttı. Schalke 04 maçı öncesi takımının yükselen formu bir biçimde içeriye de yansımaya başladı. Lig’in bitmesine daha uzun zaman var ama Galatasaray’ın kendi eliyle vermesi dışında şampiyonun kim olduğu bellidir. Bunu Antalya maçındaki tribünlerden anlayabilirdiniz. Tribün ancak şampiyonluğu hissederse böyle davranabilir. Galatasaray’ın giderek oturan oyununda eleştirebileceğim iki konu var.
İlki stadyumun zemini. Yeni yapılan zemin Beşiktaş maçında fena değilken son durumu cinayete davetiye çıkarır konumdadır. Eğer önlem alınmazsa ciddi ayak bileği veya diz sakatlanmaları kaçınılmaz. Çim 8 derece hava sıcaklığının altında kök salmaz. Uykuya geçer. Toprak sıcaklığının daha da düşük olması nedeniyle yeni serilen çimlerin mutlaka sun’i yöntemlerle kandırılarak toprakla kaynaşması sağlanmalıdır. Yoksa kısa zamanda kaldırılan çim zemin aranır hale gelecektir. İkinci konu ise Hamit ve Amrabat’ın zayıf halka durumunun sürmesidir. Emre Çolak artık 11 oynamayacağına göre beklentileri karşılayamayanlar konusu Terim’in gündemindedir.
Ciddi olarak sezon sonu Kazım’ın kadroya katılmasının zorunluluğunu düşünmeye başladım. Kazım gittiği günkü haliyle bile Hamit ve Amrabat’tan daha yararlı olurdu. Ancak Amrabat’a çabası nedeniyle biraz daha şans tanınabilir. Sneijder’in oyun zeka ve tekniğini canlı olarak izlemek mutluluk verici. Zeki, kendisini adam adama tutarken bile sürekli boş alan yaratıp pas alıcı konumunda kaldı. Çok zaman yanına 5 metreden fazla rakip yaklaştırmadan kendisini arkadaşlarına gösterdi. Galatasaray Sneijder sayesinde oyun zekasını çok yüksek bir takım olacaktır. Burak ise Galatasaray’ın kaliteli santrfor geleneğinin yeni üyesidir. Takım dizilişi son dönemde çok tartışıldı. Antalya maçında sahada dört-beş hücumda 4-2-4’ü yakaladım.
‘’Wesley Sneijder biraz beklesin‘’
O nedenle Galatasaray’da yarattığı coşku ortamına selam edip Kasımpaşa’ya bakmak istiyorum. Ara transfer dönemi başladığından beri Fatih Terim’in sahadaki futboldan çok başka konulara yoğunlaştığını gözlemliyorum. Galatasaray gerçek bir teknik direktör takımı olduğundan hocasının form durumundan en fazla etkilenen konumdadır. Terim gününde değilse Galatasaray’ın iyi olması zordur. Bunu sahada genel olarak gözlemiyebiliyorum ancak yakalanan somut örnekler meramımı anlatmamı kolaylaştıracak.
İlki frikik kullanımıdır. Sezon başında Hamit Altıntop kariyerinin verdiği güvenle Selçuk İnan’ın favori yerlerindeki frikiklere bulaşmıştı. Yaptığı fiyasko vuruşlardan sonra dümene yeniden Selçuk geçmişti. Uzun bir aradan sonra Kasımpaşa maçında klasik Selçuk topu paslaşmalı frikik saçmalamasıyla Hamit tarafından kullanıldı. Bundan başka dünyanın Sabri Sarıoğlu korner atmayı bıraktıktan sonra en kötü istatistiğine sahip oyuncusu Emre Çolak üç ya da dört kez topun başına gitti. Emre’nin kullandığı kornerlerin Galatasaraylı bir oyuncuya gittiğini hatırlamıyorum. Bunu bırakın her Emre ön direk kornerinde topu hangi rakibe atacağını yüzde doksan ihtimalle tutturuyorum. Kalan yüzde on’da ise tahmin ettiğim dışındaki bir rakibe yolluyor.
Terim’in maç istatistiklerini ekibiyle değerlendiriyordur. Sıfır isabete sahip oyuncuya bile bile korner kullandırmak ancak formsuzlukla, maça yoğunlaşmamakla açıklanabilir. Rakip takımlar Emre topun başına gittiğinde karşı atak hazırlığına başlıyorlar bile. Emre demişken ceza sahası dışından attığı şutlar beni futbolun en güzel öğelerinden birinden soğuttu. Takımı gerideyken çok uygun durumdaki en az iki arkadaşını yok sayarak topu dağlara taşlara vuran bir oyuncuya kimse hoş görüyle bakamaz. Emre bunu ilk kez yıllar önce Denizli deplasmanında yapmıştı. Hâlâ bir arpa boyu yol alamamış maalesef.
‘’Galatasaray'ın solu‘’
Savunmadan başlayacak olursak geçen sezonun en yararlı isimlerinden Hakan Balta Kadıköy’deki şampiyonluk maçında geçirdiği sakatlığın etkisinden kurtulamamıştır. Hakan önceki sezonlardaki form düşüklüğünü Fatih Terim ile aşmış ve şampiyonluğa ciddi katkı vermişti. Bu sezon ise Hakan’ın varlığı ile yokluğu farkedilmez hale geldi. Çağlar Birinci’nin erken emekliliği sonucu Terim Albert Riera’dan ciddi ciddi sol bek yarattı. Riera’nın beklentileri aşan formuna rağmen sol bek için arayışların sürdüğünü biliyorum. Hakan’ın gelecek sezona ameliyat dahil iyileşme ihtimalini göz önünde bulundurarak kısa dönem için İBB’nin sol beki Ekrem Ekşioğlu’ndan yararlanılabileceğini düşünüyorum. Ekrem’in ilerlemiş yaşı nedeniyle önerim garip karşılanabilir. Ancak yıllardır büyük beğeni ile izlediğim Ekrem şu anda Türkiye’deki en iyi sol bektir. Kolay sakatlanmaz, işine dört elle sarılır ve sistem oyuncusu olduğunu yıllar boyunca kanıtlamıştır. Savunması yanında hücumu da tutarlıdır. Bonservisi alınmasa bile sezon sonuna kadar kiralama yoluyla Galatasaray’a kazandırılabilir. Ekrem’in alınması ile Galatasaray’a alıştığı, takımı benimsediği gözlenen Riera ileri kaydırılabilir. Aslında sol ön için alınan Nureddin Amrabat’ın çok başarılı olacağını tahmin ediyordum. Amrabat maalesef ilk yarı boyunca ciddi hayal kırıklığına yol açtı. Yalnızca defansif açıdan kenidisini geliştirebildi. Ofansif yönden Kayseri’deki çizgisinden geriye düştü. Son Trabzon maçında oyunda kaldığı sürece tek bir geçerli orta yapabilirken tam 14 top kaybıyla Hamit Altıntop’un sezon rekorunu kırdı. Ayrıca yaptığı ortalarda tıpkı Sabri Sarıoğlu gibi sürekli biçimde topu rakiplerinin üzerine vurdu. Büyük beklentilerle gelen Amrabat ve gerilemeyi sürdüren Emre Çolak’ın oynadığı yerde Riera’nın daha başarılı olması mümkündür. Ekrem transferiyle Galatasaray’ın işlemeyen sol kanadı canlanabilir.
‘’Yılmaz ve Yılmaz‘’
Ancak Braga maçından sonra ekrana gelen 15 saniyelik görüntüsü UEFA’yı kaldırdığı andaki rahatlama, başarıyı kucaklama ve mutluluğuna yakındı. Braga’da önce yumruklarını sıktı, sonra ellerini dizine koyarak hafiften çömeldi. En sonunda da kafasını tutarak görüntüsünü sonlandırdı. Beni en çok etkileyen “Kafam patlayacaktı en azından” jestidir. Maç sonrası röportajında zaten hayatında en fazla yorulduğu maçlardan biri olduğunu açık yüreklilikle belirtti. Bence Braga maçı kafasında kurduğu akış açısından en fazla belirsizliği yaşadığı maçtır. Terim buna da vurgu yaptı. İyi oynanmayan bir ilk yarı, mağlup Galatasaray, galip Cluj ve sakat Muslera gibi her biri tek başına teknik direktörlük beceri ve zekası getiren olguların üstesinden gelerek neden bu ülkenin gelmiş geçmiş en iyi hocası olduğunu kanıtladı. Braga deplasmanı işine yoğunlaşan bir Fatih Terim’in aşamayacağı sorun olamayacağını gösterdi. Galatasaray’ın yerel performansı büyük ölçüde Terim’e bağlıdır.
Braga önünde çıkarılacak bir başka ders ise Burak Yılmaz’ın futbolculuk ve golcülüğü konusundaki manasız-geçersiz tartışmayı bitirmesidir. Burak’a söz söyleyenler futbolu bilmiyorlar. Attığı altı golün hepsi birbirinden zor gollerdi. Burak artık Metin Oktay, Tanju Çolak, Hakan Şükür gibi büyük Galatasaray santrforları arasındaki seçkin yerini almıştır. Aydın Yılmaz ise attığı tarihi gollere birini daha ekledi. Konya ve Beşiktaş’tan sonra Braga’ya attığı golle kendisine sabreden Terim’e borcunu ödedi. Aydın kimsenin kendisine kızamayacağı konuma yükselmiştir. Rehavete kapılmaması durumunda ilk 11 oyuncusu bile olup, sıfır katkılı Hamit’i kulübe oyuncusuna dönüştürebilir.
Selçuk ve Melo’nun geçen sezonki seviyelerine gelmesi durumunda Galatasaray tur atlayabilir.
‘’Yekta arada kaybolmasın‘’
Kısa dönemde ise kaçırılan goller nedeniyle Umut, Yekta ve Emre Çolak’ı ipten alışı hafızalara kazınacaktır. Ancak özellikle Emre’nin yatıp kalkıp Melo’ya dua etmesi gerekir. Fatih Terim’de somutlanan laubaliliğine isyanı milyonlarca Galatasaraylı’nın içten duygularını yansıtıyordu.
Maç berabere bitse Emre Galatasaray formasını bir daha ancak rüyasında giyerdi. Mehmet Batdal’ın Trabzon maçında aynı pozisyonda kaçırdığı gol onu Bucaspor’a yolladı, Emre’yi ise benzer akibetten şimdilik Melo kurtardı. Emre gamsızlığına son vermezse kafasını taşlara vurur.
Galatasaray formasıyla ilk golünü atıp, takımına üç puan getiren Yekta’nın Melo fenomeninin gölgesinde kalmasına gönlüm razı olmadı. Medya’da doğal olarak ikinci planda kalan başarısını kendimce onurlandırmak ve haftalık yorumumda ağırlığı Yekta’ya vermek istedim. Yekta Kasımpaşa’da oynarken hem yazılarım hem de en yetkili kişilerle bire bir konuşmalarımda Galatasaray’a gelmesini çok istediğim bir oyuncuydu.
O zamanlar gerçek bir Galatasaray aşığı olduğunu bilmeden yalnızca futbolculuğuyla Sarı-Kırmızı formayı yakıştırmıştım. Sonra Yekta’nın Galatasaray deplasman tribününde taraftar olarak Şükrü Saracoğlu Stadyumu’ndaki, eşine evlilik teklif edişine eşlik eden Galatasaray marşlı görüntülerini izledim. Kendisini Galatasaray’a önermekten bir kez daha mutlu oldum. İlk sezonunda kendisini kaotik ortamın içinde bulan Yekta günümüzde sonuna kadar güvenilecek düzeyini gösterdi. Son haftalardaki form grafiğiyle Galatasaray’a önemli katkılarda bulunacağını kanıtladı. Oyun zekası, tekniği ve gücüne attığı golle ekleyeceği özgüvenle çok daha başarılı olacaktır.
‘’Hamit maç seçiyor‘’
Yıllardır sarı-kırmızı formayla hayal edilmiştir. Özhan Canaydın’ın en büyük özlemlerinden biri Hamit’i Galatasaray’da görmekti. Böyle bir oyuncu beklentileri karşılayamıyorsa eleştirilecektir. Hamit’in eksiklerini söylemek futbolu bilmemek anlamına gelmez. Futbolda en belirgin ölçütlerden birisi oyuncuların yaptığı top kayıpları ve yerine ulaşmayan paslarıdır. İddia ediyorum Hamit bu iki konuda da Galatasaray’ın en kötü istatistikli oyuncusudur. Kötü gününde maç başına 12-14 arası top kaybı yapmaktadır. Hamit eleştirilere kızacağına, maç sonu çetelesine göz atsın. Ayrıca top kayıplarının büyük bölümüm baskı yemediği, kolay pozisyonlarda yaşanmaktadır. Hamit sezon başından beri yalnızca Şampiyonlar Ligi’ndeki iki deplasmanda iyi oynadı. Manchester United ve Cluj maçları hariç bir tane bile güzel oyun sergileyememesi Hamit’in maç seçtiğini gösterir.
Fatih Terim Mersin maçından sonra pozisyon vermeden gol yendiğini söyledi. Ancak Galatasaray rakibin ön direk kornerlerine tedbir almazsa her maçta benzer goller yiyecektir. Cluj maçının 46. dakikasında Sougou’nun aşırttığı, Bjelanoviç’in kaleye vuramadığı ön direk korneri Nobre’den yenilen golün habercisiydi. Galatasaray ön direk kornerlerini iyi kullanamadığı için ön direk kornerlerinde çok zor durumlara düşüyor. Tahminimce Galatasaray ön direk korner çalışması yapmıyor. Özellikle Emre Çolak’ın kullandığı ön direk kornerleri bunun işaretidir. Ön direk korneri atacaksanız her zaman topa en yakın futbolcu sizin takımınızdan olmalıdır. Rakip savunmacıya bırakılan ön direk kornerleri ancak yiyeceğiniz kontrataka zemin hazırlar. Savunmada ise tam tersi yapılmalıdır. Kornerden gelen topla korner direğine en yakın rakip arasına kendi oyuncunuzu sokamazsanız her pozisyonda kabus yaşarsınız.
‘’Emre Çolak'a nasihat‘’
Galatasaray’ın gol olmayan üç-dört pozisyonunun provasının Florya’da defalarca yapıldığına inanıyorum. Bahsettiğim gol pozisyonları duran top değil, bilinçle-süratle geliştirilen, daha önce çizilen hücum setlerine birebir uyulan güzellikler. Biraz daha otomatikleşmeye başladığında, her maç Florya’daki taktik tahtasında anlatılan goller izlenecek.
Akhisar maçında en büyük dersi Emre Çolak’ın alması lazım. Belki kendisi de fark etmiştir ama yine de nasihat edeyim. Burak’ın ilk golü maçın en az değerlendirileni oldu. Zira orada normal bir akın sonucu gelen vuruş vardı. Maçta zirve ikinci ve üçüncü gollerdi. Burak’ın Sercan’a, Hamit’in Burak’a attırdığı goller Emre’ye ders olmalıdır. Burak’ın sahada en büyük amacı doğal biçimde gol atmaktır. Bunun için para alıyor, Türkiye’nin gündeminden düşmüyor. Çok rahat pozisyonda fedakarlık yaparak Galatasaray’da kalıp kalmayacağı belirsiz Sercan’a destek verdi. Burak uzun yıllar yaptığı bu hareketle aklımda kalacak.
Hamit ise sezon başı formsuzluğuna son vermesine rağmen hâlâ gol atmaya ihtiyacı var. Ancak o da bomboş pozisyonda Burak’a topu uzattı. Hamit’in bilinçaltında Burak’ın Sercan’a verdiği gol pası da mutlaka yer etmiştir. Burak gol istatistiğine bir eksi yazacakken Hamit pasıyla durumu dengeledi. Emre ise maç 3-0 olmuşken aynı özveriyi Riera’ya göstermedi. Bomboş durumda, sol bek pozisyonundan rakip ceza sahasına kadar koşan arkadaşına gol attırmak yerine her zamanki yanlış şut tercihlerinden birine yöneldi. Geçen sezon İBB’ye attığı Hagi golünü tekrarlamaktaki gereksiz ısrarını sürdürdü. Emre, Burak ve Hamit ağabeylerinden ders alırsa kazanır. Seçim Emre’ye kalmış.
‘’Duran top ikilemi‘’
Duran toplardan gol atan bir takımın duran toplardan gol yememesi gerektiğini yazarım. Bu önermemin en somut örneği Frank Rijkaard zamanında yaşanmıştı. Rijkaard’ın ilk senesinde Galatasaray duran toplardan leblebi goller attığı bir dönem geçirmişti. Daha sonra Rijkaard’ın belirgin özelliği olan tembelliği ön plana çıkmış ve Galatasaray duran toplardan gol atmayı unutmuştu. Korner, frikik golleri atmayı beceremeyen takım tam tersine sürekli gol yemeye başlamıştı. Florya’daki dostlarım bunun kesinlikle antrenmanlara bağlı olduğunu söylemişti. Başlangıçta sürekli frikik, korner çalışan takım daha sonraları bu güzel özellikten hocası sayesinde vazgeçti. Gol atılan dönemde Selçuk İnan gibi bir üstad olmamasına rağmen duran topların ne kadar belirleyici olduğunu gözlemlemiştim. Rijkaard’ı yollayan sürecin başında duran toplar yatar. Duran top çalışmalarının temel özelliği aynı takım içinde birilerinin hücumda gol atmaya çalışırken diğerlerinin de savunma yapmalarıdır. Futbolda bir taşla iki kuş vurmanın belirgin alanı duran toplardır. Bu sezon ise duran toplardan bol gol atan Galatasaray artık neredeyse sadece duran toplardan gol yiyen bir takıma dönüştü. Henüz dört karşılaşma oynanması nedeniyle gözlemim kısa bir zaman dilimine dayanıyor. Uzun dönemde doğa yasası gibi işlerin rayına gireceğini kestiriyorum. Galatasaray ya duran toplardan gol atamamaya başlayacak ya da gol yeme hastalığını geride bırakacak. Burada Selçuk’un doğal yeteneği olan kaleye doğrudan vuracağı frikikleri saymıyorum. Selçuk ve sarı adamları bireysel çalışmalardır. Olmaz ama yarın Fatih Terim Selçuk’a hiç bir telkinde bulunmasa bile frikik üstadı yine kendisini geliştirecektir. Duran top gollerinden kastettiğim yanlardan kullanılan frikikler ile kornerlerdeki ikinci hatta üçüncü dokunuşlardır. Galatasaray ilk kez gördüğüm ikilemden nasıl çıkacak?