Arama

Popüler aramalar

‘’Hamit ders çalışmalıdır!‘’

Daha önce vurguladığım bir noktanın altını çizmek istiyorum. Oynanan dört hafta boyunca Hamit’te en ufak ilerleme göremiyorum. Hala takımın açık ara en fazla top kaybeden oyuncusudur. Ayağına top geldiği an ürperiyorum. Üçünü canlı olarak stadyumda izlediğim dört resmi karşılaşmada Hamit’in dağınık futbol tarzına yakından şahitlik ettim. Yıllardır üstün teknikli futbolcu olarak sunulan Hamit’in özelliği ancak orta düzeydedir.

Hamit zeki ve oyun görüşüne sahip olabilir ancak kesinlikle üst düzeyde teknik sahibi değildir. Ayrıca Hamit’in Türkiye’deki futbolu küçümsediği izlenimindeyim. Almanya sürekli, İspanya’da ara sıra oynamasının yan ürünü olarak Hamit ülkemizde durarak başarılı olabileceğini hesaplıyordu. İlk dört haftada yaşadığı başarısızlık Hamit’in işini daha ciddiye almasını sağlayabilir. Aksi durumda futbol gerçekleri galebe çalacak ve Hamit ilk onbir oyuncusu konumundan düşecektir. Kendisine çok güvenen Fatih Terim bile yakında takımın selameti için Hamit’e forma verirken iki kere düşünecektir.

Hamit işine dört elle sarılırken, hem teknik heyet hem de takım arkadaşları da Hamit’e yardımcı olmalıdır. Her hafta oynayacakları takımdaki oyuncuların özellikleri Hamit’e özel olarak aktarılmalıdır. Bu sonuca ulaşmamın temel nedeni Hamit’in Hakan Aslantaş’a yaptığı faul sonucunda Musa Çağıran’ın attığı goldür. Hamit, Hakan’ın hücum becerisini bilse kesinlikle faul yapmazdı. Hakan bırakın Hamit’in faul yaptığı yeri altı pasta bile müdahale etmeye gerek olmayan atak özelliklerine sahiptir. Bu faul bana yıllar önce Grasshoppers savunmasının sağ ayağıyla şut atmaya çalışan Hakan Ünsal’a yaptığı penaltıyı anımsattı. Türkiye’de kimse Hakan’ın sağ ayağındaki topa girmezdi. Hamit de her hafta ders çalışmalıdır.

Not: Necati Ateş bir gün Florya’ya dönmelidir.

06 Eylül 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray futbol oynuyor‘’

Başlangıçta yedek kulübesine takviye olarak yorumlanan Umut Bulut bir anda ön plana çıktı. Oynadığı iki resmi maçta attığı dört golün yanı sıra defanslara uyguladığı baskı ile Galatasaray tribünlerinin gönlünde taht kurdu. Kasımpaşa karşılaşmasında tıpkı Süper Kupa finalindeki gibi özellikle rakip stoperleri hayatlarından bezdirdi. Elmander tek başına uyguladığı prese gelen kardeş Fatih Terim için hayalin gerçekleşmesidir. Başka takımlar bir tane bile baskıcı santrafor bulamazken Galatasaray’da iki tanesinin bulunması ilginçtir. Umut’un attığı iki golde de Tanju Çolak esintileri bulunmaktaydı. Özellikle ikinci gol tipik bir Tanju golüdür. Altı pas içinde topun nereye gideceğini hissedip, topa uçması, bir karış yukardayken vurup, çizgiyi geçmesi beni yıllar öncesine götürdü. Umut’un maçın uzatma anlarında rakibini tüm saha boyunca ısrarla takip etmesi fiziki kalitesinin işaretidir.

Dany ise ilk 20 dakikasında yaşadığı dalgalanma ardından takıma ısınarak neden alındığını gösterdi. Sürat ve cesaretiyle teke tekte geçilmesi zor bir stoper tablosu çizdi. Dany uzun vadede Galatasaray’ın defansının değişmezi konumuna gelebilir. Umut’u Tanju’ya benzetmişken, Dany’de de Vedat İnceefe’yi görür gibi oldum. Dany tıpkı Vedat gibi aşırı güven nedeniyle gereksiz riskler alabiliyor. Rakip hücumculara çalım atıyor, topu iğne deliğinden geçirmeye çalışıyor. Dany’ye Terim’in Vedat’ı ne kadar sevdiğini aklımızda tutarak bakabiliriz.

Eskilerden Emre Çolak’ı hayranlıkla izledim. Geçen sezonki 3-1’lik Fenerbahçe maçını bile aştı. Emre için hayatının karşılaşmasını oynadı diyebiliriz. Ancak kanatta değil, ortada oynatılmalıdır.

22 Ağustos 2012, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Hamit Altıntop ile Emre Çolak‘’

Fatih Terim’in kadrosu kesinlikle geçtiğimiz yılın daha ilerisinde bir düzeye erişecektir. Bunu bilmekle birlikte oynanan son üç ciddi hazırlık maçında gördüğüm en temel iki eksikliği vurgulamak istiyorum. İlki tartışmasız biçimde Hamit Altıntop’tur. Hamit’i geçen sezon Real Madrid’de fazla oynamadığı için gözlemleme şansımız yoktu. Ancak bana mevkisi net olmayan her oyuncunun yaşattığı ikilemi yaşattığını itiraf etmeliyim. İyisi takımın dertlerine derman olur, kötüsü gereksiz dert yaratır. Bir de uzun yılların yarattığı hasret nedeniyle Hamit’in yarattığı beklenti var. Bunların hepsini bir araya getirdiğimde Galatasaray takımında görünen en ciddi sorunun Hamit’in performansı olduğunu görüyorum. Hamit Galatasaray’ın en fazla top kaybeden, oyun içinde etkisi en az futbolcusu konumundadır. Üç maçta akılda kalan bir tane bile başarılı hareketi yoktur. İkizi Halil’de daha belirgin olan dağınık oyun stilinin ciddi handikapı olduğu izlenimimi değiştirecek davranışını göremedim. Aldığı yüksek ücret ve kariyeri nedeniyle Hamit’in bir süre daha takımda direkt oynayabilir ancak Galatasaray’ın ilk 11’ini zorlayabilmesi için çok çalışması gerekecek. Yalnız ismi ve geçmişine güvenirse hayal kırıklığına uğrayabilir. Yıllardır özlemi duyulan bir oyuncu sıfatıyla Hamit’in başarılı olmalıdır.

İkinci sorun ise Emre Çolak’ın sorumsuz, yanlış şut tercihleridir. Emre sezona başarılı bir giriş yaptı. Artık ikili mücadelerde kolayca yere düşmeyip, fizik dezavantajını aşıyor. Ancak kötü alışkanlığı olan zorlama uzaktan şutlar konusunda geçen sezondan beter durumda. Emre şutu çok seven beni bile rahatsız etti. Etrafında çok uygun arkadaşları varken dahi sürekli şuta yönelmesi Emre’nin eksisidir. Barış Özbek’in sol ayaklı vuruşları ile Sabri’nin uzaktan şutlarına kardeş gelmesinden endişe ediyorum. Emre bir de mümkünse yakın direk korneri atmasın, daha iyisi hiç korner kullanmasın.

16 Ağustos 2012, Perşembe 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Mosturoğlu ile konuşmuyor mu?‘’

Konuşmasının bütününde bir yıldır sürdürdüğü stratejiye uygun olmasının dışında belirttiği tek orijinal görüş yayın havuzundan ayrılacakları çıkışı idi. Yayın havuzu konusunda Yıldırım aslında çok şanslıdır. Yönetim kurulunda bulunan dava arkadaşı Şekip Mosturoğlu konuyu noktası, virgülüne kadar Türkiye’de en iyi bilen spor kulübü yöneticisidir. Kendisine eş düzeyde donanımda olan diğer kişiler Digitürk profesyonelleri ve TFF hukukçularıdır.

Günümüz federasyonunda yayın talimatına Mosturoğlu kadar hakim bir yönetim kurulu üyesi, Yıldırım Demirören dahil, bulunduğunu sanmıyorum. Zira son yıllarda çeşitli gözden geçirmelerde bulunulsa bile şu anda geçerli olan yayın talimatının mimarı bizzat Mosturoğlu’dur. Federasyonda çalışırken yayınlardan sorumlu üye ve neredeyse tek yetkiliydi. Yayınlar konusunda son sözü her zaman Mosturoğlu söylerdi. Mosturoğlu’nun sonuna kadar vakıf olduğu yayın talimatının can alıcı maddesi açıktır. Her sezon başlamadan tüm takımlar her türlü yayın haklarını, radyo-internet dahil, TFF’ye devrettiklerine ilişkin yetki belgesi vermek zorundadır. Böyle bir yazıyı vermeyen takım kaçınılmaz olarak müsabakalara katılamaz. Havuzda yer almayan takım hukuken ligden çekilmiş olur. Naklen yayın havuzunun varlığının son yıllarda tartışma dışında kalmasının hukuki temeli kulüplerin verdiği yetki belgesine dayanmaktadır.

Kanımca Yıldırım, havuzu terk etme çıkışını yapmadan Mosturoğlu ile konuşmadı. İkili birlikte değerlendirme yapsa, Mosturoğlu’nun geçerli yayın talimatı doğrultusunda havuzdan çıkıp, ligde oynamanın hukuken mümkün olmadığını açıkça vurgulayacağını düşünüyorum.

03 Ağustos 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fatih Terim ve transfer‘’

Graeme Souness’ten devraldığı kadroya Hagi, Filipescu, Vedat İnceefe, Ümit Davala, Ilie ve Knup’u ekleyerek ilk şampiyonluğuna ulaştı. Knup tutmayan tek isimdi. İkinci sezonunda biricik ciddi transfer Popescu oldu. Üçüncü sezonunda Taffarel ve Hasan Şaş’ı kadrosuna kattı. Burada söz ettiğim oyuncular Galatasaray’a katkısı olan büyük isimler. Fatih Terim yetersiz gördüğü kadroya zorunlu takviyeleri ilk sezonunda yapan bir teknik direktör. Birinci Fatih Terim döneminin en belirgin özelliğini kadro istikrarı oluşturmuştu. Üç yıl boyunca yalnızca üç önemli ismi almakla yetindi. Üçüncü Fatih Terim döneminde de benzeri bir uygulama izliyoruz. Muslera, Melo, Elmander, Eboue, Ujfalusi, Selçuk İnan, Engin Baytar ve devre arası gelen Necati Ateş’le şampiyon olan kadro Türkiye için fazlasıyla yeterliydi. 2012-2013 sezonuna girerken Dany ve Umut Bulut transferi ile başlayıp Hamit Altıntop, Burak Yılmaz ve Nureddin Amrabat ile sürdürülen yeni katılımlar hedefin daha yükseldiğinin işaretidir. İkinci Terim döneminde günü kurtarmaya yönelik panik transferlerin yerini son derece kaliteli isimler almıştır. Geçen sezon başında Fatih Terim’in ikinci döneminden büyük dersler çıkardığını umduğumu yazmıştım. Oluşturulan kadro, oynanan futbolun yüksek düzeyi iki dönem arasındaki farkı net biçimde ortaya koydu. Şampiyonlukla gelen özgüven ve ekonomik imkanlar Gheorghe Hagi hariç tarihin en başarılı Galatasaray kadrosuna evrilmeyi müjdeliyor. Galatasaray’ın dört sezon beklemeye gerek kalmadan 2000 yılında elde edilen düzeyi yakalayabileceğini düşünmeye başladım. Burada kastettiğim yurt dışı başarılardır. Türkiye’de Galatasaray’ın yanına yaklaşmanın giderek zorlaştığını Lig başlayınca göreceğiz zaten. Aslantepe sadece Galatasaray taraftarını değil her takımdan futbolseveri cezbedecek bir merkez oluşturacaktır. Çok az sezon başlangıcını böylesine heyecanlanarak beklediğimi itiraf etmeliyim.

24 Temmuz 2012, Salı 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Adnan Öztürk'e saygı duymak!‘’

Öztürk Galatasaray başkanı seçilemedi ancak Ünal Aysal yönetiminin en tutarlı yöneticilerinin arasında yer alarak geleceğe yönelik doğru hamleler yapıyor. 3 Temmuz sürecinde Galatasaray’da dirayetin sesi oldu. İlk gün belirlediği çizgisinden bir milim bile sapmadı. Tavizsiz tavrıyla Galatasaray’ın üzerinde oluşabilecek baskıyı göğüsledi. Şimdi de Aslantepe’yi kullanmak isteyen Beşiktaş’a sınırın nerede çizileceğini ısrarla vurguluyor. ASY’nin yıkılışı sürecinde Galatasaray’a layık görülen muameleyi unutturmuyor. Galatasaray’ı dağbaşına süren, stadyumunu paylaşmayı reddedenlere nezaketle ayna tutuyor. Aradan geçen yedi seneye güvenerek kurumsal olarak Galatasaray’ı refüze edenleri gerçeklerle karşı karşıya bırakıyor. Beşiktaş’ın küçülüş stratejisine yöneldiği sezonda bence en uygunu Kasımpaşa Stadyumu’dur. Tüm yönetim kuruluna yakını Beşiktaşlılar’dan oluşan Kasımpaşa’nın talebi reddedeceğini düşünmüyorum. Kapasitesi on bin civarında olan, Beşiktaş semtine kuş uçuşu üç kilometreyi geçmeyen yerleşimiyle Kasımpaşa Stadyumu idealdir.
Stadyum tartışmaları sorunsuz büyük Galatasaray’ı gereksiz gündeme çekmektedir. Yönetim kurulunda farklı görüşleri olabileceği, Ankara’nın çeşitli yöntemlerle devreye girebileceği ortam Galatasaray’ı yıpratır. İşi daha dallanıp budaklanamadan çözüme ulaşmasında Öztürk’e güveniyorum. Yönetim kurulu’nda tek ses halinde davranılmasını sağlayacağını tahmin ediyorum. En kötü ihtimalle Aslantepe Stadyumu’nun paylaşılması konusu Galatasaray Genel Kurulu’na taşınmalıdır. Böyle bir sorumluluk Galatasaray tüzüğüne göre yönetim kurulunun üzerindedir. Galatasaray Adası’nın kiralanması için genel kuruldan onay alan Özhan Canayadın icraatını hatırlatmak isterim.

22 Haziran 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yaşar Kemal ile Hasan Şaş...‘’

Yaşar Kemal uzun yıllar İsveç’te yaşayan dayım rahmetli Selahaddin Rastgeldi’nin çok yakın dostuydu. Kendisi ile Yapı Kredi Kültür Sanat’ta çalışırken tanışmıştım. Sık sık görüşürdük. Futbolu çok sevdiğini ve Fenerbahçe’yi tuttuğunu sohbetlerimizden hatırlıyorum. Türkiye’nin en büyük yazarınının, teknik direktörlüğe adım attığı ilk sezonda şampiyonluk yaşayan Hasan Şaş ile buluşmasında nasıl bir sohbetin döndüğünü tahmin edebiliyorum. Dilimizin büyük ustası ile futbolun büyük virtüözü iki Adanalı hayatlarının unutulmaz anlarını yaşamışlardır. Hasan Şaş’ın armağan ettiği sarı ağırlıklı Galatasaray forması Çukurova’nın ’’sarı sıcağını’’ Türkçe’de en güzel dile getiren Yaşar Kemal’e çok hoşuna gitmiş. Yüzündeki gülümsemeden hissedebiliyorum. Hasan Şaş vesilesiyle Yaşar Kemal ustama, eşi Ayşe hanımefendi ile uzun ve sağlıklı ömür diliyorum.

Hasan Şaş’ın ise sezon başında çok doğru seçim olduğunu düşünmüştüm. Lig’de karşılaşmalar başlamadan önce Coşkun Özarı’nın cenaze töreninde Hasan Şaş ile yaptığımız sohbette takımda öz güveninin sağlanması durumunda şampiyon olunacağını açık açık belirtmişti. İlk görevlerinin taktik-teknik’ten çok psikolojik olduğunu vurgulayan Hasan Şaş ’’takımı toparlayabilirsek gerisi kolay’’ demişti. Sezon boyunca gösterdiği performansı ile Hasan Şaş’a güvenmekte haklı olduğumu gördüm. Saha kenarındaki davranışları, takıma verdiği olumlu hava ile teknik adamlığının başlangıcında iyi izlenimler bıraktı. Ümit Davala ile birlikte maçlar sırasında Fatih Terim’le sürekli görüş alış verişinde bulunmaları dikkat çekiciydi. Fatih Terim’in yardımcılarıyla kurduğu iyi ilişkilerin maçlara yansımasının arka planında geçmişten gelen ilişkiler geliyor. Teknik direktör-futbolcu bağlantısının hoca-yardımcılarına sağlıklı biçimde evrilmesi Galatasaray’ın yararına olmuştur.

15 Haziran 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Elmander'in yeri‘’

Tek bir maçta rakibine yaptığı aşırı sertlik dışında falsosuna rastlanmadı. Her karşılaşmada Galatasaray’ın en fazla koşan oyuncusu açık ara Elmander’di. Attığı gollerin yanısıra rakip takımı kendi ceza sahası civarında rahatsız ederek rahat oyun kurmasını engellemesi Elmander’in vazgeçilmezliğinin başlangıç noktasıdır. Ayrıca rakibin duran toplarında ve oyunun Galatasaray üzerine yıkıldığı anlarda Elmander tehlikeyi önlerken görülür. Tecrübesiyle arkadaşlarını teskin eder. Görebildiğim tek eksikliği uzun boyuna rağmen hava toplarında örneğin bir Kazım Kazım kadar etkili değildir. Kazım’ın hava topu özelliği hep dikkatlerden kaçmıştır. Kazım havadan gelen her topa mutlaka dokunmayı bir türlü beceriyordu. Elmander’in saha dışında da ne kadar mükemmel bir insan olduğunu yakından tanıyanlar belirtiyor. Elmander bu yönüyle de ‘saha dışında melek, saha içinde şeytan’ zorlama kategorisinin anti-tezi’dir. İskandinav kökenliler özellikle de İsveçliler bir başka tür insandır. İşlerini severek yaparlar, kaytarma, savsaklama lügatlarında yoktur. Elmander has İsveçli örneğidir.

Şampiyonluk kutlamalarında Melo’nun gösterisi, Engin Baytar’ın gözyaşları, Ayhan Akman’ın dünya güzeli oğulları, Selçuk İnan’ın saf sevinci, Emmanuel Eboue’nin babacan tavırları ölümsüzdü. Ancak benim için en dokunaklı sahne bir gün önce sakatlanan Elmander’in sırtında İsveç bayrağı ile koltuk değneklerini platformun başında terk ederek mağrur yürüyüşü geliyor. Koltuk değnekli yürüyüşü yerine hafif tempoyla ilerlemesi 18. şampiyonluğun simgesi gibidir. Taraftarın hafızasına tüm sezon bıraktığı izlenimle kazınmak istemesi Elmander’in büyüklüğünü anlatmaktadır. Elmander tıpkı Galatasaray gibi en zor koşullarda ayakta kalabileceğini simgeleştirdi. Sakatlığı üzerinden sempati kazanmaya çalışmadı. Son dönemlerinde Fatih Terim’in sağ açık gibi kullanıp kaleden uzaklaştırıldığı için gol atamadı ama birkaç sezon daha Sarı-Kırmızılı formayı rahatlıkla giyecektir. Elmander’e Avrupa şampiyonasında sağlıklı maçlar diliyorum.

08 Haziran 2012, Cuma 12:00
YAZININ DEVAMI