Arama

Popüler aramalar

‘’Futbol ve Semantik‘’

Yaklaşık 2500 yıldır düşünceleri ile Çin toplumunun neredeyse kılcal damarlarına işleyen Konfüçyüs’e sormuşlar: “Çin yönetimini size verseler ilk önce ne yaparsınız?” Sokrates ile birlikte insanlık tarihine “büyük öğütçüler” olarak geçen filozofun yanıtı ilginçtir:

“İlkin dili düzeltirdim. Çünkü dil bozuk olursa düşüncelerimizi iyi anlatamayız. Düşündüklerimizi iyi anlatamazsak yapılmasını istediğimiz şeyler doğru dürüst yapılamaz, yapılması gereken işler doğru yapılmazsa, adalet ve kültür bozulur. Adalet ve kültür bozulursa, adalet terazisi çalışmaz olur. Adalet terazisi bozulursa halk ümitsizliğe, korkuya kapılır, ne yapacağını bilemez. Onun içindir ki söylenmesi gereken başıboş bırakılamaz.”

Televizyonlardaki futbol yorumlarından kendinizi koruyun!

Elbette ki ne dil ne de anlambilim(semantik) uzmanıyım. Ancak ana dilimize meraklıyım. Bu nedenle bazen bir sözcüğün anlamını, tam karşılığını bulmak için sadece bilgisunardan(internet) yararlanmam çeşitli sözlükleri de karıştırırım. Bunu çok uzun yıllardır yaptığım için dil konusunda duyarlılığım gelişti.

Konfüçyüs’ün yukarıdaki sözünü özümsemiş biri olarak bizim televizyon kanallarında futbol yorumu yapanların konuştuklarına katlanmak inanın çok zor. Neyse ki belli insanları izleyip dil konusunda yanlışların peşine gidip mutsuz olmaktan kendimi korumanın yolunu bulabiliyorum.

Bu konudaki temel takıntım TRT’nin spor programlarında konuşanlardır. Özel televizyonların da kamu hizmeti görevi vardır ama onları çok yadırgamıyorum. TRT’nin yorumcu seçmek ve konuşmalarına özen göstermek olanağı vardır.

Chemosky neyse bari Macit Gökberk’i okuyun

Bu arkadaşların, 1980-1992 yılları arasında dünyanın en çok alıntı yapılan yaşayan insanı dil ve anlambilimci Avram Noam Chemosky’nın die katkılarını “Evrensel Dilbilgisi” kuramını, Biçimbilim’e(Morfem) yaklaşımlarını ya da dilde “Chemosky Hiyarerşisi” ni okumasını ve öğrenmesini beklemiyorum.

Ama en azından Türkçenin yüz aklarından, eski Türk Dil Kurumu başkanı Macit Gökberk’in “Değişen Dünya Değişen Dil” adlı eserine bir göz atın.

Geçiş oyunu da neymiş?

Kim ortaya attı bilmiyorum, epey bir zamandır “geçiş oyunu” diye bir aldatmaca kafamızın içine yerleştirilmeye çalışılıyor. Geçmek fiilinden türetilen “geçiş” ne demek? Sözlükteki karşılığı “herhangi bir durumdaki değişme, bir durumdan başka bir duruma geçme” şeklindedir.

Chemosky’nın yaklaşımı ile dil oldukça soyut, doğuştan edinilen bir olgudur. Dünyanın bütün çocukları dil öğrenirken aynı hataları yaparlar. Ancak dili bildiklerini ya da konuştuklarını sanan büyüklerin, kamunun önünde bu denli özensiz, kuralsız konuşmalarına katlanmak çok zor...

Futbol gibi artık evrensel boyutlara ulaşmış, dünyanın en bilinmeyen köşelerinde bile heyecan yaratan büyük bir endüstrinin oynanış biçimini “geçiş oyunu” ile kapatamazsınız. Nereden geçiyorsunuz? Dereden mi, nehirden mi, çaydan mı? Geçerken ne kullanıyorsunuz? Köprü mü, sal mı, yoksa sığ çaydan geçerken çizme mi? Geçtiğiniz de ne oluyor? Durum ve konum değiştirdiğinizde ne yapıyorsunuz?

Karşı Atak ve Olgun Atak’a ne oldu?

Futbol söz konusu olduğunda geçtiğinizi varsaydığımız yerde neler oluyor? Hangi oyun şekli uygulanıyor. Bu konuda uluslararası kabul görmüş iki futbol uygulaması var: “Karşı Atak” ve “Olgun Atak”.

Bu oyun uygulamalarının taktiksel formları ise çok çeşitlidir, konumuz da bu değil. Olgun atağı set oyununa dönüştürdük! Hatta basketboldan etkilenip topla kaleye yönelmeye “penetre” bile diyoruz artık.

“Penetrasyon” da yavaş yavaş futbola girmeye başlıyor. Bu, değişen dünyanın değişen dili değil. İngilizce bildiğini zannedenlerin yanlış tercümesinden başka bir şey değil! Penetre sözcüğü ile futbolda ki hücum ilkeleri çöpe atılıyor.

Benzer şekilde bir de “geriye yaslanma” var başımızın belası! Savunma prensiplerinden “savunmada birikme”, savunmada “denge” ve “kontrol” ilkelerine ne oldu?

Okullarda semantik dersi şart!

Doğaldır ki bunları ve açılımlarını bilmek için teknik bilgi gerekiyor. Ama bizim televizyon kanallarında bilgi değil “polemik” önemlidir. Halkımız da iyi polemikçileri en bilgili zannediyor. Ne yazık!

İnsanlar dilbilgisi kuralları ve sözcüklerle sınırsız sayıda, önceden hiç söylenmemiş tümceler oluşturabilir. Yeter ki anlambilim üzerine kafa yorsunlar. Bu bilişsel gelişimin asıl yolu ise okullarda Semantik dersleri okutulmasıdır.

İngilizler kendilerini daha iyi ifade edip, başka uluslar karşısında özgüven şahlanması yapmak için okullarında “diksiyon” dersleri veriyor da Türkiye’de neden anlambilim dersleri yok?

24 Ağustos 2022, Çarşamba 13:27
YAZININ DEVAMI

‘’İsmael'in oyunu‘’

Karagümrük teknik direktörü Andrea Pirlo’nun oyunu kendi kale alanı civarından başlatmak taktiği biliniyordu. Bu anlayış, baskı üzerine planlama yapan İsmael’in oyun kurgusunu başarılı kıldı. Siz oyunu ne kadar geriden başlatırsanız rakibi de o denli kendi alanınıza davet edersiniz.

Eğer rakibi üzerinize çekip hızlı karşı ataklar yapmaksa amacınız o zaman süratli forvetler gerekiyor. Konuk ekip bundan da yoksundu üstelik atakları ağır aksak Caner Erkin ile başlatarak Beşiktaş’a tam saha baskı olanağı verdi.

Biraz da Karagümrük’ün oyun anlayışı yüzünden Beşiktaş çok parlak, göze hoş gelen ve disiplinli presi ile Latin esintileri ile birlikte Avrupa orijinli taktik bütünlük ortaya koydu.

Taktik fauller ve Fernandes’in küçük dokunuşları

Geçen hafta kendini futbolcularının önüne çıkartarak büyük hata yapan Valerin İsmael bu kez kendi öne çıkmadan, oyun planı ile futbolcularını şahlandırdı. Ancak oyunun mimarının Fransız teknik adam olduğunun altını çizmeliyiz.

Kendi alanında ve rakibin kalabalık olma olasılığına karşı bu denli başarılı olan N’kodouo’nun Alanya’da oyundan alınışının nasıl büyük bir hata olduğu da net bir şekilde anlaşıldı.

Beşiktaş’ın tam saha baskı oyununu Karagümrük’ün topla becerili ve deneyimli oyuncuları bozabilir miydi?

Maçın başında akla gelen bu soru taktik fauller ile oyun durdurularak önlem alındı. Fernandes’in küçük dokunuşları ile büyük işler yapması da pres oyununun güvencesi oldu. Seyirlik açısında pek görünmeyen Gedson oyunun gizli kahramanlarındandı.

Voleyboldaki asansör pas örneği

Salih Uçan ise geniş alan bulduğunda başarılı oldu, güzel paslar attı ancak oyun sıkıştığı zaman pas alış verişlerinde sorun yaşadı. Özellikle rakip ceza alanı çevresinde oyun sıkıştığında… Futbolun dar alan ve az zaman oyunu olduğu Fernandes ile Salih’in tutum ve davranışlarında bir daha somutlaştı.

Beşiktaş’ın Weghorst ile kazandığı ilk golde voleyboldaki “asansör pas” esintileri vardı. Pasör topu filenin üstüne kaldırır. O anda bir oyuncu yalancı sıçrayış yapar, arkadan gelen smaçla işi bitirir.

Muleka ön direkte yalancı sıçramasını yaptı, iki rakip ona koşarken Weghorst uçarak kafayı vurdu. Böyle golleri Beşiktaş’ın eski gol kralı Alman santrforu Mario Gomez’de atardı.

Beşiktaş’ın ikinci yarının ortalarına doğru yavaşlaması normaldir. Türkiye koşullarında hiçbir takım bu oyun anlayışını maç boyunca sürdüremez, sezonun devamında da sürdürmek kolay değildir.

Onun içindir ki ilk yarıda yapılan baskının daha çok ürün vermesi gerekiyor. İlk yarıda üç topun direkten dönmesi şans ya da kısmetle açıklanamaz. İkisinde açık olarak vuruş kalitesi yeterli değildi.

22 Ağustos 2022, Pazartesi 11:15
YAZININ DEVAMI

‘’Ismael'in inanılmaz hatası!‘’

Futbol çok parametreli, çeşitli unsurları olan bir etkinlik... Ancak bu parametrelerin içinde futbolun merkezinde olan birinci unsur futbolcudur. Bir teknik direktör ne denli, kariyerli ne kadar başarılı olursa olsun kendini oyunun merkezine koyamaz, merkezde hep futbolcuyu tutmaya çalışır.

Teknik direktör yoktan bir şeyler yaratan kimse değil, oyunun merkezindeki futbolcuya yardımcıdır. Valerien İsmail, Alanyaspor karşısında futbolun futbolcu unsurunu merkezden alıp oraya kendini yerleştirdi.

Herkesi yanıltmakta usta olan futbol da ona tarihsel bir ders verdi. Eğer maç kazanılsaydı takımdan, oyunculardan çok İsmael’den söz edilecekti. Onun taktik değişiklikleri gündemde olacaktı.

İsmael’in yaptığının teknik direktörlükte anlamı yok!

Futbol maçlarında gerektiğinde ilk yarının ortalarında bile üç oyuncu değiştirilebilir. Ancak bir maçın ilk yarısında üç gol atan futbolcularının üçünü de ikinci yarıya çıkartmayan İsmael’in yaptığına teknik direktörlük kültürü içinde doğru sözcük bulunamaz!

İşin ilginç yanı Beşiktaş teknik direktörü bu yanlışı, kendi evinde oynadığı halde hücum anlamında hiçbir etkinliği olmayan bir rakip karşısında yaptı. Alanyaspor’un geçen hafta dört gol atarak kazanması belli ki İsmael’i derinden etkilemiş hatta uykularını kaçırmış!

Fransız teknik adamın maç sonundaki basın toplantısında yaptığı konuşmasının içinden tek bir doğru gerekçe çıkartabildim. Ancak o da uygulamada çelişkili. “Sekiz numara pozisyonunda oynayan oyuncunun koşu özelliği olmalıdır” dedi. Doğrudur. Salih Uçan gol atmasına karşın bu özelliği olan bir futbolcu değil! Onu oyundan almanız anlaşılabilir.

En azından N’koudou’ya dokunmayacaktı

Yerine oyuna aldığınız Boyd’un ise sadece orta derecede bir koşu özelliği var. 10 kişi kalmış takımın sekiz numarasının yükünü taşıması olanaklı değil. Başlangıçtaki 11’e layık görmediğiniz bir oyuncuyu eksik kalmış takımda sorun çözücü olarak görüyorsunuz.

Peki, sprint kuvveti, çabukluk, çeviklik, süratte devamlılık gibi “koşma” eyleminin tüm unsurlarını bedeninde barındıran N’koudou’yu neden oyundan çıkardınız? İlk devre takımın en iyisi ve takımı ileri taşıyabilecek tek oyuncuydu N’koudou.

Futbol bir takım oyunudur. Futbolda hiç kimse her şeyi tek başına yapamaz! Bu da şu anlama gelir; futbolda bazen kişisel fikirlerinizi kendinize saklayıp iyi giden işlere dokunmayacaksınız. Görev yaptığınız takımın önüne kendinizi koymayacaksınız! Erken davranıp ilgiyi üzerinize çekmeyeceksiniz. Çoğunlukla karşı çıktığınız önlem ve uygulamalara yeri geldiğinde sahip çıkacaksınız.

15 Ağustos 2022, Pazartesi 14:13
YAZININ DEVAMI

‘’Jorge Jesus nasıl bir hocadır?‘’

Abartılmış ligimize alınan abartılmış futbolcu ve teknik direktörler sayesinde tribün dalgalanmaları daha ilk haftada kendini göstermeye başladı. Futbolun abartılmış unsurlarının ticari bir mantığı olabilir ama insani duyguları örselediğini de yadsımamak gerekir. Bu bağlamda abartının da bir tutarlılığı olmalı.

22 yabancı futbolcusu ve 35 kişilik oyuncu kadrosuyla sezona hazırlanan Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi ön elemesinde savaş mağdurluğu yüzünden ülkesinin dışında oynamak zorunda kalan Dinamo Kiev’e elendikten sonra ligin yeni takımı Ümraniyespor’un elinden de zor kurtuldu.

1984-85 sezonunda yeniden kurulan 3. Lige katılarak profesyonel olan Ümraniyespor o yıllarda 1. Amatör Lig’de bile iddialı takımlar arasında sayılmazdı. Futbolun, isteyen herkese en beklenmedik sonuçlar sunabileceğine iyi bir örnektir Ümranyespor.

“Kornerlere iyi çalışmışlar” ne demek?

Peki, futbol için her türlü donanım ve birikime sahip olan Fenerbahçe’de neden beklentiler gerçekleşmiyor? Türkiye’ye dünyanın en büyük on hocasından biri olarak pazarlanıp, getirilen Jorge Jesus’un rakibi hakkında söylediği “kornerlere iyi çalışmışlar” sözleri O’nu ilk ondan alıp yüzüncü sıraya düşürecek nitelikte bir yaklaşımdır.

Rakibi övmek başkadır, kendi açıklarını ortaya sermek ise bambaşkadır. İkisi arasındaki ince çizgiyi fark etmezseniz kendinizle çelişkiye düşersiniz.

Bunu söyleyen bir hocaya sorarlar; sen 22 yabancısı olan bir takımın 35 kişilik kadrosundan doğru bir 11 seçebildin mi? Bu köşe vuruşları sırasında oyuncularını doğru konumlandırıp gerekli önlemleri alabildin mi?

Emre Mor ve Arda Güler’in anlattıkları

Futbol oynamayı sadece çalım atmak sanan Emre Mor’a takımın temel taşlarından biri olarak bakan bir hoca dünyanın her yerinde sorgulanır.

Takımın “on numarası” olarak görülen ve büyük bir geleceği olan Arda Güler’e güvenmiyorsanız ya sizde bir sorun var ya da sizi dünyanın en iyi on hocası arasında gösterenlerde…

Sorun, ligin ilk maçında alınan beraberlik sonucunda kaybedilen puanlar değil. Sorun Jesus’ın Emre ve Arda’ya bakışıdır. Bu bakış açısı ligin devamında daha derin sorunlar ortaya çıkartacaktır.

35 oyuncudan 11 çıkartmak kolay mıdır?

Eğitimbilimi bir futbol takımının antrenmanı sırasında bir hocanın ancak beş oyuncuyu dikkatli bir şekilde gözleyebileceğini ileri sürer. Buradaki “dikkat” sözcüğünün içi dolu ve anlam yüklüdür.

Onun içindir ki teknik kadro da bir ekip işidir günümüzde. 35 oyuncunun içinden en iyi 11’i çıkartmak hiç de kolay değil.

Denebilir ki bir maç sonunda bu denli keskin yaklaşımlarda bulunmak doğru değildir. Fenerbahçe bu ligi şampiyon da bitirebilir. Doğrudur. Kimileri için bir maçtaki veriler çok anlamlı olmayabilir.

Ancak benim için birkaç küçük ayrıntı geleceğin nasıl geçeceğine ilişkin belge niteliğindedir. Jesus, bu kadronun içinden zor çıkar. Çıkarsa da bu, futbolcu kalitesiyle olur, hoca ile değil!

10 Ağustos 2022, Çarşamba 14:45
YAZININ DEVAMI

‘’Sezon başı sıkıntısı mı?‘’

On yıl öncesine kadar takımların ilk maçları için “sezon başı sıkıntısı” yorumu klasikleşmiş bir yaklaşımdı. Hatta sezon başında yapılan fiziksel yüklemenin verdiği ağırlık da epey benimsenmiş bir görüştü. Ne var ki artık bunlar gerilerde kaldı. Bugünkü teknolojik gelişmişlik ortamında takımlar ilk maça bile her yönüyle hazırlanabiliyor.

Ancak yapılamayan ya da yapılıp da yanlış hesaplanan transferler, takımda fazla oyuncu değişiklikleri bugünkü sezon başı oyunlarının yeni sıkıntıları olsa gerek. Beşiktaş’ı izlerken oyunun bu yanı ciddi şekilde dikkat çekti. Geçen sezondan kadrosunda birçok oyuncu elinde olan Beşiktaş neredeyse yeni bir kadro kurgusuyla çıktı Kayserispor karşısına.

Bu yenilenmiş kadro maçın başından sonuna değin sıkıntı çekti. Özellikle savunmanın ortası geçen yıl olduğu gibi bu sene de verdiği açıklarla kaleci Ersin’i rakip forvetlerle baş başa bıraktı.

İsmael ipin ucunu kaçırıyor mu?

Valerien İsmael’in ipleri elinde tutan bir teknik direktör olduğunu biliyoruz. Yani oyuncuların kendi inisiyatifine pek izin vermez. Dün akşamki görüntülere göre savunmanın ortasında ipleri elinden kaçırmış durumda. Savunma ortasındaki kusurlar eksiklere bağlanabilir ancak eksiklikten Welinton kastediliyorsa O, Beşiktaş savunmasının ilk tercihlerinden olmayacak zaten.

Geçen yıl Türkiye’ye gelip Trabzonspor karşısına çıkan İsmael gelecek için umut vermişti. Oynattığı baskıya dayalı oyun göz kamaştırmıştı. Ancak elindeki futbolcu kadrosuyla o oyunun devamlılığı olamazdı. Nitekim olmadı da…

Baskıya dayalı oyunun uygulanabilmesi için ilk isteği Weghorst’u. Aynı zamanda bir savunma sistemi olan “baskı” ondan başlayacaktı. Nitekim Hollandalı forvet görevini çok başarılı bir şekilde yaptı ama etrafında oynayan arkadaşlarının haline de şaşıp kaldı. Sağa sola saldırdıktan sonra ellerini açıp öylece kaldı, arkadaşlarının neden baskıya gelmediğini anlatmaya çalıştı izleyenlere…

Weghorst tamam da ya Muleka?

Arkasında Salih ve Gehezzal topla iyi ama topsuz oyunda izleyici konumundaki bu oyuncularla ne İsmael’ın prese dayalı oyunu ne de Weghorst’un saldırganlığı işe yarar! Ancak Weghorst’un birinci sınıf bir futbolcu olduğunun altını çizmeliyiz. Belki az gol atar hatta hiç atmayabilir ama bütün gollerin hazırlığında başrolü o alır.

Weghorst ile rakip savunmayı yorup Muleka ile gol bulmayı uman İsmael’in düşüncesi Kayserispor karşısında tutmadı. Muleka’yı bir de deplasmanlarda yani açık alanlarda görmek gerekir. Olmazsa yeni bir Djagne olayı için hazır bekleyin!

07 Ağustos 2022, Pazar 12:29
YAZININ DEVAMI

‘’Jesus kapitülasyonları!‘’

Bu hafta başında bir televizyon kanalında Fenerbahçe’nin kadrosu yorumlanıyordu. Ekrana olası 11 ve yedekleri geldiğinde aceleyle oyuncuları saymaya başladım. Kadroda tam 35 futbolcu bulunuyordu ve yanlış saymadıysam bu kadronun içinde 20 yabancı oyuncu vardı.

Ali Koç’un başkanlığa seçildiği ilk günkü konuşmasını anımsıyorum. O uzun konuşmanın içinde kendi kaynaklarına yaslanan, üreten bir Fenerbahçe söylemi konuşmanın önemli bir bölümünü oluşturuyordu.

Ne var ki Başkan Koç’un görev yaptığı süre içerisinde Fenerbahçe o kadar çok transfer yaptı ki kadrodaki oyuncuları akılda tutmak, özellikle bizim gibi yaşı bir yerlere varmış insanlar için zor oluyor.

Bu sezon ise kulüp neredeyse Jorge Jesus’a teslim olmuş durumda. Hatta istekleri doğrultusunda kulüp yönetiminin yapmak zorunda kaldığı transferlere bakıldığında Türkiye’de bir “Jesus kapitülasyonları” ndan söz edersek hata mı etmiş oluruz?

Son 25 yıllık ekonomik savrulmanın anlamı nedir?

Kapitülasyon bir ülkede, yurttaşların zararına olarak, yabancılara verilen ayrıcalıklı haklar anlamına gelir. Geniş ve derin anlamında ise baş eğmek, teslim anlaşması yapmak söz konusudur.

Doğaldır ki günümüzde savaş koşullarında bir teslim alma, baş eğme, kurum ya da devlet kaynaklarına el koyulacak nitelikteki anlaşmalar mümkün değildir. Yapılan harcamalar ve transferler “kulübün başarısı” dolayısıyla “taraftarların mutluluğu” için yapılmaktadır söylemi yapılanları yumuşatmak anlamına geliyor.

Denebilir ki bu durumdan vatandaşların zararına bir anlam çıkartıp işi kapitülasyona kadar vardırmak anlamlı mıdır? Ülkemiz futbol dünyasının son 25 yılına bakıldığında yaşanan ekonomik savrulma tam da sorunun yanıtını vermektedir.

Son 25 yılda futbol gelirleri 12 kat artmış ama saha başarısında gerek kulüpler gerekse Ulusal takım bazında kelimenin tam anlamıyla tuş olmuşuz. Başkan Ali Koç göreve geldiği günden bu yana transfer rekorları kırıyor ama sportif başarı yok!

Büyük başkan mı yoksa büyük hoca mı?

Buna karşın yeni teknik direktör Jorge Jesus’un bitmek bilmeyen isteklerine teslim olmuş durumda. Sahaya çıkan 11’in sekizi yabancılara teslim edilmiş.

Bu, devletler düzeyinde olmasa da kulüp ilişkileri bazında kapitülasyon anlamı taşımaktadır. Bir teknik direktörün adı ve kariyeri ne kadar büyük olursa olsun kulüp ona bu denli teslim edilemez.

Coşkun Özarı hayatta olsaydı böyle durumlarda Helenio Harrera’nın şu sözlerini mutlaka anımsatırdı: Büyük hoca yoktur, büyük başkan vardır.”

03 Ağustos 2022, Çarşamba 12:34
YAZININ DEVAMI

‘’Futbol ekonomisinde şampiyonuz!‘’

Dünyayı bilemiyorum ama futbol ekonomisinde Avrupa şampiyonu olduğumuz çok açıktır! Son 25 yıl içinde futbol gelirleri, ilk yıla göre tam 12 kat artmasına karşın saha başarılarında yüzde 200 civarında bir gerileme yaşamışız.

Bu durumda gelirleri büyütmede de hesapsız para harcamada da Avrupa’nın zirvesine oturduk büyük olasılıkla. Futbolumuzu yönetenler bu durumdan hiç mi rahatsız olmuyorlar?

Bir önceki yazımda da değindiğim gibi diyelim ki elde edilen gelirlerin bir miktarı görevine son verilen teknik direktörlere tazminat olarak verilsin, epey bir kısmı gereksiz transfer edilen futbolculara ve bir kısmı da menajerlere kaptırılmış olsun. Ama yine de makas bu kadar açılmaz, onca gelire karşın kulüpler borç batağının içinde yüzmez! Bu işin içinde başka bir iş olmalı…

Futbol herkese pabucu ters giydirir

Parasal konular ve ekonomiyle aram hiçbir zaman iyi olmadı. Dolaysısıyla anladığım konular içinde yer almaz! Uzmanların araştırma sonucu ortaya koyduğu sayısal verilere bakarak yorum yapmaya çalışıyorum.

Herhangi bir şirkette bordrolar ile sabitlenmiş maaşlar ile harcanan paralara bakıldığında futbolda bu denli somut görüntüler ve sonuçlar bulamayabilirsiniz. Çünkü futbol insanlara da kulüplere de pabucunu ters giydirebiliyor.

Jhon Maynard Keynes bu konu hakkında şunları söylemiş: “Ekonomi bir ahlak bilimidir ve bu bilimin gerçekliği matematiğin hesaplayabileceği evrensel kurallara hapsedilemez.”

İnsanın doğası ile sayıların uyuşmazlığı

Bu yaklaşımdan anladığım kadarıyla matematiksel modeller ekonomik davranışları anlamakta değerli araçlar olabilir ama insanın doğası ile sayılar arasında bir uyuşmazlık söz konusu sanki. Çünkü ekonomi sayılardan yararlanır ama güdüler, beklentiler ve psikolojik belirsizliklerden daha fazla etkilenir.

Keynes’ten yaptığım alıntı futbolda yapılan harcamalar için yöneticilere bir gerekçe sunabilir. Çünkü duyguların ve heveslerin yoğun olduğu futbol ortamında sayıların sonuçları tam olarak tutturulamayabilir.

Ancak koşullar ne olursa olsun aklın ve mantığın duygu ve heveslere galip gelmesi gerekir. Ancak bu şekilde matematiksel sayılardan alınan yardım ile ekonominin ahlaki boyutlarına sınırlama getirilebilir.

Süleyman Seba duyarlılığı nedir?

Futbol ortamı ve ilişkileri her durumda karmaşıktır. Karmaşa ne kadar artarsa yönetici o denli sabırlı olmalıdır. Dış baskıdan aldığı heyecanla kasaya zarar vermemelidir. Heyecanların, heveslerin, tahminlerin ve sezgilerin yerini kesinliğin alması konusunda bilinen tek gerçek bilimsel yöntemdir.

Diyelim ki günümüz koşullarında bilimsel gerçeğin kulüplerin kapısından içeri girmesi zordur. O zaman yöneticiler futbola ilişkin sorunları bilgelikle çözümlesinler. Bilgelik bilimsel bilgi değildir, İçinde bulunduğumuz koşullara karşı özel bir duyarlılıktır.

Özel duyarlılık nedir? Sözgelimi zamanında Beşiktaş Başkanı Süleyman Seba’nın, transfer görüşmeleri yapılırken futbolculara “Beşiktaş formasını giyeceksiniz bir de para mı istiyorsunuz” demesi gibi bir şey olabilir mi?

30 Temmuz 2022, Cumartesi 13:24
YAZININ DEVAMI

‘’Abartılmış futbolun yetersiz yöneticileri…‘’

İnsanlar genellikle riskleri hesaplamakta iyi değildirler. Sözgelimi, arabayla yolculuğun daha tehlikeli olduğunu bildiğimiz halde uçak yolculuğundan korkarız. Hele söz konusu futbol ise risk hesaplarını doğru yapıp kazanan kulüp yok denecek kadar azdır.

Yanlış anımsamıyorsam Ozan Kabak’tan elde edilen 11 milyon Avro’ya 2,5 milyon Avro daha ekleyip Diagne’yi transfer etti Galatasaray. Diyelim ki transferde her zaman risk vardır.

Peki, o günlerde Galatasaray’ın oynadığı oyun yapısına uygun muydu Diagne? Bu da teknik bir konu olduğundan yöneticiler kendilerini aklayabilir böylece ipin ucu Fatih Terim’e kadar gider.

Paralar tamam da ya başarılar…

Oturup “Türk futbolu neden batma noktasına geldi” diye bir kez olsun düşünmeyiz. Baksanıza, 1996’da 275 milyon TL olan futbol gelirleri Pandemi öncesinde 4,7 milyar liraya ulaştı.

Peki, sportif başarılar ne durumda? 2000 yılında UEFA sıralamasında 7. FİFA sıralamasında ise 8. olan futbolumuz Temmuz 2022 verilerine göre UEFA da 20. FİFA da ise 40. basamağa gerilemiş.

Bu durumun sorumlusu kim? Benzetme ne kadar yerindedir bilemiyorum ama bizim futbolumuzun gidişatını orta yaş insanların kıyafet almasına benzetirim. Bilindiği gibi orta yaş insanları kıyafet alışverişi yaparken genellikle birkaç kilo verecekleri inancıyla dar kıyafetleri tercih ederler.

Oysa bu insanların geneli yıldan yıla şişmanlarlar. Dolayısıyla gardıroplarında kullanılmadan atılmaya hazır onca giysi birikir. Son 20 yılda Türkiye’ye gelen yabancı oyuncu ve teknik direktörlerin ne kadarı gerekli verimi almadan, bonservis bedeli alınmayıp, tazminat ödenerek gönderildiler? Gelirler 4,7 milyar liraya çıkmış ama ülke dışında yokuz. Bu nasıl bir çelişki ve nasıl bir yetersizliktir?

Sorumlularla sorunlular birlikte yürüyemez

Yetersiz olanlar kimlerdir? Yönetenler mi yoksa üretici pozisyonda olanlar mı? Türk futbolunda bir yalan ve abartı rüzgarı esiyor, bu rüzgar yönetimlere çöreklenmiş yetersizleri önüne katıp götürüyor.

Yapılan birçok araştırma yetersiz insanların kendi becerilerini yeterli insanlara kıyasla daha fazla abarttıklarını ortaya koymuştur. Belki de bu yüzden yeterli olanlar kenarda, köşede kalmıştır.

Ayrıca çoğu insan yetersiz olmakla kalmaz, yetersiz olduğunu kabul etmez, inkar da eder. Bu tür insanların abartılmış futboldan elde edilen gelirleri, abartılı bir şekilde harcamaktan başka yol bilmemeleri de doğal olmaktadır.

Bu insanların bulunduğu yönetimlerde, genellikle herkesin sorumlu olduğu yalanına inanılır. Bilinmez ki, herkesin sorumlu olduğu bir yerde hiç kimse sorumlu değildir! Sorumlularla sorunlular birlikte yürüyüp doğru yere varamazlar!

26 Temmuz 2022, Salı 14:11
YAZININ DEVAMI