Arama

Popüler aramalar

‘’Şenol Güneş tel tel dökülüyor…‘’

Sosyal medyada mail adresimin dışında herhangi bir hesabım olmadığı için Şenol Güneş’in Sarpsborg maçından sonra seyirciye gidip yaptıklarını geç öğrendim. Sosyal medyada dolaşan video görüntülerinden pek bir şey anlaşılmasa da, Beşiktaş yandaşlarının küfürlü tezahüratını onaylayan bir hali var Güneş’in. Seyirciyi selamladıktan sonra dönüp giderken tekrar geriye dönüp el kaldırması işin tadını kaçırmış.

Her fırsatta “öğretmen Şenol Güneş” diye söze başlayanlara karşın Şenol Güneş’te “öğretmen davranışı” olmadığını son iki sezonda gördük. Kaldı ki Şenol Güneş öğretmen değildir. Yaklaşık 40 sene önce eğitim enstitüsünü bitirmiş öğretmenlik diplomasını almıştır ama öğretmenlik yapmamıştır. 40 sene önce teknik direktörlük belgesi alıp hiç teknik direktörlük yapmayan biri antrenörlük mesleğinin mensubu olabilir mi? Çünkü meslek adamı olmak için o mesleğin geliştirme kurslarına, seminerlerine, sempozyumlarına, meslek içi eğitimlerine sürekli katılmak gerekir. Başka türlü yaptığınız meslekte yetkinleşmek mümkün olmaz.

Konumuza dönecek olursak Şenol Güneş’e yakışmadı diyemeyeceğim, üzülerek. Çünkü Güneş, son iki yıldır tel tel dökülüyor. Şampiyon olduğu yıllarda Sokrates ve Sigmound Freud’dan alıntılar yapıp kendi düşüncesiymiş gibi felsefe yapan Şenol Hoca işler yolunda gitmeyince başta Aykut Kocaman olmak üzere rakiplerine, hakemlere ve etrafındakilere demediğini bırakmadı. Ali Koç gibi bir beyefendinin takımlar arasındaki ilişkileri düzeltmek için olağanüstü bir çaba sarf ettiği şu günlerde, hiç dilemiyorum ama Kadıköy’de yangın çıkarsa, bu yangını Şenol Güneş ateşlemiş olacak.

Bir takımın teknik direktörü alınan başarılı bir sonuçtan sonra elbette ki seyircisini selamlamalı. Ancak o seyirci işi küfür boyutlarına taşıyorsa Güneş arkasını dönüp hatta koşarak soyunma odasına gitmeliydi. Bir zamanlar Beşiktaş’ın bir teknik direktörü vardı. Adı Gordon Milne idi. Beşiktaş’ın başında üst üste üç şampiyonluk gördü. İnönü Stadı’ndaki her maçtan sonra depar atarak soyunma odasına koşardı. Acaba neden?

23 Eylül 2018, Pazar 12:47
YAZININ DEVAMI

‘’Phillip Cocu Fenerbahçelileri bilgilendirmeli‘’

Fenerbahçe’nin kötü oynadığını, oynadığı futbol ile hiçbir Fenerbahçeliyi tatmin etmediğini, futbolun içinde olanlar değil, kıyısından geçenler bile görüyor, anlıyor. Bu bağlamda Philip Cocu’nun “performansımızın kötü olmasından dolayı özür dilemeliyiz” demesi hiçbir şeye çözüm getirmez. Bu son derece popülist bir yaklaşımdır. Çok derin ayrıntılara girerek kötü performansın nedenlerini anlatmanızı da beklemiyoruz. Albert Einstein “bir bilimsel teori ortaokul öğrencilerinin anlayacağı şekilde yazılıp, dile getirilmiyorsa hiçbir değeri yoktur” demişti. Sizin yaptığınız iş İzafiyet Teorisi üzerine çalışmak değil üstelik.

Fenerbahçe’nin Hollandalı teknik direktöründen kötü performansın nedenlerini herkesin anlayacağı basit bir dil ile açıklamasını, anlatmasını istiyoruz. Bizler gördüklerimizi yazarak Fenerbahçelilerle görüşlerimizi paylaşmaya çalışıyoruz. Kuşkusuz bizim de göremediklerimiz vardır. Ortada kulübü zora sokacak derinlerde sırlar varsa zaten bunların şu aşamada söylenmesini beklemeyiz.

Ortada bir sorun olduğu kesin. Bu sadece takımın yenilenmesiyle de ilgili değil. Sportif direktör Damien Comolli ile transfer anlaşmazlığı mı var? Comolli’nin daha sezon başlamadan önce dile getirdiği, dosyasında saklı tuttuğu futbolcular transfer edilemedi mi? Sezon başında “futbol çift başlılığı kaldırmaz” diye yazmıştım. İpler Comolli’nin elindeyse sizin hareket özgürlüğünüz mü yok? Fenerbahçe gibi futbol dünyasının en seçkin üyelerinden biri olan takımın teknik direktörü her maça farklı bir kadroyla çıkarak, sınama yanılma yöntemiyle takım kurar mı? Hadi diyelim ki bizim oyuncularımızın temel eğitimden getirdikleri altyapı eksiklikleri var. Ama eliniz de sizin transfer ettiğiniz birçok yabancı oyuncu da var.

Sayın Cocu nedir sorun? Bu sorunun yanıtını bilmek Fenerbahçelilerin en doğal hakkıdır. Fenerbahçe’nin Dinamo Zagreb karşısında düştüğü acı verici durumu anlatmak zorundasınız. Bir teknik direktör değişim hatta devrim yapmak üzere geldiği kulüpte fikirlerini samimi bir dille anlatıp yandaşlarını ikna etmek zorundadır. Diyorsunuz ki, “Eğer biz Fenerbahçe isek böyle oynamamalıyız”. İyi de nasıl oynamalıyız? İleride oynayan bir Fenerbahçe dediniz, Dinamo Zagreb maçında sahanızdan çıkamadınız. Ali Koç başkanlığındaki yönetimin tavrını biliyoruz. Sizin iyi futbol oynatmak konusundaki tavrınız nedir? Paylaşır mısınız lütfen!

22 Eylül 2018, Cumartesi 13:07
YAZININ DEVAMI

‘’Phillip Cocu'nun büyük hatası‘’

Eski Yugoslavya’nın bizde olduğu gibi üç büyük takımı vardı. Kızılyıdız, Partiazan ve Dinamo Zagreb. Beşiktaş karşısında Partizan’ı izledikten sonra Fenerbahçe için umutlanmıştım. Ancak Hırvatistan’ın, Rusya’da yapılan 2018 Dünya Kupası’nda final oynadığını, Dinamo Zagreb’in de bu ülkenin bir numaralı takımı olduğunu unutmuşum.

Hırvatistan’ın Avrupa Ligi’ndeki temsilcisinin oynadığı futbola hayran kaldım. Avrupa’nın küçük, ortalama ve yoksulluk sınırında yaşayan bir ülkesi böyle güzel futbol oynayan bir takım oluşturabiliyorsa, bizim ne kadar çok çalışmamız, ne denli hesaplı davranmamız ve ne olursa olsun alt yapıya dönmemiz gün gibi açığa çıkmıştır. Hırvat temsilcisinin Fenerbahçe karşısında görev yapan oyuncularının hiçbirini tanımam. Sadece Hayrovic’i Galatasaray’dan biliyoruz. Ancak daha ilk bakışta her birinin bir altyapı harikası olduğu açıkça görülüyor. Futbol oynamayı adeta ezberlemişler. 55 yıldır futbol izliyorum, attıkları ikinci gol kadar güzeline pek az rastladım. Bu gol Avrupa’da yılın golü seçilmelidir.

Sonuç bir yana iki takım arasındaki büyük futbol farkı nasıl açıklanacak? Gollerin dışında, Dinamo Zagreb’in oyunu ve yarattığı pozisyonlar sırasında Fenerbahçe’nin hiç bu denli çaresiz kaldığını anımsamıyorum. Hırvat temsilcisi ne kadar iyi takım olursa olsun, Fenerbehçe oluşmakta olan, Dinamo Zagreb ise oluşmuş bir takım olsa da, iki ekip arasında bu denli futbol farkı olamaz.

Kuşkusuz bu farkı yaratan etkenlerden biri Cocu’nun seçimiydi. Hollandalı hoca İsmail Köybaşı’nın bırakın Avrupa Ligi’ni, Türkiye Ligi’ni bile kaldıramayacak bir futbolcu olduğunu göremiyorsa, Fenerbahçe değişimini ve oluşumunu tamamlayamayacak demektir. İsmail, Gaziantepspor’dan geleceğin oyuncusu olarak Beşiktaş’a transfer edildi. Ama sakatlıklar yüzünden yaklaşık yedi yıl doğru dürüst futbol oynayamadı. Dolayısıyla oluşumunu tamamlayamadı. Dinamo Zagreb’in attığı üç golde onun kişisel hataları söz konusuydu. Hele bir dördüncü gol var ki evlere şenlik. Rakip bir yana golü önleyecek arkadaşına bile engel oldu. Kim olursa olsun hiçbir futbolcunun bu duruma düşmesine gönlüm elvermez.

Alper Potuk’un durumu da hemen hemen İsmail Köybaşı’nı andırıyor. Geldiğinden beri ham yetenekleriyle oynamaya çalışıyor. İyi bir altyapı eğitimi ile ham yeteneği geliştirilmediği için ilerleyemiyor. Cocu çabukluğunu düşünüp ona görev verdi ama görüntülere bakıldığında takım dokuz kişi ile mücadele edecek konuma geldi. Hocaların, dışarıdan bakanlara göre mutlaka faklılığı vardır. Ancak o fark, Fenerbahçe’yi sahada çaresiz bırakmaya engel olamıyorsa, kulübü yönetenlerin bazı şeyleri fark etmesi an meselesi haline gelebilir…

21 Eylül 2018, Cuma 12:51
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş sadece Negredo'yu kaybetmedi…‘’

Beşiktaş sadece Negredo’yu kaybetmedi…

Avrupa’nın en önemli santrforlarından biri olarak Beşiktaş’a gelen Alvero Negredo, Şenol Güneş tarafından amatör oyuncu konumuna getirilmeye çalışılsa da, iş ahlakı gelişmiş bir futbolcu olarak, işini yapmak için elinden geleni yaptı. İlk başta belirtmekte yarar var. Negredo yıllık kazancı bakımından pahalı bir oyuncu olarak görülse de, uzun vadede Beşiktaş’a yapacağı katkılar sonucunda edinilecek parasal gelirlerle kazandıklarının çok daha fazlasını getirebilirdi.

Henüz çok erken ama Negredo’nun gidişiyle Beşiktaş şampiyonluk olasılığını da en aza indirgemiştir. Çünkü İspanyol golcü geçen yıl hocası tarafından yok sayılmasına karşın moral değerlerini yitirmeden görev aldığında elinden geleni yapmıştır. Bu sezon ise yine hocası tarafından sezon başı kampına götürülmediği halde, sezona en iyi giren oyuncu oldu. Deyim yerindeyse Şenol Hoca’yı Avrupa Kupası’nda ipten aldı. Duygusal bir veda mektubu yazan Negredo’nun mesajında Şenol Güneş’in adını anmaması ilginç geldi bana.

Negredo Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en ilginç santrfordur kanımca. Çünkü oynadığı sürece yanındaki tüm forvetlere pozisyon hazırlayıp gol attırdığı halde ona kimse pozisyon hazırlamamıştır. Attığı gollerin tamamına yakınını kendi becerileri ve futbol bilgisiyle hazırlamıştır. Çünkü Negredo şişirme topların golcüsü değildi. O, oyunun ileride olgunlaştırılması sonucunda bir hamle golcüsüydü. Özellikle Quaresma ve Caner’in oynadığı maçlarda Negredo’nun verimi düşmüştür, Portekizli kanat oyuncusunun topla gereksiz oynaması onun hamlelerine karşı çabuk önlem alınmasına neden olmuştur.

Caner ve Quaresma’nın şişirme topları orta alanı da oyunun dışına ittiği için Samet Aybaba ve Slaven Bilic zamanında oynanan pas oyunu da ortadan kalkmış, Negredo verimsiz olmuştur. Ama yine de yarım yamalak görev verildiği bir sezonu biraz aşan bir dönemde 18 gol atmak hiç de kötü değil. Beşiktaş Yönetimi Cenk Tosun konusunda ne kadar başarılıysa, Negredo’yu göndermekle de o denli hesapsız davranmıştır. Negredo için iyi insan, iyi futbolcu diyen Şenol Güneş aslında onun gönderilmesinin merkezinde kendisi bulunmaktadır. Bu sezonun gidişatında ya da sonunda bu hesaplar masaya yatırılacaktır…

20 Eylül 2018, Perşembe 11:47
YAZININ DEVAMI

‘’Kupa denilince Galatasaray…‘’

Türk futbolunda, kupa denilince neden Galatasaray’ın adının öncelikli olarak anıldığını, Lokomotiv Moskova karşısında alınan net galibiyet ile bir kez daha somut olarak gördük. Yıllık kazancı 20 milyon Euro’ya dayanan futbolculara sahip olmasına karşın kendi ligine iyi başlamayan Moskova temsilcisi aslında kalite olarak kötü de değildi. Neredeyse Galatasaray’ın attıklarından daha fazlasını kaçırdılar. Beşiktaş’ta iyi oyunlarını izlediğimiz Fernandez yaşı otuzu geçmesine karşın maç sırasında oyunun gidişatını etkileyen klas bir futbolcu olduğunu kanıtladı.

Ancak iki takım arasındaki fark oyuncu kalitesi ve takımların parasal değerleri ile açıklanacak gibi değildi. Zaten futbolun ilginç, ilgi çekici ve çok sevilmesinin nedenlerinden biri de budur. Lokomotif Moskova söz konusu iki değer açısından da Galatasaray’dan üstün görünüyordu. Ancak Sarı kırmızılı takım Şampiyonlar Ligi maçlarında bırakın Moskova temsilcisini Real Madrid’i bile iki kez yenmiş bir takımdır.

Şampiyonlar Ligi karşılaşmalarında takımlar birbirlerinden parasal olarak ne denli üstün olurlarsa olsunlar belirleyici olan para değeri değil düşünsel özellikler ve buna bağlı olarak motivasyon oluyor. Galatasaray’ın ataklara çıktığı anlardaki fizik gücünü sanki düşünsel olarak kamçılayan bir güç vardı. Rodrigues ve Eren Derdiyok’un topa vururken konsantrasyon yeteneği ve Lines’in sağdan akması hep bu düşünsel etkinliğin bir sonucu olsa gerek. Lokomotiv Moskova’da birçok net pozisyon yakaladı. Ama Galatasaray’da olan motivasyona bağlı dikkat ve konsantrasyon sağlamlığı onlarda yoktu. Aynı şey iki kaleci için de geçerlidir. Rodrigues’in attığı goldeki vuruşun hemen aynısını Mİranchuk yaptı. Ancak Muslera bu müthiş vuruşu kurtarmayı başardı,

Rodrıgues’den söz açılmışken onun soldan içe doğru mesafe kat edip attığı gollere Türkiye’de olduğu gibi dış maçlarda da engel olunamıyor. Teknik direktörler rakiplerinin nasıl oynadığı üzerine düşünüp, analiz yapmıyorlar mı? Yapıyorlarsa neden önlem alamıyorlar?

19 Eylül 2018, Çarşamba 11:50
YAZININ DEVAMI

‘’Pasa dayalı oyun ve Fenerbahçe‘’

Bugün modern dünyayı tamamen etkisi altına almış olan çok pasa dayalı futbola ülkemizde en yatkın takım hangisi diye soracak olursanız, hiç düşünmeden Fenerbahçe derim. Futbol oynamanın çok çeşitli yolları vardır ancak Fenerbahçe’nin geleneğinde pas yapmak özellikle de Brezilya usulü kısa paslı oynamak vardır. Aykut Kocaman Fenerbahçe’nin bu geleneğinin farkında olduğu için izleyiciler oyundan keyif almasalar da bu sitemi oturtmaya çalışıyordu.

Kocaman’dan sonra göreve gelen Phillip Cocu’da total futbolun içine pas oyununu yerleştiren bir gelenekten gelmektedir. Sportif direktör Damien Comolli’nin yaptığı transferler henüz yerli yerine oturmadığı için Cocu her maça değişik bir kadroyla çıkıyor. Bu konuda gazetemiz Fanatik’in yaptığı haber bizim yorumlarımızdan çok daha somuttur.

Yeri geldiğinde bir pasın ne denli değerli olduğunu Fenerbahçe’nin yeni transferi Benzia hepimize gösterdi. Pas adeta bir çevre görüşü, arkadaşlarına seçenek sunma ve pozisyondaki arkadaşını en uygun duruma getirmede ders niteliğindeydi. Benzia’nın pozisyondaki tutumu salt topla olan iyi ilişkilerini göstermiyor aynı zamanda düşünsel yeteneklerinde devreye sokulmasını örnekliyor. Böyle güzel bir pastan sonra Eljif Elmas için vuruşun dışında her türlü seçenek vardı. Sol tarafında başka bir arkadaşı da uygun durumdaydı. Pas öylesine kaliteliydi ki, normalde defansif oynayan rakibinin savunmasında giderilemeyecek gedikler açmıştı.

Belli ki zaman içerisinde Fenerbahçe’den bu tür pas oyununun harika sonuçlarını daha fazla göreceğiz. Ama şunu sormamız gerekiyor: Fenerbahçe daha gelişmiş bir pas oyununa geçiş yapmak için yaşa ortalaması 29 olan bir takımla mı devam edecek? Hani futbol kamuoyuna verilen gençleştirme ve geliştirme sözü? Mehmet Topal ile Aatif on birde sahaya çıkıp Eljif ve Barış yedekte bekletilecekse bu gelişme nasıl sağlanacak?

17 Eylül 2018, Pazartesi 13:43
YAZININ DEVAMI

‘’Ozan Kabak Bülent Korkmaz'ın yolunda‘’

Milli maçlar nedeniyle lige verilen aradan önce Galatasaray, Trabzonspor’a 4-0 yenilince Fatih Terim’e bazı sorular sormuştum. Özellikle, geçen yıldan bu yana eleştirdiğim Maicon’a ilişkin sorduğum sorunun yanıtını bu hafta almış oldum. Teknik adamlar oyuncularına karşı takıntılı davranamazlar. Bu, hocalık felsefesiyle bağdaşmaz.

Ancak Trabzonspor’dan yenilen gollerde baş sorumlu görünen Maicon için önlem almak da hocaların temel görevleri arasındadır. Maicon, Galatasaray’ın sözleşmeli futbolcusudur. Çalışmalarına devam edecektir. Ne var ki Kasımpaşa maçında Ozan Kabak’ın ortaya koyduğu oyun, Brezilyalı stoperin Galatasaray’da yolun sonuna geldiğinin göstergesidir.

Maicon geçen yıl birkaç gol attı ama savunmada yaptığı hatalar attığı gollerin tümünü sildi.

Bir stoperin temel görevi savunmadır. Savunmadaki işlini eksiksiz yaptıktan sonra taktik gereği zaman zaman ileri giderek hücumlara katılabilir. Ama olmazsa olmaz savunma görevidir. Fatih Terim, savunmanın ortasındaki soruna çözüm bulmak için risk alarak, daha çok genç Ozan Kabak’a gvenerek ona görev verdi. Ozan’da savunma görevini neredeyse eksiksiz yaparak takımının savunma güvencesi oldu. Öyle ki, beklerinin kademesine girdi, Serdar Aziz’in performansına bile olumlu katkı yaptı.

Penaltı pozisyonu her savunmacının başına gelebilir. Müdahalesinin faule neden olabileceğini son anda anladı ama sol ayağı istem dışı harekete geçmişti bir kere. Fatih terim geçen yıl Başakşehir karşılaşmasında Maicon’u oynatmayarak şampiyonluk yolundaki en önemli engeli aşmıştı. Bu sene de lider Kasımpaşa’nın karşısına 18 yaşındaki Ozan Kabak ile çıkarak maçı kazanmanın koşullarını hazırladı.

Hep söylüyoruz, bir kez daha yineleyelim. Türkiye’nin gençlere güvenerek onlara görev verecek teknik adamlara ihtiyacı var. İyi teknik adamlar, önüne geleni transfer edenler değil, gençlere güvenen, görev yaptığı kulübünün ekonomik, futbolcularının ise performansının gelişmesine katkı yapanlardır. Fatih Terim, Ozan Kabak’a görev vererek Galatasaray tarihinin temel taşlarından biri olacak gençlerden birini daha Bülent Korkmaz’ın gittiği yönde yolculuğa başlatmıştır…

15 Eylül 2018, Cumartesi 22:38
YAZININ DEVAMI

‘’Pasa dayalı oyunun mantığı nedir?‘’

Futbol oyununda pasın 1872 yılında İskoçya kulübü Queens Park Rancers tarafından icat edildiğini biliyoruz. İrikıyım İngiliz futbolcularla teması azaltmak amacıyla bulunan pas oyununun günümüzde rakibi boğma, psikolojik çöküntüye uğratma dolayısıyla fizik gücünü de aşağıya çekme amaçlı kullanıldığını da biliyoruz. Bizim ligimizde etkili pas yapmak yerine “top dolaştırmak” anlamında paslar yapılsa da, aslında fiziksel olarak heybetli oyunculardan topu uzak tutmak amaçlı bir savunma sistemidir çok pasa dayalı oyun.

Dünyanın en zor liglerinden biri olan ligimizde genellikle boylu ve kas kütlesi gelişmiş oyunculara görev veriliyor. Bu nedenle maçların geneli ya boğuşma şeklinde geçiyor ya da pas yapmak adı altında geriye ve yana oynamaya dayalı bir mücadele biçimine dönüşüyor karşılaşmalar. Pasın aslında bir savunma yöntemi olduğunun altında da şu gerçek vardır: Bir futbol takımı 30 gol pozisyonu üretip rakibe 5 pozisyon veriyorsa maçı kaybetme olasılığı vardır. Ancak sadece beş gol pozisyonu yaratıp rakibe hiç pozisyon vermiyorsa oyunu kaybetmez. İspanya 2012 de Avrupa Şampiyonu olurken oynadığı yedi maçta sadece sekiz gol atmış ama yaptığı etkili paslarla rakiplerini adeta boğmuştu.

Söz, pas oyunundan açılmışken, pasa dayalı oyunu en görkemli şekilde uygulayan günümüzdeki Barcelona’dan bahsetmemek sözü de yazıyı da eksik bırakır. Biz hep fizikli oyunculara düşkünüzdür. Oysa Barcelona’nın pas trafiğini kontrol ederek rakibin başını döndüren Deco, Xavi ve Andres İniesta’dan oluşan orta alan oyuncularının hiçbiri rakibi korkutacak bir fiziğe sahip değildiler. Üçü de 1.75 metrenin altında bir boya sahiptiler. Ancak çok teknik, çok kıvrak ve çok çalışkan olduklarından rakip onları yakalayıp fiziksel temasta bile bulunamıyorlardı.

Doğaldır ki pas oyununun gelişmesinde yaratıcı oyuncuları koruma ve arkadan müdahalelerin kart ile cezalandırılmasının, orantısız güç kullanılmasının hatta her türlü fiziksel temasın faul olarak cezalandırılma olasılığının rolü de unutulmamalı. Ancak bu konu da bizim ligimizde görev yapan oyuncular da hakemler de yeterince duyarlı değiller. VAR sadece ceza alanı içindeki olaylara ve kartlara bakıyor. Sahanın her yeri gözlem altına alınsa ligimizde çok az maç başladığı oyuncu sayısıyla bitebilir…

13 Eylül 2018, Perşembe 12:20
YAZININ DEVAMI