Arama

Popüler aramalar

‘’Topa sahip olmak mı, rakibi kovalamak mı?‘’

Topa sahip olmak mı, rakibi kovalamak mı?(1)

Bugünün futbolunun önceliklerinden biri, rakibi kovalayıp topu geri almak değil, topa sahip olmaktır. Topa sahip olmak, ne sadece orta alan oyuncularının oyun kurmasıyla sınırlı ne de savunma oyuncularının kendi aralarında amaçsız top dolaştırmalarıdır. Topa sahip olmanın en temel şartlarından birigeriden oyun kurabilmektir. Bu sadece savunmadan oyun kurmak anlamına gelmiyor, orta alanın da forvetin de gerisi vardır.

Ne yazık ki ligimizde bu anlayışla futbol oynayan tek bir takım bile yoktur. Geriden oyun kurmanın bir gereği, bekleri ileri çıkartmak olsa da, asıl önemlisi stoperlerin rakip forvetleri oyundan düşüren, onların savunmaya baskısını kıran direkt paslarla topu orta alan oyuncularına kazandırmaktır. Beşiktaş’ın durumu biraz da bu anlayışla ilintilidir. Pepe’nın kariyerine saygısızlık etmek kimsenin haddine değildir. Ama bugün için Pepe asla bir Marcello değildir.

Geriden oyun kurma 1960’lı yılların ortasına doğru başladı ve kısa süre sonra neredeyse moda oldu. Geriden oyun kurmanın atası kimdir diye bir soru soracak olursam, eminim ki hepiniz Franz Beckenbauer diyeceksiniz. İlk uygulayıcısı Beckenbauer olsa da fikir babası eski Yugoslavya’dan bir teknik direktördür.

Bayern Münih 1963 yılında teknik direktörlük görevine Yugoslav Zlatko Cajkovski’yi getirdi. Cajkovski bir altyapı tutkunuydu. Bayern’in öz kaynak düzeniyle büyüyeceğine inanıyordu. 1964 yılında Bayern Münih’in altyapısından profesyonel takıma yükselen Beckenbauer ilk maçlarını solaçık oynamıştır. Cajkovski Beckenbauer’i önce ön libero daha sonra da libero olarak görevlendirdi. Çünkü Cajkovski iyi bir takım olmanın yolunun oyunu geriden kurmaktan geçtiğine inanıyordu. Aynı yıllarda Johan Cruyff’da Hollanda’da oyunun geriden kurulmasına ilişkin fikirler ileri atarken Ajax’da bu duygu ve düşünceyle futbol oynuyordu.

Topa sahip olmak mı, rakibi kovalamak mı?(2)

Cruyff topa sahip olma ve oyunu geriden kurma konusunda ne kadar duyarlıysa, ona yakın düşüncede olan bir libero da vardı Ajax’ta. Ajax’ın ilk büyük liberosu olan Velibor Vasovic’te bir Yugoslav’dı ve rastlantıya bakın ki o da Cajkovski’nin Yogoslavya’da altyapıdan yetiştirdiği bir futbolcusuydu. İkisi de aynı kültürden geliyordu ve orta alandan savunmanın ortasına geçtikleri için, diğer savunmacıların topla oynarken tedirgin olma, ya da topla ileri çıkarken savunma oyuncularının hissettiği rahatsızlığı duymuyorlardı. Çünkü topla ileri çıkma alışkanlıklarını orta alanda görev yaparken pekiştirmişlerdi.

Geriden oyun kurma konusunda Beckenbauer’in gölgesinde kalan Velibor Vasovic özünde büyük bir liberoydu ve bunun farkında olduğunu şu sözleriyle dile getirmiştir: “Total futbolun mimarı Rinus Michels’ti. Ve ona en çok ben yardım ettim.”

1960’lı yılların ortasında Franz Beckenbauer ile geriden oyun kurma yöntemiyle başlayan “topa sahip olma” düşüncesi Johan Cruyff’un Barcelona’da gelenek haline getirdiği tiki-taka taktik ve stratejisi ile zirve yaptı. Bugün artık Cruyff’da yok, onun düşüncelerini hayata geçirecek kadar sabırlı yöneticiler ve teknik adamlar da. Hatta geriden oyun kurmaya çalışıp takımın topa sahip olma duygusunu geliştirmeye çalışan stoperler de yok denecek kadar az. Beşiktaş’ın iki stoperlerinden biri olan Pepe, Real Madrid’in efsanelerinden, diğeri ise son Dünya Kupası’nın finalistlerinden Hırvatistan’ın oyuncusu. Ancak Beşiktaş lig sonuncusu Erzurumspor’dan daha çok gol yemiş. Beşiktaş’ın kadrosu ligin en kaliteli ekibi olarak görüldüğüne göre sorun nerede?

06 Kasım 2018, Salı 14:04
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon'dan yansıyanlar…‘’

Trabzonspor bu sezon yeni yönetimi ile küçülme politikası izleyeceğini söylemesine karşın sahaya yedi yabancı ile çıktı. Burak ve Abdulkadir’i ikinci yarıda oyundan alan teknik direktör Ünal Karaman, Trabzonspor’un yabancı oyuncu sayısını dokuza çıkarttı. Trabzonspor ile benzer bir söylem ile lige başlayan Bursaspor ise söylediklerinin arkasında durduğunu kanıtlarcasına ilk on birinde yedi yerli oyuncuya yer verdi.

Dördü ilk on birinde üçü ise yedek kulübesinde olan alt yapıdan yetişme oyuncusuyla mücadele eden Bursaspor bu oyuncularına güveniyorsa geleceği güvence altındadır denebilir. Bursaspor’un 19 yaşındaki altyapı oyuncusu Burak her geçen gün yıldız olacağını kanıtlarken, Trabzonspor ile özdeşleşen Burak Yılmaz ise her geçen gün takımından kopuyor. Oyundan alındığında seyircinin gösterdiği protestoya verdiği karşılık hiçbir profesyonel oyuncuya yakışmaz. Burak Yılmaz’ın hiç de hoş olmayan davranışı en başta yerine giren oyuncuya saygısızlıktır.

Bütün bunlara karşın Trabzonspor oyuna çok güzel bir gol ile başladı. Bursasporlu Chedjou ayağındaki topu pas verirken rakibe kaptırdıktan sonra Trabzonsporluların arka arkaya dört tek pas yaptıktan sonra Rodelega ila kazandığı gol ligimizde az görülen güzel gollerden biriydi.

Bu golü atan bir takımdan çok daha iyi bir mücadele beklenir. Ancak özellikle maçın son 20 dakikasında Bursasporlu gençlerin sonucu kabul etmeyen büyük mücadelesine tanıklık ettik. Oyunun son bölümünde galibiyeti kaçıran Bursaspor’du.

Dün akşamki karşılaşmayı izlerken düşündüm. Futbolcunun yerlisi, yabancısı yoktur kalitesi vardır görüşü doğru olmakla birlikte, aslında daha doğru olan yerlinin yetişmesi ve yarışması için ne kadar şans bulduğu gerçeğidir. Bursaspor, Samet Aybaba öncülüğünde bu sorunun çözümlenmesi yönünde ciddi bir sınav veriyor, düşüncelerimizin aydınlanması için de hepimize yol gösteriyor.

04 Kasım 2018, Pazar 21:44
YAZININ DEVAMI

‘’Yine Belhanda…‘’

Maçın ilk yarısında Galatasaray’ın yaptığı hesapsız pres oyunun kaderini de belirlemiş oldu. Fenerbahçe’nin yumuşak sitilli oyuncularını oynatmamak için alanın her yerinde baskı yapan Galatasaray rakibini oynatmadı, topu kazanınca da yaptığı paslarla istatistiksel veriler açısından oyunun galibi gibi görünse de, ikinci yarıda düşen temposu yüzünden neredeyse maçı kaybediyordu.

Fenerbahçe’nin yediği ilk golde Neustadter’in ofsaytı bozması takımının kolay bir gol yemesine neden oldu. Böylesi pozisyonlarda savunma oyuncunun öne doğru atacağı birkaç adım bu tür gollerin oluşmasına engel olabiliyor. Ancak gerek Lines’in gerekse Jailson’un attığı goller derbinin heyecanına yakıştı. Maça yakışmayan ise bu iki büyük kulübün oyuncularının maçın bitiminde ortaya koydukları görüntülerdi.

Televizyondan görebildiğim kadarıyla bu çirkin, aslında son derece centilmence devam eden maç içerisinde ortaya çıkan görüntülerin başlangıcında yine Belhanda var. VAR görüntüleri sonucunda kırmızı kart görenler farklı olsa da Belhanda’nın bu karmaşadan sarı kart ile kurtulması garip geldi bana.

Maç oynanırken tribünde yaşamını kaybeden bir genç kardeşimiz hayatını kaybederken oyuncuların birbirine girmesi nasıl açıklanabilir? 20’li yaşlarda bir genç, bu oyuncuları izlerken heyecanla hayatını kaybederken onların yaptıklarının anlaşılabilir bir durum olmadığını söylemeliyiz.

Galatasaray’ın kolay kazanacağı düşünülen bir maçta galibiyeti Fenerbahçe’nin kaçırması bu iki takımın tarihsel rekabetinin ilginç yönlerinden biri olsa gerek. Ancak Fatih Terim gibi rüştünü ispatlamış bir hocanın, Galatasaray’ın kayıplarını hakemlere ya da VAR sistemine bağlaması sahadaki oyunun gidişatı ile bağdaşmadı. Terim, Galatasaray’daki son dönemdeki görevi sırasında son derece de olgun bir tavır ortaya koyuyordu. Dilerim bu tavrını değiştirmez…

03 Kasım 2018, Cumartesi 01:24
YAZININ DEVAMI

‘’Savunmadaki Dengesizlik…‘’

Galatasaray’ın, Malatya deplasmanındaki kadro dengesizliği bir bakıma takımın savunmasına da yansıdı. Denge ve kademe savunma ilkelerinin en önemli unsurlarıdır. Galatasaray gibi bir takımın sakatlıklar yüzünden eksilmesi takımın dengesini bozabilir mi? Kuşkusuz birlikte oynayan bir 11’deki eksilmeler takımın genelinde sorun yaratabilir ancak savunmada denge ve kademenin çok kolay bozulması sadece eksik oyuncular ile açıklanamaz.

Fatih Terim geçen haftalarda “şapkadan çıkaracak hayvan kalmadı” demişti. Ne var ki buna karşın yine de şapkanın içini karıştırdı ama sonucu değiştiremedi. Futbol her değişiklikten doğru sonuç çıkartan bir etkinlik değildir. Sakatlar ordusuna Belhanda’nın da katılmasından sonra Donk’u forvete alıp Ahmet Çalık’ı savunmanın ortasında Ozan Kabak ile eşleştirmesi savunmadaki tüm dengenin bozulmasına neden oldu.

Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden büyük takımların oturmuş bir oyun yapısının olması gerek. Bu yapıyı bozduğunuzda bazı karşılaşmalarda sonucu değiştirebilirsiniz, ama aynı denemelerden farklı sonuçlar edinmek her zaman mümkün olmuyor.

Kadronun en temel oyuncuları görev almasa da, ezberlenmiş, bilinen oyun yapısından ödün verilmemeli. Öncelikle savunmadaki düzen bozulmamalı. Büyük takımlar savunmadaki düzeni dengelerse mutlaka gol atmanın bir yolunu bulurlar. Ne var ki 2-0 geriye düşen bir takım dengesiz bir savunma ile maçı çeviremez.

Ozan Kabak, sanırım oynadığı beş maçta üç penaltı yaptı. Bunun önemli olduğunu düşünmüyorum. Bir genç oyuncuda ısrar etmek yaptığı hataların çok daha fazlasını kazandıracaktır takımına. Gençlere güvenmek ve onlarla yola devam etmekten ödün verilmemeli…

28 Ekim 2018, Pazar 20:56
YAZININ DEVAMI

‘’Anderlecht mi zayıf takım?‘’

Fenerbahçe ile karşılaşmadan önce Avrupa Ligi grup maçında oynadığı iki maçta da puan alamayan Anderlecht’i bize zayıf bir takım olarak tanıttı medyamız. Oysa oyunun ayrıntılarına bakıldığında Anderlecht hiç de kötü bir takım olmadığını kanıtladı bize. Savunması 23, orta alanı 24 ve forveti 22 yaşa ortalamasında olan bir zamanlar Avrupa’nın en ünlü takımlarından biri olan Anderlecht, anlaşılan genç oyuncu yetiştirmenin, Avrupa’da derece yapmaktan daha karlı bir iş olduğunu anlamış. İki golü atan Bakkali ve 19 yaşındaki Saelemaekers birkaç yıl sonra Real Madrid’in transfer listesine girerse kimse şaşırmasın.

Anderlecht’in attığı iki golün ilkinde takım oyunu ikincisinde ise bireysel becerinin tüm inceliklerini gördük. Fenerbahçe’nin gollerinde ise sarı-lacivertli oyuncuların becerisindense rakip savunmanın hataları belirleyici oldu. Fenerbahçe açısından maçın en önemli ve dikkat çekici yanı, çok fazla eleştirilen Frey’in, takımın en iyi oyuncusu olmasıydı.

Bunu söylerken attığı gol ve ikinci Fenerbahçe golü öncesinde son pası veren oyuncu olmasına dikkat çekmek istemiyorum. Fenerbahçe’yı rakip kaleye taşıyan, oyunu Anderlecht ceza alanı çevresinde olgunlaştıran, arkadaşlarına duvar olan ve rakip savunma arasına sızan arkadaşlarına gol pası veren yapısıydı Frey’i öne çıkartan.

Fenerbahçe’nin bugüne değin en temel sorunlarından biri sonucu etkilemekteki yetersizliği olsa gerek. Frey’in yükselen formu, sarı-lacivertli takımın puan kazanmak konusunda bir üst aşamaya geçebileceğini gösteriyor.

25 Ekim 2018, Perşembe 23:05
YAZININ DEVAMI

‘’Çanlar Şenol Güneş için çalıyor‘’

Türk teknik adamların en temel sorunlarından biri pas oyunu oynatırken nasıl ve hangi amaca yönelik pas yapılacağını bilememeleridir. Beşiktaş, maçın 50 dakikalık bölümünde belki de Şenol Güneş döneminin en fazla pas yaptığı bir oyun ortaya koydu. Gelin görün ki, siyah-beyazlılar pas yaparken kaptırdıkları bir top sonucunda golü yediler. Futbolun en temel kurallarından biri devreye girmişti. Ne kadar pas yaparsanız o kadar da hata yaparsınız.

Yaşı kemale ermiş bir takım olan Beşiktaş’ın, karşılaşmayı ilk yarıda kaybettiğini söylemek bilgece bir yaklaşım değildir. Siyah-beyazlı takım penaltı kaçırarak maçı kaybetmedi. İlk yarının sonlarına doğru Vagner Love’un Lens’e vermediği pas sonucunda puanları yitirdi. Love’den söz açılmışken, Alanyaspor’da yıllık 700 bin Euro’ya oynayan, futbolunun sonuna gelmiş bir santrforu Beşiktaş’a yıllığı 2 milyon 100 bin Euro’ya transfer eden kafa yapısını da sorgulamak gerekir.

Şenol Güneş futboldan ve Beşiktaş’tan öylesine kopmuş ki, penaltı atmasını bilmeyen bir oyuncuya penaltı attırıyor. Eğer bir oyuncu plase penaltı atıyorsa topa vuracağı son anda kalecinin hareketine bakar ve ayak bileğiyle kalecinin hareket ettiği yönün tersine topu bırakır. Göztepe kalecisi Beto, Oğuzhan topa vurmadan önce sağa doğru iki adım attı ve topu çeldi. Oğuzhan kaleciye hiç bakmadı.

Öte yandan, maçın hakemi Fırat Aydınus ceza alanı çevresindeki oyuncuların konumunu düzenlerken Oğuzhan ile Beto baş başa kaldı. Bir süre birbirlerine baktılar. Bu durumda psikolojik üstünlük kesinlikle kaleciye geçer. Penaltıyı kullanacak oyuncu topu alıp kaleciye sırtını dönmeli ve hakem oyuncuların konumunu düzene soktuktan sonra penaltıcı topu beyaz noktaya koymalı. Acemi organı ayak ile vuruş yapan ile usta ellerin kurtarıcılığı arasındaki ilişkidir bu karşı karşıya geliş.

Şenol Güneş’in dün akşam yaptığı değişiklikleri inanın amatör kümede hiçbir hoca yapmazdı. Benim birinci santrforum dediği Larin 83. dakikada oyuna alındı. En son ne zaman lig maçı oynadığını kimse anımsamayan Mustafa Pektemek’e kurtarıcı olarak sarıldı. Quaresma’yı 1 metre 71 santim boyu olan Love’e şişirme orta yapması için oyuna aldı. Üç santrfor ve iki forvetle ikinci yarıda tek gol pozisyonu yaratamadı Beşiktaş. Bu durum bir tek şeyi göstermektedir: Şenol Güneş’in yaratıcı bir teknik adam olmadığının. Bu durumda Şenol Güneş’in bu sezonu tamamlama olasılığı çok azdır…

21 Ekim 2018, Pazar 21:53
YAZININ DEVAMI

‘’Terim'in her yaptığı doğru mudur?‘’

Üst düzeyde rekabet içinde olan bir takımın 20. dakikada iki oyuncusunu, ilk yarının sonlarında da üçüncü futbolcusunu sakatlık nedeniyle değiştirmesi, futbolda pek karşı karşıya kalınan bir durum değildir. Serdar Aziz’in sık sakatlandığını biliyoruz. Çapraz bağ ameliyatı olduktan sonra böylesi olumsuz durumlarla karşılaştığı bir gerçektir. Ancak üç oyuncunun da rakip darbesi ile karşılaşmadan oyunu terk etmeleri Galatasaray’da dinlenme-çalışma ya da seyahat yorgunlukları arasındaki ilişkiler göz önüne alındığında bir çelişki olduğu açıktır.

İlk yarıda üç oyuncusunu değiştirmek zorunda kalan bir takımın tüm oyun kurgusunun alt üst olması normaldir. Anormal olan, koşullar ne olursa olsun Galatasaray gibi bir takımın maç boyunca tek bir gol pozisyonu bulmasıdır. Maçın ikinci yarısında oyuna alınan Lima, seçimlerinde biraz dikkatli olsaydı Bursaspor maçı birkaç farkla kazanabilirdi.

Fatih Terim, milli maç öncesindeki Antalyaspor karşılaşmasında iki stoperi santrfor oynatarak maçı kazanmıştı. Ancak, Sinan Gümüş’ün santrfor oynatılarak maçı kazanacağını düşünmek Terim’in dün akşamki maçtaki açmazıydı. Zaten Eren Derdiyok’un attığı kafa golü de, Fatih Hoca’nın yaptığı yanlışlığın göstergesi olmalı.

Fatih Terim’in yaptığı her uygulama doğru sonuç verir diye bir genelleme olamaz. Eren-Sinan seçimi bir yana artık rakipler tarafından ezberlenen Rodrigues uygulamalarına da bir çözüm bulmalıdır Fatih Hoca. Galatasaray, kaybetmesi muhtemel olan bir karşılaşmadan bir puan alarak ayrıldı. Bu maçta kaybettiği iki puanın yanında kazançları da var. Ozan Kabak ikinci kez penaltı yapmasına karşın savunmanın en iyi oyuncusuydu.

Kuşkusuz rakiplerine yaptığı girişimlerde zamanlama hatası yapması deneyim kazanılarak giderilebilecektir. Galatasaray-Bursaspor maçına ilişkin sorulması gereken soru şudur kanımca: Galatasaray sahaya üç yerli ile çıktı, Bursaspor ise üç yabancıyla. Karşılaşmada daha iyi oynayan ve iki puanı kaybeden takımın Bursaspor olması, yerli yabancı tartışması için çözüm olmasa da, karmaşık düşüncelerin aydınlatılması yolunda bir gösterge olabilir mi?

19 Ekim 2018, Cuma 23:01
YAZININ DEVAMI

‘’Milli takımın fiziği mi iyi tekniği mi?‘’

Rusya ile oynanan Uluslar Ligi karşılaşması öncesi, Türklerin tekniğinin Rusların ise fizik gücünün iyi olduğuna ilişkin yorumlar vardı. Ancak ikinci yarıda oyuna giren Cheryshev’in attığı gole baktığımızda tekniğin ne olduğuna ilişkin ciddi bir sorunumuz var gibi geliyor bana.

Bir önceki maç eleştirimde Cenk Tosun’un sona yaklaştığına değinmiştim. Santrforu geriden gelen oyunculara hiçbir şekilde pozisyon hazırlamıyorsa, kişisel girişimleri ile de sonuca yönelik herhangi bir yararlı hareketi olmuyorsa o takımın deplasmanda oynadığı bir karşılaşmada sonuç alması kolay değildir.

Ruslar aslında son derece basit oynayan bir takım. Dzyuba üzerinden geliştirdikleri ataklar sırasında Golovin’i savunma arasına kaçırarak gol arayan bir takım. Ne var ki, ilk golde bu ezberlenmiş varyasyon ile değil de, karambol pozisyondan gol kazandılar. Altı pas çevresinde rakip oyuncu göğsüne aldığı bir topu şut çekecek pozisyona getiriyorsa ve sonrasında vuruş yapabiliyorsa bu durumda savunma prensiplerine ilişkin bir sorun var demektir. Bu düzeydeki takımlarda böylesine basit goller yememek gerekir.

Ulusal takımın Rusya karşısındaki temel sorunu ne savunma ne de orta alandaydı. Forvete atılan toplar hiçbir şekilde doğru kullanılamadı. Cenk Tosun’un, Bosna Hersek maçında ortaya koyduğu performans zaten tartışmalıydı. Rusya karşısında da bir şutun dışında takıma katkısını göremedik.

Futbolda savunma yapmak kolay ama oyun yapmak zordur. Oyun yapma konusunda aşama yapmasını beklediğimiz bir Milli takım hiç kuşku yok ki geleceğin takımı olacaktır. Oynanan her karşılaşmanın geleceğe ilişkin yeni bir başlangıç olacağını düşündüğümüzde umudumuzu tazeleyebiliriz. Ancak ceza alanı etrafı ve içinde rakibe dün akşam ki gibi vuruş şansı verirsek gelecek büyük turnuvalar için sabırla beklemekten başka çaremiz kalmaz.

14 Ekim 2018, Pazar 22:39
YAZININ DEVAMI