‘’Geçen sezona dönünce...‘’
Terim’in Sneijder sonrası arayışları bir dizilişle sonlandı. Kendi söylemiyle 4-1-3-2. Ya da yaygın tanımlamasıyla orta sahada baklavalı bir 4-4-2. Bu tamamen eldeki oyunculara özgü bir diziliş. Elde ligin parlak golcüsü Burak var. Üstüne Sneijder ve Drogba gibi iki marka varsa hepsini sahada tutacak bir oyun kurgusu arar Terim. Bu yapı bunun sonucu.
Ancak Sneijder olmadığında aynı yapıyı Yekta ile tamamlamak benzer bir sonuç vermiyor. Dün ilk yarıda yaşanan kısmi sıkıntı da bunun sonucu... Galatasaray’da Selçuk’un Sneijder’in varlığıyla içselleştirdiği sol iç pozisyonu Hollandalının yokluğunda biraz yarım kaldı. Önde Yekta tam değildi. Selçuk da onu tamamlama yönünde aynı rolle donanmamıştı. Orası biraz idareten herkesin hep birlikte kotaracağı bir alana dönüştü.
Antep’in defansif olarak gayet sağlam 4-2-3-1’i Galatasaray karşısında net bir defansif bütünlük sağladı bu yüzden.
Sarı-Kırmızılılar hücum yaratıcılığı ve verimi açısından eksik kaldılar.
Bu yapıda Galatasaray’ın verdiği tüm pozisyonların kendi sol kanadından gelişi manidar. Sneijder yoksa sol kanat Selçuk için biraz lüks kaçıyor zira.
Eskiye dönüş
İkinci yarıda Emre’nin oyuna girişi Galatasaray’ı geçen seneki dizilişe yaklaştırdı. Selçuk Melo merkeze geldi Emra sola Hamit sağa gitti ve defansif bütünlük açısından daha avantajlı çünkü dengeli bir takım oldular.
İlk yarıda zayıf şutlarla da olsa Muslera’yı zorlayan Antep geriledi oyun kuramaz oldu. Önce Cenk sonra da Traore’yi oyun alarak hücum hattını yenilemeye çalışsa da Antep’in asıl sorunu orta sahada yaratılıcılık ve pas kalitesi eksikliğiydi.
Binya’nın ölümcül bir savunma hatasıyla Burak takımını öne geçirince Galatasaray daha da dengeli bir şekilde oyun merkezini biraz daha geriye çekerek pozisyon vermez oldular.
Oysa Bülent Uygun öne geçerim sonra da kontraya yatarım temel planındaydı.
Frikikler kimin?
Selçuk dünya çapında bir frikikçi. Yakından iki köşeye de vuran, uzaktan optimum güçle orta yapabilen bir duran top ustası. Sneijder olunca onun topun başına geçmesini anlarım ama Drogba’ya sıra zor gelir. Dün biri yakın diğeri uzak mesafeden iki topu baraja nişanladı. Selçuk da sadece kulübeye midahele etsinler diye baktı. Drogba taraftarın sevgilisi ama bunu yap aya hakkı yok. Büyüklük ustalığa saygı duymaktır.
Burak ve Eboue
Burak dün Eboue’ye verdiği tepkileri daha önce daha sık verirdi. Bu konuda çalıştığı üstüne gittiği çok açık. Son dönemde bunları neredeyse hiç yapmıyor zira. Dün Ebuoe’nin yanlış pasına verdiği tepki çok normal ve takım ruhuna uygun değil. Ancak Eboue’nin golcü stresini de anlaması lazım. Maç içinde karşılık vermesi anlaşılır. Fakat maçın sonuna bunu taşıması tecrübesine yakışmıyor...
‘’Başlamadan biten bir maç‘’
Orta sahada yumuşak, hücum hattında dönenleri takip etmeyen bir takım Ordu. Dün bunun da ötesindeydi. Sahaya çıkmadan kaybetmişlerdi. Oysa kendi sahasında oynarken sorun yaşayan Beşiktaş dün özellikle hücum hattında enteresan seçimlerle sahadaydı ve bu onların oyununu da etkilemişti. Niang santrforda, Mustafa sol, Dentinho sağda net bir posiyon oyunu oynuyorlardı. Yer değiştirme önceliği olmadan önde belirlenmiş poziyonlarda. Üç oyuncunun da %100’de olmayışı onları etkiledi.
Yerinde oynamayan Olcay’ı ve kendisine bir eküri bulmayan Fernandes’i de bunlara eklemek lazım. Haklarını vermek lazım, ileri 3’lünün gayreti önemliydi. Beslenebilecekleri bir kaynak bulsalar kendilerine güvenleri de iyice artabilirdi.
Bulamadılar...
Benim çoğunda olduğu gibi bir Oğuzhan takıntım yok. Ama dünkü maçta oyuna onunla başlamamayı anlayamadığımı da söylemem lazım. Belirgin bir orta saha ve savunma problemi olan Ordu’yu arkada iyice açacak pasörün o olduğu açık. Hocanın sezon boyu onu zaman zaman ikinci yarı kullanmasını anlamakla birlikte dün ilk 11’de oynatmayışının futbolda bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Futbol inat kaldırmaz. Bilgi ve esneklik gerektirir. Aybaba’da bunlar olmalı. Oğuzhan’ı çoğu maçta yedek bırakmak anlaşılır. Ama daha başlamadan kazanılmış bir oyunda, genç oyuncu bu orta sahaya karşı oyun keyfini köpürtecek, ileri ucu kendine getirecek pas kaynağı olacağı kesindir.
İnsanların bir cumartesi akşamları var. Onu sana vermelerini istiyorsan onlara sonuna kadar ne varsa vermelisin.Aybaba bunu sezon başında yapıyordu. Yine yapmalı. İnat etmemeli.
‘’Mükemmel oyun ve ah Webo‘’
Fenerbahçe, Sow ve Kuyt’tan da yardım alan çok iyi bir savunma oyunu oynadı. Ola John ve Salvio’yu, Gaitan’ın da yokluğunda ilk yarıda çok kolay durdurdular. Aykut Kocaman’ın bu lig için ideal ‘alan oyunu’ kurgusu en mükemmel şekliyle çalıştı. Çoğu zaman orta sahada pas yapmak yerine uzun toplarla Webo ve Sow’u görmek de akıllıcaydı. Sorunlu Benfica savunması onları karşılamakta ve topu yeniden oyuna sokmakta çok zorlandı.
Ofsayt ve direkler
Ziegler ve takımın iyilerinin en iyisi Gökhan’ın önündeki oyuncularla mesafeyi iyi ayarlayıp çıktıkları akınlar da son derece etkili oldu. Tek eksik zaman zaman yerleşik akına geçildiğinde bek arkasına çapraz top atma denemelerinde başarı sağlayamamaktı. Baroni ilk yarıda biraz fazla pas hatası yapınca bulunabileceğinden daha az şans yakalandı. Bunda Benfica’nın ne kadar yetenekli olmasa da organize olan savunmasının başarılı ofsayt uygulamaları da direkt etkiliydi. Ama sadece 17 ve 19’daki Sow’un pozisyonları dahi yeterli olabilirdi. Üstüne de penaltı. Ne şanssızlık! Neyseki 4’üncü direkten gol geldi Egemen’den...
Pozisyon sadakatiyle gelen...
Fenerbahçe’yi yarı finale getiren iyi, kontrol oyunu ve yüksek yüzdeyle isabet ve gol bulma başarısıydı. Bu dün yoktu. Penaltı da dahil 3 kez direğe takılmak büyük şanssızlık. İkinci yarıda Gaitan, Aimar’ın yerine girip ardından da Meireles sakatlanınca Kocaman’ın güzel senaryosunun bozulma riski ortaya çıktı. Fenerbahçeliler buna müsaade etmedi. Gole kadar baskı kurdular. Pozisyon sadakatinden hiç vazgeçmediler. Golden sonra Raul’ün yokluğu özellikle Salih’in zaman zaman amatörce hatalarında hissedildi. Hocanın Selçuk’u oyuna alması akıllıcaydı. Biraz daha önce de olabilirdi.
Fenerbahçe en iyi oyununu oynadı, farklı kazanabilirdi. Ufak strateji değişiklikleriyle final gelebilir. Topal’ın yokluğunda ümit bağladığımız Raul’ün de arka adalesinde yırtık olması kötü oldu. Ve Webo ah Webo! O nasıl bir saçma sarı kart...
Ceza zırvası... Ne yaptın Webo?
Böyle kıytırık bir sebepten cezalı duruma düşülür mü? Hakem düdüğü çaldıktan sonra topa vurup takım eksik bırakılır mı? Webo’nun son dakikada yaptığı inanılmaz bir hata. Öte yandan bu sarı kart cezasından dolayı cezalı duruma düşme durumu da başka bir saçmalık. Bu kadar uyduruk bir şeyden dolayı yarı finalden bir oyuncuyu men etmek ne kadar saçma.
Ne! Gaitan ve Lima yok mu?
Boyu ne kadar olursa olsun, ne kadar golcü olursa olsun Egemen, Cardozo tipi bir futbolcuyu Lima’ya tercih eder. Çünkü ‘civa’ oyuncuları onun için tutmak daha zor. Aynı şey Mehmet Topal için, Gaitan/Aimar tercihinde de geçerli. Hareketli Gaitan yerine bir seviye aşağısındaki Aimar daha kontrol edilebilir bir alan demek. Jorge Jesus’un bu tercileri Kocaman’ın işine yaradı. Hoca rakibinden daha iyi çalışmış.
Böyle penaltı kaçar mı?
Penaltı kaçırmak kabul edilebilir bir dönemde. Ama çerçeveyi bulamamak öyle değil. Topu dışarı atmak, direğe vurmak ancak onlarca penaltıyı atmayı başarmış bir uzmanın kaza vuruşuysa kabul edilebilir. Dünkü gibi kaçan bir penaltı edilemez. Dün beyaz noktaya gelmeden önceki yüzü zaten herşeyi anlatıyor Brezilyalı’nın. O düello için yeterli sağlamlıkta değil. Baroni fizik ve ruhsal açıdan dağınık bir dönemden geçiyor. Attığı golden sonra oyun içinde gözyaşlarına boğuluyor misal. Bu seviyede böyle zamansız boşalmalar yaşayan bir futbolcuya bu kadar kritik bir maçta böylesine kritik bir görevi vermek doğru değil. Fenerbahçe, Cristian Baroni o işi üstlendiğinden bu yana korner kalitesinde de ciddi düşüş yaşıyor misal.
Penaltı atmak özel bir iş. Takımların bu konuda uzmanlaşmış oyuncuları olmalı. Bu stoper de olabilir, kaleci de. yeter ki bir metodu olsun. Fiziksel ve ruhsal, o göreve her zaman hazır olsun. Baroni’ye gelince... Kaçırdığı penaltı neyse ki duygusal gel-gitlerinde olumlu bir etki yaptı. Raul çıktıktan sonra defansif görevini iyi yapıp takımını ayakta tuttu.
‘’"En becerili rakip"‘’
Benfica lig maçlarında 4-4-2 oynuyor. Ya çifte 6 olarak da adlandırılan bir yorumuyla... Bunda 4’lü savunma,4 hareketli hücumcu ve iki yönlü iki orta saha oyuncusu yer alıyor. Bu, daha ziyade kanat öncelikli bir oyun. Ya da baklava orta saha kuruyorlar. Yani 4-3-1-2’ye yakın bir oyuna dönüyor. Avrupa’da ise sistem 1 maç dışında 4-3-3 şeklinde dizayn edildi Jorge Jesus tarafından... Perşembe akşamı da yüzde 90 dengeli bir 4-3-3’le sahada olacaklar. Bu yüzden Lizbon derbisinde oynadıkları oyun, diziliş anlamında pek ölçü değil. Bu maçta Cardozo-Lima ikilisi sahadaydı ilk 11’de. Daha sonra Cardozo yerini genç Hollandalı Ola John’a bıraktı. 4-3-3’e döndüler. Ancak ne olursa olsun akın şekilleri değişmedi. Soldaki Gaitan ortaya geçerek Lima’yı arkadan tamamladı ve asistini de yaptı.
Birden 6. vites
Benfica’dan bahsedeceksek önce ani vites artırışlarından dem vurmak lazım. Birden orda sahada ritmi yükseltip 4’lü ya da 5’li bir geniş alan, yüksek tempo akınına geçiyorlar. Hiç abartmadan söylüyorum Barcelonalaşıyorlar. Katalanlar’ın dakikalarca yaptığını onlar maç içinde 3-4 kez 30 saniye boyunca yapıp işi değiştiriyorlar. Hemen hemen tüm lig ve Avrupa maceraları bunun örnekleriyle doldu. Ancak sonra uyutan ama oyun konsantrasyonundan kopmadan fizik oyunu devam ettiren bir futbol başlıyor. Bu oyunu uzattırmak lazım. Ve Fenerbahçe yapabilir...
Tek santrfor çıkacak
Perşembe akşamı muhtemelen sağda eski Atletico’lu Salvio, solda Twente’den gelen Ola John, santrfor arkasında süper yetenek Gaitan’la başlayacaklardır. Santrfor ise Lima olursa şaşırmam. Bu dörtlüyü tamamlayacak oyuncular da takıma kısa zamanda müthiş uyum gösteren Chelsea’den transfer Matiç ve Perez olacak. Bu, çok genç, süreklilik sorunu yaşayan ama zaman zaman sürat rekorlu akın otomatiğine sahip bir 6’lı.
Bekler dikkat
Fenerbahçe bu uyunu Topal ve Meireles’le karşılar. Ancak akın becerisinde özellikle dikkat edilmesi gereken Gökhan ve Ziegler’in stoper rolüne dönüşte yapmaları gereken. Benfica tıpkı Fenerbahçe gibi aslında 3 hatta 4 santrforla oynuyor. Salvio, Gaitan ve John’un gol becerileri çok yüksek. Onlar da Fenerbahçe gibi yüksek yüzdeli bir takım. Bu oyun, sezon boyunca bir çok takım gibi Sporting tarafından da kalabalık savunmaya rağmen durdurulamadı. Bu sene sadece evlerinde Barcelona ve dışarıda kasım soğuğunda Spartak Moskova’ya yenildiklerini unutmamak lazım... Aykut Kocaman’ın bu makineyi nasıl durduracağına dair planları var. Avrupa Ligi’nde bunu defalarca yaptı. Ancak şu ana kadar karşılaşılan en becerili rakibin perşembe akşamı Kadıköy’e çıkacağı da açık.
Savunma zaafları ve Sow
Fenerbahçe her ne kadar Luisao ve sol kanattaki Maxi Perreira’nın zaaflarından yararlanmak istese de stoperlere baskı yapmayacaktır. Muhtemelen tedbir ve markaj Matiç’le başlayacak Gaitan’ın rahat top alması engellenmeye çalışılacaktır. Bu rolde Merieles’in bir gömlek yukarı çıkması şart. Topal alan kontrolünü bu tip bir rakibe karşı yapar. Webo’nun Luisao’yla mücadelede ayakta kalabilmesi ise her şeyden önemli. Çünkü Sow eğer biraz daha hazır olursa stoper/bek bağlantı sorunlarından yararlanır.
Düşük tempo hızlı hücum
Fenerbahçe tempoyu düşük tutup hücumda hızlı davranmak zorunda. Bu ayarı bir üst seviyede tuttururlarsa sorun yok. Sarı- Lacivertliler için kritik performanslar Topal ve Meireles’in iki yönlü oyunları olacak. Hem hücum kaynağı hem de ön stoper olabilirlerse sorun yok. Bu, 210 dakikalık bir maç ve hiç acele etmeye gerek yok. 0-0 da 1-1 de kötü sonuç değil. Öte yandan 2-0’la da Lizbon’a gitseniz hiçbir şeyi garanti etmiş olmazsınız. Lazio’dan çok daha iyi ama zaafları da olan bir rakip Benfica. Konsantrasyonu, ne olursa olsun kaybetmemek lazım. Geriye düşülse bile...
‘’Güzel ve kötü oyun!‘’
Bir iyi oyun var. İstediğini alan. Bir kötü oyun var sonuca gidemeyen. Bir güzel oyun var. Hem istediğini alan hem sonuca giden. Bir de çirkin oyun var, hiçbir işe yaramayan.
Fenerbahçe bugüne iyi, doğru oyunlarla geldi. Dün güzel oynamaya çalıştı ama kötü oynadı. Eskişehir kupa maçı yazısının başlığı ‘İstediğini alıyor’du. Futbol böyle bir şey. Bir güven işi. Yaptıklarınız sonuç verdikçe güveniniz artıyor. Daha fazlasını arıyorsunuz. Hiç kuşkusuz dün Gençler karşısında sahaya çıkan Fenerbahçe bu ruh halindeydi. Güzel oynamak istediler...
Gençler hep soldan
Ayrıca 11 olarak olmasa da oyun açısından Benfica maçının bir provası olarak da görüldüğü açıktı. İyi savunma yapan, iyi bir kontratak takımına karşı net bir oyun testiydi belli ki. Gençlerbirliği hücum açısında oldukça kuvvetli olduğu sol kanadını oyunun merkezi yapmıştı.
Bazen neredeyse hiç bakmadan mesafe tanımayan toplar attılar Ermin Zec’in beklediği uca... Zec her seferinde hücum kaynağı oldu. Bu Gökhan Gönül’ü çok zorladı. Tosiç’i de maçın yıldızlarından biri yaptı.
Aykut’un ilk yarıdaki golünü tekrar ettiği ilk sayıda kornere yol açan uzak markajı ve ikinci golde stopere dönememesi bunun yorgunluğundan mı bilinmez ama şu bir gerçek: Gökhan çok yoruldu, dağıldı.
Fenerbahçe iki ofansif (ya da iki yönlü) orta sahasıyla deplasmanlarda az kullandığı bir oyunla önde oynuyordu. Ama erken gelen gol sonrası Gençler’in kontra planıyla birlikte ceza sahası önüne iyi yığılan savunması Fenerbahçe’ye uzak şutlar dışında pek şans vermedi. Ve ligi de bitirdi. Fenerbahçe çok güzel oynayarak başladığı maçı çok kötü bir oyunla bitirdi. Gençler ise güzel değil belki ama çok iyiydi...
Gençlerbirliği ve Fuat Çapa
Fuat Çapa ülkenin futbol gerçeklerini çok güzel tespit etmiş bir teknik direktör. İnandığı oyunu değil, geçerli olan oyunu iyi oynatıyor. Öne geçtikten sonra 8’li harika bir duvar ördü kendi ceza sahası ön çizgisine. Fenerbahçe’nin buraya gelmesine hiç itiraz etmedi. Konuk ekip kanada gittiğinde 3’lü bir karşılamayla hep onları ortadaki çukura çekti. Önde markajsız olan bu alana gitmeye başladı Fenerbahçe. Ancak orada da duvar vardı işte. Çapa’nın planı çok iyi işledi. Fenerbahçe hiç geçemedi.
2-5-3’e dönüş
Aykut Kocaman devre arasında işlemeyen, basit bir kontratak planına takılan oyunda bir değişiklik yapmadı. Sow’u, rakip savunmayı enine genişletme işine yarayacak olan Senegalli’yi almak için 57’yi bekledi.
Sonra, Caner sola; Gökhan, Topuz’un önüne; Kuyt, Webo’nun yanına. Fenerbahçe 3 santrforlu gibi
oynamaya başladı. 4-3-3 denebilir. Aslında 2-5-3... Ancak genç Ahmet’in detaylarla uğraştığı disiplinli savunmayı aşıp net pozisyon bulmakta çok zorlandılar. Hatta Egemen’i oraya yolladıktan sonra bile...
Caner’in ayakkabısı
Hadi önceden tespit edilemedi. Hadi ısınmada da tespit edilemedi. Hadi ilk yarının da sonu beklendi. Peki ya ikinci yarıda hâlâ kayabilmek nasıl açıklanır? Normal yürürken kayıp düştü neredeyse Caner. Aslında Kuyt’ın ve Webo’nun da durumları çok farklı değil. Rahat ayakkabı, ince taban kısa krampon seviyor oyuncular... Kabul! Ama bu kaygan zeminlerde ayakta kalma sorunu yaşama pahasına bunda inat etmeyi anlamak mümkün değil.
‘’Elini kolunu sallayarak‘’
Galatasaray’ın hızlı akın yaparak her seferinde rakip savunmayı eksik yakaladığı bir iç saha maçıydı ilk yarıda. Birçok kez ofsayta yakalandılar. Geri kalan her seferinde gol pozisyonuna girdiler. Erken gol ve doğru yerleşme, takım şeklini alma becerisiyle oyuna hakim oldular. Yılmaz Vural’ın gol sonrası önde oynama ihtirası neredeyse hiçbir işe yaramadı. Sahada iki ayrı ligin takımı vardı neredeyse. 2. dakikada bulunan gol Selçuk’un, ‘nerede ihtiyaç duyulsa, orada olurum’ zihniyetiyle hemen maçın en başında hücuma katılmasıyla başlayan bir akındandı. Sonraki Galatasaray akınlarından 3 hücumcu 2 savunmacıya karşı tablolarına hemen alıştı seyirci. 3-1’den sonra Galatasaray’ın 3 oyuncuyla ofsayta takıldığı pozisyonlar var. Bir iç saha maçında, bir şampiyonluk adayının bu kadar geniş alan bulması olası değildir, skor ne olursa olsun. Genel fotoğraf şuydu. Bilica, Drogba’yla orta çizginin 10 metre kadar gerisinde bekliyor. Galatasaray 3 kişiyle çıktığı her akında sayısal üstünlük sağlıyor. Maç çok erken koptu böylece... Elazığ 1-5-4 dizilişiyle rakip alanda oynamaya çalıştı ama üretemedi. Galatasaray yürüyerek kazandı...
Felipe Melo transfere doğru
Melo iyi de bir oyuncu. Asıl önemlisi memleket dinamiklerine hemen hakim olan iyi bir zeka Melo. Taraftarın neden hoşlandığını, ülke futbolunun neyi gerektirdiğini çok çabuk kavradı. Sezonu çok iyi kullandı. Sevildiğini, yokluğunda tribünlerin sorun çıkaracağını da iyi biliyor. Ligin ilk yarısında kaybedilenlerin sorumlusu onun formsuzluğu. Ama Schalke maçlarından bu yana öyle bir sarıldı ki işe, kazanılan her şeyde payı büyük. Dün savunmanın temel direğiydi. Terim için onunla ilgili kararı vermek çok zor olacak.
Scott Piri
Galatasaray dayanıklılığı yüksek oyunculardan kurulu bir takım. Tüm oyuncularının tüm kasları iyi çalışmış, ihtiyaçları ölçüsünde iyi çalışmış bir takım. Fiziksel olarak hangi yönde eksiklerse; o yönde iyi hazırlanmış bir takım. Fatih Terim’in en büyük başarısı bu. Dün oyuna hükmetmek isteyen; elinde ne varsa sahaya döken bir Elazığspor vardı sahada. Galatasaray ve Fenerbahçe dışında karşılarında kim olsa perişan edecek kadar oyuna sarılan bir takım. Ve mümkün olsa bu performansı sezon boyunca götürebilseler ilk 3’e girecek kadar sağlamlardı. Ama sadece sahaya yayılarak ve top çevirerek ayakta kalan bir rakiple karşılaştılar. Amerikalı bir fizyoterapist çok şey değiştirdi Türkiye’de. İstediklerinin tümünü yapabildiğini düşünmüyorum. Ama yaptıkları ülke standartlarında kaya gibi bir takım ortaya çıkardı. Sadece takım şekliyle rahatça aldılar maçı. Scott Piri Terim’in Selçuk’la birlikte en iyi transferi demiştim. Hâlâ öyle.
Selçuk ve Hamit
Selçuk’la ilgili fikrimi biliyorsunuz. O Türk futbol tarihini değiştiren adam. Trabzon’daki son senesi ve Galatasaray’a transferiyle her şey farklı oldu ülkede. Dün Drogba ve Burak’ı taşımak konusunda Hamit’in desteğiyle büyük iş yaptılar. Çok iyi yerleştiler sahaya ve rakibin cüretkârlığını boşa çıkardılar.
‘’İstediğini alıyor‘’
Jorge Jesus pazar akşamı seyrettiği oyundan sonra dün de ilk 15 dakikayı gördüğünde “Herhalde bana bir tuzak hazırlıyorlar” diye düşünmüş olmalı. Ya da seyrettiğinde öyle düşünecek.
Fenerbahçe golü atana kadar organize olmakta çok zorlandı zira. Pazar akşamı olduğu gibi pek de Europa League yarı finalisti gibi oynamıyordu. Topu yarı alanlarından hiç çıkaramadılar.
Yanal’dan baskı
Ersun Yanal önde baskının dozunu artırmıştı. 2 sebeple...
1-Pazar akşamı kaçanların verdiği hırs...
2-Rakibin zaten savunmada oyun kurmada yaşadığı zorulukların bu yeni kadroyla daha da artacağını düşünmesi.
Gerçekten de Fenerbahçe 13’te golü kalesinde görene dek rakip yarı alana geçmeye teşebbüs dahi edemedi. Eskişehir rakibinin yüzünü kaleye döndürmeyen bir 5’li ön alan presi yaptı. Zaten Emre, Salih ve Gökhan oyunda yoksa Sarı-Lacivertliler’in buna yönelik bir planı kalmıyor.
Ev sahibi hükmetti...
Erkan-Necati A.Ş. Bu dönemde Necati’nin 2 şahane pasının ilkinde Erkan 1 metreden kafayla topu dışarı attı 3’te. 13’de ise aynı ikiliden gol geldi. Bu arada Veysel’in bir de direkten dönen topu var.
Ancak golden sonra enteresan bir durum oldu. Fenerbahçe’nin bu dağınık oyun kuramayan 11’i
rahatladı.
Yorgun olan kim?
Es-Es kontrollü oyuna geçip stoperlere basmaktan vazgeçti. Bunun fiziki bir açıklaması olabilir. Pazar akşamkiyle aynı 11’le sahadaydılar. Fenerbahçe’de ise sadece Mehmet Topal. Kırmızı-Siyahlılar açısından oldukça tempolu ve gergin geçen maçın yorgunluğundan çekindiler herhalde. “Ya da Fenerbahçe’yi kontrayla daha rahat vururuz. Yemeyelim yeter ki!” fikrine kapıldılar.
Ama gerçek farklı. Mehmet Topal her ne kadar hücum bölgesinde iyi top kullanamasa da Caner’le birlikte takımı öne taşıdı. Eskişehir ise hiç kontaratak yapamadı. Fenerbahçe diğer 11’iyle kolayca oyunu ele geçirdi. Golü buldu. Golden sonra Eskişehir yine önde basmak istedi ama aynı seviyeyi tutturamadılar, pozisyonlar bulsalar da. Selçuk stoperler yaklaştı ve orada bir duvar örüldü. İkinci yarıda Eskişehir orta sahadan eksiltince Fenerbahçe her ne kadar kontra bulamasa da rahat çıktı ve ev sahibinin akın sürekliliğini kırdı. Es-Es yoruldu. Ve Fenerbahçe son zamanlarda hep olduğu gibi istediğini aldı.
İşin sırrı pozisyon sadakati
Fenerbahçe son 3 maçta toplam 6 isabetli şuttan 4 gol çıkardı. Dün de 3’te 1. Bu kuşkusuz inanılmaz bir istatistik ve başarıda direkt etken. Ancak Fenerbahçe’nin ayakta kalmasını sağlayan temel faktör başka. Bu pozisyon sadakati. Oyun merkezi nerede olursa olsun 10 oyuncu neredeyse hiç pozisyon kaybetmedenoynuyor. Kocaman’ın verimli koşu dediği herhalde bu.
Goldeki el
Golde Mehmet Topal’ın eline topun çarpması doğal olarak ilk maçta Alper’in pozisyonunu hatırlattı tribünlere ve Es-Es’li oyunculara. Her ne kadar iki pozisyon birbirinden çok farklı olsa da bu normal. İlk maçta kolun direkt olarak topa gitmesi söz konusu. Dünkü pozisyonda ise Topal’ın ayağından seken topun kola çarpması. Hakemin yorum farkı bu açıdan bakıldığında anlaşılır. Kuşkusuz buna gol diyen de, değil diyen de çıkacaktır. Pazar akşamkine ise gol demek mümkün değil.
Elle oynama kuralı
Elle oynama kuralı türlü karışıklıklar yaratıyor. İki temel mesele var.
1-Hangi elle oynamalar kartla cezalandırılacak?
2- Hücum eden oyuncunun çarpma da olsa avantaj elde edip elle gol ya da asist yapması oyunun vicdanını rahatsız ediyor. Elle gol atılabilir kurala göre. Hücum eden oyuncunun her türlü elle oynaması ve topun çarpıp gol ya da asist olması durumunda kural değişmeli. Elle kolla gol atılamamalı.
‘’Oğuzhan değiştirdi‘’
“Gökhan’a yakın oyna”
Bu belli oranda Antalya’nın Isaac’in Diarra’dan kuvvet aldığı da güçlü olduğu bir bölge... Bu tedbir sonrası Akdenizlilerin işi hücumda zorlaştı. Bu gerçek. Ancak Olcay’ın oyun merkezini bu kadar geride tutması, salt Fernandes’e kalan bir hücum organizasyonuna yol açtı. Oğuzhan oyuna girene dek. Halbuki belki de tam tersi yani, Gökhan’a Olcay’a yakın olması talimatı verilmiş olsa hem defansif bütünlük, hem de Fernandes’i yalnızlıktan kurtarma işi sağlanabilirdi.
Fernandes İbrahim ve Murat Duruer karşısında yalnız kalınca ilk yarı neredeyse boşa geçmiş oldu.
Antalyaspor’un ligin ilk yarısındaki yaratıcı futbolunun dün ilk yarıda neredeyse hiç uygulanamayışı ise Uğur İnceman’a sahada bir alternatif bulunamayışından. Beşiktaş’ın tedbirli oyununa hiçbir sürpriz yapamadılar. İki cılız şutta MacGregaor normal bir kaleci standardı tutturunca gol pozisyonu da yaratamadılar.
İkinci yarıda Oğuzhan oyuna girdikten sonra ise daha ilginç bir şey oldu. Olcay’ın golü sonrası yeniden hücumun bir parçası olması ve Veli direncinin de ortadan kalkmış olmasına rağmen Antalyaspor organize bir hücum yapamadı. Bildik kalabalık çıkışlarını denediler ama organize olamadılar. Ömer Şişmanoğlu’yla tamamlanan karambol işler dışında fazla bir şey olmadı. Oyunu yönlendirecek bir İnce’man’ aradılar... Aissati’den beklenen yaratıcılık gelmedi. Antalya ilk yarısından 180 derece farklı bir takımdı. En azından son 5 dakikadaki topyekun baskı ise başka bir hikaye.
Orta saha çıkmazı
Veli kötü oyuncu değil. Bu kadroda yer bulabilecek, sıklıkla kullanılabilecek lig için dirençli ve yararlı bir oyuncu. Ama oyunu değiştirebilen bir futbolcu değil. Oyun nasıl akıyorsa buna uygun, normal, sağlam bir pozisyon alıp işini yapıyor. Burada sorulması gereken soru şu: Özellikle Beşiktaş’ın iç saha fakirliği göz önüne alındığında ihtiyacı olan bu mu? Yoksa Oğuzhan’ın oyuna girer girmez yaptığı gibi oyuna hükmeden, değiştirmeyi bilen bir perfromans mı?
Oğuzhan rakip için kontrol edilmesi gerekn alanı büyütüyor. Kuşkusuz formayı kapmak konusunda daha inançlı, daha inatçı olması lazım. Ama belli ki teknik heyet tarafından biraz daha pohpohlanmak istiyor. Aybaba bu dengeyi bulabildi mi diye sorarsanız ‘evet’ diyemem.
Denizli Arabesk’ten çekindi
Fikret Orman gerçekten “Denizli Terim’den korktuğu için gelmedi” demiş mi? Ya da gerçekten bu şekilde mi söylemiş tam olarak? Çünkü bilirsiniz bazen bir virgül tüm anlamı bambaşka hale getirir. Son olarak duble yapmış bir teknik direktör için bu söylenebilir mi? Kendi temel prensiplerini çiğneyip sezon ortasında görev aldıktan sonra hem de. “Ben varken bu kapıdan giremez” diyen Demirören’e evet diyerek üstelik... Ben dahil hememn herkesin ağır eleştirileri altından. Taraftarın büyük bir desteğini almadan hem de...
Böyle korku olur mu?
Manisa ve Rize’de çalışmayı kabul etmiş Almanya’da alt ligde mücadele etmekten çekinmemiş, İran’a gitmiş ama 3 büyüğü şampiyon yapmış bir adamdan bahsediyoruz. Korku mu? Mustafa Denizli’nin pragmatist oyun anlayışını çok eleştirdim. Hemen her seferinde. Ama her sıkışık zamanda kısa vadeli ama köklü çözümlerde Türkiye’deki ilk tercih edilmesi gereken isim olduğunu da bilirim. Zaten ülkede sezon ortasında takım alıp şampiyon yapan tek isim oluşu bunun göstergesidir. Dolayısıyla bu tabloyu açıklamak için “Terim’den korku”dan farklı bir açıklamaya ihtiyaç var. Bu sebep yönetimin pompaladığı tavırdadır...
Denizli bu sezon Beşiktaş’a evet derdi. Bu puan fakiri ligde rakipler Avrupa’yla uğraşırken rahatlıkla da olabilirdi... Eğer hayır dediyse sebep yönetimin yolunun yönteminin ona uymamamasından başka bir şey olamaz. O yöntem bir türlü feda sarmalından çıkamamanın verdiği sıkıntıdır. FEDA 1-2 aylık bir hamle olabilir... Ama uzarsa arabesk olur. Beşiktaş yönetimi FEDA’dan çıkamadıkça arabeske saplanıyor.
Büyük takımlar arabesk değil, coşku, ritim, arzu, iddia ister. Bütçe kısmaları, adam satmaları gereken zamanlar olur. Ama asla hedefe kilitlenmekten vazgeçmezler. Denizli bu FEDA sarmalından kaçtı eğer adı kaçmaksa. Beşiktaş büyüktür. Önce bunu anlamak gerekir. Her bir oyuncunun bunu bilmesi gerekir. En başta da hocanın. Bakın ben Quaresma’nın gönderilmesini hiç yanlış bulmyorum. Ama biliyorum ki, Denizli ara transferde harcanan saçma paralarla dahi Quaresma’yı oynatırdı. Bunu ülkede bir tek o, Terim ve Güneş oynatabilir. Başkası sürpriz olur...
Denizli Ernst’i oynatırdı. Rüştü’yü bırakmaz oynatırdı. İskoç felaketine izin vermezdi. Sadece 1 santrfor ve stoperle bunu yapardı. Oğuzhan’ı odaklardı. Ve bu bütçenin en fazla yüzde 10 fazlasıyla işi kotarabilirdi.
Ben bunu Samet Aybaba’nın da yapabileceğini düşündüm. Ama bizzat Aybaba buna inanmadı. Çünkü o da FEDA sarmalına saplandı maalesef. Zirve ona inanmakla mümkün olur. FEDA’ya saplanarak değil.
Coşkuyla, iddiayla. Beşiktaş bu sene çok rahat şampiyon olabilirdi. Ama önce FEDA’ya sonra VEDA’ya daldılar. Büyüklük arabesk kaldırmaz. Coşku ister. Denizli korktuysa bundan korkmuştur. Ki buna da korku denmez cesaretsizlere inanmamak denir.









































