‘’Sırattan geçti‘’
Gümüş, pırlanta hatta altın değerinde 3 puan aldı Fenerbahçe. Galibiyeti hakeden bir oyun oynadı mı? Bence tartışılır. İlk yarıda göz açtırmadı Sivaspor sarı lacivertlilere. Yetmedi ikinci yarıda da kafa tutmaya devam etti Hakan Keleş'in öğrencileri. Fenerbahçe de kafa tutulacak şekilde oynadı zaten. İlk yarıda rakip kaleyi sadece 1 kere buldu misal Soldado'nun cılız kafa vuruşuyla.
Sivasspor maçın tamamında kendi evinde oynuyormuşcasına cüretkardı. Neden? Çünkü edilgen, reorganizeydi, panik ve stresin elinde gerim gerimdi Fenerbahçe. Yeni yetmelerden oluşmuş bir 11 giymişti adeta çubukluyu. Bir türlü sakinleşemedi, üstünlük kuramadı oyunun genelinde Sayın Ersun Yanal'ın öğrencileri. Dolayısıyla ne yaptığını bilen futbolcuyu mumla aradık sarı lacivertliler adına, taaki Mehmet Ekici oyuna girene kadar.
79'da Ayev'in adeta kaleciyle karşı karşıya kaçırdığı gol aslında Fenerbahçeli futbolcuların psikolojisini anlatmaya yeter de artar bana sorarsanız.
Bence Tolgay ısrarı artık lükse kaçıyor. Oysa ki, Jailson ve Alper Potuk'un Tolgay'dan daha yararlı olabilecekleri çok ana çok aşikar. Tamam Tolgay'ın kumaşı tartışılsmaz, bu bir gerçek. Ancak, maç eksiği ve kondisyon sorunu her futbolcunun performansı ile kalitesi arasında çelişki yaratır, bunu da unutmayalım.
Açıkçası hakedip etmediği tartışmaya açık olan bir galibiyet alarak resmen Sırat'tan geçti Fenerbahçe ve tehlike bölgesinden biraz daha uzaklaştı. Ancak altın değerindeki bu 3 puan bile Fenerbahçe'nin hala iyi oynamadığını, bir türlü takım olamadığını görmezden gelmemize asla gerekçe olamaz.
‘’Bu kez geri dönemediler‘’
Fenerbahçe'nin ilk yarıyı skor dezavantajıyla bitirmesinin ana nedeni bence Ersun Yanal'ın kadro tercihiydi. Jailson'la bir kişi eksikti mesela sarı lacivertliler. Elif Elmas ve Tolgay'ın performasları ise tam bir düşkırıklığıydı keza. Elif top kaybetmek makinesiydi, Tolgay ise dilini bilmediği bir ülkeye yanlışlıkla yolu düşmüş yabancı gibiydi bu yarıda. Robinho'nun golünde futbolcu odaklı davranan Serdar Aziz'in de dolaylı katkısı vardı sanki. Dolayısıyla koca ilk 45'i hocanın kadro tercihiyle çöpe attı adeta Fenerbahçe.
Sayın Ersun Yanal ikinci yarıya Mehmet Ekici'yle başlamakla ne denli doğru olanı yaptıysa Valbuena'yı gecikmeli olarak oyuna almakla da bir o kadar hatalı davrandı bence.
58'de İrfan Can'ın yaptığı belki tartışma kaldırır ama 62'de Arda'nın ceza sahası içindeki eli kesinlikle cezalandırılmayı hakediyordu. Hakemlerimiz bu tür pozisyonlarda standart yakalayamıyorlar ne hikmetse bir türlü. Kim bilir belki de özgür iradeleriyle değil de bilinçaltlarıya karar veriyorlar, günahı boyunlarına, kim bilir.
Oysa, 1 puanın bile çok önemli olduğu bir dönemden geçiyor Fenerbahçe. Dolayısıyla ligin ilk yarısına oranla hayli gerilemiş Elif ve Jailson'la maça başlamak, sağlam bir Mehmet Ekici ve Valbuena'yı kenarda oturtmak hiçte isabetli kararlar değildi bana kalırsa.
Başaklehir bu galibiyetle şampiyonluk yolunda çok ama çok büyük bir adım attı. Fenerbahçe ise bu mağlubiyetle ateş hattından kurtulamadı maalesef.
‘’Üç harika puan daha!‘’
Gerçeği söylemek gerekirse Sayın Yanal, Fenerbahçelilerin duygularını okşayan 11'lerle sahaya sürüyor takımını ganelde. Ancak, futbol sadece duygu ve çoşkuyla oynanmıyor günümüzde. Aksine taktiğin belirleyici olduğu maçlar oynanıyor artık günümüzde. Öyle " Ben Fenerbahçe'yim, çöplüğümün horozuyum" denilecek günler değil artık bu günler. Rakip kim olursa olsun, Süper Lig'de Moses, Valbuena, Tolgay ve Zach'ı aynı anda sahaya dürmeden önce 40 kere düşünmeniz gerek. Aksi halde dün akşam da olduğu gibi ecel terleri dökersiniz kaçınılmaz olarak, hem de dolu dolu tribünleriniz önünde.
Hoş, Vedat Muriç başta olmak üzere agresif oynamakla faüllü oynamayı birbirine karıştırdı genelde Okan Buruk'un öğrencileri. Halil Umut Meler kafası karışık şekilde yönetti bence maçı. Misal, daha ilk yarıda bile Vedat Muriç'in en az iki sarı kart görmesi gerekirdi. Evladı da olsa bu kadar çok faül yapan futbolcu hakemin sonuç değişmez, daha ilk yarıda oyundan ihraç edilirdi Kosovalı oyuncu. Çünkü, Ayev'in oyuna girdikten kısa süre sonra sarı kart gördüğü hareketin bir kaç katını yapan Vedat Muriç nedense hep hoş görüsüne mazhar oldu maalesef.
Anlaşılan, Moses'in fizikgüç sorunu devam ediyor. Zach'ın Soldado'nun golünden hemen önceki harika katkısı dışında pek bir katkı yapmadığının da altını çizelim.
Oyunda kaldığı sürece müthiş katkı sağladı Valbuena. Gencecikmiş, futbola yeni başlamış gibi oynadı dün akşam. İnsan "Keşke biraz daha genç olsaymış" demekten alıkoyamıyor kendini.
Sonuçta, Beşiktaş maçından sonra dün akşam da geriye dönüş yaptı Fenerbahçe ve ikinci yarının en flaş takımı Rizespor karşısında 3 önemli puan alarak tehlike bölgesinden bir adım daha uzaklaştı sarı lacivertliler.
‘’Derbi gibi derbi‘’
Müthiş bir derbi izledik açıkçası. Tam bir heyecan fırtınasına tanıklık ettik. Goller havada uçuştu, mücadele ve stres tavan yaptı. İlk yarıda evsahibi, ikinci yarıdaysa konuk ekip düdük öttürdü desek yeridir hani.
Fenerbahçe hayati maça bana göre biraz "Cüretkar" bir 11 sahaya sürdü dün akşam. Bunun da faturasını daha ilk 20 dakikada 2 farklı geriye düşmekle ödedi zaten. Tek pozisyon yaratmadan hem de.
Bana kalırsa Ersun Yanal ya rüya görmüş yada düş kurmuş. Dolayısıyla gözlerinde gözbağıyla gerçeğe sırtını dönmüş resmen.
Tabii böylesi bir psikoloji sizi kumanda ediyorsa çok doğaldır ki, hem gücünüzü hem de rakibinizin neler yapabileciğini enikonu analiz etmeniz mümkün olmuyor doğal olarak.
Tolgay, Zach, Moses ve Soldado...Sayın Yanal, siz de kaç kez henüz takım olamadığınızı dillendirdiniz, öyle değil mi? Bu da resmen zaaf demekken, yukardaki dörtlüyü hem de deplasmanda aynı sahaya sürmek biraz lüks değil mi? Nitekim tercihin ve analiz yetersizliğinin böylesinden ötürü doğru dürüst pozisyon yaratmadan ilk 45 dakikayı 3_0 lık skor dezavantajıyla tamamlamak zorunda kaldı Fenerbahçe.
Açıkçası, Sayın Yanal ilk yarı adına sahaya sürdüğü 11'le ya rakibin yada kendi takımının neler yapacağını veya yapamayacağını analiz edememiş ki, buda taktik zaafiyet demekti tek kelimeyle.
Şu gerçeğin de altını çizelim. Aksi halde haksızlık yapmış oluruz. Sayın Yanal ilk yarıdaki yanlışlarından dönmekle takımının ilk yarıdaki performansından ötürü mahçup olduğunu kanıtladı resmen. Dolayısıyla, ikinci yarıya Valbuena ve Ayev'le iki değişiklik yaparak takımını sahaya sürdü.
Tercihin böylesi de Fenerbaçe'yi ayağa kaldırdı ve müthiş bir geri dönüşün yolunu açtı. Şu bir gerçek, yıllarca unutulmayacak bir maçın altına imza koydu Ersun Yanal ilk yarıdaki yanlış ve ikinci yarıdaki tercihleriyle. Elbette tam tersi şeyleri de Sayın Şenol Güneş için söylemek zorundayız açıkçası.
‘’Bir düş kırıklığı daha‘’
Çok kötü başladı maça Fenerbahçe. Maalesef, çoğunlukla rakibin ekmeğine yağ sürercesine oynadı ilk yarıda deyim yerindeyse. Topu yere indirmediler, kendi oyununu oynamadı veya oynayamadı mesela. Savunmada aksadı, 3. bölgede akılcı davranmadı yahut davranamadı. Tamam, maç eksiği ve kodisyon eksiği çok Alper'in. Gene de MehmetTopal'a verdiği pas dışında kalitesinin haylş altında birr performansla oynadı. Ayev de çok etkisiz kaldı doğrusu. Keza sağda Şener, solda Hasan Ali ve Elif bir türlü gerekli katkıyı yapamadılar. Neyseki Mehmet Topal kariyerindeki en önemli golünü attı da Fenerbahçe ilk maçtaki gibi bu maçın ilk yarısında da avantajlı olarak soyunma odasına gitti.
Bu Comilli'nin hemen ama hemen defteri dürülmeli. Yaptığı transferlerin (Moses, nispeten de Jaikson hariç) hemen hepsi fos çıktı. Hele de Slimani, Benzia ve Ayev...Tanrım, düşkırıklığının bu kadarını Fenerbahçe'ye yaşatmaya kimin ne hakkı var, söyler misiniz lütfen.
Fenerbahçe ilk yarının aksine ikinci yarıya çok etkili başladı. Sanırım, bunun en önemli nedeni de Tolgay'ın Alper'in yerine oyuna dahil olmasıydı. Ancak topa sahip olmak konusundaki üstünlüğünden ikinci golü çıkaramadı sarı lacivertliler. Moses tam bir kalite, ama top kayıpları yaptı haylice ve bu kayıplardan birisinde de maalesef golü yedik.
Hiç şüphe yok ki, işin bu aşamasında Sayın Ersun Yanal'a söylenecek çok şey var. Misal, Tolgay oynayacak durumdaysa neden Alper'le başladın? Veya küçük de olsa avantajla çıkacağın bir maça insan takımını böyle mi hazırlar, bu denli edilgen maça başlayan bir takımla mı çıkar? Konuşmakla , atıp tutmakla olmuyormuş demekki bu işler. Ve ne yazık ki, aylardır maç yapmayan Zenit gibi bir takım kaşısında bile turu getirecek bir futbol oynayamadı ve maalesef Avrupa'daki yolculuğu sona erdi Fenerbahçe'nin.
‘’Bir puana şükretmeli!‘’
Tempolu ve heyecanlı bir maç izledik dün akşam. Gerçeği söylemek gerekirse 1 puana şükretmeli Fenerbahçe. Zira yaklaşık 1 saat 1 kişi eksik oynadı Konyaspor. Buna rağmen asla ezilmedi, Fenerbahçe'yle aşık atmaktan geri kalmadı yeşil beyazlılar.
Peki bu kadar uzun süre muhteşem taraftarı önünde1 kişi fazla oynadığı halde neden maçı kazanamadı Fenerbahçe? Çünkü Sayın Ersun Yanal dersini iyi çalışmamış gördüğüm
kadarıyla. Aykut Kocaman takımkarının "Antrenör takımı" olduğunu, alan ve takım savunmasını mükemmele yakın yaptığını Sağır Sultan bile biliyor artık. Ama ne yazık ki, Sayın Yanal bu gerçeği ya görmemiş, yada Aykut Kocaman'ın bu tür maçlarda ne denli strateji ustası olduğunu önemsememiş.
Fenerbahçe'nin sol kanadı öteden beri efektif değil, bunu sıradan bir futbol izleyicisi bile biliyor. Bu gerçeğe rağmen Valbuena'yı kurtarıcı olarak görmek rüya değilse bile hayal olur ancak.
Tamam, yıldız futbolculara inanmalı, onlardan verim almalı teknik adam dediğin, kabul. E, ama bu Valbuena'nın Konyaspor gibi alan ve takım savunmasını çok iyi yapan takımlar karşısında atıl kalacağını da görmeli bence Ersun Yanal kalibresindeki bir teknik direktör.
Slimani ne yazık ki, ne kendisine ödenen parayı nede kendisine duyulan güveni haketmiyor. Adam ya faül yapıyor yada ofsayta kalıyor.
Zajc için şimdilik her hangi bir yargıda bulanamıyorum. Ama Moses'i tartışmam bile. Sadece onun bildiği bir dili konuşsun yeter arkadaşları, gerisi hiç önemli değil.
İşin gerçeği şudur; Sayın Ersun Yanal'ın bazı tercihlerini gözden geçirmesi gerekiyor. Valbuena, Slimani gibi mesela. Ve dua etsinki yaklaşık 1 saat bir kişi eksik oynadı Konyaspor, yoksa kendi muhteşem taraftarı önünde bile sahadan 1 puanla ayrılamazdı büyük bir ihtimalle.
‘’Avantajlı olmak iyidir!‘’
Fenerbahçe ilk yarısını iyi ama ikinci yarısını çoğunlukla geriye yaslanarak oynadığı maçı tek farkla da olsa galibiyetle bitirdi. Elbette bu tür iki ayaklı maçlarda tek farklı galibiyetle deplasmana gitmek handikap anlamına gelir. Ancak, iki ayaklı maçlarda gol yemeden kendi sahanızdaki maçı kazanmanız da öyle yada böyle avantaj demektir. Slimani nihayet rolünü, misyonunu hatırladı ve tam bir golcü vuruşuyla gerekli olan golü attı.
Doğrusu Volkan varken Harun'la maça başlamak biraz sürprizdi. Tıpkı Valbuena'yla maça başlanması gibi yani.
Açıkçası, Harun hem kurtardığı penaltı, hem de maçın genelinde sergilediği perfornansla kendisine duyulan güveni fazlazıyla haketti.
Moses tam bir kalite. Fizik güç ve maç eksikliği zaafları konusunda zamanla biraz daha mesafe katederse Fenerbahçe'ye daha büyük katkılarda bulunacaktır.
Mehmet Topal ne yazık ki, deneyim ve kariyeriyle bağdaşmayacak amatörlükler yapıyor. Örnek mi? Yarattığı penaltı pozisyonu...
Elif Elmas'ın günlerce, aylarca gol vuruşu çalışması gerekir bence. Oyunun iki yönünü bu denli yararlı oynuyorsanız gol yapmak konusunda da kendinizi geliştirmek zorundadınız. Tabi, eğer üst düzey bir futbolcu olmak istiyorsanız,
Sadık tam bir "Cengaver"di dün akşam. Açıkçası, Fenerbahçe dün akşam ikinci yarısını biraz fazla geriye yaslanarak gol yemeden maçı kazandıysa eğer bunda Harun başta olmak üzere savunma bloğunun önemli bir başarı ve katkısının rolü hayli büyüktür bence.
‘’Bu hakemle ancak bu kadar!‘’
Fenerbahçe bu maçı 3 gün oynasa da bu hakemle kazanamazdı. Tıpkı 2006'da Selçuk Dereli'nin yönettiği Denizlispor ile Fenerbahçe'nin oynadığı maç gibi yani.
Tamam, Fenerbahçe öyle ahım şahım oynamadı. Volkan Demirel, Jailson, Serdar Aziz ve nispeten Neustader dışında "Fenerbahçeli gibi" oynayan oyuncu varmıydı veya takım olarak kazanmayı haketti mi sarı lacivertliler? Haşa, kesinlikle hayır.
Ama bütün bunlar bile Hakem Alper Ulusoy'un tartışmasız şekilde maçın en kötüsü olduğunu ve hakemin resmen maçın içine ettiğini görmezden gelmemize gerekçe olamaz.
Sadece ilk yarıda bir elin 5 parmağı kadar faül yaptı Şamil ve Mensah. Ama sarı kart bile görmedi ikisi de. Hele 41'de Mehmet Ekici'ye Şamil'in yaptığına kart vermiyorsan ve ama Isla'ya o kartı veriyorsan kusura bskma ama hemen düdüğünü duvara asmalısın Sayın Ulusoy. Demek ki, kokartını boşuna almamışlar. Ancak garabette burada karşımıza çıkıyor, ey Mhk, FİFA kokartını aldığınız bir hakeme neden ikide bir kritik maçlarda görev veriyorsunuz, yada amacınız nedir, söyler misiniz?
Tamam, Fenerbahçe maçı kazanacak denli oynamadı, ancak Alper Ulusoy dışında bir hakemle de en kötü ihtimalle 1 puanla dönerdi her halde Kayseri'den.
Hiç şüphe yok ki, maçın kaderini büyük oranda Alper Ulusoy'un berbat yönetimi belirledi. Fakat, Soldado'nun sorumsuzluğunun ve Ersun Yanal'ın gereken müdahaleleri doğru şekilde yapamamasının da maçın kaybedilmesinde önemli rol oynadığının altını çizmek zorundayım.