‘’Zararın neresinden dönülürse kardır!‘’
Deniz bitti. Tüm paydaşlar kapıya dayanan vahametin farkında artık. Eh, boşuna "Bir musibet bin nasihattan yeğdir" dememişler.
TFF Başkanı Sayın Nihat Özdemir ve Kulüpler Birliği Başkanı Sayın Fikret Orman'ın birlikte düzenledikleri basın toplantısında net şekilde ifade ettiler ki; Artık savurganlık yok, herkes ayağını yorganına göre uzatacak, olmayan parayı harcamak dönemi kapanmıştır.
Mesela limitinden fazla harcama yapan kulüp puan silmek dahil her türlü yaptırımla karşı karşıya kalacağını bilmeli ve bu acı gerçeği bilerek adımlarını atmalı.
Limit aşımından ötürü transfer yasağı alan kulüp eğer başına buyruk davranmaya ve transfer yapmaya devam ederse aldığı oyunculara lisans alamayacak, TFF buna izin vermeyecek.
Bütün bu önlem ve benzerleri de zorunlu olarak mali disipline harfiyen uymaya yol açacak ve böylece 3, bilemedin 4 yıl sonunda kulüplerimiz karaya ayak basmış olacak.
Zaten çoğu kulübümüz geçmiş yıllara oranla bu transfer sezonunda har vurup harman savurmuyorlar, daha dikkatli davranıyorlar tanık olduğumuz gibi.
Aslında kulüplerimizi şu an içinde çırpındıkları bataklığa getirip bırakan eski yönetici ve başkanların bu sorumsuzluklarının hasabını vermesi gerekir bence. Kca koca vaadlerle işbaşına gel, sorumsuzca kulübünü borç yığının altına sok, sonra da arkana bakmadan çekip git. Olmaz, olmamalı. Çünkü kulüp yöneticilerinin büyük çoğunluğu kendi iş ve şirketlerinde çok başarılı olmuş insanlardır. Dolayısıyla şirketini yönetirken titizce yaptığı plan ve proğramı, gösterdiği özeni kulübünü yönetirken göstermemiş demek ki, çoğu yönetici. Bu özensizlik de maalasef kulüplerimize dününü bile aratacak boyutlara varmış ve uzun yıllar sürüp gitmiştir. Ne yazık ki, kulübünün sırtından maddi, manevi hazlar yaşamış başkan ve yöneticilerin renk aşkı kavramı insanı üzüyor, kulüplerini ise perişan ediyor.
Gerçeği söylemek gerekirse, Trabzonspor'un şimdiki başkanı tarhi bir adım attı. Sayın Ahmet Ağaoğlu'nun mealen "Kulübün borçundan o borcu yaptıranlar sorumludur" şartı tüm kulüpler adına geçerli hale gelir umarım.
Neyse, gene de enseyi karartmayalım biz ve zararın neresinden dönülürse kardır diyelim.
‘’Bilime inanmak zorundayız‘’
Maalsef taşınamayacak boyutlara ulaştı kulüplerimizin sırtındaki borç yükü artık. Gaziantepspor amatör kümede şu anda, Eskişehirspor'un kaç sezondur verdiği onur mücadelesi hala içimde bir sızı, Samsunspor, Sakaryaspor, Kocaelispor ve daha nice kulübümüzün kendi tarihleriyle çelişen dramları da malumünüz.
Peki neden isyanımıza yol açan bu görüntüyü çaresizce izliyoruz veya bu kahredici sonuç nasıl oldu da bize nanik yapıyor yıllardan beri edebsizce? Çünkü kulüplerimizi yönetenler ( istisnalar dışında) kulübünün çıkarını değil kendi ikballerini gözeterek yöneticilik yaptılar ne yazık ki. Elbette "Kötü yöneticilik" adı altında sayılacak çok uygulaması var hemen çoğu kulüp yöneticisinin. Ama bence kulüplerimizin artık taşıyamayacakları düzeyde borç altına girmelerinin en önemli, hatta birinci nedeni onlarca yılı kapsayan transfer hovardalığıdır. Çok eskilere gitmeye gerek yok. Fenerbahçe'nin Mehmet Topuz'a saydığı 8 milyon dolar hiç aklımdan çıkmıyor mesela. Hoca mı "İlla alın" dedi, tabi ki hayır. Sayın Aziz Yıldırım egosundan ötürü onur meselesi yaptı. Ya Galatasaray'ın Veysel Sarı ve Tarık Çamdal'a körü körüne saydığı bir başka deyişle sokağa attığı milyon dolarlar...
Ve görünen o ki, yanlışta ısrar ediyor hala çoğu kulübümüz. Bilime sırtını dönüyor gene kulüplerimizi yönetenler. Asla tartışılmayacak gerçek şudur; takviye veya transfer hocanın görüş ve önerilerine göre yapılmalıdır. Hele de oyun şablonu var ve sisteme inanıyorsa teknik direktör. Bakın, Barcelona'da harikalar yaratan Messi kendi ulusal takımında çoğunlukla sıradanlaşıyor.
Yahu koca Ortega'ya doğru dürüst forma vermedi Lorant. Dolayısıyla takviye yapılacak yerlere, yapılacak transferlere kesinlilke teknik direktör karar vermelidir. Hoca hangi oyuncunun aradığı partnerin kim olduğunu ve ne tür özelliklerdeki arkadaşlarıyla performansına ulaşabileceğini en iyi bilen kişidir veya en azında bilmelidir. Hele de şampiyonluğa oynamak mecburiyeti bulunan bir takımı çalıştırıyorsa. Çokca tanık olduk, kaliteli futbolcudur, 4_2-3_1'le oynar düşkırıklığı yaratır, ama 3_5_2'yle oynadığında tribünleri de yanında oynayan futbolcuları da hazların salıncağına bindirir. Dolayısıyla, hele de bu çağda hocaya rağmen transfer yapılmamalı, güne oynamktan vazgeçilmeli artık.
‘’Anlamakta zorlanıyorum!‘’
Bir teknik direktörün iddialı olması şart. Hele de Fenerbahçe gibi bir kulüpte çalışıyorsa. Ancak, en iddialı bir hoca bile fotoğrafın tamamını görmezden gelerek, koşullardaki eksi ve artıları yok sayarak "Önümüzdeki sezon şampiyon olacağız" diyemez, dememeli.
Müthiş bir hesapsızlık size nanik yapar aksi halde, tıpkı şu anda olduğu gibi yani. Özür dilerim, bağışlayın ama anlamakta zorlanıyorum bu kadarını.
Sayın Ali Koç bilimi, yani bilimsel şekilde bir organizasyonu vaad ederek ezici bir çoğunkukla başkanlığa seçildi. Ama maalesef başkanlığında 1 yılı geride bırakırken tam aksi uygulamalarına tanıklık ettik Başkanın. Comolli ve yaptığı transferlerin tamımına yakını bir düşkırıklığından öteye geçemedi ne yazık ki. Keza istikrar vaadi de öğle.
Altyapının başına büyük iddialarla getirdiği İspanyol futbol adamı David Badia seneyi devriyesini bile göremedi.
Elbette Fenerbahçe'nin şu anda karşı karşıya bulunduğu sorunlar uzun yılları kapsayan politika ve uygulamaların ürünüdür, bu tartışılamaz. Dolaysıyla sihirli değnekle bile çözülemez problemleri var sarı lacivertlilerin.
İyi de gerçeği olduğu gibi görmeden, onları yaratan nedenleri ve bu problemlerin panzehirini bulmadan sorunu değil çözmek, sadece büyütürsünüz. Yani hem başkan, hem de teknik direktör güne oynamaktan, bilime sırtını dönnekten süratle uzaklaşmak zorundadırlar.
Uefa'yla sorun var. Soldado gitmiş, Şener, Mehnet Topal ve Roman ayrılmış, Skrtel'in durumu muamma. Frey'den umudu kesmişsin, keza Alper, Barış ve (Ersun Yanal kakeci Altay Bayındır'ı ısrarla istediğine göre) Berke Özer'den de.
Peki geçen sezonun tamamında düşkırıklığı yaratmiş bir kadrodan bile bu kadar oyuncu ayrılmış, gerekli takviyeler yapılmamışken üstelik Uefa'nın finasal faır play anlaşması da orada duruyorken, Sayın Yanal ne hakla ve neye güvenerek önümüzdeki zezon adına daha şimdiden şampiyonluk vaadinde bulunuyor?
Yada bu kadar namüsait şeye karşın şampiyonluk vaad etmek hiç gerçekçi geliyır mu size? Sizi bilmem, ama ben anlamkta zorkanıyorum olup biteni.
‘’Dilerim israf sezonu olmaz!‘’
Yeni transfer zezonu başladı. Dilerim adına uygun şekilde tam bir transfer, yani eksiklerin giderildiği, nokta atışların yapıldığı bir sezona dönüşür bu yeni süreç. Çünkü yıllardır transfer zezonları tam bir israfa dönüşüyor maalesef ülkemizde. Mühendislik, gerekli takviye yerlerde sürünüyor sizin de tanık olduğunuz gibi. Hem de kulüplerimizin genelini kapsayacak ve insanın içini acıtacak boyutlarda.
Misal, Ozan Tufan tam 7 milyon euroya transfer edildi. Volkan Şen, Tarık Çamdal, Veysel Sarı, Orkan Çınar... Say say bitmez güne oynamak adına kulüplerimizin çöpe atılan paraları. Sonuç, hem o gencecik yetenekli futbolculara, hem de kulüplerimizin can çekişen bütçelerine resmen acımasızca yazık edildi.
Yanlış anlamayın, elbette her transfer "cuk" diye oturmaz. Yani bazen kimi transferler bütün iyi niyetinize rağmen düşkırıklığı yaratabilir. Fakat bizde olup biten böyle değil ki.
Gerçek şu, genelde ehil insanlar kulüplerimizi yönetmiyor. Ekosu şişkin, bilime sırtını dönmüş, maddi ve manevi çıkarları adına kulüplerimizi sıçrama tahtası olarak görenler çoğunlukla başkan ve yönetici oluyor kulüplerimizde. Adam, teknik direktörü daha belli değilken birden fazla oyuncuyu transfer ediyor. Hocanın inandığı bir sistem varmış, aldığı o oyuncular hocanın sisteminde yararlı olamazlarmış, umru değil, çünkü bilime inanmıyor, kulüp sevgisi de pürü pak değil.
Anıları önünde saygıyla eğiliyorum Sayın Süleyman Seba'nın, Sayın Özhan Canaydın'ın keza Sayın Ali Koç'un kulüplerine saf bir sevgiyle bağlılıklarından zerre şüphe duymadım. Ama Sahjn Ali Koç'un Comilli konusundaki muhafazakar tutumunu bu has sevgiyle bağdaşmadığı da aşikar işte.
Geçen sezon 16 futbolcu transfer ederek 400 milyon liraya yakın harcama yaptırdı Fenerbahçe'ye Fransız sportif direktör. Sonuç tam bir hezimet. Sayın Koç "Comilli futbolcudan anlamıyor" diyemezsiniz, diyor, haklı. İyi de futbolcudan anlamanın maddi ve manevi faturası bu kadar ağır mı olur, tanrı aşkına.
Berke Özer'i alıyor sonra gidip Uefa'yla ffp'layden ötürü başı belada olan Fenerbahçe'ye milyonlarca euro bir fatura daha çıkararak Harun Tekin'i aldırıyor. Bu mu yani futbolcudan anlamak. Peki, Volkan Demirel ve Harun Tekin'in forma giydiği maçlarda gencecik Berke kalede olsa Fenerbançe bundan fazla gol mü yerdi acaba?
‘’Rüya gibi...‘’
Oyunu bu denli üst düzeyde iki yönlü oynadı her halde ulusal takımımız. Zeki Çelik, Fanatik Gazetesi'ndeki röportajında "Galibiyet için oynayacağız" demişti, amma da abartıyor ha demiştim içimden. Haksızlık yapmışım demekki.
Pozizyon vermeden Fransa'ya karşı ilk yarıyı 2-0 önde bitirmek nesiller boyu anlatılacak bir hikayedir bence. Baş rolde Kaan Ayhan ile Hasan Ali vardı kesinlikle. Ama Merih Demiral, Zeki Çelik, Dorukhan Toköz, Cengiz Ünder, İrfan Can Kahveci, Mahmut Tekdemir ve diğer oyuncularımız da Kaan Ayhan ve Hasan Ali Kaldırım'la yarıştılar resmen üstdüzey performans segilemek adına. Tabii ki, kritik anlarda sahneye çıkan Mert Günok ve mücadele adına oyunununu iki yönlü olarak zirveye taşıyan Kenan Karaman'ı da unutmayalım. İnancın, güvenin ve kenetlenmenin yıllar yılı belleklerden silinmeyecek pozunu verdi dün akşam Konya'da tek kelimeyle Şenol Güneş'in öğrencileri. Kime karşı mı? Şu ana kadar hiç yenemediğimiz Son Dünya Kupası Şampiyonu Fransa'ya karşı. Anlayacağınız, Avrupa'nın en kaliteli ve zengin kadrosu karşısında göğsümüzü kabarttı işte bu müthiş çocuklar. Rüya dediğimiz tam da bu yani.
Açık konuşalım, eğer maçtan önce eğer "Beraberlik verelim, olur mu?" dense her halde "Hayır olmaz, biz yeneriz Fransa'yı" diyecek kişiye rastlamak mucize olurdu kanımca.
Üçte üç yaptık sonuçta. Hem de gurubumuzun en güçlü takımına karşı. Ne diyelim, yolunuz açık Sayın Güneş, devamını getirirsiniz dilerim sevgili çocuklar, teşekkürler yürekten hem de.
‘’Yetki kimde?‘’
Sayın Ersun Yanal, Antalyaspor maçından sonra mealen şöyle dedi: "Önümüzdeki sezon şampiyonluk şarkıları söyleyeceğiz, kendi bestemizi de kendimiz yapacağız."
Çok büyük bir iddiada bulunuyor, tavizsiz şekilde hem de. Şüphesiz iddialı olacak, zaten olmalı da Fenerbahçe gibi bir kulüpte teknik direktörlük yapan insan.
Ancak kadronun kalite sorunu vardı geçtiğimiz sezonda bildiğiniz gibi ve biraz da bu nedenle sezonun önemli bir bölümünde küme düşmek potasında gezinip durdu Fenerbahçe. Dahası kalite sorunu bulunan bu kadrodaki en önemli oyunculardan Soldado veda etti, Skrtel'in durumu ise hala muamma.
Dolayısıyla yeni sezonda şampiyonluk şarkıları söyleyebilmenin olmazsa olmaz koşulu önemli takviyeler yapmaktır. Oysa UEFA'yla finansal fair play sorunu yaşıyor. Yani öyle her dilediği oyuncuyu almak da olası değil en azından şimdilik Fenerbahçe için.
İkincisi, gerekli takviyeleri yapabilmek adına fair play sorunu aşılsa bile kalite sorununu aşacak futbolcuların alınacağına kim karar verecek? Bir başka deyişle kadronun kalitesini yukarıya çekecek futbolcular konusunda son sözü söyleme hakkı kimin?
Davul şu anda Sayın Ersun Yanal'ın boynunda. Ama görüldüğü kadarıyla hala Damien Comolli olası transferler için yurt dışında mesai yapıyor. Bu da tokmağın Fransız sportif direktörün elinde olduğunu kanıtlıyor. İyi de Sayın Comolli'nin geçen sezon yaptığı transferler tam bir düş kırıklığı yaşatmadı mı camiaya? Reyes'ten Ayew'e, Benzia'dan Slimani'ye aldığı paranın, kendilerine beslenen umudun karşılığına denk düşen performans ve sorumluluk sergileyen oldu mu?
Açık açık konuşalım; eğer Fenerbahçe, Sayın Yanal'ın iddia ettiği gibi yeni sezonda şampiyonluk şarkıları söyleyecekse, kadro kalitesindeki sorunun aşılması bir zorunluluk değil mi?
Peki ya takviyelerde son söz Sayın Comolli'deyse, bu sorunun aşılamayacağı da daha şimdiden belli değil mi?
Not: Gönlünüzce bir bayram geçirmenizi diliyorum tüm kalbimle.
‘’Artık geleceği planlamalı Fenerbahçe‘’
Fenerbahçe'nin elindeki tek santrafor Soldado da (nedenini bilmiyorum ama) dün akşam sahaya sürülmedi. Yani koca Fenerbahçe santraforsuz maça başladı ve devşirme bir 9 numarayla oynamaya mahkum edildi.
Peki, golcü adına bu kadar seçeneksiz kalınmışken (Sayın Ali Koç'un da hayran kaldığı) sezon boyunca harikalar yaratmış Yusuf Mert Tunç şimdi oynamayacaksa ne zaman oynayacak Sayın Ersun Yanal, söyler misiniz, lütfen?
Sezon finalinde açıkçası heyecan tavan yaptı resmen. 3 takımın da kümede kalabileceği ama küme de düşebileceği bir hafta yaşadık. Keza lig altıncısının belirleneceğine de sahne oldu dün akşamki son hafta maçları. Ve kaderin cilvesi kazananın ligi altıncı sırada bitireceği bir maça çıktılar Fenerbahçe ile Antalyaspor. Dolayısıyla (sezonun büyük bölümünde küme düşmek kaygısı yaşayan) Fenerbahçe maçı 3-1 kazanınca ligi ilk 6 içinde tamaladı. Böylece kabus gibi geçen bir sezonu Avrupa Kupaları'na katılmak ihtimalini cebine koyarak tamamladı sarı lacivertliler.
Aslında sezon adına Sayın Ali Koç'tan Ersun Yanal'a, Ayew'den Volkan Demirel'e kadar eleştirilebilecek çok kişi ve söylenecek çok şey var. Ama bana kalırsa geçmişten ders almak, geleceği iyi planlamak zamanıdır şimdi artık. Dolayısıyla tribünlerin dün akşam Mehnet Topal'ın belli bir grup taraftar tarafından ıslıkkanmasını yadırgadığımı söylemek zorundayım. Çünkü Fenerbahçe taraftarı eğer ille de birilerini ıslamak istiyorsa o kişi asla Mehmet Topal veya başka bir futbolcu değil, olsa olsa o kişi Damien Comolli'dir, lütfen yanlış adres ve sokaklarda dolaşmasın kimse.
‘’Ders dolu bir sezon‘’
Fenerbahçe için hayati önem taşıyan bir maç değildi hiç şüphesiz dün akşamki karşılaşma. Halbu ki, BŞB Erzurumspor adına çok daha önemliydi ve hatta denebilir ki ayakta kalmak veya hayata tutunmak anlamı ifade ediyordu dünkü 90 dakika.
Dolayısıyla ilk yarıda topa daha fazla sahip olduğu halde ancak yarının son çeyreğinde rakip kalede bir kaç tehlike yaratabildi Soldado'yla sarı lacivertliler. Ama bu tehlikelerin birinde Fenerbahçe'nin organizasyon sorumlusu Zach, diğer ikisinde de Bosna Hersek Milli takımının da kalesini koruyan İbrahim Sehic Erzurumspor'un kalesi adına devleştiler.
Zach demişken, Sloven futbolcunun şu ana kadar gösterdiği performansla pırlantayı bırakın bakır olduğu bile tartışılır bence.
Tabii böyle bir durumda Fenerbahçeli futbolcularla kümede kalmak için çırpınan Erzurumsporlu futbolcuların psikolojisi arasındaki zıtlığı da görmek lazım. Tamam, Fenerbahçe gibi takımların forması her koşulda iddia taşır ve kazanmaya oynar. Ancak kim ne derse desin amaçtan yoksun ve kaygısız olunca konsantrasyon sorunu doğal olarak ayaklarına dolaşıyor insanın.
Erzurumspor bu mağlubiyetle işini hepten zorlaştırdı kümede kalmak adına, gerçek bu maalesef. Dikkatinizi çekmiştir sizin de. Her kim istikrarı önemsememişse sorunların girdabından kurtulamamıştır.
Akhisarspor, Erzurumspor, Bursaspor, Göztepe... Hangi takım şu anda küme düşmüş veya kümede kalmak için çırpınıyorsa dikkat edin hepsi de istikrarı küçümsemiş, futbolcu ve teknik direktör konusunda popülist davranmışlardır.
Umuyor ve diliyorum ki bu sezon her kulübümüz ve yöneticimiz adına kulakta küpe haline gelir.