‘’Arsenal umut veriyor‘’
İngiltere’deki Covid vakalarının artışıyla birlikte Premier Lig’de birçok maç ertelenirken, Leeds United – Arsenal mücadelesi hafta sonu oynanan tek karşılaşma oldu. Oldukça tek taraflı geçen mücadelede Leeds United, Covid sebebiyle olmasa da sakatlıklar sebebiyle en kilit oyuncularından mahrum kaldığı için oldukça zayıf bir kadroyla Arsenal karşısına çıktı. Öyle ki Leeds yedek kulübesinin tamamı kendi akademilerinden gelen oyunculardan oluşuyordu. Deplasmanda kazanma sorunu yaşayan Arsenal, ayağına gelen bu fırsatı geri çevirmeyerek üç puanı alırken deplasman galibiyeti hasretine de son vermiş oldu.
Bielsa’nın inadı
Bielsa takımları hem çok gol atan hem çok gol yiyen, topa sahip olmak isteyen, iyi kurgulanmış takımlardır. Zaten Guardiola ve Pochettino gibi en üst seviye teknik direktörler, Bielsa’nın bu ilham verici oyunu sebebiyle onun için övgüler sıralar. Ancak Bielsa’nın Leeds’i geçtiğimiz sezon ne kadar özel ve beklentileri aşan bir performans sergilemiş olsa da bu takım Championship’ten skoru da düşünen, yediği gol sayısını azaltan, zaman zaman 1-0’a bağladığı oyunlarla Premier Lig’e yükseldi. Şu anda faydacı bir anlayış yerine inatla o ince ayarlı oyun planından taviz vermeyen Bielsa, bunu başaracak oyuncuları sakat olduğu için son iki maçta kalesinde 11 gol gördü. Adam adama markajdan bu maçta da vazgeçmeyen Bielsa maçı daha ilk 30 dakikada kaybetti. İlk yarısı 3-0 biten maçta Arsenal ikinci yarıda tempo düşürmese, skorun M. City maçındaki seviyelere gelmesi çok da imkansız değildi.
İstikrarlı kadro yapısı
West Ham maçı 11’inden hiçbir değişiklik yapmayan Arsenal, sakat oyuncularının da kadroya dönmesiyle birlikte sağlam bir yapı ve iyi de bir oyun göstermeye başladı. Özellikle takımın oturması ve birlikte oynama alışkanlığı kazanması açısından belli bir 11’in oluşması Arsenal için pozitif noktalardan biri. Arsenal için pozitif noktalardan bir diğeriyse, Leeds’in ne kadar eksiği ve sorunları olsa da maçı bu kadar kısa sürede çözüp skoru ele almasıydı. Normalde rakiplerine önde basmayan Arsenal, Leeds’in M. City maçında ön alan baskısında düştüğü durumu göz önüne alarak bu maç özelinde ön alan baskısıyla başladı ve tehlikeli bölgelerde topu kazanarak fırsatlar yarattı. Sadece ilk yarıda kaleyi bulan 11 şut atan Arsenal, ilk yarıda 3 gol atmış olsa da çok daha fazlasını yapabilecek fırsatları yaratmayı başardı. İkinci yarıda yedikleri gole kadar tempoyu düşürüp maçı bitirmeye çalışsalar da tecrübe eksikliği onlara bir penaltı golü yedirdi. Sonrasında Leeds biraz tempo yükseltmeye çalışsa da rakibine diş geçirebilecek güçte olmadığından kalesinde bir gol daha gördü.
Potansiyel vaat eden bir çekirdek
Arteta’nın bu sezonki en büyük başarısı bu kadar genç bir kadroyu bir oyun planına odaklayabilmesi. Özellikle ilk 3 maçında aldığı yenilgilerle ligin son sırasında kendini gören bir takımın zihnen dağılmasını önleyerek tekrar yukarılara tırmandırmak göründüğünden çok daha zor bir iş. Çoğu 23 yaş altı oyunculardan oluşan bu kadro, tecrübe kazandıkça çok daha dişli olabilecek iyi bir çekirdek. Odegaard’ın oyunda olduğunu her an fark ettiren pasları, gollerin atılmasındaki en önemli detaylardan bir tanesi. Martinelli bulduğu en ufak fırsatta defans arkasına attığı koşulardan son iki maçta iki gol buldu. Yapılan ataklarda dönen ribauntları sürekli toplama çabası da bu maçtaki diğer golünü getirdi. Smith-Rowe’un oyuna sonradan girdiği iki maçta da gol bulması yine takımdaki odaklanmanın bir başka göstergesi. Yıllar sonra ilk defa bir yapı oturtmayı başaran Arsenal, yakaladığı bu oyuncu grubuyla gelecek için ümit veriyor. Arsenal kadrosundaki mevcut oyuncuların gelişmesinin yanında sonradan ekleyeceği birkaç iyi oyuncuyla birlikte sonunda eski görkemli günlerine dönebilecek potansiyel bir yapının temellerini atmayı başarmış görünüyor.
‘’Chelsea yarıştan kopuyor‘’
Yeni yıl temposunda sıklaşan fikstürle birlikte İngiltere Premier Lig’de sezonun en zorlu virajı olan bu dönemden minimum hasarla çıkmak, şampiyonluk yolundaki en önemli noktalardan biri. Özellikle Covid vakalarının artmasıyla beraber tatil edilen veya bazı oyunculardan yoksun çıkılan maçların sayısı artmaya başladı. Chelsea - Everton maçı ertelenen maçlar arasına girmese de son anda Lukaku, Werner, Havertz ve Callum Hudson Odoi’nin kadrodan çıkarılması Covid taşıyor olmaları şüphesi uyandırdı. Karşılaşma da bu eksikler üzerinden okunabilecek bir şekil aldı. Forvet oyuncularından bir anda yoksun kalan Chelsea, maça her zamanki gibi 3-4-3 formasyonuyla başlamasına rağmen, ileri üçlüsü Mount – Pulisic – Ziyech şeklinde kuruldu. Yoğun bir topa sahip olma oyunu oynayan Chelsea yüzde 80 topa sahip olma oranı ile maçı bitirdi. Ancak bu pas oyununun etkisini artıracak fiziksel açıdan güçlü ve pas istasyonu olabilecek ileri uç oyuncusunun olmaması Chelsea’nin net pozisyon bulmasını zorlaştırdı. Kaleyi bulan 10 şutu ve 2.95 gol beklentisine rağmen yüzde yüz gol fırsatı denilebilecek üç ya da dört pozisyon bulan ancak bunları değerlendiremeyen Chelsea, pozisyon üreticiliği konusunda da yetersiz kaldı.
Everton’da sakatlık krizi
Everton Covid’den tamamen uzak kalmış ancak çoğu ilk 11 oyuncusu olan 9 oyuncusundan sakatlık sebebiyle mahrum kalmış bir takım. Şu anda oynayamayan oyuncuları düşünüldüğünde belki de ligin en zayıf olan Everton, 60 dakika boyunca tamamen kendi birinci bölgesinde bekledi. Bu süre zarfında hiçbir şekilde hücum aksiyonu planlamayan hatta en uçtaki oyuncusu Simms’i bile defansif eforu ile değerlendirmek gereken bir maçtı. Everton, Chelsea’yi o kadar geride karşıladı ki Chelsea savunma hattı Everton yarı sahasına geçmekle kalmayıp orta yuvarlağı da gerisinde bırakacak şekilde konumlandı. Chelsea topu kaptırsa bile rakipteki 60-70 metrelik mesafeleri hızlı bir şekilde kat edebilecek tek ismin Iwobi olması, sadece ona dikkat etmenin temel alındığı kolay bir savunma anlayışını yanında getirdi. Ancak hücumda akın sürekliliğini sağlasa da hücumda yaratıcılık konusunda eksik kalan Chelsea bulduğu birkaç pozisyonda da gününde olan Pickford’ı geçemedi.
Maçın kırılma anı
Dakika 62’de yapılan Simms - Dobbin değişikliği oyunun çehresini değiştiren an oldu. O dakikaya kadar tamamen geride bekleyen Everton, bu değişiklikte sonra ileri çıkmaya hatta önde basmaya başladı. Ancak aniden kaptırılan bir topla kalesinde golü gördü. Bu golün hemen sonrasında Everton, maç boyu hiç tehdit yaratamadığı Chelsea kalesine bir duran top organizasyonuyla golü bırakınca maç sonunda yine kapanan ve tempoyu düşüren Everton, bu kadar çok eksiğiyle Chelsea’den 1 puanı kapmayı başardı.
Chelsea’nin oyun verimini artırabilecek bir fikir
Chelsea bu maç özelinde hiçbir ileri uç oyuncusu yokken özellikle böyle kapanan bir takıma karşı Pulisic’in yerine fiziğiyle top tutabilecek ve pas istasyonu olabilecek Loftus-Cheek’i en uçta deneyebilirdi. Onun yerine Mount’u merkeze ve kenara da Pulisic’i koyarak aynı 11’i farklı şekilde daha verimli değerlendirilebilirdi. Yani hücum hattı Pulisic - Loftus Cheek – Ziyech şeklinde kurulabilirdi. Israrla verimsiz bir şekilde Pulisic’in yeteneklerinden faydalanmamak yerine böyle bir yola başvurulabilirdi.
Chelsea şampiyonluktan kopabilir
Chelsea’nin sezon başında puanları almasını sağlayan savunma gücü zayıflamış durumda. Hücumdaki üretim problemi de buna eklenince Chelsea’nin puan kayıpları artmaya başladı. Artan Covid vakaları sebebiyle Premier Lig’in tatil olması durumu da gündemde ancak böyle bir şey gerçekleşmezse zirvedeki Manchester City ile arasındaki puan farkı iki maça çıkan Chelsea, oyun ve skor alma problemleri ile bu yoğun fikstür biterken şampiyonluk yarışından kopmuş olabilir.
‘’Arsenal'ın gençlik ateşi‘’
Londra derbisinde karşı karşıya gelen Arsenal ve West Ham United Şampiyonlar Ligi potası anlamına gelen dördüncü sıra için mücadele ettiler. Tempo ve oyun kalitesinin beklentiye göre düşük olduğu bir maç ortaya çıkarken, Arsenal hem büyük bir rakibini yenip puan tablosunda rakibinin üstüne çıkmış oldu hem de Liverpool ve Chelsea’ye özellikle ikinci yarılarda büyük sorun yaşatan rakibine maç boyu hiç inisiyatif vermeden kazanarak savunma anlamında tatmin eden bir galibiyet almış oldu.
Martinelli’nin kadroya girişi
4-2-3-1 dizilişi ile sahada olan Arsenal’da bu sezonun parlayan ismi Smith-Rowe’u ilk 11’de görmemek biraz şaşırtıcı olsa da mantıklıydı. Aubameyang’ın disiplinsiz davranışları sebebiyle kaptanlıktan alınarak kadro dışı bırakılmasının ardından Lacazatte’in kadroya girişiyle birlikte denklemden bir golcü oyuncu çıkmış oldu. Sahada oynayan ilk 11’e baktığımızda Lacazette’in arkasında oynayan orta sahaların hepsinin zayıf yönü skorerliği. Ne Saka ne Odegaard ne Smith-Rowe skor katkısı yüksek oyuncular değil. Bu sebeple Lacazette’in dışında skor tehdidi olan bir oyuncuyu oynatmak önemliydi. Bu sebeple oyunda olan Martinelli, Arteta’nın ne kadar doğru bir karar aldığını attığı golle göstererek hocasının yüzünü kara çıkarmadı. Smith-Rowe oyuna girdikten sonra skor yaparak kendisinin bu yönünü gösterse de Martinelli gole daha yakın bir ayak olarak çok daha fazla fırsat bulacaktır. Kısa vadede Smith-Rowe ve Odegaard forvet arkası pozisyonu için forma rekabetine gireceklerdir.
Arsenal’ın savunma başarısı
Xhaka’nın sakatlıktan dönüşünün ardından orta sahadaki direnci oldukça artan Arsenal, Partey ile birlikte bu noktada güçlü bir yapı oluşturdu. West Ham karşısında da bunu yapan Arsenal, özellikle Antonio ve Bowen gibi fiziksel üstünlüklerini kullanan oyunculara karşı merkezde oldukça sağlam durarak West Ham’a hiç fırsat vermedi. Arsenal’ın West Ham gibi ligin en hızlı pozisyon bulan takımlarından birine karşı hiç sorun yaşamadan maçı bitirmesi, savunma anlamında ne kadar iyi bir iş çıkardığının göstergesi. Bu sezon sekizinci kez kalesini gole kapatan Arsenal savunması bu anlamda oldukça iyi iş çıkarıyor. Hücumda ise her genç takım gibi üretkenlikte sorun yaşıyorlar. İlk yarıda Lanzini’nin kanatta yarattığı zafiyeti kullanarak pozisyonlar bulsalar da skoru elde edemediler.
West Ham’ın savunma sıkıntısı
West Ham’da Ogbonna’nın ardından Zouma’yı da kaybetmek savunmada merkezinde büyük bir defekt oluşturdu. Zouma’nın hava topu ve fiziksel gücü, Ogbanna’nın liderliği ve savunma organizasyonunu kaybedince West Ham’ın savunmada seviye düştüğünü söylemek çok zor değil. Martinelli’nin golünde stoper Dawson kararsız kalarak biraz öne çıkınca arkasına sızan Martinelli, kolay kolay skor olmayacak bir maçta Arsenal’ı öne geçirdi. İlk golün yüksek oranda kazananı belirleyeceği bir maçta bu gol Martinelli’nin güzel bitirişine rağmen Dawson’un büyük hatası sonucu gelmiş oldu. Sonrasında West Ham biraz daha risk alırken gelen Coufal’ın kırmızı kartının ardından Fabianski, penaltıyı kurtararak takımını maçın içinde tutsa da ilerleyen dakikalarda gelen ikinci gole engel olamadı.
Hedef Şampiyonlar Ligi
Bu sezon Arsenal’ın attığı 23 golün 10 tanesi 21 yaş ve altı oyunculardan geldi. İyi bir çekirdek yakalayan Arsenal gelecek için umut vadeden iyi bir yapı kuruyor. Zaman zaman kırılmalar yaşayan bu genç takım zaman geçtikçe çok daha iyi bir takım olacağının sinyallerini veriyor. Bu sezon özelinde ilk üçü yakalamak kolay değil ancak dördüncü sıradan son Şampiyonlar Ligi biletini hedeflemek Arsenal için oldukça iyi bir hedef gibi görünüyor.
‘’Guardiola'dan Bielsa'ya 7 gol‘’
Manchester City – Leeds United karşılaşması, iki kurt hoca Guardiola ve Bielsa’yı karşı karşıya getiren beklentilerin yüksek olduğu bir maçtı. Manchester City’nin geçen sezon oynadığı iki Leeds maçından sadece 1 puan çıkarabilmiş olması aslında maç önü beklentisinin neden yüksek olduğunu anlatan en önemli faktörlerden biriydi. Özellikle Leeds’in topla oynamaya çalışarak kurguladığı oyun planı, bize bu sezon Manchester City’e karşı sürekli geçiş oyunu kovalayan takımların aksine onları yenmek için başka bir yol olup olmadığını göstermesi açısından bir fikir verecekti.
Mevkisiz oyun
Bu sezon ilk defa kadrosunda net bir eksik gördüğümüz Manchester City maça iki beki Walker ve Cancelo olmadan başladı. İki oyuncunun da orta saha katkıları düşünüldüğünde bir zayıflık yaratıp yaratmayacağı merak konusuydu. İki bekte Stones ve Zinchenko ile başlayan Manchester City, aslında beklerinin yokluğunda zayıflık yaşayıp yaşamadığını anlayacak kadar bir süre geçmeden maçı kırmayı başardı. Dizilişi olmayan bir takımın nasıl olabileceğini en iyi anlatan maçlardan birisi oldu. 3-0-7 gibi bir dizilişle oynadı desek çok da yanlış olmaz. Stones, Dias ve Laporte’un geride kaldığı ve kalan herkesin hücumda olduğu bir oyun planı vardı. Net bir santraforu olmayan bu takımda herkesin hem orta sahada hem hücumda görevi var. Akışkan ve hiç kimsenin durağan olmadığı sürekli rakip savunma dengesini bozmak için hem ileri hem geri koşular atan City’li oyuncular erkenden bulduğu skorlar sayesinde erkenden maçı bitirince, başta Bielsa olmak üzere tüm Leeds takımı iyice oyundan düştü. Normalde ilk yarıyı en az iki farkla önde kapatan bir City, bu sezon defalarca yaptığı gibi ikinci yarıyı rölantiye alarak maçı bitirir. Ancak Pep, hem De Bruyne ve Grealish gibi bir türlü kendine gelememiş oyuncuların bu maçta kendine gelmesi hem de genel averajı yükseltme şansı ortaya çıkınca tempoyu düşürmedi. Her şeye rağmen bu skorun gelmesindeki en büyük sebep Leeds’in maç sırasında maçı bırakmasıydı. City’e karşı oyunu bıraktığınız anda neyle karşı karşıya kalınabileceğini de çok net bir şekilde gördük.
Leeds’in adam markajı hatası
Leeds United hezimet denilebilecek bu sonucu alırken aslında kötü bir zamanda çok formda bir M. City ile oynadı. Yüksek maç temposunda çok az oyuncuyla sahada kalabilen bu sebeple de yorgun olan Leeds maç boyunca City’nin yüksek temposuna cevap veremedi. Bu sezon istediği sonuçları bir türlü alamayan Leeds bir türlü tam kadro sahaya çıkamadı. Bu maçta da Bamford ve Phillips gibi önemli oyuncuları başta olmak üzere 6 oyuncusu sakat olan Leeds’te stoper krizi de devam ediyor. Sağ bek Ayling’i stoperde oynatmak zorunda kalan Bielsa, sağ bek mevkisinde de sorun yaşadı. Topu geriden oyuna sokmak isteyen Leeds, eksiklerinden dolayı burada oynayan oyuncu profilleri gereği bu noktada zayıf kaldı. Karşısında da City gibi bir takım baskı yapınca da iyice çuvallayan Leeds ya topu tehlikeli bölgelerde kaptırıp kalesinde pozisyon gördü ya da uzun vurarak topu doğrudan City’li oyunculara verdi. Leeds bu durumla karşılaşan ilk takım değil ve bu duruma bir çözüm sağlanabilirdi. Ancak bu skorun asıl sebebi Leeds’in uyguladığı birebir adam markajıydı. Özellikle City gibi oyuncularının belli pozisyonu olmayan bir takıma karşı birebir adam markajı tamamen oyuncularınızın pozisyonunu kaybetmesine sebep oluyor. En uçtaki oyuncuların bile zaman zaman kendi yarı sahasından oyun kurulumuna yardım ettiğini düşünürsek, nispeten orta saha üçlüsü diyebileceğimiz Rodri, De Bruyne ve Bernardo’nun defans arkasına sarkmalarında demarke pozisyonda kalmaları doğallaşıyor. Bu sebeple kritik hata diyebileceğimiz bu plan Bielsa’ya pahalıya mal oldu.
‘’Hatalar zinciri‘’
Geçen hafta oynanan Rizespor maçı 11’inden sadece Berisha/Serdar Dursun değişikliğiyle başlayan Fenerbahçe, maça son derece istekli ve galibiyet hedefli çıkmıştı. Pereira ilk defa bir önceki haftanın başlangıç kadrosuna bu kadar yakın bir kadroyla sahadaydı. Bu sezon alınan en net galibiyet sonrası kadroyu bozmamak belki başka bir teknik direktör olsa kabul edilebilirdi ancak burada söz konusu teknik direktör her rakibe göre farklı bir kadro çıkaran Pereira olunca çok da kabul edilebilir olmuyor.
3-5-2 görünümlü 5-2-3’ün getirdiği orta saha zayıflığı
Sezon başından Trabzonspor maçına kadar net bir 3-4-3 oynayan Fenerbahçe, sonrasında ya bir dörtlü savunma sistemiyle ya da 3-4-3 gibi görünen bir 5-2-3 ile oynuyor. Modern futbolda orta sahaların hem niteliğinin hem de niceliğinin önemi göz önünde bulundurulduğunda, Gaziantep FK karşısında oynanan oyun taktiksel açıdan oldukça zayıftı. Her maça farklı bir kadroyla çıkan ve bunun sebebini de rakibe göre bir kadro çıkarmaya dayandıran Pereira bu maç kadro seçimiyle çuvalladı. Hatasız oynayan bir Gustavo olsaydı bile bu maçı o kadar kolay kazanamazdı. Gaziantep bu ligin en iyi savunma yapan takımlarından biri ve çoğunlukla gömülü bir beşli savunma hattıyla oynuyorlar. Orta saha ve hücumda toplamda 5 oyuncusu kalan rakibine karşı Fenerbahçe’nin kendi bölgesini 7 oyuncuyla savunması hücumdaki yetersizliğin ana sebeplerinden biri. Crespo-Gustavo ikilisindeki bir oyuncunun yerine oyunu daha iyi yönlendirebilecek Sosa veya Zajc başlamalıydı. Orta saha merkezinde ileri üçlü ile gerideki 7 oyuncunun bağlantısını sağlayacak, pas kalitesiyle öne çıkan bir oyuncu her zaman olmalı. Ancak hepsinin ötesinde Fenerbahçe’ye üçlü görünümlü beşli savunma oynatan Pereira, kanat beklerini çok daha ofansif kullanmaya başlamalı. Günümüz futbolunda ne kadar çok orta sahanız varsa o kadar güçlü oluyorsunuz çünkü bütün olay orta sahadaki oyun üstünlüğünde bitiyor. Bu yüzden iki kanat bekinin de orta saha katkıları oldukça önemli. Hem kanatlardan destek alamayan hem de hücum üçlüsüyle bağlantıyı kuramayan orta saha sadece iki kişi kaldığı için o kadar geçirgen bir yapıya sahipti ki Gaziantep topu her aldığında tehlike yaratmayı başardı.
Bireysel hatalar
Erol Bulut maç öncesi açıklamalarında ‘rakibimizin hatalarından faydalanmak istiyoruz’ derken bu kadarı aklına gelmemiştir. Gaziantep önde bile basmayan sadece pas kanallarını kapatmaya çalışan bir takım. Ancak maç boyunca bunlara bile gerek kalmadı. Fenerbahçe oyuncuları o kadar çok bireysel hata yaptı ki bu hatalarla maçı kazanmak mümkün değildi. Gustavo’nun hatasıyla gelen moral bozucu bir golün ardından Fenerbahçe oyundan düştü. Crespo ve Mesut’un Fenerbahçe’deki en iyi performansları olmasa maç Gaziantep’in lehine bir yöne doğru evrilebilirdi. Oyun olarak sezonun iyi maçlarından bir tanesiydi ancak bir büyük takımın savunmada bu kadar çok bireysel hata yapması oyunun önemini sıfıra indirdi. Özellikle Trabzonspor’un yenildiği bu haftada maça normalden daha konsantre bir takım beklerken, bu kadar çok bireysel hata hiç normal değil ve büyük bir mental sorunun işareti olabilir.
Takım üzerindeki baskı
Fenerbahçe bu sezon birçok kez kendisinden iyi oynayan rakiplerine karşı kaybetti. Ancak bu maç onlardan biri değil. Bu maçı Gaziantep’in çok iyi hazırlığı ve üstün oyunu kazanmadı, Fenerbahçe’nin bireysel hataları kaybetti. Pereira’nın sezon başındaki hırsının yerini üzerindeki baskının aldığı çok net görülüyor. Bu baskı oyunculara da geçmiş ve bireysel hata olarak kendini gösteriyor. Bu sebeple Fenerbahçe yönetiminin teknik direktör konusunda bir aksiyon alması şart. Ya hocayı değiştirmeliler ya da hocanın üstündeki bu baskıyı sıfıra indirerek geçmişi unutup temiz bir sayfa açmalılar.
‘’Planlı beraberlik‘’
Ligde işleri istediği gibi gitmeyen Galatasaray, Avrupa’da Şampiyonlar Ligi’nde gelse şaşırmayacağımız rakiplerin olduğu gruptan namağlup çıkıyor. Bunun birkaç nedeni olsa da en önemli sebebi odaklanma. Fatih Terim’in de oyuncuların da bu sezon tek odağı Avrupa Ligi. Grubun ilk maçlarından iyi puan toplanmasıyla gelen özgüven ve takımın sahip olduğu kaliteli geçiş oyunu Avrupa’daki bu başarının en önemli sebeplerinden ancak hepsinin temel sebebi Avrupa için bir hedefin olması ve bu hedefe odaklanılmış olmasıydı.
İyi savunmayla iki tur birden
Lazio maçı daha önceki beş grup maçına göre daha farklı seyreden bir maçtı. Genelde Galatasaray’dan gördüğümüz savunma hattını geride kurarak rakibi üstüne çeken ve kaptığı toplarla hızlı bir şekilde karşı kaleye gitmeye çalışan oyun yerine 0-0’a bağlanmak istenen bir oyun vardı. Galatasaray’ın planı izlerken sıkılınılan, oyun temposunun asla yükselmediği bir maçtı. Lazio her ne kadar topla oynasa da asla tehlikeli bölgeye giremedi hatta ofsayt olan pozisyonu çıkarırsak maç boyunca kaleyi bulan tek bir şut bile atamadı. Rakip her ne kadar formsuz bir dönemden geçiyor olsa da kalitesi belli bir seviyede olan iyi bir takım. Bu yüzden maç öncesi bu oyunu kurgulayabilmek kolaydı ancak dikte edebilmek zordu ve Galatasaray bunu başardı. Hücumda belki hiç etkili olunamadı ama planlanan oyun düşünüldüğünde bu durum bu maçlık kabul edilebilir. Çünkü alınan bu skor bir değil iki tur birden getirerek Galatasaray’ı Avrupa Ligi’nde 16’ya bıraktı.
Transfer döneminin önemi
Şu an için her şey yolunda gitse de bu takımın sorunları unutulmamalı. Son 16’ya kalmış bu takım için önemli bir devre arası transfer dönemi var. Tüm gücünü yaptığı iyi savunmasından ve geçiş oyunundan alan bu takımın bu oyundaki defolarını gidermesi şart. Özellikle tempolu ve savunması zayıf olmayan bir sağ beke ve savunmayla orta saha bağlantısını sağlayacak geriden oyun kurabilecek bir orta saha oyuncusuna ihtiyacı olduğu çok açık. Bu defolarını giderdiği takdirde kötü olmayan kuralarla beraber Avrupa’da Galatasaray’ın önü oldukça açık görünüyor.
‘’Real Madrid tecrübesi‘’
Şampiyonlar Ligi’nde D grubu liderliği için karşı karşıya gelen Real Madrid ve Inter karşılaşması günün belki de en heyecan uyandıran maçıydı. Son 5 karşılaşmasını kazanan İtalyan devinin, son 7 karşılaşmasını kazanan İspanyol devine karşı yine galibiyet almak zorunda olması aslında maçın bütün hikayesini değiştirdi.
Benzema faktörü
Real Madrid’in en önemli oyuncusu Benzema’nın bu maçtaki yokluğu şüphesiz maç öncesi düşündürücüydü. Özellikle ileride top tutma ve oyun ileri taşınırken pas istasyonu olabilme becerileri, en az onun gol vuruşları kadar önemli. Nitekim maç içersinde de Benzema’nın yokluğunun maç içerisinde Real Madrid hücumunu ne kadar sınırladığını bariz bir şekilde gördük.
Başarılı karşılama oyunu
Maça galibiyet parolasıyla başlayan Inter olunca baskılı bir şekilde başlayan taraf da onlar oldu. Topu mümkün olduğunca ayağında tutup pozisyonlar yaratmaya çalışan Inter bir türlü Real Madrid savunmasında boşluk bulamadı. İtalyan ekibinin önde baskısını Modric ve Kroos gibi pas kalitesi yüksek oyuncularıyla kıran Real Madrid, oyunun yüksek başlayan temposunu da düşürmeyi başardı. Skorun avantajıyla bir karşılama oyunu oynayan Real Madrid üzerine çaresizce gelmeye çalışan Inter’e hiç boşluk vermeden yaptığı savunma sayesinde rakibini yıldırmayı başardı. Savunmada kaptığı topları hızlı bir şekilde kanattaki atlet oyuncularıyla karşı kaleye götürmeye çalışan Real Madrid bunda nispeten başarılı oldu. Özellikle Vinicius Junior bu akınlarda biraz daha iyi karar verebilse ev sahibi ekip maçı erkenden koparabilirdi.
İki füze iki gol
Özellikle iki takımın da isabetli şut çekmekte zorlandığı ilk yarıda, devre sonunda iki takımın da kaleyi bulan birer şutu vardı. Inter tarafında Dzeko’nun zayıf bir kafa vuruşu olan bu top, Real Madrid tarafında Kroos’un ceza sahası dışından attığı füze olunca ev sahibi ekip ilk yarıyı 1-0 önde kapattı. Aslında iki ekibin de birbirine devre boyunca üstünlük sağlayamadığı ancak kaliteli bir vuruşun maçın kaderini belirlediği bir ilk yarı oldu. İkinci yarıda ise Inter’in hamleleri bir türlü rakibine üstünlük sağlayamadı. Oyuncu değişiklikleri yapılsa da plan aynı kalınca, oyuncu değişiklikleri sadece kaliteyi bile düşürdü denilebilir. Barella’nın oyundan atılmasından sonra tamamen oyundan düşen Inter, hızlı çıktığı anlarda bile hücumda çoğalamadığı için bir türlü akın sonlandıramadı. Topu da ayağında tutmaya başlayan Real Madrid oyun temposunu iyice düşürerek tamamen oyunun kontrolünü eline aldı. Bir başka beklenmedik ceza sahası vuruşuyla farkı ikiye çıkaran Real Madrid maçı aslında o anda bitirdi.
Real Madrid’in savunma ve orta sahadaki tecrübesi oyunu tutarken, hücumdaki tecrübesizliği skorları bulmasını engelledi. Inter içinse yerleşik savunmalara karşı hücumda yeni varyasyonlar üretmesi gerektiğini gördüğümüz bir maç oldu.
‘’Fabrika ayarlarına dönüş‘’
Fenerbahçe’nin Ç. Rizespor karşısında farklı olacağı kadrolar açıklandığında bile belliydi. Üçlü savunmaya geri dönüldü ve sezon başında düşünülen ideale yakın bir kadro sahaya çıktı. Bekleri olmayan bu takıma zorla dörtlü savunma oynatma inadından vazgeçilip işler tamamen Pereira’ya bırakıldığı zaman işlerin ne kadar değiştiğini gördük. Lig sonuncusu rakibine karşı oynadığı oyun tabii ki bir ölçüt değil ancak son 5 maçına göre sadece bedenen değil zihnen de sahada olan bir takımla birlikte taktiksel olarak da bir plan ve oynanmak istenen belli bir oyun vardı.
Yeniden üçlü savunma
Ligin en iyi savunma hattı olan Szalai, Kim, Tisserand’ın önüne Crespo ve Gustavo’yu koyarak önce savunma güvenliğini sağlayan Fenerbahçe, kolay kolay rakibine fırsat tanımadı. Yine savunmada boşluk vermemek adına sezon başından farklı olarak bu maçta önde şok pres uygulamak yerine rakibini ikinci bölgede karşıladı. Sezon başından beri Fenerbahçe’nin en büyük sorunu olan skoru da erkenden elde edince işler daha da kolaylaştı. Ancak ilk 60 dakikada bu takımın en büyük problemi hücumda çoğalmaktı. İleri üçlünün dışından hücuma katkı veren tek oyuncunun Ferdi oluşu bu problemi yarattı. Elit üçlü savunma takımlarında orta sahaların yanında sol ve sağ stoperler bile hücuma çıkarak dörtlü savunmalardaki bekler gibi katkı verirler. Böylece hem hücumda sayısal üstünlük sağlanırken hem de rakibin dengesi bozulmuş olur. Nitekim Szalai’nin ileri çıkışları 1-0 devam eden maçın farka gitmesini sağlayan en önemli nedendi.
Gelişmeye açık bir takım
Fenerbahçe sahada bir planla oynadıkça kendine geldi, kendine gelince ne kadar iyi bir takım olduğunu hatırladı. Dakikalar ilerledikçe hem takımın hem Pereira’nın kendine güveni arttı. Güven arttıkça da takım aşırı savunmacı kimliğinden sıyrılıp sezon başındaki gibi stoperlerini bile hücuma gönderen kimliğine büründü. Fenerbahçe bu şekilde oynamaya devam ettiği takdirde hiçbir kulvarda iddiasını kaybetmeden uzun bir süre mücadele edebilir.