Arama

Popüler aramalar

‘’Rüştü affedilmesin...‘’

Trabzonspor maçında Bülent Yıldırım tarafından kırmızı kart görüp, haksız yere oyun dışı bırakılan Rüştü’nün hâl ve tutumu, gerek orta hakeme gerekse yardımcı hakeme karşı, takdirle karşılandı. Hele müsabakadan sonra yaptığı açıklamalar Fair-Play’e aday bir davranış biçimi olmuştur.
İşte bizim Beşiktaş duruşu dediğimiz bu. Helal olsun Rüştü’ye. Adamlığını bir kez daha ispat etti.
Ancak Sinan Engin başta olmak üzere birçok kişi Rüştü’nün affedilmesi ve ceza almaması yönünde seferberlik ilan etmiş. Ben aynı kanıda değilim. Samsunspor kalecisi Kerem ve Macaristan kalecisi örnek gösterilse bile FMT talimatları der ki, “Kırmızı kart gören oyuncu ilk resmi müsabakada oynayamaz.”
Bakın şimdi, Türkiye Profesyonel Ligi’nde 1000’in üzerinde maç var. Bir de amatör kümelerdeki 72 bin müsabakayı dahil edersek, sıkıntı başlar. Bir sezon içinde bu müsabakaların 300’e yakını naklen verilmekte. Diğerlerinde; birinci lig, ikinci lig, üçüncü lig ve amatör kümelerde ne haksız kartlar ne skandal olaylar gündeme geliyor, yazılmıyor bile.
Yani, Rüştü televizyonda göründü diye kişiye özel af olmaz.
Beşiktaş bugüne kadarki dik duruşunu yine göstermeli. Bir Rüştü’nün affından dolayı bundan sonra yaşanacak skandallar da önlenmeli. Rüştü’nün affı için, Türk Futbolu adına Beşiktaş bu işten vazgeçmeli.

Erdoğan sus artık!
Ortada hiçbir yönetici bulamadıkları zaman sizi arıyorlar, siz de bayılıyorsunuz. Sayısı bende saklı birçok toplantıya katılmadınız. Konunuzun dışında her şeye maydanozsunuz. Del Bosque ve Tigana davasını elinize yüzünüze bulaştırdınız.
Trabzonspor maçından sonra hangi bilgi ve birikiminizle sahanın içine girip, yabancı hakem talebinde bulunuyorsunuz? Hakem camiası zaten diken üstünde. Beşiktaş’a yapılan yanlışlıklar ortada. Ortamı niye geriyorsunuz? Lütfen oturduğunuz yerde oturun, etrafınızdaki yalakaları bırakın. İtibarınız da elden gidiyor.

Köpekleri istiyoruz!
Televizyonda birbirleriyle kanlı bıçaklı olan Talabani ile Barzani’nin şerefsiz bölücü örgütüyle ilgili açıklamalarını dinledim. Türkiye’ye değil teröristleri, “Kedi bile vermem” diyorlar. Biz zaten kedileri istemiyoruz ki. Kediler nankör hayvanlardır. Biz köpekleri istiyoruz. Verdiler, verdiler... Vermediler mi? İşte o zaman hazır kıta bekleyen “KURTLARIMIZLA, KARTALLARIMIZI” göndereceğiz.

24 Ekim 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İkinci Pancu vâkâsı!‘’

Hakemler, takımlar daha doğrusu spor ailesinin hepsi; ‘Biz bir aileyiz lütfen saygılı olalım’ diyorlar. Beşiktaş takımı da sahaya ‘Sağlıklı bir kalp için ailece kenetlenelim’ pankartı ile sahaya çıktı. Düşünün sağlıklı bir kalp, bu hakemlerle nasıl olsun. Dün sadece Baki Tuncay Akın’ın hatası değil. PAF maçında da Murat Yiğit adlı hakemimiz sanki kopyaymış gibi Beşiktaş takımından maçı alıp Trabzonspor’a verdi. Üstelik Beşiktaşlı futbolculara saha içinde hakaret ederek. Aslında 79. dakikada da Beşiktaş’ın emeğine saygısızlık. Bobo olmasa 3 puan gidecekti.
Olumsuz olduğu zamanlar hep Burak Yılmaz’a dokunuyorduk. Eğer bu kardeşimiz dünkü gibi hakemle, rakiple oynamayıp her pozisyonda yerde kalmadığı müddetçe kim oyununa bir şey diyebilir. Şapka çıkartılır, ‘forma da benim hakkımdı’ der, hakkıdır da... Ama dünkü Burak’ın...
Roller değişmişti. Hatırlayacaksınız geçen sezon aynı şekilde Beşiktaş 2-0 galipken 3-2 maçı vermişti. Dünde seyirci olsa da, olmasa da farketmezdi. Bu Trabzon’a ne oldu? Bir şeyler olmuş. En azından rakibi oynamasa da oynatmıyordu. Ama dün gördük ki, Trabzonspor’un adı kalmış yadigar. Dünkü galibiyette Bobo’yu tebrik ediyorum. Fazla top gelmedi ama bu gergin ortamda tereddütsüz Rüştü’den eldivenleri alıp kaleye geçtiğinden. Delgado, Cisse, İbrahim Toraman, İbrahim Üzülmez, Gökhan Zan, Nobre, Burak ile beraber iyilerin içindeydi. Ancak Tello’yu ayrı bir yere koyuyorum. İş ahlakı, dersini bu kadar iyi çalışmış, haddini bilen bir oyuncu son yıllarda Beşiktaş’a az geldi. Liverpool maçı öncesi iyi bir moral oldu.

21 Ekim 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yapmayın!‘’

Basın toplantısında Numan Ceyhan’ı çok sıkıştırdık. Başı da ben çektim. Benim konum Fulya’ydı. 3 ay önce Fulya hakkında yazdığım yazıda, Şan Öktem Tesisleri’nde 25’e yakın Anadolu’dan gelmiş ve burada kendilerine her türlü imkanlar sunulmuş, öğrenciler var demiştik ve bu oyuncuların hepsinin de milli olduğunu da belirtmiştik. Beni korkutan bir gerçek var ki; abartmadan söylüyorum, tesislere gelirken ve içine girerken, çoğunlukla tedirgin oluyorum. Şan Öktem Tesisleri’nin yanındaki plazalarda yapılan ‘kompresör’ çalışmaları 5-6 şiddetindeki depremin sarsıntısını yaratıyor.
Aylar önce yazdığım gibi o binanın yıkılması gerektiğini ve plazalardaki 3 katın boşaltılıp, yönetimin de buraya gelip, yeni yapılacak tesislerde, altyapıyla altlı-üstlü ve sorunsuz bir şekilde işlerin yürüyeceğini yazdık. Ayrıca yılda 2.5 milyon dolar civarında bir gelir getiren plazanın satılmasından yanayım. Satıştan gelecek parayla da banka borçları temizlenir sanırım.
Ama ben geliyorum, Numan Ceyhan’ın söylediklerine. Asıl fikir ayrılığımız burada oldu. Altyapının buradan tamamen çıkartılacağı, binanın yönetime devredileceği, altyapının da Ümraniye’ye yerleşeceğini söyledi. Geçen dönem PAF’lar zorla Nevzat Demir’de çalıştırılıyor. Sinan Engin’in katkılarıyla geçen hafta Gençlerbirliği PAF maçı ilk kez orada oynandı. Peki geriyle kaldı 5 tane daha yarışmacı takım. Ara gruplarıyla, futbol okullarıyla beraber 2400’e yakın genç nerede çalışacak? Fulya’da demeyin. Çünkü yönetim, alt yapıyı istemiyormuş. Oysa buraya yapılacak 6 katta, 2 kat alttan girişle direk sahaya bağlanıp, okullar ve ve alt yapı Beşiktaş’ta kalmalı. Bu nedenle 2 buçuk milyon dolar gibi rakamlar konuşulan Şam Öktem Tesisleri’nin yenilenmesinde konuşulan para çok abartılı. Oysa Yıldırım Demirören, Murat Aksu ve Kıvanç Oktay’la yaptığım görüşmede (Gaziantep maçı dönüşü) ‘Fulya projesini ihale edeceğiniz firmaya Şan Öktem Tesis binasının da yeniden yapılması maddesini koydurun’ diye rica etmiştim. Sözleşmede var diye biliyorum. Daha önemlisi Beşiktaş’ı Beşiktaşlı’yı Beşiktaş’tan alıp, Ümraniye’ye taşımak sivri zekalılık. Yapmayın... Bu arada dün saat 17.00’de gelen haberle 1 aya kadar Fulya’nın yıkılıp, alt yapının oradan gönderileceğini öğrendim. Nevzat Demir temiz, ferah yeşillik dolu. Size daha güzel yakışır. Zaten oradan çıktığınız yok. Siz gidin Nevzat Demir’e, altyapıyı rahat bırakın.

17 Ekim 2007, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Böyle mi...‘’

Müsabaka duygu dolu başladı. Pankartların şehitlerimize yönelik olanları bilhassa bölücü terör örgütüne yönelik olanların tribünden indirilmesi hoş olmadığı gibi, bizimle birlikte herkesin tepkisini çekti. Bu sahaya da yansıdı; seremonide Millilerimiz’in asker selamı çok anlamlıydı. Hele de yöneticilerden Tahir Kıran ve Mustafa Yazıcı’nın ellerindeki Türk bayraklarını tribünleri dolaşıp dağıtması, ince ve yerindeydi... Fatih hoca mevcut kadrodan katrandan şeker yapmaya çalıştı... Olur mu peki katrandan şeker? Olmaz tabii ki; Mehmet Topuz’dan sağ bek olmayacağı gibi. Hele önünde yürüyen bir Tuncay’ın olması diye düşünürken, daha doğrusu bu satırları yazarken gol geliverdi! Aslında bu gol hiç hesapta yoktu. Şimdi sıkıntı Milliler’deydi. Hedefim var diyorsun, ama bir 45 dakika yaşadık ki, o da Moldoya’ya inanılır gibi değil. Yaratıcı oyuncusu yok. Kazanman için gol lazım. Sahada gol için görüntüyü arıyorsun, daha doğrusu istiyorsun, o da yok! Rakip çıkmıyor, Gökhan Ünal tek başına ne yapsın, çırpınıp duruyor. Arda bir kenarda, Tuncay zaten yok, Selçuk’un ayakları titriyor... Ve golcü girdi, golünü attı: 1-1. Böyle mi olmalıydı? Artık çarşambaya az kaldı. Ak koyun, kara koyun o zaman belli olacak. Ama dünkü görüntü hiç de hoş değildi. Benim istediğim Türk Mehmet Aurelio’nun iş ahlakının diğer arkadaşlarında da olması.

14 Ekim 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Barış mı, şaka mı?‘’

Siz misiniz hemşerisi ve onu hak etmediği halde Süper Lig’e çıkaran Ulusoy’a istifa diye bağıran. Siz misiniz hakemlere ve Federasyon’a bağıran. Alın size maç nasıl yönetilir görün! “Barış” Şimşek gibi cevap verdi. Sanki inat için, seyirciyi tahrik etmek için İnönü’ye gönderilmiş bir hakem.
İnönü’ye bir tane aklı başında hakem gelmeyecek mi? Skorun 1-0 olduğuna bakıp da, dünün sıkıntılı geçtiğini sanmayın. Şaka gibi dedim ya, daha ilk yarım saat skor 5-0 olabilirdi. Ama Nobre, Burak, İbrahim Toraman öyle goller kaçırdılar ki, hani yayıncı kuruluşun “şaka gibi pozisyonlar” adlı programları yanında halt etmiş.
İşin enteresan tarafı başta Burak olmak üzere kaçırdıkları gollerden sonra daha güzelini, daha iyisini yapmak istedikçe de battılar. Yalnız Burak’a bir şey söylemek istiyorum. Sevgili kardeşim Burak, tribüne sakın bir daha oynama. Tribüne oynadığın müddetçe, takım oyunundan uzaklaşıyorsun. Hata olabilir, gol kaçırabilirsin. Sen takım oyuncususun, arkadaşlarından özür dilemen lazım.
Beşiktaş için çok kritik bir karşılaşmaydı dün akşam. Porto maçından sonra tribünlerin dolması taraftarın hala bu takıma güveninden kaynaklanıyor. Takım da bil hassa ilk yarıdaki oyundan da, kazanma arzusundan da ben memnunum, taraftar da memnun. Yeter ki çomak sokmasınlar. Porto maçının hakemi Nobre’yi tanımıyor. Çünkü UEFA hakem komitesi potansiyel suçlu gibi hakemlerin önüne yem atmıyor. Onun içindir ki, Porto maçında Nobre’nin aleyhine tek bir faul çalınmadı. Ama dün gece gel gör ki, Barış Şimşek daha Nobre’ye top gelmeden “düüt” Nobre aleyhine faul. Ayıptır, yazıktır. Bu arada şunu açıkça söylemek istiyorum. Beşiktaş defansına laf söyleyen çatlar. Orta saha da forvette bu kadar ucuz top kaybı olduğu müddetçe, defans da bir yerde hata yapar.

08 Ekim 2007, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hoş olmadı‘’

Bu yazıyı 85. dakikada verdim. Ben, skoru değil, oyunu yazdım. Ama 85. dakikadan sonra, başta 90+2 dakika olmak üzere yaşananlar pek hoş değildi.
Bu tür maçlarda iki, bilemedin üç pozisyon yakalarsın. Toraman, Higuain ve Bobo...Olmayınca olmuyor. Demek dün top da Kartal’ı sevmedi.
Beşiktaş taraftarı Hakan’a niye bağırıyor anlamadım. Bütün aut atışlarında çocuğu maymuna çevirdiler. Vurduğu topların hepsi duvara çarpmış gibi geri geliyor. Ne yapsın!
Zaten dün, topu ayağına alan, “Top benden gitsin de nereye giderse gitsin” diye devamlı vurdu.
Ama vurdukları top, maalesef istenilen yerlere değil, hep rakipte. 15. ve 45’inci dakikalarda Beşiktaş sahada, gerisi yalan. Gerisi var da..!
Dün gece üç tane zayıf halka vardı. Delgado, Serdar Özkan ve İbrahim Akın, bir de çıkana kadar Bobo yerden kalkmadılar. Anlayın siz dün İnönü’deki çileyi. Lütfen, başta Ertuğrul Sağlam olmak üzere, Allah aşkına Serdar Özkan ve Serdar Kurtuluş niçin önlü arkalı oynamıyor? Bakın sezon başından beri Beşiktaş’a iyi denildiği dönemlere, hep bu ikili önplandaydı. Zaten Beşiktaş kenarlara topu taşıyabildiği müddetçe pozisyonları bulabiliyor. Çünkü; orta alandaki Serdar, Cisse, Delgado ve Tello tenis maçı oynar gibi müsabakayı bitirdiler, hoş da olmadı. Çünkü Beşiktaş oyunu, kalecisi Hakan ve defansı ile Porto defansı arasında geçirdi. Şunu abartmadan söyleyebilirim. Özellikle orta saha oyuncuları iyi oldukları anlarda, kendi arkadaşlarından daha rahat rakipten top alıyorlardı. Asıl üzüntüm ne biliyor musunuz? Sanki tribünler ve saha bir kıvılcım bekliyordu. Ligin başı, daha doğrusu sezon başı, eğer taraftar ve takım arasında şimdiden ipler koparsa vay ki vay...

04 Ekim 2007, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dereli çomak sokunca...‘’

Maçtan önce Beşiktaşlılar avuçlarını okşuyordu, Lincoln ve Hakan Şükür yok diye... Tamam da sende ne vardı? Sadece koşuyorsun, mücadele ediyorsun, ustan yok, golcülerin yalnızları oynuyor... Korkunun ecele faydası yoktu. Sen sahaya 8 tane defans oyuncusunu sürüp, golcülerini yalnız bırakırsan olacağı bu... Bir takımın defansıyla orta saha ve forveti arasında bu kadar boşluk olursa, kazanman mucizelere bağlı... Beşiktaş’ın kanatları en önemli bölgesi. Öyle ise orayla oynamayacaksın. Sağ tarafta çok farklı özellikteki Diatta-Serdar Özkan ikilisi, maçın kilit bölgesiydi. 45. dakikada hoca bunu gördü, ancak dedik ya, top forvete gittiğinde duvara çarpmış gibi geri geliyordu. Güzelliklerle dolu bir başlangıç vardı.
Özhan Başkan’a geçmiş olsun pankartı, Rüştü’nün Hakan Şükür ve Sabri’yle selamlaşması, Sağlam’ın Kalli’yle hasret gidermesi... Her şey dostça başlamıştı, dostça da bitecekti, ama Selçuk Dereli çomağını soktu. Olmayan bir korner, gelen topta da Hakan’ın hatası ardından yine Arda’nın aldatması, verilen penaltı zaten tatsız, tuzsuz, zevksiz giden maçta Galatasaray’ın ekmeğine yağ sürmüştü.
Böyle maçlara hakemin yorum hatası yanında takdir hakkını da fazlasıyla Galatasaray lehine kullanması skorun bu şekilde tescilinin en önemli faktörüydü. Aslında dün çok güzel başlamıştı. PAF takımı, Florya’da 4 gol atmış, yıldız takım 16-0 gibi farklı bir skorla kazanmış, A Genç takımı Küçükköy’ü 6-1 yenmiş, akşama da herkesin beklentisi en azından alınacak bir puandı. Sessiz gece diyorum, ama Sami Yen’de dün bir 500’e yakın insan vardı. Bin 499 demiyorum, bin 500... Bunun neresi seyircisiz maç...

30 Eylül 2007, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çok 'Bilen' hakem!‘’

B Gençler Ligi’nde Şehzadebaşı-Esenler maçında hakem Sabri Bilen 28 kırmızı kart çıkardı. Hakemin yazdığı raporda yer alan ifadeler, federasyonda kafaları karıştırdı.

Şehzadebaşı ve Esenler... İkisi de kardeş kulüp... Merter Sahası’nda oynanan B Gençler maçında çok ‘Bilen’ hakem Sabri Bilen, penaltı noktasını gösteriyor ve iki oyuncuya da kırmızı kart gösteriyor. Oyuncular saha dışına çıkarken, tribünden üç kişi sahaya giriyor ve ortalık karışıyor. Yöneticiler ve sağduyulu futbolcular sayesinde olaylar büyümeden önleniyor. Ama çok ‘Bilen’ hakem Sabri Bilen, yapıcı olması gerektiği bir noktada iki kulüpten 28 futbolcuya kırmızı kart çıkarttığını söyleyip, maçı bitiriyor. Yazdığı rapor ise bu olaydan daha enteresan. Federasyon’a gelen rapora göre iki takımın da 3 puanın silinmesi ve hükmen yenik sayılması gerekiyor. Bilen, bu raporla ortalığı çorbaya çevirdi. Şimdi kimse işin içinden çıkamıyor.
Yok böyle bir şey!

Bu çocuklara sahip çıkın
Amatör liglerde 200’e yakın sporcu perişan. Kulüpleri sportif faaliyetleri durdurduğu için ortada kaldı gencecik çocuklar. Takımlar ya 1,5-2 bin YTL para istiyor ya da çocukları süründürüyor. Amatör Kurul’un ivedi şekilde şöyle bir karar alması gerekiyor; “Faaliyetlerini durduran sporcuların lisansları düşer. İstedikleri kulüpte futbol oynayabilirler.” Bunun bir an önce gündeme gelmesini bekliyoruz. Amaç spor yaptırmak mı, yoksa çocukların önünü kesmek mi?

Pazartesi açıklıyoruz...
Bu sezon yeniden başlayacak olan ‘Başarı Kürsüsü’ için mükemmel bir komite oluştu. TFF İstanbul Bölge Müdürü Tahsin Öncü’nün başkanlığında, gazetem adına ben, Zafer Batar, Abdullah Kaya, Nuri Neşeli, Adnan Balcı, Ahmet Akpınar, Aslan Polatoğlu ve Murat Yapraklar çok titiz bir çalışmayla ayın takımını ve futbolcusunu belirleyecek. Perşembe günü ilk toplantımızı gerçekleştirdik. Çok iyi bir değerlendirme yaptık. Sonuçları pazartesi günü FANATİK gazetesinden duyuracağız.

29 Eylül 2007, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI