‘’Saygıda saygısızlık!‘’
Fenerbahçe müsabakasından sonra gazetemde yazdırdığım yazıda küçük bir hata vardı. Stattaki gürültü nedeniyle ‘Saygısızlar!’ başlığım maalesef yanlış anlaşılmadan ‘Kaygısızlar’ diye çıktı.
Evet... O gün de yazdığım gibi sadece sevgili Halim Çorbalı değil, ebediyete intikal eden tüm büyüklerimize, arkadaşlarımıza karşı şu 30 saniyelik vefada bile maalesef sabırsızlık ve saygısızlık içindeydi taraftarlar. Bunlara Beşiktaş taraftarı da dahil... Hiç kusura bakmasınlar. Ben çok üzüldüm, hem de çok. Aslında sadece saygı duruşları değil, İstiklal Marşımız bile artık sabote edilmekte. Morallerimizin bozulmaması için Türkiye Futbol Federasyonu’nun bu konuya ivedi olarak bir önlem alması lazım. Vefat eden dostlarımız için de bir siyah bant yeter diyorum. Çünkü hâlâ o terbiyeyi maalesef alamadık.
Yazıma bu olumsuzluklarla girmemin ana sebebi; daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi Beşiktaş ailesindeki altyapı sporcularının anne-babalarının; telefonumdan vazgeçtim, Türkiye Futbol Federasyonu’nun 4. Levent’teki, Perili Köşk’teki makamımı ağlama duvarına çevirmeleri... Çok üzgünler. Altyapıya silah atılmalar, Türkiye’de ender izleyici grubundan olan Muharrem Önen hocayı, benim ‘kutsal topraklar’ diye bahsettiğim Fulya’da dövmeleri, bazı velilerin hocalara bağırmaları, hocaların birbirlerini şikayet etmeleri beni çok üzüyor. Dün de bu konuda yalandan toplantı yapılmış. Körler, sağırlar birlik mesajları vermeye çalışıyorlar ama saygı sıfır! Önce şunu bilmeliler: Birbirinizi sevmeyebilirsiniz. Ama Beşiktaş’ı sevmek mecburiyetindesiniz! Oradan evinize ekmek götürüyor, çocuklarınızı okutuyorsunuz. O topraklar içinde mecbursunuz o kurallara uymaya. Dışarı çıktıktan sonra ne yaparsanız yapın. Yeter ki Beşiktaş değerlerinden ödün vermeyin. Ama nerede! Balık baştan kokuyor.
Muhammed diye bir elmas!
Beşiktaş altyapısında 95 doğumlu bir ‘Kaşıkçı Elması’ var. İki yıl önce televizyonların ana haberlerine bile konu oldu. O zaman yasaklamıştım gazete ve televizyonlara çıkmasını. Tek cümle etmedi, hem ailesi hem de kendisi. İşine baktı. Sadece futbolu değil; arkadaşlarına, hocalarına, gerek takım içindeki, gerek takım dışındaki davranışlarıyla mükemmel bir delikanlı adayı. Korkuyorum bu laçkalıkta başına bir şey gelecek diye. Başta Yıldırım Demirören’den ricam, her konuda bu çocuğu himayesine alsın. Tabata, Delgado, Guti, Ricardinho... Bakın hep 10 numaralı isimlerden bahsediyorum. Önümüzdeki 10 sene Beşiktaş formasını sırtından çıkarmayacak bir genç bu. Ta ki Avrupa’ya gidene kadar. Aynı şeyleri Fenerbahçe’deki Recep için de söylüyorum. Fenerbahçe ona sahip oluyor, Beşiktaş da sahip olsun. Sadece profesyonel sözleşme yapmakla değil, bana göre büyük bir şans olan Schuster’e teslim edilmeli Muhammed. Guti’nin gölgesinde dolaşmalı. Yedikleri içtikleri dahil, ondan çok şey öğreneceğine inanıyorum. Beşiktaş özkaynak düzenindeki yalan rüzgarlarıyla geçen göstermelik dostluklar içinde herkes birbirinin kuyusunu kazmak isterken inşallah bu çocuk kaybolmaz.
‘’Kaygısızlar!‘’
Halim Çorbalı’nın, Türk futbolu için önemini biz 50 yaş üstü çok iyi bilir. Ne ifade ettiğini de öyle. Yeni jenerasyona bunu anlatamamışız heralde! Kavga etmekten belki de... Ona da zaman bulamamışız. Çorbalı’ya saygı duruşunda saygısızlık yapılmıştır. Bu müsabakaya bir hafta öncesinden Cüneyt Çakır’ı ben de atamıştım. İçimde sıkıntı olduğu halde. Sahada oynanan futbol, bilhassa Emre Belözoğlu’nun oynadığı dönemlerde futbol oynamaktan çıkmıştı. Kavga ve dövüş yapılıyordu, saygısızlık yapılıyordu. Çakır yurt dışındaki töleranssız yönetimini, futbol oyun kurallarına uymaktaki titizliğini kullanamadı demiyeceğim, çünkü kullandırılamadı. Art niyetli oyuncular vardı. Volkan başta olmak üzere Bilica, Emre, Lugano... Yani kısacası bir kaç sezondur tartışılan isimler, futbol adına hiçte iyi güzellikler sunmadılar. Dakika 89; İsmail, Özer’e Bahattin Duran’ın önünde faul yapıyor. Hakem de faulü veriyor. Ama Beşiktaş’ın yediği golde, daha doğrusu Kocaeli’nden vurup Şükrü Saracoğlu’ndan Hakan’ın hatasından kazanılan golden önce Lugano’nun, Köybaşı’na yaptığı faulün o poziyondan ne farkı vardı?
Beşiktaş bu puana sevindi. Ama gol ne zaman geldi; 4’lük oynadığı müsabakalardaki Bobo ve Nobre’yle birlikte olunca... Çünkü Nobre dün yanlızları oynadı. Q7 bir köşede, Nihat bir köşede... Nobre art niyetli Bilica ve Lugano arasında ne yapsın! Ve tabiki dün gece Schuster ne yapsın. İlk yarım saat mecburiyetten kalecin çıkmış, Niang ve Dia’nın karşısındaki en etkili silahın mücadeleci oyuncun, iş ahlakı üst düzeyde olan oyuncun Ekrem de çıkınca o ne yapsın! Kısacası şunu söylemek istiyorum. Tedirgin bir Beşiktaş, istediğini alan da Beşiktaş... Bu kadar art niyetli arasında ne yapsın Cüneyt Çakır!
‘’90'da geldi tam geldi‘’
Ayağı kısa olan bu şampiyonada atacağın bir gol ve üç puan, hele ki Sofya gibi bir rakibe karşı altın değerindedir. Gol 90’da geldi. Öyle goller kaçırdılar ki, hani derler ya çuvalla! Bu pozisyon üretimi de 60. dakikadan sonra oldu. Yani son yarım saat. Geriye kalan 60 dakikayı yaşanmamış sayıyorum. Çünkü o ana kadar sana lazım, golü atacak olan adamlar kenardaydı. Golü kim atacak? Bobo, Nihat ve Quaresma. Sahada Nobre ile formsuz Holosko. Peki Nobre ne zaman golleri saydırıyor? Kanattan top geldiğinde, Q7 ve Bobo’yla yan yana oynadığı zaman. Ama ilk 60 dakikaya bir bakıyoruz, Q7, Bobo, Nihat kulübede. Bu oyuncuların yokluğunda ‘top’ bile isyan ediyor, “Allah’ım kurtar beni bunların ayaklarından” diye. Schuster, pazar gününü de düşünerek kadroyu ekonomik kullanmak istedi. Ama baktı ki olmuyor yanlıştan erken döndü. Hatayı kabullenmek de erdemdir. Yanlıştan 60. dakikada döndü, iyi de yaptı. Holosko-Q7, Tabata-Bobo değişiklikleri maça hem pozisyon zenginliği, hem de golü getirdi.
Madalyonun bir başka yönü daha var. Gerçi sadece Türkiye’de değil, televizyonda izlediğimiz diğer müsabakalarda da statların zemini problem. Ama İnönü’deki bu sıkıntıya hala akıl sır erdirmiş değilim. Guti’nin, Q7’nin, Bobo’nun hakettiği saha bu değil. Bu zeminde alınan galibiyeti öpüp başına koyman lazım. Müsabakadan sonra izliyorum, 50 kişi sahanın içinde ayaklarıyla zemini dÜzeltmeye çalışıyorlar. Bırakın bu gösterişi! Önce zihniyetlerin düzelmesi lazım. Yatırım yapıp ürün alıyorsun, ancak onları ekeceğin tarla kurak! Son bir sözüm daha var. Bunu bütün içtenliğimle söylüyorum: Lakabın ‘Deli’ ama sedece deli değil, zırdeli olsan bile bizi üzmezsin Üzülmez. Aferin kardeşim sana! Netice aleyhte bile olsaydı, Üzülmez yine benim koçumdun..
‘’Taraftar nerede?‘’
Esame listeleri elimize geldiğinde doğrusunu isterseniz biraz yadırgadık. Schuster, forvette Bobo ve Nobre’yi kullanıyordu. Çift forvet oynuyorsan, kanatlarını da çok iyi kullanman lazım. Sahadaki kanat oyuncusuz dizilişi görünce, ‘Bu sistemle mümkün değil heralde’ dedik. Ama yanıldık... Tabi ki Schuster bu takımla yatıp-kalkıyor. Uzun periyotta da kadroyu dengeli kullanmak istiyor. Ama dünkü görüntüde şu gözüktü ki; Ernst’in yanında Necip olunca ayrı bir renk oluyor. Şunu açıkça söylemeliyim; Necip’e benim ayrı bir sevgim, ayrı bir bakışım var. Ancak sadece benim değil, izleyen herkes bu çocuğu takdir ediyor.. Ve tabii ki sahadan ayrılana kadar Nihat’ın özverisini taktir etmek lazım. Dün gece Quaresma’nın olmadığı takımda Beşiktaş’ın tek yıldızı vardı; Guti. Attığı paslar ve oyunu yönlendirmesiyle kalitesini gösterdi.
Maçın bu kadar zevkli geçmesinin altında bir başka gerçek daha vardı. Ümit Özat’ın takımını yalnızca top oynamaya çıkarması, oyunu hiç çirkinleştirmemeleri maçın seyir zevkini arttırdı.
Üç haftadır hep, ‘Kalecileri alkışlamak istemiyorum. Biraz da golcüleri alkışlamak istiyorum’ diyordum. Bunun sebebi, Schuster’in defans kurgusuyla çok oynamasıydı. Artık hoca da bunu anladı ve Toraman ile Ferrari ikilisinde karar kıldı. Ferrari demişken... İtalyan oyuncunun kulağı çekilmiş. Zapo’nun varlığı bile onu kımıldatmış. Belli ki, gece kuşu olmaktan vazgeçmiş.
Toplamda 13 bin kombine, maç içinde 6 bin 500 bilet satılmış. İnönü Stadı’nda toplam 19 bin 500 seyirci vardı. Stat 32 bin. Yani yarısı boş! Basket maçı darbe vurmuş olabilir, ama Beşiktaş taraftarı bu değil.
‘’Taraftar nerede?‘’
Esame listeleri elimize geldiğinde doğrusunu isterseniz biraz yadırgadık. Schuster, forvette Bobo ve Nobre’yi kullanıyordu. Çift forvet oynuyorsan, kanatlarını da çok iyi kullanman lazım. Sahadaki kanat oyuncusuz dizilişi görünce, ‘Bu sistemle mümkün değil heralde’ dedik. Ama yanıldık... Tabi ki Schuster bu takımla yatıp-kalkıyor. Uzun periyotta da kadroyu dengeli kullanmak istiyor. Ama dünkü görüntüde şu gözüktü ki; Ernst’in yanında Necip olunca ayrı bir renk oluyor. Şunu açıkça söylemeliyim; Necip’e benim ayrı bir sevgim, ayrı bir bakışım var. Ancak sadece benim değil, izleyen herkes bu çocuğu takdir ediyor.. Ve tabii ki sahadan ayrılana kadar Nihat’ın özverisini taktir etmek lazım. Dün gece Quaresma’nın olmadığı takımda Beşiktaş’ın tek yıldızı vardı; Guti. Attığı paslar ve oyunu yönlendirmesiyle kalitesini gösterdi.
Maçın bu kadar zevkli geçmesinin altında bir başka gerçek daha vardı. Ümit Özat’ın takımını yalnızca top oynamaya çıkarması, oyunu hiç çirkinleştirmemeleri maçın seyir zevkini arttırdı.
Üç haftadır hep, ‘Kalecileri alkışlamak istemiyorum. Biraz da golcüleri alkışlamak istiyorum’ diyordum. Bunun sebebi, Schuster’in defans kurgusuyla çok oynamasıydı. Artık hoca da bunu anladı ve Toraman ile Ferrari ikilisinde karar kıldı. Ferrari demişken... İtalyan oyuncunun kulağı çekilmiş. Zapo’nun varlığı bile onu kımıldatmış. Belli ki, gece kuşu olmaktan vazgeçmiş.
Toplamda 13 bin kombine, maç içinde 6 bin 500 bilet satılmış. İnönü Stadı’nda toplam 19 bin 500 seyirci vardı. Stat 32 bin. Yani yarısı boş! Basket maçı darbe vurmuş olabilir, ama Beşiktaş taraftarı bu değil.
‘’Fatih Tekke...‘’
Fatih Tekke’nin nüfus kağıdında T.C. yazıyor diye mi yaşını tartışıyor insanlar? Türkiye’de yerli bir golcü için rahat rahat “Bunu forvet oynatalım” denilecek kaç oyuncu var?
Guti’ye tamam, Ferrari’ye tamam. Nobre’ye karşı çıkan yok, Aurelio’ya herkes eyvallah dedi. Ama iş Fatih Tekke olunca, sesler yükseliyor!
İki sezondur hep yazıyoruz. Beşiktaşlılar müsabakalardan sonra Rüştü’yü, Hakan’ı, Cenk’i, Umut’u alkışlamak istemiyor, golcülerini alkışlamak istiyor. Beşiktaş’ın bu sezonki hedefi ne? Avrupa Ligi’nde gidebildiği yere kadar gitmek. Hayal de olsa, final oynamak. Türkiye Ligi’nde şampiyonluk, kupada şampiyonluk... Bunun için galibiyet lazım, gol lazım. Golü de 3 direk arasına gönderecek adam lazım! Bu da bugünkü şartlarda alternatifsiz tek isim Fatih Tekke’dir. Tutar ya da tutmaz; hiç umrumda değil. Nobre’yle, Bobo’yla saç baş yolmaktansa, Fatih Tekke’yle duvara vurmak daha iyi! Onun için Fatih Tekke konusunda kimse peşin hükümlü olmasın. Beşiktaş transfer komitesinin yapabileceği en güzel yatırım bu. Bir senelik olsun ama bizim çocuğumuz olsun. Bakın Yusuf geçen sezon ve bu sezon yattı. Ama hiç rahatsızlığımızı duymadık. 2 kupalı şampiyonlukta Yusuf başroldeydi. Fatih Tekke’de de bu ağabeylik ve liderlik özelliği var.
Aşağıda neler oluyor?
Bu satırları yazmaktan çok üzülüyorum. Malesef Beşiktaş altyapısında hiç iyi şeyler olmuyor. Bir tane hoca, “Ben arkadaşımı çok seviyorum” diyemez. Hepsi birbirine şüpheyle bakıyor, ‘kim kimin kuyusunu kazacak’ diye tetikteler. Ama balık baştan kokar. Amigolara bile “Bu kulübün altyapısını temizlemeye geldim” diyen biri, hayatında altyapının ‘A’ sını bilmeyen, bir gün 98-99, 97-96 çocukların arasına girip kafasını okşamayan, herşeyden evvel insan sevgisinden uzak olan zihniyet maalesef kulübe yerleşmiş durumda. “Temizlik yapıldı” deniyor, aynı kadro devam ediliyor. Demek ki o kadro temizmiş! Ben söyleyeyim mi; aslında o kadro tertemiz. Ama balık baştan kokuyor. Sinan Vardar’a tavsiyem; bak av mevsimi başladı, eylül ayı. Balıklar taze... Denizi de balığı da çok seviyorsun. Söz verdiğin temizlikleri yap! Amatör kulüplerin hiçbiri artık Beşiktaş’a oyuncu vermek istemiyor. Oyuncular da zaten gitmek istemiyor. Altyapıda temizlik yapılacak deniliyor, ama 5 senedir altyapı yatırımlardaki oyuncu kadrosuyla yola devam ediliyor. İnanıyorum ki o çocuklar Beşiktaş’ın geleceği. Mükemmeller bile! A2 takımına bir bakın; yaşı geçmişlerin hepsi tesiste yatıp kalkıyor. Güya transfer edildiler. Ama hala Beşiktaş’ın son 5 senelik çocuklarıyla 2’de 2 yaptılar. Bu çocukların arasına ‘nifak’ tohumlarını ekmeyin.
Sevgili Sinan Vardar... Altyapı çok huzursuz. Hele şimdi ben biraz uzak kaldım diye neler anlatıyorlar neler... Getirdiğin genel müdür eğer amigolara “Temizlik yapacağım” diye dert yanıyorsa, anla o zaman Beşiktaş altyapısının halini. Geç kalma, sözünü tut!
‘’Gidiş güzel dönüş harika!‘’
Siz bakmayın 4-1’lik skora. Q7 böyle istedi. Öncelikle Yücel İldiz’i kutluyorum. Koşan, basan, mükemmel bir takım yaratmış. Eğer Emenike biraz kendine oynamamış olsaydı, skor çok daha farklı olabilirdi. Bakın özellikle Karabük güzellikleri ile yazıma başladım. Çünkü dün yine kaleci Cenk’i alkışladım. Bunda da en önemli etken Schuster’in defans kurgusuyla bu kadar oynaması. Burada mutlaka istikrarı sağlamak zorunda. Göbekte Toraman’ı mı, Zapo’yu mu ya da Ferarri’yi mi oynatacak artık karar vermeli ve iki-üç hafta üst üste oynatmalı.
Nobre top ile kavga ediyor. Haklı da çocukcağız. Çünkü yanında ikinci bir alternatif bulunmuyor. Quaresma çizgide, oyun gereği Tabata öbür kenarda. Bunların yanına yaklaşmasını düşünüdüğümüz Guti ise hala tatilde! Necip ile Ernst bir gün yorgun düşebilirler. O günü inşallah görmem. Nobre demişken... Uzun zamandır Beşiktaş’ın yan toplarında zaafı vardı. Kafaya çıkacak ve rakibi bozacak bir oyuncuya çok ihtiyaç vardı. Bobo tek vuruşlarda iyi ama Nobre attığı iki golün dışında, rakibin çok etkili olduğu ölü toplarda da Zapo ve Toraman’ın en büyük yardımcısı oldu, çok net tehlikeleri de başarıyla savuşturdu.
Üzülmez, Üzülmez, Üzülmez... Schuster de bunu anladı. Üzülmez’i koyduğu anda o bölgede üzülmeyeceğini artık biliyor. Arkasında kaptan varken Q7 de ayır bir güzel oynuyor. Sol takır işlerken, sağ tarafta sıkıntı hala çözülemedi. Hep söylüyorum; iş ahlakına laf söyleyen çarpılır ama Ekrem Dağ’a bu takımın sağ beki teslim edilmeye devam edilmeli mi derseniz, orası soru işareti.
Q7 ayrı bir tat. Benim en çok hoşuma giden attığı dördüncü golden sonra sanki ilk golmüş gibi kaptan Üzülmez ile sarmaş dolaş sevinç hali. İşte bu tablo takım ruhunun belirtisi.
‘’Silahla olmaz!‘’
Silahla olmaz!
Büyükşehir Belediye müsabakasındaki olumsuz skor sonrası herkes açıklama yapıyor. Ama gelin görün ki, maç boyunca gol vuruşlarındaki anları durduralım ve insanlara soralım ‘Bu maç kaç kaçmış’ diye. Cevaplar en az 10-2 Beşiktaş lehine olurdu! Top sevmedi. Helsinki maçı bunun kanıtıdır.
Bu girişi yaptıktan sonra asıl konuma geleceğim, o da şu: Herkes başladı konuşmaya. Bu açıklamaları yapanlar arasında en çok üzüldüğüm ise, alt yapıdan sorumlu sevgili başkan Sinan Vardar’ın çeşitli gazete ve internet sitelerindeki konuşmaları. Schuster’den girdi, Tayfur’dan çıktı. Zeminden girdi, taktikten çıktı. Şimdi yazacaklarımı sevgili Sinan Vardar’ın yüzüne de söylediğim için rahatım. Bence yöneticinin itidalli olması lazım.
Türkiye’de alt yapı denince yöneticilerde Sinan Vardar’dan başkasını tanımam ve onunla birlikte çoğu zaman çalışmaktan da mutlu oldum. Ama şu sıralar asıl yapması gereken işlerle ilgilenmeyip maalesef biraz da reklam yönünü düşünerek yukarıyla ilgilenmeye başlamış. Halbuki aşağıda durumlar çok karışık. Bir hafta sonra lig maçları başlayacak, ama TFF Gençlik Geliştirme Merkezi Fulya’ya maç vermeyecek. Haftaya A2 takımı İstanbul’da Buca’yla oynayacak, Nevzat Demir’deki sahalar perişan. Bu işlerle ilgilenmesi gerekirken kafayı A Takımı’na takmış. Sevgili başkan Sinan Vardar herkesten iyi biliyor bu işlerin sevgisiz olmayacağını. Çocuklarını geçtim, torununa bakarken dahi gözündeki duyguyu ve sevgi selini görmenizi isterim. Sevgili başkan, o sevgi selini Beşiktaş alt yapısında da göstermenizi isterim. Bu sene çok geride kaldım. Bunu bilerek yaptım. Çünkü sevgisizlik hakim. Silahlar patlıyor, hiç soruşturdun mu?
Üstelik hocaların tehdit ediliyor, en acısı da bu tehdidi başa getirilen insanlar yapıyor.
Bir genel müdür getirirsin, şirketi rezil de eder vezir de. Ama şu anda Beşiktaş alt yapısında öyle şeyler oluyor ki, sayın Vardar lütfen Schuster’le değil aşağıyla ilgilen. Faruk Şahin hocaya korkutma amacıyla sıkılan silahlardan sonra sen ne yaptın, Ulvi ne yaptı? Çocuğu yalnız başına bıraktınız. Vursalardı bari! Allah gecinden versin, cenazesine bile gitmezdiniz herhalde!
Bana göre Schuster yapılması gerekeni şu ana kadar yapmıştır. 88-89’lu oyunculardan oluşan bir A2 takımı oluşturdun. Baktığımızda 92’li Necip A takımda. 88-89’lulardan bugüne kadar kim faydalanmamış, seni kim kandırdı başkan? Bütün bunları gördüğümden dolayı uzak durdum, duracağım da. Asli vazifen olarak Schuster’le, zeminle uğraşma söz verdiğin operasyonları yap. Belli bir kaliteyi yakalamış olan Beşiktaş alt yapısında yavaş yavaş kalitesizliğe doğru gidişat var. Bu sözlerim Ulvi Güveneroğlu’na da... Senin de sevgiyle yaklaşman şart. Yemen Ekşioğlu olarak, Sinan Vardar’a özel ricamdır. Bugünden itibaren ona buna danışmayı bırak, kendi kararını ivedi olarak ver. Zaten bu kulüplerin başına ne geldiyse menacerlerden, danışmanlardan gelmedi mi? Bunun en büyük acısını Beşiktaş çekti. Bak çocuklar bir bir gidiyor. Bunun altında da sevgisizlik yatıyor. Sen aşağı gelince herşeyi sana güllük gülistanlık gösteriyorlar, ama bil ki, orada şu son 6 ayda saygısızlık diz boyu.