Arama

Popüler aramalar

‘’Turistik seyahat‘’

İlk maçtaki 2-0’lık skor Helsinki’deki maçın havasını almış, Beşiktaş turu da kapmıştı. Schuster için iyi bir hazırlık maçı oldu. Her ne kadar zemin suni çimse de, Guti’nin takıma alışması açısından iyi bir hazırlık maçı diyebiliriz. Dün gösterdi ki; Guti’nin performansı, Necip, Ernst ve Aurelio üçlüsünden ikisi arkasında olursa artacak. Aksinde sıkıntı yaşaması içten bile değil. Çünkü bu bölgede Beşiktaş’ın biraz ısırması lazım. İki lig maçı ve UEFA Avrupa Ligi maçları da dahil olmak üzere, Schuster defansta da mutlaka istikrarı sağlaması lazım. Bu bölgede çok oynamaması gerekir. Büyükşehir Belediye maçında Zapo’yu yanında oturttu ve sıkıntı yaşadı. Ve Ekrem Dağ... İş ahlakına, çalışmasına, sahadaki emeğine laf söyleyen çarpılır. Ancak Beşiktaş’ın ideal sağ beki mi derseniz, asla! Schuster, Ekrem’in emeğinin karşılığını mutlaka verecek ve bir yerde değerlendirecek. Ama bu yer sağ bek mi olmalı tartışılır.

Necip’i attığı golden dolayı alkışlıyorum. Bu tür golleri yıldız takımdan beri devamlı atıyor. En az 20 tanesini ben izledim. Ancak dün rüştünü yeniden ispatladı. Güzeli aramayı bıraksın, basiti yapsın. Fuzuli işlere kalkıyor. Siyaha verip kurtulması gerekirken, suni çim sahada fazla riske girdi. Bu sahalara dikkat etmek lazım, sakatlık yaşanabilir. Sakatlanmadan ve gruplara ceza almadan girmek, yani bu dönemi hasarsız atlatmak Beşiktaş’ın şansı...

Dün geceki Guti’yi izliyoruz gözümüz 10 numara görüyor. Guti’nin işi belli, forvetin arkasında Quaresma ve Bobo’ya servis yapmak. Bunu da layıkıyla yerine getiriyor. Giden gitti artık konuşmak yersiz ama ne Delgado, ne de 10.5 numara Tabata bu bölgenin adamı değildi!

Ve son sözüm taraftara... Nihat’ın nüfus kağıdında TC yazıyor diye bu kadar eleştirmeye hakkınız yok. Aldığı para da hiç kimseyi ilgilendirmez. Alan da memnun, veren de memnun. Hiç olmazsa kendi çocuğuna gidiyor. Biraz daha anlayış göstermek gerekiyor.

27 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bunun adı iş kazası...‘’

Holosko, Nihat, Hilbert ve Q7’ni sahada tutuyorsan, öncelikle rakibinin de geçmişteki taktik anlayışını bilmen lazım. Hele bu 4’lünün arkasında eğer Delgado tek başınaysa, o zaman sıkıntı da var demektir. Zaten Abdullah Avcı’nın taktik anlayışında oynamaktan daha çok oynatmamak düşüncesi yatıyor. Avcı’nın bu stratejisi de sadece rakibinin değil, taraftarların da sinirlerini bozuyor. Ama bana sorarsanız helal olsun Abdullah Avcı’ya oyunu kuralına göre oynuyor.

Bazı maçlarda kader anları vardır. Bu kader anlarını hep futbolcular çizmez. Bazen hakemler de çizer. Fırat Aydınus, benim hakikaten çok beğendiğim bir hakem. Ama iki hatası vardı ki, ya da öyle gördü ve yorumunu ona göre yaptı diyelim: Dakika 34’te Erhan’a orta sahada faul çalıyorsan, 30. dakikada bunun 3-4 kat daha ağır olan harekette ceza sahasında Ferrari’ye yapılan faulü es geçmeyeceksin. Hani derler ya penaltının babası! Bir de 45. dakikada Mehmet Yılmaz’ın elle oynadığı pozisyonda verilmeyen bir kırmızı kart var. İşte bunlar günün şanssız adamı Fırat Aydınus’un müsabakaya maalesef damgasını vuran, kader anlarıydı.

Beşiktaş takımı gösterdi ki, Fabian Ernst’in yanında mutlaka Necip ya da Necip türünde dönen topları süpürecek bir oyuncu şart... Hazırlık maçlarıyla lig maçları farklı. Maçlar kağıt üzerinde kazanılmıyor. Şu da bir gerçek: Dün Beşiktaş son anda goller kaçırdı. Delgado, Quaresma, Holosko, yetmedi Fabian Ernst... Yani kaçıran kaçırana, olmayınca olmuyor. Beşiktaş’ın bunlardan iyi bir ders çıkarıp ilerleyen haftalarda daha dikkatli olması gerekir. Düne iş kazası diyelim. Belediye Beşiktaş’ın sakalını kesti diyelim, olsun daha gür çıkar. Yeter ki aynı hatalar tekrarlanmasın.

Çok isterdim Nihat’ın 250. müsabakasında golle buluşmasını, olmadı. Tribünün bir kısmı Beşiktaş’ın çocuğu Nihat Kahveci diye bağırırken, bir kısmının tepkisine anlam veremedim. Taraftar bir başka ayıbı da Umut’a yaptı. Nüfus kağıdında TC yazıyor diye mi es geçiliyor bilinmez ama dün Umut Kaya diye 19 yaşında bir genç vardı kadroda. Herkesi çağırdınız da onu Umut’umuz diye mi çağırmadınız tribüne?

22 Ağustos 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ya sonrası...‘’

Schuster geldi, Guti geldi, Quaresma geldi, Hilbert geldi; ayranınız kabardı! Düne kadar “Yeter Yıldırım Demirören” dediğinize, şimdi “Yetmez Yıldırım Demirören” diyorsunuz.

Bekliyorsunuz Robinho gelsin... Robinho gelsin de, peki değirmenin suyu nereden gelecek? Fulya ipotek edilecekmiş. Benim bildiğim genel kurulun onayı olmadan ipotek olmaz. Etrafta hayal kahramanları yaratılıyor. Dün ismi Beşiktaş’a ‘destek’ adıyla yazılanlar, o rüzgarla yönetime alınan adamlar, yönetim toplantılarına katılmıyor. Ama konuşunca da mangalda kül bırakmıyorlar gazete sayfalarında...

Pamuk eller cebe! Bu sadece yalan rüzgarlarıyla yönetime girenlere değil, o tribünde düne kadar “Yeter” deyip de bugün “Yetmez” diye bağıran Beşiktaş taraftarına... Kombine satışlarının süresi uzatıldı. Müşterisiniz, evet müşteri! Biz de müşteriyiz... Bunu inkâr da etmiyoruz. Malı beğeniyor musunuz; yani Schuster, Guti, Quaresma ve istediğiniz Robinho’yu. Ne güzel değil mi! Ama Kartal Yuvaları bomboş. Kombinelerde kuyruk yok. Ürünlerin hiçbiri kullanılmıyor. Stadın ismine de karşı çıktınız, adamcağız vazgeçti. Ben de olsam vazgeçerim. Hem paramı vereceğim, hem de küfür yiyeceğim!

Bütün bunları yazmamın sebebi şudur: Kulübümüze, markamıza sahip çıkalım! Yoksa kulübümüz Beşiktaş Jimnastik Kulübü yarın herhangi bir özel kuruluşun bünyesine geçerse, üye yapımı da kaybolursa, İstanbulspor’dan, Göztepe’den, Büyükşehir Ankaraspor’dan farkı kalmaz. Çünkü; düşenin dostu olmaz! Hele bir düşmeye gör, en yakınındaki de tekme vurur sana. Dönüp ondan destek isteme diye...

Ey Beşiktaşlılar... “Ya sonrası” dememek için doğrusunu isterseniz ‘pamuk eller cebe’. Bu yazıyı size Şeref Stadı’nın tozunu, toprağını yutan, fareleriyle büyüyen, ‘Bir kibrit çak’ günlerini yaşayan eski bir yönetici kardeşiniz, ağabeyiniz olarak söylüyorum. Çünkü ben hep ‘ya sonrası’nı düşünüyorum. Görüntü o ki, kulübe sahip çıkılmazsa felaket yakındır!

21 Ağustos 2010, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Quaresma Süreyya!‘’

Merak etmişsinizdir, ‘bu başlık niye’ diye! 66. dakikada gelen golden sonra Quaresma hiç kimseye koşmadı, emektar malzemeci Süreyya’ya koştu. Stada çok erken gitmiştim dün... Süreyya yanıma geldi soyunma odası yakınlarında. “Ağabey... Bu kadar yabancı geldi-gitti, hiçbir yabancı benimle bu kadar çok ilgilenmedi. Bu kadar da mutlu olmadım. Ama Quaresma neredeyse benimle yatıp kalkacak. Kurtarın beni” dedi Süreyya. Bunu niye yazdım? Şunu söylemek istiyorum: Beşiktaş, Nevzar Demir Tesisleri’nde bir aile olmuş. Herkes birbirinin gözüne bakıyor, birbirine destek olmak için...

Helsinki takımı öyle pek aman aman bir takım değil. Bilmiyorum istatistikler ne ama, heralde topla oynama yüzdeleri 70’e yüzde 30 Beşiktaş’ın lehinedir. Herkesin kafasında soru işareti vardı. Kalede Cenk, “Acaba?” diye. Ama Beşiktaş bu sene Cenk dahil hep kalecilerini alkışlıyordu. Cenk de zaten dün yere hiç yatmadı. Kaleciler elle oynar ama o hep ayakla oynadı dün! Schuster dün, 8 yabancıyla sahadaydı. “Buyrun forma sizin. Hak eden bunu alacak. Adama yer aramıyorum, kim yerinde oynayacaksa ben orada oynatacağım” demişti futbolcularına. İşte Tabata... Dün Beşiktaş’a geldiği günden bu yana en üretken maçıydı. Hilbert de öyle. Ama gidici. Yazık olacak.

Quaresma’ya bir şey yazmak istemiyorum dün gece için. Çünkü bu satırlara sığmaz. Beşiktaş gruplara kaldı, hayırlı olsun. Ama seyirci çok gol istiyor. Bobo’yla, Nobre’yle olur mu; dün gece için hayır! Ama yarın onu bilmem. Çünkü Beşiktaş ceza alanında bir türlü çoğalamıyor. İlk gol Tabata’nın. İkinci muhteşem gol ise Q7’nin. Ama ceza sahasına girmeden gol olmaz. Hazırlık maçları dahil dün gece de gösterdi ki, Beşiktaş’ın en önemli sıkıntısı o bölgede çoğalamaması ölü toplar dışında...

Beşiktaş turu dün akşam kendi evinde aldı ama bir ayıbı da vardı. Sezonun başı; bu kadar transfer yapmışsın, herkes sana gıptayla bakıyor. Sen bir sahana bakamıyorsun. O ne zemin öyle! Sakın olaki bunu stat personeline ve çimciye yüklemeyin. Buraya üst üste yapılan punkçı, zurnacı konserleri neden oldu. Verilmedik organizasyon kalmadı. Kasımpaşa’ya da 3 maç verilecek. 3 hafta sonra da ben konuşacağım. Bu saha elden gittikten sonra!

18 Ağustos 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Teşekkürler Necip‘’

Q7, Nihat, Bobo tamam... Gol lazımsa bu üçlüye laf eden çarpılır. Ama bunları oynatacak oyuncuların da biraz kıpırdaması lazım. Tıpkı 46. dakikada olduğu gibi... Ernst, Guti, Necip... Aslında Necip’i saymamak lazım. Onun, Schuster’in oyun şablonunda yeri çok farklı. Öyle ki Necip, Quaresma gibi yerden kalkamadı. Bucalı oyuncuların faullerinden, Schuster bile yerinde oturamadı.

Kaleci Hakan... Dün rahat olabilir ama takımın rahat olması lazım. Acaba Delgado girse bu olabilir mi diye düşündüm. Çünkü orta sahada tamamen fizik gücü üstündü. Biz bu duyguları yaşarken, Guti’nin ismine yakışır ara pası ve sahada olmayan Bobo’nun gol vuruşu dün gece üç puanı getirdi. Ama acaba Beşiktaş bekleneni verebildi mi derseniz; kesinlikle hayır! Skora göre kazanan haklı değil. Beşiktaş hala ciddi mânâda hazırlık dönemini atlatamamış durumda. Çok yan pas yapıyor. Quaresma, Nihat, Bobo gibi isimlerden gol isteniyorsa, orta alanın daha üretken ve aynı şekilde bu üçlüye yakın olması lazım. Dedik ya; bunun anahtarı da mevcut kadroda Delgado!

Şimdi düne bakıyoruz. Kadere bak, Beşiktaş’ta gidenlerin ya da gideceklerin en önde gelen üç ismi Erhan, Zapo ve Ferrari sahada Delgado, Tabata kulübede. İşte arıza burada! Schuster’in bu konuda başı çok ağrıyacak. Hâlâ çok kararsız. En kötü karar, kararsızlıktan daha iyidir. Bu konuda Alman hoca mı, yönetim mi; kim karar verecek ise derhâl vermesi gerekir ki iskelet belli olsun!

Bismillah dedik lige başladık. Buca kağıt üstünde alt yapısı ile son üç senedir hep takdirimizi alıyor. Ama bana göre taraftarı dün küme düştü. Küfür ile başladılar, küfür ile bitirdiler. Başları çok ağrıyabilir. Dün en çok hoşuma giden, basın tribününde de herkesin konuştuğu bir şey vardı. O da Necip. Beni utandırmağın için teşekkürler Necip!

15 Ağustos 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sahip çık o zaman!‘’

Aynı senaryolar bundan 5 sene önce de yapılmıştı. Merak ediyorsunuz; ‘neydi bunlar’ diye! Beşiktaş Stadı’nın ‘Medical’ Beşiktaş İnönü Stadı olarak isim hakkının verilmesi konusu...

Seyirci bağırıyor. Bilhassa kapalı tribün: Burası Beşiktaş, Medical değil... Burası neresi? Dolmabahçe Stadı mı, Mithatpaşa Stadı mı, İnönü Stadı mı, Beşiktaş Stadı mı?... Allah aşkına, buranın ismi ne? Kim rahatsız oluyor? Bu kulübe siyaseti sokmak isteyen bir kesimin ve bu kulübe hiçbir faydası olmayan asalak grubu!

Soruyorum şimdi. Quaresma geldi, Schuster geldi, Guti geldi; kısacası şampiyonluklar istiyorsunuz, heyecan istiyorsunuz. Peki hanginiz ölçüleriniz doğrultusunda, imkanlarınızın el verdiği müddetçe çorbada bizim de tuzumuz olsun diye katkı sağladınız? Hanginiz Kartal Yuvası’ndan, kulübün yasal ürünlerinden forma, atkı, şapka, t-shirt aldınız? Üstünde ‘Çarşı’ yazan t-shirtlerle, korsan ürünlerle stada gelmeyi biliyorsunuz. Beşiktaş olmazsa, Çarşı olmaz! Önce Beşiktaş... Bunu aklınıza koyun! O tribünde bağırdığınız zaman, seyyar satıcılardan aldığınız korsan ürünlerle bulunmaya hakkınız yok. Hâlâ 10 sene önceki formalarla geliyorsunuz. Sakın demeyin, “Kardeşim 100 TL vermek kolay mı?”... Sana göre uygun forma da var Kartal Yuvası’nda. Atkı var, şapka var, t-shirt var. O işporta tezgahlarındaki fiyata, hem kalitelisi hem de yasal olanı var!

Önemli olan Beşiktaş’tır...
Hanginiz kulübün sponsorları olan İntercity’den araba kiraladınız? Hanginiz Beşiktaş’ın Avea hattını kullanıyorsunuz? Hanginiz Ülker’in, Cola Turka’nın ürünlerini kullanıyorsunuz? Hanginiz Acıbadem Sigorta’nın imkanlarından faydalanıyorsunuz? Hanginiz Vestel ürünlerini, hanginiz Türk Telekom’u kullanıyorsunuz? Hanginiz Doğuş Holding’in ürünlerini kullanıyorsunuz? Hanginiz çocuğunuza Ülker’in çıkardığı ‘Beşiktaş çikolataları’ndan alıyorsunuz? Eğer bunların hiçbirini yapmıyorsanız, kusura bakmayın ama bazı şeyleri istemeye hakkınız yok! 10 sene önce bir içecek firmasının 5 senelik isim hakkı için verdiği 15 milyon Dolar’ı, siyasi platformlara çekerek bazı dar kafalılar önlediler. Onun için ‘Medical Stadyumu’ olması benim için hiç farketmez. Kulübe giren artısı benim için önemli...

Herkes destek vermeli
Hatalı, yanlış işler olabilir. Kulüp büyük ekonomik güçlükler ve borç batağı içinde de olabilir. Ama şu anda izliyorum, kurumsal anlamda da yapılaşma yönünde gayet iyi çalışmalar oluyor Beşiktaş’ta. Tabiki zamana ihtiyaç var. Ama dediğim gibi, asıl olan şu anda bu dar boğazdan çıkmak. Bunun için “Ben Beşiktaşlı’yım” diyenlerin ‘Medical’ projesine karşı çıkmaması lazım! Eğer bir takım beklenti içindeyseniz, destek hem de tam destek zamanı! Destek de, kulübün gerçek ürünlerini ve sponsorların ürünlerini kullanmakla olur. Yoksa dışarıdan bir kaç doldurmalarla bu iş olmaz. Hele tribüne siyaseti sokmak Beşiktaş’a ihanetin en büyüğüdür. Dimdik, tek başına ayakta duran bu camiaya, 100 yaşını aşmış çınara desteğin şart olduğu bir dönemdeyiz.

12 Ağustos 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Taşlar oturdu‘’

Bir tarafta Q7, Ferrari; diğer tarafta 11 tane Skoda... İşte fark ve kalite burada! Ama benim için kaliteden daha çok yürek önemli. Bu kalite farkına rağmen Beşiktaş’ta o yürek de vardı dün. Başta Quaresma... Bakın, jeneriklik golünden dolayı bunu söylemiyorum. Oyunun bütününde; hem hücumda hem de defansta Erhan’a yardımcı oldu. Ve tabiki Delgado’yla da çok iyi bir ikili oldular. Şimdi kafalar karışık. Neden mi? Holosko, Zapo, Erhan, kulübedeki Tabata ve Ferrari için papatya falları açılıyor. Gidecek mi, kalacak mı, gidecek mi, kalacak mı? Bu durum takımdaki oyuncuların performansını da ister-istemez etkiliyordu. Beşiktaş’ın dün en önemli handikapı ise futbolcuların birazda kendilerine oynama arzusu ve tribüne yönelik şov düşünceleriydi.

Delgado’yu en sona bıraktım. ‘Gidecek mi, kalacak mı’ların arasında... Schuster ona çok güveniyor. O da oynadığı bütün müsabakalarda onu mahcup etmedi. Şu andaki mevcut kadroda, yabancı kontenjanına kurban edilecek en son adam! Quaresma’ya acıdım. Önüne gelen tekme vurdu. Ligde de vuracaklar. Bu Allah’ın emri! Ama dün Belçikalı hakemim uyguladığı kuralları, acaba bizim Türk hakemlerimiz uygulayabilecek mi? Dün 2 tane oyuncu attırdı, turuda getirdi Quaresma. Dün bir de gözüm Ferrari’ye takıldı. Yeşil sahalardan daha çok, İstanbul geceleriyle manşetteydi. Rakip 9 kişi olmasına rağmen dağları delmiş, Ferrari de kendine gelmiş! Hakan’a gelince... Her ne kadar ona çok iş düşmediyse de, 39. dakikada maçın kader anında; karşı karşıya kurtardığı topla alkışı da haketti.

Schuster dün gördü ki; Ernst, Necip’siz olmaz! Olur da hafta içinde yazdığım gibi kalede Hakan’ı çok alkışlarız! Necip’le olursa; “Q7’yi Delgado’yu, Bobo’yu alkışlarız” demiştim. Görünen köy kılavuz istemiyor!

06 Ağustos 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu takıma 'Savunma Bakanı' lazım...‘’

Anmadan geçemeyeceğim rahmetli Vedat Okyar Ağabey’i... Mekanı cennet olsun. İki güzel sözünü bu satırlarda çoğu zaman kullanırım. İkisi de çok hoşuma gider. Bir tanesi, “Adama yer aramayacaksın. Yerin adamını oynatacaksın”... Diğeri ise daha orijinal bir söz: “Dünyada ‘Saldırma Bakanlığı’ yoktur, ‘Savunma Bakanlığı’ vardır.”

Dönüyoruz Beşiktaş’a... Sezon başından bu yana bakalım; 2 hazırlık, 3 Avrupa Ligi ön eleme maçı, bir de 3 gol yenen A2 maçı... Masaya yatırıldığında, Beşiktaş’ın bugünkü kadro yapısındaki arızanın defansında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim Schuster’in kafasının en çok karışık olduğu yer de burası. Bunu hem müsabakalardaki gözlemlerim, hem de Schuster’le bir arada olduğum zamanki sıkıntısına dayanarak söylüyorum. Bu sıkıntıyı Ersan Gülüm’ün Adanaspor’dan transfer edilmesi, geçen sene gönderilen ve sezon başı düşünülmeyen Erhan’ın tekrar takıma dönmesi, takımda kalıp kalmaması yönünde büyük sıkıntı yaşanılan Ferrari’nin durumu daha net açıklıyor. Öyle ki, Ferrari’yi oynanan 5 müsabakada da sadece 45 dakika sahaya sürmesi, İtalyan oyuncuyu takımda düşünmediğinin belgesidir aslında. Ancak gönderirsen de 7.5 milyon Euro’luk bir ‘kazık’! Şimdilik Ferrari’yi takımda tutma mecburiyeti, Zapotocny’nin de Bursaspor değil ama Eskişehir ve Karabük’ün ısrarla istemesi, Schuster’in elini kolunu bağlayan bir durum. Ve ister-istemez İbrahim Toraman şu anda aslanların aslanı! Olmazsa olmaz... Bu müsabakalarda görüldü ki, Fabian Ernst’le tek başına olmaz. Allah’tan Prag’da Necip itibarı korudu. Guti’nin gelmesi bu bölgeyi biraz daha rahatlatacaksa bile yarın oynanacak müsabakada Schuster’i en çok düşündüren bölge burası. Fink, Necip, Ernst... Sıkıntı olmaz. Ama Fabian Ernst tek başına olursa; Delgado, Tabata, Quaresma, Hilbert, Bobo, hatta Nobre bile gol hattında düşünülürse; Hakan Arıkan yine takımın en iyilerinden olur! Yani görünen köy kılavuz istemez. Adama yer aramaya lüzum yok. Oturup şu 1 hafta içerisinde yerin adamlarını tespit etmek lazım. Nasıl olsa, ok yaydan çıktı bir sefer! Gönderecekleri gönderin, kafalar rahat olsun...

Açıkçası kalbimi yeniledim, 3 damar değişti. Bir daha ameliyat olmak istemiyorum. Hakan’ı, Rüştü’yü, Cenk’i alkışlamak istemiyorum! Quaresma’nın, Bobo’nun, Nobre’nin, Guti’nin atacağı golleri izlemek istiyorum, Necip’in İbrahim Toraman’ın atacağı golleri alkışlamak istiyorum!

04 Ağustos 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI