Arama

Popüler aramalar

‘’Olmadı Doktor!‘’

Önce gündeme bomba düştü, lanetliyorum. Taksim’deki olayın etkisi, İnönü Stadı’nın tribünlerine vurdu. Sponsor ve kombinelerin dışında, bin 300 bilet!

Ama asıl olan, sahanın içine düşen bir bomba, o da Tolga Özkalfa! Olmadı Doktor, bence mesleğini yapsan daha iyi. Kimse söylemiyor, hatta açıklanmadı ama ben sana müjdeyi vereyim; FIFA listesindesin. Ama dün, sahadaki görüntün hiç de FIFA hakemi gibi değildi. Teşhislerini hiç koyamadın. Hele Guti’ye atılan tekmeleri hiç göremedin! ..Ve ister istemez öyle bir sarı kart gösterdin ki; sana ne 4. hakemin, ne de yardımcı hakemlerin uyarısı oldu. Görmediğin bir pozisyona kart gösterdin, oysa yerde yatan oyuncuyu cezalandırman lazımdı. Kısacası İnönü’de Taksim’deki bomba gibi sen de düştün. Allah’tan her zaman yerini alan kapalı tribün taraftarı sana uymadı. Sivasspor, İstanbul’a top oynamaya değil, tekme atmaya gelmişti. Şöyle bir bak Doktor, maçı tekrar izle, ne demek istediğimi anlarsın. FIFA listesine nasıl girdiğini biliyorum. İnşallah o listeden çıkışın, aynı rahatlıkta olmaz. Yönettiğin maçlar huzur vermiyor, hep vitrine çıkıyorsun. Olmuyor Doktor, olmuyor. Beşiktaş’ın dün kötü oynadığı bir maçtı. Sadece Porto maçı öncesi iyi bir moral oldu. Schuster, yine bizleri şaşırttı ve defansın göbeğiyle oynadı. Bu sefer, Zapo yerine Toraman’la Ersan’ı kullandı. Ama Ersan, topsuz alanlarda Mehmet Yıldız’dan resmen dayak yedi. Tabii Doktor onu da görmedi. Holosko ve Tabata, Beşiktaş’ın zayıf halkalarıydı. Schuster özellikle Holosko’ya çok sabretti.

Aslında dün, Onur’un oynaması gerekirdi. Kayseri’de 18’de, Mersin maçında ikinci yarı sahadaydı ve o gün takımın en çok koşan oyuncusuydu. Fakat bu maç değil sahada, kulübede bile yoktu. Bu gençler, oynatarak kazanılır. Tabata değil, Onur’u kazanmak lazım. Son olarak Üzülmez ve Guti. Bu satırlar size az gelir. Onun için, iki üç cümleyle geçiştirmek istemedim. Ve Necip, seni de alkışlıyorum koçum!

01 Kasım 2010, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’T.A.S.K.K.'da 30.Yıl heyecanı‘’

30 yıl önce İstanbul Dolmabahçe’den Bogos Monosyan abimin organizasyonu ile zar zor bulduğumuz otobüsle Ankara’ya T.A.S.K.K.Genel Kurulu’na gidişimizi dün gibi hatırlıyorum.

Amatör ailede kimler yoktu ki? 30 yıl önce Kemal Bektaş’la başlayan bu yolculuk Hüdaverdi Talay, Orhan Saka, Bogos Monosyan, Ramiz Gökbudak, Berksin Güvenç, Gülhan Hersek, Orhan Yüceer, Ali Düşmez, Erdoğan Erdem, Oktay Olcayer, Sait Yücel, İbrahim Mamat ve rahmetli Orhan Bilgin, Yalçın Kızılay, canım kardeşim Hasan Tutaş ve bir gün olsun bizden desteğini esirgemeyen, gecesini gündüzünü bizlere yol göstermek için harcayan, bizleri yanlışlardan uzaklaştıran Ayhan Yarkın abimle devam etti.

30 Yıl önce Konfederasyon’un ilk genel kurulunda, yani 29 Ekim 1980’de İstanbul yoktu. Ankara, Bursa, Samsun ve Trabzon vardı. Bizler İstanbul’u temsilen genel kurul üyesi olarak Ankara’da Kemal Bektaş ve Hüdaverdi Talay’la birlikte yaptığımız yolculukta Türkiye amatör futbolu için beklentilerimiz çok, ama çok fazlaydı.

T.A.S.K.K. 30. Yıl Kutlamaları şu sıralar Ankara, Bursa, Samsun ve Trabzon’da yapılıyor. Finali ise 10 Aralık 2010’da İstanbul’da düzenlenecek. Bunu şunun için söylüyorum: İstanbul olmazsa olmazdır. İstanbulsuz amatörler düşünülemez. İstanbul amatör futbolu bu organizasyonda yer almadığı müddetçe daima ölü doğar.

Maalesef iki dönemdir İstanbulsuz bir TASKK var. İstanbulsuz olmalı mı? Hayır! Bakın yukarıda saydım, İstanbul amatör futbolu demek, 550 kulüp demek. İstanbul amatör futbolu 2 bin 250 takım demek. İstanbul amatör futbolu yılda yaklaşık 22 bin maç demek.

İstanbul niçin yok? İstanbul’da TASKK kutlanıyor. İstanbul’un esamesi yok. Artık İstanbul’da bu işle uğraşanlar şapkasını önüne koyup ‘biz nerede hata yaptık’ demeli ve şeytanlık peşinde değil, amatörün hizmetinde koşmalı.

Yoksa... Onu hiç düşünmek istemiyorum.

İstediğim tek şey var ‘uyum, uyum’; ‘huzur, huzur’. Bırakın artık. Ben varım çözüme! Ya sizler? Geç değil. Yarından tezi yok, silkelenin. Yoksa 50. yılımızda olur muyuz, olmaz mıyız onu bilemem, ama bugünün huzur isteyen gençleri sizi çok kötü hatırlar.

Öldükten sonra yaşamak istiyorsanız KİN BIRAKMAYIN, HUZUR BIRAKIN.

30. Yıl; TASKK Başkanı TFF Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Mehmet BAYKAN’ın nezdinde tüm amatörlere hayırlı olsun. Nice 30. Yıllara.

29 Ekim 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte bu olmadı‘’

Schuster sezon başından beri şu göbeğe bir çözüm bulamadı. Defansın arkasına atılan her top tehlike... Boşu boşuna Hakan’a, Cenk’e, Rüştü’ye kabahat bulmasın. Bırak; sarkık oyna kardeşim. Beşiktaş’ın başına bu işler hep geliyor Kayseri’de. Son dakika golleri... Çok kritik müsabaka. Düne kadar telafisi vardı. Ama şimdi şartlar o kadar değişti ki; ayıkla pirincin taşını! 14. haftadaki Galatasaray maçına kadar fikstürüm rahat diyorsun ama ben Mersin kupa maçından bile korkuyorum. ‘Yok artık’ demeyin.

Liderin 10 puan gerisindesin. Kapanırsa kapansın bakayım! Ölü toplar dünkü maçta neticeyi etkiler diyordum. Ama her topun başında Nihat. Aslında Nihat dün güzeli yapmayı bırakıp, olması gerekeni yapsa belki de bu kadar tepki almayacak. O da, Tabata da tribünlerin maalesef hedef tahtası konumunda. Harbe gidiyorsun, genç bir teğmenle cephedesin. Yani Onur... Onur’un oynaması tabiki ayrı bir mutluluk benim için. O formayı o çocuğa veriyorlarsa, demek ki hoca onda o ışığı görmüş. Üstelik Guti kulübede, Onur sahada! Dakika 65... Tekke’yle Guti sahada. İstediği pozisyonları da buldu bu değişikliklerden sonra Beşiktaş. Hele Tekke’nin kaçırdığı bir gol var ki, bu sezon ilk defa sahada olmasının heyecanına veriyorum. Dün şanssızlık, eksikler, hiç bir zaman ölçü değildi. Sahada çıkan Siyah-Beyazlı gençler-yaşlılar karması, Kayseri’nin esamesini bile okutmamaları lazımdı. Sıkıntılı geldi Beşiktaş, daha da sıkıntılı İstanbul’a dönecek. Mersin maçı var, Sivas maçı var. İki galibiyet belki biraz huzur getirebilir. Ama lig için daha önceki ümidimi maalesef taşımıyorum.

Sen neymişsin be Quaresma! Hakikatten yokluğun hem sahada, hem de tribünde kendini gösterdi. Sahada karşı kaleye gidemiyor Beşiktaş. Porto maçı dahil kadroda yoksun, tribünler bomboş! Hakem gelince... Mustafa Kamil Abitoğlu mu? Hadi canım sende. Golden önce Ernst’e vermediği faul var ya, işte bu seneki kitap hakemlerinin liglere damgasını vuracağının bir belgesi. Bu da Beşiktaş’ın kayıbı. Ayıbı değil.

26 Ekim 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Neredesiniz!‘’

Sivok, Ekrem, Ferrari, Aurelio, Fink, Guti, Q-7... Eksikler saymakla bitmez. Olmayanlara değil de olanlara bakalım. Esame listesinde üç tane yedek. İsmail Köybaşı, Ersan, Ali Kuçik... Düşünün Beşiktaş ne şartlarda sahada. Bir beraberliğin bile bu şartlarda başarılı olacağını düşünürsek, Schuster ne yapsın. Üstüne üstlük hiç olmaması gereken iki hata... Rakip iki sefer kalene geldi, iki gol yedin ve bütün direncin kırıldı üçüncüsü cabası... Hem de rakip 10 kişi kalmış. Üstelik hakem de kıyak yapmış. Zapotocny’yi atmamış. Aynı hareket. Birinde kırmızı kart, diğerinde ise kıyak. Eloğlu Edirne’den vuruyor Hakan seyrediyor. İkincisinde yine Edirne’den gelen topta Zapotocny hayal kırıklığı yaratıyor. İster istemez ‘Keşke Zapo 44’te atılsaydı’ diyorum. Nihat için, dünkü müsabaka şanstı. Ancak Nihat’la Tabata’nın takım oyunundan daha çok kendilerine oynamaları Beşiktaş’ın dünkü şartlarda kaybetmesinin en önemli faktörlerinden bir tanesiydi. Seyirci tepkisi ister istemez onları bu anlayışa itti. İyiyi yapmak istediler, basiti değil.

Yukarıda eksik oyuncuları saydık. Sadece oyuncular değil, taraftar da eksikti. Alen ve arkadaşları tribündeydi ama maalesef bu durum golü getirmedi. Maçtan önce Alen’e demiştim, ‘Ayağını göreceğim’ diye. Alen senin ayağına!! Manisa maçında da yazmıştım, tribünler niye boş diye. Dün de 4 bin bilet satılmış, 32 bin kişilik statta nerede bu 16 bin kişi, neredesiniz? Guti ve Quaresma için mi geliyorsunuz, Beşiktaş için mi? Benim için dünkü müsabakanın en güzel yanı, Ali Kuçik’ti. İki senedir Ali Kuçik diye bas bas bağırdım. Helal olsun Schuster’e, dünkü maçta aldı ya. Lütfen bu Ali Kuçik’i takip edin.

3-4 haftadır İbrahim Üzülmez’in performansına bir türlü bu satırlarda yer veremiyordum. Sadece şunu söylemek istiyorum. Sakatlanan ya da sakat diye oynamayan arkadaşlara. İbrahim Üzülmez’i takip etsinler. Belki o zaman bu sakatlıklara bir son verilir. Yetiş Necati abi, demeyiz inşallah.

22 Ekim 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte bu olmadı‘’

Guti yok, Q7 yok, yani takımın yüzde 50’si yok! Neden derseniz; sahadaki futbolun dışında tribündeki seyircinin sayısı... Yeni adres, Fiyapı İnönü Stadı. Kapasite, 32 bin. Kombine satışı, 14 bin. Dün akşam ki bilet satışı, 1800... Yani 16 bin koltuk boş. Olmamalıydı.. Destek çok olmalıydı. Perşembe günkü Porto maçı sebep olmamalı. Hele ‘biletler pahalı’ hiç mazaret olmamalı. Çarşı yine yerindeydi ve takımına da sahip çıktı. En güzel görüntü de hatalı olmasına rağmen Hakan’a sahip çıkılmasıydı. Tabii ki futbol hatalar oyunu.

Dün geceki oyun dizilişinde, Nobre ve Bobo’yu çift santrfor kullanan Schuster, kanatları unutmuştu. Bekleri Hilbert ve Üzülmez’e bırakmıştı. Tamam, top Beşiktaş’tayken sorun yok da ya kaptırınca? Alman hoca, her ne kadar defansın önüne Fabian Ernst, Necip ve Fink’le set çekmişse de futbolda kazanmak için topu rakip 3 direk arasına yollaman lazım. Tabii bunun içinde kenarları mutlaka kullanman lazım. En önemlisi de hakemlerin takdir hakkını alman lazım. Herkes bilir ki hakemlerin takdir hakları vardır. ‘Sana göre bana göre’, ‘versem de olur vermesem de olur’ gibi düşünceleri olur. Maalesef Barış Şimşek hep ‘Manisa’ dedi. ‘Kollanıyorum’ duygusuyla hak yedi. Özellikle 4. dakikadaki penaltı, ‘hak yiyorsun hocam’ dedirtti! Doğruları yok muydu, vardı. Mesela Tabata’ya verdiği 2 sarı kart ve dolayısıyla kırmızı kart. İlk yarı bayrağı hep havada olan yardımcı hakem Mehmet Metin, 3. goldeki ofsayt bayrağında nerdeydi maalesef bilemiyorum! Bu mücadele, Porto maçı öncesi iyi bir sınav olmadı. Görüntüyü beğenmedim. ‘Ligin ilk haftaları, telafisi olur’ diyoruz ama Trabzon’un ardından dünkü mağlubiyet biraz ağır oldu. Yine de alınacak dersler var...

17 Ekim 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’'Egemen'e özgürlük‘’

Egemen’e her şey serbest, tekme atmak, elle oynamak... Hatırlarsanız geçen sene Bünyamin Gezer, dünyanın en sakin insanı Denizli’yi çıldırtmıştı. Egemen’in smaçına devam demişti. Dün akşam da Kuddusi Müftüoğlu. Merak ediyorum, ceza sahası dışında o pozisyon olsa, ne vereceksiniz. Adımın Yemen olduğu gibi ‘hentbol’. Ama ceza sahası içinde olunca hele de Beşiktaş’a devam. Bu, Beşiktaş olunca böyle oluyor...

Ve geliyoruz Beşiktaş’ın yediği gole. Ernst iki kişi altında eziliyor, devam. Ama golü yiyiyor Beşiktaş, umurunda değil. Türkiye Ligleri’nde bazı enteresan oyuncular vardır. Bunlardan biri de Burak. Yerden kalkmaz. Her topta yerdedir. Kuddusi’ye yedirtti, faulü aldı. Bu faul de golle sonuçlandı.

Trabzonspor’un galibiyetine gölge düşürmek istemem. Kazanmayı Beşiktaş’tan daha çok istediler. Son iki haftanın puan kayıpları ister istemez Trabzonspor’u aşırı motive etmiş. Ya kazanacaklardı ya da kazanacaklardı. Hatta oynamaktan daha çok, kavga ettiler. Ama Beşiktaş’ta bu kavgaya karşılık verecek oyuncular, Toraman hariç, kulübedeydi. İbrahim Üzülmez ve Necip’in mutlaka başlangıçta sahada olması gerekirdi. Ve tabii ki son haftalarda attığı gollerle morali yerinde olan Bobo. Çünkü, Holosko ve Nobre malesef topla kavga ediyor. Yirmi saniye top rakip alanda kalsa defansta en azından sıkıntı yaşamazdı, Hakan’a yapışık olmazdı. Geriye döndük, kalecimiz Hakan’ı alkışladık. Bir de sezon başında transferinde Mustafa Denizli’nin hediyesi mi diye sunulan Hilbert, bana göre sahanın Beşiktaş adına iyi oyuncularındandı. Necip ve Onur oyuna girdi, benim açımdan çok onur verici bir durum. İkisi de “evlat”. Ama kulübeye çekilecek oyuncular Ernst ile Guti olmamalıydı. Neyse, bunun hesabını Schuster verecek. Biz sadece gördüklerimizi yazıyoruz. Takımın patronu o. Ne derse o. Ne diyelim, gelenek ya ‘önümüze bakalım’. Yaşasın ‘Egemen’e özgürlük...

04 Ekim 2010, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eyüp Sultan'dan Sümela'ya...‘’

Öncelikle Holosko ile başlamak istiyorum. Bugün onu zevk için yarım saat dövmek lazım! Zevki attığı golden, dövme olayını ise kaçırdıklarından. Bir insan ancak bu kadar bencil olur. Sağına soluna baksa, arkadaşlarını arasa maç 4’lük olurdu. Holosko’dan Ernst’e geçiyoruz. Bugün onu Holosko gibi dayakla değil, Eyüp Sultan’a adak, cumartesi de Trabzon’da Sümela Manastırı’na çıkıp mum yakıp, “Allah ona ne bir sakatlık, ne bir hastalık nasip eylesin” diye dua etmek lazım. Çünkü Beşiktaş’ta onun yeri çok farklı.

Enteresan Rapid’te 3 Türk, Beşiktaş’ta da 3 Türk vardı. İki İbrahim ve kaleci Hakan Arıkan. Hakan geçmiş iki haftanın ayıbını dünkü performansıyla örttü. İki kritik top aldı ve Beşiktaş’ı grupta avantajlı konuma taşıdı.

Quaresma, Beşiktaş’ı oyunda kaldığı sürece rakip alana taşıyan en etkili oyuncu. 30. dakikadaki değişiklik, Holosko’nun oyuna girmesi, “Acaba oyun düzeninde sıkıntı yaratır mı ?” diye düşündürdü. Endişelerimizde yediğimiz gole kadar haklıydık. Ama golden sonra rakibin gevşemesi, Guti’nin ve Ernst’in kalitesi, Holosko’yu ve Bobo’yu günün yıldızları yaptı. Tabii ki Tabata’yı da es geçmemek lazım.

Dakikalar 11’i gösterdiğinde Quaresma’nın direkten dönen topundan sonra, “Ne oluyor top bizi sevmiyor mu ?” dedik. Hele bir de yenilen gol varki, eyvah ki eyvah!

Hilbert ile Ferrari kafamızda hep soru işaretiydi. Hilbert Ekrem’i aratmadı. Ferrari’ye gelirsek; demekki insan kendine bakınca neler yapabiliyor neler. Ama bu görüntüsü pabucun pahalı olduğunu anladığından. Son cümlemi de bizim evlatlarımız İbrahim Toraman ve Üzülmez’e ayırıyorum. Bu iki İbrahim de üzmez!

01 Ekim 2010, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fabian Ernst‘’

Beşiktaş taraftarı her iki golden sonra; golü atan Bobo’yu değil, Fabian Ernts’ü alkışlıyordu. Doğrusunu da yapıyorlardı. Her ne kadar Schuster katranda şeker yapmaya kalktıysa da bu çaresizliğindendi. Gerçekten de çok çaresizdi. Hilbert’ten sağ bek yaratmaya kalktı, önde de Aurelio, Necip, Ernst vardı, belki de hücumda bu düzen etkisiz kaldı. Ancak her şey bir gole bakıyordu. Çünkü Antalyaspor iki sezondur bu ligin en iyi futbol oynayan ve de savunma yapan ekibiydi. Tabii ki bunda nam-ı değer ‘Şifo’ Mehmet Özdilek’in katkısı büyüktü. Çünkü o, Beşiktaş’ı bir elin beş parmağını sayabilecek rahatlıkta içine sindirmiş, oyuncularına da dersini iyi çalıştırmıştı. En önemli dersi de kalecisi Ndjock’a vermişti. Şifo’nun karşısında Edirne bölgesinden, geleceği parlak gencecik bir hakem olan Özgür Yankaya vardı, onu çok iyi kullandı. Dünün başarılısı ise, taraftardı. Onların katkısı olmasa, hakem kart bile çıkartmamaya gayret etti. Guti tribünde yanımızdaydı. Gerçi bu maçta sahadaki hava paslarını özlemedik değil. Çünkü bakın sahada diyorum, zeminden hep şikayet ediyorduk Guti için. Keşke dün olsaydı. Ama Schuster Perşembe’yi düşündü. Hoca bilmeli; oynamadan hiçbir maç kazanılmaz. Maç seçmemesi lazım. Saha demişken, Beşiktaş İnönü Stadı, özlenen tablo içinde olmasa bile, bu kadar kısa zamanda bu derece başarılı olan Tesislerden Sorumlu Orhan Saka ve ekibini kutlamak lazım. Ben, Sayın Saka’yı mimar biliyordum ama, 15 gündür çim mühendisliği yapıp, sunumunu gösterdi. Kendisini kutluyorum. Yenilen golde hata yapan Hilbert ile Hakan’ın Bobo’nun sayısına sevinci, takım ruhunun yansımasıydı...

26 Eylül 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI