‘’Adaletin bekçileri‘’
Zor akşam iki takım adına. Yetişkin hem cinslerimin giremediği bir maç daha, ceza bu kez Bursaspor’a. “Bulaşığı abime bırakıp buraya geldik” ve buna benzer pankartlar tribünde hanımellerden. Beyler artık bir kez daha düşünürsünüz sanırım, kulüplerinizin ceza almasına sebebiyet verdirirken, aksi halde karizmamız yerlerde topluca. Ev sahibi bu sene eski görünümünden uzak, ama her daim tehlike rakipleri için, o potansiyel var çünkü, gerek hocası, gerekse kalifiye kramponlarıyla. Konuk Galatasaray için istatistikleri değiştirme şansı, öyle ya son 3 sezondur “Tıkı” yok adeta. İstim üzerinde olan Floryalılar “Böyle gelmiş böyle gider” deyişine nokta koyarlar mı? Göreceğiz...
Önce ilk 45, aynı düzen, aynı sistem dogal olarak, sadece bazı bölgelerde aktörler farklı. Emre Çolak ters bölgede, Riera ayağına gelen kısmetleri geri tepip son vuruşları bahçeye gönderse de, çalışkan. Sercan-Elmader birlikteliğinin semeresini görmemiz için zaman gerekecek her hallerinden belli. Galatasaray pozisyon bulma adına rakibe fazlaca açık vermekte hala. Unutmadan Elmander’in bonkörlüğünü izledik kayda değer başka da bir şey yok bu devrede. İkinci yarı beklenen gol geliyor Timsah’tan Batalla ayaklı. Ertuğrul Sağlam’ın basit ama akıllı planının hayata geçmesi. Üzerine çek, rakip habire başıbozuk ve etkisiz ataklarla kalende koğuşlansın sen düzgün ve planlı gel keyfini çıkar. Özet budur. Sonrası kaos. Olmadı. Adaletin bekçileri uzun zaman sonra yenilgiyle tanıştı. Canlar sağolsun siz bekçi olmaya devam edin gerisi gelir.
‘’'O' nun adı...‘’
Eskişehir’de buz kesen Galatasaray, üç gün sonra Arena’da rakibi “Acıların takımı“ Ankaragücü. Vicdanım bu konuda rahat. Gerek radyodaki programımda, gerek yazılarımızda Başkent takımını bu hale getirenlerin her fırsatta hatırını sorduk, utanmaları gerek fakat hala da göremedik bir yüzü kızaran! Yazık, hele böyle bir duruma düşen takımın futbolcularına kanca atanlara bin defa yazık. İşte o yüzden Turgut’tan vazgeçildi, ‘O’nun adı Galatasaray olduğu için. O yüzden Ultraslan karanfillerle karşıladı misafirini, “Dayan Ankaragücü“ yazılı pankartı yüreklerine koyarak. Helal olsun...
Hafta içi suaresi, statta yine hatırı sayılır kalabalık, üstelik hiç susmayan. Böyle bir günde takımdaki rotasyonu da doğruydu Fatih Terim’in, hem forma yüzü görmeyenlerin oynaması adına, hem de neyse, uzatmayalım... İki asist, duble golle başladı maç. İspanyol’dan servis, tat ve lezzet Gökhan Zan ve Emre Çolak’tan. Çaglar da beğenildi, bindirmeleri ve önünde oynayan Riera’yı şık göstermesiyle. Ne kadar çok Riera yazdık değil mi? Elde değil akşamın en iyi kramponu İspanyol, 3. golün imzasını da attı, Engin katkılı. Final Yiğit’ten...
Evet dünkü maçta saygının ön planda olduğu bir karşılaşma izledik. Az faullü, stresi olmayan ve bolca gollü. Kıstas değil tabi, rakibinin potansiyelini hesap edersek, ama puan farkının artması adına önemli bir kazanç, bu farklı galibiyet. Bugün futbolumuzun kader günü. Bakalım ne olacak. Açık oylama olursa yüzlere maske takılacak rezil olmamak nedeniyle, kapalı ise felaket, gerçek yüz çıkacak maskesiz el altından sinsice. 3 Temmuz’dan bu yana bıktık, usandık ne olacaksa olsun finalde artık, salt futbol konuşalım ama hiç sanmıyorum. Sizce...
‘’Hava cıva...‘’
Her maç el birliği ile yarattığımız bir stres vakası, zirvede olmak ayrıca bir dert. Bugüne kadar Sikibbe ile ev sahibinin toplamda performansını ele alırsak hiç de küçümsenmeyecek bir puan toplamı. Hele geldiği günden yana üzerinde kara bulutlar dolaşan Ersun Yanal için, Eskişehir semalarında rüştünü ispat etmek adına son şans. Al sana bir stres nedeni daha. Gamlı Baykuş’a döndük, dansöz (son zamanların en geçerli modası) olmaktan iyidir deyip geçelim oyuna...
Hava buz, zemin de. Bu sahada değil koşmak, yürümek mümkün değil. Fatih Terim bu durumu göze alarak merkez kuvvetli, tek santrfor kullanmış haklı olarak. İlk kırk beşte topu ayağa oynayan, tek topu iyi kullanan ve uzun paslarla sonuç arayan ev sahibi Eskişehirspor. Semih’in yıldızlaşması. Sanal penaltı pozisyonlarını gerçeğe dönüştüremeyen, ilk yarının en başarılı kartviziti Cüneyt Çakır. Başka da bir şey yok gerisi hava cıva...
İkinci yarı alışılmışa dönüş... Elmander’in o ana kadar yalnızlığını çözmenin tek çaresi Sercan. İsabetli bir karar olduğunu İsveçli oyuncunun ismini daha fazla duymaya başlayınca anladık. Terim’in Sabri’yi yanına alıp Kazım’ı geriye, önüne de taze Galatasaraylı Yigit’i koyması ilginçti. Fizik gücünün doğaya karşı mücadelesini düşündü sanırım hoca. Dakikalar ilerledikçe riskler fazlalaştı. Her iki takım da serseri bir gol arayışına girdi, başka çareleri de yoktu. Bu yarıda da ev sahibi rakibinden daha iyi bir görüntü sergiledi. Girdikleri pozisyonlarda bazen beceri eksikliğine, bazen de Muslera’nın eldivenleriyle Ujfalusi ve Semih’in isabetli hamlelerine takıldılar. Birer puan paylaşıldı. Sonuç normal, bence sevinen İstanbul ekibi olmalı, eee bunlar da can, etten kemikten makina değil ki kardeşim, ara sıra bazı bazı olacak o kadar...
‘’Şıktı...‘’
Hiçbir esprisi olmayan, her sene reytingi düşen, bir tek “Acaba bu sene Fenerbahçe kupayı alacak mı” merakı, alamazsa internete düşecek geyikler. İşte size Türkiye Kupası’ nı özetleyen tanımlama başka da bir esprisi yok benim için. Galibiyet halinde ufak tefek olsa da bir parça harçlık federasyondan gelecek kulüplerimize. Yani önemli olan canlı! Özetle ligin şu yoğun temposunu düşünürsek özeli olmayan çakma bir resmi karşılaşma adeta...
Fatih Hoca da biraz bunları düşünerek genelde fazla forma şansı bulamayanları koymuş oyuna, doğru karar. Arada fidanları da sürmüş Mertan, sonradan oyuna dahil olan Berk gibi gözüm üzerlerinde çok olumlu bilgiler geldi genç kramponlar adına. Terim’ in 3. gelişiyle birlikte gençlere gün doğdu, tabii ülke futboluna da. Devam hocam. Geçen maç sonunda kendine gelen Sercan ve Riera’ nın ve ailecek katlettigimiz Sabri’ nin oynaması da hiç değilse insanlık adına yerli yerinde...
Cesaretli başladı konuk ekip. Fatih Terim, Hasan Şaş ve birçok kalifiye ismi bağrından çıkaran Adana Demirspor, artı hiçbir çirkinliğe girmeden. Ama ev sahibi istim üzerinde, durum böyle olunca da 4 santra yapıldı ilk 45’ te. Bu yarıda Mertan’ ın Sercan’a asisti oldukça şıktı. İkinci yarı Ufuk’un kurtarışlarıyla başladı. O da geliştirmiş kendini, üstelik Muslera gibi bir kalecinin yedeğiyken helal olsun. Sercan’ ın arzusu ve dublesine de şapka. Erçağ’ ya tebrik...
Dedik ya öylesine bir maç. Yola devam. Çok yeni bir takım, rakip büyük, zayıf fark etmiyor. Kısa zamanda her geçen gün vites yükselten bir takım ama harbi bir takım. 4 sene bu camia ve taraftar her dakika kahır mektubu yazdı. Teşekkürler Fatih Terim, ayağınıza sağlık çocuklar...
‘’Hoş geldiniz...‘’
Her iki taraf için de sıkıntılı gece... Samsunspor, sahasında İstanbul büyüklerine karşı endamlı, üstelik artık puan kaybına da tahammülü yok. Misafir ise haftalardır deplasmanda gol yememiş, üstüne bir de liderlik eklemiş görünümüne. O da sıkıntılı ama “keyifli stres” desek daha doğru olur sanırım...
Neyse, ilk baskı bitti top ağlarda. Alışılmış 11’den sağ bölgenin zorunlu olarak komple değişimi seriyi bitiren ilk faktör.. Sabri hazır değil, önünde oynayan Engin o bölgenin adamı hiç değil. Yardımına gelen Emre. Eee ne oldu sana arap saçı, ana baba günü. Sürekli açık, sürekli yenen kontra hep aynı adresten. Arkadan bir Sabri skandalı daha, olacak iş değil. Çokta üzerine gelmek doğru mu sakatlığını matematiğe vurursak eğer. Birde sürekli fırça ailecek Engin’e, anlamadık sanki bir tek günah keçisi o sanki...
İkinci 45 her şey tepe taklak çaresizliğin getirdiği doğruyu bulma adına. Ujfalusi Sabri’nin kanadına, Melo stopere o da idareten, Riera sola. Riskler maksimumda. Sonra Servet’in girişi araya sıkışmış bir gol var umut veren Semih imzalı. İnanın maçın başında bu düzen olmalı demiştik yanımızdaki dostlarla ama neden 57 dakika beklendi garip. Sonrasında Riera’nın inadı, Selçuk’un lezzeti. Arkadan Baros ve Sercan...
Kabus gibi bir gece. Galatasaray’ın büyük takım olduğu bir kez daha ispatlandı. Bu kadar kötü oynadığı akşamı güne çeviren kramponlar, geçte uyansa Fatih Hoca’nın yerinde kararları. Son söz; hoş geldiniz Riera ve Sercan bir siz kalmıştınız...
‘’Gücün değişimi!!!‘’
Geç kalmış bir yazı ama beklenen zamanı geldiğinde yazılacak olan bugün sizlerle paylaşacağım kelimeler... Sezon başında sözde Fenerbahçe aleyhine konuştuğum için bir kalem tarafından özel hayatım ameliyat edildi, futursuzca ahlak dışı iftiralarla üstelik bizim mahalleden, üstelik hergün program yaptığım Radyospor’daki binlerce Fenerbahçeli dostun bana karşı sevgisini görmezden gelerek. Sustum ailemden aldığım terbiyeyle, yayın müdürümün gösterdiği ilkelerle. Bugüne kadar Sarı-Kırmızılı rengi taşıyan hiçbir yöneticiden para almadığım ve mesleki olarak kıyak görmediğim için içim rahat, başım dik anlamıştır malum zat. Ya nerden buraya geldik yukarıda da söyledik, geç kalmış bir dertleşme diyelim...
Gelelim asıl konumuza... Aykut Kocaman’ı tanırım sevgi ve saygım maksimumdadır. Yıllar önce bir Trabzon maçının sonrası konuştuğu ilkeli söylemiyle tüm ülkenin sevgisini kazanmıştı doğal olarak benimde. Soyadı kadar yüreği de üst düzeydedir insan olarak. Ayrıca Fenerbahçe’nin şu sıkıntı günlerinde kulübüne bu kadar sahip çıkıp hala ayakta tutması da ayrı bir takdir konusudur. Yalnız Ordu-Fenerbahçe maçının sona ermesiyle sınıfta kalmıştır maalesef. Bakın neler demiş Kocaman; “Sivas maçından beri ufak ufak ince ince Yasemince derler ya böyle bir durum var. Kolumuz kanadımız kesildi; bir güç kaybı var. Hakemlere de bu konuda, güç dengelerinin farkında olarak davranışta bulunuyorlar. Çok net söylüyorum (buraya dikkat) güç dengeleri bozuldu; güçlüden yana olmak gerekir, devam etsinler.“
Sayın Kocaman bu cümlelerinizin her harfi skandal, her harfi belli ki bir itiraf. Yani siz aleni diyorsunuz ki, eskiden güç bizdeydi, her dediğimiz olurdu, hakemler bizden yanaydı, biz padişahtık diğerleri figüran, şampiyonluğun yolu buradan geçer bu böyle biline.... Sakın yanlış anlaşıldım falan demeyin, çevir kazı misali bunun Türkçe meali bu. Geçen sene bir çıkışınız size fayda sağladı ve etkili oldu diye her daim aynı formülü denemek abesle iştigal. Bu kez tutmaz tam tersi çalıştırdığınız kulübün tüm bireylerini de sıkıntıya sokar. Şimdi gelelim başa, hadi bakalım şimdi de salla biat ettiğin kulübünün hocası neyi itiraf ediyor farkında mısın? Üstelik isyankar sloganlarıyla, Aynaya bakıp insanların özel hayatını kullanmadan insanca...
‘’Futbolca‘’
Arena’da yerimizi aldık, bu kez loca, sosyete olduk anlayacağınız, tarzımız değil ama el mahkum. Basın tribününe monitör koyulmadan asla orada maç izlemem. Yok kardeşim orada her yazı yazdığımızda madara oluyoruz doğru yorum yapmak adına. Ee teleskopla gidemeyeceğimize göre her maç bir tanıdığın locasından, idare edeceğiz artık, anlayın halimizi.
Liderin konuğu üç büyüklerin korkulu rüyası Belediye her daim. Gerçi Belediye’nin takımı olur mu, her zaman soruyoruz. Belediye amatörlerin hizmetindedir. Siz hiç Bayern ya da Madrid Belediyespor duydunuz mu? Sadece bizde bu arabesk durum. Neyse böyle başa böyle tarak. Yolsuzluğun affedilmesi için yalvaran kişilerin spor dünyasında var olduğu bir ülkede bu tip olaylar devede kulak...
Emre’nin mükemmeliyetiyle start aldı gece. Tamam dedik sıkıntı yok kolay geçecek. Yanılmışız karşılık çabuk geldi aynı lezzette misafirden. Melo’nun yokluğunu hissetmemek elde değil. Hele merkez hakimiyetini düşününce teslimiyet bayrağını çekti ev sahibi ilk 45’te. Tüm toplar Belediye’nindi. Bumerang gibi Büyükşehir’in birinci bölgesinden dönüp geldi. Durum böyle olunca da Elmander ve Baros da yalnızları oynadı.
İkinci yarı önce taraftar aldı sazı eline, sonra da Floryalı kramponlar. Müthiş baskı ve aşırı bir arzu. Sanırım soyunma odasında Fatih Hoca imzalı fırçalı cümlelerin hayata geçmesi. Yine Emre sonrasında Baros. İki gol arasında kaçan bir dolu pozisyon, ilk yarı 10 kişi kalan misafirden beklenen tuş. Finalde müthiş bir imza bu sezonun en iyi transferi Selçuk’tan. Galatasaray kazanmaya devam ediyor, özlediğimiz şekilde ismine layık, futbolca.
‘’Galatasaraylı Efendi'ler...‘’
Tabiri caizse deplasmanda etek giymeyen, özellikle son zamanlarda göze hitap eden futboluyla zaten sınıfı geçti Floryalılar ailecek. Çarşamba suaresindeki rakibi şu ana kadar hiç de küçümsenmeyecek seviyede puan toplayan Manisa...
Önce ilk 45 saman alevi gibi bir ev sahibi, oynatmayan konuk. Bu oynatmada kasap havası olsa da, futbolda bu var, hele maçı Özgür Yankaya yönetiyorsa. Hani şu MHK Başkanı Yusuf Namoğlu’nun manevi evladı varsayılan, sosyete diliyle Başkan’ın mentörü olan düdük. Tahrik değil bunlar yanlış anlaşılmasın. Belediye maçını kimse unutmadı. Kusura bakmayın yazmazsam içim rahat etmez, ama bu böyle. Neyse fazla slogan atmayalım şöhrete ihtiyacımız yok, çok şükür o etiket üzerimize yapışmış zaten yılların emeği olarak. İlk yarı Selçuk’un nefis asisti, Emre’nin acemiliği başka da bir şey yok, zero...
İkinci yarı sıkıntı bir türlü aşılamayan Manisa duvarı. Sinirler maksimumda, stres de. Emre, Engin değişikliği. Ben seviyorum bu deli adamı, canını veriyor adeta forması için. Engin için konuşuyorum. Aaa o da ne gol oldu, imza Selçuk İnan. Yıllardan beri duran top özlemi Karadeniz sahillerinden Arena’ya.
Melo’sundan malzemecisine kadar övgü. Belki görüntü futbol adına temiz değil, ama istediler, hem taraftarıyla, hem kramponuyla helal. Galatasaraylı da gün sayıyor ( ! ) ligi zirvede bitirsin, şampiyonlar ligine katılsın diye. Bu Ali Sami Yen farkı, bu Galatasaraylı Efendi’ler farkı anlamayanlara dip not; ahlak, seviye, terbiye ve en önemlisi hak yememek adına. İyi seneler...