Arama

Popüler aramalar

‘’Oynamadan!‘’

Fatih Terim’den boşalan koltuğa oturan Mancini’nin elinde belli ki sihirli bir değnek yok. Takım hala Terim’li zamanın kötü olan futbolunu oynuyor. Burak kafa olarak başka bir yerde. 2 sezonda 60’tan fazla gol atan bir futbolcunun bu kadar kötü bir futbol sergilemesini yüreğimiz kaldırmıyor. Selçuk için sezon başından bu yana söylediğimiz, “Bu çocuğa bir şeyler olmuş” cümlesi aynen devam ediyor. Sadece Drogba’nın serbest vuruşları kullanma isteğiyle açıklanamayacak bir durum. Acaba bizim bilgimiz dışında Selçuk’a da yabancı takımlardan teklif mi geldi!

Ceyhun’un takımı değil


Tamam az süre aldı, hocalar onu hep asların sakatlığında ve cezalı olduğu haftalarda hatırladılar. Ancak aslardan formayı almak isteyen bir yedeğin de ayağına kadar gelen fırsatları değerlendirmesi gerek. Demek ki yedek kulübesi Ceyhun’u en ufak bir şekilde hırslandırmamış. Bu futboluyla Galatasaray’a yakışmıyor.

Diğerleri ne yaptı!

Selçuk, Burak ve Ceyhun’u eleştirdik ama diğerlerinin ne yaptığını soracak olursanız; koca bir hiç. Sahada çileklerin haricinde ne yaptığını bilen bir tek Muslera vardı. Gol kurtard,ı ama defans olmadığı için golü yedi. Bu kadar net.
Drogba ve Sneijder aldıkları paranın hakkını bu maçta da verdiler. Çok eleştirilen Sneijder 2 gol attı. Drogba ise rakip defansı hallaç pamuğu gibi atmaya çalıştı. Önceki maçlara göre etkisiz görünse de onu arkadaşlarından ayrı bir yere koymak gerek. Hakem için ise söylenecek hiçbir şey yok. Bu lige uzak olan hakem Mustafa İlker Coşkun neredeyse hatasız maçı bitirdi.

Mancini’nin işi zor

Yeni hocanın gerçekten işi zor. Fişi çekmiş futbolcularını tekrar hayata döndürmesi gerek. Teknik taktik sonradan geliyor. 2 senedir ligi domine eden Galatasaray taraftarını bile tekrar havaya sokması gerek. Bir cumartesi akşamı Arena’da Galatasaray ilk defa bu kadar az seyirciye oynuyorsa başta yönetim olmak üzere tüm Galatasaray Camiası’nın ciddi ciddi düşünmesi gerek. Neticede Sarı Kırmızılılar 3 puanı oynamadan aldılar ama sevenlerini mutlu edemediler.

19 Ekim 2013, Cumartesi 22:40
YAZININ DEVAMI

‘’Gole kadar‘’

Ümidimiz, olmayacak zamanlarda Galatasaray’ın ortaya koyduğu futboldu. Ancak dün gece ancak İspanyol temsilcisinin attığı gole kadar Galatasaray’ın bu yönünü görebildik. Bir de ikinci devrenin ilk 5 - 10 dakikasında. Gerisi gerçekten Türk Futbolu adına olmasını istediğimiz seviyede bir mücadele değildi. İki takım arasındaki fark amiyane tabirle, “Elin oğlu hatanı yakaladığı zaman atıyor” kadar basitti. Melo ile, Burak ile kaçanları Avrupalı bir takım maç içinde yakalayınca gole çeviriyor, bu kadar basit. Üçüncü golden sonra oyun disiplininden iyice düşen Sarı Kırmızılılar için bu maçı geride bırakmak en iyisi. Daha bu grupta oynanacak 5 maç daha var ve konsantrasyonu bozmamak en akıllıca düşünce olacaktır.

Şans da yok

Galatasaray dün gece sahaya galibiyet için çıktı. Engin’in oynatılması bir risk, Riera ve Eboue’nin kanatlarda yalnız kalmasının da iki nedeni var. Orta saha onlara yeterli derecede destek veremedi ve karşıdaki takımın defansı da Real Madrid’in oyuncuları. Her pozisyonda bu iki kanat adamımızın önünde set oldular. Sneijder ve Drogba da gününde olmayınca Galatasaray’ın yapabileceği bir şey kalmadı. Tabii ki futbolda şans da çok önemli. Bu faktör de ilk 20 dakikada yakalanan fırsatlarda yüze gülmeyince ağır yenilgi kaçınılmaz oldu.

Konsantrasyon yok

Kimse, “Fatih Terim’in Milli Takım hikayesi Galatasaray’ın futbolunu etkilemiyor” demesin. Belli ki bu takımda bazı dengeler bozulmuş. Başkan, Fatih Terim ve futbolcuların geçen seneki uyumlarından eser yok. O “Takım olmuş” takımdan da eser yok. Umarım 6 gollü mağlubiyet tüm camiaya büyük bir ders olur ve herkes aklını başına alır. Yoksa aklı yerinde tutmak için Sarı Kırmızılı taraftarlar iki ellerini saçlarının arasına sokmaktan kurdeşen dökecekler. Hezimeti unutmak ve Beşiktaş maçına konsantre olmaktan başka yapılacak bir şey yok.

18 Eylül 2013, Çarşamba 20:00
YAZININ DEVAMI

‘’Real'e de böyle‘’

Cehennemde bir tek Türkler’in kaynar kazanının başında Zebani nöbet tutmazmış. Çünkü kaçanı aşağıdan çekmek bir gelenekmiş. Galatasaray filede geçen sene Mehmet Cibara’nın direksiyona geçmesi ve Orkun Darnel’in gayretleriyle başını kaldırmaya başlamıştı. Özellikle bayanlar başa getirilen Massimo Barbollini’nin önderliğinde iç ve dış rakiplerine kök söktürürken; o da ne! Massimo Bayan Milli Takım’a. Futbol takımı İmparator’la 2 yıl üst üste şampiyonluk, Şampiyonlar Ligi’nde de çeyrek final görünce çamaşır makinesi görevli TFF, Terim’e kancayı taktı. “Vatan elden gidiyor” goygoyuyla İmparator da gitti Milli Takım’a. Son olarak Tanjeviç’ten boşalan Basketbol Milli Takımı’nın başına da Ergin Ataman konuşuluyor. Futbol, basketbol ve voleybol ilk üç ilgi çeken sporumuz. Briç Federasyonu’na tüyoyu ben vereyim. Galatasaray Briç Şube Kaptanı’nın adı Serdar Erdem’dir.
Gelelim maça
Metin Oktay’ı saygıyla andıktan sonra, Galatasaray maça fırtına gibi başladı. Burak’tı, Drogba’ydı derken maç Antalyaspor’un istediği kıvama geldi. Ani gelişen bir atakta da konuk ekip Tita ile golü buldu.
Bu dakikadan sonra Galatasaray maça ağırlığını koydu. Özellikle ikinci devrenin başından sonra Umut’un da oyuna dahil olmasıyla Galatasaray son düdüğe kadar saldırdı da saldırdı. Ama futbol böyle bir oyun. Gol kaçırana fazladan puan vermiyorlar.
Bu maçı anlatacak fazla bir laf yok. Aslan 3 puan için her şeyı yaptı; hücum, organizasyon, değişiklik. Ama olmadı, ama gelecek için umut verdi. Tabii ki Antalya ile Real Madrid denk değil. Eksiklerle, dinlendirilenlerle salı gecesi sahaya çıkacak Galatasaray da bu geceki Galatasaray değil.
Bu sezonun en önemli ilk maçı salı gecesi. Bu sebeple dün akşamki olumsuzlukları görmezden gelmekte fayda var. Salı gecesi de geçsin normale döneriz.
Bruma için söylenecek tek laf; aldığı parayı fazlasıyla Galatasaray’a geri ödeyecek gibi bir görüntü var. Umarım yanılmıyorumdur. Sneijder, Muslera, Selçuk da dönünce salı gecesinden de umutlu olmamak karamsarlıktır. En azından bu heyecanı yaşayacak olmanın zevki başka.

14 Eylül 2013, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sürprizsaray!‘’

Defanstaki sorun çözülsün diye alınan Chedjou yabancı kontenjanına takılmış. Hamit sakatlığı nedeniyle yok, yerine takıma yarardan çok zararı olan Engin oynuyor. Dün gece iyi oynayan Amrabat’la başlansa daha iyiydi sanki. Hücumla defans arasındaki mesafeyi 35 metreye indirmeye çalışan bir taktik tutmadı. Hatlar arası kopukluk oldu. Yakaladığı pozisyonları gole çeviremeyen Necati, Sarı Kırmızılılar’ı soğuk bir duştan kurtardı. Ve tabii ki yine Muslera. Ne yapıp edip Uruguaylı kaleciyi ömür boyu Galatasaray’da tutacak çareyi bulmalı Başkan Ünal Aysal. Projelerine aşık olmamalı ama Muslera’yı proje gibi görmemeli. Her maç kurtarıyor golleri ve Galatasaray’ı.

Adaletli sonuç

Maçı kısaca şöyle izah edelim; iki takım da iyi futbol oynamadı, iki takım da çok net gol pozisyonlarını kaçırdı, iki takımın da kalecisi çok iyiydi. Puanları paylaşmak adaletli oldu. İlk devre iki takım oyuncuları da ayakta duramadılar. Birer servet değerindeki futbolcuları böyle zeminlerde oynatmak resmen cinayete teşebbüs. Sadece Eskişehir’in değil, neredeyse tüm takımlarımızın zeminleri kötü. Futbol Federasyonu’nun kulüplere yabancı sayısından önce zemin sağlığı için müeyyideler uygulaması gerek. 3 haftada 4 puan kaybederek şampiyon olmak biraz zor. Galatasaray 4. yıldızı istiyorsa bir an önce toparlanmalı. O gidecek bu gelecek yerine eldekilerle güzel bir pasta yapıp çileği de puan olarak sunmak gerek.

Avrupa’ya dikkat!

Galatasaray’da gol atması en yüksek ihtimal olan Burak’ın çıkmasını (sakatlanmadıysa) anlamak zor. Geçen hafta da Drogba değişikliğini anlamak zordu. Büyük ihtimal yine Galatasaray şampiyon olacak ama bunun Avrupa’sı da var. Umarız her zamanki gibi Avrupa Fatihi devlerle oynarken o bildiğimiz futbolunu sergiler. Cüneyt Çakır’a laf etmezsek eksik kalırız. Çok mutlu bir günündeydi ki iki takımın da hatalı, kasıtlı, arkadan yaptıkları, penaltı kokan hareketlerine gülücükle karşılık verdi. Gününde bir Çakır dün 2 penaltı verebilirdi. Her pozisyonda da sertliğe başvuran Eskişehir defansına kırmızı kartlar gösterebilirdi. Şanslıysa FİFA bu maçı izlemez.

31 Ağustos 2013, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’“1” de puandır‘’

Sezon başında Arsenal’i kendi sahasında yenerek Emirates Kupası kazanılmış, ezeli rakibin elinden Süper Kupa da alınmış. İlk hafta zor kazanmasına rağmen attığının 5 katını kaçırmış bir Galatasaray sahaya çıkmıştı. Ama beklenenin tam tersi oldu.

Drogba niye çıktı!

Bursaspor maçı kazanmak için elinden ne geliyorsa yaptı. Sayısız korner, sayısız serbest vuruş, sayısız orta ve sayısız gol tehlikesi. Yıldızlar topluluğu da döküldü. Kalede Muslera, defansta Chedjou savaştı, diğerleri seyretti. Sneijder yalnızları oynadı. Burak gelen 3 topun birini gole çevirdi. Atılan yabancı maddeyi kovalamak yerine daha pozitif işler için enerjisini kullansa daha iyi olacak. Drogba çıkana kadar iyi mücadele etti Bursasporlu futbolcularıyla. “Önde takım, 2 forvet oynamamak için çıkardık” bence mazeret değil. Drogban varsa, sakat da değilse, 5-0 önde de değilsen Drogba çıkmaz. 3 defans adamı başına verilmişti maçta. Sahada kenara iskemle koyup otursa başında duracaklar. Neticede yanından ayrılmayan Civelli 16’lık Enes’e gol attıran Batalla’ya ön asisti yapıyor. Drogba sahada olsa onu kollayacak. Yine de bu işler teknik işler ve teknik heyet en iyisini bilir demekten başka yapacak bir şeyimiz yok.

Selçuk’ta sorun var!

Haftalardır Selçuk’un suratından düşen bin parça; bu çocuğun bir sıkıntısı var. Halledilmesi gerek. Hamit gol pozisyonu dışında kayıp. Eboue ve Melo bildiğimiz gibi, başka işler kovalıyorlar. Gökhan Zan uzun top göndermekten yoruldu.

Neticede Galatasaray çok kötü oynadığı bir maçtan 1 puan çıkardı. “Yenemiyorsan yenilme” futbol için güzel bir laftır çünkü yine de 1 puan veriyorlar. Hafta içi yaşanan hoca krizinin moralsizliği mi desek, dursak bile ligi kazanırız havası mı desek, ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Kazanılan 1 puan da kardır bu uzun lig maratonunda demek en iyisi galiba. Haftaya hoca da sahaya iniyor, taraftara unutturur bu takım umarım Bursa’daki futbolu.

26 Ağustos 2013, Pazartesi 20:00
YAZININ DEVAMI

‘’Fatih Terim seneye nerede?‘’

Kısa vadede alınacak galibiyetler bu sorunun önem sırasını düşürebilir ama uzun vadede bu sorunun cevabı kulübün önümüzdeki 10 yılını belirleyecektir.

Galatasaray Yönetimi Fatih Terim için, “Fatih Terim ile Galatasaray arasındaki ilişkiyi en son anlatacak kelime kontrattır” diye yorum yapsa da kontrat şart. En azından Galatasaray’ın başarısızlığından ya da karışıklığından zevk alacak olanların hevesini kursağında bırakmak için şart.

Koyu Galatasaraylı


Fatih Terim’i her yönden eleştirme hakkına herkes sahip ama kimse onun için, “İyi Galatasaraylı dağil” diyemez. Her hareketiyle Galatasaray’ı yaşıyor. Bu nedenle de elde ettiği başarılar bir yana Galatasaray’ın başında olmayı en fazla hakeden insan. Tüm Galatasaraylılar aynanın karşısına geçerek, “Terim giderse yerine kim gelirse mutlu olurum?” sorusunu üç defa sorsunlar. Mourinho mu? Alex Ferguson mu? Arsene Wenger mi? Olmadı değil mi! O kontrat hazırlansın ve hocanın önüne konsun; aklın yolu bu bence.

Başkan’dan dev adım


Büyük bir krizdi Galatasaray’daki, neredeyse bir çuval incir berbat olacaktı ki akıl devreye girdi. İlk gün cenazeydi, düğündü derken Başkan Ünal Aysal ve Fatih Terim biraraya gelemedi. O geceyi Galatasaraylılar bilgisayar karşısında geçirdiler bir haber çıkacak mı diye. Ertesi gün öğlene doğru akıllı Galatasaraylılar’ı rahatlatan haber geldi; “Başkan Florya’da hoca ile görüşüyor”. Aysal, hocanın mabedine kadar giderek kendisine ne kadar çok değer verdiğini hissettiriyor ve kriz sona eriyor. Bu krizden bir sakatlık çıkacağını umanlar da o an avuçlarını yalıyorlar.

#direngalatasaray

Dünyada binlerce teknik direktör var ama Federasyon Başkanı’nın gözü Galatasaray’ınkinde. Daha 5 gün önce “Abdullah Avcı’nın yanındayız” açıklamasını yapan kendisi, etikten bahseden kendisi, tüm basını ahlaklı olmaya çağıran kendisi. Sonra her fırsatta eleştirdiğimiz Abdullah Avcı’ya inanılmaz bir haksızlık yapılıyor ve takımın başındayken takıma hoca aranıyor. İlk etiksizliği değil Federasyon Başkanı’nın; Rıza Çalımbay’a da “O bizim evladımız, hiçbir yere gitmiyor” diye sahip çıktığı gecenin sabahında işine son verip Mehmet Ekşi sektirmeli Tigana’yı göreve getirmişti. Demek ki atalarımız haklıymış; “İnsan yedisinde neyse yetmişinde de aynıdır” diye boşa söylememişler.
Galatasaray’ı sevmediğini üç aşağı beş yukarı tahmin ediyorduk ama nefret ettiğini bilmiyorduk. Neyse ki becerikli değil. Bu operasyonu da eline ayağına dolaştırdı. Galatasaray’ı nasıl batırırım diye yola çıkarken en büyüğün Galatasaray olduğunu kabul ettiğini ilan etti. Aysal ve Terim, “Konu Türkiye ise her türlü fedakarlığa varız” mesajı verdiler. Terim ayrıca, “Bana sizin paranız işlemez” diyerek bir yılı aşkın süredir kendisine işkence yapan federasyon ve kurullarına giderini yaptı.

Tevfik Fikret ne yapmış!

Galatasaray Lisesi’nde müdürlük yaptığı sırada 31 Mart gerici ayaklanması patlak verir. Okulun içinde yapılan değişiklikler ve bazı öğrencileri almak için gelen kızgın insanların önüne dikilir ve, “Okulu yıkmak için önce beni yıkmanız, öğrencilerimi alabilmeniz için de cesedimi çiğnemeniz gerek” diyerek gelenleri geri püskürtmüştür. Onun “Fikri hür, vicdanı hür...” diye başlayan pankartının bulunduğu tribünden, protesto hakkını kullanan diğer tribünlerdeki insanlara yapılan baskı en azından o pankarta yakışmadı. “Tribüne siyaset sokmayız” diyerek yapılan savunmayı kabul etmek ise diğer olanları gördükten sonra mümkün değil.

24 Ağustos 2013, Cumartesi 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Kupa Aslan'ın‘’

Futbol garip bir oyun, kağıt üzerindeki büyük favori Galatasaray oyuna eldeki belki de en kötü kadroyla başladı. Fenerbahçe gücünün bilincinde, mantıklı bir futbolla sahaya çıktı. Tehlikeli ataklar yarattı, Sarı Kırmızılı eksik defansı zorladı. Galatasaray ise anlamsız bir şekilde bir türlü oyunu kuramadı.

Alves çok atılır

Ancak bu durum çok fazla sürmedi. Galatasaray'ın usta ayakları yavaş yavaş dengeyi kurdu, sonra da takımlarının oyununu öne taşıdılar. Drogba, Amrabat, Sneijder rakip kaleyi abluka altına aldı. Vurdular da vurdular; ama olmadı. Alves'in gaddar futboluna hakemliğinin son günlerine gelmiş olan Bülent Yıldırım bile ancak 63 dakika dayanabildi.

İkinci devrenin başlamasıyla Galatasaray ipleri tamamen eline aldı. Sağdan soldan geldi ama sonuca ulaşamadı bir türlü. Belki de Galatasaray ezeli rakibi karşısında bu kadar üstün bir oyunu son yıllarda oynayamamıştı. Ancak lafın başında dedik ya, "Futbol garip bir oyun" diye. Lafımızı onaylar gibi bir oyun vardı; Galatasaray saldırıyor, Fenerbahçe direniyor ama Sarı Kırmızılı gol ayakları bir türlü topu kale direklerinin ötesine gönderemiyordu.

Kimse şunu diyemez, "Fenerbahçe 10 kişi kaldıktan sonra Galatasaray gaza bastı". Çünkü Alves atılana kadar Galatasaray'ın daha etkili atakları vardı. Ne olduysa, eksik Fenerbahçe'ye karşı Galatasaray daha tutuk oynamaya başladı. En azından net gol pozisyonu bulmakta zorlandı.

Drogba, Drogba, Drogba

Maçı Galatasaray Kalamış Tesisleri'nde izledim, neredeyse tüm sevdiklerim yanımdaydı. Onların "Ah"ları "Vah"ları Kalamış'ın pırlanta gibi parlayan koyunu sardı. Hemen komşu tesiste ise büyük bir sessizlik vardı. Normal süre bitti, Galatasaray Kalamış Tesisleri'nin müdavimlerinin suratlarında büyük bir endişe vardı. "Biz çok iyiyiz ama olmuyor bir türlü, gidecek yine kupa, şanssızlık bir kez daha bizi mağlup edecek" diye bir negatif hava oluştu. Taa ki uzatma dakikaları başlayana kadar. Uzatmanın ilk devresinde, 99'uncu dakikada Drogba'nın kafasından gelen gol bulunduğum tesisi bayram yerine çevirirken, komşuyu da üzüntüye sürükledi.

İki satır da kalecilere söylemezsek büyük hata yapmış oluruz. Mert, cezalı Volkan'ı benim tahminlerimin aksine en ufak bir şekilde aratmazken, Muslera da bu takımın en büyük yıldızı olduğunu bir kez daha Sarı Kırmızılı renklere gönül verenlere kanıtladı.

Galatasaray müzesine yeni bir kupa daha götürdü. Sıkıntılı Fenerbahçe ise lige yine moralsiz başlıyor.
Futbol dışı gelişen olaylara ise hiç kimsenin moralini bozmak istemediğim için girmek istemiyorum. Sporun ruhundan bu kadar uzak olan insanların Türk Futbolu'nu yönetmelerini bir türlü kabul edemeyeceğim.

11 Ağustos 2013, Pazar 23:45
YAZININ DEVAMI

‘’Orantısız güç!‘’

Ligde Galatasaray’ın rakipleri kuşkusuz Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor. Diğer takımlar bu takımları ancak takip edebiliyorlar ve tarihte bu takımların hepsini aşağıda bırakmayı başarabilen tek takım da Bursaspor. Galatasaray ise rakiplerinin gözünde sarı kırmızı bir TOMA gibi bu sezon da zirveye ulaşacaktır.

Rakiplere göz atalım

Fenerbahçe: UEFA ile başı dertte, transfer için birinci sınıf yabancıların tercihi çok pahalıya patlayacak. 2 sene Avrupa yok görünüyor. Kocaman’ın ayrılmasından sonra takımın başına Ersun Yanal’ın getirilmesi tüm rakiplerin tebessüm etmesine neden oldu.

Beşiktaş: O da UEFA ile problem yaşıyor, “FEDA”dan yeni çıkıp “SEFA” arıyorlar ama Slaven Bilic’in başa geçmesi taraftarlarını memnun etmezken rakiplerinin de endişesiz günler geçirmesini sağlıyor. Transferde ise henüz bir kuş tutulamaması en çok Galatasaraylılar’ı mutlu ediyor.

Trabzonspor: Yeni Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu kulübü kımıldatsa da yeterli değil. Takımı da iyi hocalar zirveye taşır; filozofluğa soyunanlar değil. Mustafa Akçay’ın da son 2 yılın şampiyonuna karşı yapabileceği çok fazla bir şey yok.

Tüm bu gelişmeler karşısında Galatasaray’ın Başkanı Ünal Aysal üyelerin güven oyunu aldı. Muhalefet gibi görünen isimler bile, “Galatasaray’ın her zaman emrindeyiz” diyerek problemli yeni yönetime “Merak etmeyin, arkanızdayız” mesajı veriyorlar. Takımın başında Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük hoca var; Fatih Terim kariyeri, karizması, tecrübesi ve hedefleriyle rakiplerinin bir değil onbir adım önünde. Kadro ise inanılmaz, Muslera, Sneijder, Burak, Selçuk ve Drogba diye saymaya başladığınızda değil lokal rakipler, uluslararası rakiplerin bile yüreğine korku salmayı başarabilecek güçte.

Sözün özü; Galatasaray önümüzdeki sezon içeride mutlu sona çok büyük ihtimalle ulaşacaktır, önemli olan Şampiyonlar Ligi’nde nereye kadar ilerleyebileceği. Taraftarlarının en büyük merak ve beklenti noktası burada yatıyor.

03 Temmuz 2013, Çarşamba 12:00
YAZININ DEVAMI