Arama

Popüler aramalar

‘’Dream Team!‘’

Galatasaray, yönetsel anlamda ne zaman sıkıntıya düşse Dream Team (rüya takım) gündeme gelir. Gönül ister ki; eski başkanlar, eski ikinci başkanlar, efsane yöneticiler, sözü emir sayılan duayenler toplanıp bir yönetim oluştursa ve Galatasaray’ı düze çıkarsa. Bu fikir Adnan Polat ve Dursun Özbek yönetimlerinin son zamanlarında akıllara geldi. Maalesef Mustafa Cengiz yönetimi henüz 9 aylık bile olmamasına rağmen Dream Team, Demokles’in Kılıcı kılığında belirdi bile.

Kulübü lise kurdu

Bazıları anlamak istemese de, kabullenemese de, hasetinden bin parçaya ayrılsa da bu kulübün kökeni Türkiye’nin en eski eğitim kurumu (537. Yıl) olan Galatasaray Lisesi’dir. 113 yıldır yönetimlerde ağırlıkla bulunan lise mezunları bu kulübü Türkiye’nin en büyük kulübü haline getirmişlerdir. Müzesindeki kupa sayısı tüm rakiplerininkinden fazladır. Lokomotif spor dalı futbolda ise rakiplerinin rüyalarının bittiği yerde gerçeklerini hayata geçirmeyi başarmıştır. Çok ortada olan borç hikayesinde de asla rakiplerinden önde değildir. Bir sürü gevşek ağızlı, lisenin kulübe sunduğu demokratik ortamdan yararlanarak meşhur olmak adına Galatasaray’ın mali durumunu medyanın can simidi yapmışlardır. Rakiplerde yaşanan bu tür durumlar; üyelikten ihraç, tehdit hatta yaralama-kurşunlamaya kadar gitmektedir.

Sporda başarının yanı sıra Galtasaray Lisesi’nden bir kulüp çıktığı gibi bir ilkokul bir de üniversite çıkmıştır. En büyük rakibinin kurmaya çalıştığı üniversite açılmadan kapanırken 26 yılda Galatasaray Üniversitesi Türkiye’nin en iyilerinden biri olmuştur.

Bugün cumhuriyetin 95’inci yılını coşkuyla kutluyoruz.

Galatasaray Lisesi verdiği şehitlerle ve o yıllarında yetiştirdiği kalifiye elemanlarla Cumhuriyetimiz’in de en sadık aşığı ve bekçisi olmuştur.

Camia ayağa kalktı, ibra yok!

Mevcut yönetim, içindeki liseliliğin ne olduğunu kavrayamamış, afarozu (liselilerin tabiriyle soyut yemeyi) hakeden liselilerle bir olup hınçlarını üye yapmadıkları 139 yeni mezundan çıkarmakla kendi ipini çekmiştir.

Bardağı taşıran son damlanın iriliğinin farkında değil Mustafa Cengiz ve arkadaşları. Belki hayallerinin ötesinde bir yerde buluverdi kendini ama mekanı terk etme şekli hayatının geri kalanında kendisiyle beraber dolaşacak. Mali genel kurula 4 ay kaldı. Sicil Kurulu Başkanı Selçuk Erdoğmuş, “Devrim yapacağım” hayallerini kurarken en büyük zararı yönetime verdi. Öyle köşeye sıkıştı ki Mustafa Cengiz, o 139 adayı üye yapsa da yapmasa da tüzüğü çiğnemiş olacak ve mart genel kurulunda ibra edilmeyecek. Sen mahallenin küçük çocuklarına tokat atarsan, zamanında seni bile kollayan ağabeyleri ve ablaları gelir ağzını burnunu kırar!

Galatasaray elden gidiyor!

Hiçbir zaman Dream Team’e bu kadar ihtiyaç olmamıştı. Lütfen artık 2 galibiyeti, 3 yenilgiyi, 2 karış arsayı, milyon dolarlık borcu, hatta paha biçilmez adayı bir kenara bırakalım. Cambaza bak devri bitti. Galatasaray gerçekten el değiştiriyor. Bu yönetimle içeri sızmalar başladı. On küsür yıldır kulübü siyasete bulaştırmamak için üyelikleri kabul edilmeyen 47 hakim ve savcı o 139 çocuğun hakları gasp edilerek açılan kontenjanla kulübe üye yapıldılar.

Bundan önemlisi ise siyasete bulaşmanın kapısı açılmıştır Galatasaray’da. Ve bu yönetimin en büyük yanlışıdır siyaseti kendini korumak için kullanmak. Gerçek Galatasaraylılar sizi asla affetmeyecekler. Haberiniz olsun, liseli ya da lisesiz birçok üye size oy verdikleri için bin pişman.

Liseli ya da lisesiz eski başkanlar, ikinci başkanlar, camianın ileri gelenleri; egolarınızı bir kenara bırakıp sadece bir kereliğine bir araya gelin. Galatasaraylılar’ın en kutsal koltuğuna yakışmayanları göndermek değil ki problem. Yakışmayanların Galatasaray’ı yok etmek için Galatasaraylılığa yakışmayanı yapmalarına engel olmak bu kez görev.

Bu camia hiçbir zaman hükümetlerin kölesi olmamıştır.

Lütfen gereğini yapın sayın büyükler.

29 Ekim 2018, Pazartesi 02:04
YAZININ DEVAMI

‘’Günün dedikodusu!‘’

Camia Galatasaray Lisesi mezunu 141 gencin kulübe üyeliğinin Sicil Kurulu tarafından engellenme çalışmalarını tartışırken ilginç bir haber şok etkisi yarattı...

Başkan Mustafa Cengiz kulübe üye olurken 2 üye kendisini önermiş; bir isim Varol Dereli diğeri Celal Gürcan. İkisi de geçmiş yıllarda Galatasaray’da yöneticilik yapmış isimler ve Sayın Cengiz ile aynı işi yapıyorlar.

İlginç iddia

Mustafa Cengiz’in üyelik formundaki iki imzadan birinin sahte olduğu iddia ediliyor. Dereli’nin imzası kendisine aitken, Gürcan’ın o sırada İstanbul dışında olması nedeniyle isminin yanına 3’üncü bir şahsın paraf attığı dilden dile konuşuluyor.

Sicil Kurulu, 141 genci sahtekarlık yapmakla suçladığı gibi sayın Cengiz ve Sayın Gürcan’ı da aynı iddiayla suçlayabilir.

Bu saatten sonra Sayın Gürcan’ın “Bu imza benim değil” diyeceğini hiç sanmıyorum. Rıza, işlemi hukuka uygun hale getirir. Celal Gürcan’a kimse, “İmzana kaligrafik inceleme yapacağız, rızam var diyerek yalan söylüyorsun” diyemez. Kimse de Sayın Cengiz’in üyeliğinin düşmesinde diretemez.

Eğer reddederse

Mustafa Cengiz’in üyelik formunda öneren olarak ismi bulunan Celal Gürcan, “Bu imza benim değil, Mustafa Bey’i de önermedim derse ne olur acaba! Cengiz’in üyeliği mi düşer, imzalar uzmanlarca incelemeye mi alınır? Yoksa disiplin kurulu başkan yardımcısı Ayhan Yeğinsu’nun ihsas-ı rey yaprak sağda solda yazıp konuştuğu gibi tarafları hapis cezası mı bekler.

Lütfen komik olmayalım. Rıza ile herkes herkese referans olmuştur ve “Evet bu benim ismim ve ben bu isimleri öneriyorum” diyen birine en fazla, “Teşekkür ederim” diyebiliriz. Hukuk ne kadar sade ve kesin bir dile sahip. Sanırım gerçek suç işleyenler hukuğa aykırı hareket edenlerdir.

Mide bulandırıcı teklif

Çok uğraştım, onlarca kişiyle de görüştüm ve dehşetle yapılan teklifin doğru olduğu sonucuna ulaştım.

Sicil Kurulu üyelik işlemleri sırasında Galatasaraylılar Derneği ve Kalamış Tesisleri’nde 2 bilgilendirme toplantısı yaptı. Dernek’teki toplantıda genç bir üye Sicil Kurulu’nun, “E grubu başvuruların içinde çok değerli isimler var” yakınmasına, “Bize yığılma var diye zamanında bir dönem bekleyin dendi” çözümünü sunar. Sahnede bulunan Sicil Kurulu Başkanı Selçuk Erdoğmuş da bu öneriyi üye olacak gençlere şaka yollu önerir. Ancak birkaç gün sonraki Kalamış’taki toplantıda Erdoğmuş aynı öneriyi tekrarlar, “E grubunda çok başvuru var. Genç kardeşlerimizden bu sene için anlayış bekliyoruz” der. Toplantıya katılan üye adaylarıyla konuştum; onları en çok Sicil Kurulu Başkanı’nın bu teklifi üzmüş!

Böyle bir olay patlak vermeseydi bu konular gündeme gelmeyecek hatta o an için gülünüp geçilecek bir söylem olacaktı. Ancak tırmandırılan gerginlik, liseli başvuruların tümünün hukuka aykırı olarak geri çevrilmesi o gün önerilen bu çözümü son derece mide bulandırıcı bir hale getiriyor. Sanırım bu saatten sonra Sicil Kurulu’nun istifası yönetimin elini rahatlatacağı gibi camianın da içini serinletecektir.

15 Ekim 2018, Pazartesi 21:20
YAZININ DEVAMI

‘’Saray'ın gammazları!‘’

Son günlerde Galatasaray Camiası çok değişik bir problemle sarsılıyor. Hatta bu konu gündemi gelecek sezon UEFA’nın futbol takımına ceza vermemesi için yönetimin CAS’a yaptığı başvurudan bile çok meşgul etti!

Kısaca özetlemek gerekirse... Bu sene Galatasaray Lisesi’nden 141 genç mezun oldu. Kulübe üye olmak için başvuru yaptılar. Tüzük gereği kendileri doğal üyedir. Galatasaray Lisesi’nde 2 yıl okumaları üye olabilmeleri için kâfidir. Prosedür gereği de form doldurmaları ve kendilerine 2 referans isim bulmaları gereklidir. Referansların isimleri ve icazetleri yeterlidir, imza teferruatın ötesine geçmez. Tüzükte de aksi bir emir yoktur.

Çocuklar formlarını doldurup, “Ben size referans 2 kişi bulurum” diyen, güvendikleri bir ağabeylerine evrağı teslim etmişler. Bu ağabey de sebebi çözülemeyecek şekilde art niyet ya da tembelliğe sığdırabileceğimiz sebeple referans sahiplerinin bilgisi dışında isimlerini bu formlara yazmış, yerlerine imza atmış. Sicil Kurulu da yaptığı inceleme sonucu bu aptallığı, durumdan vazife çıkararak ortaya çıkarmış. İşte bu aşamadan sonra da zurnanın zırt dediği noktaya gelmiş olay!

Çocukları kullandılar

Referans isimleri habersiz yazan büyük hata yapmış. Bununla beraber Sicil Kurulu da işi kaşıyıp tansiyonu yükselterek hangi amaca hizmet ettiğini tam anlatamayarak bu 141 gencin üyeliğinin önünü kesmek için yetkisinin dışına taşmış. Şimdi diyeceksiniz ki; “Ortada bir sahtekarlık var ve sicil gereğini yapmış”. Ancak Galatasaray’da bu işler bu şekilde yürümüyor. Sicil Kurulu’nun içinde Galatasaray’ın geleneklerini bildiğinden emin olduğum arkadaşlarım var. Şunu düşündüklerinden kuşkum yok, “Ortada bir tuhaflık var. Bu tuhaflıkta 141 kardeşimin suçu yok, mağduriyetlerine izin vermesek ne olur?”. Tüm camianın samimi cevabının, “Hiçbir şey olmaz” olacağından en ufak şüphe yok. Yıllardır ne referans sahipleri ne de üye olacak yeni mezunlar birbirlerini tanımazlar. Bu bir teammüldür ve ağabey ve ablalar için Galatasaray Lisesi’nden mezun olmaları kardeşlerine referans vermek için yeterlidir. Bu sene ne oldu da teammüller dışına çıkıldı anlamak mümkün değil!

41 kişi mail gönderdi

Durumu öğrenen 41 referans sahibi kulübe mail göndererek, “Biz önerdiğimiz isimlerin arkasındayız” diyerek kardeşlerinin yanlarında olduklarını beyan ettiler. Şu ana kadar 55-60 isimlik referas listesinden tek bir kişi bile, “Bu iş benim bilgim dışında” diye yazılı bir bildirimde bulunmadı. Galatasaray’ın ananelerine hakim olduklarından kuşku duyulmayacak mevcut Sicil Kurulu’nun yangına körükle gitmesini camia asla unutmayacaktır. Bu çocuklara, tüzüğe aykırı bir şekilde, “Size 36 saat ek süre, yeni formlarla müracaatınızı yapın” demek ise suçu üzerlerine yıkma niyetinden başka bir şey değildir. Bu olayda hatalı bir başlangıç olsa da; lisede ilk ders olarak gösterilen ispiyonculuğun rezil bir şey olduğu gerçeğinden çok uzak kalmıştır Sicil Kurulu. Kaldı ki referans gösterilen isimlerin büyük çoğunluğu, referanslarının arkasında durduklarını gerek olmamasına rağmen yazılı olarak kulübe bildirmişlerdir. Kanunlara ve tüzüğe göre bu 141 gencin kulübe üye olmalarının önünde hiçbir engel yoktur. Öneri sahiplerinin icazeti yeterlidir. Rıza, işlemi hukuka uygun hale getirir. İmza sirküleri peşinde koşmak kanun bilmezlik ve kraldan çok kralcılıktır!

Yönetim ve Sicil Kurulu bu çocukları bu sene üye olarak kabul etmezlerse suç işlemiş olacaklar ve yargı yolunun tercih edilmesiyle birçok kaosu da kulübe davet edeceklerdir. Galatasaray’da her şeyin affı vardır ancak kişisel hırslar için gencecik çocukların arkasına korkakça sığınmanın affı yoktur. Zamanında, “Ben Galatasaray Lisesi mezunuyum” beyanıyla kulüp ve derneğe üye olan, yalanı ortaya çıkınca dernek üyeliğinden çıkartılan, kulüp üyeliği ise genel kurulda affedilen şu anki yönetim kurulu üyesi Sayın Mahmut Recevik’in bu çocukların en büyük koruyucusu olacağından camianın kuşkusu yoktur.

Tüzük ne diyor?

MADDE 10: Üye olmak için başvuruda bulunan kişiler;

10.1) Aday üyenin üye olabilmek için gerekli niteliklere sahip olup olmadığını belirlemek üzere hazırlanmış basılı başvuru beyannamesini doldurmak; özgeçmişini, nüfus suretini, yetkili merciden alacağı adli sicil ve arşiv kaydını gösterir belgeyi bu beyannameye eklemek,

10.2) Beyannameye yazdığı bilgilerin doğruluğunu imza altına almak,

10.3) Kaydı açık en az 5 (beş) yıllık iki üye tarafından önerilmiş olmak,

10.4) Yeteri kadar fotoğraf vermek,

10.5) Mevzuat hükümleri uyarınca gereken durumlarda izin belgesi vermek ve başvuru beyannamesini Kulüpte kayıttan geçirtmek,

10.6) Yüz kızartıcı bir suçtan hüküm giymemiş olmak zorundadır.

Kaydı açık en az 5 (beş) yıllık her üye, bir takvim yılı içinde en çok 5 (beş) kişiyi üyelik için önerebilir.

14 Ekim 2018, Pazar 10:09
YAZININ DEVAMI

‘’İnan etmediler!‘’

Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz başkanlık koltuğuna neredeyse, “İnan edin” diye diye oturdu. Futbol jargonumuza bu lafı armağan etti. Açıklamasına göre; sevgili annesi çok yemin ettiği için kendisine bu iki kelimeyi önermiş. İyi de yapmış; “İnan edin” demenin en azından dinen bir sorumluluğu yok.

Bu sene 2 seçim kazandı, demek ki bu süreçte genel kurul üyeleri Başkan’a inanmışlardı. Pekiyi ne oldu da son seçimden 3 ay sonra devran döndü? Birinde “Vallahi de billahi de Ada’yı satmayacağız” diye yazılı taahhütü olmasına rağmen 4’üncü maddenin hayati 3 fıkrasında inanmadı üyeler Başkan’a!

Rüzgâr eken fırtına biçer!

Yönetim zaaflarını, transferdeki becerememe sürekliliğini ve hiçbir projelerinin olmamasının kabak gibi meydana çıkmasını bir kenara bırakalım; sadece genel kurul günü sergilenenler bile yeterli yarı aforoz için.

Başkan hışımla çıktı kürsüye. Ortada bir gerginlik yokken fırçaladı tüm üyeleri. Esti gürledi; bulunduğu kürsüye yakışmayacak sözler söyledi, sonra özür diledi, sonra yine kırmızı biberlik yakıştırmalar yaptı üyelere, sonra yine özür diledi. Bakın Sayın Başkan, özür ağıza geleni söyleyebilmenin bir yolu değildir. Özür dileyen aynı hatayı bir daha yapmaz; yaparsa o özür havada asılı kalır, gücünü kaybeder. Bir dahaki özrünüzü de insanlar kaale almaz.

Cevabî konuşmalarda da pandomim sanatçılarına taş çıkarttınız. Bu tür surat ifadeleri, vücut dili ve cevapların arkasına, “Ya ya ya” gibi ifadeleri genel kurul üyeleri kaldıramazlar. Çocuk gibi azarlanmayı ise asla kaldıramazlar! Yine defalarca hiçbir işe yaramayacak özürler dilediniz ancak artık çok geçti.

Bir de, “Söylemek istemiyorum ama...” diyerek kurnazca istediğinizi söylüyorsunuz. Bu konuda sizi konuşmacılar kürsüden de uyardılar. Emin olun ki bu huyunuz üyelerin büyük bölümüne çok antipatik geliyor. Zekalarının sınandığını hissediyorlar!

Yöneticinin hatası size yazar

Başkan ve yönetimi bir bütündür ve yöneticilerinizin yaptığı her hatanın da sorumlusu sizsiniz. Kürsüye ortalığı yatıştırmak, bir anlaşmazlığı hukuçu kimliğiyle sona erdirmek için divan başkanından da izin alarak çıkan Metin Ünlü’ye size gözü kapalı inanan üyeler tepki gösterdi; bu anlaşılabilir. 3 metreden izin aldığını anlayamayan 3 yöneticiniz sizin de gün boyu takındığınız hışmınızdan yüz bularak hatibe saldırmaya kalktılar, üzerine yürüdüler; bu kabul edilemez. Neyse ki yine yönetiminizden Abdurrahim Albayrak ve Özgür Savaş Özüdoğru, Metin Ünlü’yü korumaya aldılar. Benim hatırladığım kadarıyla yöneticinin hatibi kürsüden indirme amacıyla yerinden fırlama çirkinliği Galatasaray’da ilk kez yaşanıyor. Sizin kürsüden kendinizi ifade etmek için nefret ifadesi takınarak söylediğiniz “Yazık” kelimesi tam bu durum için yaratılmış!

Oturma sırasıyla; yöneticileriniz Metin Karakaya, Erol Özmandıracı ve Ömer Cansever’in hatibe saldırma amaçlı yerlerinden fırlamaları sanırım disiplinlik bir suç. Lütfen gereğini yapınız ki samimiyetinize inanalım.

Bu arada saldırıya katılmayan ancak hatiplerin konuşmalarına, elle, kolla, surat ifadesiyle ve yüksek sesle müdahale etmeye kalkan bay-bayan yöneticilere de hangi koltukta oturduklarını hatırlatmak görevleriniz arasında.

İnan değil, ispat edin!

Her şey bitmiş, Galatasaray Televizyonu’na yaptığınız son açıklamada, “Genel kurulun önüne daha iyi şekilde getirmeliydik. Hata bizde. Sıkı şekilde çalışıyoruz. Biz burada camianın teveccühünü gördük” dedikten sonra “Hiç kimseyi arayıp ‘gelin' demedik. Örgütlü gelenlere de saygı duyuyorum” demeye en ufak bir hakkınız yok. Bir öyle bir böyle konuşmak Galatasaray başkanına yakışmıyor. Bir kişinin bile örgütlü geldiğini ispatlayamazsanız müfteri olursunuz bu lafınızdan sonra. İtham ettiğiniz üyelerin de, “Siz de örgütlü üyeler getirmenize rağmen istediğinizi alamadınız” deme hakkı doğar.

Bu tür çirkin ithamlar genel kurul ile taraftarın arasını açar. Anlayacağınız dilden konuşayım; yapamadıklarınızın telafisi ve bekanız için fitneye başvurmayın. Ayrıştırıcılıktan başka bir işe yaramaz.

Galatasaray Başkanı olmak çok zordur ancak oraya yakışmak çok çok daha zordur. Ne yazık ki daha önce de yazdığım gibi siz ve yönetici arkadaşlarınız o koltuklara yakışmayı bir türlü beceremediniz!

01 Ekim 2018, Pazartesi 10:01
YAZININ DEVAMI

‘’Mahmut kendine gel!‘’

Yaklaşık 20 senedir Galatasaray Genel Kurulları’nı elimde büyüteçle takip ederim. İlk defa bu kadar seviyesi düşük bir yetki isteme konuşması yapılıyor. İçinde “Verirseniz verin vermezseniz vermeyin”, “Vermezseniz çalışmaya devam ederim ama olacaklardan da sorumlu olmam” gibi tuhaf cümleler var.

Kulaklarıma inanamadım; bir başkan “Galatasaray’ın başına kötü bir şey gelirse yetki vermediğiniz için sorumlu olmam” diyorsa söylenecek tek söz “Yok artık” olur.

Bir başkan nasıl böyle konuşabilir. “Ne işin var kardeşim sorumluluk hissetmiyorsan o koltukta!” derler adama. Ya tüm sorumluluğu üstleneceksin ya da başka bir meşhur olma yolu bulacaksın kendine.

Üslup çok kötü

“Benden öncekilere verdiniz bana niye vermeyesiniz?” diye başlayan bir cümlenin sonunda, “Aysal’a verdiniz, Duygun Ağabey’e verdiniz, Özbek’e verdiniz; aynı yetkileri istiyoruz sizden” diye sızlanırsanız, Galatasaray’ı değersizleştirirsiniz! Galatasaray Başkanı acizlik içinde bu şekilde kendi genel kurul üyelerinden bile olsa bir şey istemez. Bu seviyeye indirmez kendini!

Sinir içinde başladı konuşmasına, bağırış çağırış. Ve hâlâ eski yönetimleri suçlayarak kapı kapı dolaşıyor. Bir kez daha söyleyeyim; eskileri kötüleyerek başkanlık koltuğuna oturabilirsin ancak sadece eskileri kötüleyerek asla o koltuğu dolduramazsın!

Esprili olacağım derken bozuk bir diksiyonla “İÇİNDEN” söylemen gereken şeyleri de kafanı öne eğip “DIŞINDAN” söylemeye çalışırsan ancak gülünç olursun.

Son söz!

“Vermediyse mabut neylesin Mahmut” derken de neyi kastettiğinin farkında değil. Kendisini şanssız olarak lanse ediyor ancak Dünya’nın en şanslı adamı olduğunun da farkında değil. Rüyasında bile oturamayacağı bir koltukta açtı gözlerini, ancak bir baktı ki koltuk çok büyükmüş! Bu bağırış çağırışın sebebi de bu maalesef.

Basit bir Galatasaray geleneğini hatırlatayım; bir başkan olarak üyelerine bağırıp çağırırsan, sinirden kıpkırmızı bir şekilde konuşmana başlarsan o üyeler sana değil yetki, bir bardak su bile vermezler.

29 Eylül 2018, Cumartesi 12:09
YAZININ DEVAMI

‘’Galatasaray ayrıcalıktır‘’

Herkes yazdı; Şampiyonlar Ligi Galatasaray’ın işi, yakışıyor, Fatih Hoca, kanatlar, muhteşem taraftar, Eren 7 maçta 5 gol attı, Cim-Bom destan yazdı vs...

Galatasaray’ı Galatasaray yapan değerlerin sonucudur sportif başarılar. İçinizden, “Ne diyor bu adam” dediğinizi duyar gibiyim.

Biraz açayım...

Hocayı ele alalım! Hangi takımın hocası çalıştığı kulübün divan kurulu üyesi? Ne demek divan kurulu üyesi; en aşağı 25 sene kulüp üyeliği demek. Acaba bu yazıyı kaç tane 25 yaş üstü okur okuyacak? Bir ömür demektir bazen 25 yıl. Hocan seninle bir ömür geçirmiş salt kulüp üyesi olarak. Bir de neredeyse bu kadar sporculuk geçmişi var. Hocan seninle 2 ömre yakın zaman geçirdiyse tabii ki diğerlerinden çokça farkın olacak. Bir de sana 7 şampiyonluk yaşatmışsa. Sayısız lokal kupaların yanına bir de UEFA Şampiyonluğunu takmışsa bileğine; kafadan çok şanslısın Galatasaraylı olduğun için.

Fulbolcu değil adam!

Ya Galatasaray çok iyi insanlar seçiyor transfer etmek için ya da Galatasaray geleni kendi geleneklerine uydurarak “Camianın bir mensubu” yapıyor. O kadar çok örnek var ki; Drogba nereye gitse Galatasaray’ı anlatıyor, Sneijder gitmesine rağmen hâlâ buralarda, Podolski Çinliler’e Türk usulü çay demlemeyi öğretiyor ve hâlâ Galatasaraylılar’ın heyecanını paylaşıyor. Ribery en koyu Galatasaray taraftarından daha fazla Galatasaray tiwiti atıyor, Sebastien Perez’i hatırlar mısınız, Fransız sağ bek, 2001’de tek sezon oynadı Galatasaray’da. Yanılmıyorsam 2008’de Marsilya’da bir otel lobisinde karşılaştık. Yanındaki 5-6 arkadaşına Galatasaray’ı anlatırken yakaladım Perez’i. Bizi görünce nasıl sevindiğini size tarif edemem.

O kadar çok örnek var ki say say bitmez; Prekazi var kalbi Galatasaray’da kalmış olan, Sarajevo’daki köfte dükkanı ile Hoçiç var. Kapısındaki Galatasaray bayrağını çoğunuz biliyorsunuzdur.

Yazılarımda başka camialardan hiç söz etmem somut bir durum olmadıkça. Bir istisna yapayım.

Christian Vieri, İtalyan golcü, hatırlarsınız. 1998’deki bir röportajda İtalyan meslekdaşımız soruyor...

- Türkler’in Fenerbahçe’sini tanıyor musunuz

Vieri cevap veriyor!

- Galatasaray’da mı oynuyor!

O yıllarda Türkiye denince akla lokumdan önce Galatasaray geliyordu. Günümüzde de gönüllü elçilerimiz ve 2 gün önceki gibi Şampiyonlar Ligi’nde alınan galibiyetlerle bu tanınırlık tüm dünyaya dalga dalga yayılmaya devam ediyor.

Mevcutlar da aynı yolda

Muslera Güney Amerika’da gönüllü elçiliğimizi yapıyor. Nagatomo’nun 6 kitap yazdığını biliyor muydunuz. Meslektaşlarının çoğunun hayatlarında 6 kitap okumadığından eminim. Lüks bir araba, güzel bir sevgili, dar pantalon, çokça dövme, bolca jöle yetiyor birçoğuna. Ama Nagatomo çok farklı diğerlerinden. Ne dar pantalon gördük altında ne de tek bir dövme vücudunda. Nargileciye gideceğine kitap yazıyor evinde ve bu adam inanılmaz bir Galatasaray propogandası yapıyor memleketinde. Japonya Ankara Büyükelçisi Akio Miyajima, Jieitai günü için verdiği resepsiyonda “Yuto bir iyi niyet elçisi gibi Türk-Japon dostluğu için çalışıyor” diyor. Ötesi var mı! Belhanda ve Feghouli’de bu yönde bir ışık görmesem de Rodrigues ve Onyekuru’da potansiyeli hissediyorum.

Yabancıların katkısı müthiş ancak daha Galatasaray’da konuşulacak çok şey var.

Biliyor musunuz Ozan Fen Lisesi mezunu. Hani çocuklarımıza özel dersler aldırarak sınavına soktuğumuz, üniversite yarışında da en başarılı olan okullardan birinden mezun, spor akademisinde okuyor şu anda. Batuhan Şen, Gökay Güney, Atalay Babacan, Abdussamet Karnuçu, Celil Yüksel ve Yunus Akgün geleceğin yıldız adayları. Galatasaray’da çok başarılı olup dünyaya yayılacaklarından ve Galtasaray’ın yeni gönüllü elçileri olacaklarına eminim.

Fıkra gibi

Çok şey gördüm Galatasaray’da. Tam “Dahasını da görmem artık” derken yanıldığımı öğreniyorum. Moskova maçı öncesi liseden arkadaşlarımla Set’te geleneksel maç öncesi yemeğimizi yiyoruz. Fıkra gibi ama masada bir Güney Koreli, bir Amerikalı var. İş için geldikleri İstanbul’daki futbol ziyafetini kaçırmak istememişler; çekmişler formalarını, Galatasaray’ın maçını seyretmek için arkadaşlarımın peşine takılmışlar. Tribünde Galatasaray forması giymiş, yeşil tenli bir uzaylı bile görsem şaşırmam artık.

Büyüklük böyle bir şey bence.

20 Eylül 2018, Perşembe 10:54
YAZININ DEVAMI

‘’Nasıl şampiyon olunur!‘’

Merak etmeyin, Galatasaray iç sahadaki acarlığını biraz deplasmanlara da taşıyabilse dahili ve harici engellemelere rağmen güle oynaya şampiyon olur.

Nedir o engellemeler?

En önemlisi hakemler! Özellikle bu sene sanki talimat almışlar gibi Galatasaray aleyhine hovarda, lehine ise Molière’in ‘Cimri’sindeki Harpagon’dan bile eli sıkılar. Federasyonun tüm kurulları da farklı değil. Videocu hakemlerin sistemi ise ilk 5 haftada Galatasaray lehine bir kez bile işlemedi. Şer cephesi meydanı boş bulursa üzerine üzerine gelir. Adnan Polat’tan sonraki tüm yönetimler tüm branşlarda ferderasyonları boşlayınca Galatasaray düşmanlarının işi de kolaylaştı. Ünal Aysal muhatap görmedi federasyonları, Duygun Yarsuvat ‘Fed’ derken süresi bitti, Dursun Özbek her icraatında olduğu gibi yanlış insanların sözüyle hareket ederek sadece para harcayarak başkan olabileceğini sandı. Mustafa Cengiz’in ise ekibiyle birlikte hâlâ rüyada olduğu aşikâr. Sevimli olmak, espritüel anılmak için kürsüde “Becermek” fiili ile kelime oyunu yapacak kadar nerede olduğunun farkında değil. Onlardan federasyonlara Galatasaray’ın ağırlığını hissettirmesini istemek büyük hayalcilik olur. Maalesef hiç yakışmıyorlar oturdukları koltuklara.

Herkesi yeneceksin!

Başkanların beceriksizliklerinden konumuza dönersek; işte şampiyon olabilmek için Galatasaray’ın yapması gerekenler...

1) Hakemlerle didişmeyecek futbolcular, fırsat tanımayacaklar daha fazla zarar vermelerine. Didişmek gerektiği anda Fatih Hoca yardımcılarıyla beraber âlâsını yapar.

2) Metin Oktay ruhunu kaybetmeyeceksin. Donk, Nagatomo ve Ndiaye’nin Ozan’ın Trezeguet’yi durdurmasından sonra koşarak gidip onu onurlandırmaları benim için şampiyonluk kadar değerli. Eren, Rodrigues ve Serdar’ın da attıkları gollerden sonra aynı Metin Oktay gibi sağ ellerini kalplerine götürmeleri göğün delindiği bir cuma günü stadı dolduran gerçek taraftarlarla aynı havayı solumaya başladıklarının en güzel göstergesidir.

3) Bu saatten sonra kimse “Santrfor alınmadı, yedek kaleci lazım, 2 stoper daha şart” diye zırlamayacak. Eldekiler bunlar ve 5 haftada şampiyonluktaki en büyük rakipleri Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin attıkları toplam golden daha fazlasını attılar (14-12), yediklerinden de daha fazlasını yemediler (6).

4) Zırlamak deyince aklıma geldi! Başkan da her fırsatta kurnazca, “Eski yönetimi suçlamıyorum ama...” diye başlayan cümleler kurmayı bırakmalı. Burası Galatasaray, bunları kimse yemiyor. Projesizliğin, plansızlığın üzerini örteyim derken konsantrasyonu darmadağın ediyorsunuz sayın başkan. Sadece sussanız yeterli; üzerine koyamayacaksanız Galatasaray’da işler zaten kendiliğinden yürür.

5) Başta futbolcular olmak üzere herkes akıllı olacak. Kasımpaşa maçında Fatih Hoca’nın Maicon, Mariano, Fernando ve Onyekuru’yu, Lokomotif Moskova maçını maçını düşünerek ilk 11’e almadığına inanmak gerçekten büyük saflık olur! Hoca resmen yıldızlarına gözdağı verdi. Sihir gibi her seferinde de işe yarıyor.

Taraftara büyük görev

Yeni Sami Yen rakiplerin dizlerini titreten bir mabet oldu. Kendi sahandaki 17 maçı da kazanırsan dışarıda ne kadar yalpalarsan yalpala şampiyonluk gelir. Tribünler her maç dolu olmalı, gırtlaklar çitlenen çekirdekleri yutmaya değil, Metin Oktay’ın şutu gibi ağları yırtarcasına takımını desteklemek için son gücüne kadar bağırmaya yaramalı.

387 yılı kim çaldı

Futbolcular sahaya “Galatasaray Lisesi 150 yaşında” pankartıyla çıktılar. Çok merak ediyorum bu fikir hangi aklıevvelin kafasından çıktı! Ortaköy’deki binada hazırlığı bitirip 1981’de Beyoğlu’na geçince bizi karşılayan pankartta aynen şu yazıyordu, “Galatasaray Lisesi 500 yaşında”. Mezuniyet plaketimde de “507’nci Yıl Mezunları” yazıyor!

2. Beyazıt’ın 1481 yılında Gül Baba’nın isteği üzerine açtırdığı eğitim kurumunun adı 1715 yılına kadar Galata Sarayı Ocağı, 1820’ye kadar Galata Sarayı Medresesi sonra da günün şartları gereği tıbbiye ve kışla olarak kullanılır. 1 Eylül 1868’de Sultan Abdülaziz’in de katılımıyla Mekteb-i Sultani olarak devlet adamı yetiştirmesi için tekrar açılır. Cumhuriyetin ilanından sonra ise 1924’te Galatasaray Lisesi adını alır.

“Neden 150?” dediğimizde aldığımız cevap, “Padişahlık boyunduruğundan kurtulup modern ve laik eğitime geçilmesini kutluyoruz” oluyor. Kardeşim, okulu açan Sultan Abdülaziz ve yine saraya adam yetiştiriyor. Laikliği ön plana çıkartacaksak bu pankartın bir yerine laikliği hatırlayacağımız bir bilgi sıkıştırılmalıydı. Kaldı ki o yıllarda da bildiğimiz manada bir laiklik yok memlekette, anca 1924’te geliyor laiklik mektebe.

Birçok camia kendine sahte geçmişler uydurarak köklü olmaya çalışırken bu pankartın hazırlayıcıları Galatasaray Lisesi’nin yaşını 387 yıl küçültmenin ağırlığını taşıyorlar dün geceden beri sırtlarında.

15 Eylül 2018, Cumartesi 14:11
YAZININ DEVAMI

‘’Mirasyedi‘’

Ne demekmiş; Büyük Türkçe Sözlüğe bakalım...

1. Kendisine önemli bir miras kalan, mirasa konan kimse. 2. Çok savurgan kimse.

Savurgan asla denemez fakat Mustafa Cengiz ve arkadaşlarının kondukları mirası evi geçindirebilmek için harcadıkları tartışılmaz bir gerçek. Bir de bu mirasa konarken, mirası bırakanlara da demedikleri laf kalmadı; hâlâ da buldukları her fırsatta eski yönetimlere laf sokuşturmaktan geri kalmıyorlar.

Yerine koyman gerek

Geçen sezon ayağının tozuyla Ndiaye’yi satıp diğer oyuncuların alacaklarını ödedin. Galatasaray’a transfer edildiği zaman yerden yere vurduğun Ndiaye canını kurtardı. Şimdi de Gomis; bakalım sıradakiler kim olacak!

Ligimizde şampiyonluk çok önemli. Şampiyonlar Ligi’ne direkt katılıyor şampiyonumuz. İkinci ise ön eleme oynuyor, çoğu da hüsranla sonuçlanıyor. Ezeli rakibinin başına daha 3-5 gün önce geldi, eleniverdi Fenerbahçe ve hedeflediği birçok macera başlamadan sona erdi. Kısaca; eğer hayallerin ve hedeflerin büyükse boşluğunu dolduramayacağın oyuncunu satmayacaksın.

Gomis ve Maicon

Gomis: Yaş 33, “Daha fazla para isterim” diye geldiği günden bu yana mızmızlanıp duruyor, deplasmanlarda sahada yok, kurduğu sevgi kozasını kendi davranışlarıyla yıktı. Buna karşılık; takımda alternatifi yok, ekibin iyi işleyen bir parçası olmayı başardı ve 29 gol attı, kolay değil 29 gol atmak. 10’dan aşağı milyonun konuşulmadığı Arap liginde bir kral için 6 çok küçük bir rakam. Para gelecek diye satmak istediğin oyuncunu itibarsızlaştırır ve cümle âleme “İstemiyoruz, satışa çıkardık” mesajını verirseniz 15 yerine 6 ile yetinirsiniz. Bence kulübe modern düşünebilen, ileriyi görebilen, pratik zekalı ve işine karışmayacağınız bir futbol yöneticisi şart. “Hadi koçumla, aylavyuyla” bu işler yürümez.

Maicon: Evrakları yetişmemiş Brezilyalı’nın da onun için Al Hilâl’e kiralık gidememiş. Takımın ruhu olan bir futbolcuyla bu şekil oynamak Galatasaray yönetimine yakışmıyor. Tamam anladık hiçbir projeniz yok, para kazanmak adına eldekileri satmaktan başka da bir şey beceremiyorsunuz. Bari bunu lâyıkiyle yapın. Satacak eşyanızı çöpe atıp sonra çıkarıp vitrine koymak akıllıca bir hareket değil. Kaldı ki takımın ruhu olmuş bir oyuncuya bunu yapmak çok ayıp. Bülent Korkmaz gibi, Melo gibi futbolundan ayrı, karakteriyle hatırlanacak bir adam Maicon.

Her şey para değil

Galatasaray’ı yeni başlayanlar için birkaç cümlede özetleyeyim: Galatasaraylı için sporcuları çok değerlidir. Hata bile yapsalar cezasını camia içinde kesersin, milletin ağzına düşürmezsin. Para için kırk takla atmazsın, karşındaki Devlet baba olsa bile kimsenin önünde ezilip büzülmezsin, sağda solda hocan hakkında konuşurken dikkat edersin, içerideki sıkıntıları içeridekilerle halledersin, her şeyden önemlisi halinden şikayet etmezsin. Başa geçmeye niyetlendiğin günden beri seleflerini seni seçenlere ve tribünlere şikayet etmekten başka icraatın olmadı.

Ne olur yakış biraz Galatasaray’a!

25 Ağustos 2018, Cumartesi 11:53
YAZININ DEVAMI