‘’Ürkütmezsen!‘’
Kayserispor öyle bir start aldı ki, tam bir ‘Ürkütmezsen, ürkütürler!’ taktiği. Galatasaray’ın rakiplerini ürkütecek vaziyeti olmadığını düşünen ev sahibi, az sonra yanıldığını anladı! Aslan’ın ne yapacağı belli mi olur? Öyle olsaydı zaten, dipte değil zirvede bulunurdu. Yapılan onca masraf ve kadro kalitesi verileri öyle ama ya netice? Neyse!
Kayseri ne yaptıysa, nalına-mıhına aynı tepkiyi, hatta fazlasını yaptı Galatasaray. Eğer Sabri’nin emeğini, Elano çar-çur etmese, Aslan öne geçmişti bile. Barış Şimşek, Elano’nun korner topunda pozisyonu iyi yakaladı 10 dakikada. Peki ya sonra? Penaltıyı yakalamadı, sıfır. Orası Kayseri değil, Holivud olsa diyeceğim ki, ‘Meşhurların el kalıbını çıkartıyorlar!’ Hem Holivud, hem de el değil, ayak kalıbı ayak. Şimşek bu ne ayak?
‘Marka Lig’ tanımına layık bir müsabaka. İki tarafa da helal olsun. Nefes alamadan izledik. Neler neler de kaçırdılar! Böyle oynasınlar da, kaçırsınlar valla. Şu futbol seyrine can feda. Kimileri diyebilir ‘Orta alan çabuk geçildi!’ Evet geçildi de ‘Geviş getiren futbolu’ oynanmadığı için geçildi. Yengeç gibi yan-yan ne futbolcular, ne de top koştu. Dikineydi tüm aksiyonlar. Hatta Balta bile dikineydi! ‘O’nunki olmadı tabii, Ayhan hem ağabeyi, hem de kaptanı.
Kısacası, eli belinde ‘Geviş getirenler’ değil, pastasının hakkını verenler olunca, gösteri güzeldi. Bıkmıştım zaten ıkına, sıkına sahnelenen ‘kabız futbol’ uydurukluğundan. Gelecek adına umutlandım şimdi.
Bir de ‘gol kabızlığına’ çare bulunursa, yeme de yanında yat. Kaleciler de yemedi, yanında yattı, kurtardı zaten!
Netice 0 - 0. ‘Sıfır elde var sıfır’ değil, ellerinde var birer puan. Sıfırdan iyidir.
‘’Bu yolda!‘’
Artık klişe olmuş olsa da, tekrarlayacağım ‘Galiptir bu yolda mağlup!’ ‘Arkadaşlar yenilginin de galibiyeti mi olur?’ diye sorabilir, haklı da olabilirsiniz, ama dün gecenin doğrusu bu. Son iki maçını düz koşu temposunda dahi oynamayan Türkiye, hemen herkesin sonuçtan olmasa da, mücadeleden mutluluk duyduğu bir 90 dakika yaşattı. Şu özveriyi örnekle, canımı ye!
Eeeeey az miktar gurbetçi kardeşim, sen de TFF’ye lüzumsuz yere ceza yedirme. Topu topu 10 kişi ‘sefa bilmemneliği’ yapacak diye, tüm Türkler aynı potaya sokuluyor, elbette cem-i cümlemiz için kötü oluyor. Provokatör müsünüz, nesiniz be birader?
Bol gol pozisyonu yakaladık, atamadık. Kendi becerilerimizle ürettiğimiz, şık pozisyonlar üstelik. Kimi acemilikten, kimi de Hollanda kalecisinin mükemmelliğinden olmadı. Onların ki çok kolay oldu! Nasıl? Genetiğimizde bolca bulunan ve yaşamımızın tüm katmanlarında sıkça kullanılan ‘kaza’ yeteneğimizin trafikte değil, futbolda olan versiyonuyla! Kamyonlardaki gibi ‘Allah korusun’ diye mi yazdırsak acaba? Olmaması gereken bir aymazlık ve atmayı beklerken yedik. Can kaybının olmadığı, kaporta hasarlı bir kaza! Kaportacı Hiddink ve Çetin usta, Engin kalfa halledebilir. Bu arada Oğuz Çetin’e sallamak için nasıl bir bahane bulacak acaba, her taşın altında onu arayanlar?
Kişilikli, özgüvenli, elbette yetenekli çocuklarımızın pırıl pırıl mücadelesi, ligimizde kararan ruhuma aydınlık getirdi. Her zaman iddia etmişimdir ‘Türkiye’den birbirine eşdeğer en az 3 Ay-Yıldızlı ekip çıkar ve yüreğini koyduğu an başarılı olur.’ Dün gece bu doğrunun skorda olmasa da, futbolda gerçekleştiğini görmek sevindirdi beni. Helal olsun futboluyla beraber yüreğini de sahaya sürebilenlere... Bu anlayış ve modelde hayat var, devam.
‘’Evet çok uzakta!‘’
Hagi yenilgi sonrası ‘Şampiyonluk çok uzakta’ dedi. Evet çok uzakta Hagi! Üstelik 2 buçuk sene önce ‘Galatasaray 5 sene şampiyon olamaz’ diye yazdığım zaman, hiç kimse bu olasılığı sevmedi. Hatta ‘Galatasaray düşmanı’ diye ithamlar bile iletildi. Ya şimdi? Acı gerçek herkesin kabulü ve Cim Bom’un da alın yazısı oldu. Aksi halde sana da ‘Düşman’ denilirdi ama artık mızrak çuvala sığmıyor ki... Batıyor! Önceden görmekle, battıktan sonra debelenmenin bir farkı olmalı! O nedenle yine serinkanlı bakıyor ve gelecekle ilgili düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Yönetim bir yabancı bankadan 37 buçuk milyon kredi ya aldı ya da alacak! Neyle? Yeni stadyumun olası gelirlerini temlik etmek suretiyle. Yani? Bir ‘çar-çur’ operasyonu daha yolda. Üstelik olmayan, geleceği umut edilen paralarla. Bu anlayış nereye kadar varır? Kulübün tüm mal varlıkları bitene kadar. Sonra? Koskoca camia şimdi kovsan dahi gitmeyen idareci vaziyetinden, kafasına silah dayasan gelmeyen yönetici dönemine geçer. İyiden iyiye sıradanlaşır.
Çünkü ‘Geleneksel camia’ modeli de tarihe karıştı, karışıyor. Mevcut güç ‘Tarihi kulüp’ kimliğinden bi haber kimlik hamillerince kullanılmakta. Hem de canları nasıl isterse öyle. Eşle, dostla şişirilen kadrolar. Kulüp görevlilerince paylaşılan işler. Yani kulüpten maaş alındığı halde, dışarıdaki ortak firmalarca bitirilen işler. Maaşlı menacerler, tatlı komiyonlar. İşsiz kalan dostlara açılan makamlar ve daha neler neler! Nasıl oluyor? Çünkü trilyonlarca liralık hatalar... Hayır! ‘Suçlar’ın günaha girmekten başka bir yaptırımı olmuyor. Yine de belli düzeyin az üzerindeler! Nohut veya makarna değil, dolar, viski ya da ballı maaş karşılığı veriliyor yetkiler, ‘İbra’ya kalkıyor eller.
Evet Hagi... Senden büyük ölçüde ümitliydim ama pazar akşamı kafam karıştı. Çünkü çıkar yolu transfer yapmakta buluyor ve bence hata yapmaya doğru gidiyorsun. İddia ediyorum ki ‘Galatasaray’ın asıl sorunu futbolcular ve kaliteleri değil.’ Katılmıyorsan söyle bakalım ‘Kaç Manisasporlu futbolcuyu Galatasaray’a alırsın veya o kadroyla mevcut kadronu değiştirir misin?’ Trilyonlar ödenmiş ama yönetilmesi becerilememişleri gönder, yenilerini getir. Aynı yöntemle onları da gönder ve yine yenilerini getir. Sonra sen de git... Başkası gelsin ve devran dönsün. Olur mu?
Kendine de, sporcularına da elbette Galatasaray’a da kötülük etme. Gerçek nedenleri bul ve tamir et... Beklenen bu! Kurban bayramınız kutlu olsun.
‘’Dang-dong!‘’
Ertuğrul Özkök ‘Berrak’ isimli teknede düzenlenen partiyi yazmış. İskender Atakan ‘Celebrity’ topluluğun oturacağı her masaya da, ayrı bir balık adı vermiş. Ne düşündüm biliyor musunuz? Eğer Adnan Polat da davetli olsaydı masasının adı mutlaka ‘Kefal’di! Hikmet Karaman yavaş yavaş, hazmede hazmede öyle bir ayıklayıp temizledi ki, aynen kefal yer gibi! Skor 0-2.
Başkan Bangkok’a gitmiş bayramlık! ASY’de de ‘Dang-dong’ vardı, seyranlık. ‘Galatasaray’ı kurtaran adam’ Helvacı’nın da ‘Kurban bayramını’ kutlarım. Takımı böyle kurbanlık hale getiren kim peki? ‘Dünyayı kurtaran adam’ mı?
Bayram münasebeti ve içeride artık yetiştirilmediği için dışarıdan ithal edilen ‘Angutlar’ hiç olmazsa para ediyor. Ya futbolcu diye getirilen angutlar? Külliyen ziyan, ne eti, ne de sütü. Bir de semirip, dönmezler mi? Gel de yerli düvelerin kaderine üzülme!
Bayram münasebetiyle yaptığım girişten sonra, bakalım Galatasaray’a! Ama bu arkadaşların da futbolla münasebeti yok ki! Ne yazalım? Aslında sezon başından beri yazdım da anlatamadım! ‘Miskinler tekkesi’ anlayışıyla, futbol oynanmaz. Dolaşılır! Gece dolaşıp, sahada uyuyor bunlar. Meselenin özü budur. Galatasaray topu hem kazanan, hem de doğru kullanan, harbi futbolcu yoğunluğuyla, kralının işini bitirirdi. Şimdi bu özellikte tek kişi bile yok. Yok ettiler! ‘Dünyayı kurtaran adam’ değil, ‘Cim Bom’u batıran adam ve ekibi!’, ‘Galatasaray’ı kurtaran adam’ bu arada nereye bakıyordu? Söylemem!
Güçlü bir Servet, Makukula’yı öyle döndürmezdi. Cana da zaten belliydi. Ceza sahasına sokanda kabahat! Kewell kerhen oynayıp, gün dolduruyor. Galatasaray da mevcut durumuyla, gerçek Galatasaraylı’nın ömrünü tüketiyor. Vaziyet budur.
‘’Ne yapsın Hagi?‘’
Hamza Hamzaoğlu zorlu maratonu düşünerek, lig kadrosunun yarısını kenara çekmiş. Hagi’nin mevcudu yarısı da, sakatlık engelli. Yani biri istikbali düşünüp kadro oluşturuken tedbirli, diğeri de mecburiyetten yamalı bohça gibi. Ne yapsın Hagi? Cana’yı stoper yapsın. Yapmış zaten! Hamzaoğlu da doğru düşünmüş, ciddi bir rakip karşısında, gençlerini sınamış oldu.
Galatasaraylı sporcuların kaliteleri gerçeğini, inkar imkansız. Fakat bu yapının olması gereken güç, kuvvet, fizik kalite ve tempoda olduğunu iddia etmek de imkansız. Sahadaki halleriyle de inkar etmiyorlar ki zaten. Cim Bom’un taraftarına mutluluk verecek bir baskı uygulayıp, futbol keyfi sunmasını bekleyenler, yine yanıldı! Ama Elano ve Pino şık golleriyle geceyi kurtardı.
Acemisi bol Denizlispor, Galatasaray kadar şut attı, olabileceği kadar çalıştı ve golünü de attı. Ne yapsın Hagi? Lig arası planlamasını şimdiden yapsın, dün geceki gibi ‘gazla-mazla ustaca vuruşlarla’ kazanabildiği kadar müsabaka kazansın.
İsmail 4 kişinin içinde kafa golü atıyorsa, nedeni duruş defosu kadar, fizik zafiyeti de olmalı. Her rakip Denizlispor gibi centilmen ve ılımlı olmaz ki. Hedefleri kupa olsaydı, sanırım onlar da inletirlerdi!
Elano’nun ustaca attığı bir gol var! Adeta sol ayağı ‘kadife eldiven’e dönüştü ve top köşeden ağlarla buluştu. Sonra gol pozisyonlarında ‘kaliteli futbolcu ne demekktir?’ örneklerini yaşadık. Pino attıklarıyla ‘işte bu demektir!’ derken, Robert kaçırdıklarıyla, neden oralarda bile pek oynayamadığını ispatladı. Hagi gençleri çok seven ve onları futbola sunmayı iş edinen yapısıyla Emre Çolak’ı kazandıracak. Sanırım Aydın da aslını bulacak. 3-1 kazanılan kupa mücadelesi, futbol olarak, Galatasaray’ın alışılmış savaşçı futbolundan pasajlar sunamadı ama galibiyetle de sevenlerini, sevindirdi.
‘’Carey gelsin!‘’
Bazıları diyebilir ‘O Carey değil, Carew olacaktı’ diye. Gerçekten de Galatasaray’ın hava toplarına hakim, deneyimli bir forvete ihtiyacı var. Var da Carew’i alamaz bunlar ama Carey’i getirebilirler belki. Uzun süredir yerinden kalkamayan Aslan’ı belki O, ayağa kaldırabilir. Benim dediğim Carey ‘Mariah Carey.’ Rahatsızlığı hepimizin malumu Muhammed Ali Clay’i çatır çatır ayağa kaldırdı, hatta oynatmasına ramak kaldı. Korumalar önlemese o iş de olacaktı! Bu hanım bu denli marifetliyse o zaman Carey gelsin. ‘Happy Birthday To You’ şarkısını söyler, Aslan ayağa kalkar ve Hagi de doğru dürüst çalıştırma fırsatı bulur. Yattığı yerden pek bir şey yapamayacağı iyiden iyiye belli oldu artık Aslan’ın.
Peki ben Carey’e ümitlerimi nasıl bağladım? Bizim Süleyman Rodop’un doğum günüymüş, Trabzonspor yenilgisi üzerine iyi gelir diye bir ‘İyi ki doğdun’ müziği aramaya başladım youtube’da. Buldum sonra, hem de kralını buldum üstelik! Muhammed Ali Clay’in doğum günü için düzenlenen organizasyonda, Carey de sahne alıyor ve bir başlıyor ‘Happy Birthday To You’ diye. Ali’yi tutana aşkolsun... Gerçi yine desteğe ihtiyacı oldu ama esas motivasyonu sağlayan Carey oldu. İnanmazsanız www.youtube.com’a girin ve ‘Mariah Carey - Happy Birthday To You’ yazın, görün. Denemesi bedava!
Ne tuhaf bir dünya! Kimi hanımlar ‘hastayı’ ayağa kaldırırken, kimileri de ‘diriyi’ bile gömebiliyor! Neyse biz dönelim Baros’a. Çek Yıldız’ın sentesi kaydı. Bir zamanlar Köylü Yusuf sağlam yatar, sakat kalkardı! Baros da Köylü’nün yeni versiyonu oldu. Peki ağabey’i Yaşar ve babası Köylü Mustafa 49 buçuk yaşına kadar futbol oynayıp da, nasıl sakatlanmadı. İbrahim Tok da aynı, Şükür’ü bıraksalar O da oynardı... Artık Köylü Mustafa, Köylü Yusuf, Yaşar, İbrahim Tok, Hakan Şükür için tren kaçtı da, bari Baros için de kaçmasa! Polat Carey’i getiremezse, Köylü Yusuf’u çağırsın ve kardeşimiz futbolcuları aydınlatsın.
Trabzonspor ve Şenol Güneş’i tekrar kutluyorum. Liderlikleri de daim olsun ama bu futbolla olmaz ki! Skora göre yazan ve durum koklayan yorumculara, bir de Hagi kardeşime bakarsan futbol şahane... ‘Yiyene’ afiyet olsun da, ı-ıh! İnanmazsanız Sadri Şener’e sorun. Türk futbolunun asude günlerini, rakip hatalarına bırakır yatarsanız, içeride kader güler de, Edirne’yi geçince Karpaty Lviv ‘ayaz’ zannedilir ve sonra ‘Meltem’ dahi olmadığı anlaşılır, haybeye üşütmüş olursunuz!
Engin Baytar’ı yere göğe koyamayanlara sorarım ‘Bu çocuk kaç dakika doğru dürüst oynadı Allah aşkına?’ ‘Hatice’ye bakma, neticeye bak!’ diyenlere de, sorarım ‘Habire neticeye baktık da, nereye geldik?’
Bence hiçbir yere. Ya sizce? Onun için Carey gelsin, gözümüz ve kulağımızın pası silinir hiç olmazsa!
‘’Umut hariç!‘’
İlk yarı iyi başlar gibi oldu da, o görüntü çabuk bitti. Kötüydü yani! Futbolun ileri ülkeleri hangi tempoyla başlarsa, öyle devam ediyor. Ya bizde? Dün gece gördüğümüz gibi! Başlangıçta ‘elma şekeri’, az sonra da ‘sapı.’ Uzun lafın kısası berbat bir 35 dakikaya bakmak zorunda kaldık yani! Avrupa piyasasında olamayış nedenimizin, fiili örneğidir ilk 45 dakikanın özeti.
Güneş ve Hagi ‘vurun’ demiş. Sporcuları da vuruyor ama futbolun beline! Kaleye vuranlar da var. Var da; sonuç alınabilmesi için ya kalecinin basireti bağlanacak, ya da topun kısmeti açılacak. İki tarafta da ilginç adamlar var oysa. Fakat kimi terste başladı, ters gitti. Kimi ‘düz’ başladığı halde ters gitti! Trabzonspor galibiyeti adını ‘sabır futbolu’ diye yorumlayacaklara inanmam. Bunca masraf, bunca ilgi ve futbolun gerçek karşılığı yok. Sergilenen oyun ‘hamiline çek’ olsa, alayının arkasına ‘karşılıksız’ yazılır ve bu işin müsebibleri içeri tıkılırdı. ‘Serkan, hele hele Umut’ tamamen hariç! 2 gol attı, işini yaptı O.
Hedef ne? Güneş ‘Liderliğe’, Hagi’de ümide! ‘Ümide’ ama nasıl bir anlayıştı dün geceki? Türkiye’de para gani, yayınlar HD ama izlenen futbol tencere kapağı antenli, siyah-beyaz futbol zamanı gibi...
İşi kişisel hata bitirir gibi gözükürken, ihaleyi Servet aldı! Malı Engin kaptı, Umut’da attı 1-0. Takke düşüp, kel görününce bir tane daha, al sana 2-0... Külliyen berbat futbola rağmen, Trabzonspor ve Şenol Güneş kutlanmalı. Lider şimdi onlar. Hagi mi? Dün gece tanıyamadım! Tekrarı olmaz inşallah.
‘’Henüz 'H'si!‘’
Hagi’nin henüz ‘H’si yansıdı, Galatasaraylı futbolculara. Gheorghe Hagi’nin tamamının devreye, sakatların da kadroya gireceği günler geldiğinde, gerçek Aslan da gündeme girecek. Sarı-Kırmızılı taraftarlar rahat olsun! -’Biz olamayız!’ rakipler dış ses’- E zaten rakipler ‘rahat’ olmasın diye ya, bunca uğraş, onca emek. Ama 2-0 sıfır öne geçtik diye, sen sakın rahat olma Galatasaraylı futbolcu. Aslında hiç rahat olma! Hiçbir rakibin, hele hele Antalyaspor’un şakası olur mu? Çatır çatır gidiyor 6 haftadır, Kırmızı-Beyazlı armada yaaa...
İkinci yarı dünyanın neresinde Cim Bom’lu varsa, salavat çekenleriyle, istavroz çıkaranları birbirine karıştı! Üstelik Moda’dan Hale, Yeşilköy’den Jale, New York’tan Hagop, Miami’den Mardik, Avustralya’dan Lucas ve Manisa’dan Ufuk’un yenecek gol kokusundan, burun direkleri kırıldı! Kırıldı da, parçalı formalılar tınmadı. Özdilek, ‘Hagi’nin İsa’sı varsa, bizde de Musa var’ dedi... Musa’nın genci 2-1.
Galatasaray topa daha fazla sahip olmayı, çok koşmayı becerdi. Ehhh, teknik kapasite de var. Böyle olunca baskıyı kurdu da, imalat yarım kaldı! Neden? Mazotu! Pardon gücü sınırlı, tork’u da düşük onun için. İkinci yarı bırakın rampayı, düzde bile ‘tıknefes’ oluyor, debriyaj sıyırmış Austin’e dönüşüyorlar. Zaten Hagi de dememiş miydi? ‘Bunlar iyi servise çatmamış, üstelik depoları da boş’ diye. Kaç müsabaka ortası motoru kucağa alıp patronu da, taraftarı da ağzı açık bırakmışlardı zaten, Edmundo zamanı? Neyse Hagi ve Tugay geldi de dertler kısmen giderildi. Galatasaray ilk yarı, yani gücü yerindeyken iyiydi. İkinci devre mi? Ne ben söyliyeyim, ne de siz dinleyin. İki haftada kazanılan 4 puana sevinin, şükredin. ‘Pert’ olmuş arabayı toplamak, üstelik de yola koymak, kolay iş mi zannedersiniz siz?