Arama

Popüler aramalar

‘’Bak Corc!‘’

Futbolundan büyük keyif aldığım nice Galatasaray futbol toplulukları izledim. Hele hele Milenyum’a doğru muhteşem bir atak yapan ve Süper Kupa sevinciyle finiş yapan Galatasaray. Gerçi Monako’daki finiş tam finiş(!) oldu ve birkaç sevinç dışında Cim Bom bir daha iflah etmedi ve sonrası hep iniş!

Neyse ‘Bak Corc bizler Hagi, Tugay, Hakan Şükür, Ümit Davala, Okan, Suat, Capone, Ergün Penbe, Hakan Ünsal, Hasan Şaş, Taffarel, Popescu, Bülent Korkmaz gibi futbolcular ve örnekledikleri nice şahane müsabakalar izledik. Sen izlemediğin için bilemezsin!’ İşte bu nedenle de, şu gördüklerimiz sonrası ‘İyi oynadık’ diyemezsin! Hele hele son 3 müsabaka ürünlerini bu taraftar asla yutmaz. O yüzden ‘İyi oynadık’ türü boş laf etme.

Mardan Stadyumu işi bitmişi bile canlandıracak etkinlikte bir tesis. Viagra tabletinin, futbol için stadyum olanı yani! İşte bu güzelim tesiste dahi Sarı - Kırmızı kıpırdamadı. ‘Flu’ kaldı. Oysa tam zevk yapacağın, taktik görsellikler, süsleme sanatından örnekler sunacağın bir maç. Stres yapacak hiçbir neden yok. Yok da futbol da yok!

Mardan Antalyaspor’a yaramış. Özdilek, Tunç Kayacı’ya söylemişti. Gerçekten de mütevazı kadro, yıldızlar topluluğundan daha doğru işler yaptı. İki taraf da ‘Taş’ gibi de! Ev sahibi granit, konuk ponza! Yazık onca masrafa. Beğenilmeyen, istenmeyen Kazım, takımın en iyisi. İyi ki gelmiş vallahi. Bir santrfor da, şart mı? Şart. Deniz ve İvan neredeyse koltuk getirtecek ve öyle karşılayacaktı hava toplarını. Cim Bom bu mu olmalı? Aslında neyin ne olduğunu sanırım Corc da biliyor ama bilmem kime kıyamıyor?

19 Ocak 2011, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Olmadı!‘’

Yeni stadyum, metroyla ulaşım pek güzel oldu da stadyuma gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bir kısım taraftarca reva görülen protesto olmadı. Türkiye, Galatasaray camiası futbolumuza yapılmış olan bir büyük hizmetin karşılığı böyle olmamalıydı. Ayıp!

Her zaman söylerim; ülkem için bir demet maydanoz ekeni dahi sırtımda taşırım. Hele hele böylesi muhteşem bir yapıyı kazandıranları. Açık söylüyorum; bu güzel stadın kazandırılmasında unutulmaz emek ve hizmetleri olan Özhan Canaydın’ın yattığı yerde kemikleri sızlamıştır. Onun lügatında böyle bir nezaketsizliğin zerresi bile yoktu. Aslında camianın hiçbir ferdinde böylesine çirkin bir model yoktu. Ne oldu da oldu. Tayyip beyin, siyaseten fikrine katılmayabilirsin ama, stadın inşasına çok büyük katkısı olmuş, üstelik açılış törenine de konuk olarak gelmiş bir Başbakan’a nasıl böyle nezaketsizce davranabilirsin? Ne hale geldi geleneksel konukseverlik, hoşgörü ve terbiye anlayışımız? Yazık... Yazık ki ne yazık.

Aslan yattığı yerden belli olur da davranışından da belli olur. Bu yapılanın neyi ‘Aslan’lık.

Başbakan’ın maruz kaldığı ayıplı davranış sonrası çoğu kimsede tat-tuz kalmadı, güzel günü yaşama hevesi de. Galiba futbolcular da benzer sıkıntıyı yaşadı. Oynadıkları futbolda da hayır kalmadı. Muhteşem stadyumun keyfini yaşama sevincinin geleneksel Galatasaray nezaketi ve konukseverliğinin içine edildiği bir gecenin futbolunu anlatmam ben. Üzüntümü paylaşmak istedim sadece.

16 Ocak 2011, Pazar 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Ağlasandaaaaa... Sızlasandaaaaa...‘’



Mahallenin kuytu köşesinde buluştular. Biri ‘İşi bu gece mi halledeceğiz?’ diye sordu. Diğeri ‘Elbette’ dedi. Öteki ‘Yahu bir düşünsek mi? 5 kuşaktan beri dede yadigarı!’ ‘Sus ulan başlarım yadigarından, yolsuzluktan gebereceğiz, biz gebereceğimize orası yansın!’ Ertesi gün gazeteler ‘Bir tarihi ev daha gitti.’ Sonra yerine biblosu, bahçeye de gökdelen dikildi!

Lacivertlerini giydi ve karısına ‘Bugün mecliste, şu imarı çıkarttık mı, döndük köşeyi.’ Kadın ‘Ama ağaçlar, anılar, binalar?’ ‘Başlarım otantik tutkundan, imari moderenleşme hamlemize taş mı koyacan? Höst!’ Sustu kadın. Ağaçlar ve yeşillik te sustu!

‘Bu stadyumun bakımı şart’ dedi bir yönetici. Cevap verdi diğeri ‘Ne bakımı arkadaş? İdare eder böyle. Bakım parasıyla yaldızlı 2 yabancı kaptırır, üzerine de hocayı bile tazminatıyla kovarız.’ Yaldızlılar ve hocaya milyon dolarlar gitti, tesis kaderine terk edildi. Ucundan kenarından boyadılar ve ‘Yıkılması şart!’ fikrini perçinlediler. Yıkıyorlar şimdi!

Evini yakan aile fertleri ‘Ocağımızı yakan yansın’ derken, meclis üyesi ‘Doğayı, yeşili, tarihimizi koruyacağız. Bunun için seçildik’ dedi. Kulüp yöneticileri de ‘Anılar, ahlar, vahlar arasında ağladı ve senaryoyu bitirdi!’ Bir sürü de ‘Ağladım, sızladım, kahroldum’ yazıları. Oysa ‘Ağlasandaaaa, sızlasandaaaa’ ülkemizde böyle yazılır ve oynanır filimler. Aynen ana babası için sağlığında gereğini yapmayıp, vefatı sonrası kendini yerden yere vuran modeller senaryosu yani. ‘Yalan rüzgarı’ filimi.

Ali Sami Yen yıkıldığında, ben de üzüldüm. Üzüldüm de riyakarlık, vefasızlık, sahtekarlık gösterileri ve ülkemiz değerlerine sahip çıkamadığımız için üzüldüm. İnsanların nasıl da kolay kandıklarına ve sadece sahneye bakıp, körelme inatlarına üzüldüm. Böylesi daha kolay sanki! Yıpranmaz, kaportası bitik ama dingili sağlam kamyon gibi ortada kalır, hurdaya çıktığını anlamazsın!

Eksiği çok, havası bol yeni stada gidiyoruz bugün. Önce bina inşa edip, sonra yol düşünen anlayış hakim ya bizde! Yine yol sorunu var. Yolunu bulup hiç sorun yaşamayanlar da var! Neyse... Yolunu bulamayanlara sesleniyorum. Askeri bölgeye dikkat edin! Nöbetçi ‘Parola?’ sorar ‘Havaya girip ‘Cim Bom’ der, nallanırsınız. Cendere yoluna düşerseniz damperliler mermiden beter ezer, TEM’de de öyle! Olimpiyat alanından daha sakat bir bölge yani...O nedenle metroya devam, ağlamaya son!

Yaşasın Aslantepe’de... Binayla olsaydı İzmir sporu Halkapınar’la, Düseldorf stadıyla abad olurdu. Yani? Uyanmak lazım yani!

15 Ocak 2011, Cumartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Bravo Beypazarı‘’

Yani diyorlar ki ‘Bundan sonra hiç olmazsa alttan ısınmanız garanti de, üst taraf şüpheli!’ Azıcık ümitlendiriyor, sonra pişman ediyorlar yahu. Galatasaray’ın durumu sanki çekirge vaziyeti! Bir, iki sıçrama ve üçüncüde fıss. Son iki müsabakada göz doldurdular ya! Cim Bom önce kendi kendini hatalı pas manyağı etti ve sadece savunmasını değil, herkesi manyak edecek bir de gol yedi. Caner ve 0-1. Tek tarafa bakıp ‘Galatasaray kötü’ dersek, Beypazarı güzelliklerine ayıp ederiz. Mete Işık ve öğrencileri gerekli tempo ve oyun anlayışını güçleri yettiğince sahaya yansıttı. Kimileri ‘Türk futbolu kötüye gidiyor’ dese de, bir başka gelişme daha var. Üsttekiler kadar ciddi hazırlanıp, geçmişin fizik özrünü de giderip makası kapatmakta alt liglerdekiler. Burada dikkatlerden kaçan, büyüklerin gereken aşamayı sağlayamaması, üstelik ‘Nasılsa yeneriz’ diye kendini salması.
Beypazarı kentsel güzelliklerine, futbol güzellikleri ve direncini de katmış, güçleri tükenene dek mücadele ettiler. Bravo. İkinci yarı Kazım hareketlilik, Culio kalite getirdi ve Servet de şahane röveşatasıyla sanki Milan karşısında beraberlik getirdi! 1-1. Daha sonra bir gol de adeta Real Madrid’e 2-1. Kazım’dan da Liverpool’a bir tane etti mi 3-1...
Yıkılıyor ortalık... Ortalıkla beraber Ali Sami Yen de!..

12 Ocak 2011, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kelepçe!‘’

‘Yargısız infaz’ mı diyorlar ne? İnce arızası, biraz kabahati olan veya kimince o standartlar hamili olduğu düşünülen kepçelenip, ardından da kelepçelenir. Sonra Marko Paşa’ya anlat derdini, aklanmak için. ‘Beyin infazı’ gerçekleşmişse eğer, aklansa da, paklansa da işe yaramaz ve bitirilir. Boşuna mı demiş atalarımız ‘Adın çıkmış yetmişe, ne yapsan inmez 25’e’ diye.
Geçmişte bir ‘Kelepçe vakası’ yaşandı ve medyamıza yansıdı! Kimi profesyonel futbol işçisi stresini gidermek için, bir kısım profesyonel hatunu önce kepçelemiş, sonra kelepçeleyip galiba süslemişti. Profesyonellerin ederi karşılığı, yine profesyonellerle gerçekleştirdiği bir operasyondu yani! Telefon sesiyle uyanan ve uyku mahmurluğu içinde hadiseyi duyan adam, derhal karısını aradı ve ‘Duydun mu rezilliği?’ diye sordu. Ardından da sevgilisine döndü, yapılan işin ne denli ahlaka mugayir olduğunu konuştu. Kaçak et elbette kesilir ama bu kadarı da olmazdı!
İşte bu kelepçeciler arasında Kazım’ın adı da anıldı. Kimilerinin hiç hoşlanmadığı Kazım’a ne lazım? Bir suç daha yapıştırmak. Neden? Hal ve gidişi vaziyete uyuyor ya. Uydu da! Sonra Volkan Ballı’nın sesi duyuldu ama gürültüye karıştı, çünkü şimdi durduğu mevki eskisi kadar hakim bir tepe değildi. Öyle olunca suçlama Kazım’ın üzerine yapıştı kaldı. İşin içinde, kelepçenin başında olanlar da sıyırdı! Oysa Kazım’ın orada bulunmadığını dile getiren Volkan Ballı dönemin yetkilisi ve her daim sözüne güvenilecek biri. ‘Es’ geçmeyi yeğlediler, olmadı. Uydu da... Olmadı! Bir gencin doğru uygulamalar yapmasını önerecek ve isteyecek ama haksız yere infaz etmeyeceğiz.
Hele hele bu konuda Hagi’yi suçlamak da, haksızlığın daniskasıdır. Çocuk ‘Evet hocam ‘Dıgıdıksal hatalarım, kaçak et operasyonlarım elbette oldu ama kelepçe işine asla katılmadım, artık ‘Dıgıdıkta’ da dikkatli olacağım’ dediyse, ne yapacaktı Hoca? Huyunu, suyunu eleştirme hakkımız var ama takmadığı şeyi, taktı diye suçlama hakkımız yok. Vebali var arkadaşlar.
Ali Sami Yen’e veda ediyoruz, iyi, kötü anılarla. Yeni stadyum hayırlı, uğurlu olur inşallah. Son iki müsabakada Galatasaray’ı çok beğendim. Tempolu, futbola iştahlı bir Galatasaray topluluğu izledim. Bu hali Edmundo’nun ilk döneminde de izlemiştim ama arkası gelmemişti! Kelepçe dedikodusuna maruz kalmadıkları halde, dökülen bir futbolcu grubu. Hımmm demek ki kelepçeli de, kelepçesiz de dökülen dökülebiliyor! İnsan Hagi ve Tugay’ın aynı ‘Dökülüm’ kriterlerine maruz kalmamasını da diliyor. İş artık futbolcularda yani... Her aklına geldiğinde ‘Dıgıdık’ teşebbüsünde bulunmaması gereken futbolcularda yani!

11 Ocak 2011, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bir zamanlar!‘’

Sanırım bilirsiniz ‘Bir zamanlar Amerika’ diye bir film vardı. Geçtiğimiz haftalarda Movie Smart’ta da yayınlanmıştı. İşte o bir zamanların Amerikası nereden nereye geldi? Bir zamanların Türkiye’si de nerelere gitti? Galatasaray da tabii! Kültürel değerlerimiz, ahlak kriterlerimiz erozyon ötesi, hunharca katlediyor da, hiç kimsenin umuru olmuyor. Nasıl bir vaziyettir bu?
Çürümüşlük olur da, bu kadar mı olur? Gözümü Galatasaray camiasında açtım diyebilirim. Evet, tam 50 yıldır Galatasaray Kulübü’nü bilirim. Torik Necmi, Kova Osman, Özer Salnur, Coşkun Özarı, Gündüz Kılıç, Aslanlar camiasını tanıtan, öğreten baba dostlarım. Metin Oktay, Turgay Şeren, Candemir Berkman, Talat Özkarslı, Ergun Ercins ilk idollerim. Yılmaz Gökdel, Tarık Kutver, Ayhan Elmastaşoğlu, Bahri, Aydın, Ekrem, Metin Kurt, Gökmen ve daha niceleri taraftarlık sevinçlerim. Adam gibi adam, yönetici gibi yönetici, futbolcu gibi futbolcu, taraftar gibi taraftar dönemini yaşamış Galatasaraylılar’dan biri olarak şimdi böylesi kahretmeyi hakettik mi? Galiba...! Çünkü kulağı üzerine yatan yatana!
‘Aslanlar camiası’ dedim. Evet öyle! Nezaketi de, centilmenliği de, salon adamlığını da, kabadayılığı da bilirler, namları gibi de uygularlardı. Reisinden, taraftarına herkes... Ya şimdi? Türkiye’nin olmazsa olmazı Fenerbahçe Kulübü sporcularına acımasızca, insanlık dışı şekilde saldırılıyor ve camianın ‘Gık’ı’ çıkmıyor. Yuh olsun, yazıklar olsun. ‘Provokasyonmuş!’ Kendiniz inandınız mı önce? Türk olmanın en önemli erdemlerinden biri kendinden küçük olana, gücü yetmeyene insafla, sabırla yaklaşmak ve yanlış bir davranışı olsa dahi şefkatini esirgememektir. Nasıl bilmezsiniz? ‘Askerime, polisime haince pusu kuran teröriste dahi yaralı ele geçirildiklerinde, Mehmetçik nasıl el tutup da, hastaneye sevk ediyor?’ Görmez misiniz? Atatürk’ün Çanakkale savaşı sonrası, düşman askeri için dile getirdiği ‘Onlar artık vatanımız bağrında yatan evlatlarımızdır’ erdeminden, habersiz misiniz?
Neticede ezeli rakiplerin, ezeli dost olduğunu da idrak edecek akıla şiddetle ihtiyaç var. Bunu anlatabileceklere de! Fenerbahçe camiasından, çocuklarımızdan özür diliyor, üzüntümü paylaşmak istiyorum. Böylesi çirkinliklerin tekrarı nasip olmasın inşallah.

04 Ocak 2011, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte bu!‘’

Böyle oynasınlar da, sonuç beklenen dışı olsun, ‘Dıngırtı yapanın’ iki eli yanına gelmez. Hücuma çıkarken topu kaptırdın yandın! Uygulamalı izledik dün gece. Affetmedi Gaziantepspor ve golünü attı: 1-0.
Sonra? Bu tür şoklar sonucu, Cim Bom önce bomlar, sonra dağılır ve toparlanması mümkün olmazdı. Tersine çevirdiler şemsiyeyi. Bire bir baskı, rakip alandan dönen her topu kazanmaya özen ve Pino! Karcemarskas elektrikçi ustası olsaydı eğer, belki çare bulurdu! Ama işi kalecilik olunca çaresiz kaldı ve harbiden çarpıldı! Pino’nun astığı ampul değildi de, neydi? 1-1
Hagi yine mükemmel tercihlerde bulunmuş. Baklava yemekten kolay hale gelen Aslan’ı yenmek, zor olur bu gidişle. İnşallah bozulmazlar ve takımın dün geceki diri hali ve niyeti baki kalır. Galatasaray’ın futbolcu kalitesinden hiç kuşkum yoktu. Fakat fizik kalitesi ve kafa karışıklığı kaynaklı defolardan vardı. Bu kanaat Gaziantep’te zayi oldu. Bravo George, bravo Tugay.
Olcan öyle bir vurdu ki, muhteşem. Aykut’un uzanışı vuruştan da muhteşem. Özlenen futbol görselliğini anlatmak zor, resmini çizmek lazım. Lazım da beceremem ki ben. En iyisi hayalini kurun siz! Değer. Kafkas’ın emeklerini de görmezden gelemem. İki tarafın da ‘Hızlı tren’ gibi gidip, geldiği keyifli kupa mücadelesi. Tespih çektiren değil, ‘Bitmesin’ dedirten bir 90 dakika.
Her iki taraftan da ‘Bunun burada işi ne?’ diyebileceğim bir futbolcu görmedim. Hepsi iyi niyetle işini yapmaya çalıştı. Bülent Yıldırım ve ekibi de dahil. Ziraat Kupası hasat çabalarında, Gaziantep vilayeti güzelliklerine eşdeğer bir sunum izledik yani...
Birlik ve beraberlikle 1-1.

23 Aralık 2010, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Demiyorum!‘’

Henüz sezon başı hazırlıkları yapılırken sezip, sizlerle paylaştığım defoları, yetkililer nasıl oldu da görmedi? Anlamak mümkün mü? Peki böylesi kritik bir aymazlığı kabullenmek mümkün mü? Asla! Yönetici dediğin olası arızaları daha doğmadan sezen, elbette önüne geçebilen akıl hamili bir zat-ı muhterem olmalı. G-String gözüktükten sonra ‘Biz bu işi çözeriz’ diyen değil.

Galatasaray’ın, dolayısıyla Türkiye’nin trilyonları ziyan oldu gitti, taraftar üzgün ama Polat’ın umuru bile değil. Neymiş stadı açacakmış, işler de yolundaymış! Üstelik de ‘Kasa mükemmel diye’ muhalefet ortaya çıkmışmış. ‘Mış mış da mış mış’. Merak ediyorum acaba kendisi inanıyor mu söylediklerine Başkan? Ya da başkasının!

Şardan’ın içinden ‘Yönetim istifa!’ diye nara atma isteği nasıl geçiyorsa, Polat’ın içinden de ‘Kasamız boş be’ demek geçiyor mudur acaba? Suyun başındakiler hep işadamı. Mesela kendi şirketleri için benzeri zararları yaşasalar! Yöneticilerini ne yaparlar? Tarihin en fazla naklen yayın ve sponsor gelirini sağlayan yapı dökülüyor da, kılı kıpırdayan yok!

İnadından ve şaştığı yoldan dönmemekte direnen yönetim, kupa işi sonrası dikkat etse de sonrası düzgün gitse bari! Mesela mevcutların hak edişlerini zamanında ödeseler. Para sıcaklığı bunalımları büyük ölçüde önler. Kısmi bunalımı kalanlar içinde bir mentör getirtilse. Ama parasını peşin ödeyecekler. Sonra mentör de bunalıma girer ve futbolcuları iyice hasta eder!

Kaç kere söyledim, tekrarlıyorum futbolcuların en büyük sorunu adaletsizlik, çifte standart, yönetim kaynaklı disiplin zaafiyeti ve iletişim vaziyeti! Sıkıntıdan olmadık ilişkiler kurup, top yerine kendilerini aleme vurup dermansız kalıyorlar sonra!
Misimoviç, Hagi’nin çok sevdiği birine sövmediyse, Bosnalı affedilmeli. Galatasaray kriterleri hamili olması şartıyla, bir forvet transfer edilmeli. Anıl ve diğer gençlerimiz de mutlaka değerlendirilmeli. Hagi’de bu niyet var, biliyorum.

‘Şafaatınızdan vazgeçmişlerin mezarından taş çalmayın, sadece haklarını verin yeter’ diyeceğim de... Demiyorum!

21 Aralık 2010, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI