‘’Alpaslan'ın hatırına‘’
Her hafta bir Galatasaraylı’nın anısına mı oynasa acaba bu takım? Karabük müsabakası da Metin Oktay için oynansa mesela! Hayri Kozak, Doğan Hasol, Doğan Sarıbeyoğlu ve camia duayenleri son derece anlamlı bir gün tertip edecek, Kral anısına. Alpaslan’ın hatırına ‘aşk’a gelip taraftarı mutlu edenler, Metin Oktay için de ‘aşk’a gelir ve deplasmandan da mutluluk haberleri gönderirler mi?
Sevgili Alpaslan; gittin gideli, Cim Bom’lu pek sevinmedi. Renkdaşların, kardeşlerin dün akşam birer Alpaslan oldu, ASY doldu ve sonuçtan herkes mutlu oldu. Baros’un birbirinden güzel golleri ve Serkan’ın mükemmel hücum aksiyonlarını görmeliydin. Çok güzeldi çok... Şimdiye kadar hiç yenilmedikleri Belediye’ye, yine aynı tarifeyi uyguladı Galatasaray. Nefes bile aldırmadılar, nefes. İbrahim’in fantastik işleri, Tum’un teğet kafa golü hariç tabi. Şu duran toplara bir deva bulmayı da bir türlü beceremediler arkadaş! Ama bir de Baros golü var, anlatmalıyım; Aydın soldan indi, içeri kesti Baros sağıyla havalandırdı, düştüğü anda soluyla köşeye muhteşem bıraktı. Yani kendi asistini, kendi yaptı. Sonra bir adale arızası ve hat-trikçi dışarı. Demek ki, bunlar bir de ‘dıgıdık’ işlerine çok düşmeseler, neler olacak neler? Bir de Pino var parfüm olanı değil, futbolcu bu. Ama öyle rayihalar saçıyor ki, futbolun ‘güzel kokusu’ dedikleri olmalı bu. Beni soracak olursan iyiyim hamdolsun. Sallamalara devam... Çocuk ‘döve döve adam olur’ anlayışı devri ürünüyüm ya! Bu sıra Esat Karaberber ve minik Sophia’yı gönderdik yanına. İkisine sahip çık lütfen, emanetimdir. Yüce Yaradan’ın rahmeti sizlerin ve tüm insanlarımız üzerinizden, eksik olmasın inşallah.
‘’Ama Ednan bey!‘’
Telaşla odaya girdi ve konuştu ‘Olmoor ki! Gelecek sezonlar gösterileri, locaları, reklamları, geleceği, hatta gideceği bile sattınız. Nakide, çeke, senede, krediye tahvil ettiniz ama gerekeni yapmadınız. Bu gidişle beklentilere uygun bir organizyon, asla mümkün değil.’
‘Nedenmiş o?’ diye sordu Ednan bey. ‘Elbette mümkün değil. Hadi sahneyi Bay Tokki inşaa etti ya sanatçılar?’ ‘Sanatçıların nesi eksikmiş yani?’ ‘Yevmiyeleri eksik yevmiyeleri. Yabancılar kaçmasın diye ücretlerini parça parça veriyoruz da, yerliler yandı gülüm keten helva. Hatta değil keten, kağıt helva vaziyetleri bile şüpheli. Sahne almazlarsa, hadi aldılar gereği gibi rol kesmezlerse zerre kadar suçum yok. Gerçi bu gerçeği bilen biliyor da, müşteriler bilmiyor!’
‘Üstelik ithal rejisör de yan gelip yatmış. Kim hangi rolü oynacak, ne yapacak, plan, proje, kroki umuru değil. Bu gidişle rezil oluruz rezil. Sahneye koyacağımız eseri; eşantiyon bilet, yüz, selam, sabah verdiklerimiz de dahil hiç kimseye yutturamaz, çürük yumurta yağmuruna tutulur, hatta ‘’katran-tüy’’ operasyonu dahi yaşayabiliriz. Dünyanın hasılatı ne oldu? ‘’Tık’’ var tamam da ‘’tık-tık’’ yok ! Ötmüyor sahne-i şahanede bülbül, sen hala ona buna gül! Ayy affedin efendim. Ağzımdan kaçtı ‘’sen’’ değil ‘’siz’’ olacaktı. ‘’Siz hala ona buna gül.’’ Uymadı da... Neyse! Bunu da uydururuz, neler uydurmadık ki? Hi hiiii!’
Ednan bey gülemedi, uzunca düşündü ve ‘provalar gibi, gösterileri de saklayın. Bay Tokki’yi suçlayın, olmazsa taraf medyamızı bağlayın vs.vs. abur, cubur işte!’ ‘Önce gösterileri saklamaya, sonra Bay Tokki’yi suçlamaya ‘’şey’’ ister. Sonra siz taraf medyamız mı kaldı zannedersiniz? Bitti... Hatta o pazar bırançı yaptıklarımız dahi Bay Hokus Pokus’un dümen suyuna girdi. O anlatıyor, bir zamanlar size ‘En iyi dostum Ednan’ diyenler bile vuruyor. Haberiniz yok mu?’
Ednan bey ‘yok’ cevabını verdi ve meselenin aslı anlaşıldı! Patron yıllardır tüm olan biteni, olabilecekleri yazan dürüst medyayı okumadığı gibi, kimin sahnesine çıkarsa, onun operasını söyleyen tenor, bas, bariton, soprano ve benzerlerini de duymuyor! O zaman anlaşılıyor ki, Ednan bey maalesef uyuyor.
Değerli dinleyenlerim; ‘ayak topu oyunu’ denilen şeyi boş verip, bir tiyatro kumpanyasında yaşananları anlattım. Kafalarınız dağılsın istedim biraz. İyi mi?
‘’Andırstend miii?‘’
Kimi 17 inç CRT ekran tipi (yani tüplü tipi) kafa hamilleri, Türkçe yazdıklarımı anlamadı. Hatta anlamadığını köşe yazıları ve mail yoluyla da yansıttı. ‘Ne diyorum?’ çözmeleri mümkün değil, çünkü ‘tüp’ boş! Harddisklerinde de kalıcı ve doğru bilgi yok. İngilizce seslenmek lazım o zaman! Andırstend to miiii? Oralara bilgi yükleyenler, bu soru ve bilgiyi de girin e mi?
Galatasaray futbol takımı kalitesi sınırlı, maddi yapılanması çoook az sıfırlı bir rakibe elenmiş ve Avrupa platformundan tepe taklak düşmüştür. Yani Polat ve yönetimi gökdelen maliyetine, ancak bir gecekondu üretebilmiş, üstelik bu merdiven altı ürünü de kimilerine kabul ettirmiştir. Aslında bu tür kabullenmeler, memleketin tüm birimlerine de girmedi mi?
Neyse biz dönelim futbola! Bülent Uygun, henüz yapılanma içindeki yapısıyla Cim Bom’u sarstı. Hani Ragıp bir çakıp, kaleciyi zangır zangır sallamıştı ya! İşte Uygun’un düşük maliyetli futbolcularıyla uğraşıp da uyduramadığını, Avcı uydurur ve avlar! Çünkü birbirine uyum sağlamış ve belli ilkeler hamili bir sistemi var. Üstelik ‘telmaşa savunma anlayışını’ çözecek çabuklukta futbolcuları da...
Dikkat edin ‘telmaşa savunma anlayışı’ dedim. Futbolcularla ilgili değil, uygulanan sisteme karşıdır fikrim. Andırstend tu miiii?
İki senedir yazıyorum ‘bu takımın savunma anlayışı nafile’ diye. Öndekiler süslü püslü vitrin mankeni. Hemen arkasındakiler de öyle. ‘Gel gel’ yapıyorlar ve rakip de geliyor. Uğraşsın sonra Mustafa, Ayhan ikilisi ve gerideki dörtlü. Kimileri de harddisklere yüklesin ‘Servet kötü, Lucas özürlü, bekler döküntü.’
Esas kötü, özürlü ve döküntü gerçekleri yalan yanlış yükleyen, rezil futbolu sezemeyen ve tehlikeye, dencerısa, batmaya, sinke gidişi görüp de ‘çıkıyoruz’ yani ‘go tu refah’ diyenlerdir. Andırstend tu miiii?
Yani ‘Galatasaray go tu, mevcut platformun dibi!’ İnsanları kandırmayın arkadaş! Eyvaaah İstanbul Belediye ASY’de oynamaya ve kazanmaya da alıştı... Sori ‘yani sorry’. Esküüüüds miiii!
‘’Zoraki galibiyet‘’
Edmundo, İzmir gecesine iki değişik isim Serkan ve Pino ile başladı. Ama müsabaka başladığı andan son dakikaya kadar, Galatasaray adına alınması gereken mesaj şuydu: Bu ekipte isimlerden çok beyinlerin değişime ihtiyacı var.
Serkan başarılıydı. Pino, 90+ dakikalarda sahada olduğunun farkına vardı. Ama iş yapacak vakti kalmadı. Galatasaray’ın ciddi anlamda yapılanmaya ihtiyacı var. Bu zart zurt yapılacak transferlerle değil, çok ciddi yönetim uyarılarıyla sağlanabilir. Ama bunun için de yönetimin kendine gelmesi gerekir. Adnan Polat’ın alışılmış laf salatalarıyla, futbol takımının hale yola gelebileceğini zannetmiyorum.
Bülent Uygun yeni bir ekip oluşturmuş. Geçen sene Galatasaray’ın 2-1 yenerek elediği takımdan sadece Erkan’ı sahada görebildim. Yani Uygun, uydurmuş kaydırmış ve Galatasaray’dan daha çok koşan, daha takım gibi takım bir yapı oluşturmuş. Orhan Ak ve Tomas’ı çok beğendiğimi söylemeliyim. Şimdi soruyorum, Ayhan ve Mustafa Sarp olmasaydı dün gece halleri nice olurdu? Hem savunma hem de hücumda varolan ikiliden Ayhan, üç puanı da getirdi.
Ben Baros’un aynen Edmundo gibi tatiline devam ettiği kanaatindeyim. Misimoviç’in Wolfsburg’daki halinden eser bile yok. Demek ki bekleyeceğiz. Sanki bir şeylere küsmüş, kaprisi buralarda yapıyor.
Polat zihniyeti, ekonomik anlamda “Kurtardım” dediği kulübü bana göre çatır çatır batırıyor. Tekne o biçim su almış, kimse farkında değil. Böyle bir yapılanmanın ürünü kadro, aynen yamalı bohça gibi gözüküyor, taraftara da ayıp oluyor. Seni evinden dahi ayıramayacağın bir ortamda konuk eden Egeliler’e, sunulan futbol beş para etmezdi. Ayhan’ın golü de olmasa dün gece hiç çekilmezdi!
‘’Dolmalık biber!‘’
Vaziyeti nasıl anlatabilirim? Yüzde 58’in anladığı dili seçeyim! ‘Yemek’ tarifiyle yani. Öyle ya! Memleketteki gidişatı bile erzak kolileri çizmişse, 90 dakikanın özetini neden belirlemesin yemeklik malzeme?
Belediye pirincin güzelini, kıymanın hasını, soğan, karabiber, maydonoz, yağın kralını paketlemiş göndermiş. Canın ne zaman isterse o zaman pişir diye de, ‘dolmalık biber’ alımını sana ihale etmiş.
Sen bu malzemeyi birbirine katar, sonra dolmabiberin içine değil de, doğrudan tencereye tıkarsan olmaz. Güzelim malzemeyi berbat eder, dünya güzeli Şaziyanım bile olsan, ziyan nedeniyle kocandan azarı yersin.
Bir tencere eşantiyon malzemeyi ziyan eden Şaziyanım’ın haşlandığı yerde, trilyonluk kadroyu battal eden Franklin Edmundo ne yapılır? Kulakları değil, mukavelesi uzatılır!
Arda sakatlanmasa, Sabri’nin yanında kulübede kalırmış, Ay-Yıldız performansları kabahat oldu ya! Ali Turan iyi oynar mı sonra? İşini yapana ne yapılıyor görüyor, zaten sağ arkada oynamayı da bilmiyor. Öğrenecek! İnsua için konuşamam ama oralarda bir Popov vardı. Neredeyse sadece Arjantinli’nin değil, alayının poposunu yakacaktı!
Tolunay Kafkas’ın adamları rakip alanı gezi alanına çevirmişken, Emre Güngör’ün el şakasına kurban gitti. El şakasının cinayet nedeni dahi olabileceği memlekette, Antepli’lerin gazi, penaltının da gol olması anormal sayılmamalı.
Edmundo lig arasını acaba nerede geçirmiş? Florya’da geçirmiş gibi gözükmüyor, zaten tesisler kapalı olunca kimin ne yaptığı da gözükmüyor!
Görülür! G-String düştükten, bir ton para yandıktan sonra.
‘’Hayırlı bayramlar...‘’
‘Bir şeker bayramımızı daha huzur, bolluk, bereket ve neş’e içinde idrak ediyoruz, Allah tekrarını nasip etsin inşallah. Cem-i cümleye nice hayırlı bayramlar diliyor, bayram erzak paketimi henüz göndermemiş olan zabıta müdürü ‘Abdülhak Bunasılhalt’ beyefendiyi de şiddetle kınıyorum.’ İmza : Kenar Mahalle Muhtarı İmadeddin Neettim. Muhtar İmadeddin Neettin kutlama mesajını yazdıktan sonra zevcesine döndü ve ‘Mesajı verdim!’ dedi. Mukaddes Hanım boş gözlerle baktı ve ‘Ne yani hayırsız bayramlar mı diyecektin?’ diye sordu. Şaşırdı İmadeddin acaba ‘Evetsiz mi deseydim?’ diye düşündü ve çıkamadı işin içinden. Aslında Manisa akıl hastanesi yakınlarında ‘Her evet bir Fatiha değerindedir’ diye fetva veren Bülend Bey’i de pek anlayamamış ve duaların en değerlisi Fatiha, nasıl olur da bir ‘evet’ mührüne sığar çözememişti. Hatta Mukaddes Hanım da çözememiş ve Evet’i erzak paketindeki yağ markasıyla özdeşleştirmişti.
Fanatik gazetesi neyin nasıl olacağını pek güzel açıklamış kısaca. Bu işin buralara varacağını yıllarca önce yine bu sütunlarda sizlerle paylaştığım için, olan bitene hiç şaşırmıyor ama işi Fatiha duamıza kadar vardıranlara da, en kalbi duygularımla ‘günaha giriyorsunuz’ mesajımı gönderiyorum. Dünyevi işlerle, İslamiyet’i bu denli karıştırıp, harab eden anlayışa yazıklar olsun. Edmundo’ya da! Ne yani ulusal bir müsabakada Sabri, Arda, Servet arzulu ve dolu dolu oynamayacak mıydı? Aslında benim de anlam veremediğim Edmundo’nun orada nasıl tutulduğudur hala, Adnan Sezgin istifa? Öyle ya Edmundo, Abuziddin, Sihirbaz, Mihirbaz yapacak aksiyonu ve medya kızacak yazacak ‘Adnan Sezgin İstifa’. Erzak paketini Muhtar Neettim’e göndermeyen zabıta Bunasılhalt da istifa... Kulüp başkanı, belediye başkanı, yani mühür sahibi erk devam! Futbolcu kalitesi beğenilmeyen Galatasaray kadrosundan kaç kişi milli forma giydi biliyor musunuz? Sayalım ‘Arda, Servet, Sabri, Lorik, Lucas, Baros, Zvjezdan.’ Müsabakası olsa Elano da giyerdi. Sakatlıkları olmasa daha birçok futbolcu da giyerdi. O zaman nasıl oluyor da bu kadro kalite özürlü oluyor. Esas özür kimdedir sizce? Bu arada Galatasaray’ı dış basından takip etmemizi sağlayan Adnan Polat ve yönetimini kutluyor, Sportbild ve benzerlerinden daha da çarpıcı mesajlar bekliyorum. Sakatlıklar daha da yoğun olacak diyen Dr. Adnan Bağrıaçık’dan da! Hepinize hayırlı bayramlar... Hayır’dan başkasına ağzımı açmam, hayırsızlıklarla uğraşanlara da karışmam!
‘’Şurdan-burdan!‘’
Basketbol başarısı, Kazakistan ve Belçika milli müsabakaları arası, onlar, bunlar, şunlar. Bir tarafta da bunalımlar, dertler, yumuşaklar, sertler ve dönüyor dünya! Dünya’nın dönüşüne, döndükten ve G-String düşüp malzeme gözüktükten sonra değil önceden bakacak ve tespitlerini yansıtacaksın. Aksi halde zabıt katibinden farkın kalmaz. ‘Zoooooort’ diye zortlarsın sonra.
Adam elinde valiz aceleyle fırlamış lüks villadan. Bir taksi çeviriyor ve sürücüye ‘Karıma ‘’bir haftalık seyahate çıkıyorum’’ dedim ama seninle iki saat dolaşacak ve sonra eve baskın yapacağız. Şüpheleniyorum şerefsizden’ diyor. Sürücü çaresiz başını sallamış ve dönmüşler iki saat sonra. Villaya sessizce süzülüyorlar. Üst kata çıkıyorlar ve yatak odasına dalıyorlar. Koca yorganı çektiğinde, çırılçıplak yatan kadın ve yanında büzülmüş kalmış bir ufak tefek adam. Adam hiddetle ‘Ulan ne bu hal?’ diye bağırınca kadın ‘Bir dakika kocacığım; bu villayı kim aldı zannediyorsun?’ koca ‘Kim?’ ‘Yanımdaki’ ‘Sonra Bodrum’daki yat, Amerika’da okuyan çocuklar, geçenlerde aldığımız holding, yeni spor araban nasıl oluyor da, oluyor?’ ‘Nasıl oluyor?’ ‘Hepsini yanımdaki yapıyor!’ Koca şoföre döner ‘Ne yapayım şimdi ben bu adamı?’ Boynunu büker sürücü ‘Ört üstünü abi üşümesin.’ Onca olan bitene göz yumup, ‘şakşak’ düzeyinde kalanlar, sonunda acı gerçekle buluşur. Buluşur da üstünü örtmeye çabalarken, bakmışsınız ‘zooooort’ olur.
Sorarlar bazen ‘Bu futbolcular nasıl oluyor da böyle oluyor?’ Yaklaşık 40 senedir gözlemlediğim dünyaları bana bunu düşündürür hep ve cevabım da şudur zaten; ‘Yaşamı boyunca karşısındakini çalımlayarak, faul yaparak, obstrüksiyona baş vurarak, iterek, kakarak, düşürerek, hakemi, taraftarı kandırarak başarı trendini yakalamış ve ancak bu hünerleri sayesinde var olmuş bir karakterden, ne beklemeliyiz? Vücud-u hayatları bu! Kim güçlü, derhal yanında olur ve geçmiş babalarını hemen unuturlar!’ ‘Haklısın’ der bu cevabı alanlar hemen. Artistler de farklı değil elbette. Hangi rolü biçersen onu oynamaz mı? Bir film önce kendilerine ekmek veren adamı, diğer filmde katleder ve gider!
Vicdan tüccarı, büyük sanatçı Bono konseri esnasında bir an durup, iki elini çırpıyor ve bir kez daha, bir kez daha, sonra ‘Her el çırpmamda Afrikada bir çocuk ölüyor’ diyor. Ön sıradaki en pahalı biletler hamili- sponsor veya abi hediyesi olduğu garanti bir futbolcu ve bir artist ayağa fırlayıp bağırıyorlar Bono’ya ‘O zaman ne diye ellerini çırpıyorsun üleeeeeen!’
Yaman Törüner ‘Tarihteki en büyük yalanlar’ başlıklı yazısının sonunu şöyle bağlamış;
YALAN: T.C. Anayasası, halka daha çok özgürlük getirilmesi amacıyla değiştirilmek isteniyor.
DOĞRU: Hükümet yargıyı tamamen ele geçirmek suretiyle, millet, korumasız bırakarak, politikacılara millet karşısında sonsuz güç kazandırmak istiyor.
Şükür, Kaya, Gönülaçar ve Özdilek’e politik hayatlarında da, başarılar dilerim. Hayırlısı olsun!
‘’Boğazlı kazak!‘’
Valla Kazakistan doğalgaz, petrol, metrol derken yolunu bulmuş ama futbolları harbiden boğazlı kazak! İşte bu Mahmudiye suyu değerleri gibi zararsız, yumuşak futbol dahi, canımızı yakacaktı durduk yerde. Durduk yerde dediğim ‘duran toplar’ işte. Kislitsin bizdeki duruş bozukluğunu, adam paylaşımı defosunu gözümüze soktu.
Az sonra Arda da topu kalelerine soktu! Kazaklarla ‘son 3 kazaska da’ attığımız 11. gol Ömer patentli, Arda imalatı şık ihracat ürünlerimizden biridir.
Almanya’da Erhan Önal, İlyas Tüfekçi ve Erdal Keser gibi markalar gururu sonrası ‘Altıntop bradırs’ fırtınası başladı. Aslında Köln tarafından Ahmet Amca’nın oğlu Gani’den de umudumuz vardı ama lifi attı! Neyse Altıntop bradırs’lardan Hamit olanı bir vole attı ki, well-well-well yani haroşo. Bu golü Pertev Tunaseli anlatacak, RTÜK de gol nasıl anlatılırmış duyacaktı!
İkinci yarı Nihat’ın golüne kadar ‘La havle’ çekme dönemi. Bu nasıl iştir arkadaş? Mazot filitresine kum kaçmış ‘DAF’ kamyon gibi tekliyor takım. ‘DAF’ Hollanda yapımı da, Allah’tan TM malı malzemeler de var. Nihat 3’ü bulmasa, işimiz zordu. Tabi kalecimiz Onur da olmasa... Onur bizlerin onurunu, Hiddink’in de kaidesini obstrüksiyondan kurtardı. Lig teve’de maç izleyip, ev yapımı tadında, takım yapmak ha!
Gelelim sadede; salı akşamı Belçika karşısında, böyle olursak, 90 dakika sonunda şöyle oluruz! ‘Üzgün, bezgin, karamsar, markası yaralı’. Bu nedenle Hiddink çok çok düşünmeli ve Ay-Yıldızlı ekibimizde görülen futbol ışıltısının Kırmızı Şeytanlar için ‘mehtap’’ değerlerinde olacağını bilmeli. Aksi halde ‘cıssssss’ olur baboş ‘cıssss.’