Arama

Popüler aramalar

‘’Tolga'nın suçu‘’

“Oyunda herkesin kendisine sırt döndüğü kişidir kaleci” der Sunay Akın. Tastamam böyledir kalecinin durumu. Arkasında güveneceği hiçbir takım arkadaşı olmayan, sözcüğün gerçek anlamıyla bir “yalnız adam”dır kaleci. Rakip takım taraftarının kimi zaman en galiz küfürlerini duyan, kendi taraftarının tepkisini anında algılayabilen, oyuna konsantrasyonunu bir an olsun kaybetme şansı bulunmayan, diğer tüm mevkilerin oyuncuları “kaçak güreşebilirken” bu konuda kredisi sıfıra yakın olan kaleciler... Nabakov’un deyimiyle “Yalnız kartal, tek adam. Kalenin değil, umudun muhafızıdır onlar”...

Futbolun vefasız olduğu söylencesindeki “vefasızlık” vurgusunun altı kırmızı kalemle iki defa çizilmiştir kaleci için. Tolga Zengin de bu duyguyu fazlasıyla yaşıyor, sevgisini de yergisini de abartılı gösteren bir taraftarın kalecisi olarak.

Söylentiler üzerinden dahi kellelerin koparıldığı bir imparatorluk geleneğinden bugünlere biraz farklı biçimde değişen linç kültürümüz var bizim. Ve maalesef ki bu linç kültürü, en fedakar /vefakar /cefakar olduğunu iddia eden taraftarın damarlarına da sızmış durumda...

Profesyonel olmak

Tolga güzellemesi yapmayacağım. Ancak kendisine küfür ve hakaret edilmesini de asla onaylamıyorum /onaylamayacağım. Hele hele “anneye küfür” gerekçesiyle cinayet dahi işlenebilen ve tahrik indirimi alınabilen bir memlekette, “o kadar para kazanıyor” gerekçesiyle hiç kimsenin hiç kimseye küfür etme hakkı yok.
Maalesef bizim futbolcular profesyonel olmayı milyon liralar kazanmak, lüks arabalara binmek, gösterişli bir hayat yaşamak olarak algılıyor. Dövmeleri tamsa, antrenmanlarını da eksiksiz yapıyorsa daha ne olsun ki. Karşınızda profesyonel!!!

Oysa profesyonel olmak başka bir şey. Tolga’nın ilk sezonundaki performansı o kadar beğeniliyordu ki, “Tolga’dan utanın adam gibi oynayın” diye tezahüratlar dahi yapılmıştı takıma. Ve muhtemeldir ki o zaman lehine bağıranlarla şimdi hakaret edenler aynı kişilerdir. Böyle de acımasız ve balık hafızalılar.

Birçok Beşiktaşlı’nın aksine Tolga’nın kötü kaleci olduğunu düşünmüyorum. Ancak onun tecrübesinde / kalitesinde / potansiyelinde bir kalecinin kritik maçlarda hatalı gol yedikten sonra dağılması, bir hatalı gol daha yemesi ve taraftar tepkisini bu kadar dert etmesi profesyonel olmadığının da göstergesi. Oysa ki, oyuncuların ilk görevi bunlardan etkilenmemek. Bu sebeple de duygularını içlerinde yaşamak ve böyle bir problemleri varsa bunu işin uzmanlarıyla (psikolog, yaşam koçu...) çözmek zorundalar. Çünkü ancak o zaman gerçek profesyonel olabilirler.

Günay'ın gözyaşları

İlk ağlayışında Günay’ı ben de destekledim; ancak 2, 3 olunca...Günay geçen sezon kaleye geçtiği Fenerbahçe maçının sonlarında yediği golden sonra ağlamıştı. Kimimiz üzülmüş, kimimiz kızmış ama saygı da duymuştuk bu duruma. Sonra lider başlayıp 3. bitirdiğimiz o 15 günlük yıkılış sürecindeki Konya maçında kornerden gol yediğinde yine ağladı. Ancak! Stephen King’in yazıp, Steven Spielberg’in yönetse bu kadarını hayal edemeyeceği o 15 günlük süreçte Günay’ın ağlamasını düşünemeyecek kadar şoktaydık. Önceki akşam Galatasaray maçında yediği golden sonra yine ağladı. Kaleden çıkışı Alman mentalitesi, ama ağlaması tam Türk işi. Günay’ın buna bir an önce çare bulması gerekiyor. Aksi takdirde 2 kere daha ağlarsa saygı görmeyi bırakın, dalga geçilir hale gelir. Bugün onu gökdelenin tepesine çıkaran taraftar da, gözyaşına bakmaz aşağı atar.

Zlatan çok konuşuyor

Ancelotti müthiş biri. Mourinho usta zeka. Guardiola adam değil! (PSG’li Zlatan Ibrahimovic)

Vurdu, gol oldu!

Sinan Engin: Fashion TV’yi alt yazıda son dakika haberleri geçtiği için izliyordum. Ahmet Çakar: Ha doğru. Angelina’nın çorabı kaçtı gibi.

Güle güle

Avrupa’dan ciddi teklifler var, yurtdışında takım çalıştırabilirim. (Yılmaz Vural)

Adam haklı

Beşiktaş komandasının sol cenah oyuncusu İsmail Köybaşı, Roberto Carlos kimin oynuyor. (Azerbaycan Televizyası)

Huyumuz kurusun

Türkiye ’de sağ olsun medya, istediği kadroyu kurup yayınlıyor. İstedikleri kadro olmayınca da bana kızıyorlar. (Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş)

16 Aralık 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hacıosmanoğlu neden gitti?‘’

Önce Yargıtay tarafından yetkileri elinden alınan İbrahim Hacıosmanoğlu’na geçen pazar da Trabzonspor kongre üyeleri “Bu işi yapamıyorsun” dedi ve yeni bir başkan seçti. Ezici bir yenilgi alan Hacıosmanoğlu, verdiği sözlerin çoğunu tutmamış, dediklerinin tam tersini yapmış bir başkan olarak Trabzonspor tarihindeki yerini aldı.

28 Ağustos 2013’te, “Ya o kupayı alacağız, ya da o kupa bizi” diye konuşarak 2010-2011 sezonu şampiyonluk kupasını alma kararlığını dile getiren Hacıosmanoğlu’nun belki de başkanlık süreci boyunca söylediği en doğru söz buydu. Sonuç: Kupayı alamadı, kupa onu aldı.

Neler demedi ki 2.5 yılda, illa ki unuttuklarım olacak, ben aklımda kalanları yazayım:

Mayıs 2013: “Ben başkan olduğumda Aziz Yıldırım o koltukta oturamayacak. Başkanlık bana nasip olursa bu zavallıları dışarı iteceğim” dedi. Aziz Yıldırım hâlâ Fenerbahçe Başkanı.
27 Mayıs 2013: “2010-11 şampiyonluk kupası, 1 ay içinde Trabzon’a gelecek” dedi. Kupa Fenerbahçe’nin müzesinde.
27 Mayıs 2013: “Dik duracağız. Siyasilere boyun eğmeyeceğiz. Siyasetle hiçbir zaman işim olmaz” dedi. Trabzonspor Başkanı sıfatıyla Kazlıçeşme’de mitinge katıldı.
31 Mayıs 2013: “Özümüze döneceğiz, değerlerimize sahip çıkacağız” dedi. Tolunay Kafkas, Mustafa Reşit Akçay, Hami Mandıralı, Ünal Karaman ve Fatih Tekke değer öğütme değirmenin kurbanları oldu.
Haziran 2013: Göreve gelir gelmez hırsızlık yapmakla suçlayarak Genel Müdür Sinan Zengin’in görevine son verdi. 1 yıl sonra yeniden genel müdürlüğe getirdi.
5 Haziran 2013: “Trabzonspor taraftarlarını tek çatı altında toplayacağız” dedi. Siyasi duruşuyla taraftarı ikiye böldü.
28 Haziran 2013: “Mecnun Otyakmaz’a kefilim, şike yapmaz” dedi. 20 Ocak 2014’te yapılan Kulüpler Birliği toplantısında Mecnun Odyakmaz’ı şikecilikle suçladı.
11 Temmuz 2013: “Tolga’nın Beşiktaş konusu kapanmıştır. Top yuvarlaktır, biz değil. Satmıyoruz” dedi. 10 gün sonra Tolga Zengin Beşiktaş’a gitti.
9 Eylül 2013’te “Başarısız olursam bırakır giderim” dedi. Futbol takımının en büyük başarısı ligi 4. bitirmek olduğu halde gitmedi. 2 katına çıkan borç da çabası.
9 Eylül 2013: “O kupa Trabzonspor’un müzesine gelecek. Çünkü o kupa Trabzonspor’un” dedi. Kupa Fenerbahçe’nin müzesinde.
27 Eylül 2013’te TFF Başkanı Yıldırım Demirören’i kastederek “Birilerine uşaklık yapan insanların Türk futbolunu yönetmesine müsaade etmeyiz. Kirliliğin üzerine daha fazla oturamaz kimse. Temizleyen insanlar orada oturacak” dedi. TFF seçimlerinde Demirören’e destek verdi.
27 Nisan 2014’te “Aralık ayına kadar şampiyonluğun en iddialı takımları arasında değilsek istifa ederim” dedi. İstifa etmedi.
12 Mayıs 2014’te “Bu kulübün başkanı Olcan’ı satmayacağız diyorsa daha neyin senaryosunu yazıyorsunuz. Açık ve net bir şekilde söylüyorum Olcan’ı satmayacağız” dedi. 2 ay sonra Olcan Galatasaray’la sözleşme imzaladı.
5 Temmuz 2014’te “İstanbul’da 1 milyon kişi yürümezsek bu işleri bırakacağız” dedi. Yine bırakmadı.
15 Eylül 2014: “Halilhodzic giderse ben de giderim” dedi. Kaç teknik direktör gitti, o gitmedi.
30 Ekim 2014: “Ben Trabzonspor Başkanı olduğum sürece Mustafa Yumlu bu kulüpte forma giyemez” dedi. Yumlu sezon başı takıma katıldı, hatta kaptanlık bile yaptı.
22 Ocak 2015: Ben futbolcuyla fotoğraf çektirmem, çektirirsem alırım. Trabzonspor başkanlığı bunu gerektirir” dedi. Bu demeçten 3 gün sonra fotoğraf çektirdiği Tolgay, Beşiktaş’la anlaştı.
Son hakem olayına girmiyorum bile. O başlı başına bir facia çünkü...

Her fırsatta aleyhine çalışanlar olduğunu iddia ediyordu İbrahim Hacıosmanoğlu. Ama emin olsun ki, hiç kimse kendisi kadar aleyhine çalışamazdı.

Trabzonspor camiasına yeni başkanı hayırlı olsun!

09 Aralık 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kimi getirelim size?‘’

Hani diyorlar ya, “Beşiktaş taraftarı Türkiye’nin en iyi, dünyanın sayılı taraftarıdır” diye. Beşiktaş maçlarında tribünü dolduranların çoğu artık taraftar değil, MÜŞTERİ. Her maç kusursuz, hatasız oyun bekliyorlar. Oysa futbolun hatalar oyunu olduğunu unutuyorlar.

Dün gibi hatırlıyorum; 2012-2013 sezonunun 2. yarısında İnönü’de Antep’le oynayan maçta Beşiktaş 1-0 öndeydi. 89’da gol yedi takım ve kaleci McGregor geri kalan dakikalarda top ne zaman ayağına gelse ıslıklandı. Sonrasında İnönü’deki 2. maçta bu defa rakip Kasımpaşa’ydı, kaledeki de Cenk Gönen. 3-1 mağlup oldu Beşiktaş, Cenk de kötü bir gol yedi. Bu defa 2 maç önce McGregor’u ıslıklayanlar, Cenk’i ıslıkladı maç boyunca. Sezonun ortasında 2 kalecisini de yuhalayan taraftar kulübedeki Buffon’un mu kaleye geçmesini istiyordu acaba???

Bu hafta Tolga, haftaya?


Yazılarımı takip edenler bilir, bilmeyenler için tekrar edeyim; Tolga Zengin’i pek sevmem. Yanlış bulduğum davranışlar sergilediğinde en sert eleştirileri yaptım/yaparım. Ancak bu, haksızlığa uğradığında onu savunmayacağım anlamına da gelmez.

Mersin İdman Yurdu’ndan Muammer Yıldırım, 10 maçta 49 kurtarışla ligin en çok kurtarış yapan kalecisi. Antep’ten Karcemarskas ve Beşiktaş’tan Tolga Zengin ise 13 maçta 49 kurtarışla ikinci sıradalar. Ama vefakar(!) Beşiktaş taraftarı, ilk hatasında maçın bitmesine koca bir 50 dakika varken ıslıklamaya başladı Tolga’yı. Oysa yaptığı 49 kurtarışla takımın bu noktada olmasında en büyük paylardan biri onun.

Rakibe baskı gerek

“O kadar para alıyor, oynayacak tabii” protesto için en geçerli argüman. Peki profesyonel futbolcu olmak, tribünden destek beklerken hakarete uğranıldığında dahi en iyi/üstün performansı göstermek demek mi? Taraftar dediğin rakip takım futbolcuları üzerinde baskı kurar. Beşiktaş tribünlerindeyse Siyah-Beyazlı futbolcularla uğraşmaktan rakip takıma sıra gelmiyor. Maçın ortasında kendi futbolcunu ıslıklamanın/yuhalamanın/küfür etmenin ne gibi katkısı var acaba takıma? Futbolcuları ıslıklayanlar, küfür edenler performanslarının en iyisini patronlarından, öğretmenlerinden hakaret ya da küfür işittiklerinde mi gösteriyorlar ki, öyle davrandıklarında futbolcuların performanslarının artacağını sanıyor? Yok eğer öyle değilse, kendi futbolcularının performansını düşürmek için mi protesto ediyorlar?

Önce takıma destek

Eğer müşteri iseniz nasıl beğenmediğiniz ürünü bir daha almıyorsanız, maça da gitmezsiniz. Egonuzu tatmin etmek için başka araçlar bulursunuz. Taraftar iseniz takımı maç boyu destekler, son futbolcu tünele girene kadar tribünü terk etmezsiniz.

Taraftar hesap soramaz demiyorum. Yanlış anlamayın! Taraftar elbet hesap sorar, bu, dünyanın her yerinde böyle olmuştur. Ancak verdiği desteğin karşılığında hesap sorar. Maç bitmeden hesap sorulmaz. 40. dakikada kaleci yuhalarsanız, o takımın taraftarı olmaktan çıkar rakibine dönersiniz. Bırakın da futbolcular önce sahadaki rakipleriyle mücadele etsin.

Bekleme yapma Tosic!

Tosic her yere arabayla gitsin yaya gezmesi sakıncalı. Karşıdan karşıya geçene kadar kırmızı ışık yanabilir. Araba çarpabilir. (Feyyaz Uçar)

Rusya’yı unut!

Kendimi kabul ettirmem için galiba uzayda bir takım çalıştırmam gerekiyor. Ruslar ve Çinliler bize o imkanı sağlar. (Trabzonspor Teknik Direktörü Sadi Tekelioğlu)

Ne program ama!

Yaptığınız büyük abdestten kişilik analizini çözerim. (Ahmet Çakar)

Dersimiz: Coğrafya

Arif Erdem: Galatasaray Benfica’yı Benfica’da yenemez miydi?
Ali Ece: Yenemezdi.
Arif Erdem: Nasıl yenemezdi?
Ali Ece: Maç
Lizbon’daydı!

İtalya ses geliyor mu?


Prandelli affedersin bilmem ne çocuğuydu. Şerefsizin tekiydi. Bu kulübün parasını çaldı. Alçaktı. Yankesiciydi. Galatasaray’ı mahvetti. Dava açsın İtalya’dan! (Rasim Ozan Kütahyalı)

02 Aralık 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bedavacı büyük taraftar‘’

Konu uzun, yerimiz dar. O yüzden girizgahı bırakıp direkt konuya girmeli. Hatta son söyleyeceğimi, ilk söylemeli: Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, her konuştuğunda taraftarın canını yakıyor. Bence çok konuşmamalı, söz verdiği icraatlarını yerine getirmeli. Buna, söz verdiği gibi borcu düşürmek de dahil.

Muhalefet iyidir

Hafta sonunda düzenlenen Beşiktaş Divan Kurulu toplantısında yine esmiş gürlemiş Başkan. Konuşma yerinde olduğunu unutmuş olacak ki, “Burası icraat yeri, çene yeri değil. Çeneleri aciz insanlar yapar” buyurmuş. Kurul toplantısında insanlar konuşacak, eleştirecek, soru hatta hesap soracak ki; işler yürüsün. Kulübün borcu düşeceğine iki katına çıkmış ama; Fikret Orman istiyor ki, herkes sussun, muhalefet olmasın, kimse hesap sormasın. Demba Ba ve Atınç’ın satışından elde edilen 18 Milyon Euro kendi cebine girmiş gibi sevinen insanların, hesap sorma hakkı da olsun bir zahmet. Yönetim varsa, muhalefet de vardır elbet. Ve hatırlatmalı kendisine, o da muhalefet ederek Beşiktaş Başkanı oldu!!!

Üslup önemli elbet!

Son Genel Kurul’daki eleştirilerden, özellikle gençlerden çok rahatsız olmuş Bay Başkan. O yüzden gençler üye olmasın diye bin 200 Lira olan üyelik aidatını çok yukarılara, 20-30 bin Lira’ya çekmeyi düşünüyormuş. Gençler heyecanlıdır, coşkuludur, bazen yanlış kelimeler de kullanabilirler. Ancak çare, gençlere/gelir düzeyi düşüklere kulüp kapılarını kapatmak değildir. Ayrıca 10-20 bin liralara bulunan zengin üyelerle saygınlık artacak diye bir kaide de yoktur. Mesela, son Genel Kurul’un en tahammülsüz insanı, herkesin sözünü keseni çok zengin bir ağabeyimizdi. Üyelik konusunda bir şeyler yapmak istiyorlarsa; başka kulüplere de üye olanların üyeliklerini düşürsünler. Üyelik aidatları başkaları tarafından ödenen binlerce üyenin üyeliğini düşürsünler. Ve hâlâ bekletilen ve açıklama yapma gereği dahi duymadıkları üyelikleri artık onaylasınlar.

Suçlu taraftar

“Kombine kart satmışız 1 seneliğine. 2,5 sene oldu bedavaya geliyorsunuz maça” diye konuşmuş, üslup konusunda çok hassas olan Fikret Orman. Olmayan Vodafone Arena Stadyumu’na kombine alıp destek olan, Ankara-Konya-Olimpiyat-Başakşehir arası mekik dokuyan, buralara gitmek için kombine ücretinin çok üstünde masraf yapan, 1,5 yıldır takımla göçebe olan taraftara “bedavacı” demek çok ayıp olmuş. İnsanlar bedavacılık yapmak için kombine almadı ki... STADIN 1 SEZONDA BİTECEĞİ ‘BEYAZ YALAN’INA İNANDIKLARI İÇİN KOMBİNE ALDI.
“Stat 1 yılda bitecek” diyen kendileri. Stat inşaatının bu yıla sarkacağını tahmin edemeyen kendileri. Kombine sözleşmesine “stat açılana kadar bu kart geçerlidir”
ibaresini koyan yine kendileri... Ama suçlu taraftar. Taraftar zaten hep suçlu. Kombine almasan kızıyorlar, kombine alsan “bedavacı” diyorlar.
Keşke Başkan stadı söz verdiği tarihe yetiştirseydi de, taraftar bedavaya 2 sene maç izleyeceğine mabedinde maçları izleyip ertesi sezon yine kombinesini alsaydı.

Komik, trajik, trajikomik

İşlerin kötü gittiği kulüplerde, istifayı düşünmeyen yönetim, önce hocayı harcar. Şota Arveladze’nin hatası böyle bir yönetimin teklifini kabul etmiş olması. İnsanlar eleştirilmekten, beğenilmemekten o kadar rahatsız oluyor ki muhalefete tahammülleri yok.
Şota Arveladze, Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’na muhalif olan Faruk Özak ile yenilen yemek gerekçesiyle kulüpten gönderildi. Ama yemeği yiyen Şota değil, ikizi Arçil’di.
İbrahim Hacıosmanoğlu, gerçekten Arçil ile Sota’yı mı karıştırdı? Yoksa Arçil bile muhalefetle yemek yiyemez mi? Arada çok büyük bir fark var. Çünkü ilki komik, ikincisi trajik.
Şota’nın veda konuşmasındaki “yemeği Arçil yedi, hesabı ben ödedim” sözü ise gerçekten trajikomik.

18 Kasım 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Akılda deli sorular‘’

Vitor Pereira, 2011-2013 sezonlarında Porto’nun başındaydı.

Josef de Souza, Porto’da 2011 sezonunda, yani Pereira teknik direktörken, ara transfer dönemine kadar toplamda 8 maç oynayıp Brezilya ekibi Gremio’ya kiralandı. Ocak 2013’te ise aynı kulübe satıldı. Arada geçen sürede Gremio ve Sau Paolo’da oynadı. Pereira’nın gelişi ile Fenerbahçe onu 8 milyon Euro gibi bir rakam ödeyerek aldı, Fenerbahçe’nin onun bölgesinde oynayan kalburüstü futbolcuları (Mehmet Topal, Raul Meireles, sonradan 7 milyon Euro’ya alınan Ozan Tufan) varken...

Abdoulaye Ba, Porto’nun 19 yaş altı kadrosundan yetişmiş bir isim. Pereira’nın olduğu 2011-2012 sezonunda kiradaymış, 2012-2013 sezonunda ise ancak ‘B’ takımda kendine yer bulmuş. Şu anda Fenerbahçe’de de kiralık, oynadığı süre Lig’de ve Avrupa’da 8 maç toplam 597 dakika.

Fabiano Riberio, 2012-2013 sezonunun başlangıcında, yine Pereira zamanında, 1.2 milyon Euro’ya Porto’ya transfer oldu, bütün sezon ligde sadece 15 dakika forma giydi. O da Fenerbahçe’de kiralık. Türkiye’de sıfır, Avrupa’da ise 3 maç oynadı sadece.

Teknik direktörlerin bazı futbolcuları, tanıdıkları için bulundukları kulübe transfer ettirmeleri sıkça karşılaştığımız ve anlaşılabilir bir durum. Ama burada iki soru var akılda: Birincisi, bu oyuncular neden Al-Ahli’ye ya da Olympiakos’a götürülmedi? İkincisi ve asıl önemli olanı ise, Pereira bu oyuncuları o kadar beğeniyorsa neden Porto’da hiç oynatmıyordu?

Taraftarı kandıramazsın

Pereira, Kadıköy’deki Torku Konya maçının ardından da ‘iyi futbol’ oynadıklarını söyledi. Hatta 3-4 gol atabileceklerini bile ekledi. Fenerbahçe’nin bu maçta gol dahil toplam 2 pozisyonu vardı oysa. Fenerbahçe’nin iyi futbol oynadığını düşünen tek kişi, aslında kötü olan futbola çözüm bulmak zorunda olan kişi: Pereira. Fenerbahçe’nin ligde 2 farkla kazanabildiği sadece 1 maç var (lig sonuncusu Eskişehir), Avrupa Ligi’nde ise yine sadece Atromitos’u (Yunan ligi sonuncusu) iki farkla yenebildi. “Kazanmayı biliyoruz” dersin, anlaşılabilir, “kötü oynasak da sonuç alıyoruz” dersin, o da olur. Ama hiçbir Fenerbahçe taraftarını “iyi oynuyoruz” diyerek kandıramazsın.

Bumerang

Bursaspor taraftarı, hafta sonu oynanan Beşiktaş maçında Gerard’ın Liverpool’da giydiği ‘8’ numaralı formayla ‘gönderme’ yaptı. Hani şu, 8-0’lık maça... Ama o maçta Beşiktaş’ın başında, şu anda Bursaspor’un teknik direktörü olan Ertuğrul Sağlam bulunuyordu. Bazı göndermeler bumerang gibi olabiliyor, dönüp kendinizi vurabiliyorsunuz. Bunun bir diğer örneğini de seneler önce yine bir Bursa-Beşiktaş maçında yaşamıştık. Yıllar önce Beşiktaş’ı yenen Bursaspor’da futbolcular maç sonu “Hesap görüldü” tişörtü giymişlerdi. O kadroda 3 de eski Beşiktaşlı futbolcu vardı. ‘Hesabını gördükleri’ olay da, 2004’te Ç.Rize-Beşiktaş maçının Beşiktaş’ın mağlubiyetiyle sonuçlanması ve Bursa’nın küme düşmesiydi. O maçta Beşiktaş’ın forveti kimdi dersiniz? “Hesap görüldü” tişörtü giyen Sinan Kaloğlu...

Hayırlısı

Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu geçen haftanın gündemiydi. Geçen hafta demiştim, yine diyorum: Aynı eylemi ben gerçekleştirsem, cezaevinden selam gönderiyor olurdum şimdi. Olayla ilgili olarak şu ana kadar herhangi bir kaynaktan herhangi bir bilgi ya da başvuru gelmediğini belirten Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı, inceleme başlatmış sonunda. Sonuç belli; gelecek yıl bu zamanlar soruşturma sonuçsuzlaşır,
Hacıosmanoğlu da PFDK’dan aldığı 280 günle kurtulmuş olur. Verilen ceza, manidar: 9 ay 10 gün... Bu süre, bir bebeğin anne karnında vücut ve beyin gelişimini tamamladığı, embriyodan ‘insan’a evrildiği süreçtir. Hadi bakalım...

11 Kasım 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Böyle futbola böyle racon‘’

Adam lafını sevmem, “adam gibi adam” lafını hiç sevmem. Adam, Adem’den gelir ve düzgün olmayı sadece erkeklere has bir özellikmiş gibi niteler çünkü. Ve bilirim ki; bir insan en çok neden bahsediyorsa kendisinde eksik olan şey, işte tam da odur.

Yetkileri Yargıtay tarafından elinden alınmış ‘Trabzonspor Başkanı’ İbrahim Hacıosmanoğlu’nun kadınlara hakaret etmesi mi, hakemleri rehin aldırması mı, “sevip saygı duyduğu bu ülkenin en önemli insanını” arayarak hakemleri kurtarması mı daha vahim bilemedim.

Trabzonspor’un hâlâ takım olamadığı gerçeği bir yana, hakem hataları sebebiyle en az 7 puan kaybettiğinin farkındayım. Ancak! Aleyhinize 18 penaltı verse dahi, hakemleri rehin almanın açıklanır yanı yok. Kusura bakmasınlar ama bunun adı en hafif tabirle zorbalık. “Ülkenin en önemli insanı” aramasa sabaha kadar esir tutacaklar hakemleri ve yemeğe götürmeyecekleri kesin. Bu arada her yere davetsiz gelen polis de, 4 saat mahsur tutulan hakemleri kurtaramamış. Garip! Görünen o ki, artık Türkiye’de kulüp başkanlığı hukuk(!) üstü bir makam sayılıyor.

Görmedik, duymadık

Olayın üzerinden bir hafta geçti, konunun hukuki boyutuna ilişkin yaşanan tek gelişme, İbrahim Hacıosmanoğlu’nun beğenmediği/aşağıladığı bir kadının suç duyurusu oldu sadece. Adamlar katındaysa, bu olayın nasıl sümen altı edileceği telaşı var sanırım. Aynı şeyleri ben yapsam, cezaevinden selam gönderiyor olurdum şimdi. Ama Hacıosmanoğlu söz konusu olunca yüce (!) adaletimizin gıkı çıkmıyor. Biliyorum ki, Fenerbahçe otobüsüne yapılan saldırıyı ‘unutturdukları’ gibi bunu da unutturmaya çalışacaklar. Talimat gelmiş belli, hakemler konuşmuyor, şikayetçi olmuyor. Muhtemelen yakında “taraftar tepkisinden korktuk, kapıyı kilitledik” diye açıklama da yaparlar. Hakem camiası, bir türlü bitmek bilmeyen çok hassas ve gergin günlerden geçtiğimiz için PFDK’nın verdiği cezaları yeterli görmüş. Birileri “olayı büyütmeyin” diye rica ettiyse demek.

Trabzonspor Kulübü de, başkanı da yaptıkları açıklamalarla yaşananları örtbas etme/ yumuşatma gayretinde. Hakemleri rehin almaktan hakemleri korumaya uzanan bir hikaye var önümüzde. Ve yakında o hikaye “Sevgili hakemlerimiz tarifeli uçakta rahatsız olmasın diye, özel uçakla göndertmek için beklemelerini rica ettik”e de dönüşebilir.

Maalesef, o çok gurur duydukları adamlıklarıyla gözlerimizin içine baka baka bir gün başka, bir gün başka konuşuyorlar ve sözlerinin arkasında durmuyorlar. Onlar isteseler de kadın gibi yaşayamazlar zaten...

Gölge etmeyin yeter!


Kurmaca bir delikanlılık masalının sonuçları bu. Fütursuzca yüceltilmiş bir erkeklik ve bununla bağdaştırılan kahramanlık, yiğitlik söylemi. Dolayısıyla da bütün negatif anlamlandırmaların odağına yerleştirilmiş erkek olmayan, öteki sayılan, dışlanmış, kötü, pis, hain vb. lanetlenmiş sıfatlarla bir kadınlık-kadınsılık aşağılaması...

Ne diyeyim ki ben? Gülerken karı gibi gülünür, ağlarken karı gibi ağlanır, karı gibi dedikodu yapılır. Ve nedense bu gibilerin içinde hep erkeklerin birbirlerini suçlamaları vardır.

Amerikan filmlerinin değme replikleri hep “bir erkek gibi” diye başlar. “Bir erkek gibi” savaş, oyna, kazan, diren, başar...
Peki, bir “erkek gibi” terbiyeli, ahlaklı olmak literatüre ne zaman girecek?
Bir “erkek gibi” düzgün insan olmaya dair fikirleri ne zaman öğreneceğiz?
Sürekli adamlıktan bahsedenler, cinsel kimliklerle parsellenmiş beyinleriyle kadınlarla uğraşmayı bıraksın artık!
Gölge etmesinler yeter!

05 Kasım 2015, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’'Başımıza ne geldiyse top yüzünden'‘’

Yazacak konu çoktu. Ancak ben, geçen hafta kaybettiğimiz ve spor haberlerinde kısacık bir yer bulabilen bir futbol emekçisi hakkında bir şeyler paylaşmak istedim. Takımı Bandırma’nın Kahramanmaraşspor’la yaptığı maç esnasında geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti Turhan Özyazanlar.

Metin Kurt tanıştırmıştı bizi, hatta Taksim’in yasaklanmadığı zamanlarda, 1 Mayıs’a katılmıştık hep beraber. Geçen aylarda, “Futbol Emekçileri” üzerine bir yazı dizisi hazırlarken röportaj yapmıştım onunla. Ama gerçek futbol emekçileri... Yılmaz Vural gibi, on yüz bin takım çalıştıran ve pastanın kaymağını fazlasıyla yiyen insanlar değil. Bir takımın başına geçmek için, diğer teknik direktörleri harcamakta sakınca görmeyenler hiç değil.

Futbolumuza damga vuran konulara ilişkin yazı yazan çok olur, ben önceliğimi Turhan hocaya ayırmak istedim. Çünkü bu röportaj, sanırım onun sesini duyurmaya çalıştığı son röportajdı. Belki birileri duyar, belki meslektaşlarının kuyusunu kazmaya çalışan birileri de utanır...

Şampiyonluk onun işi

O, “Başarılı olayım ama vitrinde takımım olsun” diyen biri. Göz önünde olmak gibi bir hevesi yok. Aynı zamanda Metalurji Mühendisi. 1975’te Fenerbahçe amatör takımında futbola başlayan Turhan Özyazanlar, 1985’te Lüleburgazspor’da noktayı koymuş. 1985’ten beri teknik direktörlük yapıyor. Asıl başarısı da teknik direktörlükte olmuş.

Şimdi Süper Lig’de olan İstanbul BB’yi 5.5 yılda 2. Amatör’den Bank Asya’ya o taşımış. Zamanında Özsahrayıceditspor’u amatörden 3. Lig’e, Alibeyköy’ü 3. Lig’den 2. Lig’e, Güngören Belediye’yi 2. Lig’den Bank Asya 1. Lig’e, Diyarbakır BB’yi (Amedspor) 3. Lig’den 2 Lig’e o çıkarmış. Arada çalıştırdığı çok takım da olmuş. En son Bandırmaspor’da görev yapan Turhan Hoca, geçen sezon Sarıyer’in başındayken taraftarların saldırısına uğrayıp yaralanmıştı. “Aklı aut çizgisinde bitmeyen”, iyi sporcular yetiştirmek hedefiyle bu mesleği seçmiş. Ama daha güzel, daha adil bir yaşam için de hayat kavgasını sadece yeşil sahalarda sürdürmemeye karar vermiş.

02 Kasım 2015, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ya UEFA duyarsa?‘’

2012 Aralık’ında B.Dortmund sahasında Wolfsburg’a 3-2 yenildi. Hakem Wolfgang Stark 36. dakikada Dortmund aleyhine penaltı ve kırmızı kart verdi. Karar yanlıştı. Stark da maç sonrası “O anda öyle gördüm ama maç sonrası gözlemciyle beraber izlediğimde hata yaptığımı fark ettim. Raporumda bunu belirteceğim. Özür dilerim” diye açıklama yaptı.

Alman hakem Wolfgang Stark hakemliği bırakmadı. Hatta Şampiyonlar Ligi maçları dahi yönetmeye devam etti.

Bizim memlekette ise; Kasımpaşa-Ç.Rizespor maçının hakemi Deniz Çoban verdiği hatalı kararlar sebebiyle kameralar karşısında özür diledi, sonrasında yaptığı basın toplantısında da gözyaşları içerisinde hakemliği bıraktığını açıkladı.

MHK Başkanı Kuddusi Müftüoğlu, “Hakemler her zaman hata yapabilir ama çıkıp da kamuoyu önünde özür dilemesi doğru değildi. Deniz’in yaptığı hareket, UEFA nezdinde kötü bir izlenim verir” diye konuştu geçen gün.

Derdimiz UEFA’ya karşı zor durumda kalmamak ise; UEFA, MHK tarafından çok önemli bir göreve getirilen eski hakem hakkındaki çok çok önemli iddiaları öğrenirse ne olacak?
Maalesef hukuki gerekçelerle isim veremiyorum, ancak bilmeyenler için özetleyeyim: Yıllar önce, MHK’de önemli bir görevdeki hakemin dönemin kadın hakemlerinden Neslihan Bayraktar’ı telefon mesajlarıyla taciz ettiği iddiaları ortaya atılmış ve biz daha ne olduğunu anlamadan konunun üstü kapatılmıştı. Ortada bir mahkeme yok, ancak Bayraktar’ın açıklamaları hâlâ gazete arşivlerinde ve hepimizin hatırında.

Hayırlı işler!

Dayak, taciz, tecavüz bir kadın için gurur kırıcıdır ve araştırmalar göstermektedir ki, bunu yaşayan kadınların çoğu bu durumu çevresinden dahi saklamaktadır. Böyle bir şey yaşamadığı halde, bunu iddia edenlerin ruhsal sağlıklarının yerinde olmadığı düşünülür. Çünkü psikolojisi “Normal” bir kadın, yaşamadığı halde böyle bir suçlamada bulunmaz. Neslihan Bayraktar da o zaman yaşadığı taciz olayı sebebiyle bir kırılma yaşayıp, hakemliği bırakmıştı. Hakemlik kariyerinde FIFA kokartı takmamış, dolayısıyla hiç uluslararası maç yönetmemiş eski hakemimiz ise son dönemde tekrar ortaya çıktı ve Ağustos ayında MHK içinde çok ama çok önemli bir göreve getirildi.

Söylenenlere göre, Yusuf Namoğlu’nun MHK başkanlığından istifa etmesinin de sebebi bu. Namoğlu, Yıldırım Demirören’in bu isteğini (mahkemeye taşınmamış ama camia içinde bilinen tacizden sabıkalı hakemin göreve getirilmesi) kabul etmedi ve görevden çekildi. Yerine Kuddusi Müftüoğlu gelince de bu atama gerçekleşti. Ancak MHK içinde bu konudaki rahatsızlık devam ediyor.

Futbol camiasının ne kadar erkek egemen bir yer olduğunu biliyorum. Ancak konu çok önemli ve ben sormadan edemiyorum: Yanlış karar verdiği için canlı yayında özür dileyen Deniz Çoban mı daha hatalı, yoksa tacizci bir eski hakeme çok önemli bir görev veren MHK mi? UEFA, bir takım iç dengelerle(!) göreve getirilen eski hakem hakkındaki iddiaları duyarsa ne olacak? Bu konuda bir şey yapılacak mı? Yoksa MHK Başkanı Müftüoğlu, o koltukta kalmak için başından beri bildiği bu konuyu görmezden gelmeye devam mı edecek?

21 Ekim 2015, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI