‘’Herkes kendine Müslüman‘’
Spor Toto Süper Lig’in 6. haftası geride kaldığında geçtiğimiz hafta Beşiktaş’ın Fenerbahçe’yi yenmesiyle zirve yarışı kızıştı. Beşiktaş, sadece şampiyonluk yolundaki en büyük rakiplerinden birini yenmekle kalmadı, liderlik koltuğuna da oturdu. Neyse, oynamaya değilse de yazmaya yerim dar, esas konuya geçeyim (Baştan belirteyim, yazılarımı takip edenler bilir ki, Beşiktaşlı’yım. Fenerbahçe’yle oynanan maçta ilk gol ofsayt ve hakem Fenerbahçe aleyhine daha çok hata yaptı).
Aziz Yıldırım ve Şekip Mosturoğlu basın toplantısı yaptı çarşamba günü, Beşiktaş’a kaybedilen maçla ilgisi olmadığını özellikle dile getirerek.
Başkan ve sevgili dava arkadaşı, TFF’yi suçladılar kendilerince. Oysa TFF seçimleri 3 ay önce yapıldı ve Yıldırım Demirören 219 delegenin 214’ünün oyunu alarak başkan seçildi. Ben de o zaman şöyle yazmıştım, “Sevgili kulüplerimiz hallerinden gayet memnun demektir. O sebeple de önümüzdeki sezon ‘TFF, hakemler aleyhimize çalışıyor’ demezler herhalde” diye.
Son maç üzerinden yapmadıklarını iddia ettikleri basın toplantısında dedi ki Aziz Yıldırım, “Halis Özkahya, geçmişte Ankara’da 4 dakika uzatılan maçı 5 dakika oynattı. 30. haftaydı. Fenerbahçe yense, 2 puan öne geçiyordu ve sezonu şampiyon bitirebilirdi. Ama o gün, Ankara’da berabere kaldık ve biz şampiyon olamadık”. Oysa ki uzatmalarda şöyle anons edilir, “maça en az ... dakika eklenmiştir”. Özkahya’nın fi tarihinde oynanan maçta 1 dakika fazla oynatmasını dert edinen Yıldırım, bu sezon oynadıkları Antalyaspor maçında 5 dakikalık uzatma 7 dakikaya çıktığında ve çoğu kişiye göre faul olmayan pozisyonda Nani galibiyet golünü attığında neden konuşmadı acaba?
Çakır hakem değilmiş!
Dedi ki Yıldırım, “Cüneyt Çakır hakem değil”. Oysa ben, arama motoruna “Aziz Yıldırım, Cüneyt Çakır” yazdığımda karşıma çıkan ilk haber, Aziz Yıldırım’dan Cüneyt Çakır itirafı: Futbolda şike soruşturması kapsamında sorgulanan Fenerbahçe Başkanı, Beşiktaş maçı için Mahmut Özgener’den Cüneyt Çakır’ı istediğini doğrularken, “Türkiye’nin en iyi hakemi olduğu için görevlendirilmesini talep ettim” demiş.
Sadece Aziz Yıldırım değil, bütün spor camiası böyle... Kendine Müslüman olmak, artık bir ideoloji bu topraklarda. Ortada futbol mutbol yok. Oyunun kendisini önemseyen, başka bir futbol özlemindeki bir avuç insan dışında herkes de tüm bu olan biteni alkışlıyor, “hep bana, hep bana” diyor. Kulüpler haksızlık lehlerine olunca görmüyor, duymuyor, konuşmuyor. “Ben kazanırsam adalet var, kaybedersem yok” ideolojisi geçer akçe bu memlekette...
Peki, biz ne yapalım? Önümüzdeki maçlara bakmaya devam edelim mi? Hem de sonucu bile bile...
Çocuklara kıymayın efendiler!
Kaybedilen maçlardan sonra milyon Euro verilen futbolcular ve teknik heyeti eleştirmek zor. Çünkü onları bizim takım elbiseliler getiriyor. En kolayı hakemlere yüklenmek. Oysa unutulan bir nokta var ki, o hakemlerin bir çevresi ve çocukları var. O hakem çocukları, yöneticilerin suçlamaları sonrası okullarına gidiyor. Ve okulda Beşiktaşlı, Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Trabzonlu arkadaşlarının, “baban hakkımızı yedi” sözlerine maruz kalıyor. Çıkarlarınız için çocuklara bunu yaşatmayın efendiler!
Oyunun fıtratında var
Zamanında derbilerden sonra biz çok ağladık “hakem” diye. Bırakın biraz da onlar ağlasın. (Beşiktaşlı futbolcu Olcay Şahan)
Mars’ta su da varmış
Muhabir: Hatalar böyle devam ederse Fenerbahçe’nin sonraki hamlesi ne olur?
Aziz Yıldırım: Uzaya çıkacağız.
Haksızlıktır o
Galatasaray bu maçı kazansa Astana’ya ŞANSSIZLIK olurdu.
(Hasan Şaş)
Al sana yanıt!
Muhabir: Quaresma ile ilgili probleminiz var deniyor.
Şenol Güneş: Benim yok, sizin var sanırım.
Beyaz yalancık
Beşiktaş yetkilileri Split’te bana stadın bir yıl içinde biteceğini söylediler. Ama çocuk değilim, bunun olmayacağını biliyordum.
(Eski Beşiktaş Teknik Direktörü Slaven Bilic)
‘’BARIŞ, BARIŞ, BARIŞ...‘’
Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiirdir barış. ‘Yaşar Kemal’
Bir yanda sokakta oynarken öldürülen çocuklar, bir yanda güzel günler umut ederken öldürülen askerler. Bir yanda sokağa çıkma yasağı yüzünden kızını toprağa veremeyen ve onu derin dondurucuda saklamak zorunda kalan bir anne, bir yanda asker evladının ölüm haberini alan bir annenin feryadı... Bir yanda memleketin doğusunda öldürülen polisler, bir yanda memleketin batısında Kürt oldukları için saldırıya uğrayan, öldürülen insanlar. Resmi sivil, çoluk çocuk, yaşlı genç... Onca can...
Kardeşim askerliğini Hozat’ta yaptı. 18 ay boyunca annemin gözündeki yaş dinmedi. Annelerin neler yaşadığını biliyorum. Bu yaşananlara dur demediğimiz sürece de daha çok annenin canı yanacak. Oyun değil bu ve hiçbir şey canlarımızdan daha değerli değil. Bu yüzden, Martin Luther King’in dediği gibi, “Ya birlikte kardeş gibi yaşamayı öğreneceğiz ya da aptallar gibi hep beraber yok olacağız”.
Anneler çocuksuz, çocuklar babasız kalmasın artık. Barıştan başka çaremiz yok.
Tüm yaşananlardan dolayı çok üzgünüm. Böyle bir ortamda spor üzerine yazmak ne mümkün. Bugün kapalıyız, yastayız...
Ölen tüm kardeşlerime Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır dilerim.
‘’Beterin beteri var‘’
İnsan en çok sevdiğine kızarmış ya hani, bu hafta yine Beşiktaş yönetimini eleştirmeyi düşünüyordum. Kur yükseldi gerekçesiyle ön libero transferinden vazgeçen, “kaleci alacağım” diyerek Cenk’i şampiyonluk yarışındaki en önemli rakiplerinden birine veren ve onların kaleci sıkıntısını gideren, sonra da kaleci almaktan vazgeçen Beşiktaş yönetimi taraftarının sabrını sonuna kadar sınamakta kararlı sanırım.
Ancak! Galatasaray yönetiminin Grosskreutz’u transfer etmeyi başaramaması, dünya futbol tarihine geçecek bir fiyaskodur.
Beşiktaş yönetiminin transfer basiretsizliğini görmezden gelmemizi tek bir şey sağlayabilirdi. O da FIFA’ya yollanan imzasız boş belgeler. Acaba Beşiktaş yönetimi, Galatasaray yönetimine “Ya siz bir skandal yaratın da, bizim taraftar ‘beterin beteri var’ diyerek kıymetimizi bilse olmaz mı? Bak size Cenk’i veriyoruz. Yedek kalecisiz kalmayacaksınız. Bi güzellik yapın” demiş olabilir mi? Çünkü kaleci almayıp, kalecisini rakibine veren bir yönetime bundan daha iyi bir teşekkür olamazdı.
Söz!
Beşiktaş yönetiminden özür diliyorum, Galatasaray yönetiminin yanında muhteşemler çünkü. 2 hafta bu köşede onlara tek kelime etmeyeceğim, söz veriyorum.
Grosskreutz, İsviçre çakısı gibi futbolcu. Birçok bölgede oynayabiliyor. Esas oynayacağı bölgeler ise sağ açık, sağ bek ve sol açıktı. Galatasaray bu skandal hatayla birlikte 1 değil, 3 futbolcu birden kaybetmiş oldu. Bu olay, 3 ay boyunca taraftara sükunet mesajları vermekten başka hiçbir şey yapmayıp son gün son saniyede transfer gerçekleştirmeye çalışmanın cezasıdır. Şimdi sözleşmesi zaten 2016’da bitecek olan Grosskreutz için B.Dortmund’a 1 milyon 750 bin Euro bonservis ve oyuncunun kendisine 925 bin Euro ücret verecekler. Zarar 2 milyon 675 bin Euro. Nerden baksan skandal. Ancak mesele ne 3 futbolcu gücündeki Grosskreutz’un transfer edilememesi, ne de ödenecek paralar. Esas mesele bir yönetimin bu kadar beceriksiz olabilmesi. Aslında Dursun Özbek ne kadar başarılı(!) bir başkan olacağını daha 2013 yılında aidatını ödemeyi unuttuğu için, yerine Candan Erçetin yönetime girdiğinde göstermiş. Fakat Galatasaray kongre üyeleri duruma uyanamamış.
Ya istifa?
Süper (!) Lig’in Federasyon Başkanı’ndan en düşük bütçeli takımına kadar yönetici kadro bizden inanmamızı istiyor. Basit hataların kurbanı olduklarına, toyluklarına, tecrübesizliklerine inanmamızı istiyor. İşlerini güçlerini bırakıp aşkla kulüplerin iş yükünü sırtladıklarına inanmamızı istiyor. Bulundukları yerin ağırlığını anlatacak değilim. Kendileri isimlerini o armaların altında yüceltirken zaten her şeyin farkındalar. Peki bu vahim olay sonrasında Galatasaray yöneticileri, gereklerini yerinegetiremedikleri o koltuklarda oturmaya devam edecek mi?
Vallahi boşuna yazıyorum. Bu yönetim istifa etmeye kalksa, istifa dilekçesinin altına imza atmayı unutur.
‘’İstikrarsızlıkta istikrar‘’
Ne mutlu bize ki rekor bizde. Bir halk olarak çok büyük bir iş başardık. Koca Avrupa’da elimize su dökecek ülke yok! Birkaç ülke birleşse bile bizi yenemezler... En büyük Türkiye, başka büyük yok!
2015-16 sezonunun 3. haftasına giriyoruz ama Süper Lig’de daha 2. hafta sonunda Gençlerbirliği’nde teknik direktör Stuart Baxter’ın görevine son verildi. Ankara ekibi her sezon en az 3 teknik direktör değiştiriyor, ancak başkan İlhan Cavcav 37 yıldır o koltukta oturuyor. Henüz 2 ay önce imza töreninde Baxter için “Futbol içinde olanlar ‘tebrik ederim çok iyi hoca aldın’ dediler. Kendisiyle bir sene değil, uzun seneler çalışmak istiyorum” demişti. Şimdiyse “İstersem 15 günde bir hoca değiştiririm, kimseyi ilgilendirmez ” diyor. Çünkü kulüp onun oyuncağı.
Başkanlıkta istikrar
Futbolda istikrarın en vazgeçilmez unsur olduğunu biliyoruz. Ama bu topraklarda istikrar denince ilk akla gelen nedense sadece başkanlık oluyor. Aynı teknik direktörle uzun süre çalışmayan takımlar, kalıcı başarılara nasıl ulaşır? Sürekli antrenör değiştiren takımlarda huzur ve güven ortamı nasıl yaratılır, disiplin nasıl sağlanır ve futbolcuya dayalı düzen nasıl yıkılır? Yöneticiler... Sadece ve sadece paraları olduğu için o koltuklarda oturan ve kararları veren takım elbiseli adamlar. Eee, takım kötü gidiyorsa ne yapmak lazım? Sabretmeyeceklerine göre, futbolcuları gönderemeyeceklerine göre, kendileri hiç gitmeyeceklerine göre en kestirme yoldan hocayı göndermek lazım. Hiç problem değil...
Artık yeter
Teknik direktörler 1 yılda en fazla 2 takım çalıştırabiliyor. Kulüpler istediği kadar.
Kanıksanmaması gereken bu kıyıma bir çözüm bulmak gerekmiyor mu artık? Herkesin şikayet ettiği, ama kimsenin kimseyi dinlemediği bir futbol düzeninde benim sözüme kulak veren çıkar mı? Hiç sanmam; ama ısrarla söylemek ve anlatmak belki değişime hizmet eder diye itiraz etmeye, yazmaya devam edeceğim. Cavcav ve benzeri başkanlara artık “yeter” demek gerekmiyor mu?
Mesela... Her başarısızlıkta faturayı teknik direktöre kesip kendi hatalarının üstünü örtmeye çalışan kulüplere de, bir sezonda sınırlı sayıda teknik direktörle çalışma kuralı getirmenin zamanı gelmedi mi?
Alkışlar %100 Futbol’a
Beşiktaş-Trabzonspor maçından sonra arkadaşlarla değerlendirme yaptığımız için futbol programlarını takip edemedim. Gece yarısı %100 Futbol ’un tekrarına denk gelince hem şaşırdım, hem çok sevindim. Duyarlılık göstermişler ve işitme engelliler için de programı seyredilir hale getirmişler. Artık ekranın sağ alt köşesindeki pencerede konuşmalar işaret diline çevriliyor. Kim düşündüyse çok iyi etmiş. Çünkü hayat sadece konuşup duyabilenlerden ibaret değil. Türkiye’de yaklaşık 3 milyon işitme engelli var ve bu uygulama sayesinde bin kişi için dahi program izlenilir kılınsa büyük fayda. Şimdilik sadece tekrar bölümlerindeymiş. Umarım canlı yayında da uygulanır, insanlar tekrarları beklemek zorunda kalmaz. Ve yine umarım ki, bu güzel iş diğer programlara da örnek olur.
‘’Sevgili Ozzy‘’
İyi bir futbolcu olduğunu biliyorduk daha Beşiktaş’a geldiğin zaman. Yetenekli olmasan zaten Arsenal altyapısına almazlardı seni. Bu hafta hepimize hayran bıraktın
kendini. Aynı zamanda da üzdün. Bu yetenekleri neden bizden yıllarca sakladın? Samet Aybaba, “Olmuş sanıyor kendini, şımarık” demişti senin için. Bilic ise kendine
iyi bakmadığından dertliydi. Şenol Güneş’le birlikte değişmiş bir şeyler çok belli. Ama sana az şans verdikleri için eski hocaların mı suçlu sadece, sende hiç hata yok
mu? Bunu bir düşünmen gerek bence. Evet, bugünlerde senden iyisi yok. Herkes seni övüyor, kahraman ilan ediyor. Çok çok iyi bir maç çıkardın. 3 gol atan Cenk’i dahi
gölgede bıraktın. Ama sen zaten iyi bir futbolcu olduğun için Beşiktaş’tasın. Unutma ki şimdi seni övenler, önceden başkalarını da övmüştü. Bu topraklarda bir maç, iki maç iyi
oynadığın zaman kahraman ilan edilip zirveye çıkarılırsın. Sonra bir maç kötü oynadığında seni öyle bir aşağıya çekerler ki, tepe taklak olursun. O sebepten, sen seni kahraman ilan edenlere aldırma! Daha çok eksiklerin var. Çok çalış. Kendini hazırla. Beşiktaş’ta oynamanın gururunu yaşa. Ve sadece işine bak. Daha çok yolun var alınacak...
Çok ayıp!
Eski hocanın arkasından konuşan, onu kötüleyen futbolculara ve teknik direktörlere fazlasıyla şahit olduk biz futbolumuzda. Hatta siyasi iktidarlar bile bunun üzerine kurmazlar
mı varlık sebeplerini? Geçmiştekileri kötülemek üzerine...
Konu politika değil elbet. Konumuz futbol etiği... Kendini giden hocanın yerine koymak. Eski hocaya saygı duymak. Aslında eskiye saygı duyarken kendine ve yaptığın işe saygı duymak...
Yeni Fenerbahçeli Ozan Tufan, “Pereira’nın idmanları oldukça yoğun. Geçtiğimiz sezonlarda bu kadar yoğun idman yapmıyorduk” demiş. Yeteneğinin yanı sıra yaptığı idmanlar ve teknik direktör katkısıyla parlamış ve Fenerbahçe’ye transfer olmuş bir futbolcunun, eski teknik direktörlerini böyle kolay harcaması hiç yakışmamış. Eğitim ne kadar önemli...
Türkçe öğretmeni olan Şenol Güneş, Ozan’ı iyi futbolcu yapmış ama nerede, nasıl konuşması gerektiğini öğretmemiş.
Egosuz kaptan!
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, 2007 Haziran’ında takımda kalmasını istediğiTuncay Şanlı’ya “Kal, Roberto Carlos’un kaptanı ol” demiş. Ne egolu bir başkan! Dünyaca ünlü bir futbolcunun, Roberto Carlos’un kaptanı olmak ne kadar önemli bir konuymuş da ben önemini kavrayamamışım. Geçtiğimiz hafta sonu Başakşehir ile karşılaşan Antalyaspor’un kaptanlarından Erman Kılıç ise maç öncesinde Eto’o’ya kaptanlık bandını verdi. Maç sonu yaptığı açıklamada da, “Eto’o’nun sahaya arkamda çıkması olmazdı. O yüzden kaptanlık bandını ona verdim” dedi. Ne egosuz bir kaptan.
‘’Gülümse 2‘’
Tatilin gündeme damga vurmuş, bizi güldürmüş, düşündürmüş ilginç sözlerinin bir bölümünü geçen hafta yayımlamıştık. Bunlar da 2. bölümü, bu kötü günlerde bir nebze gülebilelim diye...
* Eto’o bir dünya starı. Hepimiz onunla oynadığımız için mutluyuz. Ama bir şeyi bilmek lazım; o da bir insan. (Antalyasporlu futbolcu Kadir Bekmezci)
*Muhabir: Sen ve Pirlo orta sahadasınız. Yaşlarınızın toplamı 73. Koşma işini kim yapacak?
Frank Lampard: Top
* İşler kötüyse Aziz Yıldırım korkulası biri. (Eski Fenerbahçeli yeni FC Wil’li futbolcu Selçuk Şahin)
* Eski takımım Beşiktaş’a geri dönebilirim. (Anzhi Makhachkala futbolcusu Hugo Almeida)
* Ben takımın başına geçeyim 50 bin kişiyi orgazm ederim. Taraftar oynatacağım futbolla büyülenir, keyiften 4 köşe olur. Maç ortalaması 50 binden aşağı olmaz, biletler yok satar. (Teknik Direktör Yılmaz Vural)
* Arsenal iyi bir kadroya sahip, fakat bazı oyuncular sadece selfie çekmek ile meşgul. (İrlandalı eski futbolcu Roy Keane)
* Robin Van Persie’yi izlemek için İngiltere’ye giderdim. Artık gerek kalmadı. (Beşiktaşlı futbolcu Oğuzhan Özyakup)
Vefalı torun
* Real Betis’e transfer olmamı büyük annem istedi. Onu çok seviyorum, kıramazdım. (Hollandalı futbolcu Rafael Van der Vaart)
* Ronaldinho’nun ağabeyi çok iyi geziyor. Her sene yiyor, içiyor, geziyor. Çok güzel geziyor. (Hasan Şaş)
* Messi’yi sevmeyen biri futbol hakkında hiçbir şey bilmiyordur. Kafalarının içinde neler oluyor bilmiyorum. (Arjantinli futbolcu Carlos Tevez)
* Neymar sahtekarın teki ve futbol palyaçosu. (Kolombiyalı futbolcu Faustino Asprilla)
* Emre Bol: Fenerbahçe’nin bu sezon 2. takımı bile şampiyonluğa oynar.
* Hakan Gündoğar: Yıldızlar önemlidir, ama her sabah güneş doğar.
* Benim daha çok tecrübe kazanmam lazım. O yüzden şu ana kadar Türkiye gibi daha alt kategorideki liglerde çalıştım. (Delhi Dynamos Teknik Direktörü Roberto Carlos)
* Erkan bana, İsveç’ten gelirken ne istediğimi sordu. Ben de ona “orada en meşhur İbrahimovic, onu getir” dedim. (Trabzonspor Teknik Direktörü Şota Arveladze)
* Balotelli güzel bir insan. Yüzüne baktığımda o hiçbir şey demeden bile gülebilirim. Yanında hiç sıkılmazsınız. (İtalyan futbolcu Andrea Pirlo)
* Casillas bize önerildi. Çok büyük kaleci ancak başarıya doymuş bir isim. Guti, Quaresma örnekleri nedeniyle riske girmedik. (Beşiktaş Başkanı Fikret Orman)
* Ramos’u satabilirim ama bir sonra giden de ben olurum. (Real Madrid Başkanı Florentino Perez)
* Fenerbahçe bize Nani ile nanik yaparken, biz Akhisar köftecisinden Bilal ile karşılık veriyoruz. (Fatih Altaylı)
* Arda bir fenomen. Onun karşısında oynamak çok eğlenceliydi. Bütün maç konuşur, şaka yapardı. (Barcelonalı futbolcu Dani Alves)
Yüzyılın tespiti
* Futbolcusuz futbol oynayamazsınız. (TFF Başkanı Yıldırım Demirören)
* Artık İngilizce ya da İtalyanca konuşmak zorunda kalmayacağım için çok mutluyum. (Boca Juniors’a dönen Carlos Tevez)
* Constant’ın izin gününde Batum’a gitmesine Ersun Hoca takmıştı. Sen her gün İstanbul’a gittin. Biz bir şey dedik mi? (Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu)
* Rakip taraftarlar benden nefret eder, ama kendi takımlarında olsam severlerdi. (Chelsea’li futbolcu John Terry)
* Ben geçen gün yine baktım stada, o stat 20 Eylül’e nasıl bitecek ya? Lütfen doğruyu söyleyelim ya, kaç senedir bitecek (Ali Ece)
* 23 yıldır Roma forması giyiyorum. Herkes bana derdini anlatır. Salih bana hep Fenerbahçe’yi anlatıyor. (Roma Kaptanı Totti)
* Antalyaspor’un Eto’o’su, Fenerbahçe’nin Nani ve Van Persie’si varsa Gençlerbirliği’nin de El Kabir’i var. (Gençlerbirliği futbolcusu Mustafa El Kabir)
* Florentina Perez’in ırkçı olduğunu zannetmiyorum. Ancak siyahi futbolculardan hoşlanmadığını biliyorum. (Iker Casillas’ın menajeri Santos Marquez)
* Tolgay maalesef 6 ay yok. Allah çarpsın oturdum ağladım. (A Spor muhabiri Hakan Gündoğar)
* Muhabir: Salah’ı İnter’e getirmek için aradınız mı?
*Roberto Mancini: Kontörüm yoktu, arayamadım.
* Beşiktaş’ın futbolunu artık profesyoneller yönetecek. Yöneticilerin işi bitmiştir. (Beşiktaş 2. Başkanı Ahmet Nur Çebi)
‘’Gülümse...‘’
Geçen sezon gündeme damga vurmuş, bizi güldürmüş, düşündürmüş ilginç, komik, unutulmaz sözleri geçtiğimiz haftalarda derlemiştim. Bunlar da transfer döneminin unutulmaz sözleri. Bir nebze gülebilelim diye...
Şota Arveladze: 2. maçı kazanacağız.
Robotnicki Teknik Direktörü Igor Angelovski: Kazansınlar, ama 2-1 kazansınlar.
Ben, Sabri’ye en fazla 800 bin lira verirdim. Onu da 3 taksitte öderdim. Fazla 1 kuruş vermem. (Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav)
Rafa Benitez’in eşi Montse Benitez: Kocam gittiği kulüplerde Mourinho’nun pisliklerini temizliyor.
Jose Mourinho: Hanımefendinin kafası karışmış. Benim yerime gittiği tek kulüp İnter. Onu da 6 ayda batırdı. Kendisi eşinin diyetiyle ilgilensin.
Vitor Pereira, takım elbisenin altına spor ayakkabısı giymiş. Hiçbir İtalyan takımı böyle bir adamı takımına almaz. (Gürcan Bilgiç)
90 gün içinde stadın içini ve dışını bitirme gayretindeyiz. (Beşiktaş Başkanı Fikret Orman)
Spiker: Messi mi,
Ronaldo mu?
Mario Gomez: Messi ve Ronaldo bu dünyadan değiller. Onları izlerken hâlâ kendimi çocuk gibi görüyorum.
Mario Gomez çok önemli transfer değil. Adamlar Gomez’den kurtulmak istiyor. Bizimkiler salak, geri zekalı. Demba Ba’dan kurtulmak Allah’ın bir lütfuydu, ama şimdi başka bir uyuz oyuncuyu alıyorsun. Gomez’i yıllardır seyrediyorum. Ondan topçu mopçu olmaz. (Menajer Mithat Halis)
Diyene bak!
Batuhan eğer bir kilo bile alırsa, onu kampa götürmem. (Sivasspor Teknik Direktörü Sergen Yalçın)
İddia ediyorum Podolski Galatasaray’da iş yapmaz. Üst düzey bir yıldız değil. (Oktay Derelioğlu)
Keşke benim dönemimde de bu tarz transferler yapılsaydı. Ben de istemiştim ama olmadı. (Eski Fenerbahçe Teknik Direktörü İsmail Kartal)
Ben bu kulübün ikinci başkanıyım, her zaman her yerden içeri gireceğim. (Ahmet Nur Çebi)
Ercan Taner: ‘Yeter Demirören yeter’ diye tezahürat var. “Artık yeter” dediğiniz olmadı mı?
Yıldırım Demirören: Ben kendimi biliyorum. Olmadı
Messi ve Ronaldo hariç herkesi alabilecek paramız var. Yeter ki Arsene Wenger istediği forveti söylesin. (Arsenal Sportif Direktörü Lord Harris)
Dünyanın en güzel gollerinden birini attım transfer teklifi almadım. “Eto’o bitmiş” dedim reklam teklifi geldi. Şaka gibi. (Oktay Derelioğlu)
“Bir hafta içinde transferler belli olur” dediğimde “haftaya netleşir” diye espri yaptılar. “Bir seneye belli olur” diyorum artık. (Beşiktaş Başkanı Fikret Orman)
Yıldırım Demirören geçen gün televizyona çıkmış konuşuyor. Yahu bizimle dalga mı geçiyorsun? Faroe adalarıyla aynı torbaya düştük. (Ali Ece)
Yapar mı? Yapar
Bu sezon derbide Genoa’yı yenersek soyunacağım. (Sampdoria Başkanı Massimo Ferrero)
Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzon kulübünün her birinde tahmin ediyorum ki, birer para basma makinesi var. Yoksa bu paraları bulmaları mümkün değil. Paralar sahte de olabilir! (Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav)
Paul Pogba benim için çok değerli bir oyuncu. Ancak Eyfel Kulesi’ni de çok seviyorum, ama evimin bahçesine alıp koyamıyorum. (Chelsea Menajeri Jose Mourinho)
Fenerbahçe gizli gizli Robben’le görüşüp, transfer etmek istiyor (Takvim)
Galatasaray idmanında 24 şut çeken Sabri Sarıoğlu’nun hiçbir şutu gol olmadı. (Sabah)
Savunma anlayışları çok geriledi. Şimdi genç olsam, her sezon en az 50 gol atardım. (Brezilyalı futbolcu Rivaldo)
Fenerbahçe’nin takımdan gönderdiği futbolcuları bir takıma koyun, ligde en az 3’üncülüğe oynar. (Hasan Şaş)
İnter’le şampiyon olduğumuzda futbolcular Mancini’nin yanına gidip tek tek teşekkür ederken, ben gidip ‘bir şey değil’ dedim. (Zlatan İbrahimovic)
Podolski insan gibi vurmuyor. (Galatasaraylı futbolcu Sabri Sarıoğlu)
‘’Büyük lokma ye, büyük söz söyleme‘’
Ayağının dışı, canımızın içi Quaresma tekrar Beşiktaş forması giydi. Oysa daha önce Beşiktaş Yönetimi’nden bazıları, tıpkı sevgilisinden ayrılan ergenler gibi, taraftarın sevgilisi futbolcuyu itibarsızlaştırmak ve takımdan göndermek için neler demişti. Aslında bu sadece ergenlerin sorunu da değil. Bizim genlerimizde var herhalde. Sevmesini de, yermesini de bilmiyoruz. Herkesi ya göklere çıkarıyoruz, ya da yerin dibine sokuyoruz. Bunun sevdadaki tezahürü de, o en sevgiliden ayrılmayı bilmemek olarak ortaya çıkıyor. Cahiller kendinden ayrılanı “Ya benimsin ya kara toprağın” diyerek öldürüyor, okumuşları ardından demediğini bırakmıyor.
Oysa “Ayrılıklar da sevdaya dahil”, belki de en önemli kısmı. O yüzden de sadece birlikteyken değil, ayrıldığımızda da sevgiliyi incitmemeli, değerini bilmeli. Çünkü bu sadece sevgiliyle değil, diğer insanlarla olan/olacak ilişkilerimizin de göstergesi.
Sağolsun internet!
Beşiktaş Yönetimi, yılardır gelmeyen şampiyonluk ve kongre stresiyle güzeller güzeli bir kadro kurmaya çalışıyor, taraftarını mutlu ediyor. Ancak! Zamanında Q7 için edilen cümleler de uzay boşluğunda kaybolmuyor. Sevgili internette “Fikret Orman, Quaresma” ya da “Ahmet Nur Çebi, Quaresma” yazıyorsunuz aradığınızı buluyorsunuz. Hatta aramadıklarınızı da... Mesela 7 Mayıs 2013’te şöyle demiş Bay Başkan: “Biz aldığımız zaman 585 milyon gibi bir borcumuz vardı, şimdi o borcumuz yaklaşık 420 milyon civarına
inmiş durumda. Hızlı bir şekilde
aşağı indirmeye çalışıyoruz.
Genel Kurul önümüzdeki dönem
de bize görev verirse önümüzdeki
3 senede Beşiktaş’ın borcunu
100’lü, 150’li rakamlara çekmiş
olacağız.”
Tarihe not:
Neyse Beşiktaş’ın düşmek yerine artan borçları başka yazı konusu olsun. Biz esas konumuza dönelim ve Q7 için zamanında edilmiş çirkin sözleri bir kez daha tarihe not düşelim:
Ahmet Nur Çebi: Quaresma’nın bir malzemecinin üstüne işediğini ve kadın çalışanlara cinsel organını gösterdiğini duydum ancak gözümle görmedim (22 Ekim 2012)
Ahmet Nur Çebi: Bence Quaresma için 5 milyon Euro değil, 5 Euro bile ödeyen olmaz. Kendisi karakterli biri olsaydı bu açıklamaları sözleşmeyi imzalamadan önce yapardı. (20 Aralık 2012)
Fikret Orman: Quaresma’nın Galatasaray’a gideceği haberlerini okuyunca gülüyorum. Gitsin orayı da karıştırsın, bozsun. (21 Mayıs 2013)
Fikret Orman: Beşiktaş’ta tribüne oynama devri kapanmıştır. Bundan sonra bu takıma para kazanmaya değil başarılı olmaya gelen, aç adamları alacağız. Quaresma Galatasaray’a gitsin, Nani Fenerbahçe’ye gelsin. Masaya oturduğumuz zaman Takımı kim çalıştırıyor” diye sormadan “Kaç para alacağım” diyen adamlar bu kapıdan içeriye giremeyecek. (07 Temmuz 2015)
Gün oldu devran döndü
Nasıl oldu bilmiyorum ama Quaresma tekrar Beşiktaş’ta. Peki şimdi ne diyor Sayın Orman? “Ricardo iyi bir çocuk. Türkiye’de yaşadığı süre boyunca gece hayatı olmayan, alkol almayan ve sigara içmeyen bir futbolcu. Biz onu zaten kalitesiz futbolcu diye göndermedik ki. O dönem 2 senelik mukavele daha önerdik ama olmadı”.
İşte böyle... Umarım hayat birilerine bir kez daha öğretmiştir: Büyük lokma ye, ama büyük söz söyleme diye. Yoksa sonra çark etmek zorunda kalınabilir, Beşiktaş yöneticileri gibi.
Transferin yıldızı
Bu sezon çok keyifli bir lig izleyeceğiz gibi gözüküyor. Ne yıldızlar geldi/gelecek derdi büyük, seyircisi düşük ligimize. Ancak bu transfer döneminin esas yıldızı Ahmet Bulut’tur fikrimce. 6 futbolcuyu toplam 67 milyon Euro’ya yeni kulüplere gönderdi (Arda Turan 41, Demba Ba 13, Atınç 5, Emenike 3.5, Enes Ünal 3, Özer Hurmacı 1.5 milyon Euro). Mario Gomez’in Fiorentina’dan bedelsiz kiralanmasında da çok büyük katkısı var. Hem futbolculara, hem kulüplere, hem kendine kazandırdı. Haber sızdırmaması da cabası.
Daha 2 yıl önce Batuhan Karadeniz, Deportivo’yla anlaşmış, UEFA’nın “Bir futbolcu bir futbol sezonu içinde 3 takımla anlaşma sağlayabilir ancak 2 kulüple resmi maça çıkabilir” kuralına takılmıştı. O zaman menaceri Ahmet Bulut’la az dalga geçilmemişti. Ancak Bulut, 2 yılda üst kategoriye çıktı ve Türkiye’nin bir numaralı menaceri oldu. Kendisine 10 numara, 5 yıldız.