‘’Erwin Koeman ile de olmayacak‘’
Dünya gözü ile izlediğim, Trabzonspor-Fenerbahçe maçları tarihinin sarı-lacivertli takım açısından en kötü karşılaşmasına tanık olduk. Fenerbahçe’nin, Trabzonspor karşısında bu denli çaresiz kaldığını hiç görmemiştim. Oysa milli maç arasından önce Trabzonspor 5-0’lık bir yenilgi almış, hocası istifa konumuna gelmişti. Fenerbahçe ise çıkış yapacak, kaostan kurtulacak görüntüler vermişti.
Koeman’ın yanlış seçimi
Futbolun nerede nasıl bir sonuç ortaya çıkaracağını kestirmek zor olsa da, bu bilinmezliğin nedeni biraz da teknik adamlara bağlı sanki… Yardımcı antrenör olarak Fenerbahçe’ye gelen Erwin Koeman öylesine kötü bir orta alan seçimi yaptı ki, Trabzonspor bu yüzden maçın 80 dakikasını Fenerbahçe kaşesinin önünde oynadı.
Maç Trabzonspor forvetleri ile Fenerbahçe savunması arasında oynandı
Orta alanda haftalardır sakat olan Mehmet Topal seçimi, sonrasında ise yine haftalardır, hatta geçen yıldan bu yana sakatlıklarla uğraşan Mehmet Ekici’nin yanında savunması olmayan Valbuena’ya görev verince, Trabzonspor orta alanı hiçbir engel ile karşılaşmadan geçti. Maç bir ara Trabzonspor forvetleri ile Fenerbahçe savunmasının arasında oynandı.
Fenerbahçe orta alanı kontrol edemedi
Görüntü böyleydi ama bu görüntünün altındaki neden Fenerbahçe’nin orta alanda rakibi durduracak hiçbir önleminin olmamasıydı. Fenerbahçe’nin Trabzonspor karşısında düştüğü durumu göz önüne aldığımızda ligin devamının Erwin Koeman ile de devam edemeyeceğini söyleyebiliriz. Fenerbahçe’nin teknik direktörünün seçimi Mehmet Topal’ın yerine Mehmet Ekici olamaz.
Valbuena geriden top taşıyamaz!
Valbuena’nın etkili olabilmesi için topu ikinci bölgeden üçüncü bölgeye sağlıklı bir şekilde taşımak gerekir. Fenerbahçe bunu ne Topal ne de Ekici ile başarabildi. Dolaysıyla Valbuane geriye gelip topu ileriye taşıma rolüne soyundu. Bu durum da kaptırdığı toplar ile onu ski konumuna taşıdı.
Harun maçın adamı olursa…
Son dakikalarda Fenerbahçe belki beraberliği yakalayabilirdi. Ancak takımın en iyi oyuncusunun kaleci Harun’un olması maçın nasıl gittiğine ilişkin zaten gerekli verileri ortaya koyuyor.
‘’Serdar Aziz'in pozisyonu penaltıdır‘’
Galatasaray, Konyaspor karşısında ilk yarıda çok mücadeleci, tempolu bir oyun ortaya koydu. Özellikle sağ taraftan geliştirdiği ataklar akıcı ve sonuca yönelikti. Bu oyun anlayışı geçen yıldan esintiler olarak dikkatimizi çekti. Ancak tempolu oyunun ilk yarıda sonuç vermemesi Galatasaray açısından ikinci yarının sıkıntılı geçeceğinin habercisiydi. Nitekim Konyaspor, Uğur Demirok tarafından kendi kalesine gol atmasına rağmen oyunun son bölümlerinin hakimiydi.
İkinci yarının hakimi Konyaspor’du
Konyaspor ikinci yarıdaki oyunu ile maçı kazanmaya daha yakın görünmesine karşın, geriye düştüğü halde bu görüntüsünden ödün vermedi. Beraberlik golünü tartışmalı bir penaltı golü ile kazanması Konyaspor’un oyundaki hakimiyetini gölgelemez. İlk yarı Galatasaray’ın ikinci yarı ise Konyaspor’un üstünlüğü ile geçti.
Serdar Aziz temel teknik konusunda hata yaptı
Maçın kaderini tartışmalı bir penaltı golünün belirlemesi sanırım futbol kamuoyunca epeyce konuşulacaktır. Ancak pozisyon penaltıdır. Böylesi pozisyonları hakemlerin bile saptaması zordur. Çünkü ortada bir temel teknik hareket yanlışlığı vardır. Eğer bir forvet oyuncusu topa hakim olup, top ile rakip arasına girmişse ve sağ ayağıyla top sürüyorsa, solda kalmış savunmacı sağ ayağıyla topa müdahale edemez. Ederse önce rakibinin bacağına dokunur ki, topa dokunsa bile pozisyon penaltı olur. Oysa Serdar Aziz sol ayağıyla topa müdahale edip sağ ayağını da arkaya alsa hiçbir sorun olmaz, oyun devam ederdi.
Kırmızı kartın pozisyonla ilgisi yoktur
Bu nedenle pozisyon penaltıdır ve VAR hakemleri maçın hakemini VAR odasına çağırmaya gerek bile görmemişlerdir. Serdar Aziz’in kırmızı kart görmesinin ise pozisyon ile ilgisi yoktur. Hakemi protesto edip topu centilmenlik dışı atması sonucu kart gördü.
‘’Yeni bir milli takım nasıl hazırlanır?‘’
2018 yılında oynadığımız son milli maç olan Ukrayna karşılaşmasının sonucuna bakmayın. Oyun olarak aramızda önemli bir futbol farkı vardı. Büyük olasılıkla futbol alanının kötü zemini onlara ayak bağı oldu. Çünkü Ukrayna çok kaliteli ataklar geliştirdi. Zaten Uluslar Ligi’nde grup birincisi olarak A Ligi’ne çıkmaları da konuklarımızın kalitesinin bir göstergesi.
Birlikte oynamak düşüncesi yeni değil
Futbolda bir arada belli bir zaman oynamak fikri yeni değil ve bu düşünce futbol oynandığı sürece değişmeyecek. Takımın içindeki unsurlar ya da dışarıdan etkileyen faktörler değişse de, daha iyi futbol oynamak, gelişmek için birlikte yola devam etmek günümüzün temel gerçeği.
Yaratıcı hücum organizasyonları yapamıyoruz
İstatistiksel verilerin bize öğrettiği bilimsel bir gerçek var: Bir şeyi yeterince uzun süre yaparsanız, mümkün olan her sonuç zaman içerisinde ortaya çıkacaktır. Ulusal takımımızın yaratıcı hücum organizasyonları yapamadığını, kaleye anlamlı tek bir şutun bile çekilmediğinden şikayet ediyoruz. Etkili hücum yapabilmenin anahtar faktörü birbirlerini çok iyi tanıyan, birlikte uzun süre yan yana oynayan futbolcuları bir araya getirmektir. Çok şut çekmekle maç kazanılmaz. Hedefi bulan kaliteli şutlar çekilmeli. Bu da çok uzun süre çalışmakla elde edilir. BU çalışmalar milli takımda değil kulüplerde özel olarak çalışılır. Yukarıda da söylediğimiz gibi, bir şeyi uzun süre yaparsanız sonucunu mutlaka alırsınız.
Daha becerili olan maç kazanmaz!
Ama buna karşın futbol tek başına bir beceri oyunu olsaydı daha iyi olan takımlar tüm maçlarını kazanırdı. En basit örneği son oynadığımız Ukrayna karşılaşmasıdır. Daha iyi oynadılar ancak maç berabere bitti. Futbolda becerinin dışında oyunun gidişatını etkileyen onlarca parametre vardır. Disiplin, profesyonelce yaşam, psikolojik güç, kuvvet, dayanıklılık ve devamlılık bunlardan sadece birkaçıdır. Teknik direktörlerin görevlerinden biri ise rastlantıların sonucu etkileme gücünü olabildiğince devre dışı bırakmak, en aza indirgemektir.
Oyuncu seçimi ise başlı başına bir uzmanlık konusudur. Kişiliğine, insanlığına ve futbolculuğuna her zaman kefil olduğum Mehmet Topal ile devam etmek başka bir oyuncunun gelişmesine engel olmak demektir. Yeteri kadar oynadı, görev artık başka bir gencin olmalı. Bazı oyuncular var ki, geleceğin takımı için yeterli görünmüyorlar. İsim vermek istemiyorum. Sadece çabuk olmak Milli takım düzeyi için yeterli olmaz dersem sanırım ipucu vermiş olurum…
‘’Milli takım gerçekleri…‘’
Konya’da, İsveç’e yenilip Avrupa Uluslar Ligi’nde bir aşağı lige düştükten sonra Milli takım ve Rumen Hoca Lucescu’ya ilişkin eleştirilerin dozajı arttı. Ancak Türk futbol kamuoyunun genel kanısı, şu andaki yaş ortalaması düşük, genç takımımızla devam etmek yolunda. Yine de, ulusal takımın oynadığı futbol üzerine düşünmek, gerçekler ile olması gerekenler arasında bir bağlantı kurmak gerekiyor.
Futbolda kesin çizgiler yoktur
Futbol alanında birçok şeyi doğru yapmanın garantisi olmadığı gibi, kötü oynarken kazanmak da mümkündür. Futbol tarihi bu tür örnek maçlarla doludur. Çünkü futbolda kesin çizgilere ve değişmez sanılan yargılara yer yoktur. Bir takımın rakibine karşı ezici üstünlük sağladığı halde maçı kaybetmesi olasıdır.
İsveç’teki ilk maçı hatırlayın
Ulusal takımın İsveç’e karşı oynadığı ilk karşılaşmayı nasıl kazandığını ve o maçtan sonra yapılan yorumları anımsayın. Hiç de iyi oynamadığımız halde Emre Akbaba’nın iki rastlantı golü ile sonuca gittik. Konya’da ise, maçın ilk yarısında daha iyi görünmemize rağmen oyunu kaybettik.
İspanya nasıl Dünya Şampiyonu oldu?
Bu noktada altı çizilmesi gereken gerçek, nasıl bir milli takımdansa, hangi ligden milli takım seçildiğidir. Gerçi ulusal takıma seçilen oyuncuların büyük çoğunluğu Avrupa takımlarında görev yapıyorlar ama asıl güvenilmesi gereken kendi ligimiz olmalıdır. 2010 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde düzenlenen Dünya Kupası’nda şampiyon olan İspanya’nın 23 kişilik kadrosunun sadece üç oyuncusunun İspanya dışında oynadığını unutmamak gerekiyor.
Ligimiz Avrupa’nın en çok faul yapılan ligi
Bizim ligimize döndüğümüzde, takımlarımızda altyapıdan gelen oyuncu oranı sadece yüzde 3,2. Oysa bu oranlar Fransa ve Almanya liginde yüzde 13,5, İspanya liginde ise yüzde 21. Öte yandan Süper Lig 29 yaş ortalamasıyla Avrupa’nın en yaşlı ligi. Herhalde yaşlıların kondisyonel yeteneklerinde sorun olduğundan Süper Lig Avrupa’nın en çok faul yapılan ligi. Yine ligimizde oynayan oyuncuların yüzde 73,1’i yabancı. Almanya Ligi’nde görev yapan oyuncuların yarısından çoğu Alman’dır.
Cengiz Ünder ile övünüyoruz ama…
Bu acı gerçeklerin içinden bir milli takım oluşturulamadığı için lejyonerlerin peşine düşülüyor. Mrcea Lucescu’nun bu gerçekleri bilmesi gerekir. Bunları bildiği halde ülke futbolundan şikayet edip devamlı topu oyunculara atmaması gerekir. Bizim ülkemizde futbol eğitiminden gerekli hakkı ve payı almayan oyuncu sayısı çok. Bu haktan belli oranda da olsa yararlanan Cengiz Ünder’in durumunu ve konumunu görüyor, övünüyoruz. Lucescu’nun yaşı gereği uzun süreli bir yatırıma girmesini beklemiyoruz. Ancak yeni Cengizler için düşünceleri, şikayetlerinden çok daha önemlidir.
‘’Beşiktaş gelecek yılları da kaybetme yolunda…‘’
Siyah beyazlı takımın yöneticileri, bu sezonun başında Şenol Güneş ile devam kararı aldıklarında bu satırların yazarı, bu köşede “Beşiktaş gelecek sezonu kaybetti” şeklinde görüş bildirmişti. Henüz ligin 12. haftası oynanmış olmasına karşın Beşiktaş’ın ortaya koyduğu görüntü salt bu sezonu değil gelecek sezonları da kaybettiği yönündedir.
Kötü gidişi önce taraftar gördü
Bu durumu en önce Beşiktaş taraftarları gördü ne yazık ki. Oysa gerçeği ilk görenin teknik direktör olması gerekirdi. Görmesi yetmez, geleceğe ilişkin sıkıntılı yolculuğu daha başında yönetimine de anlatması beklenirdi. Ancak şu anda Şenol Güneş’in kafası takımdan daha karışık…
Güneş’in yaptıkları işe yaramıyor
Beşiktaş’a hiçbir müdahale yapamıyor, yaptıkları da işe yaramıyor. Kos koca Beşiktaş, her şeye rağmen ligin en kaliteli kadrosuna sahip olduğu herkes tarafından kabul ediği halde, maç kazanmak için Quaresma’nın insafına sığınmış durumda. Beşiktaş’ın durumu öylesine içler acısı ki Sivasspor maçından sonra liderliğe Quaresma soyundu.
Quaresma’dan lider olur mu?
Çoğu zaman kendini yönetemeyen bir oyuncu, Genk maçında tribünlerden yediği darbenin etkisini azaltmak amaçlı bir girişimle takımı yönetmeye kalktı. Son günlerde moda olmaya başlayan, kaybedince tribünlerden özür dileme hamlesini Quaresma’da yapmak istedi. Sahaya geri dönmeleri için arkadaşlarına çağrıda bulunmasına rağmen onlar arkalarına bakmadan soyunma odasının yolunu tuttular. Böylece anlık bir liderlik gösterisi yapmaya kalkan Portekizlinin hevesi de kursağında kalmış oldu.
Hocasız rakibe karşı mahkum oynadılar
Türkiye’nin en deneyimli hocalarından birine sahip olduğu söylenen Beşiktaş, hocasız sahaya çıkan bir takım karşısında karşı kaleyi bulmanın tek yolu olarak Quaresma’yı görüyor. Çok doğal olarak da sahada oynanan futboldan kimse bir anlam çıkartamıyor. Şenol Hoca forvette her hafta bir oyuncuya görev veriyor ancak oyun üçüncü bölgeye yıkıldığı zaman karmaşa çözülemiyor. Bu arada aldığım bilgiye göre Alvaro Negredo, Şenol Güneş’in muhalefeti nedeniyle gittiği El Nasr takımında yedi maçta dokuz gol atmış. İnsanın bindiği dalı kesmesinin ne anlama geldiğini Şenol Güneş-Negredo arasındaki ilişkiden çözebilirsiniz.
‘’Malatya'da tarihi bir maç…‘’
Yeni Malatyaspor-Trabzonspor karşılaşması başladığında konuk ekibin kazanacağına ilişkin çok daha somut veriler vardı. Üst üste gelen gol pozisyonları ve Yeni Malatyaspor kalecisi Farnolle’nin kurtarışları maçın ev sahibi için çok zor gececine ilişkin verilerdi.
Onur Kıvrak’ın hatası
Ne var ki, Malatyaspor’un yıldızı Guilherme, biraz da Onur Kıvrak’ın hatalı çıkışı sonrası attığı gol ile farklı skorun kapısını araladı. Onur Kıvrak gibi deneyimli bir kalecinin, takım arkadaşı rakibe baskı yapmak üzereyken kalesini terk etmesi önemli bir hataydı. “Kalecinin ileriye kayma hareketi” ni ne zaman yapması gerektiğini Onur gibi bir kalecinin bilmesi gerekir.
İki kalecinin farkı
Maçın sonucuna baktığımız zaman 5-0 gibi tarihsel bir skor ortaya çıkmasına karşın oyun 5-5’de bitebilirdi. İster kaleci Farnolle’un kurtarışları isterseniz Trabzonsporlu futbolcuların gol kaçırmasını ele alın, Yeni Malatyaspor’un dengeli, kontrollü, alanın her bölümünde rakibini rahatsız eden oyununu gölgede bırakamaz.
Guilherme minyatür bir Maradona!
Trabzonspor’un kaçırdığı gollerde Yeni Malatyaspor savunmasının rakiplerini vuruş sırasında rahatsız etmesi topa karşı aldıkları pozisyonlarını bozmaları Farnolle’un işini kolaylaştırdı. Ev sahibi kazandığı topları atağa yönlendirdiğinde başta Guilherme olmak üzere Alexic, Boutaib ve Adem Büyük gerçekten büyük oynadılar. Guilherme neredeyse minyatür bir Maradona!
Erol Bulut’un takıma eli değmiş
Yeni Malatuaspor’un disiplinli oyunu, özellikle sahanın her yerinde pres yapmaları, Boutaip’in bile savunmaya gelerek arkadaşlarına yardım etmesi takıma teknik direktör elinin değdiğinin göstergesidir.
‘’Fenerbahçe krizden çıkış yolunu buldu gibi…‘’
Fenerbahçe’nin eski teknik direktörü Aykut Kocaman’ın, Valbuena için “öyle yerde top kaptırıyor ki, ya bütün takım oyundan düşüyor ya da gol yiyoruz” dediği güvendiğim kaynaklardan kulağıma geldi. Fransız oyuncunun geçen yıl ortaya koyduğu performans eleştirilebilir ama bu futbolcu Fenerbahçe’nin en önemli transferiydi. Böyle oyuncuları top kaptırıyor diye bir kenara itmektense, neden kaptırdığının analizini iyi yapıp çözüm yolu bulmak gerekirdi.
Aykut Kocaman kolay yolu seçti
Çünkü kadroya almamak işin kolay yolu, eksiklerini giderip verimli olmasını sağlamak ise, futbolcuyu kazanmanın zor yanıdır. Anderlecht karşılaşmasındaki Valbuena görüntülerine bakıldığında Kocaman’ın kolay yolu seçtiği söylenebilir. Hadi ilk gol için bir rastlantı diyelim. Ancak ikinci gol yaptığı kişisel baskı sonucunda takımına kazandırdığı önemli bir sayı…
Valbuena pres yapar hale geldi
Valbuena’nın top kaptırıp takımına gol yedirme durumundan, top kaparak takımına gol kazandırma aşamasına gelmesi Erwin Koeman’ın başarısı olsa gerek. Çünkü Fransız oyuncu Phillip Cocu’nun da gözüne girememişti.
Anderlecht eski günlerini arıyor
Anderlecht, Fenerbahçe’ye göre topla ilişkileri çok daha iyi olan bir takım. Çok pas yaparak atak geliştirmeye çalışıyorlar. Ancak bu sırada savunmada son derece basit hatalar yapıyorlar. İlk maçta bu hatalarından iki gol yediler, dün akşam da yediklerinden daha fazlasını kalelerinde bulabilirlerdi. Anderlecht eski günlerini arıyor. Sanırım bu genç kadrosu ile birkaç yıl içinde adından söz ettirecektir.
Fenerbahçe’nin oyununda aşama görülüyor
Fenerbahçe’nin içinde bulunduğu koşullar nedeniyle böyle bir galibiyete çok ihtiyacı vardı. Galibiyetin yanı sıra oyununda da belli bir aşama görünüyor. Özellikle Frey takıma giderek ısınıyor. Hasan Ali Kaldırım’ın sol kanattaki işlevselliği her zaman olduğu gibi Anderlecht karşısında da gol pozisyonları yarattı. Ayew’in sol ayağıyla sağda oynayıp içe dönüşleri ve santrfor mevkiine koşular yapması atakta zenginlik yaratmaya başladı. Fenerbahçe krizden çıkış yolunu buldu gibi...
‘’Bizim Galatasaray'ımız bu olamaz!‘’
Sarı kırmızılı takımın Schalke’ye iki farkla yenilmesi üzerine bu başlığı kullanmadım. Sonuçla işimin olmadığını bilenler bilir. Asıl çarpıcı olan Galatasaray’ın yediği gollerdeki görüntüleriydi. Henüz maçın başında yenilen ilk golde Muslera’nın yaptıkları önemli değil, çok daha önemli savunma sorunları, defans prensiplerine uyumsuzluk var takımda.
Stoperler hangi kuralı bilmelidir?
Kısaca özetlemeye çalışalım. UEFA Pro Lisans kurslarında teknik adamlar eğitilirken “Takım Halinde Savunma” başlıklı bir konu vardır. Ben de bu kursu bitirdim ve sonraki yıllarda da aynı kurslarda eğitmenlik yaptım. Takım halinde savunma yapılırken, kalenize doğru rakip derin bir top atarsa ve kaleci kalesini terk ederse stoperlerin yapacağı kural haline gelmiş uygulamalar vardır.
Kalenin güvenliğini kim alacak?
Stoperin biri kalesini terk eden kalecinin güvenliğini alırken diğeri de kalenin güvenliğini alacak. Serdar Aziz çok doğru bir yaklaşımla kalecisinin güvenliğini aldı. Çünkü böyle anlarda kaleciniz sakatlanabilir. Serdar Aziz kalecisi ile rakibin arasına girerek bu ilkeyi doğru bir şekilde uyguladı. Ama kaygan zeminde Muslera topu elinden kaçırdı. Böyle bir durumda Ozan Kabak kalesinin güvenliğini koruma altına almalıydı.
Ozan Kabak neden kalenin içine girmedi?
Nasıl olsa kalecimiz aldı gibi bir düşünce olamaz. Görüldüğü gibi kaleci elinden kaçırabiliyor. Ozan Kabak mutlaka boş kalenin içinde olmalıydı. Bu basit prensip o gölü önlerdi ve büyük olasılıkla Galatasaray dengeyi sağlardı, Peki, bildiğim kadarıyla Galatasaray yedek kulübesinde 3-4 Pro lisanslı teknik adam var. Bunlar Ozan Kabak’a bu ilkeyi neden öğretmediler. Ya da alt yapıda öğrenmesi gerekmez miydi?
Denge yok, kademe yok, kontrol yok…
Uth’ın attığı ikinci golde ise görüntüler çok daha vahimdi. Sağdan ceza alanı üzerine çıkartılan top sırasında beş Galatasaraylı oyuncu altı pasın üzerindeydi ve aralarında sadece bir Schalkeli futbolcu vardı. Bu golde Galatasaraylı oyuncular savunma prensiplerinin yarısından çoğunu ihlal ettiler. Savunmada “denge” yok, “kademe” yok, “kontrol” yok, “derinlik” yok. Sadece “birikme” var, burada da yanlış yerde birikme var. Uth topu kontrol etti, etrafına baktı, düşündü taşındı ve istediği yere vuruşunu yaptı. Şampiyonlar Ligi’nde bir rakibe bu kadar zaman verilirse, savunma prensipleri böylesine yok sayılırsa o takımın bu ligde devam etmesi rastlantılara bağlı olur.