‘’Şenol Güneş'in mucizevi buluşu!‘’
Beşiktaş-Trabzonspor maçının kadrolarını öğrendiğimizde hemen hemen herkes Necip ile Vida’nın stoperleri oluşturacağını düşünüyordu. Maç başladıktan sonra ise görüntü bambaşkaydı. Sağ bek gibi gösterilen Dorukhan orta alanda görev yapıyor, top Beşiktaş’ta iken savunma üçlüye dönüyordu. Trabzonspor ataklarında ise çift ön libero olarak oyuna başlayan Atiba ve Medel’den biri pozisyonun gelişimine göre stopere geçiyor Necip sağ beke kayıyordu.
Karmaşık görev anlayışı
Teorik olarak düşünülmüş bir uygulama olması bakımından kabul edilebilir. Ancak böyle bir karmaşık görev anlayışı için ezbere futbol oynayan bir takım olması gerekirdi Beşiktaş’ın. Siyah beyazlılar böyle bir takım mıdır? Tersine, bu sezon Beşiktaş’ta hiçbir şey yerli yerinde değil, takım adeta Şenol Güneş’in kafası kadar karışık. Nitekim bu uygulama ikinci kez karşılaştıkları Trabzonspor atağında Beşiktaş’a golü yedirdi. İlkinde Atiba, Rodallega’nın indirdiği gollük topu kesti, ama ikincisinde Sosa’nın yaptığı ortayı Medel boy ve zamanlama yetersizliği nedeniyle kesemeyince Beşiktaş golü yedi.
Trabzonspor neden geriye çekildi?
Şenol Güneş ikinci yarıya iki değişiklik yapıp dörtlü savunmaya geçmesine karşın Trabzonspor ikinci yarının başında farkı ikiye çıkarttı. Bu fark bir bakıma Trabzonspor’un ataklardaki sonu da oldu. Ünal Karaman’dan mı kaynaklandı yoksa takım kendiliğinden mi geri çekildi, kestirmek zor. Ancak Trabzonspor’un geriye çekilmesi Gökhan Gönül ve Caner Erkin’i kanatlardan kalesine davet etmek anlamına geliyordu ki, 0-2’den sonra durumun eşitlenmesinin nedeni de bu uygulamadan kaynaklandı.
Ljajic mücadelenin içinde kayboldu
Caner Erkin’in yaptığı temiz ortalara kafa vuracak oyuncu yoktu. Çünkü Beşiktaş inanılmaz karmaşık bir futbol oynuyordu. Nitekim Beşiktaş’ın attığı iki gol de bu karmaşanın içinden çıktı. Beşiktaş’ın futbolu Gökhan Gönül’ün oyuna girmesi ile az da olsa düzeldi. Ljajic’in oyuna çok az katkı yapması da Beşiktaş ataklarının netleşmesine engel oldu. Dorukhan ve Güven’in, yakın gelecekte Beşiktaş’ın vazgeçilmezleri arasına girecekleri kaybedilen iki puandan daha önemli olsa gerek.
‘’Beşiktaş'ın sorunu Şenol Güneş'tir‘’
Konuyu fazla uzatmadan kestirme bir yoldan girersek Beşiktaş’ta hangi oyuncunun santrfor oynayacağını ne biz ne de Şenol Güneş biliyor. Güneş’in elinde şu anda dört santrfor var. Mustafa, Larin , Güven ve Love. Bunların hangisi Beşiktaş’ın direkt oyuncusudur, bilen var mı? Oysa Şenol Hoca sezon başında “benim banko oyuncum Larin’dir. Negredo’ya ihtiyacım yok” demişti. Şimdi sınama-yanılma yöntemiyle takım içinde santrfor arıyor. Hangisi en yararlıdır, bilemiyor Şenol Güneş. Her hafta, her karşılaşmada santrfor değiştirip “biri olmazsa diğeri” anlayışıyla Beşiktaş gibi büyük hedefleri olan kulüpler amacına nasıl ulaşabilir? Sonunda da ulaşamadı zaten.
Quaresma liderse takım başsızdır
Çünkü kafasında herhangi bir oyun kurgusu olmayan, yaşlı kadronun zorlu dönemeçlerde neler yaşayacağını hesaplayamadı Güneş. “Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur” öz değişinden hareketle, “Quaresma’yı baştan çıkartan modern futbol değil, bir çalım ya da bir ayak dışı vuruştur” anlayışıyla var olmaya çalışan Portekizliye sonsuz kredi verdi. Onun liderliğindeki bir takımın her an başsız kalacağını da göremedi.
Güneş ile devam etmek geleceği kaybetmektir
Elimize üç yıl boyunca sayısız olumsuz veri veren Şenol Güneş için, bu bilgilerden hareket ederek “Beşiktaş yönetimi Şenol Güneş ile yeni bir sözleşme yaparsa ya da onunla devam ederse gelecek seneyi şimdiden kaybeder” şeklinde yazarak uyarıcı görevimizi yapmıştık. Bizim işimiz kehanet değil. Eldeki verilere göre yorum yapıp okurlarımıza bilgi vermektir.
Elde lig kalmasına karşın kimsenin inancı yok
Geçen sezon Şenol Güneş’in kaprisi yüzünden çıkılmayan Fenerbahçe maçından sonra bu sezonun Türkiye Kupası katılım hakkı yitirildi. Henüz ligin ilk yarısı bitmeden Avrupa’da da yok Beşiktaş. Tek kulvarda yarışacak olmasına karşın Beşiktaş’ın ligi kurtaracağına ilişkin kimsenin inancı kalmadı. Yani sezon başında alınan “Şenol Güneş ile devam” kararı sonucunda bu sezon da bitti! Bundan sonraki rekabet olsa olsa gelecek sezonların takımını oluşturmak amacını taşır.
Bence güneş tadında bırakmalı
Bu hedefinde Şenol Güneş ile gerçekleştirilemeyeceği açıktır. Çünkü teknik adamlık yaşamı boyunca hiçbir takımı kurmamış, geliştirememiştir. En azından profesyonel dönemde Beşiktaş tarihinin en kaliteli takımını bir adım ileriye taşıyamamış, takımın üstüne yeni şeyler katacağına eldekileri kullanarak kendi kariyerini geliştirirken takımı bitme noktasına getirmiştir. Quaresma’nın bile arka arkaya protesto edildiği bir dönemde sıranın kendisine gelmesini istemiyorsa Güneş tadında bırakmalıdır…
‘’Fatih Terim'in büyük yanılgısı‘’
Türkiye’de teknik direktör diploması edinmiş meslek insanlarının genelinin futbola kafa yormadıklarına ilişkin görüşün en koyu savunucularındanım. Bu nedenle büyük takımlarımızın başına geçen yerli teknik adamlarımızı en acımasız biçimde eleştirmekten geri durmadım. Eleştirilerin “eleştiri sınırları” içinde kalmasına da her zaman özen gösterdim. Fatih Terim, Mustafa Denizli, Şenol Güneş, Ersun Yanal, Aykut Kocaman ve öne çıkmış diğer teknik adamlarla yıllar yılı arkadaşlığımız, dostluğumuz vardır. Onlardan tek beklediğimiz ülkemiz futbolunun lokomotifi durumundaki takımlarda görev aldıklarında, biraz daha fazla düşünmek, araştırmak işin bilimsel yönüne kafa yorarak, futbolumuzun aydınlık yola girmesinde pay sahibi olmalarıdır. Ne yazık ki, bunu yapmıyorlar ve biz de eleştirel mantığı canlı tutmak zorunda kalıyoruz.
Futbol hayatı hücumla geçer mi?
Bu düşünceleri yıllardır savunduğum ve yazı dünyasında düşüncelerime yer bulduğum halde, neden yeniden yazma gereğini duyduğumu soracak olursanız cevabını verebilirim: Fatih Terim, Porto karşılaşması öncesinde samimi bir basın toplantısı yapmış. Fanatik’ten bütün ayrıntılarıyla okudum. Benim için en dikkat çekici nokta “benim gibi hayatı hücumla geçmiş bir hoca üçlüyle beşliyle oynar mı?” sözleridir. Zamanında rahmetli büyüğümüz Doğan Koloğlu ve Hıncal Uluç ağabeyimizin insanların kafasını karma karışık ettikleri “hücum futbolu” çoktan tarihin çöp tenekesine atıldı. Fatih Terim bugün hala bu gerçeğin farkında olmamalı ki, yukarıdaki sözleri söylemiş.
Artık hücum değil savunma kazanıyor
Şurası kesin ve bilimsel bir gerçek ki, futbolda başarı, epey bir zamandır hücum ile değil savunma sistemleriyle gerçekleştiriliyor. Eskiden savunmacıları ve kalecileri forvetlerin yanında deyim yerindeyse üç beş kuruşa transfer ederlerdi. Savunmanın önemi anlaşıldıkça iş değişti. Bakın Pepe ülkemizin en çok para kazanan oyuncusu. Yıllık 4,7 milyon Euro ile bir rekortmen. Portekizli Real Madrid’de ünlenmesinin yanında iyi bir savunmacı da olduğu için bu parayı alıyor. Ancak eski günlerinden eser kalmadığı halde şöhrete büyük paralar vermek sadece bize özgü bir tutum.
Terim, Abdullah Avcı’nın ne yaptığına bakıyor mu?
Abdullah Avcı futbolculuğunda santrfordu ancak yıllardır takımını savunma sistemleriyle ayakta tutup zirveye koşturuyor. 33 puan ile lig lideri olan Başakşehir sadece altı gol yemiş. Hücum da hücum diyen Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin halleri ortada… Bunlar Fatih Terim’in burnunun dibinde olan olaylar. Son oynanan Avrupa maçlarından Schalke ve Lokomotiv Moskova karşılaşmaları da Terim’in gözünün önünde savunma kusurlarıyla yitirildi.
Orta alan ve savunma oyuncuları forvetlerden daha çok topla oynuyor
Bir de İngiltere’de yapılan bilimsel araştırmalar var. Bugün artık orta saha ve savunma oyuncuları forvetlerden çok daha fazla topla oynuyorlar. İngiltere Ligi’nde savunma oyuncuları 90 dakikada 63 kez topla oynuyorlar. Orta saha oyuncuları 73 forvetler ise 51. Bütün bunlara karşın sayıların içine gizlenmiş başarıyı elde etmenin bilinmeyen bir tarafı yok. Futbolda her zaman doğru olacak bir yanıt da yok. Ancak hep doğru soruyu sormayı başarmanın bir yolu vardır. Bu doğru soruları sormayı büyük hocalardan beklemek hakkımız da vardır…
‘’Fenerbahçe tarihiyle mi yüzleşiyor?‘’
Akhisar deplasmanının Fenerbahçe için tarihsel bir oyuna sahne olacağını spor medyası hafta içinde yazıp durdu. Bu yayınlardan, büyük çoğunluğu yabancı olan futbolcuların etkilenmesini beklemek bizim duygusallığımızdan öteye geçmez. Öyle olduğunu da Fenerbahçeli oyuncuların ortaya koyduğu mücadeleden gördük.
Stoperler oyuncu mu yoksa seyirci mi?
Fenerbahçe’nin tarihiyle yüzleşmekle karşı karşıya kaldığı karşılaşmada, orta alanın ortasından Mehmet Topal ile başlayıp, kaleci Harun’un etkisiz hale getiremediği topu iki stoper de seyredince Akhisar golü buldu. Bir takım ne kadar kusursuz olursa olsun bir maçı hata yapmadan tamamlamak mümkün değil. Peki, hemen hemen her tarafı kusurlu olan Fenerbahçe’nin, sıradan takımların bile yapmayacağı bir zincirleme hatayla gol yemesi kimi şaşırtabilir.
Bokila mı iyi savunma mı şaşkın?
Ne var ki, Fenerbahçe’nin iki stoperi Skrtel ve Neustedter’in yaptığı hatalar da her durumda tarihseldir. Kalecilerinden dönen topu iki metre arkalarından gelip içeri atan Bokila’mı çok iyi futbolcu yoksa Fenerbahçe’nin stoperleri mi şaşkın? Aslında Bokila o denli kötü oynuyordu ki, ikinci yarının başlarında hocası Cihat Arslan tarafından oyundan alındı.
Slimanı ne yaptı?
İki takımın santrforları da fazla oyunda görünmediğinden top rakip kalelerin önünde olgunlaşmadı. Bokila, kendisine armağan edilen pozisyonda golü attı. İkinci gol ise yine bir Skrtel hatasından geldi. İslam Silimani ne yaptı? Topu ileride tutamadığı ve bolca yanlış paslar verdiği için Fenerbahçe’nin atakları planlanamadı.
Koeman hatalı ama asıl sorumlu kim?
Futbolcular hatalar yaptılar ancak bu koşulları hazırlayan da Erwin Koeman oldu. Mehmet Topal hiçbir rakip atağında dalgakıran görevi yapamadı. Koeman’ın yenik takıma İsmail Köybaşı’nı almasını ise anlamak güç. Daha önce vurguladığımız bir gerçeğin bir kez daha altını çizelim: Bu iş Koeman ile de yürümeyecek. Ancak asıl sorun çok daha başka yerde. Bu futbolcuları kim transfer etti?
‘’Bir puanı Karius kurtardı‘’
Beşiktaş’ın Alanya deplasmanında ortaya koyduğu futbol, topla oynama oranında önde olmasına ve daha çok atak sırası almasına karşın alandaki görüntüsü çelişkilerle doluydu. Öncelikle şunun altını çizmem gerekir: Quaresma, Beşiktaş’ta oynadığı tüm karşılaşmaların içinde en iyilerinden birini sergiledi. Takım oyununa bağlı kalması, top ile yerinde ve zamanında oynaması Portekizlinin öne çıkmasının nedeni oldu. Quaresma’nın etkili oynadığı bir karşılaşmada Beşiktaş’ın gol atamamsının nedeni ise Beşiktaş’ın üçüncü bölgede yaşadığı top kayıplarıydı.
Karius, Necip ve Vida
Siyah beyazlı takımın oyunda etkili görünmesi ile savunma ve kalecisiyle ayakta kalması maçtaki temel çelişkiydi. Vida ve özellikle Necip’in son andaki olumlu girişimleri ve onları geçen ataklarda ise Karius’un kurtarışları, daha fazla puanı hangi takımın hak ettiğine ilişkin bir kanıt olsa gerek.
Yedi hücum oyuncusu ile bir pozisyon
Maçın bir başka çelişkisi Şenol Güneş’in oynattığı oyun ve karşılaşma süresi içinde dört santrforun yanında Ljajic ve Oğuzhan’ı da eklersek Quaresma ile birlikte yedi hücuma dönük oyuncuya görev vermesine karşılık maçta tek bir gol pozisyonu bulabilmesidir. Hele Vagner Love ve Larin oyuna girdikten sonra uygulanan doldur boşalt futbolu var ki böyle bir oyun rastlantıların dışında bırakın galibiyeti puan bile kazandırmaz.
Köşe vuruşları nasıl kullanılmalı?
Beşiktaş, Alanyaspor karşısında 10 kez köşe vuruşu kullandı. İstatistiki veriler 10 köşe vuruşundan bir gol kazanıldığını belgelemiştir. Beşiktaş 10 köşe vuruşunda bırakın gol atmayı sadece birinde Güven ile etkisiz bir kafa vurabildi. Diğerlerinin tamamını Alanyaspor savunması uzaklaştırdı. Avrupa’nın elit takımları artık köşe vuruşlarını Beşiktaş gibi kaleye doldurarak kullanmıyorlar. Daha çok paslaşarak, topu ceza yayı etrafına taşıyıp şut taktikleri ile gol arıyorlar. Köşe vuruşlarını kaleye doldurarak oynamak artık Beşiktaş gibi plansız oynayan ya da bir türlü yeni bir oyun kurgusuna geçemeyen takımların işi haline geldi.
‘’Şenol Güneş ne yapmak istiyor?‘’
Pazar günü oynanan Beşiktaş-Galatasaray arasındaki derbi iki takımın tarihindeki en vasat oyundu belki de. Galatasaray’ın teknik direktörü Fatih Terim aldığı ceza nedeniyle görüşlerini aktaramadı. Bu bağlamda kötü futbolun nedeni hakkındaki düşüncelerini öğrenemedik. Ancak Şenol Güneş sanki kötü futbolun nedenlerinin üstünü örtmek için önce oyuncularını sahada toplayıp tribünlere oynadı sonrasında ise yayıncı kuruluşa verdiği röportajda medyayı hedef alıp “iki senedir bizi göndermeye çalışıyorlar” dedi. İki sezon üst üste şampiyon olduğu zaman medyanın kendisine yönelttiği övgüleri çabucak unutmuş Şenol Hoca.
Şenol Hocaya övgüler daha fazladır
Şimdi artık eskisi gibi değil. “Söz uçar yazı kalır” öz değişi televizyon icat edileli beri eskilerde kalmış olmalı. Bütün sözler kaydediliyor. Kamunun önünde sorumluluk sahibi olarak konuşan herkes, söylediklerini sadece gazetelerde değil, televizyonların kayıtlarında da bulabilir. Bu kayıtlar incelenebilse Şenol Hocaya yöneltilen eleştirilerdense, övgülerin daha fazla olduğu ortaya çıkar.
Futbol büyük buluşlarla gelişmez
Varsayalım ki, eleştiriler daha fazla olsun. Şenol Güneş konumundaki bir hocanın bu eleştirileri anlayabilmesi gerekir. Eğer kasıtlı olarak bir karalama yoksa yazılan eleştiriler futbolun gelişimi için olmazsa olmaz kurallardan biridir. Futbolun gelişimini sağlayan büyük buluşlar değil, küçük ayrıntılardır. Futbol karakterini ender rastlanan olaylardan, nadide güzelliklerden alan bir spordur. Futbolda küçük farklar belirleyici oluyor, karşılaşmaların kazananları ile kaybedenlerini, tarihin nasıl yazılacağını, galibiyet ve yenilginin nerede buluşacağını hep bu küçük farklar belirliyor.
Futbol değişime direnen bir spordur
Futbol tek bir büyük futbol aklı tarafından bulunacak mutlak bir galibiyet formülüne olanak vermeyecek kadar akışkan, rastlantılara bağlı, dinamik bir spordur. Ama aynı zamanda da futbol oldum olası değişime direnen bir spordur. Bu bağlamda futbolu ileri taşıyacak olan şey, birçok kişi tarafından ortaya atılacak küçük küçük fikirler olacak. Bu küçük küçük fikirler de sadece teknik adamlar ve yöneticilerden değil, gazete köşelerinde yazılan yorumlardan da çıkacaktır. Teknik adamların görevleri arasında, içinde eleştiri okları olsa da bu küçük fikirlerden ne kazanacağı üzerine kafa yormakta vardır.
Teknik adamların katkısı yüzde 15’tir
Hiç kimse teknik adamlar kadar futbolun gelişimine katkı yapamaz. Üniversitelerde bilimsel araştırma yapanlar bile. Cornell Üniversitesi Profesörlerinden Chris Anderson ve Dartmount Koleji’nden Profesör David Sally’ın yıllar süren araştırmalarının sonucunda teknik adamların katkısının yüzde 15 olduğu bulunmuştur. Bu yüksek bir orandır ve başka hiç kimsenin bu yüksek orana ulaşamayacağı gerçektir. Böylesi bir yüksek oranın verdiği özgüvenle tüm futbol paydaşlarının düşüncelerini anlamak görevi olan teknik adamların basından gocunmasını, onların eleştirilerine düşmanca tavır koymasını anlamakta inanılmaz bir şekilde zorlanıyorum…
‘’Bu nasıl derbidir?‘’
En son söyleyeceğimi ilk başta belirtmek isterim: 55 yıldır izlediğim derbilerin içinde en kötüsüne tanık oldum. Sadece Beşiktaş-Galatasaray maçlarını kastetmiyorum. Üç büyükler arasında oynanan en sıradan oyundu uzatma dakikalarında, artık Galatasaray’ın oyun disiplininden koparak savunma güvenliğini elden bıraktığı anda Beşiktaş’ın Caner ve Quaresma ile kaçırdığı iki pozisyonu bir kenara koyacak olursak gol durumu yaşanmadan biten bir derbi izledik. Son dakikalarda kaçırılan iki pozisyonda ise Caner ve Quaresma’nın futboldan ne derece uzak olduklarını gördük. Maç berabere bitse bu pozisyonların hesabını nasıl vereceklerdi acaba?
Şenol Güneş neye seviniyor?
Futbolsuz derbinin bitiminde başta Şenol Güneş olmak üzere çocuklar gibi sevinen Beşiktaşlılar sanırım Caner ve Quaresma’nın yaptıklarını unutmuş olacaklar. Ne var ki, bu sorumsuzluk hem Şenol Güneş’in hem de bu iki futbolcunun karşısına ödemeli olarak geriye dönecektir. Ancak o günler geldiğinde bugünkü hovardalık unutulmuş olacak büyük ihtimalle.
Avrupa maçları kötü futbolun nedeni olamaz
İki takımında Avrupa mücadelesinden dönmesi oyunun temposunda düşmeye neden olabilir ancak bireysel olarak hiçbir futbolcudan hiçbir izlenebilir hareket görmemek futbol ve iki takım adına büyük bir hayal kırıklığı olsa gerek. Bu iki takım yılardır Avrupa maçları oynuyor ama böylesi bir vasat altı dönüşü hiç görmemiştik.
Beşiktaş şampiyon olursa Güneş nasıl davranacak?
Şenol Güneş’in maçtan sonra büyük bir sevinç gösterisine girişmesini de, yine maçtan sonra kötü futbol yerine kendini savunmaya kalkmasını da anlamakta zorlandım. Şenol Güneş öylesine büyük bir sevinç gösterisi yaptı ki, eğer Beşiktaş şampiyon olursa nasıl davranacağını şimdiden merak ediyorum.
İçeriyi olmayan maç değerlendirmesi
Bu kötü oyunun sorumlusu tek başına teknik adamlar değil elbette ki, ancak savunmaya çekilip medyada kendine yöneltilen eleştirileri konu etmek yerine oyunun analizine yapmak daha yerinde olurdu. Futbolsuz derbinin sonunda Şenol Güneş tarafından yapılan içeriksiz yorumlar maçın nasıl geçtiği hakkında yeterince ipucu verdi bize.
‘’Lens kendi hikayesini yazdı‘’
Dünya göz önüne alındığında neredeyse yüz yıla yakın bir zamandır oynanan profesyonel futbol maçlarının her birinin bir hikayesi vardır. Kuşkusuz o hikayeyi yazan birinci adamlar futbolcular, sonra teknik adamlar ve diğerleridir. Sarpsburg karşılaşmasından sonra galibiyeti futbolcularının kazandığını söyleyen Şenol Güneş en gerçekçi futbol gerçeklerinden birinin altını çizdi.
Negredo ve Lens
Beşiktaş’ın teknik direktörü Güneş’in, Alvaro Negredo’yu hiçbir zaman istemediğini biliyoruz. Ancak siyah beyazlı takım İspanyol santrforun Lask Linz’e 90+1’de attığı mucizevi bir gol ile Avrupa Kupası gruplarına kalabildi. Yine Şenol Güneş’in iki yıldan beri yok saydığı Hollandalı futbolcu Jeremain Lens’in neredeyse oyunu tek başına değiştirip kendi hikayesini yazdığı Sarpsburg karşılaşmasında alınan galibiyet ile Beşiktaş bir üst tur umudunu Malmö karşılaşmasına taşıdı.
Lens’in yaptıklar ne kadar abartılsa azdır
Lens oyunun yazgısını değiştirmese Beşiktaş Avrupa’dan elenmiş olacaktı. Futbolun oynanış sürecinde, bugüne kadar bize aktarılanlar beynimiz tarafından abartılıp, bire bin katarak günümüze taşınsa da, futbol her maçta yeni bir hikaye yazmaya devam ediyor. Saprsburg karşısında hikayenin yazarı Lens’in yaptıklarını beynimiz ne kadar abartsa yeridir.
Sarpsburg maçı unutulmaz
Beynimiz, futbolda olabilecek olaylardansa, olmuş olanları çok daha kolay hatırlar. Lens’in Sarpsburg karşılaşmasında yaptıklarını hiçbir Beşiktaşlı unutmayacaktır. Nasıl ki, 2 Ekim 1974 günü Beşiktaş’ın Rumen takımı Steagul Rosu’ya maçın son üç dakikasında üç gol yiyerek elenmesi unutulmuyorsa Sarpsburg maçı da unutulmayanlar arasına girdi.
Quaresma mı Lens mi?
Kişisel olarak, herkesin Quaresma’ya neredeyse taptığı bir ortamda Portekizli oyuncunun bir başka yönünü ortaya koymaya çalıştım. Lens’in, Quaresma’dan daha iyi bir futbolcu olduğunun altını çizmeye çalıştım. Yaptığım, aslında yerleşik aklı sorgulamaktı. Yerleşik kanıların sorgulanmasının her zaman huzur kaçırıcı olduğunu biliyorum.
Şenol Güneş izin verirse…
Ama gelin görün ki, karşımıza bir Lens gerçeği çıktı. Peki, Quaresma sakat olmasaydı bu gerçeği görebilecek miydik? Hadi attığı goller de bir yana, o savunmanın arkasına yaptığı ortaların değeri nasıl ölçülecek. Quaresma ve Şenol Güneş izin verirse Lens’in oyunu etkileme gücü daha da netleşecek, onun yaptıklarının ne kadar değerli olduğu anlaşılacak…