‘’Başkan'ı izole edip yönetimi devralmalılar‘’
Birinci ihtimalde, Mayıs’ta seçilmeyeceğini bilen bir başkan için sıradışı da olsa işe yarayacağını düşündüğü bir yol izlemiş olur. Tabii yeni jenerasyonun bu tip çıkışlara nasıl tepki verdiğini iyi hesaplamak gerekir.
İkinci ihtimalde tam bir kopuş olduğu ortaya çıkar. Bu durumda yönetimin yapması gereken Başkan’ı izole edip yönetimi devralmaktır. Çünkü her ne kadar formda olmasa da Galatasaray’ın geçmişinden çok, geleceği Terim’dir
Mustafa Cengiz bu açıklamaları iki sebeple yapmış olabilir:
1- Terim’in de lehine olmak üzere bir şok etkisi yaratmak için kendisini feda etmiştir.
2- Artık dayanamamış, bir başkan gibi değil, bir taraftar gibi, Terim de dahil herkesin tavrını, bütün futbol departmanının tamamının oyun karakterini eleştirmiştir.
Birinci ihtimalde, Mayıs’ta seçilmeyeceğini bilen bir başkan için sıradışı da olsa işe yarayacağını düşündüğü bir yol izlemiş olur. Tabii burada, yeni jenerasyonun bu tip çıkışlara nasıl tepki verdiğini iyi hesaplamak gerekir. Bu 30 yıl önce Cengiz’in hedeflediği sonucu yaratabilirdi belki ama bugünün gençleri bundan olumlu etkilenir mi, emin değilim... Ters tepmesi de muhtemeldir.
Terim'in işini kolaylaştırmaz
İkinci ihtimalde tam bir kopuş olduğu ortaya çıkar. Bu durumda yönetimin yapması gereken Başkan’ı izole edip yönetimi devralmaktır. Çünkü her ne kadar formda olmasa da Galatasaray’ın geçmişinden çok, geleceği Terim’dir. Eldeki en güçlü figür açık ara o. Efsanevi bir yönetim bir araya gelse bile taraftarın geneline onsuz bir geleceği anlatmak bugünün şartlarında mümkün değil. Ve eğer bu ‘şoklama’ işe yarayacaksa önce onun yüksek motivasyonu gerekiyor. Ben Terim’in bu hamleden sonra takımını toparlama konusunda işinin kolaylaştığını düşünmüyorum. Çünkü Muslera dışında kesin ve net yüksek motivasyona, aidiyete sahip bir oyuncu varmış gibi görünmüyor. Ancak başkan bu son döneminde sessiz de kalamazdı. Son derece tartışmalı ve çok riskli bir yol izlemiş oldu. Her ne sebeple olursa olsun.
‘’Oyun ayağa kalkmadı‘’
Fenerbahçe 4-6-0'la oynadı, oyunu rakip alana yıktı. Ön alan presi arttı, hamle zamanlamaları belli bir standarda çıktı. Açılış golü de böyle 'ekip işi'yle geldi. Golü de Pelkas ve Altay'ın 'ekip işi'yle yediler. Kanarya sonuçta kazandı ama oyun ayağa kalkmadı.
Emre Belözoğlu, haftalardır bu köşede denenmesi gereken bir oyun olarak anlattığım dizilişi sahaya sürdü. 5 iç orta saha… Sosa arkada stoperlere katılan ‘çapa’… Caner ve Gökhan orta saha hattına çıkarak akını enini genişleten oyuncular. Perotti dışında kanat hücumculardan istediğini alamayınca bu mantıklı bir denemeydi. Net bir santrfor kullanmayınca bir nevi 4-6-0’la oynadıklarını söyleyebiliriz. Sonuç olarak Fenerbahçe oyunu rakip alana yıktı.
Köşeye sıkıştırdılar
Dönenleri 2 istisna haricinde alıp yeniden oyuna soktular. O istisnalar dışında geri koşmak zorunda kalmadılar ama onlarda da sıkıntı yaşadılar. Yani Gaziantep’i köşeye sıkıştırmayı 2 ters yumruk denemesi dışında başardılar. Ama seri yumruklar attıklarını da söylemeyiz. Gaziantep’ten daha fazlasını bulamadılar. İkinci yarıda ön alan presinin biraz daha dinamik olduğunu söyleyebiliriz. Dezavantaj olan top çevirme hızını da, baskı hamle zamanlamaları da belli bir standarda çıktı. Zaten gol de bunlardan birinde ön alanda presin en iyi dişlisi Mert Hakan’dan geldi. Ama Sosa ve Ozan’ın akına katkısını da unutmamak lazım. Bu ekip işi.
Antep net şanslar kaçırdı
Alanı boşaltma konusunda daha iyiydiler. Sonrasında Gaziantep’in topu alıp rahat rahat top çevirişi ve oyuna hakimiyeti ise sistemi hemen çökertti. Bu kadar orta saha oyuncusunun topu alıp geniş alanda soğutamaması anlaşılır değil. Ardından Serdar Aziz’in anlamsız karta açık faulü, Pelkas, Altay ikilisinin Maxim’in aklına getirdikleri baraj altı vuruş da çok ilginç oldu tabii. Hatalarda da genelde iş ekip işi oluyor. Bundan sonra oyunu düzeltebildiklerini söylemek zor. Kısa yolu denediler. İşi Caner’in ortalarıyla çözdü. Bu yolla fazlasını da bulabilirlerdi. Oyun ise ayağa kalkmadı. Antep çok net şanslar kaçırdı. Finalde gelen kontra golü de çok yapamadıkları bir işi yapabilmek açısından önemliydi.
‘’Kartal ritmiyle kazandı‘’
Erzurum ilk golü bulana kadar oynanan oyun klasik Beşiktaş... Kompakt, ön alanda etkili, rakibi çıkartmadan akın sürekliliği sağlayan bir ekip. Atiba’nın öndeki yalın ve dinamik oyunu tüm savunmayı hipnotize ediyor... Hareketli ön alan, iki kanat savunmasının çıkmasıyla atak genişletiyor. Stoperler de rakip yarı alana kadar geçip mesafeyi daraltıyor. Eni geniş, boyu dar, topu zeminin izin verdiği kadar hızlı çevirip, kaptırdığı anda baskıyla geri kazanıyor. Sonrası da klasik Beşiktaş... Rakip orta sahayı kalabalık geçince yerleşik savunmada inanılmaz atıl kaldı. Ön alanda baskı yaparken oyuna yön veren Oğuzhan, bu kez dezavantaja döndü. Üstüne bu kez rakip Erzurum duran toplarda aha etkili oldu. Karşılıklı korkunç kaleci halataları da belirleyici oldu (Marafona’ya demediğini bırakmayanların kulakları çınlasın).
Cenk’in üzücü sakatlığı...
Atiba, 2. yarıya savunma önünde başladı ama bu da pek fayda sağlamadı. Erzurum orta sahayı ikili tutmasına rağmen net bir üstünlük sağladı. Ve bu kez baskıyı onlar yaptı. Aatif, Ricardo ve Emrah’la net şanslar da buldular. Beşiktaş’ın aralıksız bu kadar süre oyunu alamamasını uzun süredir görmemiştik. Bu tip bir oyunda işi bireysel yetenekler çözebilirdi. Bunu da Ghezzal inanılmaz güzellikte bir
golle yaptı. Bu zeminde bu hakimiyet ve kararlı şut gerçekten her türlü övgünün üzerinde. Bu kadar kötü oynarken kazanabilmek ise rakipler açısından yılgınlık verici bir durum. Cenk’in üzücü sakatlığı ise gecenin iç karartan olayı oldu. Beşiktaş bu maçı oyunuyla değil, ritmiyle kazandı diyebiliriz. Şampiyonluk yolunun en önemli taşları bunlardır. Kötü oynarken damga vuran kişisel performanslar...
‘’Eksik, gönülsüz, kaderine razı‘’
Biglia’nın olmadığı Karagümrük orta sahasına bu kadar çok pas yaptırmak sorun oldu. Orada bir pres yaratmak, sonrasında da bir pas trafiği oluşturmak için gerekli şartlar oluşmadı. Tabii burada Gedson-Etebo ikilisinin yeterliliği üzerinde durmak lazım. Taylan ve Kılınç olmadığı zaman Galatasaray ligin vasat altı performanslarından birini sergiliyor. Belhanda’yı ‘bile’ arıyor. Hem de çok. Öyle ki, Akbaba- Etebo-Gedson orta sahasından daha yüksek performanslı en az 6-7 takım var. Ancak Babel- Oğulcan ve Muhammed’in de onlara yardım ettiğini söylemek zor. Dün topsuz oyunda çok hareketsiz kaldılar. Gedson birkaç kez öndekilere çağrı yaptı ama nafile.
Donk’un kırmızısı işi bozdu
Karagümrük mümkün olan her durumda pasla çıkmak istedi. Hoca’nın 18 yaşındaki Efe tercihi riskliydi. Ama işini özellikle ilk yarıda çok iyi yaptı. Akınları soldan sağa kurmak istediler. Lens’e dönüp terste Ndao’ya topu çevirmek istediler. Lens istekli ama sakardı. Çok top ezdi. Plan eksik kaldı. O çıktığı anda aynı planla giren Salibur’la golü buluşları ilginçti. Hemen arkasından Galatasaray’ın Biglia’nın olmadığı yere nihayet baskı yaparak Jimmy’ye top kaybettirip golü bulması da. Aslında ikinci yarının başından itibaren bunu yapmak istediler. Eksik kalan savunmadan çıkarken öndeki oyuncularda olması gereken hareketlilik oldu. Akbaba 10 numarada oyun kurucu işlerini çok yapamadığı için de iş zorlaştı. Golden sonra özellikle Fegouli oyuna girdikten sonra bu açığı biraz olsun kapadıklarını ve biraz daha akın alanını genişlettiklerini söylemek lazım. Fakat Donk’un kırmızı kartı işi bozdu. Oyun önce gel-gite sonra Karagümrük’ün baskısına döndü. Galatasaray eksik, gönülsüz ve kaderine razı bir oyun oynadı. Ali Palabayık da maçı VAR’a yönettirdi.
‘’Sabırla çalışmalı sakin kalmalı‘’
Her sene ve sezon içinde tüm kadroyu, sportif direktörü ve teknik direktörü değiştirmek, üç zar atıp ‘Dü-Şeş’ beklemek demek. Gelirse ne ala! Gelir mi? Belki! Zor... Kısa, orta ve uzun vadeli bir plan gerekir. Bu şekilde bireysel hedeflerle takım hedefi aynı doğrultuda ilerletilebilir. Bunlar Fenerbahçe’de çok eksik. Emre Belözoğlu, hayatında ilk kez bu işi yapıyor. Şimdi beklemek ve iyi plan yapmak lazım. Sabırla çalışmak, sakin kalmak, her söylenenden etkilenmemek lazım.
Asıl başarı, teknik direktör değiştirince her şeyin değişmesi değil, hangi teknik direktör gelirse gelsin aynı yüksek seviyede kalınabilmesidir. Bunun için sportif aklı yaratacak bir organizasyon kurmak gerekir. Her sene ve sezon içinde tüm kadroyu, sportif direktörü ve teknik direktörü değiştirmek, üç zar atıp ‘Dü-Şeş’ beklemek demek. Gelirse ne ala! Gelir mi? Belki! Zor... Gelmezse tüm kararları yeniden tekzip etmek de karar mekanizmasını yıpratır. Her maç dünyayı yeniden kurmaya çalışmak depresyon getirir. Olan bu!
Sportif direktör de değişti
Kısa, orta ve uzun vadeli bir plan gerekir. Ancak bu şekilde oyuncular, teknik ve idari kadro bireysel hedefleriyle takım hedefini aynı doğrultuda ilerletebilirler. Bunlar Türkiye’de eksik, Fenerbahçe’de çok eksik. Misal, yapılan son hamle sadece teknik direktör değiştirmek olmadı. Sportif direktör de değişti. Teknik direktörlük, sportif direktörlüğün bir üst pozisyonu değil. Bambaşka bir iş. Yani, bu, eğer teknik direktörlükle ilgili alınmış doğru bir kararsa, o zaman aynı zamanda sportif direktörlükle ilgili alınmış bir kararın da tekzibi. Önce değişmesi ya da sabırla oturması gereken bu...
Fevri bir yönetim
Gelelim bugüne: Bir karar alındı. Sezon ortasında alınması, şampiyonluğa olan inancı gösteriyor. Bu genel olarak olumlu. Peki şimdi ne yapmak lazım? Ülkenin gelmiş geçmiş en iyi teknik direktörlerinden biri olma hedefini açıklayan Emre Belözoğlu, hayatında ilk kez bu işi yapıyor. Üstelik sportif planı belli olmayan, kadrosu uyum yakalayamamış, fevri ve ani kararlar alan, enerjisini odaklayamayan bir yönetimle çalışacak. Sezon başında bir araya gelen Bulut, Koç, Belözoğlu ve diğerleri için söylediğim şeyi tekrar ediyorum: “Bu ekip enerjisini doğru yönetirse başarılı olur. Yönetemezse bu enerjiden Çernobil çıkar.”
Her sene 3 zar atmak...
Şimdi beklemek ve iyi plan yapmak lazım. Enerjiyi doğru yönetip, neşeli olmak, stresi doğru yönetmek lazım. Belözoğlu, teknik direktörlüğü şampiyonluk mücadelesi verirken öğrenecek. Ona bir konfor alanı açmak lazım. Her maç yeniden her şeyi yıkıp yeniden kurmaya çalışmamak lazım. Kadroya inanmak, kendilerine inançlarını sağlamak lazım. Sevgili editörüm Arda ara transfer öncesi ‘Fenerbahçe transferde nasıl bir yol izlemeli?’ başlıklı bir yazı istemişti. Ben de ‘Transfere gerek yok, eldekilerin performansını yükseltmek yeter’ cevabını vermiştim. Çünkü senelerdir, belki 2004’ten bu yana asıl yapılamayan bu. Her sene yeniden 3 zar atmak, kumardan da fazlası. Sabırla çalışmak, sakin kalmak, her söylenenden etkilenmemek lazım.
‘’İlerleme var sonuç yok‘’
Emre Belözoğlu’nun maçın başındaki planı anlaşılır olmasına rağmen şaşırtıcı bir şekilde devre arasında orta sahadan adam eksiltip, hücumda 4-2-4’e döndü. Samatta’nın yalnızlığına bir türlü çare bulamadı. Genel olarak oyunda ilerleme var ama yeterli olmaktan çok uzak.
Fenerbahçe sezon başından bu yana en anlaşılır planlarından biriyle sahadaydı. Sağda İrfan-Osayi- Gökhan, solda Ozan-Valencia-Caner üçgenlerini Samatta’yla tamamlamak istiyordu. Bu işin hücum tarafı. Belözoğlu dönerken de ortadaki 2 yönlü 3 orta sahanın stoperlerle yakın oyununa güveniyordu. Aslında plan belli oranda işledi. Şekil ve şablon açısından son derece belirgin bir oyundu bu. Ama hamle ve pas hızı konusunda eksik kaldılar.
İrfan ve Ozan yorgundu
İrfan Buz da merkezde gerekirse eksik olmayı kabul eden bir 4-4-2’yle sahaya sürdü takımını. Adem ve Tetteh’le sayısal ve fizik üstünlük yaratmak istedi. Golü buradan bulmadılar belki ama çok sorun yaşattılar. İrfan ve Ozan’ın fiziksel olarak yorgun görüntüleri de stoperlerin Gustavo dışında destek bulamamasına yol açtı. Golün ardından Adem biraz daha kenara gidip orta sahayı kalabalıklaştırdılar. Emre Belözoğlu ise şaşırtıcı şekilde devre arasında orta sahadan eksiltip hücumda 4-2-4’e döndü. Bunun çok faydası olduğunu söylemek zor. Büyük hayal kırıklığı Samatta’nın ceza sahasında yalnızlaşmasına çare bulamadı.
Thiam girdikten sonra...
Çok düşük orta yüzdesi dışında birkaç uzaktan şut denemesi yakalayabildiler. Samatta’nın ceza sahasına bir ağırlık koymayışının yanında ‘Larin’vari bir destek bulmayışı çok belirleyici oldu diye düşünüyordum ama Thiam oyuna girdikten sonra ceza sahası içi daha hareketli oldu. Fenerbahçe’nin maç içinde asla yeterli hücum yoğunluğu ve devamlılığını sağladığını söyleyemeyiz ama Ertaç’ın da bir kaç pozisyonda mükemmel refleksle skoru tuttuğunu söylemek lazım. Oyunda ilerleme var ama yeterli olmaktan çok uzak. Bireysel ve takım olarak...
‘’A Planı'na dönüş‘’
Cenk ve Aboubakar, aynı oyuncular değil ama diğer herkes rolünde olunca iş daha kolay oluyor. Beşiktaş’ın çok güçlü bir A planı var. Bu plan, herhangi bir sebeple arızaya uğradığında ikinci bir plan ortaya koyamıyor belki. Ama hemen hiç vazgeçmeden, hiç moral bozmadan A planına geri dönebiliyor.
Cenk ve Ghezzal’ın takıma katılışı, alışıldık oyuna hemen dönüşü sağladı. Bu standardı hemen yakalayabilmek, takılıp düştükten sonra zor bir rakibe hiç bir moral bozukluğu olmadan ilk saniyeden itibaren üstünü sağlamak önemli. Cenk ve Aboubakar aynı oyuncular değil ama diğer herkes rolünde olunca iş daha kolay oluyor. Beşiktaş’ı rakiplerinden ayıran da bu sanırım. Çok güçlü bir A planı var. Bu plan herhangi bir sebeple arızaya uğradığında ikinci bir plan ortaya koyamıyor belki. Ama hemen hiç vazgeçmeden, hiç moral bozmadan A planına geri dönebiliyor. 23. dakikaya gelindiğinde 1 gol ve direkten dönen 3 şutları vardı. O kadar geri dönebiliyor yani.
Oğuzhan ve Atiba...
Cenk’i tamamlayan Larin, rolüne döndü. Ghezzal pasörlüğüne... Ancak sistemin işlemesinde kuşkusuz Oğuzhan ve Atiba’nın son dönem ortalamasının üstüne çıkması hayati rol oynadı. Bu olunca Souza ve Atiba, rakibin oyun kaynağı Salih’le daha rahat mücadele edebildi. 25’den sonra doğal olarak biraz geri çekilince özellikle oyun kurarken Alanya baskısı sonuç vermeye başladı. Salih’in çok çabuk yön değiştiren paslar atışı, Atan’ın takımını pozisyonlara soktu. Alanya forvetleri vuruşlarda çok ama çok kötü, Ersin ise çok kötü ama güvenliydi. Hatta Souza ve Vida’dan tepki görecek kadar.
Yalçın, sorunları çözdü
Bir savunma takımı değilseniz, Beşiktaş’a karşı girdiğiniz pozisyonu da atamazsanız bunun cezası ağır oluyor bu sene. Öyle de oldu. Kuşkusuz Caulker’ın defansta yarattığı güvenden yoksun ve Efecan’sız olmak Çağdaş Atan için zaten büyük sorundu. Sergen Yalçın ise muhtemel sorunları daha başlamadan çözdü. 3 gün önceki zor oyun ve skordan, ilk maçta kaybettiğin bir rakibe karşı ilk saniyeden böyle başlayabilmek çok önemli iş. Hele şampiyonluk baskısı altında.
‘’Kayıp limiti tek yenilgi‘’
En güçlü oyun Beşiktaş’ta. Fatih Terim’in ise tecrübesi işi değiştirebilir. Ancak sıkışık fikstürde en geniş kadro Fenerbahçe’de. Sarı-Lacivertliler için şampiyonluk formülünün limiti: Tek yenilgi ya da 2 beraberlik.
Emre Belözoğlu’nun toptan bir değişim için yeterli zamanı yoktu. Bundan sonra da sıkı maç trafiğinde oyunu kökten değiştirecek zamanı ve çalışma şansı olmayacak. Denizli maçını tempoyla, hızla alan kat ederek çözmek istedi. Fakat Ozan ve Pelkas’ın oyunu sete çevirmek için yeterli olduklarını söyleyemeyiz. İrfan oyuna girdikten sonra takımın topla ilişkisi değişti. Rakibi sadece hızlı alan kat ederek geçme girişimlerinin de ötesinde geçtiler. Maç yazısında da yazdım, en büyük handikap bu.
Her maça ayrı strateji
Sonra, net güvenli ve etkili bir santrfor performansı olmayışı... Hoca belli ki Samatta’ya ‘Rahat ol seni sahada tutacağım’ demiş. Bu tip bir güven mesajı santrforlar için önemli. Samatta’nın tekte vurma özelliğinden yararlanmak lazım. Fenerbahçe’nin Malatya ve Antep maçlarında set oyununa, Başakşehir maçında ise güçlü bir ön alan baskısına ihtiyacı olacak. Burada hocanın ‘Her maçın stratejisi farklı olacak’ yaklaşımına bakmak lazım. Şu anda eldeki en formda ve dolayısıyla değeriyle fark yaratacak oyuncuları, merkez orta sahalar.
5’i beraber olabilir
İrfan ve Ozan’ın iki kanatta iç gibi oynadıkları, Pelkas, Sosa ve Gustavo üçgeninin merkezini oluşturduğu bir oyunun kullanışlı olabileceğini düşünüyorum. Samatta veya Valencia’yı santrforda kullandığı bir oyun. Net bir kanat hücumu ve santrfor performansı şu ana kadar alınamadı ve eldeki en net kanat hücumcusu Caner. Ona Gökhan’ı da ekleyecek ama savunma risklerini minumuma indirecek bu yapıyı, set oyunu istediğinde denemekte bir sakınca yok.
Bulut, Ocak’ta başarmıştı
Emre Belözoğlu’nun bir 11 belirlemesi ama 5 değişiklikte diğer oyuncuları alarmda tutması avantaj yaratır. Herkes dar fikstürde sıkıntı yaşarken bunu avantaja çevirebilecek bir kadro genişliği var. Şu açık ki en güçlü oyun Beşiktaş’ta. Terim’in tecrübesi de işi değiştirebilir. Asıl önemli olansa bu sıkışık fikstürü, hastalıksız ve sakatlıksız en az riskle tamamlamak. Erol Bulut belki istenen oyunu oynatamadı ama Ocak’taki sıkışık fikstürden mükemmele yakın çıktı. Bunun ötesine geçerse neden olmasın. Şampiyonluk formülü: Tek yenilgi ya da 2 beraberlik kayıp limiti.