‘’Müthiş gece‘’
Arena’da dün gece müthiş bir derbi gecesi yaşandı. Futbol adına her şeye tanık olduk. Bu zevkli gecenin galibi Galatasaray olurken,zirvedeki ezeli rakibi Fenerbahçe ile de arasındaki puan farkını 8’e indirdi. Maç öncesi kadrolar elimize geldiğinde Mancini’nin Elazığ maçında uygulamaya başladığı 3-5-2’den 4-4-2’ye döndüğünü gördük. İtalyan hocanın oyuncu seçimi neredeyse her maça farklı bir defansif yapıyı kullandığını gösteriyordu bize. Ya da rakibe göre oyuncu tercihi yaptığını. Dün de tekrar dörtlü defansa dönerken belli ki Trabzonspor’un Olcan ve Yusuf’la oluşturduğu kanat etkinliğini kontrol altına almak istemişti. Defans önünde Yekta ön libero gibi görev yaptı ve karşılaşma boyunca iyi işler yaptı. “Gol yemeyeyim nasıl olsa atarım” anlayışındaki Mancini ilk çeyrekte kalesinde iki tehlike atlatırken, Trabzonspor kalesinde etkili olamadı.Ta ki 40. Dakikada Sneijder’in müthiş füzesini Onur kurtarana kadar..Bu şut sarı-kırmızılıları coştururken, devre bitine kadar rakip kaleyi abluka altına aldılar.O dakikaya kadar Gökhan’ın röveşata sevdasından yararlanan Colman ile Mustafa Yumlu Trabzon adına gole çok yaklaşmışlardı. Devrenin kritik pozisyonu ; Onur’u da geçen Selçuk’un mükemmel vuruşunu Bosingwa çizgiden çıkarmasıydı.
Galatasaray ikinci yarıya da baskılı ve tempolu başladı. Hep gol aradı. Bu yarıda kırılma anı ise Muslera’nın insan üstü kurtarışıydı. Galatasaray’ın golü, sahasına sıkışan Trabzonspor’u kendine getirdi. Bu da müthiş zevkli bir maç izlememize neden oldu. Karşılıklı ataklar, kaçan goller,direkten dönen toplar, mükemmel şutlar,harika kurtarışlar futbol adına var olan tüm özlenen güzellikler art arda geldi. Galatasaray’da herkes görevini yaptı. Muslera,Burak,Selçuk,Yekta,Drogba ve Sneijder futbolları ile öne çıktı. Trabzon’da ise maçın kahramanı Onur oldu. Galatasaray’ın birçok gollük atağını engellerken Sneijder ‘in şutlarına geçit vermedi. Bir ara oyun sadece Onur ile Galatasaraylı oyuncular arasında geçti. Maçın çok daha farklı bitmesini engelledi. Colman hem futbola; hem de takımına bir kez daha ihanet etti.Hakem Fırat Aydınus maçın önüne çıkmadı. Tartışılacak kararları azdı. Bu maçta ilk kez çizgi hakemlerinin de yararını gördük. Trabzonspor’un attığı Olcan’ın golünde Volkan Bayarslan’ın gözlemi muhtemel bir krizi önledi.
Sonuç olarak Galatasaray oyunuyla,arzusuyla,ve fark yaratan ayaklarıyla hak ettiği bir maçtan başı dik ayrıldı.Ligin ikinci yarısında zirvede Fenerbahçe’yi rahat bırakmayacağını belgeledi.
‘’Ligde sonbahar!‘’
Avrupa’da ses getiren ve şampiyonlar liginde devam diyen kadro iki değişiklik dışında aynen çıktı taraftarların karşısına. Yabancı kısıtlamasına takılan Riera yerini Hakan Balta’ya bıraktı. Umut Bulut ise adaletin formasını giydi.
Hoca maçtan önce “Gençlerbirliği iyi bir takım, galip gelmeliyiz. Bunun için buradayız. Maçımızın Pazar gününe alınması bizim için iyi oldu, biraz daha fazla dinlenme fırsatı bulduk.” dedi. Ancak sarı-kırmızılılar sahada da dinlenmeye devam eder görüntüdeydiler. Juventus maçının kahramanı Sneijder 5. dakikada takımı adına çok önemli bir fırsatı değerlendiremedi. Zaten bu pozisyondan sonra sahadan kaybolup gitti,90 dakika boyunca varlığı ile yokluğu belli olmadı. Akabinde Galatasaray kalesinde golü gördü.3-5-2’nin sihri daha 6. dakikada bozulmuştu. Chedjou ve Eboue’nin seyirci kaldığı pozisyonda Stancu’nun vuruşuna Muslera’da yetişemedi. Mancini etkisiz oyuna 37. dakikada müdahale etmek zorunda kaldı. Burak’ı forvete dahil etti, Semih’i solbeke çekip dörtlü defansa döndü. İtalyan hoca savunmanın önüne Melo’yu tek koyup takımı 4-1-3-2 gibi yerleştirdi.
Bu düzen Galatasaray’ı hareketlendirdi. İkinci yarıda istekli, daha fazla mücadele eden ve galibiyeti kovalayan taraftı Cim-Bom. Drogba’nın müthiş kafa golü herkesi umutlandırdı. Burak’ın “gücü eksik şutu”nu çizgiden Ferhat’ın çıkardı. Son dakikalarda gelen baskı ise skoru değiştirmeye yetmedi.Galatasaray’da Melo-Gökhan Zan ve Drogba fark yaratan oyunculardı. Melo orta sahada ayakta kaldı,oyunun çift yönlü doğru ve olumlu oynadı. Gökhan Zan performansı, disiplini ve aidiyeti ile tam bir profesyonellik örneği verdi. Sakatlığından sonra yakaladığı çıkışı sürdürdü,defansın sigortasıydı. Chedjou’nun açıklarını da kapamaya çalıştı. Drogba yaşı ile orantısız saha duruşunu, aklını ve son vuruş ustalığını yine gösterdi. Hakem Yunus Yıldırım, Başkent ekibinin sertliğine göz yumdu. Verdiği ,vermediği fauller ve sürekli itirazlar karşısında oyunun kontrolünü zaman zaman yitirdi.
Sonuç olarak zorlu bir haftanın sonunda Avrupa’da baharı gören Galatasaray’ın zirve ile arasındaki puan farkı 11’e çıktı. Bu tip maçlar uzun lig maratonunda ilerde aranacak kayıplar yarattığı sürece ne yazık ki ligde sonbaharda kalmak kaçınılmaz! Çünkü ara açıldıkça yukarıyı yakalamak, sadece kazanmaktan geçecek tek taraflı bir oyun olmayacak Galatasaray için.
‘’Galatasaray ruhu‘’
İtalyan devi Juventus’u saf dışı bırakıp Şampiyonlar Ligi’nde ikinci tura yükseldi. Aslan’ın Avrupalı genleri yine iş başındaydı. Dünden kalan 15 dakika ve bir 45 dakikada yürünmesi bile zor zeminde ayakta kaldı. İstedi, denedi ve başardı. Camiaya ve Türk futboluna bir zafer daha hediye etti. Başarılarla dolu tarih sayfasına bir yenisini daha ekledi.
Yaklaşık 2 gün süren bu zafer serüvende neler yaşandı tek tek bakalım:
DÜN: Galatasaray kar nedeniyle maç durana kadar oyunun kontrolünü elinde tutmuştu. 31 dakika sarı-kırmızılı ekip kalesinde pozisyon vermemiş, rakip kalede Selçuk’un frikiği dışında da pozisyon bulamamıştı. Mancini savunma güvencesine öncelik vermiş, kalabalık orta saha kurgusuyla da Juventus’un etkili ayaklarını durdurmayı planlamıştı. Sarı-kırmızılı oyuncular sahaya çıkarken Real Madrid maçının sonucunu bilmiyorlardı. 90 dakika sonrasında Avrupa’ya veda etme olasılığı da mevcuttu.
BUGÜN: Tehirden bugüne Galatasaray adına önemli bir fark vardı. Mental rahatlık. Juventus’la oynayacakları maçta sonuç ne olursa olsun takım Avrupa’da yoluna devam edecekti. Bu oyuncular üzerindeki baskıyı azaltıp, kendi futbollarını istedikleri gibi sergileme olanağı sağlayacaktı. Arena’nın bir gece önce tıklım tıklım dolu tribünlerinden sonra dünkü karda soğukta takımını bırakmayarak tribünlere koşan taraftarlar da tebriki hak etti. 37 bin Aslan yürek 50 bin taraftarı aratmadan takımın arkasında durdu, rakibi sindirdi, coştu coşturdu.
ZAFER OYUNU: Mancini yarım kalan şarkıyı tamamlamak için aynı 11’le sahaya çıktı.Keza Conte de.Gökhan-Semih stoperde sağda Chedjou solda Riera,ortada Eboue, Selçuk , Melo ve Sneijder. İleride Burak- Drogba ikilisi yer aldı.Yarım kalan 32 dakikada olduğu gibi oyunu domine eden taraf Galatasaray’dı. Conte,kendi takımına beraberliğin de yeteceğini hesaplayarak oyunu daha çok sahasında kabullendi.Bu da sarı-kırmızılı ekibe pozisyon üstünlüğü verdi. Geliyorum diyen gol en kritik dakikada Juventus ağlarıyla buluştu. Oyunun iyilerinden Drogba’nın mükemmel kafa asistini Sneijder, ”işte gerçek çilek bu” koşusu; akıllı ve öldürücü vuruşuyla filelere gönderirken Galatasaray’ın Avrupalı ruhu Arena’dan taşıp tüm ülkeye yayılıyordu. Sarı-kırmızılı oyuncular 90 dakika boyunca maçı ve turu istediler. Ayaklarını taşın altına sokup zoru başardılar. Defans bloğunde Gökhan Zan hatasız oynadı.Riera-Chedjou doğru hamleler yaptı.Melo-Selçuk orta sahada etkiliydi.Burak Yılmaz çok çalıştı,belki final vuruşlarda zayıf kaldı ama orta sahaya kadar dönüp top kovaladı.
SONUÇ: Kuralara çekildiğinde bu gruptan herkes Real Madrid ve Juventus çıkar dedi.Galatasaray çalkantılar yaşıyor,futbol olarak iyi sinyaller vermiyordu. Ama unutulan bir şey vardı. GALATASARAY RUHU. Gerektiğinde çıkıp gelip kükrüyor, her türlü hesap kitabı alt üst ediyordu.
‘’Yarım kalan marka!‘’
Karşılaşma zeminin karla kaplanması nedeniyle 33. dakikada yarıda kaldı. Şampiyonlar Ligi seviyesinde oynanan bir maçta, bir karşılaşmanın bu ölçüde kar yağması sonucu yarım kalmasının nedenini hangi marka değeriyle açıklayabiliriz? Ya da soruyu şu şekilde sorabiliriz “Hangi Avrupa ülkesinde bir maç bu şartlar altında yarım kalır?”
Önce bu durumu değerlendirmek için Arena’nın zemin ısıtmasını sorgulamak gerekir. Stat yapılırken kurulan zemin ısıtma sistemi geçtiğimiz yıl oynanan Cluj maçına kadar devredeydi. Şampiyonlar Ligi’ndeki Cluj maçı sonrası Başkan Aysal ve yönetimi zemini yeniden oluştururken ısıtma sistemiyle ilgili nasıl bir tasarrufta bulundu bu konuda öncelikle bir açıklama yapılması şart. Aysal yönetiminden önce stat inşa edilirken, çimlerin yaklaşık 16 santim altında kazanlardan sıcak su verilmesiyle çalışan borularla; adeta kılcal damarlar gibi döşenmiş bir ısıtma sistemi kurulmuştu. Nitekim 1 Şubat 2011-12 sezonunda yoğun kar yağışı altında oynanan Galatasaray-Antalya maçı son dakikasına kadar bu sistem sayesinde devam etmiş ve yarım kalmadan sona ermişti. Ancak aldığımız duyumlara göre dün gece Arena zemini önceden ısıtıp hazırlanmamış. Yağan karı gören stat yönetimi; sistemi geç devreye sokmuş. Tabii bu da, Arena zeminini, o saatte yağan kar yağışına karşı korumaya yetmemiş. Tabi ki stadın üzerinin kapanmaması da ayrı bir konu. Sözleşme gereği Galatasaray'ın Mayıs 2013'e kadar Arena'nın üstünü kapaması gerekiyordu. Aysal yönetimi bu yönde de harekete geçmedi bildiğimiz kadarıyla. Sonuçta böyle bir seviyede, böyle önemli bir maçın yarıda kalmasını nasıl açıklamalıyız? Aysal yönetimi; bakım-onarım ve takip konusunda neler yaptı? Kurumsallık adı altında kadrolaşırken, Arena’da bu geceyi yaşatmama adına hangi deneyimli isimlere stat yönetiminde yer verdi? Ya da oluşturulan kadrolar neyi eksik yaptı?
Maça gelince.. Yoğun kar yağışı “dur” diyene kadar Galatasaray rakibi karşısında oyunu kontrolü altında götürdü.Mancini sahaya,Elazığ maçında sinyallerini verdiği doğrultuda 3-5-2 düzeniyle çıkardı takımını.Cim-Bom savunma üçlüsünde Chedjou-Gökhan-Semih şeklinde dizilirken, beşli ortanın iki kanadında Eboue ve Riera ile; savunmanın önünde de Selçuk-Melo-Sneijder ‘le yer aldı.Bu yerleşimde Galatasaray oyunu kontrolü altında tuttu.En azından rakibine pozisyon vermedi. Ancak orta saha kalabalığında sarı-kırmızılı takım savunma yaparken, rakip kale önünde pozisyon yaratmakta etkili olamadı. Buna da sahada varlığı ile yokluğu arasında kar taneleri(!) yer alan Sneijder’in etkisiz oyunu neden oldu diyebiliriz. Selçuk’un 19. dakikada Buffon’u yokladığı şutu dışında rakip önünde Galatasaray’ın akıllarda kalan pozisyonu da yoktu.
Bu arada İstanbul’da bu gelişmeler yaşanırken Real Madrid’in Kopenhag önündeki galibiyeti Galatasaray’a daha maçı oynamadan şu mesajı verdi: Avrupa’da yola devam!
‘’Juve'ye yeter mi?‘’
İtalyan hoca maça 3-5-2 düzeniyle çıktı. Florya’daki antrenmanlarda takımını sık sık bu şekilde deneyen Mancini savunma kanatlarında Ebou ve Riera’yı kullanırken stoperlerde Chedjou ve alt adelesinde sıkıntısı olan Semih’in yerinde ise görev adamı Gökhan Zan’a yer verdi. Mancini iki stoperin önünde ön liberoda Ceyhun’u, bu ikilinin önünde ise Selçuk İnan’ı sahaya sürdü. Açıklarda da Yekta ve Melo yer aldı. Bu diziliş kalesinde sıkıntı yaşayan sarı-kırmızılı savunmaya, bir anlamda garantiyi getirdi. “Üç öğün defans çalışmalıyız” diyen Mancini defansını bu hamle ile sağlama aldı ve uzun süre sonra sarı-kırmızılı kale gole kapandı.
Üçüncü bölgede çift forvet Drogba ile Burak forma giydi. İtalyan hoca bir anlamda Juventus maçının da provasını yaptı, Salı akşamı kiritik şampiyonlar ligi maçı için takımını denedi. Gerçi karşısında Elazığspor vardı. Ligdeki durumu ve kadro kalitesi ile Galatasaray için zorluk yaratacak bir rakip değildi. Maç boyunca sarı-kırmızılı kalede, ne ciddi bir tehlikesi , ne de kaleyi bulan bir şutu vardı. Nitekim 90 dakika Galatasaray sıkıntı yaşamadı.
Sonuç olarak Galatasaray, 3 puana kolay ulaştı. Ligde hem Cuma kabusunu yendi, hem de Avrupa’da “Tamam mı devam mı” maçı niteliğindeki kritik Juventus karşılaşması öncesi moral buldu. Sarı-Kırmızılı ayaklar belki bu maçı, skor rahatlığıyla rölantiye aldılar. Ama eminiz ki ki şampiyonlar ligi seviyesinde, Salı akşamı oynayacakları kader 90 dakikasında bu oyunun yeterli olmayacağının bilincindedirler.
‘’3 öğün korku!‘’
Takımın ruhu çekilmiş, herkes özgüvenini yitirmiş. Rakibin sıkleti senden farklı olacak. Öyle veya böyle 2-0 öne geçeceksin. Ardından maçı uzatmalara taşıyıp penaltılara bırakacaksın. Penaltılarda ile eline gelen fırsatları tepeceksin ve sonuçta seni Ufuk ipten alacak. Halbuki tam bir prova maçı idi Galatasaray için. Mancini elinde ne var ne yok test etme fırsatını yakalamıştı. Hem yedeklerin performansını görecek, hem de yorgun aslara zorlu maç trafiği öncesinde dinlenme şansı tanıyacaktı. Artık 4-4-2’ye döndü diye düşündüğümüz İtalyan hoca, Gaziantep Belediye önünde sahaya 4-2-3-1 düzeninde çıktı . Defansta sürekli yer değiştirmekten başı dönen Dany’yi bu kez sağ bekte kullandı. İleride tek forvet Amrabat’ı bıraktı. İkinci ligde 13. sırada yer alan -6 averajlı rakibi için ilginç bir tercihti bu doğrusu. Nitekim takım da maça tedirgin başladı. Antep’in savunma arkasına bıraktığı toplar tehlike yarattı. 20. dakikada Bruma’nın ayağından çıkan ve direkten dönen top sonrası gelen gol, sıkıntıyı giderdi. Engin Baytar, Rize’ye attığı golü kopyalarken alkış aldı. Sonradan ıslıklarla sahayı terk etti. Amrabat’ın attığı ikinci gol Galatasaraylı oyuncuları rahatlattı, rakibin de gardını tamamen düşürdü. Ancak ikinci yarıda Galatasaray attığından fazlasını kaçırdı. Bruma, 40-45 metre sürdüğü topla; herkes gittikten (!) sonra kalan az sayıda Galatasaraylılar’dan belki alkış aldı ama bu pozisyon oyuncunun final vuruş ve final pas eksikliğini belgeledi. Yenilen gollerde tipik savunma zaafı ortaya çıktı. Ne kademe, ne doğru zamanlama, ne de doğru adama hamle. Goller Mancini’nin ‘3 öğün defans çalışmamız gerek’ sözünü anımsattı. Sonra korku dolu penaltı resitaline kadar uzayan bir kördüğüşü izledik. Bu atışlar sonunda tüm takım ve de yönetim; alınan nefes ve kazanılan zaman için Ufuk Ceylan’a ne kadar teşekkür etse azdır.
‘’Egoya 3 puan Galatasaray'a 1 puan‘’
Ortam bu haldeyken, ligin güçlü ekibi Kasımpaşa karşısında rakip sahada oynanacak bu kritik 90 dakika tam bir kırılma maçıydı Galatasaray için. Ya zirvedeki oluşumun içinde yer alacak, ya da dışında kalacaktı.
Mancini de maçın değerinin farkındaydı. İtalyan hoca Arena’da rakiplerini baskı altına aldığına inandığı 4-4-2 düzeninde sürdü takımını sahaya. Sağbekte Sabri, önünde Eboue; solbekte Riera,önünde Bruma. Merkezde Selçuk-Melo klasiği ve önde Drogba-Burak ikilisi. Bence de bu kurgu Galatasaray’ın Fatih Terim’le birlikte başladığı,başarılı olduğu ve Sneijder’in transferi sonrası bozulan bir kurgu. (Mancini’de zaten kısa sürede bu yapının Sneijder’le; daha da doğrusu turist gibi takılan bir yıldızla; olmayacağını anladı. )
Ancak Hüseyin Göçek’in düdüğüyle Galatasaray’ın yerinde saydığı görüldü ne yazık ki. Sahada Galatasaray’ın adı vardı ama ne yazık ki cismi yoktu. Daha 4. dakikada Eray’ın hatasına fırçayı atan Sabri’nin el hareketleri, Semih’i fırçalayan Melo’nun görüntüsü, Sabri ile Melo’nun saha içindeki tartışmaları takımın ruh halini ele veriyordu. Ayakta duramayan oyuncular, defanstan top çıkarırken yapılan hatalar, orta sahada top kayıpları Kasımpaşa’nın ekmeğine yağ sürdü. 12. Dakikada Scarione, Semih ve Chedjou’nun arkasına akıllıca bıraktığı topla Malki’ye takımını öne geçiren golü attırınca Galatasaray biraz olsun hareketlendi. Ancak akıllar ayaklara hükmetmediği için maçı çevirecek futbol, sarı-kırmızılılar adına sahada yoktu. Kasımpaşalı oyuncular rakiplerine oranla sahada daha diri ve daha istekliydi. Galatasaray’da sol taraf çok etkisiz kaldı. Maç ve güven eksikliği olan Riera ile Bruma sahada yoktu. Nitekim her iki oyuncu da yerlerini Emre ve Umut’a bıraktı. Bu değişiklikle Sabri solbeke geçti. Emre sol önde, Umut sağ önde yer alınca Galatasaray daha ayakları üzerinde durdu. Nitekim bu düzen Cim-Bom’a az da olsa ateş verdi. Burak’la eşitlik golünü bulduktan sonra Drogba ve yine Burak’la çok önemli gol fırsatları harcandı. İkinci yarıda Eray ve İsakson’un iki önemli kurtarışı maçın kırılma anları oldu. Zemin de her iki taraf için dezavantaj oluşturan faktördü.
Galatasaray belki kazanacağı belki de kaybedebileceği bir maçtan tek puanla çıktı. Uzun lig maratonunda bu puan belki bir kazanç. Ama maçın futbol gerçeğinde sahada oynanan oyun ne yazık ki bu takıma yakışacak seviyede değil. Son 2 sezonun şampiyonu ve kupa koleksiyoncusu takımdaki bu düşüş nasıl açıklanır? Oyuncularda ki form düşüklüğü ile mi? Planlamada ki yanlışlarla mı? İçerdeki kaosla mı? Kendi ayağına kurşun sıkan yönetim anlayışıyla mı?
Bu soruların yanıtını maç bitiminde Galatasaray taraftarı verdi. Onlar hakemin düdüğüyle “İmparator Fatih Terim” diye bağırmaya başladılar. Ama Başkan Aysal, bu ölü toprağını; 2 sene önce kaldırdığı gibi; yine kaldırabilecek tek şansını Galatasaray’dan göndermiş ve egosuna 3 puan kazandırırken armayı sıkıntıya sokmuştu.
‘’Güven erozyonu‘’
Mancini, Sivas önünde sürpriz bir onbir ve değişik bir dizilişle sürdü takımını. Sağ bekte Dany, sol bekte Riera önlerinde ise Eboue ile Aydın yer aldı. Sakat olan Semih’in yerinde 5 haftadır oynamayan ve idman eksiği bulunan Gökhan vardı. İlerde ise Umut-Burak forvette yer alırken Drogba ilk kez yedek kalıyordu. Parçalı Fil’in kulübede kalması, Mancini’nin “Herkes eşittir” mesajıydı takıma. Florya’da gerçekleşen ‘Kurumsal ayar’dan gerekli mesajı belli ki o da almıştı. Ancak maç ve iletişim(!) eksiği yaşayan Riera tercihi Sivas için maç içinde avantaja dönüştü. Kanatlar üretken olamadı. Orta merkezde Selçuk ve Melo takımın iskeletini ayakta tutmaya yetti. Dany tüm iyiniyetine karşın “Sağ bek benim yerim değil” görüntüsündeydi. Dany’nin imdadına Halis Özkahya yetişti. Özkahya; maçın başında Eboue’ye gelen dirsekte gösterdiği hoşgörüyü ne Dany’e ne de Ümit’e gösterdi. Dany’e gösterdiği kart sonrasında da maç boyunca kartlardaki takdir haklarını yitirdi.
Galatasaray sıkıntıyla geçtiği bir sürecin ardından, zorlu bir takvime gireceği döneme 3 puanla başlayarak moral kazandı. Deneyimli oyuncularının sihirli dokunuşları ile sonuca gitti. Ancak kötü gidişe karşı umut verecek bir futbolu sahaya yansıtmaktan uzak kaldı. Bu maçı ve oyunu değerlendirirken aslında ne Mancini’nin tercihlerini, ne de sahada mücadele veren oyuncuları eleştirmemek gerek. Akıllarda mutlaka; yönetim onayı ile Florya’ya yapılan ziyaret vardı. Nitekim atılan gollerden sonra sadece birbirleriyle (Kulübedekiler dahil) kucaklaşarak sevinen futbolcular; karşılıklı güvenin erozyona uğradığına dair sinyal verdiler.