Arama

Popüler aramalar

‘’Karar ve Mancini!‘’

Son Fenerbahçe yenilgisi sonrası zirveden 9 puan uzaklaşan, şampiyonlar liginde beklenmedik Kopenhag yenilgisinden sonra gruptan çıkma şansını zora sokan sarı-kırmızılı ekip oynadığı futbolla da umut vermiyor. Bu tablonun üzerine İtalyan hocanın Tutto Sport’a verdiği demeç; sosyal, yazılı ve görsel medyada eleştiri oklarını üzerine dönmesine neden oldu.

“Ben burayı çok seviyorum, çünkü İtalya’ya benziyor” şeklinde konuşan Mancini bu deneyimine(!) ters düşen bir açıklamada bulundu. Her ne kadar verdiği oranla ilgili sözleri gece yarısı; önce yönetici twitter hesabından; ardından da yeni oluşturulan İletişim Koordinatörlüğü tarafından yalanlansa da Mancini’nin açıklaması ilginç. “ Son iki maçta da kaybetmemeleri onlar için yeterli olacak. Turu geçme açısından Juventus’un şansı yüzde 80 “ tespiti gerçekçi görünse de cümlenin gruptan çıkmamayı kabullenmiş görüntüsünü renklere gönül verenlerin içine sinmiyor doğrusu. Hem sinmiyor, hem de akıllara geçen sezon şampiyonlar liginde ilk 3 maçtan sonra verilen o büyük mücadele geliyor. Fatih Terim’in söylemleri, motivasyonu ve Manchester United’la oynanan grubun final niteliğinde ki maç, ardından gelen Schalke maçları. Son olarak da İstanbul’da ki o unutulmaz Real Madrid zaferi. O gün kükreyen ruhun yerinde bugün ne yazık ki yeller esiyor. O gün kıl payı kaçırılan yarı final, bugün kalan 2 maça karşın pes etmeye yakın yaklaşım. Üstelik Mancini deplasmanda oynanacak Real maçından ise hiç söz etmiyor ve Madrid’deki maçı adeta pas geçiyor. Bu yaklaşım sonrası taraftarlar doğal olarak “Hocamız böyle konuştukça oyuncularımız bu zorlu maçlara nasıl konsantre olacaklar” şeklinde serzenişte bulunuyorlar.

Tutto Sport’da yayınlanan röportajda yer alan şu cümle de oldukça ilginç “Bundan sonrası için taraftarlarımızın da desteğine çok ihtiyaç duyacağız” Tabi ki Galatasaray taraftarı bu önemli sınavlarda takımını yalnız bırakmayacak ve tribünlerde oyuncuları destekleyecek. Ama siz hedefi küçülttükçe taraftar size nasıl destek verecek? Bu açıklamaların daha mürekkebi kurumadan bu kez de Mancini’nin UEFA resmi sitesine yaptığı konuşma metni düştü ajanslara. Terim’i bir efsane olarak nitelendiren İtalyan hoca bu kez “Tur atlayacağımız konusundaki güvenim devam ediyor. Real ve Juventus maçlarından iyi sonuç alabiliriz” şeklinde konuşuyor.

Belli ki Mancini’nin kafası karışık. Bir yandan takımını, bir yandan yeni bir ülkeyi tanımaya çalışırken gündemini belirleme konusunda destek gördüğü söylenemez.Medya polisliği yapan Galatasaray’ın iletişimcileri, medyaya malzeme üreten unsurlarını doğru yönlendirseler ve ülke gerçekleri hakkında hocalarına doğru aktarımları yapabilseler hem kulüp,hem Mancini hem de kendileri daha rahat ederler. İletişim, sadece Türk ve İtalyan basınına saat kaç olursa olsun yalanlama metni yazmaktan geçmiyor.

Doğan ağabey


Yıl 1979. Dünya Gazetesi’nde mesleğe attığımız ilk adımlar. Gazetenin başında hapisten yeni çıkmış Doğan ağabey var. 34 yıllık serüvenin başında ilk yönlendirmeleri aldığımız o mükemmel insan. O hep kibar, o hep mantıklı, o hep seviyeli, ve o hep kültürlü ağabeyimiz. Daha sonra yollarımız Milliyet’te buluşuyor. Öğretmeye, göstermeye devam ediyor, aklıyla bize ışık tutuyor. Ve ne yazık ki hastalık onu aklından vuruyor. Yardımsever, yumuşacık kalbi, elinde notlarla dolu evrak çantasıyla; servise girdiği gibi; sessizce yürüyüp aramızdan kopup gidiyor. Huzur içinde yat sevgili Doğan ağabey, ışığın sarı-kırmızı olsun.

Taraftarın yanında


Danimarka’da ki Kopenhag maçında çıkan olaylar nedeniyle gözaltına alınan 3 Galatasaray taraftarı çıktıkları ilk mahkemede serbest bırakıldılar. Mahkeme çıkışında konuşan Lütfü Arıboğan “Bugün çok mutlu bir gün geçirdik. Bunlar genç, dinamik arkadaşlar. Takımlarını desteklemekten başka suçları yok. Buralara kadar gelmemize değdi. Taraftar ile kulüp arasında sorun yok. Hemen maç sonrasından itibaren hem bizzat ben, hem de büyükelçilik görevlileri konu ile yakından ilgilendik. Herkese teşekkür ederiz” dedi. Öncelikle genç taraftarlara bu süreçten gerekli dersleri çıkardıklarını da umarak geçmiş olsun diyoruz. Galatasaray’ı da kulüp olarak taraftarına sahip çıktığı ve Lütfü Arıboğan’ı olay yerine gönderdiği için kutluyoruz.

21 Kasım 2013, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Saray'da neler oluyor?‘’

Galatasaraylı neredeyse her sabah bir krize uyanıyor. Galatasaray’ın iç dünyasında yaşanan hiçbir şey gizli kalmıyor. İç çekişmeler, ego çatışmaları ve tek adamlık hevesi ne yazık ki asırlık kulübün geleneklerine ters düşen gelişmelere sebep yaratıyor. Her gün bir medya organında kulüple ilgili söylentiler, iddialar uçuşuyor.

AYSAL NEYİ YANLIŞ YAPTI?
Bundan 6 ay önce lig şampiyonu, Süper Kupa şampiyonu ve Avrupa’da çeyrek final oynamış bir yapı bu hale nasıl geldi? Terim’in; Kasımpaşa yenilgisi sonrası yaptığı açıklama ile başlayan ve Sneijder transferi ile devam eden ego savaşı bugün artık son noktasında. Kendi düzenini kurma hedefi, tek adam tek patron anlayışına dönüştü. Kulüp gelenekleri, geçmiş yapısı ve kurumsal hafızası hiçe sayıldı. Asırlık kulübü kendi şirketi gibi yönetmeye başladı. İyi giden ve 4. yıldızı takmaya giden oluşum bozuldu. Aysal ve yönetimi adeta kendi ayağına kurşun sıktı.

BAŞKAN'I NELER BEKLİYOR?
Başkan Aysal bundan sonraki süreçte Florya’yı yönetmenin ne kadar zor olduğunu görecek. Nitekim maç kazanmak için ; şirket patronu gibi; şirketin elemanlarından biriyle oturup para pazarlığı yapmanın yeterli olmadığını gördü bile. Bu iş akıl hocalarının yansıttığı kadar kolay değil. İş otobüste ön koltuğa oturmakla bitmiyor. Futbolcuları yönetmek zor ve deneyim gerektiriyor. Onların dilinden anlayan ve bir bakışıyla çok şey anlatan bir hocadan, Müslüman mahallesinde salyangoz satan bir hocaya geçiş döneminde sıkıntılar olacak elbette.

PEKİ NE YAPACAK?
Kötü gidişe son verme reçeteleri yazılmaya başlandı. Öncelikle Florya’daki yapıyı düzenleyecek bir sportif direktör göreve getirilecek. Kulübün CEO’su Arıboğan’ın bu konuda deneyimi sınırlı ve oyuncularla birebir muhatap olmaz. Aysal ve ekibi, takım içindeki sıkıntıları,yabancı yerli ayrışmasını doğru yönetecek ve neşteri vuracak herkesin inanacağı ve güveneceği bir isim bulmak zorunda. Ardından da transfer çalışmaları başlayacak. Devre arasında gündemi değiştirecek yeni çilek ya da çilekler olacak. Gündemi kaydırma haberleri ve kaynakları yaratılacak. (E.Köksal’la ilgili SMS haberi örneğinde olduğu gibi).

MANCİNİ - KERİMOĞLU
Gelinen nokta da en günahsız eleman (!) Mancini. İtalyan hoca takımı tanımaya çalışıyor ve elindeki malzeme doğrultusunda maçlara çıkıyor. Yabancı kuralı ve Galatasaray kulübesine baktığınızda sahaya sürdüğü oyunculara eleştiri getiremezsiniz. Ancak saha dizilişi ve mevkilerde bazı ilginç tercihleri oluyor. Örneğin Burak’ın solaçık oynaması gibi,Melo’yu Sneijder’in yerine kullanması gibi,Ceyhun’u sağiçte,Umut’u sağaçıkta denemesi gibi. Bu tercihlerde de Mancini’nin Türk yardımcısı Tugay Kerimoğlu’ndan ne kadar destek gördüğü ya da iletişimlerinin yeterli olup olmadığı sorusu akla geliyor. Zaten derbi maçı öncesi yönetiminin binicilik tesislerinde verdiği yemekte tüm teknik heyet hazır bulunurken Kerimoğlu’nun katılmadığını biliyoruz. Mancini, Kerimoğlu’na ne kadar yakın ve sıcak bu noktada bir soru işareti.

ÇARE?

Galatasaray büyük bir camia. Her sıkıntılı dönemi atlatacak ruhu,gücü ve geçmişten gelen kültürü mevcuttur. Bugünkü futbol yapısını doğru isimlerle,doğru yaklaşımla kendine getirmek zor olsa da imkansız değil. Camianın da özlediği sevgi ve iyi niyet ortamını geliştirerek el ele verilmeli,dedikodu üretip gündem yaratmaktan ve hedef şaşırtmaktan kaçınılmalı. Galatasaray arması layık olduğu seviyeye getirilmeli. Lig uzun bir maraton ve henüz hiçbir şey bitmiş değil.

13 Kasım 2013, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Görünen köy‘’

Mancini; Kadıköy’de Fenerbahçe karşısında elindeki kadroyu en ekonomik şekilde kullandı. Galatasaray’ın yedek külübesindeki ve 18 dışındaki oyuncularına baktığınızda zaten sahada ki on bire itiraz etme lüksünüz olamazdı.

Solbekte Dany tercihi,merkez ortada Selçuk-Ceyhun ikilisi,kanatlarda Bruma ve Burak forvette Drogba tek. Dizilişteki sürpriz ise Melo’nun Sneijder’in görevine soyunmasıydı. Bu düzende sarı-kırmızılı ekip oyunun kontrolünü başlangıçta elinde tuttu. Rakibini önde bastı. Bu da Emre ve Mehmet Topal’a hazırlık pasları yapma olanağı tanımadı. İtalyan hocanın bu taktiğini Chedjou bozdu.(!) Kamerunlu oyuncu yerdeki topa kafa vurmaya kalkışınca, Caner’in ortasında hiç gereği yokken bir penaltı yarattı. Takımı adına doğru giden birçok şeyi alt üst etti. Skor dezavantajı Galatasaray’ın dengesini bozdu. Ve ne yazık ki sarı-kırmızılı ekibin bu durumu avantaja döndürecek mental gücü ve saha yapılanması yoktu. (Ya da bu işler Florya’da maçtan önce takımla yemek yiyip, primin adını koymakla olmuyordu.)

İkinci yarıda da oynar gibi görünen Galatasaray rakip kalede pozisyon üretemedi. Melo forvet arkasında etkili olamadı. Mancini elinde ne varsa sahaya sürdü. Engin-Ceyhun,Semih-Aydın değişiklikleri de çare olamadı. Fenerbahçe oyunu istediği gibi yönlendirdi. Anlık konsantrasyon eksiklikleri ve oyuncuların üzerindeki baskı ikinci Fenerbahçe golüne neden olunca Galatasaray Kadiköy’de 14 yıl sonra bir kez daha teslim bayrağını çekiyor ve ezeli rakibiyle puan farkı 9’a çıkıyordu.

İç çekişmelerle, ego çatışmalarıyla ve de kendi değerleriyle bilek güreşine girip zaman harcayan zihniyet zirveden adım adım aşağıya doğru gidiyor. Güç ve sevgi birlikteliğinin olmadığı ortamlar artık saha sonuçlarına da yansımaya başladı. Aslında Fenerbahçe tribünleri “Terim’i satanı biz de satarız” diye Kadiköy’ü inletirken belki kendi ironilerini yaratıyor ama hisseden Galatasaraylılara ise doğru mesajı veriyorlardı.

11 Kasım 2013, Pazartesi 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Görünen köy‘’

Haftalardır futbol grafiği ile sürekli aşağı doğru giden Galatasaray Kadıköy’de bir çıkış yakalayabilecek miydi? Dev derbi öncesi tüm öngörüler kağıt üstünde Fenerbahçe’nin favori olduğunu gösteriyordu. Ve kağıt üstü bu kez kazandı. Mancini; Kadıköy’de Fenerbahçe karşısında elindeki kadroyu en ekonomik şekilde kullandı. Galatasaray’ın yedek külübesindeki ve 18 dışındaki oyuncularına baktığınızda zaten sahada ki on bire itiraz etme lüksünüz olamazdı.

Solbekte Dany tercihi,merkez ortada Selçuk-Ceyhun ikilisi,kanatlarda Bruma ve Burak forvette Drogba tek. Dizilişteki sürpriz ise Melo’nun Sneijder’in görevine soyunmasıydı. Bu düzende sarı-kırmızılı ekip oyunun kontrolünü başlangıçta elinde tuttu. Rakibini önde bastı. Bu da Emre ve Mehmet Topal’a hazırlık pasları yapma olanağı tanımadı. İtalyan hocanın bu taktiğini Chedjou bozdu.(!) Kamerunlu oyuncu yerdeki topa kafa vurmaya kalkışınca, Caner’in ortasında hiç gereği yokken bir penaltı yarattı. Takımı adına doğru giden birçok şeyi alt üst etti. Skor dezavantajı Galatasaray’ın dengesini bozdu. Ve ne yazık ki sarı-kırmızılı ekibin bu durumu avantaja döndürecek mental gücü ve saha yapılanması yoktu. (Ya da bu işler Florya’da maçtan önce takımla yemek yiyip, primin adını koymakla olmuyordu.)

İkinci yarıda da oynar gibi görünen Galatasaray rakip kalede pozisyon üretemedi. Melo forvet arkasında etkili olamadı. Mancini elinde ne varsa sahaya sürdü. Engin-Ceyhun,Semih-Aydın değişiklikleri de çare olamadı. Fenerbahçe oyunu istediği gibi yönlendirdi. Anlık konsantrasyon eksiklikleri ve oyuncuların üzerindeki baskı ikinci Fenerbahçe golüne neden olunca Galatasaray Kadiköy’de 14 yıl sonra bir kez daha teslim bayrağını çekiyor ve ezeli rakibiyle puan farkı 9’a çıkıyordu.

İç çekişmelerle, ego çatışmalarıyla ve de kendi değerleriyle bilek güreşine girip zaman harcayan zihniyet zirveden adım adım aşağıya doğru gidiyor. Güç ve sevgi birlikteliğinin olmadığı ortamlar artık saha sonuçlarına da yansımaya başladı. Aslında Fenerbahçe tribünleri “Terim’i satanı biz de satarız” diye Kadiköy’ü inletirken belki kendi ironilerini yaratıyor ama hisseden Galatasaraylılara ise doğru mesajı veriyorlardı.

10 Kasım 2013, Pazar 23:20
YAZININ DEVAMI

‘’Yakışmadı‘’

Sarı-kırmızılılar, Kopenhag karşısında maça adeta 1-0 yenik başladı. Daha 6. dakikada kalesinde gördüğü gol sarı-kırmızılıların defans zafiyetini belgeledi. Sol kanatta önce Riera,ardından Semih,sonra Chedjou ve son adam Eboue yapılan ortaya seyirci kalınca Braaten’e topa dokunmak yetti. Bu kadar basit ve ucuz yenilen gol ne yazık ki maçın kaderini belirledi. Bu şok gol karşısında sarı-kırmızılı oyuncular bocalasa da ilerleyen dakikalarda oyuna ağırlığını koydular ve maçın genelinde oyunu kontrol ettiler. Ama arzuladıkları gole bir türlü kavuşamadılar. Final vuruşlarında yetersiz kaldılar. Kopenhag ise bulduğu nimeti kaybetmemek uğruna disiplini ve mücadeleyi elden bırakmadı.

Roberto Mancini son iki maçtır denediği çakma kanatlardan vazgeçip bu bölgede Bruma ve Aydın’a forma verdi dün gece.Klasik bir 4-4-2 dizilişiyle sahada yer aldı.Merak edilen sol bekte ise ne kadar dirense de sonunda Riera’yı sahaya sürdü. Dersini iyi çalışan Kopenhag kalabalık bir orta saha ve savunmayla Galatasaray’ın gol yollarını ve gol ayaklarını tıkadı. Melo ile Drogba ile kritik gol fırsatlarını değerlendiremedi. Mancini’nin Ceyhun-Amrabat ve Umut hamleleri de skora etki edemedi ne yazık ki.

Galatasaray Eray’ın yere bile yatmadığı maçta kendisinden bütçe olarak da, güç olarak da daha alt seviyedeki rakibine 3 puan verdi. Alacağı puanlar ya da puanla gruptaki konumunu güçlendirecek bir gece de sarı-kırmızılı ekip önemli bir fırsatı tepti. Futboluyla zevk vermedi. Çeyrek final kaderini Aralık’taki Juventus maçına bıraktı.

05 Kasım 2013, Salı 23:45
YAZININ DEVAMI

‘’Nereye kadar?‘’

Galatasaray 3 puanı aldı ama futbol olarak zevk vermedi. Konya karşısında zorlandı. Maç öncesi herkes Galatasaray’ın oyunu erken koparacağı ve farka gideceği görüşünde birleşmişti. Ama sarı-kırmızılı oyuncular bu beklentileri karşılamaktan uzak, sahada gezinen; havası kaçmış bir görüntüde dolaştı durdu.

Mancini; defansta yaptığı Dany değişikliği dışında; takım kurgusunu Kayseri deplasmanında olduğu gibi düzenledi. Kanatlarda Umut ve Burak,ortada Selçuk ve Melo’nun önünde Sneijder ve ilerde tek forvet Drogba. Bu hücum hattı 9. dakikada Sneijder’in sakatlanması ile Mancini’nin planlarını bozdu. Hollandalı oyuncunun erken sakatlığı akıllara “Ya hazır olmadan sahaya sürüldü,ya da hazırım dedi erken sakatlandı” ikilemini getirdi.
Bu düzende Galatasaray,Kayseri maçının aksine gol yollarında çok zorlandı. İlk yarı boyunca İtandje yere bile yatmadı.

Sarı-kırmızılılar 19. Dakikada Selçuk’un uzaktan kaleyi yokladığı şut dışında tek bir pozisyon bile bulamadı. Ancak devre bu sonuçla bitecek derken Drogba yine sahne aldı. Son saniyelerde Umut’un ortasında adeta havada uzadı ve müthiş bir kafa vuruşuyla takımını soyunma odasına yenik gitmekten kurtardı.

Galatasaray’ın yediği golde Muslera’nın büyük hatası vardı. Golden önce 2 kez daha rakibine pozisyon yaratacak şekilde top kayıpları yaptı. Ama 33. dakikada ise goldeki hatasını affettirecek uzanışı rakibinin ayaklarına yaptı. Mancini’nin futbol aklı Sabri’ye sol kanatta görev verdi. Reis bölgeyi yadırgadı. Sneijder’in yerine giren Emre Çolak yerini Ceyhun’a bırakacak kadar etkisiz kaldı. Biraz Melo,biraz Drogba biraz Umut takıma hareket getirdi.
Sonuç olarak Galatasaray ligin 12. sırasında yer alan rakibini güçte olsa geçmeyi başarı. Tabelaya 3 puan yazıldı ama sarı-kırmızılıların futbolu gönülleri tatmin etmekten yine uzak kaldı. Belki akıllar Kopenhag deplasmanındaydı..Belki ayaklar konsantrasyonu gerektiği kadar sağlayamıyordu. Ama net olan tek şey Florya’da artık bazı şeyler değişmiş olduğuydu. Bu da Galatasaray’ın o istekli hırslı ve zevk veren futboluna özlemi, sonuçlar ne olursa olsun, her geçen gün arttırıyordu.

02 Kasım 2013, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fark yaratan silahlar‘’

Mancini dün oyuna sürdüğü ilk on birde yabancı tercihini yaparken Chedjou ve Dany’den savunmada vazgeçmiyor, ama Kopenhag galibiyeti mimarlarından Eboue’yi saf dışı bırakıyordu. Melo-Selçuk merkez ortada klasik ikili olarak yerini alırken kanatlarda iki hücum gücü Umut ve Burak görev yaptı. Önde Drogba tek,arkasında da “Terim gitti, derdim bitti” yükselişindeki Sneijder.

Mancini orta sahayı bırakıp rakibin güç dengesini iyi analiz etmiş ve tankıyla topuyla rakip alana yüklenmeyi ve sonuca çabuk gitmeyi planlamıştı. Eksikleri, sakatları ve ligde dibe vuran konumuyla Kayserispor bu şablon karşısında ancak 15 dakika dayanabildi. Galatasaray’ın yükselen değeri Sneijder düzgün bir vuruşla rakibin direnişini kırdı. Chedjou’nun attığı ikinci golle herkes Galatasaray’ın rahatladığını düşünürken bu oyuncunun yaptırdığı penaltı Kayseri’ye umut verdi. Devre bu skorla kapanacak derken bu kez Dany sahneye çıktı. Kamerunlu oyuncu dengesiz koşularından birine daha imza atarak topu kendi kalesine doğru taşıdı ve Galatasaray için bitti denilen maçı yeniden başlattı.

Ne oyun dizilişi, ne tribüne giden yabancılar ne de kanatlarda yer alan 2 forvet. Daha ilk çeyrekte gelen iki gol; Mancini’nin seçimleri ile bağlantılı tüm spekülasyonları çöpe attı derken devrenin bitimine doğru gelen 2 gol aslında Galatasaray’ın nasıl bir kırılgan yapısı olduğunu da belgeledi. Kayserispor’un bulduğu goller ve kaçırdığı fırsatlar sarı-kırmızılı defans kurgusu için önemli uyarılar aslında. Bazen aşırı güven, bazen konsantrasyon eksikliği Galatasaray kalesinden tehlikeyi uzak tutmuyor. Galatasaray’ın ofansta fark yaratan silahlarının ikinci yarıda iş başı yapması ise olumlu oldu. Önce Burak gole olan özlemini, sonra da Drogba frikiğe olan hasretini dindirdi. Usta ayakların 2 golü gecenin galibini ilan etmeye yetti.
Sonuç olarak Mancini’li Galatasaray ilk deplasman galibiyetini farklı bir skorla elde etti. Rakip eksikleri olan ve sıkıntılar yaşayan bir Kayserispor’du. Bir şampiyonlar ligi maçı sonrası belki de deplasmanda bulanabilecek en rahat takımlardan biriydi. Galatasaray kendini yormadan dinlenerek oynadı, amacına ulaştı. Savunmada sıkıntılar yaşadı belki ama gol yollarında istediğini bularak 3 puana ulaştı.

28 Ekim 2013, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gecelerden yine Galatasaray‘’

Aslanlar Kendi saha ve seyircisi önünde müthiş bir futbol gecesine imza attı ve bir futbol tarihi daha yazdı.Sarı-Kırmızılılar Kopanhag’ı sahadan silerken savunmada,ortada ve hücumda 90 dakika boyunca sahada hüküm süren taraf oldu.Bireylerden çok futboluyla öne çıkan sarı-kırmızılı ekip; yabancı kontenjanını gerektiği gibi kullandığında ne kadar tehlikeli bir yapı olacağını da sahada belgeledi.

Mancini’nin Galatasaray’ı ilk yarıya 4-2-3-1 düzeniyle başladı. Galatasaray’ın sahaya çıkan onbirinde herkesin merak ettiği solbekte kimin oynayacağı idi. Hakan Balta’nın sakatlığında, Mancini; Riera yerine Dany’i bu mevkide kullanarak Riera’dan sol bek mevkiinde yararlanmayı düşünmediğini ilan etti. Dany ise soru işaretlerini daha maçın 10. dakikasında yok etti. Yaptığı mükemmel ortayla takımına ilk yarı galibiyetini getiren kafa golünün altına imzasını attı. Melo’da bu ortaya uçarak kafasını çaktı ve Arena’yı ayağa kaldırdı. Bu gol aynı zamanda Galatasaray’a özgüveni getirdi ve 45 dakika boyunca oyun hakimiyetini de tamamen lehimize çevirdi. Devre bitimine doğru Sneijder bir kez daha sahne alıp 2. golü de rakip filelere bırakırken Arena’da “Gecelerden Yine Galatasaray” coşkusu başlıyordu. Devrenin bitimine doğru Drogba’dan gelen 3. gol rakibi adeta sahadan silerken Arena’da çoşku tavan yapıyor ve sarı-kırmızılı ekip müthiş bir ilk yarı skoruyla soyunma odasına gidiyor ve daha ilk yarıda sonucu ilan ediyordu..

Sarı-kırmızılı oyuncular 90 dakika boyunca oynadıkları seviyenin bilincinde bir görev anlayışıyla sahaya yayıldılar ve mücadele ettiler. Hücumda Sneijder, Drogba, savunmada Chedjou ortada Melo futboluyla öne çıkan oyuncu oldular.Burak karşılaşma boyunca çok çalıştı ve arzuladığı gole çok yaklaştı,özverisiyle de taraftardan alkış aldı.Maçın tamamında Galatasaraylı oyuncular dikkatli, bilinçli ve hatasız oynadılar. Rakiplerine nefes aldırmadılar ve kendileri için gerekli olan 3 puanı hak ettiklerini futbollarıyla izleyenlere kanıtladılar.
Sonuçta Galatasaray sahasında önemli bir şampiyonlar ligi galibiyetine imza attı, rakibini sahadan sildi ve adına yakışan futboluyla bu grupta işinin daha bitmediğini kanıtladı.

24 Ekim 2013, Perşembe 10:30
YAZININ DEVAMI