‘’Her şey var kazanan yok!‘’
Sezonun henüz başında hoca değişikliğine gitmek zorunda kalan Demir Grup Sivassspor ile Çaykur Rizespor’un karşılaşması tek kelimeyle nefes kesti. Son zamanlarda ülkemizde seyrettiğim en tempolu müsabakaya tanık oldum. Mücadele düzeyi yüksek, bol pozisyonlu, kıran kırana bir maçtı. Sivasspor rakibine oranla daha baskılı, daha agresif olan taraftı. 25 şut, 19 korner attılar. Gel gelelim, ev sahibi ekip bulduğu pozisyonları klasik tabirle, cömertçe harcadı. Başta Kone olmak üzere son vuruşlarda inanılmaz bir beceriksizlik sergilediler. Burada Rize kalecisi Gökhan ile yılların tecrübesi Ali Çamdalı’nın kritik müdahalelerinin de hakkını teslim etmeliyiz. Rizespor ise özellikle ilk yarıda pasifti.
Başrol Aminu’nun
Oyunu sahasında kabul etti. Baskıya boyun eğdi. Hızlı ataklar geliştirmek istedi, ancak devreyi tek pozisyona giremeden, hatta sadece bir şut çekerek tamamladı. Konuk takım, ikinci yarının başlamasıyla birlikte Sivasspor’un ataklarına cevap vermeye, tehdit etmeye başladı. Baş rolde Aminu vardı. Nijeryalı, sürati, tekniği, oyun zekası ve yırtıcı stiliyle Sivas defansını zorladı.
Harika asist
Nitekim, 60. dakikada maçtaki ilk gol de onun harika asistiyle geldi. Vuruşu yapan Muriç’in sol ayağıyla topu kontrol edip, sağıyla topu ağalara göndermesi de görülmeye değer bir ustalıktı. Sivasspor’un bu gole 76. dakikadaki cevabı ise bir karambol ve VAR kararıyla geldi. Rizeliler, gol öncesi faul yapıldığı yönünde itirazlarda bulundular ama maçın en iyilerinden hakem Ümit Öztürk ile VAR odası aynı fikirde değildi.
‘’Mızrak çuvala sığmaz!‘’
2012 Londra Olimpiyat Oyunları sonrası kopan fırtınaları hepimiz hatırlıyoruz. Olimpiyat Şampiyonu Aslı Çakır, ikincisi Gamze Bulut ve Avrupa Şampiyonu Nevin Yanıt’ın dopingli oldukları haberleri kısa zamanda tüm atletizm camiasına yayıldı. Ancak o dönemin hassasiyeti (İstanbul’un 2020 Olimpiyat adaylığı) göz önüne alınarak, bu gerçekler hasır altı edilmek istendi. Bir müddet edildi de... Ancak ne var ki, böylesine büyük haberleri çuvala sığdırmak mümkün değildir. Er ya da geç ortaya çıkar. Haber su gibidir, en ufak çatlaktan sızar!
Meryem Akdağ’a itiraz ediliyor
Bugün de benzer bir süreç yaşıyoruz. 16 Ağustos’ta Bursa’da yapılan Türkiye Atletizm Süper Ligi’nde Şampiyon olan ENKA Sporlu iki sporcudan Karin Melis Mey’de yasaklı maddeye rastlanırken, Meryem Akdağ da biyolojik pasaporttan WADA’nın kıskacına giriyor. Dolayısıyla Atletizm Federasyonu da Kadınlar Süper Ligi dışında 2018’in tüm sonuçlarını tescil ediyor. Biz de bunu öğreniyor ve kamuoyuna duyuruyoruz. Gelgelim, gerek Atletizm Federasyonu, gerekse ENKA Kulübü birbirine benzer duyurularla haberimizin bir kısmını yalanlıyorlar. Açıklamalarda Karin Melis Mey’e değinilmezken, Meryem Akdağ’ın dopingli olmadığını iddia ediyorlar.
Akdağ milli takımdan çıkarıldı
Doping süreci ucu açık uzun bir süreçtir. Sporcunun itirazı var, savunması var, ceza verilse bile Tahkim Kurulu boyutu var, sporcu isterse CAS süreci de var. Dolayısıyla bu bir zaman meselesidir. Zamanı gelince de gerçekler ortaya çıkar! Benim burada Atletizm Federasyonu’na çok basit iki sorum olacak. Meryem Akdağ’ın biyolojik pasaportunda sorun yoksa 18.09.2018 tarihinde yapılan Atletizm Federasyonu’nun Yönetim Kurulu toplantısında Kadınlar Süper Ligi sonuçlarını neden tescil etmediler, neden ENKA’yı şampiyon ilan etmediler? Zaten Yönetim Kurulu kararında “doping sonuçlarının belli olmasından sonra...” diye bir ibare de mevcut. 09.12.2018 tarihinde Hollanda’nın Tilburg şehrinde yapılacak Avrupa Kros Şampiyonası’na katılacak Milli Takım’dan Meryem Akdağ’ı neden çıkarıldı?
‘’Diriliş Konya‘’
Her şeyden önce her iki takımı da, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 80. ölüm yıldönümü münasebetiyle Atatürk imzalı formalarla sahaya çıktıkları için kutluyorum. Bu vesileyle biz de Ulu Önderimizi saygı, minnet ve şükranla anıyoruz.
5 maçtır kazanamayan Konyaspor’la, 3 maçlık bir galibiyet serisi yakalayan Ankaragücü karşılaşmasında galibiyete ve morale daha fazla ihtiyacı olan takım ev sahibiydi. Elbette bir de Rıza Çalımbay! Bu maçtaki olası bir puan kaybı Rıza Hoca’nın koltuğunu tehlikeye atacaktı.
Konyaspor bu motivasyonla hızlı başladı ve ilk 45 boyunca bariz bir üstünlük kurdu. Öyle ki, devreye girildiğinde Konya’nın attığı 12 şuta karşılık Ankaragücü’nün tek bir gol girişimi ve şutu yoktu.
Yeşil-Beyazlılar’ın ilk yarıyı golsüz tamamlamasının temel nedeni, başta Yatabare olmak üzere forvet oyuncularının son vuruşlarda telaşlı olmalarıydı. Bu bölümde en önemli iki pozisyon 6. dakikada Jahovic’in direkten dönen topu ve 32’de hakemin Djedje’ye ikinci sarıdan kırmızıyı göstermemesiydi.
Kontratağa dönünce...
İlk yarıda rakip kaleye gitmekte zorlanan Ankaragücü ikinci yarının başında arka arkaya pozisyonlar buldu. Beş dakikada üç pozisyon yaratan Sarı-Lacivertliler’de, El Kabir klasına yakışmayacak vuruşlarla takımının öne geçmesine engel oldu.
Yatabare, Jahovic ve Fofana ile bir çok pozisyonu değerlendiremeyen Konyaspor ise 56’da kornerden Faty’nin kendi kalesine attığı golle öne geçti: 1-0.
Golden sonra iki futbolcusunu sakatlıktan dolayı zorunlu olarak değiştiren ve hamle şansını kaybeden Konyaspor kontratak futboluna dönerken, 77’de Miloseviç’in sürükleyip asist yaptığı atakta Fofana ile farkı ikiye çıkardı: 2-0.
‘’Doha'da yükselen ışık!‘’
Benim jenerasyonumun aklına cimnastik deyince ilk gelen isimler Nadia Comaneci ve onun ezeli rakibi Nellie Kim’di. Siyah beyaz televizyonlardan yıllarca bu iki süper starın çekişmesini izledik. Kazanan, genelde Comaneci’ydi. Hem bu nedenle, hem de Balkan ülkesi olması hasebiyle Rumen süper starın Türk sporseverin gönlünde ayrı bir yeri vardı. Yerli starımız ise genç yaşta bir trafik kazasında hayatını kaybeden Murat Canbaş’dı. Murat’ın, Yunan rakibi Ioannis Melissanidis’le rekabeti günlerce konuşulurdu. Canbaş’ın ardından bugünün Federasyon Başkanı Suat Çelen çıktı sahneye. Uzun süre tek başına forse etti Türk cimnastiğini.
Suat Çelenle başlayan atılım
Ancak türlü imkansızlıklarla boğuşan Çelen, önündeki bariyerleri aşamayınca erken yaşta sporu bırakmak zorunda kaldı. Sonrası ise derin bir sessizlik! Derken 2000’li yıllarda Ümit Şamiloğlu’nun damga vurduğu bir sürece adım attık. Ama onun ki de anlık bireysel başarılardan öteye gidemiyordu. 2012 yılında ise Türk cimnastiğinde yeni bir döneme girildi. Suat Çelen’in Federasyon Başkanlığı’na gelmesiyle arka arkaya yapılan atılımlar kısa zamanda meyvesini vermeye başladı. Cimnastiğin tüm ülke sathına yayılmasıyla yeni sporcular, yeni başarılar ardı ardına sükun etti.
105 ülkeyi geride bıraktılar
Şamiloğlu’nun yanısıra Ferhat Arıcan, İbrahim Çolak, Ahmet Önder, Tutya Yılmaz, Ayşe Begüm Onbaşı gibi isimler uluslararası arenada ülkemizi gururlandıran sonuçlar aldı. Cimnastiğin bu yeni starlarının son sınav yeri ise Katar’ın Başkenti Doha’ydı. Bir haftadır devam eden Dünya Cimnastik Şampiyonası’nda sahne alan sporcularımızdan ikisi finallere kalmayı başarırken, erkeklerde takım, kızlarda ise bireysel olarak Tokyo 2020 şansımızı önümüzdeki yıla taşıdılar. İbrahim Çolak, Ahmet Önder, Ümit Şamiloğlu, Ferhat Arıcan, Mustafa Arca ve yunus Emre Gündoğdu’dan oluşan Erkek Takımımız 120 ülke arasında 15. sırayı alarak olimpiyat barajı şansını sürdürdü. Ahmet Önder ve Ferhat Arıcan bugün ve yarın yapılacak finallerde madalya arayacaklar.
Rakiplerinden farkları yok
Göksu Üçtaş Şanlı, Demet Mutlu, Tutya Yılmaz ve İlayda Şahin ’den oluşan kız takımımız ise başarılı bir yarış çıkararak, üç sporcu ile gelecek yıl olimpiyat kotası için mücadele etme şansını yakaladı. Cimnastikçiler, bütün bunları yaparken, tabii ki ülke gündemine girmeyi başaramadılar! Ne duyan oldu, ne de gören! Oysa yaptıkları az buz bir şey değil! Bir zamanlar esamisi okunmayan cimnastikte Dünya kürsüsüne çıkmak ve olimpiyata katılmak için yarışıyorlar. Onların bu mücadelelerinin ilk beş gününe Doha’da tanıklık ettim. Rakipleriyle aralarındaki farkı kapattıklarını gördüm. Sadece küçük nüanslarla geçiliyorlar önlerindeki rakiplere. Bu da giderilmeyecek bir şey değil. Yeter ki kendilerine inansınlar!
‘’Liderlik direkten döndü‘’
Daima savunduğum bir ilke vardır: Futbol bir istatistik sporu değildir. Son yıllarda futbolu sarmalayan istatistiki veriler, her zaman sonuçla bağdaşmayabiliyor. Bunun en son örneği, dünkü Başakşehir-Malatya maçıdır!
Mücadele sonu istatistiklerine göre Başakşehir’in sahadan farklı galip ayrılması gerektiğini düşünürsünüz ama sonuç öyle değil! Burayı istatistik rakamlarıyla dolduracak değilim ama sadece şunu söylemeliyim: Ceza sahasına yapılan ortada Başakşehir’in ulaştığı rakamlar 10/39 iken, Malatyaspor’un 2/3! Ama sonuç: 1-1! Burada, Erol Bulut’un eski ustası Abdullah Avcı’yı kendi taktiğiyle vurduğunu da belirtmeliyim. Nasıl ki Avcı, son iki yıla kadar büyük takımlar karşısında topu rakibe bırakıp, kazanılan toplarda hızlı çıkarak sonuca gidiyordu, Bulut da aynı taktiği uygulamaya çalıştı.
Savunma örneği
Maçın tamamında topu Başakşehir’e bıraktılar, takım halinde topun arkasında oldular ve son derece başarılı bir takım savunması örneği sergilediler. Hemen her hava topunu alan stoper Sadık ise sahanın en iyisiydi. Başakşehir’de ise öne çıkan futbolcu ligin en iyi kanat forveti Visca’ydı. 30’da kornerden Aleksic’in ortasında Mina kafa ile topu indirdi, Boutaib tamamladı: 0-1. 71’de İrfan Can harika ortaladı, 52’de direğe takılan Visca bu kez de darbeli bir kafa vuruşuyla skoru belirledi: 1-1.
‘’Yalnız ve güzel!‘’
Ünlü yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde kazandığı ödülü alırken sarf ettiği “Bu ödülü yalnız ve güzel ülkeme ithaf ediyorum” şeklindeki unutulmaz sözleri hepimizin yüreğine işlemişti. Güzel, güzel olduğu kadar da yalnız ülkemize bir başka gözle bakmaya başlamıştık Bu, bir müddet böyle devam etti. Ardından yerini yeni trendlere, yeni gündemlere bıraktı! Oysa ülkemiz burada.
Hiçbir yere gitmiyor. Yine güzel, yine yalnız! Bunu, Marmaris ve Muğla’da üç gün süren Dünya Ralli Şampiyonası’nın Türkiye ayağında bir kez daha keşfetme şansımız oldu. Son 5 yılın Dünya Şampiyonu Sebastien Ogier’in de sponsorluğunu yapan Red Bull’un davetlisi olarak takip ettiğimiz şampiyonada bölgenin olağanüstü güzelliğini seyretmeye doyamadık. Ege ve Akdeniz’in kesiştiği noktada yer alan ıssız koyları, inci parlaklığındaki bembeyaz kumsalları, turkuvaz sahilleri ve göz alabildiğine uzanan ormanlarıyla gerçek bir yeryüzü cennetinde olduğumuzun yeniden farkına vardık.
Tabi biz bu güzellikleri yerinde yaşadık. Ancak 155 ülkede naklen yayınlanan rallinin ulaştığı yaklaşık 900 milyon insan da bu sıradışı coğrafyayla ekran başında tanıştı. Ve eminim, bir gün onlar da bu yöreyi yerinde keşfetmeyi ajandalarının bir kenarına not etmişlerdir. Ralli, bu yıl ülkemizin tanıtımı için en önemli araçlardan biri oldu. Emeği geçen herkese Barış abimizin deyişiyle, kocaman bir alkış!
‘’Nereden nereye!‘’
Atletizm bütün sporların anasıdır derler. Gerçekten de öyledir. Cimnastik ve yüzmeyle beraber üç ana branştan biridir, birincisidir. Gelgelelim, bu üç temel branşta yıllardır Avrupa ve Dünya’nın gerisinde kalmanın utancını yaşıyorduk. Çok şükür devir değişti. Bugün artık her üçünde de uluslararası arenada elde ettiğimiz başarı hikayeleriyle anılıyoruz. Yüzmede her ne kadar diğer iki branş kadar atılım yapamadıysak da, atletizm ve cimnastikte yüzümüzü ağartacak sonuçlar alıyoruz. Son olarak Berlin’de yapılan Avrupa Atletizm Şampiyonası ile Glasgow’da gerçekleştirilen Avrupa Cimnastik Şampiyonası’nda sporcularımız hepimizi gururlandıracak sonuçlara imza attılar.
Bayrak takımı tarih yazdı
Aynı zaman dilimine denk gelen iki şampiyonada dikkatler özellikle atletizmin üzerindeydi. Zira, iki yıl önce Amsterdam’da yapılan şampiyonada Atletizm Milli Takımı toplam 12 madalya kazanarak tarihi bir başarıya imza atmıştı. Bir zamanlar adı dopingle anılan Türk atletizminin aynı başarıyı tekrarlayıp tekrarlayamayacağı merak konusuydu. Sporcularımız, Berlin’de de madalyaları topladı. Berlin’de, Amsterdam’ın gerisinde kaldıysak da, 1 altın, 2 gümüş ve 2 bronz olmak üzere toplam 5 madalya kazandık. Hiç kuşkusuz şampiyonanın yıldızı Ramil Guliyev’di. 200 metrede Dünya Şampiyonluğu’ndan sonra Avrupa Şampiyonluğu apoletini de omzuna takan Guliyev, 4X100 metre bayrak yarışında Milli Takımımızın kazandığı altın madalyada büyük pay sahibi oldu. Ki, bu başarı Türk Atletizm tarihinde bir ilkti.
Guliyev, Tokyo’ya göz kırpıyor
Guliyev’in koştuğu final yarışı tarihin en hızlı 18. finali olurken, İtalyan Pietra Menna’dan sonra tarihin en hızlı ikinci beyazı olan Milli atletimiz, 19.76 ile Oyunlar ve Türkiye rekoru’nu kırarken, şayet ellerini erken açmasaydı belki de 19.72 ile Menna’ya ait 40 yıllık Avrupa Rekoru’nu da kırmış olacaktı! Şampiyonanın dikkat çeken diğer isimleri ise Yasmani Copello Escobar ve Yasemin Can’dı. Şampiyona öncesi uzun bir süre baldırındaki sakatlıkla boğuşan Yasmani, buna rağmen gümüş madalyanın sahibi olurken, Yasemin Can da 10 bin metrede midesindeki rahatsızlık nedeniyle başarılı olamazken, 5 binde üçüncülük kürsününe çıkmayı başardı.
Bekmez ve Acet’in yükselişi
Şampiyonada gelecek için umut vaat eden atletlerimizin doğuşuna da tanık olduk. 20 kilometre yürüyüşte 1.31.00’lık derecesiyle Yeliz Ay’a ait 14 yıllık Büyükler Türkiye rekorunu kıran 18 yaşındaki Meryem Bekmez, 5 Türkiye rekorunu de yeniledi. Şampiyonada 11. olarak yürüyüşteki en büyük başarımızı elde eden milli sporcunun bu performansı, IAAF listesinde U20 Yaş Grubu’nda Dünya’nın en iyi derecesi oldu. Yıldızı parlayan bir başka atletimiz ise yüksek atlamada Alperen Acet oldu. 1958 Stockholm’de final atlayan Çetin Şahiner’den sonra bu branşta finalde yarışan erkeklerde ilk yüksek atlamacı olan Alperen, 2.24’lük derecesiyle beşinciliği paylaştı.
‘’Görme Engelliler Milli Takımı'na kamp zulmü!‘’
Görme engelli milli sporcular 18-28 Temmuz’da İzmir’de 10 günlük kampa alınıyor. Ama ne kamp! Otelin her tarafı dökülüyor. Köpek bağlasan durmaz misali! Bu yetmiyormuş gibi kamptaki 7 kadın sporcu için kadın antrenör görevlendirilmiyor!
TMPK Başkanı Yavuz Kocaömer konuyu gündeme getirince otel değiştiriliyor. Bu kez antrenman havuzuna 60 kilometre mesafedeki bir otele alınıyorlar. Havuza gidip geldikleri araç ise tam bir köy postası! Yemek bulamadıkları akşamlar ise cabası!
Bu ülkenin çok büyük yapısal ve toplumsal sorunları var. Kar topunun yuvarlanıp çığa dönüşmesi gibi giderek de çoğalıyor. Engelli sorunu bunlardan sadece biri. Ama en önemlisi. Zira, uygarlığın temel ölçütü engelliye verilen değerdir. Engellinin toplumsal hayata tam adaptasyonudur. Hem fiziksel hem ruhsal...
Çağdaş toplumlar bunu başarmış durumda. Zaten başardıkları için de çağdaş toplum diye tanımlanıyorlar! Biz ise... Maalesef yerimizde sayıyoruz bu konuda. Son yıllardaki umut verici bazı gelişmeler ise günü kurtarmak babında!
Kız sporcular perişan oluyor
Zaten pratik hayata baktığımızda yapılanların göstermelik olduğunu anlayabiliyoruz. Bunun son örneği ise, görme engelli milli yüzücülerimize reva görülen muamele. Görme Engelliler Federasyonu tarafından 18-28 Temmuz tarihleri arasında İzmir’de milli takım sporcuları için bir hazırlık ve geliştirme kampı düzenleniyor.
15 sporcu sadece bir antrenör nezaretinde bir otele gönderiliyor. Gelgelelim gittikleri otelin her tarafı dökülüyor. Odalar, duşlar, yataklar, tuvaletler vs. Köpek bağlasan durmaz misali bir otelde bir anda kendilerini buluyor sporcular. Sporcuların 7’si kadın. Gözleri görmediği için bu kızlarımızın tuvalet ve duş gibi özel ihtiyaçlarında yanlarında nezaret edecek bir kadın antrenör gerekiyor. Ama o da yok! Tam bir perişanlık!
Hamza Yerlikaya el atıyor
Konu, Türkiye Milli Paralimpik Komitesi (TMPK) Başkanı Yavuz Kocaömer’e intikal ediyor. Kocaömer de Milliyet ve Posta Gazeteleri’ndeki köşelerinde bu rezaleti gündeme taşıyor. Devreye yeni Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Hamza Yerlikaya giriyor. Ve federasyon sporcuların otelini değiştiriyor. Ama sorunlar bitmiyor. Bu kez otel, antrenman yaptıkları havuza 60 kilometre mesafede! Gidiş-geliş her gün 120 kilometre! Kendilerine tahsis edilen araç ise tam bir köy postası! İçinde doğru dürüst oturma koltukları olmayan, taştan yapılmış uydurma oturma yerlerinin bulunduğu, klimasız bir araçla İzmir’in Temmuz sıcağında her gün kilometrelerce yol kat ediyorlar.
Federasyonun ilk ayıbı değil
Bazı günler yolun uzunluğundan akşam yemeğine yetişemiyorlar. Tabi otele dönünce yemek de bulamıyorlar. Oysa bunun daha önceden programlanıp, hazırlanması gerekiyor. Ama kim yapacak! Devreye antrenör Çetin Koçak giriyor. Gidiyor, açık olan bir marketten muz alıyor ve sporcuların karnını öyle doyuruyor! Aslında bu federasyonun daha önce de gündeme gelen birçok sabıkası var. Ama ne hikmetse üstüne giden yok!
Federasyonun Yönetim Kurulu üyelerinden Ercüment Ekrem Davran ise, konuyla ilgili kendi facebook hesabından yaptığı açıklamada değiştirilen otelde daha önce de kalındığını ama hiçbir şikayet alınmadığını söylüyor! Engelliye uygun olmayan araç için de topu Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne atıyor. Araç onlarınmış ve varsa bir şikayet onlara yapılmalıymış! İşte, engelli sporcu için hayat böyle değerli okurlar! Saldım çayıra, mevlam kayıra!
Hamit Turhan