Arama

Popüler aramalar

‘’Hayalden gerçeğe...‘’

Bundan dört yıl önceydi. Ankara'da küçük bir ofiste, "Bir hayalim var" diyerek bana büyük hayallerini, hedeflerini anlatan Cimnnastik Federasyonu Başkanı Suat Çelen'den başkası değildi. Başkan Çelen, önümüzdeki dört yıl içinde Dünya, Avrupa ve Olimpiyat Şampiyonları çıkaracaklarını büyük bir heyecanla ve coşkuyla anlatırken, doğrusu pek inanmamıştım. Ama o haklı çıktı .

Bundan 57 yıl önce, ırkçılığa karşı mücadele veren ABD'li siyahilerin lideri Martin Luther King'in tarihi konuşması "Bir hayalim var" diye başlıyor ve dili, dini, rengi, cinsiyeti ne olursa olsun herkes için eşit ve özgür bir dünya özlemini, ülküsünü dile getiriyordu. Bir manifesto şeklini alan "Bir hayalim var" sloganı King'den sonra kuşaktan kuşağa büyük idealler peşinde koşan her liderin mottosu oldu. 2012 yılında 31 yıl federasyon başkanlığı yapan Atilla Örsel'in yerine Cimnastik Federasyonu Başkanlığı'na seçilen Suat Çelen de görev süresinin 4. yılında Ankara'da küçük bir ofiste bana sunum yaparken söze bu tarihi sloganla başlamıştı: "Bir hayalim var."

Şampiyonalara gitmek lükstü!

Suat Çelen'i dinlerken o gününün koşullarında gerçekleşmesi çok güç hayallerden bahsettiğini düşünmüştüm. Çünkü, cimnastiği Türkiye'nin tüm illerine yaymaktan, kulüp ve sporcu sayısını katlamaktan, her ili salonlarla donatmaktan, her şeyden önemlisi dört yıl içinde Dünya, Avrupa ve Olimpiyat şampiyonları çıkarmaktan söz ediyordu. Dinleyene başlangıçta ütopik gelen hedeflerdi bunlar. Zira Türkiye'nin Dünya ve Avrupa Cimnastiğinde esamisi okunmuyordu. Bırakın şampiyon çıkarmayı, şampiyonalara gitmek bile lükstü ülkemiz için!

104 yıl sonra olimpiyata...

Olimpiyata ise, 1908 Londra'da ülkemiz adına cimnastik branşında yarışan ilk Türk sporcusu Aleko Mulos'tan tam 104 yıl sonra 2012 Londra'ya bir cimnastikçi, 2016 Rio'ya da iki cimnastikçi yollayabilmiştik. Tarihte aldığımız tek madalya ise Ümit Şamiloğlu'nun 2008'de barfikste kazandığı bronzdu. İşte bu iç karartıcı tabloyu değiştirmeyi ve Türk cimnastiğini dünyada saygın bir yere oturtmayı vaat ediyordu Suat Başkan. 2018'de İbrahim Çolak'ın halka aletinde Avrupa Şampiyonası'nda elde ettiği ikincilik bugünlerin habercisi gibiydi. Nitekim 2019 ve 2020 cimnastik için patlama yılları oldu.

Tokyo'da da tarih yazılacak

2019'da İbrahim Çolak'ın Dünya Şampiyonluğu, Ahmet Önder'in Dünya ikinciliği, Ferhat Arıcan'ın Avrupa üçüncülüğü ve nihayetinde geçtiğimiz hafta sonu Mersin'deki Avrupa Şampiyonası'nda elde edilen tarihi başarılar... Bütün bu yaşanan süreç, Suat Çelen'in hayallerinin birer birer gerçeğe dönüşmesinden başka bir şey değil. Sırada Tokyo Olimpiyat'ı var. Eminim orada da Türk cimnastiği tarih yazmaya devam edecektir. Bugün gururla izlediğimiz bu başarılar elbette bir tesadüf değil. 2012'de sadece 12 ilde cimnastik yapılıyorken, bu sayı bugün 81 ile çıkmış durumda.

Tarih yazdıranı da unutmayalım

1200 olan sporcu sayısı 100 binlere, 600 olan yarışmacı sayısı, 20 binlere, 640 olan kulüp sayısı 1050'lere, yarışmalara katılan kulüp sayısı 98'den 150'lere ulaşmışsa, alt yapı sağlam temeller üzerine oturtulmuşsa, bugün kazanılan madalyalara şaşırmamak gerekir. Suat Çelen'in başarısının sırrı da burada yatıyor. Bu sporcular hasbelkader bir yerlerden çıkmıyor. Planlı, programlı, sistemli bir çalışmanın ürünü hepsi. Büyük hayalleri olan, vizyon sahibi, ufku geniş, azimli ve çalışkan bir liderin, bir camianın çehresini nasıl değiştirebiliceğinin en somut kanıtı Türk cimnastiğinin geldiği nokta. Evet, sporcularımız tarih yazıyor ama onlara bu tarihi yazdıranı da aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Daha nice zaferlere...

Yolun, yolunuz açık olsun Suat Başkan.

15 Aralık 2020, Salı 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Antalya yine yenilmedi!‘’

Küme düşme potasının uzağında bulunan iki takım da nispeten rahattı. Bu rahatlık sahaya da yansıdı. Sadece futbol oynamaya odaklandılar. Altı haftadır üç puana hasret olan Gaziantep FK, bu hasretini gidermek amacındaydı. On maçtır kaybetmeyen ve kulüp tarihinin rekorunu egale eden Antalyspor ise bu maçtan da puan çıkararak kendi rekorunu kırmak istiyordu. Ancak konuk takımın iki büyük dezavantajı vardı. Ligin ikinci yarısında skor yükünü çeken iki yıldız oyuncusu Podolski ve Sinan Gümüş’den yoksundular. Nitekim bu iki forvetin yoksunluğunu maç boyunca hissettti Antalyaspor. Oyun karakteri olarak topu rakibe bırakıp, ani ve hızlı çıkışlarla pozisyon ve gol bulan Gaziantep FK, bu maçta oyunu domine eden taraftı. Topa daha çok sahip oldular, daha fazla pozisyon buldular, ancak attıkları gol futbol felsefelerine uygun olan cinstendi.

Destan yazdılar

Maçın ilk yarısı neredeyse pozisyonsuz geçti. İkinci yarısına ise ev sahibi hızlı başladı. 54’de kazanılan serbest vuruşta Twumasi’nin sert şutunda kaleci Boffin başarılıydı. 58’de Gaziantep’in golü geldi. Djilobodji’nin kendi yarı alanından gönderdiği harika pasta topla buluşan Oğuz, Kayode’yi gördü, Nijeryalı da ağları: 1-0. 66’de Antalyaspor beraberliğe yaklaştı. Bünyamin’in ortasında Fredy’nnin vuruşu direkten döndü. Bir dakika sonra Hakan Özmert’in atılmasıyla 10 kişi kalan Antalyaspor, 89’da maçın en iyilerinden Djilobodji’nin elle oynaması sonucu penaltı kazandı. Atışı kullanan Jahoviç durumu 1-1 yaptı ve takımının yenilmezlik serisini 11’e çıkararak kulüp tarihinin rekorunu kırmasına vesile oldu.

29 Haziran 2020, Pazartesi 08:40
YAZININ DEVAMI

‘’Tokyo'nun laneti!‘’

Başlık Japon dostlarımızı kızdırmasın, bu sadece bir ironi! Buna, Tokyo'nun bahtsızlığı da diyebiliriz. Çünkü Olimpiyat Oyunları tarih boyunca dört kez sekteye uğruyor, ikisinde Tokyo var! Oyunlar, geçmişte üç kez iptal edilmişti, şimdi de ertelendi. Erteleme, tarihte ilk kez... Hepsinin nedeni de savaş! Üç iptal, birbirlerine düşman kesilen insan ırkının kendi popülasyonunu kırdığı savaşlardı, erteleme ise görünmeyen sinsi bir düşmana; korona isimli virüse karşı verilen savaş.

1896'da Atina'da başlayan 'Modern Olimpiyat Oyunları' başlangıcından 20 yıl sonra, 1916'da ilk kesintiye uğruyor. Almanya'nın Başkenti Berlin'de yapılması planlanan oyunlar, 1914 yılında başlayan 1.Dünya Savaşı nedeniyle iptal ediliyor.

Önce Tokyo, sonra Helsinki

1920 Anwers'den itibaren yeniden normal seyrine dönen olimpiyat oyunları, 1940 yılında ikinci kez iptal ediliyor. Bu kez başrolde Japonya var. İlk kez Avrupa ve ABD dışında bir başka kıtaya verilen 1940 Olimpiyat Oyunları'nın ev sahipliğini, 1936 yılında Barcelona, Helsinki ve Roma'ya karşı yarışan Tokyo kazanıyor. Tokyo'da derhal hazırlıklara başlanıyor ve 1938'e karşı her şey yolunda gidiyor. Gelgelelim, o tarihte patlayan 2.Japonya-Çin Savaşı, Tokyo'nun, bütün çabasına rağmen oyunları kaybetmesine ve yarıştığı rakiplerinden Helsinki'ye verilmesine neden oluyor. Ancak 1939'da başlayan 2. Dünya Savaşı tüm kıta Avrupası'nı sarınca Helsinki'de yapılması planlanan oyunlar da iptal ediliyor. 1944 Londra Olimpiyat Oyunları da yine savaşın devam etmesi nedeniyle yapılamıyor.

Londra 1948'de kaldığı yerden...

Savaşın 1945'de sona ermesinin ardından Oyunlar 1948 Londra ile kaldığı yerden devam ediyor ve bugüne kadar da kesintisiz sürüyor. Ancak 1980 Moskova Olimpiyat Oyunları'nda ağır bir kriz yaşanıyor. Başta ABD olmak üzere, aralarında Batı Avrupa ülkeleri, Türkiye ve Japonya'nın da bulunduğu 62 ülkenin boykot etmesi nedeniyle oyunlar 80 ülkenin katılımıyla yapılıyor. Bunun nedeni de bir savaş! Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesi... Ama asıl sebep soğuk savaş! Sovyetler Birliği ve kendisine bağlı Doğu Bloku ülkeleri buna misilleme olarak 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunları'nı boykot ediyor ve bu dört yıllık süreçte 'olimpik ruh' politik nedenlerle büyük yara alıyor.

Japonlar'ın olimpiyat sevdası

1948'den sonra Tokyo bir kez daha oyunlara talip oluyor ve 1964'de olimpiyat rüyasını gerçeğe dönüştürüyor. İstanbul'a karşı zafer kazandığı 2020 ise Tokyo'nun üçüncü olimpiyat macerası oluyor. Gelgelelim, bu kez karşısına baklenmedik bir engel; pandemi (Küresel salgın) çıkıyor ve olimpiyat tarihinde ilk kez bir erteleme yaşanıyor.

Umarım bu son olur. Umarım, ne olimpiyatlar ne de insanoğlunun uygarlık yürüyüşü, savaşlar, küresel salgınlar, doğal afetler gibi kendi ellerimizle yarattığımız yıkıcı fenomenler tarafından sekteye uğrar. Ve umarım Tokyo 2021'de geleneksel Japon konukseverliğiyle unutulmaz bir olimpiyat organizasyonuna tanıklık ederiz.

26 Mart 2020, Perşembe 06:58
YAZININ DEVAMI

‘’Belek'te tarihi şampiyona‘’

2005 yılıydı... İspanya’nın Almeria kentinde yapılan Akdeniz Oyunları’nda Golf Federasyonu Başkanı Ahmet Ağoğlu ile konuşuyorduk. Ağaoğlu, golf turizmine yatırım yapan Almeria’yı örnek göstererek “Bizim de Antalyamız var. Almeria Antalya’nın yanında köy gibi kalır. Burada oluyorsa bizde neden olmasın? En büyük hayalim Antalya’yı golf turizmi merkezi yapmak” diyordu. Ağaoğlu, yıllar içinde hayalini gerçeğe dönüştürdü. Antalya bugün dünyanın önemli golf merkezlerinden biri ve çok önemli turnuvalara ev sahipliği yapıyor. Bunlardan biri de European Tour Rolex Serisi kapsamında düzenlenen Turkish Airlines Open. Turnuva geçtiğimiz hafta sonu Belek’teki Montgomerie Maxx Royal Golf Kulübü’nde gerçekleştirildi ve unutulmayacak bir finalle noktalandı. Dört gün süren turnuva son ana kadar büyük bir çekişme içinde geçti. İlk üç günün lideri Avusturyalı Matthias Schwab’ın son günde de ipi önde göğüsleyeceği tahmin ediliyordu. Zira onu zorlayacak isimlerden biri olan son iki yılın şampiyonu İngiliz Justin Rose bir hayli geride kalmıştı. Rose geride kalmıştı ama turnuvanın son gününde Schwab’ın karşısına başka rakipler çıktı!

Gece ışıklarında oynanan ilk final

Schwab ile birlikte İngiliz Tyrrell Hatton, Fransız oyuncular Victor Perez, Benjamin Hebert, Güney Afrikalı Erik Van Rooyen ve Amerikalı Kurt Kitayama turnuvayı 268 vuruşla tamamlayınca şampiyonu play off belirledi. Avrupa turu tarihinde 1990 ve 2003’ten sonra ilk kez bir turnuva 6’lı play off’a kalırken, Maxx Royal Golf Kulübü de tarihi bir ana ev sahipliği yaptı. Zira, tur tarihinde ilk kez bir turnuva gece ışıkları altında oynandı. Play-off ’un ilk çukurunda Van Rooyen, Hebert ve Perez, ikinci çukurda da Kitayama elenirken, Hatton ve Schwab arasındaki mücadelenin galibi Hatton oldu. Hatton, “Kazandığıma inanamıyorum. Spor ve özel yaşamımda zor günler geçirdim. Ancak kötü günler geride kaldı” diyerek duygularını paylaşıyordu. İngiliz sporcu, bu başarısıyla 2 milyon dolarlık para ödülünün de sahibi olurken, turnuvayı takip edenler önümüzdeki yıl buluşmak üzere Antalya’dan golfe doymuş bir şekilde ayrılıyordu.

13 Kasım 2019, Çarşamba 06:01
YAZININ DEVAMI

‘’Düşler sokağı‘’

Dün bir sokağa yolum düştü. O sokak çocukluğum sanki. Dün çocukluğuma yolum düştü. Dün çocukluğumun içinden geçtim. Ürkek, mahzun ve yalnız çocukluğum. Ama bir o kadar da huzurlu, hülyalı ve düş gezgini...

Dün bir sokağa yolum düştü. Düşlerimde yaşattığım bir sokak. Düşlerimde gittiğim sokak. Dün oradaydım. Düşler sokağında... İki katlı, bahçeli, avlulu, sofalı, balkonlu rengarenk kerpiç evlerin yan yana dizildiği, komşunun komşuya gerçekten komşuluk yaptığı, yoksul çocukların koşuşturduğu; yoksul evlerinden huzur yayılan, çocuk kahkahalarıyla şenlenen o geçmiş zaman sokağındaydım dün...

İçime bolca huzur çektim

Bir baştan bir başa arşınladım o sokağı. Gerçekle düş arasında gittim geldim. İçime bolca huzur çektim. Biraz da hüzün soludum. Bilirim, kahramanlar hep o sokaklardan çıkar. çünkü çocuklar hep o sokaklarda büyük hayaller kurarlar, o sokaklarda hayallerinin peşinde koşarlar. Ve o sokaklarda hayallerini gerçeğe dönüştürürler. Şampiyon olurlar, kahraman olurlar. O sokakların büyüsü buradadır. İçinde yaşayanı rüyaya yatırır, rüya kurdurur. Sonra büyütür, rüyalarını gerçekleştirir; çünkü; orası düşler sokağıdır.

İbrahim Çolak’ın sokağı

Dün o sokakta büyüyen ve ülkesinin kahramanı, gururu olan bir gençle tanıştım. O gencin adı, İbrahim Çolak’tı. Türkiye’nin cimnastik sporundaki ilk Dünya Şampiyonu İbrahim Çolak... Mütevazı evine misafir oldum İbrahim’in. Dört bir yanı madalyalarla, kupalarla dolu küçük, şirin odasında onunla oturdum, sohbet ettim. Düşlerini nasıl gerçeğe dönüştürdüğünü çocuksu saflığıyla, coşkusuyla anlattı bana. Kendisini yetiştiren, insani değerlerle donatan anne-babasını tanıdım.

Bir fincan kahvelerini içtim. Mahcup edalarıyla çocuklarını, çocuklarının başarı öyküsünü anlatırken, onları gözlerim dolarak dinledim. Ne yollar, ne yıllar kat etmişlerdi İbrahim’i bu noktaya getirene kadar. Ne zorluklar, ne acılar çekmişlerdi. Ne yoksulluklar yaşamışlardı. çocuklarını 4.5 yaşında kucaklarına alıp cimnastik salonuna taşımaya başladıktan beri, onunla yatıp onunla kalkmışlardı. İbrahim düştüğünde, onlar da düşmüştü, sakatlandığında onlar da sakatlanmıştı. Kaybettiğinde kaybetmişler, kazandığında kazanmışlardı. Ama asla pes etmemişlerdi.

Hep gurur duymuşlardı İbrahim’le; İbrahim’in başarılarıyla, madalyalarıyla ve en önemlisi de duruşu, karakteri ve insanlığıyla... Yalnız onlar mı? O sokağın diğer sakinlerinin de gururuydu İbrahim. Bütün mahalleli, konu komşu bir araya toplanmış, 30-40 kişi küçük bir cep telefonundan İbrahim’in final müsabakasını izlemişlerdi. çünkü hiç bir Türk televizyonu bu tarihi anı yayınlamamıştı! Ellerinde büyümüş bu çocuk bir tarih yazarak Almanya’da Dünya Şampiyonu olup, Türk Bayrağı’nı göndere çektirdiğinde, İstiklal Marşı’nı çaldırdığında hepsinin gözlerinden yaşlar süzülmüştü. O coşkuyla evlerinden dışarı fırlamışlar, Bornova’nın Çamdibi semtindeki 5127 no’lu sokağı baştan başa bayraklarla, flamalarla, Atatürk posterleriyle donatmışlardı. O sokağı tam bir bayram yerine çevirmişlerdi. çocukların, İbrahim’in düşlerini gerçekleştirdiği o ‘Düşler Sokağı’nı...

Pastoral tablodan çıkmış gibi

O sokak, orada duruyor. Gidin, görün. Pastoral bir tablodan çıkmış gibi sizi içine çekecek olan o geçmiş zaman sokağını ziyaret edin. Orada huzuru, mutluluğu, neşeyi, gururu ve bir şampiyonun ayak izlerini bulacaksınız. Ve asla oradan çıkmak istemeyeceksiniz.

17 Ekim 2019, Perşembe 06:01
YAZININ DEVAMI

‘’Suat Çelen!..‘’

Tarih boyunca gerçekleşen devrimlerin, toplumsal dönüşümlerin farklı dinamikleri vardır. Söz konusu değişimi gerçekleştirenler, mevcut düzenin yerine yeni bir düzen tesis edenler genelde aynı ideal ve ülkü etrafında birleşmiş olan topluluklardır. Yani her ne olduysa, idealize bir ekibin titiz çalışması sonucu hayata geçmiştir. Ancak bir ekip, ne kadar uyumlu, ne kadar çalışkan, ne kadar işine bağlı olursa olsun bir liderden yoksunsa başarması imkansızdır. Bu realite, hayatın her alanında geçerlidir. Özellikle de sporda böyledir.

Şöyle geçmişten günümüze bir bakın, nerede sıra dışı bir başarı hikayesi varsa, orada mutlaka sıra dışı bir lideri görürsünüz. Başarının ardındaki ekibi oluşturan, o ekibi yönlendiren, sevk ve idare eden, kritik kararları verebilen, camiasına kılavuzluk eden, yol gösteren, fikirleriyle ilham kaynağı olan bir lideri görürsünüz büyük resme baktığınızda.

İşte son yıllarda Türk sporunun önemli figürlerinden biri haline gelen Suat Çelen de böyle bir liderdir.

Başarının gerçek mimarı

Bir kaç gündür cimnastikte yaşadığımız gurur dolu günlerin müsebbibi, gerçek kahramanıdır Cimnastik Federasyonu Başkanı Suat Çelen. Sporculuğu döneminde kendisine yaşatılan sıkıntıların, zorlukların, yoksunlukların, önüne çekilen setlerin acısını hâlâ yüreğinin derinliklerinde hisseden Suat Çelen, başkanlık görevine gelir gelmez yetenekli Türk çocuklarının önünü açmak için gecesini gündüzüne kattı ve sonunda cimnastikte bir Türk ekolü yarattı. Aynı zamanda bir öğretmen olan Suat Başkan, yeri geldi bir eğitimci oldu, yeri geldi sporculara abilik, babalık yaptı, yeri geldi onların mentörü oldu; ama hep önlerinde bir model, bir lider olarak gerçekleştirdiği devrimin en ön saflarında yürüdü.

Cimnastikte devrimi yaptı

Doğru insanlardan doğru bir ekip kurdu ve hep birlikte cimnastiği Türkiye’nin 81 iline yayarak, yetenekli çocukları keşfedip yıllar içerisinde eğiterek, işleyerek bugünün şampiyonlarının ortaya çıkmasına vesile oldu. Ve her şeyden önemlisi eski köhne düzeni alt üst edip bir sistem kurdu. Yani, bir liderin yapması gereken ne varsa hepsini yaptı ve bir camiayı neredeyse yoktan var etti, cimnastiği Türkiye’nin gündemine oturttu.

Türk cimnastiğinin makus talihini değiştiren Suat Çelen, “Hiç bir başarı tesadüf değildir” sözünün somutlaşmış ismidir. O ve ekip arkadaşları, sporcuları şu sıkıntılı günlerimizde Türk Milleti’nin yüzünü güldürdüler. Allah da yaşam boyu onların yüzünü güldürsün.

15 Ekim 2019, Salı 06:01
YAZININ DEVAMI

‘’Antalya farka koştu‘’

İki hafta önce Kayserispor’u ağırlayan ve berabere kalan Antalyaspor, o günkü hatalarını bu kez tekrarlamadı ve Malatyaspor’u farklı mağlup ederek kendi sahasındaki ilk, ligde ise ikinci galibiyetini aldı. Üstelik rakibi karşısında bariz bir üstünlük sağlayamamasına rağmen... Hatta oyunun belli bölümlerinde Malatyaspor, gole ve galibiyete daha yakın olan taraftı. Konuk takım, ilk 45 dakikada Guilherme ve Fofana ile ev sahibi ekibi bir hayli hırpalamasına rağmen son vuruşlarda etkisiz kalınca öne geçme şansını iyi kullanamadı. Buna karşın Antalyaspor ise sağ kanatta Sangare- Amilton, solda da Celutska-Aatif ikililerinin kanat kombinasyonlarıyla pozisyon bulmaya çalıştı. Gelgelelim, Kırmızı- Beyazlılar kanatları iyi kullanmasına karşın kale önünde aynı oranda etkili değildi. Dolayısıyla pozisyon zenginliğinden de uzaktı.

Fırsatları değerlendirdiler

Ancak ev sahibi takım açısından aynı şeyleri ikinci yarı için söylemek mümkün değil. Beraberlik için risk alan Malatyaspor önünde geniş alanlar bularak çabuk ve hızlı oyuncularıyla çok sayıda pozisyon üretti ve bu pozisyonlardan ikisini değerlendirerek farka gitti. Antalya’da dikkat çeken bir başka konu ise atılan gollerde Korkmaz’ın pek fazla bir sevinç gösterisi sergilememesiydi. Yönetim ya da taraftar ile tecrübeli hoca arasında bir gerilim olduğu aşikar! 38’de ceza sahası dışında topla buluşan Aatif düzgün ve sert vurdu, top önce direğe çarptı, ardından da ağlarla buluştu: 1-0. 61’de Ufuk Akyol tam pozisyonunu kaybetti denirken, uzaktan güzel bir vuruşla kaleci Farnolle’ü avladı: 2- 0. 90’da ise kazanılan frikikte Hakan Özmert mükemmel bir vuruşla topu ağlara gönderdi: 3-0.

30 Eylül 2019, Pazartesi 06:01
YAZININ DEVAMI

‘’Antalya salladı ama yıkamadı‘’

Futbolun adaleti yoktur klişesine bu kez Antalya’da tanık olduk. Antalyaspor etkili bir futbol ortaya koyduğu, çok sayıda pozisyona girdiği, 18 şut çektiği karşılaşmayı iki duran toptan yediği gollerle berabere tamamladı. Sahanın en iyisi Serdar’ın organizatörlüğünde oyunu Kayserispor yarı sahasına yıkan ev sahibi ekip, gol için her türlü hücum varyasyonunu denediği karşılaşmada iki golde kaldıysa bunda Kayseri kalecisi Lung’un başarısı ve başta Aatif olmak üzere Antalyalı oyuncuların beceriksizliği de önemli rol oynadı. Antalyaspor’da Serdar’ın dışında Nazım, Celustka ve Blanco göze çarpan isimlerdi.

Kayseri yüklenemedi

Ligin en fazla hücum yapan üçüncü takımı olan Kayseri ise, bu özelliğini Antalya karşısında sahaya yansıtamadı. Bunda, Antalya defansının ve orta alanının başarısının yanı sıra sahada hayalet gibi gezen Adebayor’un da önemli rolü vardı. Konuk takımda Lung’un dışında Poulain ve Bilal vasatın üstüne çıkan oyunculardı.

VAR’la 2 penaltı

Antalya 2. dakikada Blanco’nun golüyle maça 1-0 önde başladı. Serdar’ın pasıyla topla buluşan Arjantinli altı pastan ağları buldu: 1-0. 44’te Kayseri’nin kullandığı kornerde Ziya’nın vuruşu Nazım’dan dışarı çıktı. Hakem Aydınus VAR incelemisi sonucu penaltıya hükmetti. Atışı Adebayor kullandı: 1-1. 49’da Nazım cezasahasında Djedje tarafından düşürüldü. Penaltı kararı bir kez daha VAR sonucu verildi, Serdar gole çevirdi: 2-1. 74’te kullanılan serbest vuruşta Mensah’ın ortasında Poualin kafayla skoru eşitledi: 2-2.

15 Eylül 2019, Pazar 06:01
YAZININ DEVAMI